25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 1997 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Acı Ama Gerçek! PENCERE Av. KÂNİ EKŞİOĞLU Istanbul Barosu Başkan Yardımcısı Ç oktandır unutulan bir konu, da soruna geçici "formül" aranmaya ça- Türkiye'de düşünce özgürlü- lışılıyorsa bu işte de mutlaka bir gariplik ğü konusu, "iyi niyetii'' oldu- olmalıydı. Çünkü sorun "geçicilik" soru- ğuna inanmak isteğimiz "55. nu değil, olaya radikal çözüm üretmektı. Cumhuriyet Hûkümeti"nin Evet. acı ama gerçek! Türkiye'de dü- bir girişimi ile yeniden gün- şünce özgürlüğü hâlâ tartışılıyor. Çünkü 82 Anayasası Türkiye'de "düşünce öz- Türkiye'de düşünce özgürlü- ğü konusu, "iyi niyetii'' oldu- ğuna inanmak isteğimiz "55. Cumhuriyet Hükümeti"nin bir girişimi ile yeniden gün- deme geldi. Adı simgeleşen Işık Yurtçu özgürlüğüne nasıl kavuşacaktı? Bunun için bir formül aranmaya baş- landı. Adalet Bakanlığı'nda Basın Kon- seyi, TBB gibi örgüt temsilcileri ile kımi teknisyenlerin katılımıyla toplantılar dü- zenlendi. Amaç ortak gibiydi. Herkes dü- şünce özgürlüğünden hükümlü ve tutuk- lulann bir an önce salıverilmelerinden yanaydı! Başka bir anlatımla özgürlük yoksunu gazeteci ve düşünürlere af getir- mek. Ama toplantıya katılanlann hepsi biliyordu ki bu iyi dileğin yerine getiril- mesinin ciddi bir engeli ortadaydı: 1982 Anayasası! İşte tam bu noktada 1982 Anayasa- sı'nın "gekceğj" de ipotek altına alan, Türk ulusunu "şaibefi" sayan, çağdışı, an- tidemokratik 14. ve 87. maddelerinin ve bu maddelerle 12 Eylül darbesinin kur- duğu tuzak üzerinde durulmak gereki- yordu. Eğer bunun üzerinde durulmayıp gürlüğünü" kökten kilitlemiş durumda. Gerçekten 82 Anayasasf nın "Temelhak ve hürriyederin kötüye kullanılamama- sı"na -her ne demekse- ilişkin 14'üncü maddesi ile "Anayasanın 14'üncü madde- sindeki fiillerden dolayı hükütn giyenler haçiç olmak üzere" diyen 87'nci madde kayıtlaması karşısında ne yapılabilirdi? 1961 Anayasası'nın bu maddeye kar- şılık oluşturan 64'üncü maddesi herhan- gi bir kayıtlama getirmeksizin TBMM'ye "genel ve özel af ilanına" yetki verme'k- teyken 1982 Anayasası'nın 87'nci mad- desi ileTBMM'nin yetkilerini çağdışı ve anlaşılamaz bir anlayışla olabildiğince kı- sıtlamış olması, 12 Eylül darbecilennin geTçek amaçlarının ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten bu mad- deye kurulan "gerekçe" de traji- komik ardatım örneğidir: "Yine 1%1 Anayasa- sı'nın 64'üncü maddesinde yer alan genel ve özel af ilanına karar vermeye dair yet- kinin aynen muhafazası, ancak anayasa- nın 14"üncü maddesindeki fıillerden do- layı hüküm giyftıkrin af yetkisi dışmda bı- râküması IYGUN GÖRÎ LMl ŞTÜR/ Yani ünlü deyimiyle "GÖRÜLEN LÜ- ZUM ÜZERİNE'"! Görüldüğü üzere. Türkiye'nin geleceğine ve ulusun gerçek istencıni yansıtan TBMM'nin yetkilenne ipotek koymamn. bir başka anlatımla 12 Eylül rejımınin varlığını sürdürmenin bundan daha iyi anlaşılabilir gerekçesi olamaz. "Benöyleuygunbuldum.oldu''! Haydi diyelim ki "o zaman" olağanüs- tü dönem! Ama bu olağanüstü dönem aradan on beş yıl geçmiş. kuşaklar değiş- miş olmasına karşın. "olağanüstülülüğü- nü" hâlâ devam ettiriyor olmasını anla- maya gerçekten olanak yoktur. (Gerçi olağanüstü durum bızde hiçbir zaman ek- sikliğini de hissetmiyor.-) Anlaşılacağı üzere "keyfice" düzenlenen bu anayasa hükmünü düşünce özgürlüğü gibi saygın bir kurumun üzerinde sallandırmak, 12 Eylül darbecilennin ülkenın geleceğini de ipotek altına almalan sonucunu sunan. antidemokratik "kaba gücünü" açıkça ortaya koymaktadır. Bu. halka zulmetme- yi. halkı asağılamayı da aşan: giderek hal- kın iradesini temsil edenlerin de iradesi- ne gem vurmayı amaçlayan; gelecekteki TBMM'ye ve halkın iradesine güven duymayan bir anlayışın sonucudur. De- mokrasi mücadelemizin en ayıp ve en içe sındirilemez bir ambargosudur bu. Bu ne- denle ve bu denli büyük ayıbı üzerinde ta- şıyan bir "hükmü," 12 Eylül darbesin- den bağımsız olduğuna inanmak istediği- mız yüce TBMM, niçin ortadan kaldınp da denn ve erinçli bir soluk almak iste- mez? -DemokrasL demokrasi" diye gül ve gülücük dağıtanlar neden böyle temel- sel bir çözüm üzerinde "ittJfak"edemez? Asıl sorulası soru budur ve TBMM bu so- runsalın içinden artık çıkmak zorundadır. Bunun kadar yaşamsal önem taşıyan ve demokrasiye engel oluşturan bir başka anayasal bunalım söz konusu değildir. (Geçici 15'inci madde ayıbı ise bir baş- ka yazının konusudur.) Görülüyor ki bugünkü anayasa birkaç yazıişleri müdürünün cezalannı "ertete- mekten" başka bir umara olanak tanımı- yor. Halkın iradesini temsil iddiasındaki TBMM içtenlikle istese dahi bir "af ya- sası" çıkarmak yetkisine bile sahip değil, Buna karşın af yasası çıkarsa hıç kuşku- suz Anayasa Mahkemesi'ne takılacaktır. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin görevi. anayasal kurallan uygulamakla smırlıdır. Ama TBMM içtenlikle isterse Türk top- lumuna sağlık kazandrracak. Türk toplu- muna kendi öz kişiliğini öne çıkaracak ra- dikal bir neşter vurabilir. Bunu yapmak- sızın, bir yandan demokrasinin düğüm- lendiği "hastalık" içeren yaraya dokun- mayacaksın! İşte bu noktada TBMM'nin içtenliğinden söz etmek elbette ki olanak dışıdır. Üstelik bu işin siyasal çekişme ile sa- yısal muhalefetle de ilgisi yoktur. Önce temiz ve demokratik anayasa, sonra da si- yasal savaşım... Bu anlayışta bırlik ol- maksızın yapılan her çaba sadece göste- rişten. göstermelikten ibarettir. Bukonu- da demagojiye de hiç gereksinım yoktur. Halkın gözünü boyamaya. optik İcaydır- maya gereksinim yoktur. TBMM eğer iç- tenlikten yana ise bir günde bu "anaya- salgarabeu""ortadan kaldırabilir. Gerçek- ten ulusun istencini temsil ediyorsa TBMM'nin başat görevi bu olmalıdır. Ha, bu noktada 55'inci Cumhuriyet Hü- kümeti'nin de gerçekten demokrasi ve düşünce özgürlüğünden yana olup olma- dığı bülün çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Dahası. TBMM içinde 12 Eylül darbesi- ne ve darbecilerine bağlı ve bağımlı olan- larla olmayanlar saf tutacak; hakçası düğüm çözülecektir. Onuncu Başbakan Hasan Saka RAHMİ KUMAŞ Eski Trabzon Milletvekili B akanlar Kurulu sayılandınlırken 29 Ekim 1923'te tsmet tnönü'nün kur- duğu ilk hükümete Birinci Hükümet denerek, 23 Nisan 1920 (daha doğru- su 3 Mayıs 1920) ile 29 Ekim 1923 arasında oluşturulan beş Bakanlar Kurulu bu sayılamanın dışmda tutulmuştur. Bu ba- kımdan bir uyumsuzluk vardır. Çünkü TBMM'nin açıldığı gün ile Cumhuriyet'in açıkland^ı gün arasın- da ülkede eylemli (de facto) cumhuriyet olduğu ka- bul edilmelidir. O zaman da bugünkü Bakanlar Ku- rulu Altmışıncı Hükümet olur. Bu bağlamda Türki- ye'nin ilk Başbakanı Mustafa Kemal Paşa'dır. Daha sonra Fevzi Paşa (Çakmak.) Hüseyin Rauf Bey (Or- bay), AH Fethi Bey (Okyar), Ismet Paşa (Inönü), Celal Bayar, Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu. Recep Peker. bunların ardmdan da onuncu olarak Hasan Saka gel- mektedir. 1908 Devrimi'nin Avrupa'yaokumak için gönder- diği öğrencilerden biri olan Hasan Saka kamusal ya- şamında, Avrupa ile ülkemiz arasında köprü kurmuş kuşagın seçkin kişilerindendir. Osmanlı'da kamusal iş görmeye başlayan bu aydın kişi, 1919 yılında oluştu- rulan son Osmanh Meclisi'ne Trabzon temsilcisi ola- rak girmiş ve oradan da 23 Nisan'da Mustafa Ke- mal'in kurduğu Meclis'e katılmıştır. Ülkenin ilk ikti- sat bakanlığına getirilen Saka, devlete çağdaş maliye ilkelerinin yerleşmesine öncülük etmiştir. Llusal An- dhkabul eden Felâh-ı Vatan topîuluğunun bir üyesi olan Saka, ülkenin tapusu durumundaki Lozan Banş Antlaşması görüşmelerinde başdelege Ismet Paşa'nm. özellikle ekonomik ve mali sorunlarda baş yardımcı- lığını yapan ve antlaşmaya üçüncü sırada imza koyan bir yurtseverdır. Gerek TBMM'de, gerekse CHP TBMM Grubu'nda uzun süre başkanvekilliği yapan Saka, maliyecılifi yanmda dışişleri bakanlığıyla da çok tanımr. Nitekim Birleşmiş Uluslar Örgütü'nün kuruluşunda. Sanfrancısco'da Türkiye'yi temsil eden kurulun başıdır ve Tiirkiye adına BM Antlaşması 'nı imza etme onurunu taşır. Onun ölümünde Cihad Ba- ban llus'ta yazdığı bir yazıda "... Atarürk devletinin temel yaptsında Hasan Bey'în çabasını ve alın terinin, izini görmemeye olanak >»ktu" diyordu. tkinci Dünya Savaşı'nın sonlanna doğrubütçemiz açık vermeye başladı. Bu açık bir türlü kapatılamıyor, üstelik şeker ve kâğıt sıkmtısı en üst sınınna çıkmış- tı. Bu arada yeni kurulan ve 1946 seçimlerini geçen Demokrat Parri, Recep Peker'le tam anlamıyla bozuş- muş. ortam iyice gerginleşmiştı. Ülkeye koşullann zorlamasıyla da olsa, ilk kez kendi özgür istemiyle çok partili siyasal yaşamı getiren tsmet Inönü, sonunda 12 Temmuz bildırgesinin dogrultusunda başbakanlık ya- pacak kişi olarak Hasan Saka'yı bulmuşru. O zama- na dek 29 yıl sürekli milletvekilliği yapan. 8 kez ba- kan olan ve az önce kimi önemli görevlerini sıraladı- ğım bu ikrjsat ve istatistik (Lsaiyat) profesörü belki de bu göreve^etirilmekte geç kalınmıştı. Aniaodeylet ' yönetinünde" sabıj'ıa önejniniqğreten biıiydi. Olke- nin ilk profesör sanlı başbakanı olan Hasan Saka'yı, başbakanlığının 50. yılında saygıyla anıyoruz. Kurulduğu günden bu yana siyaset yasamma kav- gayı getiren Demokrat Parti. Hasan Saka'yı Bakan- lar Kurulu'nun izlence görüşmelerinde topa tutuyor- du. Saka. "Bugünkü kosullar içinde hangi uygar ülke var ki vergisinin toplamını. ulusal gelirinin >üzde 20'sinden aşağı mtabilmiştir? Bunun ömeklerini gö- riip tanırsam bu maddenin. bu konunun önemsiz bir ilgffisiolarakçokyararlanacağını'" dediğinde TBMM Genel Kurulu'ndan "EstağfuruDah" sesleri yükselir- ken. genç Kütahya Millervekili Ahmet Tahtakıbç "Söyleriz öğrenirsiniz" diye söz atıyordu. Başbakan bu yeni üyeye aldırmadı. Kimbilir demokrasiye geçiş yıllannda ne denli zorluklar çekeceğimizi düşünmüş- tür. Oysa bugün yaşadıgımız demokrasinin 50. yılın- da daha büyük zorluklan görüyoruz. Eğer Saka'nın gösterdiği olgunluğu sonraki başbakanlar gösterebil- seydibu zorluklarolmazdı. Saka'dansiyasalkarşıtia- ra karşı hoşgörülü obnayı öğrenebilirdik. Ama o her söyleneni duymazlıktan gelen biri de değildi. Hasan Saka'nın başbakanlığı 15 ay dolayında sür- müştür (10 Eylül 1947-14 Ocak 1949). Öylekiobaş- bakanlıktan aynlınca Cumhuriyet'in Hem Nalına Hetn Mıhına yazan Cevat Fehmi, "Hasan Saka kabi- ncsL baa günler, siyaset rney darunın çukurlu ve uçu- rumlu yollannda >ürüdüğü haldc düşmediydi de zâ- hiren biraz bozuk bir asfatta benzeyen bir yolda gider- ken düşüverdi. Bu da, her memlekette kabinelerin ba- şınagelen siyasetcjlvelerijıden vekazalanndan biridir. Hüküinetlerçakaneafa joüarda düşmezler dedÜ2yol- larda yuvarlanırlar" diye yazmaktan kendini alamı- yordu( 16.1.1949). Budeğerlendirmebugününhükü- metlerinin kurulmasında ve yıkılmasında da unutul- mayacak bir ağırlıktadır. Düşündürücü sözler etmeyi de çok iyi başaran Sa- ka' ile ilgili olarak şu ünlü "Çeküme" öyküsünü bel- gelemek isterim. Bilindiği gibi bir siyasetçiye kendi seçim bölgesi kimi zaman köstek olur. Saka'ya da Trabzon merkez ilçe DP'lileri bir telyazı çekerekbaş- bakanlıktan çekilmesini anımsatırlar. O da verdiği ya- nıtta "Arzunuz üzerine çekiküm. Tamam 85 kik> 125 gram geliyoruırT demiştır. Bu olayın belgesi 21 Ocak 1948 günlü Cumhuriyet'tir. Kendisinin imza ettiği yazılan okurken ne denli özen gösterdiğine ilişkin bir örneği Bilal N. Şimşirin Bizim Diplomatlar kitabından okumak yararlı olur. Çünkü yazılan bir yazıda "sonsuz saygdar" denece- ğine bir daktilo yanlışıyla "donsu/ saygüar" yazıldı; yazı da Dışişleri Bakanı Saka'nın önüne böyle geti- rildi. Yazıyı getiren görevli. bölüm yöneticisi, genel müdür yanlışı bir türlü görememişler ve o günden sonra dışişleri yazışmalannda bu anlatım kullanılmı- yor (Sayfa: 544). Bugünün bakanlan önlerine gelen yazılan böyle özenle okuyorlar mı dersiniz. Kendisi Trabzon'u Erzurum'a demiryoluyla bağ- lamayı tasanmlandıracak asamada iken başbakanlık- tan aynldı. Ne bü>ük düşündüğu bugün anlaşılıyor. Öyle bir demiryolu Orta Asya'ya Türkiye'yi bağla- mış olurdu. Siyasetin doğasındaki unutulmushık Sa- ka'yı yakalamasın diye onu, başbakanlığın^n 50. yı-, lında bugün saygıyla anıyoruz. •=^*v;;.. ^^;,,. İki Kere İki: DöıtL Tevfik Fikret'ten: Vaktiyle bir devenin bir başı varmış... Başsızdeve olmazya, masaJ... Peki, başsız parti olur mu?.. Olmaz... Ya gövdesiz parti?.. Bir partinin yalnız başı olacak, yerel örgütlenme soldasıfırlaşacak... Olurmu?.. Bu tür bir gelişme, siyasal particiliği yer bitirir. Ül- kemizdeki siyasal partilerin yüzde 20 oy oranı altın- daki basamaklarayerleşmeleri neden?.. Halk niçin siyasal partilere güvenmiyor. Toplum neden bir si- yasal partinin ülke yazgısını değiştireceğine inan- mıyor?.. Bir ülkede halk, siyasal partilere değil de silahlı kuvvetlere güvenirse... O ülkede demokrasi olur mu?.. • Bir ülkede seçim vakti gelince, partinin başı tüm milletvekili adaylarını seçerse... O ülkede demokrasi olur mu?.. O ülkede partinin başı bütün yerel örgütlerin baş- kanlannı saptarsa... O partide demokrasi olur mu?.. Başın atadığı yerel parti yöneticileri toplanıp da o başı yeniden baş seçejierse... O seçimde demokrasi olur mu?.. . ; Başın masa başında saptadığı milletvekilleri Mec- lis'te partinin Meclis grubunu oluşturuıiarsa... O ülkede parlamento olurmu?.. 0 • İki sosyal demokrat partimiz var; ülkedeki yüzde 25 sol oyu paylaşıyorlar. '. Sol kesimde A partisi yüzde 15'e çıktı mı B par- tisi yüzde 10'a iniyor; B partisi yüzde 15'e çıktı mı: A partisi yüzde 10'a iniyor; A partisi iktidar koalis- yonuna katıldı mı B partisi muhalefette kalıyor; B partisi iktidar koalisyonuna katıldı mı A partisi mu- halefete geçiyor. Daha kaç yıl bu tahterevalli oyunu sürecek?.. Biri iniyor, beriki çıkıyor; öteki çıktı mı beriki inişe geçiyor. . .-v, Al gülüm seyreyle oyunu!.. t?~ ; * - . ; • Kimse kendi kendisini aldatmasın!.. Bir: Sağlıkh bir gövde üstünde yükselmeyen ve akıllı bir başa sahip olmayan partiden ne köy olur, ne kasaba... İki: Bu ülkede iki sol parti bütünleşmezse, tahte- revalli oyunu sürer gider... Denebilir ki: - Boşuna nefes tüketiyorsun, ne A partisi B ile bir- leşir, ne B partisi A ile birteşir. Yokcanım!.. "İki parti birieşsin" demiyorum ben, yalnız yaşa- dığımız koşullan sergiliyorum; tahterevalli oynamak isteyen, ömrünün sonuna dek oynasın... Birisi çıkıp 'Oyun bitti' diye düdük çalana dek tah- terevalli sürecek... Ailenizin hayatında yeni bir dönem başlıyor. Bugüne kadar zevkle izlediğiniz CINE5 e. onun kadar eğlenceli iki kardeş geliyor. Dünyanın sporunu ayağınıza getiren SuperSport. Ve çocuklar için 'maximum' eğlence kaynağı MAXI TV. Bu üç muhteşem kanalı evinize getiren sihirli dekoderinizih adı da değişiyor: O şimdi MULTICANAL! H e m e n a r a y ı n : ( 0 2 1 2 ) 2 2 5 5 5 5 5 SuperSport ve MAXI TV yayınlannı izlemek için uydu alıcılannızı Tûrksat 1 C. 11683.500 Mhz dikey polarizasyona ayarlamani2 gerekmektedir. MULTI CANAL K A N A L L A R I N K A N L I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle