Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 1997 SAL1
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YUKSEL
Menüeketîn orta yeri tiyatroBizım tiyatro geleneğimiz, gül-
dürüye dayalıdır. Genellikle de ti-
yatroya; gülmek, eğlenmek. hoş-
ça vakit geçirmek için gideriz. Ya-
şam ciddi, tiyatro eğlencelik. Oy-
sa güldürü insana kendini seyret-
meyi, kendine gjlmeyi öğretir.
Tiytaroya yetennc<• gitmediğimız
için kendimizi seyretmeyi de öğ-
renememışızdır. Tıpkı sahnedeki
oyun kişileı ı gibi gerçek yaşamda
da zaman zaman "gülünç" du-
rumlara dilştûğümüzün bilincine
bıle varmayız.
Tiyatromuzun yıldızlan güldü-
rü yazarlandır. Toplumca ve bi-
reyler olarak sunduğumuz zengin
malzemeyi değerlendinr onlar.
Aziz Nesin'den Haldun Taner'e,
Ferhan Şensoy'dan Yılmaz Erdo-
£an'a bır dolu usta. bizı bize sey-
rettırirler bıkıp usanmadan. Ne-
dense hiç ders almayız. Oysa ken-
di kendimize gülmeyi bir öğren-
sek, hem bırbirimizi sevmeye ve
hoşgörmeve başlayacağız hem de
toplum içındekı zorunlu ilişkileri-
mizde, aksaklıklan daha kolay gö-
rüp düzeltebıleceğiz.
lşte size Ankara'mn sıcak yaz
günlennde yaşadıklanmdan bir-
kaç kesit. Biraz Nesin'ce, biraz
Ferhan'ca...
Maaşımı aldığım bankanın gö-
r^vlisi bayan telefonda avaz avaz
bağınyor:
"Makineden fazla para çekmiş-
siniz. nasıl yaparsınız!" (Maaşı
başka şubeden almıştım. tki haf-
ta geçti. hesabı doğrultamamışlar
anlaşılan.)
"Makine niye verdi, öyleyse?
Hesaba teüf ücrt'ti yattı sanmıs-
tun" diye dıkleni; orum.
"Sizin telif ücretiniz o kadar
yüksekolamazki" dıverek üste çı-
kı>or. Farkındayım, "ek-ders" üc-
retiyle "telif" ücretını kanştınyor,
ama tepem atmış, yokuşa sürüyo-
rum:
"Siz hep müşterilerinizin hesap-
larındaki paralar hakkında fildr
mi yürütürsünüz?"
Gereksızbiratışmaortamı içın-
de. muhabbetimiz absürd boyuta
velken açıyor. Gizlı hesaplarda
aklanan kara paralann kulaklan
çınlasın... Benim gariban maaşı
veren belli. alan belli, bir yere ka-
çacak halimiz de yok...
•••
Ama ya kaçarsam... îşte bir
"yeşü pasaport yenileme" öykü-
sü...
Eskı yeşil pasaporfum en az 10
yıllık. Çeşıtli ülkelere ve ülkeme
nice anlı şanlı giriş çıkışlar yapmı-
şım bu emektar dostla. 1996
Ekim'inde yurtdışından Atatürk
Havalimanrna "•giriş" yaparken
uyanlıyonım:
"Resmin üsründeki soğuk dam-
ga soluk. üst üste iki kez basılmış.
bir daha >urtdtşına çıkışuıızda
zorluk çıkarabilirler, ilk fırsatta
değiştirin."
Bir hafta sonra Susurluk olayı
patlamaz mı! (Adam keramet sa-
hıbiymiş meğer.) Artık işin şaka-
• Tiyatromuzun yıldızlan güldürü yazarlandır. Toplumca ve bireyler olarak sunduğumuz zengin
malzemeyi değerlendirir onlar. Aziz Nesin'den Haldun Taner'e, Ferhan Şensoy'dan Yılmaz Erdo-
ğan'a bir dolu usta, bizi bize seyrettirirler bıkıp usanmadan. Nedense hiç ders almayız. Oysa kendi
kendimize gülmeyi bir öğrensek, hem birbirimizi sevmeye ve hoşgörmeye başlayacağız hem de top-
lum içindeki zorunlu ilişkilerimizde, aksaklıklan daha kolay görüp düzeltebileceğiz.
rum; kader arkadaşjanm beni de-
li sanıyorlar. Haksız sayılmazlar.
Adım çağnlıyor. Bu kez pasaport
var. ama dosya kayıp. Zabıt tuta-
caklar. Elimdeki üçüncü başvuru
belgesıni pişmiş kelle gibi sınta-
rak şak diye bankoya indiriyorum.
Pişti! N'eredeyse akraba olduğu-
muz görevlilerin hayran bakışlan
altmda damga özürsüz, yeni yeşil
pasaportumu alıp, başkent karan-
lığına ışınlıyorum kendimi...
"Kader utansuır
diyorum içim-
den. Herkes Çattı olamaz ki!
•••
Bankaya girerken banka polisi
tarafından gögusleniyorum:
"Kapalıyız, görmüyor musun
sı yok, adına kara çalmmış, üste-
lık de damga özürlü "emek-
tar"dan vazgeçeceğiz. Yaz gelıp
de havalar ısınınca onlarca imza-
h ve mühürlü belgelerimizı hazır
edip, saatlerce sıra bekledikten
sonra basvuruyu yapıyoruz. Or-
tada "çoğuT bir durum var, çün-
kü o günlerde Anadolu'nun heT
yanmdan akın akm Ankara'ya ge-
liniyor yeşil pasaport ıçm. Görev-
lıler "izdiham"dan şaşkın, işi
"azar"a vurmuşlar. Aynca sanki
pasaport dairesinde "gülümseme
yasağT var. Başvuru belgelerimız
tıtizliklikle inceleniyor. Bırinin
onayladığı "yetkili imzayı" öteki
beğenmeyebilıyor. Hepimız (bi-
rinci, ikinci ve üçüncü dereceye
hak kazanmış devlet memurlan)
"potansiyel suçlu" psikolojisi
ıçınde, titreyerek bekleşip duru-
yoruz.
En korkuncu, pasaportu alaca-
ğınız gün. Başvuru sıra numara-
sıyla yapıldığı için alışmışsınız
pasaport tesliminde de öyle yapı-
lacak sanıyorsunuz; hemen birnu-
mara çekıyorsunuz. Sizden daha
deneyimhler uyanyor:
"Boş yere çekmeyin, isinüe ça-
ğınyoriar."
Kım inanır. Yanm saat sonra
oradan buradan ısım bağınlması-
na başlanıyor. Yüzkişıdarbirko-
ridorda müthış bır ıtışme balesi
yaparak sesin geldiği yönde bir
oraya bır buraya savruluyor. Isim-
ler duyulamıyor, çünkü hepimiz
bir ağızdan konuşuyoruz. Üstelık
benim bir adım da Tülin. Bu adla
seslenseler. dönüp bakmam. Gel
gör ki artık tepeden tımağa Tülin
kesilmişim. "GiiBn", "Bumin",
hatta "Hüsamettin" deseler ben
orada. elimde -her ihtımale karşı-
sıkı sıkıya tuttuğum aptal sıra nu-
maramla...
Elbırliğiyle yaşadığımız "sa-
laklaşma süreci"nin ilk saatinin
sonlarına doğru, "Ayşegül" diye
çağınyorlar beni. Pasaport hazır,
ama son imzası atılmamış, çünkü
daha önce beğenilen "yeüdü im-
za" sırkülere uymuyoımuş. Hay-
di, sil baştan.
Ertesı gün sıfırdan başlayarak
olusturduğum yeni başvuru bel-
gemi tez götürüp teslim ediyorum
ki akşama pasaportu alayım. (Bu
arada son imzası atılmamış yeni
pasaportumu ucundan bir kez da-
ha görüyorum.) Akşam oluyor,
koridorda yeni bir yüz kişi. Elle-
rinde birer sıra numarası. (Ne bil-
sinler!) Bu kez ben uyanyorum
onlan:
"Boş yere çekmeyin, isimle ça-
ğınyorlar."
Beni kımse takmıyor. Bir bil-
dikleri olduğu düşüncesiyle, an-
cak zekâmın epeyce gölgelen-
mekte olduğunu da için için duya-
rak gidip ben de bir sıra numara-
sı alıyorum. lonesco gibi bir yaza-
nn düş gücünden uzaya firlatılıp
da pasaport dairesıne zorunlu iniş
yapmış bir absürd oyun karakte-
rine dönüşmekteyim. Rolüm bel-
li. Aynı itişme balesi ve aynı bağ-
nşma korolan... Gelgelelım bu
kezne "Ayşegül"çığnştırması var,
ne de
u
Tülîn." Televızyonda "Ya-
lan RüzgârT başlamış. Vladimir
ve Estragon akşam karanlığında
buluşup Godot'yu beklemeye ko-
yulmuşlar, benim pasaporttan
eser yok. Umutsuzca aranıyor ve
bulunamıyor. Öğle vakti gözüm-
le görmüştüm oysa. Mağduriyet
durumum ses duvannı aştığı için
artık kimse azarlamıyor beni. (Ya
da görev lılerin yorgunluktan kım-
seyi azarlayacak hali kalmamış.)
"Tetikçi" ya da "kurye" olmadı-
ğım da anlaşıldı ama ne çare! Söz
üstüne söz. Ertesi gün alacağım.
Ha gayret, başvuru belgesi ka-
pı kapı dolaşılarak üçüncü kez ha-
zırlatılıyor. Akşam, üçüncü bir
yüz kişiyle aynı sahne ve tabloda-
ki rolümü oynamak üzere buluşu-
yorum. Bu kez sıra numarası çek-
mıyorum, itişme balesi ile bağnş-
ma korosuna da katılmıyorum.
Artık ne Ayşegül umurumda ne
de Tülin.
'endi kendıme güiüp duruyo-
"Ben bütün bankalalann öğle
tatili saatierinj bUemem, Kapıya
yazmamışsınE."
"tşte ben söylüyoruın ya!"
"Olur mu öyle şey. Ya kapıyı ki-
lhleyin. ya da yazın.'"
"Sana kapalıyız dedim.
"Müşteriyie böyle konuşul-
maz."
Ağız dalaşı süredursun. ben ge-
n gen. adam ıleri ilen sokağa çık-
mışız. herkes bize bakıyor. Birden
bu eğitilmeyi sevmez, çok öfkeli
gencin belinde (soygunculara kar-
şı) dolu bir silah taşıdığını anım-
sadım. Biraz daha itışırsek, olur a
kım vurduya gidiveririm. Kendi-
mi agzının payı verilmış bir "usul
ve adab budalası" gibi hissederek
kalabahğa kanştun.
•••
Aynı günlerde kızım tenha bir
bankada. o bankaya yatınlan pa-
ranm makbuzuna eşlik edecek bir
form doldurmaya soyunmuş. lş-
güzar veznedar tarafından uyanl-
mış: "Hanımefendi,buradaofor-
nıu doldurmak vasak.'" (Belli ki
"yasak" o anda icat edılmış.)
Aklına gelmışse de "Peki, han-
gi formu doldurmak yasak değiL"
Ferhan'ca sorusunu sormamış kı-
zım: "Beyefendl bu yasak nerede
yazıy'or" diye karşı çıkmış.
"Her şe>i yazacak değiliz ya"
biçimindeki özlü yanırı alınca. dut
yemiş bülbüle dönmüş. Öyle ya,
bankada form doldurulur mu hiç?
"Eşeklere Mahsustur" mu yazsın
adamlar?
••• ilj
""rı
"
Manavdan fasulye alıyorum.
Parayı ödemeye içeri girdim. Bir
de baktım, üç iri kıyım manav ele-
manı, güreş tutmuşlar. Şakalaşı-
yorlar mı kavga mı ediyorlar bel-
li değil. Bir tanesinin balık tezgâ-
hından bıçağı kapmasıyla benim
dışan firlamam bir oldu. Kapıda
elime fasulyeyı tutuşturan çocuğu
azarladım:
"Bu ne rezalet! Ortalık \erde
birbirlerine giriyoıiar, kimse al-
dırmıyor. Size yakışır mı?"
Çocuk boş boş yüzüme baktı.
Yakışır, yakışır. güzele ne yakış-
maz!
• • •
Tiyatro yazarlanmızın kanımı-
zı yerde bırakmayacağına inanı-
yorum...
TÜRKİYE'NtN İLK KADIN SERAMtK SANATÇISI
Füreya Koral'ı yitirdik
Kültür Ser\isi - Türkıye'nın
ilkkadın seramık sanatçısı Füre-
ya KoraL 8"? yaşmda tedavi edil-
diği Osmanoğlu KJiniği'nde dün
saat 13.00'te kalp ve solunum
yetmezliği nedenıyle yaşamını
yitirdi. Koral'ın cenazesi. yann
Dolmabahçe Bezm-ı Âlem Vali-
de Sultan Camıi'de kılınacak öğ-
le namazından sonra Büyüka-
da'da aile mezarlığında toprağa
verilecek.
2 Haziran 1910 yılında lstan-
bul 'da Büyükada'da doğan Füre-
ya Koral, Şakir Paşa'nın torunu,
Halikarnas Balıkçısı'nın. ressam
FahrûnnisaZeid'inveo>Tnabas-
kı sanatçısı Aliye Berger'in ye-
ğeni Kurtuluş Savaşı askerlerin-
den General Emin Koral'ın kızı
olan Füreya Koral, ikinci evlili-
ğini Kıhç Ali'yle yaptı. 1935-38
yıllan arasında Atatürk sofrala-
nnın tanığı oldu. Notre Dame de
Sion Lisesi'ni bitirdikten sonra
Darülfünun Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü'nde eğitim gö-
ren sanatçı. 1940-44 arasında
'Vatan' gazetesinde müzik eleş-
tinleri yazdı. 1946'da tedavi için
gittiği Lozan'da seramik çalış-
malannabaşlayan Koral, Paris'te
ünlü seramik sanatçısı Serre ile
çalıştı.
AJTII dönemde taşbaskıyla da
ilgilendi ve yaptığı taşbaskılan
1951 'de Paris'te sergiledi. Bu dö-
nem yapıtlarında hat sanatından
ve Türk işlemelerinden ızler gö-
rünen Füreya Koral, Türkiye'ye
döndükten sonra çini sanatından
esinler taşıyan duvar panolan
yaptı.
Doğu sanatının soyut arüatım
Koral'ın cenazesi yann Büyükada'da toprağa verilecek.
biçimleri üzerinde duran Füreya
Koral, yapıtlannda soyut öğele-
rin yanı sıra gerçeküstücü ve za-
man zaman da yerel niteliklere
yönelerek Doğu ve Batı sanat bi-
çimlerini başanlı birbileşime u-
laştırdı.
1981 'de Kültür Bakanlığı
Ödülü'nü aldı, 1986
-
da Sedat Sı-
mavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödü-
lü'nü NeşeErdok'lapaylaştı. Fü-
reya Koral, seramikten heykel ve
nesnelerindışındaTürkiyecie ilk
kez. çok büyük boyutlu, mıman
panolar gerçekleştirdi. Harbiye
Ziraat Bankası, Başak Sigorta,
Ankara Ulus Çarşısı'ndaki du-
var panolan (1962), Istanbul Ma-
nıfaturacılar Çarşısı'ndaki duvar
panosu (1969), Istanbul Divan
Pastanesi'ndeki duvar panosu,
bu alandaki önemli yapıtlan ara-
sında.
1992 yılında, 40. sanat yılı do-
layısıyla Ege Seramik tarafından
bir kitabı yayımlanan sanatçı,
birçok ulusal ve uluslararası ödül
aldı
Bilkent 4. Uluslararası Anadolu Müzik Festivali başladı
Yunus Emre Uen insanlığa sesleniş
YUNUS EMRE (AA) - Yunus Emre. Bilkent
Anadolu Festivali'nin ilk konserinde, yüzyıllar son-
ra yine Anadolu'ya "merhaba" dedı. Bilkent 4.
Uluslararası Anadolu Müzik Festivali, pazar akşa-
mı Mihaliççık'ın Yunus Emre Beldesi'nde başladı.
Açık havada verilen konserin ilk dakıkalannda
çöken kara bulutlarla sanatseverlerde heyecan ya-
ratan yağmurlu hava, korkulduğu gibi konser süre-
since devam etmedi. Kötü hava nedeniyle sanatse-
verlere dağıtılan san yağmurluklar ise konser ala-
nında ilginç bir görüntü oluşturdu. Ankara'dan Yu-
nus Emre Oratoryosu için kalkan tren ve otobüsler.
Mihahççık' ın ünlü halk ozanı Yunus Emre'nın adı-
nı taşıyan şirin beldesindekı konser için uzun bir
yol katetti.
Bilkent Akademi ve Senfoni Orkest-
rası'nın, Grorgi Robev tarafından ha-
zırlanan Bulgaristan Devlet Flarmonı
Korosu ile birlikte verdiği konseri, Çin
asıllı Amerikalı orkestra şefi Julian
Shew yönetti. Konserde, Adnan Say-
gun'un 1946'da bestelediği "Yunus
EmreOratoryosu'' seslendirildi. Yunus
Emre'nin dizelenni, Gölge Gül Şeke-
ramber, Pekin Kırgız ve Ayhan Baran,
Cemaüye Kryıcı seslendirdi.
Yöre halkının ilglsi
Konseri ,\nkara'dan gelen sanatse-
verlerin yanı sıra Yunus Emre Beldesi
halkı da ilgiyle izledi. Konserin ilk no-
talan ile birlikte konser alanına gelen
yöre halkı. Yunus Emre'nin ev sahip-
liğini yaptığı şirin beldede Bilkent Or-
kestrası'nı ağırlamaktan mutluydu
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne
Sanatlan Fakültesi Dekanı ve Genel
Sanat Yönetmenı Prof. Dr. Ersin
Onaydaböylesine bır konseri düzenle-
mekten kıvanç duyduklannı kaydetti.
Müziğin tüm insanlık tarafından bir
banş sembolü olduğunu bclırten Onay,
"Evrensel banş ve dostluk cağnsı Yu-
nus Emre ile sanatsevvıiere ulaştL Ne
mutlu bize" diye konuştu. Festivahn,
tema ve bu temalann geçtiğı mekânlan bir araya ge-
tirmeyı amaçladığını anlatan Onay, bu yıl festiva-
lin, 1 Eylül'de, Dünya Banş Günü kutlanırken, in-
sanlık ve banş çağnsını Beethoven'ın "9. Senfoni-
si" ile yapacağmı söyledı. Festıvalin, Türkiye'nin
tarihi zenginliklerini, doğal güzelliklenni de tanıt-
mayı amaçladığını ifade eden Onay, bu nedenle E-
fes, Bodrum, Zelv e Vadisi gibi çok turist çeken yer-
leri seçtiklerini \'urguladı. Festivalin "Müzüdi bir
roman gibi" ortam yaşatmayı hedeflediğini belir-
ten Onav. "Bakmız burası küçük bir yer ama bü-
yük şehüierde bile konser salonlannda bu kadar iz-
İe>ici bir arayagelmiyor. İşte müziğin, işte festivalin
güzelliğibu"dedi. Bilkent Festıvali, 20 Eylül'e ka-
dar Türkiye'nin çeşitli yerlerinde sürecek.
İlk konser Yunus Emre KüUiyesi'ndeydi. (Fotoğraf: AA)
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Nişantaşrnda Bir Konak
Evin İlyasoğlu'nun Cemal Reşrt Rey / Müzik-
ten Ibaret Bir Dünyada Gezintiler kitabını adeta se-
vinçler duyarak okudum. Bir yaşamöyküsü kitabı
mı bu, roman mı, bir müzisyenin değerlendirilişi,
anlatı, anılar toplamı, hangisı?
Belki de hepsi. Yazarın kendisi şöyle diyor:
"Biyografıier aslında çatık kaşlı kitaplardır. Oy-
sa Cemal Reşit Rey gibi bir sanatçının biyografi-
sini katı kurallara bağh, soğuk bir çerçeve içinde
düşünemezdim. Bu nedenle biraz da öykücülük
süslemeleri kullanarak onu kitabımın kahramanı
yaptım."
Evin llyasoğlu iyi ki kullanmış 'öykücülük süsle-
meleri'ni. Yalnız Cemal Reşit Rey yaşamakla kal-
mıyor bu kitapta; imparatorluğun çöküşünden
Cumhuriyet dönemine, seksenli yıllara kadar mü-
zik-sanat çevreleri, siyasal hayatın kültür üzerin-
deki izdüşümleri, kaybolan büyük aile görüntüle-
ri, bir bestecinin çevresindeki her şey sayısız ay-
nntıyla karşımıza çıkıyor.
"Şair Nigar'da Bir Konak" bölümüyse, eski Is-
tanbul kentsoylu yaşamını tek başına belgeliyor.
O yılların Şair Nigar Sokağı'nı Günsel Kopta-
gel'in tanıklığı dile getirmekte. Bugün mimarisi,
yaşama biçimi, görünümü o kadar degişmiş so-
kakta, bakın kimler yaşamış: Bir defa Rey ailesi,
onların bir konağı varmış. Sonra Türk hikâyesinin
gizli ustası Esendal, Abidin Dino'nun ailesi, Fet-
hi Okyar, Fatma Aliye Hanım...
Fatma Aiiye Hanım herhalde ilk kadın romancı-
mız.
Rey ailesinin konağı usul usul belirecek: Dar
bahçe, iki kanatlı büyük ahşap kapı, taşlan yenik
merdiven; ben her nedense bu konağı ille bir son-
bahar yağmurunda görüyorum.
Dıştan bakıldığında, hele yağmurdan dolayı,
kasvetli bir ortam. Bahçedeki yeşerti çoktan sa-
rarmış. Konağın dış yüzü de karank belki. Ama içe-
ride bir şenlik dünyası yaşanıyor.
Faruk Yener, güleryüzîü yaşlı emektar hanım-
ların kapı açışlannı hatırlıyor. Bazen de tertemiz gi-
yimli bir uşak açanmış kapıyı. içeriye girer girmez
konak birdenbire büyürmüş.
Tabii merdivenlergıcırdarmış, sofadayaprak bir
halı serili dururmuş. Eşya eskimiş ama görkemli.
Istanbul'un birçok eski evinde o eşyayı görmüş-
lüğüm var: Alaturka yaşama biçimiyle alafranga-
lığı hiçbir zorlamaya gerek duymaksızın birieştire-
bilmiş bir dünyanın eşyalandır bunlar.
Kitaplan da saptıyoruz konakta: Fransızca yüz-
lerce cilt, sonra bütün bir Edebiyat-ı Cedide Kü-
tüphanesi, Tanzimat dönemi yazarlan... O eski ai-
lelerin okuma iştahası oldum bittim büyüler beni.
Çocukluğumun geçtiği Kadıköyü'nün evlerin-
de, ellili yıllarda bile, birçok kitap, birçok roman yan
yana dururdu. Şimdi düşünüyorum da, o kitapla-
n öylece görmüş olmam, ilk okuma arzulanmın da
sebebi değil miydi?
Rey ailesinin konağında toplu okumalar da olur-
muş. Örnekse Sappho okunuyormuş, herkes
Sappho'nun kahramanlanndan birine bürünüyor-
muş. • -^
Konakta yemekler iki tarz pişiyor: Alafranga da-
mak için ve eski usul. Örnekse, karnıbahann hem
beşamel soslusu yapılırmış, hem kıymalısı. Çer-
keztavuğu, enginar, suböreği konağın sofrasında
pek sevilen yemekler arasındaymış.
Yemekten sonra herkes kendi dünyasına dönü-
yor: Bir odada iskambil oyunları oynanıyor, Ekrem
Reşit Bey kendi odasına çekilip kitaplarına, eser-
lerine karışıyor, Cemal Reşit bir müzikaline çalışı-
yor, sözgelimi Alabanda revüsüne... Çocukluğun-
da Nişantaşı'ndaki bu konağa gelmiş olan Idil Bi-
ret, her odadan birilerinin çıktığını, sofalarda biri-
lerinin dolaştığını, merdivenlerden birilerinin inip
çıktığını hatırlıyor.
Bunlar hepsi, Istanbul büyük ailesinin son dö-
neminden mutlu sahnelerdir. Ne var ki, değişen ha-
yat koşulları, daralan maddi olanaklar, eski düze-
nin git git sona erişi 'büyük a/'/e'nin varlığını orta-
dan kaldıracaktır. Şair Nigar'daki konak da nere-
ye kadar direnebilir ki?
Önce sokakta apartmanlar belirir. Bazı konak-
lar art arda yıkılır. Istanbul'un birçok semtinde ol-
duğu gibi, ayakta kalmaya çalışan o eski evler git
git ıssızlaşır, emektarlar ölür, bazı emektarlar ayn
eviere çıkmak zorunda kalır, aslında büyük aynlık-
lar yaşanır ve bir gün her şey biter. Geriye ufarak
apartman salonlanna sığınmak zorundaki birkaç
parça eski eşya kalır.
Faruk Yener "koca piyano"yu kafese konmuş bir
panter... "yaşlı birpanter" gibi hatırlıyor...
Ben, Evin İlyasoğlu'nun eserinden hepi topu bir-
kaç sayfayı özetlemeye çalıştım size. Bu değerti
eseri mutlaka okuyun.
Takvimde İz Bırakan:
"Ve kısa bir süre sonra eşyalar dağılır. Yasemin
apartmanındaki Cemal Bey'in dairesine çok sev-
diği Melekyerteşir." Evin llyasoğlu, Cemal Reşit
Rey, Yapı Kredi Yayınlan, 1997.
biterıtette rezervasyon bfflyop
• Kültür Servisi - 30 ülkeden 600 sanatçının
katıldığı Yapı Kredi Sanat Festivali bilet
rezervasyonunuzu İnternet'le, Superonline'ın
elektronik yayını SuperSite'den bu akşam saat
20.00'ye kadar yaptırabilirsiniz. Rezervasyon
formunu doldurduktan sonra onay düğmesine
basarak rezervasyon işleminizi birkaç dakika içinde
tamamlamanız mümkün. Internet adresi:
http:/'VwAv.superonline.com/yksanatfest
"Pnozac Toplumu"
• Kültür Servisi- Uetişim Yayınlan'ndan yeni
çıkan "Prozac Toplumu" adlı yeni kitabın yazan
Elizabeth Wurtzel. Modern toplumun insanı
depresyona, deprsyonun da ilaçlar ve uyuşturucuya
sürükJediği günümüz ortamında, alt-orta sınıftan
New Yorklu Yahudi bir genç kızın yaşam
mücadelesini anlatıyor kitap. Prozac Toplumu,
modern psikofarmolojinin hemen hemen tüm
imkânlannı deneyen Wurtzel'in kişiliğınde
ABD'nin çağdaş sosyal yapısından bir kesit
sunuyor okuyucuya.
BUGUN
• RUMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında
saat 21 00'de Sibel Can dınlenebılir.
• tDtL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat 15.00'te
"Beyaz Diş" isimli film ızlenebilir.
• BİLKENT 4. ULUSLARARASI ANADOLU
MÜZİK FESTİVALİ kapsamında Ankara Bilkent
Konser salonu'nda saat 21.00'de BSO ve BDFK yer
alıyor.