Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1998 PERŞEMBE
12 KULTUR
Dün yitirdiğimiz Safiye Ayla, yalnızca ses sanatçısı değil, gerçek bir Cumhuriyet kadınıydı
Taıilı olan bîr sustu...Kültür Servisi - Cumhuri-
yet donemmın ılk kadın ses
sanatçılanndan \e klasik
Türk müzığının önemli isim-
lerinden Safiye Ayla, tedavi
görmekte olduğu Amerikan
Hastanesı'nde dün saat
17.00'de kalp\edolaşım\e-
tersizlığı sonucundayaşamı-
nı yıtırdi. Ayla. daha önce
aralık ayında böbrek yetmez-
lıği teşhısıyle şuuru yan açık
olarak hastaneye kaldınlmış
ve yoğun bakıma alınmıştı.
Hastane yetkililerince. o ta-
rihten bu yana dolaşım \e
böbrek yetmezlığı nedenıyle
dializ makınesıne bağlı olan
Ayla'nın bır hafta önce şu-
urunun kapanmaya başladı-
ğı bıldırildi.
Avla, 13 yaşındayken ılk
plağını doldurmuş, 14 yaşın-
dayken Atatürk'ün huzurun-
da 'Yanık Ömer" şarkısını
söylemişti. Avla'nın Ata-
türk'e olan aşkı, Atatürk'ün
Ayla'nın sesine \e sanatına
olan hayTanlığı bır efsaneye
dönüştü sonralan.
"13 yaşımda Atatürk'ün
hu/uruna çıktım" dıyordu
Ayla, u
Ölünce>e kadar da
hep onun huzurunda ve sof-
rasında oklum. Atatürk öl-
düğünde, o kadar genç öldü-
ğünü bilmiyordum. vaşlızan-
nederdim. Halbuki ne kadar
gençmiş-J'
Atatürk'e aşık oldunı
"Onun gözlerine bakamı-
yordunı. Çünkü 'Onun göz-
lenne bakarsan gözlenn enr"
demişlerdL Kara kuru bir
kızdım. Eriyeceğimden kor-
kuyordum. \ üzüme baktL
Rir ^ık halesi dolandı vü-
ZUIIKİC... Bir şev oünamıştı.
Tıtre\en sesûnle şarkımı söy-
ledim."
Ikı yıl sonra, bu kez Anka-
ra'dakarşılas.ıyorlar. Atatürk.
Çıflik'ıekı Marmara KöY
kü'nde. Safiye Ayla'yı çağı-
nyor yine. Sofrada Kılıç Ali
gibi arkadaşlan var. Safiye
Ayla'dan "Vlani oluyor' şar-
kısını istıyor. Ama Safiye
Ayla şarkıyı bılmiyor. Ata-
türk şarkıyı söylemeye baş-
layınca o da ardından başlı-
yor: "Mani oluyor halimi
lakrirc hicabım-."
Kendısıyle yapılan sövle-
şilerde hep "Âtatürk'e âşık
olduğunu" beiırtırdı "Tabii,
âşık oklum. olunmaz mu 14-
15 vaşındaki bir kız böyle bir
insana âşık olmaz mu herkes
• Memleketinizde sevildiğinizi görmek çok • Hiç bir zaman şımarmadım Atatürk'ün bana
mutluluk veren bir şey. Ama inanm buna layık verdiği kıymetten. Beni sadece 10 Kasım'larda
olduğumu zannetmiyorum. Allah'ın verdiği bir hatırlıyorlar. Boykot ettiler. Mecburen çalacaklar
güzel sesle meşhur oldum. İşte bu kadar... bir gün ama ben öldükten sonra değil mi?
• •
Oksüz yurdundan Ata'nm huzuruna
1907 yılında dünyaya gelen Safiye Ay-
la Targan, henüz üç yaşındayken savaş
nedeniyle anne ve babasını yitirdiğinden
Çağlayan Öksûzler Yurdu'nda büyüyüp
yetişti. Dokuz yaşına geldiğinde de Bur-
sa Milletvekiii Şeyh Servet Efendi tara-
fından evlat edinilerek öksûzler yurdun-
dan alındı. 1926 yılında BursaKızOğret-
men Okulu'na giren Safiye Ayla, 1930'da
öğrenimini yanm bırakarak Istanbul'a
geldi, bir süre öğretmen vekili olarak ça-
lıştı.
Safıye Ayla, küçük yaşta sesinin gû-
zelliğinin fafk edilmesinden sonra ilk cid-
di musiki derslerini Eyyubi Mustafa
Bey'den aldı. tlk plağını hocasının deste-
ğiyle yayımladıktan sonra musiki çevre-
lerinin dikkatini çekti. Bu dönemde Ye-
sari Asım Arsoy'dan üslup ve makam
dersleri alarak 1931 'de Arsoy'un "'Sev-
da yaratan gözkrini her zaman öpsem"
mısralanyla başlayan hüzzam şarkısını
plağa okudu. Bu şarkıdan sonra ülke ça-
pında tanınan bir şarkıcı oldu. Safiye Ay-
la'nın bundan sonra doldurduğu herplak
satış rekorlan kırmaya başladı.
1930'larda Darüttalim-i Musiki tophı-
luğunun çalışmalanna da katılan Safiye
Ayla, bu kurumda Fahri Kopuz'dan yarar-
lanarak topluluğun konserlerinde sahne-
ye çıktı. Zekaizade Ahmet Irsoy, Sadettin
Kaynak, Sclahattin Pınar, Nevres Bey ve
Rakım Elkutlu gibi musiki ustalanndan
da değişik dönemlerde yararlanan Safi-
ye Ayla, bir süre Belediye Konservatu-
van lcra Heyeti'nde de çahştı.
1931'de bir teklifı değerlendirerek,
şimdi Fitaş ve Dünya sinemalannın bu-
lunduğu yerdeki Mulenruj Gazinosu'nda
ilk kez sahneye çıkan Safiye Ayla, döne-
min Istanbul musiki ve eğlence dünya-
sında silinmez izler bıraktı. Çalıştığı yıl-
larda yurtiçinde sağladığı büyük üne ek
olarak, yurtdışında çeşitli üJkelerde ver-
diği konserlerle de ününü arttırdı.
Sanat yaşamı boyunca 500'den fazla
plak dolduran Safiye Ayla, bestekârlık-
ta da birkaç örnek verdi. Arap musikisin-
den uyarladığı "Seninle doğan gûldür''
(Gönül Şarkılan) adlı şarkıdan başka bir
mahur şarkısı ile "Aşk yaprağma kona-
rak bir koza öresim geür" mısraıy la baş-
layan bir başka bestesi de vardır.
1950'de udi ve bestekâr Şerif Muhid-
din Targan ile evlenen Safiye Ayla'nın
kendisinden musiki meşk ettiği Rakım
Elkutlu ile hatıralan 1950'li yıllarda
Radyo Haftası adlı dergide yayımlanmış-
tı.
Ayla, ileri yaşına rağmen son zaman-
lara kadar plak, radyo, televizyon ve can-
lı konser çahşmalannı sürdûrdü, özel
musiki toplantılannda okumaya devam
etti. Safiye Ayla Türk musikisinin son
döneminde ses sanatçılığı, ilginç kişiliği
ve anılanyla önemli bir yer edınmişti.
ohırJ*
u
13 yaşında plak oku-
dum ve meşhur oldum.
1931 'de sahnetereçıküm. Ek-
rem ve Cemal Reşıt Rey be-
ni çok severlerdL Daha önce
saz-caz ve operetierde oyna-
mamı istiyorlardı. Ama Ek-
rem Reşit Rey, 'Alabanda' re-
vüsünü özellikle benim için
yazmış, Kralice Mimoza'yı.
Ben de çok sevdim. O zaman
(1942'de) İstanbul'un nüfu-
su bir nıihon yoktu. Tepeba-
şı bahçesini 3 bin kişi her gün
doldurdu. Bu bir rekordur
Türkiye çapında."
Yatılı okulda büyüyen Ay-
la'nın o günlerden kalma di-
siplınlibiryaşamaalışkanlı-
ğı vardı. Gece hayatmı sev-
mezdi. Akşamlan onbiri ge-
çırmeden yatar, sabahlan ye-
dıdcn önce kalkardı vatak-
tan Beş}ıişri(!<T\\cn\an". •
da bır hav winı n - ır.şlc! '.
o günden sonra bır daha hıç
et yemedi. İçki ve sigara iç-
mezdi. Yine bır söyleşisin-
de "GençüğinformülünüvB-
remem, ama sakın mücade-
leyi bırakmaym, yenilmeyin.
Ben yeniliklerin lehindeyim.
Değişime açığım. Dünü seve-
rim ama daima günümü ya-
şamayı tercih ederim" diyor-
du Ayla. Gerçekten de sana-
tı ve hayatı dolu dolu yaşadı.
Ismet Inönü, Celal Bayar,
Nizun Hikmet, Yahya Ke-
maLİbrahimÇalluKıhçAlı.
Kemal Tahir. Cevat Şakir ve
Doğan Nadi gibi bırçok ünlü
sima ile dostlukJar kurdu.
Sadece önemli bir ses sa-
natçısı değil, gerçek bir Türk
aydını ve çağdaş bir cumhu-
.'wi kaJınıyt'i '•' o
. atK.: \tau'.r>.
neoianbağjılığı ııevaı oluu.
"Yanık Omer", "Menek-
şclendi Sular", "Çile Bülbü-
lüm Çile". "Güneş", "Mec-
nun", "Gönül"*, onun yoru-
muyla sevilen, ona mal ol-
muş şarkılardı.
10 Kasun'da anılmak
Kendi \ orumuyla ona mal
olan eserler, Saadefrin Kay-
nak'ın bütün haklannı ver-
diği besteler televizyonda,
radyoda çalınmıyordu. Ama
ara sıra halk çok sevdiği için
"Çile Büfcülüm Çile" şarkı-
sı çalınıyordu. Bu besteleri
Safiye Ayla'dan başka kim-
senin seslendırmemesi ıçın
bir vasiyet bırakmıştı Sa-
adettin Kaynak. "Hoca, 'Ya-
canlandım ki tamamen İstik-
lal Sa\~aşı'nın ifadesL. Plağa
okudukve Atatürk'ün huzu-
runa gittik. Atatürk Türk
musikisinde böyle bir reform
Lstivordu. Onun huzurunda
okuduğumuzda çok duygu-
landı. "Bu kız, orkestrayla
okursa dünyanın her yennde
dinletebilir' dedi. Ama o yıl
öldü. Ben hiçbir zaman şı-
marmadım Atatürk'ün ba-
na verdiği kıymetten. O za-
man 'Paşam, emret de bunu
orkestra ile okuyayım' diye-
bilirdim. Ama o emretsin di-
ye düşündüm. Onun ölü-
münden sonra bunu birvasi-
yet kabul ettim."
Safiye Ayla, içinde bir
"hfcnuı" olarak kalan bu ko-
rii\b ılgiVt uzun bir ^üre uğ-
.-.ır -.u. Yedıden M-'tmışe
herkesın 'Yanık Ömer'i bil-
mesini istemişti. Muammer
Sun'un çoksesli olarak çalış-
masını, epey mücadeleden
sonra ancak 1980 yılında
Mükerrem Berk'in aracılı-
ğıyla bir orkestra ile okuya-
bilmişti. Yine de tam ıstedi-
ği gibi olan 'Yanık Ömer'i
televizyonda söylemek "na-
sip otonamıştr.
"Çok güzel oMu Yanık
Ömer'. 1981'de Ata'nın 100.
yaşına geMik bu arada. MiUi
Güvenlik Konsevi'nde Işık
Biren PasavardLBinbirgüç-
lükle ghtik, ona dinlettik.
Çok mütehassis oldu. 'He-
men bu eserler gibi birkaç
eser yapılsın, bunlan tefsir
edeceğiz' dedi. Muammer
Alçakgönüilü, ıısilbirgönülinsanıydı
NECATİ GÜNGÖR
Safiye Ayla adını ilk kez ne zaman duy-
muştum bilmıyorum. Dönem olarak, sanı-
nm ellili yıllara rastlar. Bu dönem iki kadın
sesi arasındakı renk farkını pek de ayırt ede-
medığim çocukluk yıllanmdır... Ellili yılla-
nn ılk yansı... Bahçeli, avlusunda bir ha-
vuz. havuzun yanı başında bir salkımsöğüt
(bizim oralann deyişiyle Istanbul söğüdü)
olan evimizın, kuşkusuz ki en önemli öğe-
si; Alman malı. düğmesini açınca sesi he-
men yükselmeyen, bunun için bir süre bek-
lenilen radyomuzdu... Geceleri babam. gün-
düzlen de anam açıp kapardı radyoyu. Sa-
fiye, Müzeyyen, Hamiyet adlannı o "Mül-
ler" marka radyomuzdan işitirdik arada bir.
Bütün çocukluk yıllanmız boyunca, onlann
sesıyle, onlann şarkılanyla yıkandı kulak-
lanmız! O tek katlı evimizde kâh neşeli, kâh
hüzünlü geçen hayatımızın fon müziğini
oluştururdu sanki onlann şarkılan.
Sonra yıllar geçtı aradan; hayatımızın fon
müziği hiç değişmeden, bir nehrin sulan gi-
bi akıp giden zaman içinde başka yönlere
sürüklendik; edebiyatla, partiyle, dünyaya
sınıfsal açıdan bakan kitaplarla tanıştık.
1960 sonrasıydı ve başımızın üstünde esen
kavak yellennin etkisi altındaydık pck do-
ğal olarak. Üstelik henüz ortaokul sıralann-
da okuyorduk. Çocuklan ortaokuldan arka-
daşım olan bir bakkal ağabeyimiz vardı; fel-
sefe. ekonomi. tarih, sosyoloji ne bulursa
okuyan. bizleri de okumaya yönelten bir
ağabey... İşte Safiye Ayla ile ilgili bazı bil-
gileri o bakkal ağabeyden öğrendim ilk kez.
Bır gazetede anılan yayımlanıyordu Safiye
Ayla'nın. Atatürk'ü, İsmet Paşa'yı Celal Ba-
yar'ı, Menderes'i. Nâzım Hikmet'i. Yahya
Kemal'i anlatıyordu Safiye Ayla. Siyası ve
edebı hayatımıza yön veren bu önemli
adamlan, o zamanki aklımızla yalnızca bir
"muganniye" sandığımız birinin yakından
tanıyor olması, doğrusu ya, bize şaşırtıcı ge-
liyordu. Ve bizi şaşırtan başka şeyler de an-
latıyordu bakkal Necdet. Safiye Ayla bizim
partiden biriydi. O dönemlerde partinin yıl-
dız milletvekillerinden Çetin Altan'ın da ya-
kın dostuydu. Onunla parti mitinglerine gi-
diyor, insanlan coşturan konuşmalar yapı-
yordu zaman zaman...
Doğru muydu bütün bunlar ya da ne ka-
dan doğru, ne kadan söylenceydi? Hiç bil-
miyorum. Safiye Hanım'a da sormadım
hakkında duyduklanmı... Çünkü ben onu
tanıdığımda, yıllann olanca yorgunluğu üs-
tündeydi. Yemelerden içmelerden kesilmiş,
hayatımızın hep fon moziğini oluşturan ka-
dife yumuşaklığındaki güzelim sesini yitir-
miş, çoğu zaman kendi sağlık sorunlanyla
boğuşan bir insan
halindeydi. İki şeyini
koruyagelmişti yal-
nızca: Zekâsını ve
asaletini!
Nostaljik çağn-
şımlarla anımsadı-
ğım Safiye Ayla'nın
anılan, nedense ga-
zete sayfalannda
unutulup kalmıştı. O
neyin satıp neyin sat-
mayacağını hepi-
mizden iyi bilen ya-
yıncılanmız, her ne-
dense gönül indir-
memişlerdi bu ilginç
anılara! Bundan yak-
laşık bir buçuk yıl
kadar önce kendisini
arayıp da bu anılan
yeniden kaleme al-
mayı önerdiğimde,
Safiye Hanım sevin-
medi dersem yalan olur... Etiler'deki bahçe
içinde, iki katlı, avlusunda ve merdi\en ba-
şında sadık bekçi köpeklerinin beklediği,
bahçe kapısındaemektaryardımcısı Emrul-
lah Efendi'nin gelenleri karşıladığı, biraz
ihmal edilmiş bir mutfaktan salona geçilen,
hüzünlü bir sessizliğin egemen olduğu yan
loş salondaki tablolar ve antikalar arasında
bir müzede bulunduğunuz duygusuna kapıl-
dığınız evinde yaptığımız ilk görüşmede;
önerime sevinmekle birlikte beni önce kuş-
kuyla karşıladı. .Anılardan, Atatürk 'ten, şar-
kılardan, şarkılann makamlanndan konuş-
tukça, başlardaki kuşkusu yerini bir güven
duygusuna bıraktı. Ama açık yürekli, açık
sözlü bir insanla karşı karşıyaydım. JCuşku-
sunu da, güvenini de o bir saatlik görüşme-
miz sırasında dile getirdi ve beni kırmaya-
cak sözcüklen
özenle seçtiğini de
fark ediyordum.
Semt pastanesınden
alınmış zeytinli ga-
letalarla, kalender
görünüşlü Emrullah
Efendi'nin demle-
yip getirdiği çayla-
nrrazı içerken geçir-
diğimiz o bir saatin
ardından, sıcak ve
içten tutumunu hiç
esirgemedi. Anılan-
nın yayımlanma ko-
şullannı yalnızca
bir kez sordu; ondan
sonra bir daha konu
etmedı. Kitabın ha-
zırlığı bitinceye ka-
dar sık sık, daha
sonra da ara ara gö-
rüştük. Her zaman
bakımlı ve özenliy-
di. Cumhurbaşkanlannın, krallann sofrala-
nnda bulunmuş; onlardan övgüler, aıma-
ğanlar almış; her dönemde birinci sınıf sa-
natçı kimliğini taşımış insandı, ama asla öy-
le bir havası yoktu. Ünlü ve yaşlı sanatçılar-
da çokça rastladığımız kaprislerden eser bi-
le yoktu Safiye Ayla'nın davranışlannda.
Tevazu, üzerinden hiç çıkarmadığı birgöm-
lek gibiydi onda. Kitabı yayımlandıktan ni-
ce zaman sonra. Gureba Hastanesi'nde yat-
tığı sırada, telif ücretinin kendisine düşen
bölümünü teslim etmeye gittiğimizde, zar-
fın içındeki paranın ne kadar olduğunu bile
sormadan aldı. Sonradan öğrendiğimize gö-
re bu parayı hastanenin vakfina bağışlamış-
tı... Zaten o sıralarda bir yandan sağlık so-
runlanyla boğuşurken bir yandan da tüm
malvarlığını Türk Eğitim Vakfı'na bağışla-
mak için yasal ışlemlerle uğraşıyordu. Ses
sanatçısı olarak "star" dönemlerinde bile,
kimseyle pazarlık etmemiş, ne kadar ücret
verirlerse onunla yetinmiş; aldığı parayı da
yakın dostlanyla birlikte harcamayı, onlan
evinde ağırlamayı yeğlemişti. Safiye Ayla
yaşamının her döneminde bir gönül insanı
olmayı, sevgiye ve aşka açık olmayı varsıl-
lığa yeğ rutmuştu. Öyle olmasaydı, hiç kuş-
kusuz, şimdiki malvarlığından çok daha faz-
lasına sahip olurdu.
Anılan yayımlandığı günlerde, magazin
basını özellikle İsmet Paşa ile ilgili bölüm-
lere saldırmışlardı. O anılarda sözü edilen
Nâzım Hikmet, Kemal Tahir, Naci SaduUah,
Çallı İbrahim, Cevat Şakir, Şerif Muhittia,
Yahya Kemal, filozof Rıza Tevfîk, Doğan
Nadi vb. kimseleri ilgilendinniyordu. Safi-
ye Hanım, bu çarpık ilgiyi anlamakta güç-
lük çekiyordu. Dahası anlamak istemiyordu.
Bu nedenle çağnldığı bir televizyon prog-
ramında, sunucu hanımı daha programın ba-
şında azarlamış, seyirci önünde güç duruma
düşürmüştü onu!
Sun'la planlar yaptık, ara-
dan altı ay geçti ve öylece kal-
dL"
Safiye Ayla sadece her 10
Kasım'da anımsanmaktan şı-
kâyetçiydi. Eserlerinin çalış-
masını yasakladığı için,
"boykot edikiiğini'' vurgulu-
yordu. Yine 1981'deÇocuk
Esirgeme Kurumu için Ata-
türk'ün sevdiği şarkılardan
oluşan bir plak yapmıştı.
Aralannda "Yemen Türkü-
sü"nün de bulunduğu 14 şar-
kıya denetimden geçmez ka-
ran verilmişti. Bu şarkılann
başkalan tarafından seslen-
dirildiğini, üstelik bozularak
yorumlandığını belirten Sa-
fiye Ayla, "Mecburen çala-
caklar bir gün ama ben öl-
dükten sonra değil mi" diye
soruyordu hüzünle.
Evinde bulunan, 1950'ler-
de yapılan yağlıboya tablo-
sunun kendisini yaşlı göster-
diğinden yakınmıştı: "Güzel
değilim. çirkinim de dene-
mez. Hiçbir zaman zarannı
görmedim güzel olmamanın.
Hcrkcslc hısun, akraba gibi-
yim. Çok şanslryım her ba-
kımdan. Herhakle Allah ba-
na iltimas etmiş. İyi bir kalp,
iyi bir ahlakvermiş. ADah be-
ni tekrar yaraürsa, yine böy-
le yaratmasını isterim.'"
'Bir tarih' olmuştu. Gör-
düğü büyük alaka ve sevgi-
den 'mahçuptu'. "Memleke-
tinizde sevildiğinizi görmek
gcrçi çok mutluluk veren bir
şey. Ama inanın buna layık
olduğumu zannetnüyorum.
Birşey yapmadımçünkü. Al-
lah'ın verdiği bir güzel sesle
meşhur oldum. İşte bu ka-
dar_~
Kırgın ve buruktu
Çocukluğu Darüleytam.
yanı çocuklar okulunda geç-
mişti. Bu okulu bitirince o
zamanki bır Bursa milletve-
kili kendisini evlat edinmiş-
ti. 4 yaşındayken ilkokula
başladı. 'Dahi' diyorlardı
ona. "O gitti ya, demek ki bir
şey ler kalmış daha. Yani dü-
sünüyonjm... N'e düşündü-
•ffim İçin deyaşadığımı hisse-
diyorum. .Ama ne olurdu ki
daha iyi düşünseydim; daha
muthı obaydun. Kızmasav-
dım her şeye. Her şeye içerle-
mesevdim."
Osmanlı edebiyatını 9 ya-
şmda sevgiyle, aşkla öğren-
mişri. Daha ikinci sınıfta \Tc-
tor Hugonun 'SefüTer'ini
okuyordu. 'Sefiller' onu asi
yaptı! Haksızlığa tahammül
edemeyen bir insan yaptı ve
hep asi olarak kaldı.
Bıraz kırgın ve buruktu.
Müzeyyen Senar'ın arşiv
kalması için TRT'ye bir kon-
ser programı önerisine yarut
verilmediğinı anımsatan Sa-
fıye Ayla. "Ben böyle bir şe-
ye tenezzül edemem. Gelip
yaharmalan lazım. Televiz-
vona çıkacagım diye, ona bu-
na yalvarmam" diyor ama
halk için bir şey isterlerse
onu yapmaya hazır olduğu-
nu belirtıyordu. Sokakta
herkesin hâlâ kendisine ılgı
gösterdiğini,u
MaşaHah,seni
çok seviyoruz, daha öhnedin
mi. niye televizyona çıkmı-
yorsun" dedıklenni anlatı-
yordu mutlulukla. Her şeyi-
ni Türk Eğitim Vakfı'na ba-
ğışlamıştı. Bundan sonra sa-
dece huzurlu ve rahat bir ya-
şamdan başka bir şey istemi-
yordu: "Artık Safiye Ayla öl-
dü, onu gömdüm, unurul-
mak ve kendimi yaşamak is-
tivorum-''
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Şarkılar, Şankılarımız
"Hiç kimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri
yoktur".
Bir dize bir şarkı sözü oluverir. Elinde gitarı, yüre-
ğinde aşkı. Karanlığın içinde, bir spot altında yürek-
ten söyleyen, yürekten çalan bir adamın şarkı sözü-
dür artık Cummings'in şiiri:
"(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan
ve açan; yalnız anlıyor içimde bir şey
gözlerinin sesini güllerden derin olan)
kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri"
•••
Eylül'de müzik dinlemek başkadır, hani yolunuz
düşer diye söylüyorum. Serdar'ı dinlemek ise bam-
başkadır. Gecenin içinde bir "yol" alınır. "Eski" şar-
kılar, "eski" şiirler sanki bugün yazılmışçasına hep bir
ağızdan söylenir.
Tam da Boğaz'a ve eylül adına yakışır bir şekilde.
Saatler saatleri kovalar, sanki omzunuzda bir beyaz
güvercin vardır: Şarkılardan çıkıp gelmişti.
Latin ezgilerine uzanır gece. Sanki hiç durmaya-
cak gibidir, müzik. Sanki gece hiç bitmeyecek gibi-
dir.
Büyük biryorgunluğun sonunda gitmişseniz şöle-
ne, huzur tüm benliğinizi kaplar. Belki de huzur söz-
cügünün en güzel tanımıdır, Serdar'ı eylülde dinle-
mek.
Şarkılar hüzünlü de olsa hep huzur doludur.
Şarkılar aslında söylediğimizde hep bize ait olan-
dır.
Şarkılar aşkJanmızdır; söyleyebildiğimiz ya da söy-
leyemediğimiz aşklanmızdır.
Şarkılar dostluklanmızdır. Dostluklanmız, şarkılar
gibi yalnızlığımızın tek kurtuluşudur.
•••
Bir duygu, bir dize; bir dize bir şiir olur; bazen o şi-
ir bir şarkı sözü oluverir ve şarkılar, anın mutluluğu-
dur.
Hele de şarkılar birlikte söyleniyorsa, bunaltıcı. ka-
rabasanlarla örülü bir günün ardından, şarkılar mut-
luluğun öteki adıdır.
Belki de istemeden bir yüreği kırmışsınızdır; olur a:
İnsan hep yakınlannın yüreğini kırar zaten. O zaman
belki de ona söylenecek olan şarkılardır. Şarkılardan
bir tanesi; belki de Serdar'ın şarkılanndan bir tane-
si, yeteriidir, affedilmek için.
Belki de hani o hep yazageldiğimiz umutsuz, kar-
şıhksız bir aşkın öznesi olmuşsunuzdur. O zaman da,
şarkılar söylemek gerekir; belki bir tanesi yeteriidir...
Şarkılar hep duygu yüklüdür, hele eskılerdense,
hani gençliğinizin şarkılanysa, hele de, dedik ya hep
bir ağızdan. söyleniyorsa..
Şarkılara Vural Şerifoğlu eklenir gecenin bir yarr-
sında. Elinde sigarası, üzerinde kırmızı bir ışık. O ta-
nımsız sesi insanın yüreğini delip geçer. "Türkü" ger-
çek anlamda ifadesini bulur. Duygunun şarkıda bul-
duğu gibi...
Hele Serdar da katılmışsa şarkıya, insan mutluluk-
tan ölebilir. Bir şarkı sözündeki gibi...
• • •
Yıllar önce henüz çok küçükken, hani radyolu gün-
lerde, hani sabahlan yataktan güç bela kalkılangün-
terde, bir anne sesinin duyartığıyla dtntedigtmfz şa(-
kılardan, büyüyerek gelip, ki büyümek ne zor bir iş
aslında, bugünlerde şarkılan dinleyebilmek; hatta,
şarkıya katılabilmek, çok güzel bir duygu.
Çok klasik ama, hani şarkılanmız hiç susmasın, de-
mek; hiç susmamasını dilemek de güzel doğrusu.
Belki de bu yazıyı Gummings'in dizeleriyie bitirmek
en iyisi. Kim bilir belki de, bu dizeler, kınlmış, ama is-
temeden kınlmış, bir yürek için yazılmıştır:
Sevgilim
saçlann bir ülkedir
kralı karanlık olan
alnın ise çiçeklerin uçuşması
Kasaba, Berfin Festivali'nde
• Kültür Servisi - Kasaba filmi 12-22 Şubat
tarihlennde gerçekleştirilecek olan Berlin Film
Festivali'ne davetedildi. Yönetmenliğini Nuri Bilge
Ceylan'ın yaptığı film Berlin Film Festivali'nin
resmi bölümlerinden bın olan Forum bölümünde
gösterilecek. K.asaba filmi aynca 16 Ocak Cuma
gününden itibaren Beyoğlu Pera Sineması'nda
tekrar gösterime giriyor.
Istanbul Devlet liyatrosu
Internefte
• İST.\NBUL (AA) - Istanbul Devlet Tiyatrosu,
yenı yılla birlikte hazırladığı web sitesini yayına
geçirerek Internet dünyasına adım attı. Istanbul
Devlet Tiyatrosu Müdürü Osman Weber, yaptığı
yazılı açıklamada, hazırlanan vveb sitesinde, sezon
repertuvannda yer alan tüm oyunlann tanıtıldığı ve
aylık oyun düzeninin yeraldığını belirterek sitede
öneri, dilek ve şikâyetlerin iletilebileceği direkt
hattın yanı sıra tnternet aracılığıyla
rezervasyon ve toplu bilet satışı yapan açık
gişe adlı sanal bir gişe kurulduğunu kaydetti.
(http://istdt.gov.tr)
utku varlık
resim sergisi
YAPI^KREDi
KÜLTUR SANAT
YAYINCILIK
ı^ ocaff^fştroâf 1998
Yapı Kredi Kültür Merkezi s
Kâzım Taşkent Sanat Gaterisi 4
İstiklat Caddesi No: 285; Beyoğlu - İsf
<ınc:!ık tarafmdan. Yafıı ve Kred* Bankast AT * "