27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 1997 CUMARTESİ HABERLER Susurlıık ortada kaltlıIstanbul DGM Savcısı Ayhan Götekmerdan, Ağar ve Bucak'm dokunulmazlıklannın durumunun belli olmadığım, gıyabi tutuklu Hoştan ve Fevzi Bir'in ise bir türlü yakalanamadığmı belirterek tüm sanıkların tahliyesini istedi İstanbul Haber Servisi-Susur- luk'ta meydana gelen ve devletin içindeki karanlık ilişkileri günışı- ğına çıkaran trafık kazasının ar- dından, haklannda "cürüm işle- mek amacıyla teşekkül oluştur- mak" suçundan dava açılan 8'i Özel Timci 11 sanığın yargılandı- ğı davanın 3. otunununda tutuklu 6 sanığın tahliyesine karar verildi. Savcı Ayhan Götekmerdan, bu davada Ağar ve Bucak'ın sanık olduğunu. ancak dokunulmazhk- lannın kaldınlmadığrnı, gıyabi tu- tuklululann ise bir türlü yakala- namadığını belirterek tahliye iste- di. İbrahim Şahin. Ziya Bandır- malıoğluve Ayhan Akçacezaevin- den çıkarken Ayhan Çarkm, Oğuz Yonihnaz ve Ercan Ersoy, Topal cinayeti davasuıdan tutuklu oldu- ğu için Metris Cezaevi'nde kaldı. Susurluk davası öncesinde Be- şiktaş'taki DGM binası önünde saat 10.00 sıralannda toplanan bir grup StP'li, duruşmanın yalnızca "çete üyeleriııe''açılmasına tepki gösterdiler. Ellerinde, "Çetelerin ipleri sermayenin elinde"."Ya çe- te diizeniyasosyaliznryazıhpan- kartlar bulunan grup, DGM'ye gelen bir cezaevi aracında Susur- luk sanıklannın olduğunu sanarak "Çetelerin hesabını emekçüer so- racak", "Çcleler halka hesap ve- recek" sloganlan attılar. DGM bi- nası önünde bir süre alkışlı protes- toda bulunan gruptakiler, daha sonra olaysız bir şekilde dağıldı- lar. Istanbul 6 No'lu DGM'de görü- len davanın dün yapılan oturumu- na Şahin, Çarkın, Ersoy, Yorul- rnaz, Bandırmalıoğlu, Akça ile tu- tuksuz sanıklar Abdülgani Kızıl- kaya, Yaşar Öz, Mustafa Alünok. Enver Ulu ile Korkut Eken duruş- maya gelmedi. Ümit'in kızı dinlendi Duruşmada önce. Silivri'de oto- mobili terk edildikten sonra orta- dan kaybolan eski MİT elemanı Tank Umit'in kızı Hande Krind tanık olarak dinlendi. Birinci, ba- bası kaybolduktan sonra Mehmet Eymür'ün olaya ilişkin Eken. Ağar ve Şahin"in ısimlerini verip. "Bunlann parmağı var" dediğıni ileri sürdü. Kazadan bir ay önce bir bayanın telefonla arayarak "Şahin ve Eken, babanı Sami Hoş- tan ve Abdullah Çatlı'ya tesfira et- tikr. Silivri'de bir yazhkta ifadesi ahndıktan sonra aym yerde topra- ğagömdüler"dediğini bildiren Bi- rinci, durumu jandarmaya bildir- diklerini, ancak bölgede adı ge- çen kişilere ait bir yazlık olmadı- ğını söyleyerek üzerine gitmedik- Soruşturma sürecinde sanıklar hakkında çarpıcı deliller ortaya cıktı Haklannda ağarsuçlamalar vardı İstanbul Haber Servisi- İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcıhğı ta- rafından hazırlanan ıddıanamede. sanıklar Emniyet Genel Müdürlûğü Özel Hareket Dairesi eski Başkan Vekili tbrahim Şahin, eski MİT gö- revlisi ve Emniyet Genel Müdürü Müşaviri Korkut Eken, Özel Hare- ket Dairesi'nde göre\ li polisler A> han Çarkın, Ercan Ersoy; Oğuz Yo- ruhnaz, Enver Ulu. Ayhan Akça, Ziya Bandırmaboğhı ve Mustafa At- traok ile DYP Şanlıuifa Milletvekil'i Sedat Bucak'ın şoförû Abdülga- ni Kıalkaya hakkında •cürüm işiemek için teşekkül oiuştunnak' ve 'hakkmda tutuklama ve yakalama emri bulunan kişüeri yetkfli merd- fcre haber vermemek' suçlanndan 5-9 yıl arasında agır cezası istemiy- le yargüamyorlar. 'Çete' oluşturduklan ıddıa edilen sanıklara yöneltılen suçlamalar şöyle: - Omer Lütfü Topal cinayeti - Tank Ümit'in kaybedilmesi - Kaza sırasında mermileri bulunan sılahlann olay yerinden kaybe- dilmesi - İbrahim Şahin ve Ayhan Akça'nın, Atatürk Havalimanı'nda yaka- lanan kurye Dilek Ornek'le ilişkisi Soruşturma sürecinde sanıklarla ilgili oldukça çarpıcı deliller de bu- lundu. Bu deliller arasmda Susurluk kazasında ölen ülkücü Abdullah Çatlı ile yapılan cep telefonu görüşmeleri, Sedat Bucak'ın Siverek'te- ki evinde çekilmiş Sami Hoştan (Ömer Lütfii Topal'm ortağı) ve Er- can Ersoy'un samimi fotoğraflan. Ayhan Akça ile Ziya Bandırmahoğ- lu'nun çocuklannın sünnet düğününde özel timci polislerin Abdullah Çatlı ile çekilmiş samimi fotoğraflan yer alryordu. lerini öne sürdü. Babasmın kay- bolmasından sonra Ankara'ya gi- derek Eymür ile görüştüğünü de ifade eden Birinci, Eymür'ün ken- dısıne.u Korkut Eken ile babanın arası açıkü. Ben babana 'Onunla irtıbatı kes" dedim. Beni dinleme- di" dediğini söyledi. Birinci, Ümit'i kaybolmadan önce bırkaç yıldır görmediğini söyleyen Eken'i yalanlayarak, "Babam kaybolmadan alü ay önce Eken'i görmeye Ankara'ya gfttik" dedı. Birinci'den sonra tanık olarak din- lenen Topal'ın ilk eşi Safiye Belli ise olaylarla ilgili bilgisi bulun- madığını söyledi. Umit'in ortağı Yaman Belli'den sonra dinlenen Ümit'in ortağı Hakkı Yaman Namh da, Ümit ile 1985 yılında yurtdışında tanıştıklannı belirte- rek. 1991 yılında Ümit, akrabala- n ve Rus ortaklarla birlikte Kıb- ns'taki bankayı kurduklannı ve kendisinin bu bankada yönetim kurulu başkanı ve genel müdür olarak görev aldıgını anlattı. Yak- laşık 7 yıl önce, Umit'in kendisi- ne "Çath üe problemim var. Yaşar Öz de onlarla. ama yakında onla- ruı ipliğini pazara çıkaracağun" dediğini anlatan Namh, "Çath'yı, Cmit'in Cihangir'deki yazıhane- sinde gördüm. Bir kere de Rume- lihisan'nın üstierindeki yazlık eve davetetmiştL Ümitorada, Çath'ya Apo diye hitap ediyordu. Aynca çeşitli tarihlerde Holiday Inn Ote- li'nde de gördüm"diye konuştu. Namh, Ümit'in kaybolmasından sonra Kürşat AkyoL Haluk Kırcı, ÇarJı ile bazı polislerin bürosuna gelerek kendisini silahla tehdit et- tiklerini anlattı. Duruşmada daha sonra söz alan Öz, Namh'ya, "HoUanda'da ka- hrken bana 'Tank Ümit, senin aleyhinde şöyle şöyle şeyler söy- lüyor' diyerek ortadan kaldırma- mı istedi mi? 1 £ triryon Bra serma- yeti banka sahibi İ mifin çocukla- nna hiç pay gönderdi mi? Yaman niçin 5 korumayla geldi? Yoksa bir şeyler somlmasından mı korku- yor? Geçmişte Ümitile biriikte En- gin Civan'ı vurdurmayı planladı mı?" sorulannı yöneltti. Yaman ise sorulara kısaca "Hayır" yanı- 0 verdi. İstanbul ll Jandarma Komutan- lığı'nda tstihbarat Şubesi Müdü- rü olarak görev yaptığı sırada Ümit cinayetini araştırmakla gö- revlendirilen Astsubay Ahmet Al- üntaş ise, olaydan bir gün sonra Silivri'de arabanın bulunduğu ye- Metris Cezaevi'ne gönderilen sanıklardan İbrahim Şahin, Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça saat 20.45'te cezaevinden çıkblar. Yaklaşık 100 kişilik bir ülkücü grup tarafından -Ruhumu/ senin- le gurur duyııyor", "Her şey vatan için" sloganJanyla karşüanan Şahin, Bandırmalıoğlu ve Akça için kurban kesildi. re gittiğini, gerekli araştırmalan yaptığını ve komutamna da sözlü olarak bilgi verdiğini söyledi. Ey- mür'ün de 3 elemanını oraya gön- derdiğini ifade eden Altıntaş, "Bu elemanlar, Çatlı ve Hoştan'ın. Eken ve Şahin'in talimaüyla Ümit'in kaçınldığnu ailesine söy- lemişler" dedi. Olay la ilgili yürüt- rüğü çalışmalar sonucunda, Tank Ümit'in son konuştuğu yerlerin Başbakanlık, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü olduğunu gör- düğünü bildiren Altıntaş şöyle de- vam etti: "En son Avşar Kederoğlu Oe gö- rüşmüş. Kederoğlu'na gidip sor- dum. Kederoğlu. telefonu Bandır- malıoğlu veAkça'ya verdiğini söy- ledL O sırada telefon çaldL Polıs memurlan Yalova'dan geliyorlar- mış. Halkalı Polis Lojmanlan'nda buluşalım' denildi. Sonra bulus- ma yerinin Ataköy Pofo Karako- lu vanındaki park olduğu söylen- di. Parkta. Akça, Çarkm ve ismini bilmediğim bir polis memuru var- dı. Akça'ya kendimi tanıttun. Gö- rüşmek isteyinceÇarkın müdaha- le etti. Tartışma büyüdü. Karako- la gittik. Karakol her zamankin- den daha kalabalıku. Karakolday- ken telefon geldi. Şahin'in aradığı söylendi. Ben 'Cep telefonundan değil, karakol telefonundan görü- şüriim' dedim. Sonra karakola te- lefon etti. Ben kendisine durumu anlattun. Şahin bana, 'O bölge se- nin bölgen değil. tfade alamazsuı. Sen ne kanşıyorsun" dedL Komu- tanımı aradım. gelmemi istedi. Ra- porumu \crdim. Sonra Gazi olay- lan başladı ve ben orada görevlen- dirildim." Jandarma Astsubay Ahmet Al- tıntaş, DGM Savcısı'nın "Polisile jandarma arasmda bu tür araşnr- malarda ihtilaf çıkar mı?" şeklin- deki sorusunu da. "Elbette,sıksık çıkar" şeklinde yanıtladı. Bu sıra- da söz alan Şahin, Altıntaş'ı teh- dit etmediğirü. görev sınınnı aştı- ğı konusunda uyanda bulunduğu öne sürdü. "Astsubay, bana "Ey- mür'ün adamlan var' dedi Ayn- ca yctkisi olmadığı halde Kederoğ- lu'nu 24 saat gözaluna aunışor" dedi. Şahin'in bu sözleri üzerine tekrar söz alan Altıntaş, "Ben, bil- mediğim konularda MTT'den yar- dım ahyordum. Olay günü kesin- likle MİT'ten kimse yoktu. Her- kes kendi menfaatine göre yönlen- dirme yapıyordu" dedi. Şahin'e bir arakızan Altıntaş. "Ağzımıaç- ürmayın. Kendisi gelmiş burada ahkâm kesiyor. Ben yalnızca araş- ürma yaptim" dedi. Daha sonra dinlenen Kederoğlu da, Altın- taş'ın kendisini tl Jandarma Alay Komutanlığı'na götürdüğünü ve 24 saat gözaltında tuttuğunu söy- ledi. Topal'm avukaü Ömer Lütfü Topal'ın avukatı Ekrem Marakoğlu ise Topal'ın oğlu ve kızı tarafından cınayetten 2 ay sonra Mehmet Ozbay'a yapı- lan 535 bin dolarlık ödemenin, ön- ceden borç alınmış gibi gösterildi- ğini öne sürdü. Topal öldürülme- den bir hafta önce Emperyal'den atılmış güvenlik elemanlannın kendisine gelerek, "Ömer abi bi- n kullandı, atti. Şimdi açız. Suç iş- lemekten başka çaremiz yok. Ömer abinin hasımlan bize çengel atmaya çahşıyorlar. \a bize sahip çıksui yada bizi başkalan sabn ala- cak" dediklerini anlatan Mara- koğlu. "Ben hâlâ Topal'ın öldü- rülmesinde Emperyal'in güvenlik birimlerinin rolü oİduğuna inanı- yorum" diye konuştu. Avukatlann tahliye taleplerin- den sonra söz alan savcı Götek- merdan. davanın iki sanığı, Ağar ve Bucak'ın dokunulmazlıklan- nın kaldınlmadığını, gıyabi tutuk- lu Ali Fevzi Bir ile Sami Hoştan'ın ise hâlâ yakalanamadığmı vurgu- layarak sanıklar hakkında tahliye istedi. Savcının sözleri sanık ya- kınlan tarafından alkışla karşılan- dı. Mahkenıe^gikam.Şedat Kara- gûl mahkgme heyetişjıtı kararinı okudu. Delillerin toplandığım. ka# rartılmalan gibi bir durumun ol- madıgım belirten Karagül. tüm sa- nıklann tahliyesine karar veril- diğini ifade etti. Sanıklar cezaevi arabasına bin- dirilirken yakınlan, "Türkiye sizinle gurur duyuyor" diye slo- gan attı. 3 k a s ı m d a m e y d a n a g e l e n k a z a d a b i r m i k t a r u y u ş t u r u c u v e s i l a h l a r b u l u n m u s t u Kamuoyu görevini yaptı, lıükümet seyretti tstanbul Haber Senisi-Balıkesir'in Susurluk ilçe- sinde 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen trafik kazası, de\let içinde örgütlendiğinden kuşkulanılan 'çete'nin varlığmı üstü örtülemeyecek delillerle açığa çıkardı. Kazada, Ankara Bahçelievler katliamı sanığı, uyuş- turucu kaçakçılığından hükümlü ve eski ülkücü Ab- dullah Çatfı, Terörle Mücadeleden Sorumlu eski Em- niyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ve Koru- cubaşı DYP Milletvekili Seda't Bucak'ın bırlıkteliğı kanıtlandı. Arabada suikast amaçlı silahlar, bir mik- tar uyuşturucu ve dönemin tçişleri Bakanı Mehmet Ağar imzalı özel silah taşıma ruhsatlan ele geçildi. Olaydan sonra sivil toplum örgütleri ve medya, çe- tenin suçüstü yakalandığını belirterek, çetenin bütün bağlantılanyla açığa çıkanhnası için ülke genelinde yoğun kampanya başlattılar. Medya, elde ettiği bazı görüntülerle çetenin varlığmı ve ilişkilerini belgeler- ken sivil toplum örgütleri de Türkiye'nin bugüne dek gerçekleşririlmiş en büyük sivil eylemlerinden olan "Sürekli Aydmhk İçin 1 Dakika Karanhk" kampan- yasmı başlattı. TBMM'nin muhalefet kanadını oluşturan CHP ve ANAP liderleri de sivil toplum örgütlerinin bu tepki- si doğrultusunda çetenin açığa çıkanlmasını siyasal platformda dile getirdiler ve TBMM'de Susurluk Araştrrma Komisyonu oluşturulmasını sağladılar. Ça- lışmalannı tamamlayan komisyon da araştırmalann- da 'siyaset-mafya-devlet' bağlantılı bir çetenin varh- ğını tespit ettikîerinı belırttiler. Komisyona ifade veren ve aralannda Emniyet Ge- nel Müdürlüğü Istihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı'mn da bulunduğu birçok üst düzey yet- kili de çetenin varlığına ilişkin açıklamalarda bulun- dular. Trafık kazasını soruşruran Susurluk Cumhuriyet Savcısı Imdat Kaçan, elde ettiği bulgulardan olayın 'çete' boyutunun bulunduğunu belirterek hazırladığı fezlekeyi İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne gönderdi. Böylece Susurluk davası başladı. Kamuoyu ve medyamn çabasıyla çete olayı yargı- lanma aşamasına gelirken REFAHYOL hükürnetinin yaklaşımı, adeta çetenin açığa çıkanlmaması yönün- de oldu. Dönemin başbakanı RP lideri Necmettin Er- bakan, olayı "fasa fiso" diye niteledi. Erbakan ve Adalet Bakanı Şevket Kazan dokunul- mazhklan kaldınlması ıstenen Mehmet Ağar ve Se- dat Bucak'la ilgili fezlekeleri 'yetkileri olmamasuıa karşın' yaklaşık 4 ay tuttuktan sonra TBMM'ye gön- derdıler. Başbakan Yardımcısı DYP Genel Başkanı Tansu Çiller de olayla ilgili yaptığı açıklamada."Bu vataniçin kurşun atan da kurşun yiyen de şereflklir T 'dı- yerek hakkında çete suçlaması bulunanlan savıındu. RP ve DYP milletvekillen Ağar ve Bucak'ın doku- nulmazlıklannın kaldınlmasını TBMM'de engelledi- ler. REFAHYOLdan sonra kurulan yeni koalisyon hü- kümetinin olaya yönelik uygulaması da beklenilenin aksine hayal kınİdığı yarattı. Çünkü yeni hükümet, kamuoyunda kumarhaneler kralı olarak tanınan Ömer Lütfü Topalcinayetiyle il- gili İstanbul polisince gözaltına alınan özel tim görev- lilerini genel müdürünün bilgisi dışında teslim alarak Ankara'ya götüren ve bu nedenle hakkında açılan so- ruşturmada açığa alınan Emniyet Genel Müdür Yar- dımcısı Haül Tuğ'u görevine iade etti. TBMM'de yeniden gündeme gelen Ağar ve Bu- cak'ın dokunulmazlıklan, ANAP ve DSP'li komisyon üyelerinin toplantıya katılmamalan nedeniyle kaldı- nlamadı. 'TûrkGladio'su ~ Susurluk soruşturmalan sırasında çetenin uzun yıl- lar önce faaliyete başladığı ve NATO ülkelerinde ör- nekleri görülen Gladio tipi bir örgütlenmeye sahip ol- duğu iddialan tartışıldı. TBMM bünyesinde oluşturu- lan Susurluk Komisyonu'na verilen ifadelerde Susur- luk çetesinin 1 Mayıs 1977 katliamı ve gazetemiz ya- zan UğurMumcu'yadüzenlenen suikast başta olmak üzere birçok olayda etkisinin bulunduğu ileri sürül- dü. Bu olaylar şunlar: -1 Kasım 1994-Emekh'BinbaşıCemErsevervear- kadaşlan Mustafa Denizve Ne\al Boz'un kaçınlarak öldürülmesi -21 Şubat 1993 - Avukat Metin Can ve doktor Ha- san Kaya'nın kaçınlıp öldürülmesi -28 Temmuz 1993 - Özgür Gündem Bitiis Muhabi- ri Ferhat Tepe'nın kaçınlıp öldürülmesi -12 Mart 1995 - Gazi katliamı -10Mayısl994-SağlıkBakanlığıTeftiş Kurulu Baş- kan Yanhması Namık Erdoğan'ın öldürülmesi. -14 Ocak 1994 - Behçet Cantürk'ün öldürühnesi. -25 Şubat 1994 - Liceü avukat Yusuf Ekinci'nin öl- dürühnesi -11 Kasım 1994 - Behçet Cantürk'ün avukatı Me- det Serhat ve şofÖrü tsmail KaraaHoğlu'nun öldürül- mesi. -25 Ocak 1994 - Lkeh" Sefa Erayes'in öldürülmesi. -29 Ocak 1995 - Iranlı Lazo ve Simko'nun öldürül- mesi. -3 Haziran 1994 - Savaş Buldan'ın öldürühnesi. -Kumarhaneler kralı ÖmerLütfü Topal'm öMürül- mesL -27 Ağustos 1996 - Tevfik Agansoy'un öldürühne- si. -27 Eylül-OzerÇiller'in kuryesi Mehmet l'rhan'ın öldürüknesi. -7 TİP üyesi gencin kurşuna dizildiği Bahçelievler katliamı. -Balgat katliamı. -2 Mart 1995 - Tank Ümit'in kaçınlarak öldürül- mesi. IFIKNOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Günlerdir medya devleri arasında- ki kavgayı izliyorum. Bu kavga saye- sinde zengin bilgilere sahip oiduğu- muz inancındayım. iki tarafın söyie- diklerini de dikkatle bir kenara kay- detmekte yarar var. Daha sonra mut- laka bir işe yarayabilir. Bakarsınız si- zin hakkınızda da bir nedenle yayın yaparlar, o zaman bu bilgileri kendi- nizi savunmak için kullanabilirsiniz. CINE 5 ve Show TV'nin sahibi Erol Aksoy hayali ihracat yapmış ve da- ha neler neler... Dinç Bilgin ve Aydın Doğan'ın yaptıkları da anlatmakla bitmiyor. lyi ki maç yayınlan yüzünden kavga çık- tı da biz de gerçekleri öğrenme im- kânı bulduk diye seviniyorum. En bü- yük keyif ise bu kurumlarda çalışan gazeteciieri izlemek. Ünlü gazeteci- ler, kazandıkları büyük paralann he- yecanıyla karşı tarafı suçlarken ken- dilerinden geçiyorlar. Heyecan veri- ci... Büyük gazetelerin ve TV kanalları- Ben Erol Aksoy'u Tutuyorum nın günlerdir birbirleri hakkında anlat- tıklan ve en önemli haber olarak ver- dikleri dedikodular, yurttaşı taraf tut- maya zoriuyor. Her şeyi unutup, aca- ba hangisi haklı diye, bir o kanalı, bir bu kanalı çeviriyoruz. Kanallarda din- lediklerimiz yetmezse, gazetelerin manşetlerine bakıyoruz. Acaba ger- çekten kim haklı? Yahut, maçları hangisi yayınlasa milletimiz ve mem- leketimiz için daha yararlı olur diye düşünmekten, memlekette ne olup bittiğini izlemeye zamanımız kalmı- yor. Belki de böylesi iyi oluyor. Her gün onlarca gencimizin dağlarda ölmesi- ni, trafık cinayetlerini, gelir dengesiz- liğini, enflasyonu falan unutup Erol Âksoy'un kaderini merak eder hale geldik. Böylece, bunalımlardan bile kurtulabiliriz. Son dönemde karşılıklı yayınlar o kadar çok arttı ki kendimizi bir karar vermekzorundahissediyoruz. Güm- bür gümbür büyük habercilik karşı- sında tam bir şaşkınlık içindeyiz. Bir tarafı tutmazsak sanki kendimizi dış- lanmış sayacağız. Ama bu durumda kimi tutacağız? Karar vermek zor. İki taraflı bombardıman altındayız. İki ta- rafın eksilerini artılannı gözden geçi- riyorum. Eh ikisi de fena değil. iki ta- raf da oldukça yetenekli ve becerik- li. Büyük sermayelere kumanda edi- yorlar. Çalıştırdıkları elemanlarını iyi yönlendiriyorlar. Bu gruplardaki ga- zetecilerin, patronlarından daha ateşli olduklarını görünce, içimden patronlannı kutlamak geliyor. Bu ka- dar etkili vedeneyimli gazeteciieri kö- rü körüne kendilerini savunur hale getirmek, acaba patronlann marifeti mi yoksa bu gazetecilerin para ve koltuk hırsı mı diye tereddüt geçirdi- ğim oluyorsa da sonunda patronla- nn daha etkili olduğuna karar veriyo- rum. Neyse lafı fazla uzatmanın bir ya- rarı yok. Ben bu büyük karşılaşmada Erol Âksoy'un tarafını tutmaya karar verdim. Nedeni ise gayet basit, kar- şı taraf çok güçlü. İki büyük TV ka- nalı, onlarca gazete, iki dev basın patronu karşısında Erol Aksoy'u tut- mak içimden geliyor. Biz sosyalistle- rin zaafı bu. Hep zayıftan yana olu- ruz. Bu yüzden başımız derttten kurtul- maz. Gazeteler ve TV'ler Erol Âk- soy'un aleyhinde o kadar çok yayın yapıyorlar ki ona birden sempati duy- maya başladım. Hakkındaki iddiala- rın hepsi haklı bile olsa böyle düşü- nüyorum. Şu şekilde bir akıl yürütü- yorum. daha zayıf gibi görüneni bun- lan yapmışsa, acaba diğerieri neler yapmıştırdiyekötü kötü sonuçlarçı- kanyorum. Erol Aksoy'u destekliyorum, son- ra da korkuya kapılıyorum. Yann Sa- bah- Doğan grubu Erol Aksoy'la an- laşırsa ben ne yapacağım diye endi- şelere düşüyorum. Çünkü daha ön- ce de bu basın patronları dövüştüler, birbirlerine olmadık hakaretlerde bu- lundular ve sonra da anlaşıverdiler. Bazı gazeteci arkadaşlar taraf tuttuk- ları için ortalıkta kalakaldılar. Mesela Mehmet Barlas, Dinç Bilgin ve aile- si için neler neler söyledi. Sonra da gitti, onların yanında çalışmaya baş- ladı. Onun çıkartarı böyle gerektirdi ne yapsın adamcağız diye bir baha- ne uydurulabilir. Peki ben yapacağım? Bu kavgada ne bir çıkanm var, ne de bir gelecek umudum. Anlaşırlarsa diye düşünüp duruyorum. Bence anlaşıriar. Biz de taraf tuttuğumuzla kalınz. Kader iş- te... CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Okur Mektupları Okur mektuplan az ya da çok okunuyor olmanın ölçüsü müdür bilmem, fakat bu köşenin okurlannın mektup yazma konusunda pek fazla cömert olma- dıklannı söyleyebilirim. Yaklaşık iki buçuk yıldır her hafta aksatmadan yaz- dığım bu köşeye bu süre içinde gelen okur mektu- bu sayısı (bir ara cezaevlerinden başka köşe yazar- lanna da gönderilen çok sayıda mektup dışında) otuzu geçmez. Deımek ki, ortalama bir hesapla, dört yazıya bir mektup düşüyor. Yazılarımda bugüne kadar okur mektuplanndan söz etmedim. Bugün bu alışkanlığı bozmaik ve son- dan başa doğru bu süre içinde aldığım kimi okur mektuplanndan alıntılaria söz etmek istiyorum. Ağustos ayında aldığım Erhan Özerden, Eyup Çiftçi, Mehmet T.Yorgancı imzalı mektup "Kıbns- lılık" başlıklı yazımla ilgili. Mektupta şöyle deniyor: "öncelikle, biz Kıbns Türklerinin vermiş olduğu de- mokratik, kûltürel ve banşçı varoluş mücadelemize, birnebze olsun, vermiş olduğunuz destekten dola- yı teşekkür ederiz. Küçücük biradada, ikiye bölün- müş daha küçük bölgesinde, dünyaya kapılan ka- patılmış durumda verilen mücadelemizin tek des- tekçileri olarak umduğumuz Türkiye'deki gerçekten demokratik kuruluşlann, 'barış ve demokrasi yanlı- sı' politik partilerin, aydın yazartann ve tarafsız ba- sının maalesef gerekli desteği bir tarafa, onlar, ya- pılan tüm baskılara, eşitsizliklere, demokratik hak- lanmızın, kültürümüzün ve barış yolundaki tüm adımlann katledilmesine seyirci, hatta bazı dönem- lerde ortak olmuşlardır... Muhakkak ki 23.8.1997 ta- rihinde Cumhuriyet'te yayımlanan yazınız özellikle biz Kıbns Tün\gençliğini mutlu ettiği kadar, sönme- ye başlayan bazı umutlanmızı yeşertmiştir. Yazınız- da da değindiğiniz gibi, adamızdaki olumsuzJuklar biz gençleri yurtdışına göç etmeye zoriamaktadır ve statüko böyle devam ettiği sürece, şu an 70 bi- ni aşmayan nüfusumuzun ileride eriyip yok olacağı acı birgerçektir. Kıbns'a göstermiş olduğunuz du- yarlılığa tekrardan teşekkür eder, sizler gibi aydın çevrelerce uzaktan veya kulaktan duymakla değil, yerinde, tarafsız izlenimleriyle Kıbns 'ta yaşanan ger- çekleri Türkiye kamuoyuna aktanlmasının devamı- nı temenni ederiz." Kıbnslı okurlarımın görüşlerini böylece daha ge- niş bir çevreye duyurmuş oluyor, yazımla ilgili söz- lerinden ötürü ben de onlara teşekkür ediyorum. Kıbns'ı yüreğimde taşıyorum. Kıbns konusunda gö- rüş, bilgi ve önerileri bu köşeden her zaman duyur- mak isterim. Geçen yaz, Lefkoşa sınınndaki çatışma ve cina- yetlerie ilgili Kıbns Gerçeğinin Fotoğrafı" başlıklı bir başka yazım daha yayımlanmış, bu yazım konusun- da da bir okur mektubu almıştım. Ülkemizdeki in- san ve okur profilinin çeşitliliğine bir örnek olarak bu mektuptan da birkaç satr: "17Ağustos 1996 Cu- martesi günü 'Kıbns Gerçeğinin Fotoğrafı' adlı ya- zınızı okudum. Gerçi sizden ve gazetenizden başka biryorum beklemek yanlış olur, ama gene de üzül- düm... Sizin için üzülüyorum, çünkü sınınn yanlış ta- rafiıidasınız." Adressiz mektubunu "Ayhan" diye imzalamtş olan bu okurumun Kıbns konusundaki i- ki yazımı bir arada bir kez daha okumasını ve müm- kün olursa kendisiyle görüşüp tartışmayı isterdim. Aldığım son okur mektuplanndan bir başkası "kor- san yayınlar" konusunda. Emekli bir öğretmen olan yazar Hüseyin Güney, uzun mektubunda, yayınev- lerinin de kimi kez bir çeşit korsanlık yaptığından ya- kınıyor ve kendisinin başına gelenlerden söz ediyor. Aynı konuda bana elden bir mektup-yazı gönderen Kitapçılar Derneği Başkanı, dostum Ahmet Polat'ın mektup-yazısından birkaç cümle: "Sadece 'korsan yayın' değil, yaşamımızın çoğu korsan!.. Batı ülke- lerinde TUKETICİBİLİNCI VAR. Ne alırsa fişini is- teme hakkı olduğunu, satıcı da vermesi gerektiğini, aksi takdirde suçlu olacağını, çok ağır ceza ödeye- ceğini biliyor... Korsan yayın, korsanı olan her türlü ürün, pazannı bulduğu için satılıyor. Fişli, faturalıya- şamı benimsemedikçe korsanla bir arada yaşamak zorunda kalacağız..." Ahmet Polat bu konudaki ger- çekten ilginç ve değerii görüşlerini, gazetemizin ikin- ci sayfasında bütünüyle yayımlamalıdır. Kıbns konusunda yazan "Ayhan" gibi, yazıdan bir şey anlamaksızın, bu kez "Kürtler ve Türkler" baş- lıklı yazımla ilgili olarak bana on sayfalık bir yazı- mektup gönderen "Almanya'daotuzyıllıkTürk", 12 Eylül savcılarını aratmayacak bir şiddetle veryansın ediyor: "Bu gazetenin son Atatürkçü yazan Sayın Nadir Nadi'n/n ölümünden sonra bu gazetedeki di- ğerbazı sayın Atatürkçü yazariarda aynlınca, bu ga- zetede sizin gibi Türk milli biriiği hissi olmayan kişi- ler görev almaya başlayınca, baba yadigân olan Cumhuriyetgazetesiniokumaktan vazgeçtim... Ya- zınız din, ırk ve dil ayınmı göstererek Türkiye'de bir Kürt devleti kurmak amacında olup, Türkiye Cum- huriyeti'nin bütünlüğünü bölmek ve bozmak eğili- mindedir. Norrnal olarak sizin tutuklanmanız gere- kirdi." (Imla hatalannı düzelterek alıntıladığım satır- lar, on sayfa boyunca aynı üslup ve içerikle devam ediyor.) Bayan okurlanmdan aldığım ve "kadınlar" konu- sundaki yazılanma ilişkin mektuplar, okur mektup- ları içinde sayıca en fazla olanlar. Kimileri "deneme" değeri taşıyan bu mektuplara ve belki tartışacağımız sorunlara bir başka fırsatta değinmek üzere. bu ya- zımı bir bayan okurumun, Sayın Tülay Beşli'nin, "llkbahar" başlıklı yazımla ilgili öykü tadındaki mek- tubunun son satırlanyla bitirmek istiyorum: "Dör- düncü bircemre olmalı. Hani yüreklere düşüp, onu ısıtan cinsinden. Elbetonun dazamanı gelecek. Ar-, dından birbakarsınız, kente bileyeşil birilkbaharge- : livermiş." Not: Okurlanmdan özür dileyerek, tatil nedeniyle,; "Cumartesi Yazılan"ma bir hafta ara veriyorum. < SERAP-ZAFER TEMOÇÎNLERİN BEBEĞt!.. HOŞ GELDİN!.. CUMHURİYET VE DİNOZOR ÇALIŞANLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle