28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 1998 PERŞEMBE 12 KULTUR Dün yitirdiğimiz Safiye Ayla, yalnızca ses sanatçısı değil, gerçek bir Cumhuriyet kadınıydı Taıilı olan bîr sustu...Kültür Servisi - Cumhuri- yet donemmın ılk kadın ses sanatçılanndan \e klasik Türk müzığının önemli isim- lerinden Safiye Ayla, tedavi görmekte olduğu Amerikan Hastanesı'nde dün saat 17.00'de kalp\edolaşım\e- tersizlığı sonucundayaşamı- nı yıtırdi. Ayla. daha önce aralık ayında böbrek yetmez- lıği teşhısıyle şuuru yan açık olarak hastaneye kaldınlmış ve yoğun bakıma alınmıştı. Hastane yetkililerince. o ta- rihten bu yana dolaşım \e böbrek yetmezlığı nedenıyle dializ makınesıne bağlı olan Ayla'nın bır hafta önce şu- urunun kapanmaya başladı- ğı bıldırildi. Avla, 13 yaşındayken ılk plağını doldurmuş, 14 yaşın- dayken Atatürk'ün huzurun- da 'Yanık Ömer" şarkısını söylemişti. Avla'nın Ata- türk'e olan aşkı, Atatürk'ün Ayla'nın sesine \e sanatına olan hayTanlığı bır efsaneye dönüştü sonralan. "13 yaşımda Atatürk'ün hu/uruna çıktım" dıyordu Ayla, u Ölünce>e kadar da hep onun huzurunda ve sof- rasında oklum. Atatürk öl- düğünde, o kadar genç öldü- ğünü bilmiyordum. vaşlızan- nederdim. Halbuki ne kadar gençmiş-J' Atatürk'e aşık oldunı "Onun gözlerine bakamı- yordunı. Çünkü 'Onun göz- lenne bakarsan gözlenn enr" demişlerdL Kara kuru bir kızdım. Eriyeceğimden kor- kuyordum. \ üzüme baktL Rir ^ık halesi dolandı vü- ZUIIKİC... Bir şev oünamıştı. Tıtre\en sesûnle şarkımı söy- ledim." Ikı yıl sonra, bu kez Anka- ra'dakarşılas.ıyorlar. Atatürk. Çıflik'ıekı Marmara KöY kü'nde. Safiye Ayla'yı çağı- nyor yine. Sofrada Kılıç Ali gibi arkadaşlan var. Safiye Ayla'dan "Vlani oluyor' şar- kısını istıyor. Ama Safiye Ayla şarkıyı bılmiyor. Ata- türk şarkıyı söylemeye baş- layınca o da ardından başlı- yor: "Mani oluyor halimi lakrirc hicabım-." Kendısıyle yapılan sövle- şilerde hep "Âtatürk'e âşık olduğunu" beiırtırdı "Tabii, âşık oklum. olunmaz mu 14- 15 vaşındaki bir kız böyle bir insana âşık olmaz mu herkes • Memleketinizde sevildiğinizi görmek çok • Hiç bir zaman şımarmadım Atatürk'ün bana mutluluk veren bir şey. Ama inanm buna layık verdiği kıymetten. Beni sadece 10 Kasım'larda olduğumu zannetmiyorum. Allah'ın verdiği bir hatırlıyorlar. Boykot ettiler. Mecburen çalacaklar güzel sesle meşhur oldum. İşte bu kadar... bir gün ama ben öldükten sonra değil mi? • • Oksüz yurdundan Ata'nm huzuruna 1907 yılında dünyaya gelen Safiye Ay- la Targan, henüz üç yaşındayken savaş nedeniyle anne ve babasını yitirdiğinden Çağlayan Öksûzler Yurdu'nda büyüyüp yetişti. Dokuz yaşına geldiğinde de Bur- sa Milletvekiii Şeyh Servet Efendi tara- fından evlat edinilerek öksûzler yurdun- dan alındı. 1926 yılında BursaKızOğret- men Okulu'na giren Safiye Ayla, 1930'da öğrenimini yanm bırakarak Istanbul'a geldi, bir süre öğretmen vekili olarak ça- lıştı. Safıye Ayla, küçük yaşta sesinin gû- zelliğinin fafk edilmesinden sonra ilk cid- di musiki derslerini Eyyubi Mustafa Bey'den aldı. tlk plağını hocasının deste- ğiyle yayımladıktan sonra musiki çevre- lerinin dikkatini çekti. Bu dönemde Ye- sari Asım Arsoy'dan üslup ve makam dersleri alarak 1931 'de Arsoy'un "'Sev- da yaratan gözkrini her zaman öpsem" mısralanyla başlayan hüzzam şarkısını plağa okudu. Bu şarkıdan sonra ülke ça- pında tanınan bir şarkıcı oldu. Safiye Ay- la'nın bundan sonra doldurduğu herplak satış rekorlan kırmaya başladı. 1930'larda Darüttalim-i Musiki tophı- luğunun çalışmalanna da katılan Safiye Ayla, bu kurumda Fahri Kopuz'dan yarar- lanarak topluluğun konserlerinde sahne- ye çıktı. Zekaizade Ahmet Irsoy, Sadettin Kaynak, Sclahattin Pınar, Nevres Bey ve Rakım Elkutlu gibi musiki ustalanndan da değişik dönemlerde yararlanan Safi- ye Ayla, bir süre Belediye Konservatu- van lcra Heyeti'nde de çahştı. 1931'de bir teklifı değerlendirerek, şimdi Fitaş ve Dünya sinemalannın bu- lunduğu yerdeki Mulenruj Gazinosu'nda ilk kez sahneye çıkan Safiye Ayla, döne- min Istanbul musiki ve eğlence dünya- sında silinmez izler bıraktı. Çalıştığı yıl- larda yurtiçinde sağladığı büyük üne ek olarak, yurtdışında çeşitli üJkelerde ver- diği konserlerle de ününü arttırdı. Sanat yaşamı boyunca 500'den fazla plak dolduran Safiye Ayla, bestekârlık- ta da birkaç örnek verdi. Arap musikisin- den uyarladığı "Seninle doğan gûldür'' (Gönül Şarkılan) adlı şarkıdan başka bir mahur şarkısı ile "Aşk yaprağma kona- rak bir koza öresim geür" mısraıy la baş- layan bir başka bestesi de vardır. 1950'de udi ve bestekâr Şerif Muhid- din Targan ile evlenen Safiye Ayla'nın kendisinden musiki meşk ettiği Rakım Elkutlu ile hatıralan 1950'li yıllarda Radyo Haftası adlı dergide yayımlanmış- tı. Ayla, ileri yaşına rağmen son zaman- lara kadar plak, radyo, televizyon ve can- lı konser çahşmalannı sürdûrdü, özel musiki toplantılannda okumaya devam etti. Safiye Ayla Türk musikisinin son döneminde ses sanatçılığı, ilginç kişiliği ve anılanyla önemli bir yer edınmişti. ohırJ* u 13 yaşında plak oku- dum ve meşhur oldum. 1931 'de sahnetereçıküm. Ek- rem ve Cemal Reşıt Rey be- ni çok severlerdL Daha önce saz-caz ve operetierde oyna- mamı istiyorlardı. Ama Ek- rem Reşit Rey, 'Alabanda' re- vüsünü özellikle benim için yazmış, Kralice Mimoza'yı. Ben de çok sevdim. O zaman (1942'de) İstanbul'un nüfu- su bir nıihon yoktu. Tepeba- şı bahçesini 3 bin kişi her gün doldurdu. Bu bir rekordur Türkiye çapında." Yatılı okulda büyüyen Ay- la'nın o günlerden kalma di- siplınlibiryaşamaalışkanlı- ğı vardı. Gece hayatmı sev- mezdi. Akşamlan onbiri ge- çırmeden yatar, sabahlan ye- dıdcn önce kalkardı vatak- tan Beş}ıişri(!<T\\cn\an". • da bır hav winı n - ır.şlc! '. o günden sonra bır daha hıç et yemedi. İçki ve sigara iç- mezdi. Yine bır söyleşisin- de "GençüğinformülünüvB- remem, ama sakın mücade- leyi bırakmaym, yenilmeyin. Ben yeniliklerin lehindeyim. Değişime açığım. Dünü seve- rim ama daima günümü ya- şamayı tercih ederim" diyor- du Ayla. Gerçekten de sana- tı ve hayatı dolu dolu yaşadı. Ismet Inönü, Celal Bayar, Nizun Hikmet, Yahya Ke- maLİbrahimÇalluKıhçAlı. Kemal Tahir. Cevat Şakir ve Doğan Nadi gibi bırçok ünlü sima ile dostlukJar kurdu. Sadece önemli bir ses sa- natçısı değil, gerçek bir Türk aydını ve çağdaş bir cumhu- .'wi kaJınıyt'i '•' o . atK.: \tau'.r>. neoianbağjılığı ııevaı oluu. "Yanık Omer", "Menek- şclendi Sular", "Çile Bülbü- lüm Çile". "Güneş", "Mec- nun", "Gönül"*, onun yoru- muyla sevilen, ona mal ol- muş şarkılardı. 10 Kasun'da anılmak Kendi \ orumuyla ona mal olan eserler, Saadefrin Kay- nak'ın bütün haklannı ver- diği besteler televizyonda, radyoda çalınmıyordu. Ama ara sıra halk çok sevdiği için "Çile Büfcülüm Çile" şarkı- sı çalınıyordu. Bu besteleri Safiye Ayla'dan başka kim- senin seslendırmemesi ıçın bir vasiyet bırakmıştı Sa- adettin Kaynak. "Hoca, 'Ya- canlandım ki tamamen İstik- lal Sa\~aşı'nın ifadesL. Plağa okudukve Atatürk'ün huzu- runa gittik. Atatürk Türk musikisinde böyle bir reform Lstivordu. Onun huzurunda okuduğumuzda çok duygu- landı. "Bu kız, orkestrayla okursa dünyanın her yennde dinletebilir' dedi. Ama o yıl öldü. Ben hiçbir zaman şı- marmadım Atatürk'ün ba- na verdiği kıymetten. O za- man 'Paşam, emret de bunu orkestra ile okuyayım' diye- bilirdim. Ama o emretsin di- ye düşündüm. Onun ölü- münden sonra bunu birvasi- yet kabul ettim." Safiye Ayla, içinde bir "hfcnuı" olarak kalan bu ko- rii\b ılgiVt uzun bir ^üre uğ- .-.ır -.u. Yedıden M-'tmışe herkesın 'Yanık Ömer'i bil- mesini istemişti. Muammer Sun'un çoksesli olarak çalış- masını, epey mücadeleden sonra ancak 1980 yılında Mükerrem Berk'in aracılı- ğıyla bir orkestra ile okuya- bilmişti. Yine de tam ıstedi- ği gibi olan 'Yanık Ömer'i televizyonda söylemek "na- sip otonamıştr. "Çok güzel oMu Yanık Ömer'. 1981'de Ata'nın 100. yaşına geMik bu arada. MiUi Güvenlik Konsevi'nde Işık Biren PasavardLBinbirgüç- lükle ghtik, ona dinlettik. Çok mütehassis oldu. 'He- men bu eserler gibi birkaç eser yapılsın, bunlan tefsir edeceğiz' dedi. Muammer Alçakgönüilü, ıısilbirgönülinsanıydı NECATİ GÜNGÖR Safiye Ayla adını ilk kez ne zaman duy- muştum bilmıyorum. Dönem olarak, sanı- nm ellili yıllara rastlar. Bu dönem iki kadın sesi arasındakı renk farkını pek de ayırt ede- medığim çocukluk yıllanmdır... Ellili yılla- nn ılk yansı... Bahçeli, avlusunda bir ha- vuz. havuzun yanı başında bir salkımsöğüt (bizim oralann deyişiyle Istanbul söğüdü) olan evimizın, kuşkusuz ki en önemli öğe- si; Alman malı. düğmesini açınca sesi he- men yükselmeyen, bunun için bir süre bek- lenilen radyomuzdu... Geceleri babam. gün- düzlen de anam açıp kapardı radyoyu. Sa- fiye, Müzeyyen, Hamiyet adlannı o "Mül- ler" marka radyomuzdan işitirdik arada bir. Bütün çocukluk yıllanmız boyunca, onlann sesıyle, onlann şarkılanyla yıkandı kulak- lanmız! O tek katlı evimizde kâh neşeli, kâh hüzünlü geçen hayatımızın fon müziğini oluştururdu sanki onlann şarkılan. Sonra yıllar geçtı aradan; hayatımızın fon müziği hiç değişmeden, bir nehrin sulan gi- bi akıp giden zaman içinde başka yönlere sürüklendik; edebiyatla, partiyle, dünyaya sınıfsal açıdan bakan kitaplarla tanıştık. 1960 sonrasıydı ve başımızın üstünde esen kavak yellennin etkisi altındaydık pck do- ğal olarak. Üstelik henüz ortaokul sıralann- da okuyorduk. Çocuklan ortaokuldan arka- daşım olan bir bakkal ağabeyimiz vardı; fel- sefe. ekonomi. tarih, sosyoloji ne bulursa okuyan. bizleri de okumaya yönelten bir ağabey... İşte Safiye Ayla ile ilgili bazı bil- gileri o bakkal ağabeyden öğrendim ilk kez. Bır gazetede anılan yayımlanıyordu Safiye Ayla'nın. Atatürk'ü, İsmet Paşa'yı Celal Ba- yar'ı, Menderes'i. Nâzım Hikmet'i. Yahya Kemal'i anlatıyordu Safiye Ayla. Siyası ve edebı hayatımıza yön veren bu önemli adamlan, o zamanki aklımızla yalnızca bir "muganniye" sandığımız birinin yakından tanıyor olması, doğrusu ya, bize şaşırtıcı ge- liyordu. Ve bizi şaşırtan başka şeyler de an- latıyordu bakkal Necdet. Safiye Ayla bizim partiden biriydi. O dönemlerde partinin yıl- dız milletvekillerinden Çetin Altan'ın da ya- kın dostuydu. Onunla parti mitinglerine gi- diyor, insanlan coşturan konuşmalar yapı- yordu zaman zaman... Doğru muydu bütün bunlar ya da ne ka- dan doğru, ne kadan söylenceydi? Hiç bil- miyorum. Safiye Hanım'a da sormadım hakkında duyduklanmı... Çünkü ben onu tanıdığımda, yıllann olanca yorgunluğu üs- tündeydi. Yemelerden içmelerden kesilmiş, hayatımızın hep fon moziğini oluşturan ka- dife yumuşaklığındaki güzelim sesini yitir- miş, çoğu zaman kendi sağlık sorunlanyla boğuşan bir insan halindeydi. İki şeyini koruyagelmişti yal- nızca: Zekâsını ve asaletini! Nostaljik çağn- şımlarla anımsadı- ğım Safiye Ayla'nın anılan, nedense ga- zete sayfalannda unutulup kalmıştı. O neyin satıp neyin sat- mayacağını hepi- mizden iyi bilen ya- yıncılanmız, her ne- dense gönül indir- memişlerdi bu ilginç anılara! Bundan yak- laşık bir buçuk yıl kadar önce kendisini arayıp da bu anılan yeniden kaleme al- mayı önerdiğimde, Safiye Hanım sevin- medi dersem yalan olur... Etiler'deki bahçe içinde, iki katlı, avlusunda ve merdi\en ba- şında sadık bekçi köpeklerinin beklediği, bahçe kapısındaemektaryardımcısı Emrul- lah Efendi'nin gelenleri karşıladığı, biraz ihmal edilmiş bir mutfaktan salona geçilen, hüzünlü bir sessizliğin egemen olduğu yan loş salondaki tablolar ve antikalar arasında bir müzede bulunduğunuz duygusuna kapıl- dığınız evinde yaptığımız ilk görüşmede; önerime sevinmekle birlikte beni önce kuş- kuyla karşıladı. .Anılardan, Atatürk 'ten, şar- kılardan, şarkılann makamlanndan konuş- tukça, başlardaki kuşkusu yerini bir güven duygusuna bıraktı. Ama açık yürekli, açık sözlü bir insanla karşı karşıyaydım. JCuşku- sunu da, güvenini de o bir saatlik görüşme- miz sırasında dile getirdi ve beni kırmaya- cak sözcüklen özenle seçtiğini de fark ediyordum. Semt pastanesınden alınmış zeytinli ga- letalarla, kalender görünüşlü Emrullah Efendi'nin demle- yip getirdiği çayla- nrrazı içerken geçir- diğimiz o bir saatin ardından, sıcak ve içten tutumunu hiç esirgemedi. Anılan- nın yayımlanma ko- şullannı yalnızca bir kez sordu; ondan sonra bir daha konu etmedı. Kitabın ha- zırlığı bitinceye ka- dar sık sık, daha sonra da ara ara gö- rüştük. Her zaman bakımlı ve özenliy- di. Cumhurbaşkanlannın, krallann sofrala- nnda bulunmuş; onlardan övgüler, aıma- ğanlar almış; her dönemde birinci sınıf sa- natçı kimliğini taşımış insandı, ama asla öy- le bir havası yoktu. Ünlü ve yaşlı sanatçılar- da çokça rastladığımız kaprislerden eser bi- le yoktu Safiye Ayla'nın davranışlannda. Tevazu, üzerinden hiç çıkarmadığı birgöm- lek gibiydi onda. Kitabı yayımlandıktan ni- ce zaman sonra. Gureba Hastanesi'nde yat- tığı sırada, telif ücretinin kendisine düşen bölümünü teslim etmeye gittiğimizde, zar- fın içındeki paranın ne kadar olduğunu bile sormadan aldı. Sonradan öğrendiğimize gö- re bu parayı hastanenin vakfina bağışlamış- tı... Zaten o sıralarda bir yandan sağlık so- runlanyla boğuşurken bir yandan da tüm malvarlığını Türk Eğitim Vakfı'na bağışla- mak için yasal ışlemlerle uğraşıyordu. Ses sanatçısı olarak "star" dönemlerinde bile, kimseyle pazarlık etmemiş, ne kadar ücret verirlerse onunla yetinmiş; aldığı parayı da yakın dostlanyla birlikte harcamayı, onlan evinde ağırlamayı yeğlemişti. Safiye Ayla yaşamının her döneminde bir gönül insanı olmayı, sevgiye ve aşka açık olmayı varsıl- lığa yeğ rutmuştu. Öyle olmasaydı, hiç kuş- kusuz, şimdiki malvarlığından çok daha faz- lasına sahip olurdu. Anılan yayımlandığı günlerde, magazin basını özellikle İsmet Paşa ile ilgili bölüm- lere saldırmışlardı. O anılarda sözü edilen Nâzım Hikmet, Kemal Tahir, Naci SaduUah, Çallı İbrahim, Cevat Şakir, Şerif Muhittia, Yahya Kemal, filozof Rıza Tevfîk, Doğan Nadi vb. kimseleri ilgilendinniyordu. Safi- ye Hanım, bu çarpık ilgiyi anlamakta güç- lük çekiyordu. Dahası anlamak istemiyordu. Bu nedenle çağnldığı bir televizyon prog- ramında, sunucu hanımı daha programın ba- şında azarlamış, seyirci önünde güç duruma düşürmüştü onu! Sun'la planlar yaptık, ara- dan altı ay geçti ve öylece kal- dL" Safiye Ayla sadece her 10 Kasım'da anımsanmaktan şı- kâyetçiydi. Eserlerinin çalış- masını yasakladığı için, "boykot edikiiğini'' vurgulu- yordu. Yine 1981'deÇocuk Esirgeme Kurumu için Ata- türk'ün sevdiği şarkılardan oluşan bir plak yapmıştı. Aralannda "Yemen Türkü- sü"nün de bulunduğu 14 şar- kıya denetimden geçmez ka- ran verilmişti. Bu şarkılann başkalan tarafından seslen- dirildiğini, üstelik bozularak yorumlandığını belirten Sa- fiye Ayla, "Mecburen çala- caklar bir gün ama ben öl- dükten sonra değil mi" diye soruyordu hüzünle. Evinde bulunan, 1950'ler- de yapılan yağlıboya tablo- sunun kendisini yaşlı göster- diğinden yakınmıştı: "Güzel değilim. çirkinim de dene- mez. Hiçbir zaman zarannı görmedim güzel olmamanın. Hcrkcslc hısun, akraba gibi- yim. Çok şanslryım her ba- kımdan. Herhakle Allah ba- na iltimas etmiş. İyi bir kalp, iyi bir ahlakvermiş. ADah be- ni tekrar yaraürsa, yine böy- le yaratmasını isterim.'" 'Bir tarih' olmuştu. Gör- düğü büyük alaka ve sevgi- den 'mahçuptu'. "Memleke- tinizde sevildiğinizi görmek gcrçi çok mutluluk veren bir şey. Ama inanın buna layık olduğumu zannetnüyorum. Birşey yapmadımçünkü. Al- lah'ın verdiği bir güzel sesle meşhur oldum. İşte bu ka- dar_~ Kırgın ve buruktu Çocukluğu Darüleytam. yanı çocuklar okulunda geç- mişti. Bu okulu bitirince o zamanki bır Bursa milletve- kili kendisini evlat edinmiş- ti. 4 yaşındayken ilkokula başladı. 'Dahi' diyorlardı ona. "O gitti ya, demek ki bir şey ler kalmış daha. Yani dü- sünüyonjm... N'e düşündü- •ffim İçin deyaşadığımı hisse- diyorum. .Ama ne olurdu ki daha iyi düşünseydim; daha muthı obaydun. Kızmasav- dım her şeye. Her şeye içerle- mesevdim." Osmanlı edebiyatını 9 ya- şmda sevgiyle, aşkla öğren- mişri. Daha ikinci sınıfta \Tc- tor Hugonun 'SefüTer'ini okuyordu. 'Sefiller' onu asi yaptı! Haksızlığa tahammül edemeyen bir insan yaptı ve hep asi olarak kaldı. Bıraz kırgın ve buruktu. Müzeyyen Senar'ın arşiv kalması için TRT'ye bir kon- ser programı önerisine yarut verilmediğinı anımsatan Sa- fıye Ayla. "Ben böyle bir şe- ye tenezzül edemem. Gelip yaharmalan lazım. Televiz- vona çıkacagım diye, ona bu- na yalvarmam" diyor ama halk için bir şey isterlerse onu yapmaya hazır olduğu- nu belirtıyordu. Sokakta herkesin hâlâ kendisine ılgı gösterdiğini,u MaşaHah,seni çok seviyoruz, daha öhnedin mi. niye televizyona çıkmı- yorsun" dedıklenni anlatı- yordu mutlulukla. Her şeyi- ni Türk Eğitim Vakfı'na ba- ğışlamıştı. Bundan sonra sa- dece huzurlu ve rahat bir ya- şamdan başka bir şey istemi- yordu: "Artık Safiye Ayla öl- dü, onu gömdüm, unurul- mak ve kendimi yaşamak is- tivorum-'' IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Şarkılar, Şankılarımız "Hiç kimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur". Bir dize bir şarkı sözü oluverir. Elinde gitarı, yüre- ğinde aşkı. Karanlığın içinde, bir spot altında yürek- ten söyleyen, yürekten çalan bir adamın şarkı sözü- dür artık Cummings'in şiiri: "(bilmiyorum nedir bu sende olan, bu kapayan ve açan; yalnız anlıyor içimde bir şey gözlerinin sesini güllerden derin olan) kimsenin yok, yağmurun bile, böyle küçük elleri" ••• Eylül'de müzik dinlemek başkadır, hani yolunuz düşer diye söylüyorum. Serdar'ı dinlemek ise bam- başkadır. Gecenin içinde bir "yol" alınır. "Eski" şar- kılar, "eski" şiirler sanki bugün yazılmışçasına hep bir ağızdan söylenir. Tam da Boğaz'a ve eylül adına yakışır bir şekilde. Saatler saatleri kovalar, sanki omzunuzda bir beyaz güvercin vardır: Şarkılardan çıkıp gelmişti. Latin ezgilerine uzanır gece. Sanki hiç durmaya- cak gibidir, müzik. Sanki gece hiç bitmeyecek gibi- dir. Büyük biryorgunluğun sonunda gitmişseniz şöle- ne, huzur tüm benliğinizi kaplar. Belki de huzur söz- cügünün en güzel tanımıdır, Serdar'ı eylülde dinle- mek. Şarkılar hüzünlü de olsa hep huzur doludur. Şarkılar aslında söylediğimizde hep bize ait olan- dır. Şarkılar aşkJanmızdır; söyleyebildiğimiz ya da söy- leyemediğimiz aşklanmızdır. Şarkılar dostluklanmızdır. Dostluklanmız, şarkılar gibi yalnızlığımızın tek kurtuluşudur. ••• Bir duygu, bir dize; bir dize bir şiir olur; bazen o şi- ir bir şarkı sözü oluverir ve şarkılar, anın mutluluğu- dur. Hele de şarkılar birlikte söyleniyorsa, bunaltıcı. ka- rabasanlarla örülü bir günün ardından, şarkılar mut- luluğun öteki adıdır. Belki de istemeden bir yüreği kırmışsınızdır; olur a: İnsan hep yakınlannın yüreğini kırar zaten. O zaman belki de ona söylenecek olan şarkılardır. Şarkılardan bir tanesi; belki de Serdar'ın şarkılanndan bir tane- si, yeteriidir, affedilmek için. Belki de hani o hep yazageldiğimiz umutsuz, kar- şıhksız bir aşkın öznesi olmuşsunuzdur. O zaman da, şarkılar söylemek gerekir; belki bir tanesi yeteriidir... Şarkılar hep duygu yüklüdür, hele eskılerdense, hani gençliğinizin şarkılanysa, hele de, dedik ya hep bir ağızdan. söyleniyorsa.. Şarkılara Vural Şerifoğlu eklenir gecenin bir yarr- sında. Elinde sigarası, üzerinde kırmızı bir ışık. O ta- nımsız sesi insanın yüreğini delip geçer. "Türkü" ger- çek anlamda ifadesini bulur. Duygunun şarkıda bul- duğu gibi... Hele Serdar da katılmışsa şarkıya, insan mutluluk- tan ölebilir. Bir şarkı sözündeki gibi... • • • Yıllar önce henüz çok küçükken, hani radyolu gün- lerde, hani sabahlan yataktan güç bela kalkılangün- terde, bir anne sesinin duyartığıyla dtntedigtmfz şa(- kılardan, büyüyerek gelip, ki büyümek ne zor bir iş aslında, bugünlerde şarkılan dinleyebilmek; hatta, şarkıya katılabilmek, çok güzel bir duygu. Çok klasik ama, hani şarkılanmız hiç susmasın, de- mek; hiç susmamasını dilemek de güzel doğrusu. Belki de bu yazıyı Gummings'in dizeleriyie bitirmek en iyisi. Kim bilir belki de, bu dizeler, kınlmış, ama is- temeden kınlmış, bir yürek için yazılmıştır: Sevgilim saçlann bir ülkedir kralı karanlık olan alnın ise çiçeklerin uçuşması Kasaba, Berfin Festivali'nde • Kültür Servisi - Kasaba filmi 12-22 Şubat tarihlennde gerçekleştirilecek olan Berlin Film Festivali'ne davetedildi. Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan'ın yaptığı film Berlin Film Festivali'nin resmi bölümlerinden bın olan Forum bölümünde gösterilecek. K.asaba filmi aynca 16 Ocak Cuma gününden itibaren Beyoğlu Pera Sineması'nda tekrar gösterime giriyor. Istanbul Devlet liyatrosu Internefte • İST.\NBUL (AA) - Istanbul Devlet Tiyatrosu, yenı yılla birlikte hazırladığı web sitesini yayına geçirerek Internet dünyasına adım attı. Istanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Osman Weber, yaptığı yazılı açıklamada, hazırlanan vveb sitesinde, sezon repertuvannda yer alan tüm oyunlann tanıtıldığı ve aylık oyun düzeninin yeraldığını belirterek sitede öneri, dilek ve şikâyetlerin iletilebileceği direkt hattın yanı sıra tnternet aracılığıyla rezervasyon ve toplu bilet satışı yapan açık gişe adlı sanal bir gişe kurulduğunu kaydetti. (http://istdt.gov.tr) utku varlık resim sergisi YAPI^KREDi KÜLTUR SANAT YAYINCILIK ı^ ocaff^fştroâf 1998 Yapı Kredi Kültür Merkezi s Kâzım Taşkent Sanat Gaterisi 4 İstiklat Caddesi No: 285; Beyoğlu - İsf <ınc:!ık tarafmdan. Yafıı ve Kred* Bankast AT * "
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle