Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1TEMMUZ1997SALI
12 KULTUR
Sadık Yemni bir yıl içinde üçüncü kez Türkiye'deki okurlanyla buluşuyor
Yeııi çağda büinısel metafîzîkGÜLERÇETİN
Türkiye'de yaşayan okurlanna biraz
geç ulaştı Sadık YemnL Ancak, belki de
bu gecikmişliğin acısıyla, bir yıl içinde
üç Türkçe roman sundu okurlanna. Sa-
dık Yemni, Hollanda'da yaşayan bir Türk
yazar. İzmir'de geçen çocukluk ve genç-
lik döneminden sonra bir bagaj kitapla
yollanmış Hollanda'ya. Bol bol okuduk-
tan sonra da ilk romanı çıktı 1990'da.
1990-96 arasında önce Türkçe yazdığı
sonra Hollandaca'ya çevrilen 6 kitabıy-
la bu ülkedeki okurlanna ulaştı önce.
Geçen yıldan bu yana da Metis Yayın-
ları yazarın 'Muska', 'Amsterdam'ın
Gülü' ve 'Öte Yer' adlı romanlannı çı-
kardı Türkiye'de.
Yazarlığa başlaması gibi tarzı da ol-
dukçadeğişik Yemni'nin. Türkiye'de ya-
yımlanan kitaplannı mistik gerilim. mi-
zahi polisiye, ürkütücü bilimkurgu gibi
tanımlarla niteleyebiliriz. Kendisinden
önce Türkçe bir gerilim gelenegi olma-
dığı için de tamamen özgün bır dil ve tarz
yarattığını belirtiyor yazar. Kurgu ise bi-
raz özyaşam öyküsüyle, biraz da hayal
gücüyle biçimleniyor. Ancak hiç sonu
gelmeyen, kolay anlaşılmayan, zaman
ve mekân kavramlannı sorgulatan bu
kurgulan oluşturmak hiç de kolay değil.
Büyük panolar üzerinde matematiksel he-
saplarla kurguladığı olaylar dizisinde
i3adık Yemni'nin bir yıl
içinde üç kitabı, 'Muska^
'Amsterdam'ın Gülü' ve 'Ote
Yer' adlı romanlan yayımlandı
ülkemizde. Mistik gerilim,
mizahi polisiye, ürkütücü
bilimkurgu gibi nitelendiren
yapıtlan için, yazar
kendisinden önce Türkçe bir
gerilim gelenegi olmadığı için
tamamen özgün bir dil ve tarz
yarattığını belirtiyor. Kurgu
ise biraz özyaşamöyküsüyle,
biraz da hayalgücüyle
biçimleniyor.
yazar bilekayboluyorkimi zaman. 'Mus-
ka', Sadık Yemni'nin korku-gerilim tü-
ründeki ilk romanı. 1967'de Izmir'in *94.
Sokağı'nda altı gün içinde geçen olay-
lan işliyormuş gibi görünsede 1922'den
günümüze uzanan bir zaman dilimini
kapsıyor. Bu karmaşık ancak ince işlen-
miş uzun olaylar ve kahramanlar dızisi
ise büyülü bir ayna ile bağlaniyor birbi-
rine. Uç iyi kalpli. bilge cadı ile yoğun-
laşmış kötülüğü temsil eden kara nesne-
yle arasındaki mücadeleyi konu alan ki-
tapta iyi cadılann en büyük silahlan du-
alar, kahve fallan ve muskalar. Roma-
nın asıl kahramanı ise hayalle gerçek
arasındaki sının belirleyemeyen, üç iyi
niyetli cadı tarafından yetiştirilen gizli
güçlere sahip Sarp Sarmaz.
Sadık Yemni 'Ote Yer' adlı romanın-
da yine Sarp Sapmaz'ın Amerikalı bi-
lim adamlan ve Izmirbölgesindeki koz-
mik olaylarla ilişkisini konu alıyor. Sarp
Sapmaz ve Yemni'nin yaşamlan da pek
çok noktada örtüşüyor. Muska'nın iyi
cadılanndan Cemile ile de Yemni'nin
gerçek yaşamdaki 'tnedyum' anneanne-
si tanıtılıyor okurlara. Yazar bu roman-
lannda fizik ile metafizık arasında bir
denge kuruyor. Gerilim ya da korku ro-
manlannın mistisizmden, metafızikten
aynlamayacağmı belirten yazar, bir yan-
dan da batıl, banal metafızikten kaçını-
yor ve yaşamdaki bütün olaylann bir
gün bilimle açıklanacağına inanıyor. Bu
nedenle metafiziğin antitezine de yer
veriliyor kitapla. Hatta metafızikle ken-
di kahramanlan mücadele ediyor: Ro-
man'ın kahramanlanndan Halit Duman
bir Fızikçi ve fızik- metafızik çatışma-
larmın güçlübirtemsilcisi. Romanın iyi
cadılanndan Seher de yaptığı işin büyü-
cülük olduğunu kabul ermesine karşın
"Sarp zamanuı çocuğu. o /amanına ben-
zeyecek" diyerek gerçekle bağlantıyı ku-
ruyor.
'Amsterdam'ın Gülü'nde ise Hol-
landa'da yaşayan Türk dedektif Orhan
Demir, ünlü bir Türk işadamının kayıp
kızının peşine düşüyor. Yemni. bu roma-
nıyla Hollandalılar tarafindan görmez-
den gelinen. Batı yaşam tarzına daha
yakın, çoğunlukla 'Türke hiç benzemi-
yorsunuz' türünde yorumlarla karşıla-
şan, buna karşın bir türlü Hollandalı da
obnayan insanlan anlanyor. Yemni bu ke-
simi 'görûnmezTürk'olarak adlandın-
yor. Türklere yönelik önyargılan göz
önüne seren bu kitap. bu ülkedeki Türk
gençlerinin dili olmuş adeta. Bu neden-
le Yemni Hollanda'da büyük ilgi görü-
yor. Yazar Türk okurundan ilgi görme-
yebaşlarken, AbfYdmazda 'Muska'yı
sinemaya uyarlamayı düşünüyor. Sadık
Yemni geç başladığı yazarhk serüveni-
ni artık ömrünün sonuna kadar sürdür-
mek istiyor. Yazar Türk okurlanyla bağ-
lantısını Metis Yayınlan aracıhğıyla sür-
dürecek. Önce 'Yaür' adlı romanla Sarp
Sapmaz'ın İzmir maceralannı konu alan
üçleme noktalanacak. Sarp bu romandan
sonra iki romanla önce Avustralya'yı
sonra da lstanbul'u ziyaret edecek.
İstanbıd ve Berlin festivalde buhışuyor
Japon dansçı Junko VVada gösteri sunacak.
KültfirServisi-lstanbul Kül-
tür ve Sanat Vakfı tarafından
düzenlenen 25.lluslararası İs-
tanbul Müzik Festivali bu yıl,
Berlin Senato Bılım, Araştırma
ve Kültür Daıresi, Goethe Ens-
titüsü ve Istanbul Kültür ve Sa-
nat Vakfı tarafından gerçekleş-
tirilen "Sınırsız: İstanbul- Ber-
lin Kültür Buluşmalan" başlı-
ğı altında toplanan bır kısım
çağdaş müzik etkinliklerine ku-
cak açıyor. Etkinlikler 1-7 tem-
muz tarihlen arasında Atatürk
Kültür Merkezi Aziz Nesin Sah-
nesi ve Atatürk Kültür Merke-
zi Oda Tiyatrosu'nda gerçek-
leştirilecek. Mart veEkim 1997
tarihleri arasında lstanbul'da ger-
çekleştırilen "Smırsız: İstanbul-
Beriin Kültür Buluşmalan'' da
bu kültürel ahşvenşı devam et-
tirmeyi ve hızlandırmayı amaç
ediniyor. Geçen aylarda İstanbul
Kültür ve Sanat Vakn'nın düzen-
lediği 16. Uluslararası İstanbul
Film Festivali ve 9.Uluslarara-
sı İstanbul Tiyatro Festivali et-
kinliklerinden sonra 25. Ulusla-
rarası istanbul Müzik Festivali
de Avrupa'nın iki önemli ken-
tinin kültürel etkinliklerini bu-
luşturuyor. "•SBHTSE'' dizisi, Ber-
lin duvannm yıkılmasından son-
ra Berlin'in kapılannı yabancı
ülkelerin kültürlerine açması an-
lammı kapsıyor.
"SMTSE İstanbul-Berlm Kfl-
tür Buluşmalan" etkinlikleri
kapsamında 1.2 ve 3 temmuz-
Film ve tiyatro
festivalinden sonra
müzik festivalinde de
'Smırsız: tstanbul
Berlin Kültür
Buluşmalan' sürüyor.
Panel, gösteri ve
konserler 1 -7 temmuz
tarihleri arasında
gerçekleştirilecek.
da babel Mundry, Juiane Kle-
in. PeterAblinger, DieterSchne-
beL,Georg Katzer, Erhard Gro-
osskopf.NVdtorZinımermannve
HdmutOenring gibi çagdaş Al-
man bestecilen önce bır tanıtım
paneline katılacaklar. Daha son-
ra bestecilenn yapıtlan Roiand
Klutting yönetimındekı Kanv-
merensembte Neue Musik Ber-
lin(Berlin Yeni Müzik Oda Top-
luluğu) tarafindan seslendirile-
cek. 6 temmuzda vurma çalgı-
larda David Moss, akushk piya-
noda Gordon Monahan ve ken-
di toplulugu The Orchestra of
ExdtedStrings ile AmoH Dreyb-
latt müzıkal gösterilerini suna-
caklar. 7 temmuzda ise Hans
Brter Kuhn'un müzıği eşliğin-
KammerensemMe Neue Musik Berlin (Berlin Yeni Müzik Oda Toplulugu).
de Japon dansçı Junko Wwla
bir dans gösterisi sunacak. "St-
nırsız: tstanbul-Berlin Kültür
Buluşmalan'' etkinlikleri kapsa-
mında 1, 2 ve 3 temmuz tarih-
lerinde Atatürk Kültür Merke-
zi Aziz Nesin Sahnesi'nde saat
19.00'da ilk olarak Berlinli çağ-
daş bestecelerin tanıtımına yer
verilecek ve bestecıler yapıtla-
nndan örnekler sunacaklar. Et-
kinliğin yönetimini Frank HD-
bergüstlenirken Berlinli beste-
cilerin eserlerini Roiand Klutting
yönetimindeki BerimYeni Mü-
akOda TopUuğu seslcndirecek.
Etkinliğın ilk günü VValter Zim-
mermann, PeterAblingerve Ge-
org Katzer gibi besteciler tanı-
tılacak. Etkinliğin ikinci günün-
de bestecilenn tanıtıimasına ve
yapıtlanmn seslendirilmesine
devam edilecek. Juliane Kfein,
ErhardGrosskopf. DieterSche-
nebd, Sven Ake Johansson gibi
bestecileT tanıtılırken yine bu
bestecilerin yapıtlanndan ör-
nekler seslendirilecek. Etkinlik-
lerin üçüncü gününde Berlin Ye-
ni MüzikOda Toplulugu tarafın-
dan Berlinli Sven Ake Johans-
son'un, Roiand Khıtüg'in yo-
rumlayacagı DieterSchenebd'in
ve Leroj Anderson'ın bazı ya-
pıtlan seslendirilecek. 6 tem-
muzda Atatürk Kültür Merkezi
Aziz Nesin Sahnesi'nde saat
19.00'da David Moss'un, Gor-
don Monahan' ın ve Arnold
DreyNatt and The Orchestraof
Sanatçılara büyük destek veren 91 yaşındaki Denis Tual hâlâ sanat için çalışıyor
Sanatçı dostu anılarınıyayımlıyorKültür Servisi - Denis Tual, özyaşam öy-
küsünde kullanmak için Rudolf Nureyev'in
fotoğrafinı çekmek istediğinde Nureyev bu
fotoğrafin yalnız Pans Opera Btnası 'nın ça-
tısında çekilebileceğini söyler. Tual, zemin
oldukça kaygan ve dik olduğu için çekinir-
ken Nureyev bacağının sargılı olmasına kar-
şın ısrar edince kendilerini çatıda bulurlar.
Tual, Nureyev'in bu konudalci ısrannı gök-
yüzünde olmaktan hoşlanmasına bağlıyor.
Yükseklerdeki bu yolculukta Nureyev'e eş-
lik etmenin ödülünü elbette güzel bır fotoğ-
rafla alıyor Tual.
Bugün pek çok kişiye Denis Tual ismi
pek de tanıdık gelmeyebilir. Ancak doksan-
lık zarif bayan yanm yüzyıl boyunca sanat
dünyasında pek çok ünlünün koruyuculuğu-
nu, danışmanlığını ve dert ortaklığını üstlen-
di. Tual küçük bir kızken Claude Debussy
için piyano çalar, neşeli aile toplantılannda
Isadora Duncan'ı ızlerdi. Daha sonra And-
re Gide ile kahvaltı etmeye, Marlene Diet-
rich ile yemek yemeye, Christian Dior'la da
tatile çıkmaya başladı. Aynca kendisi de sa-
nata büyük katkılar sağladı. Şair Jacques
Prevert ve besteci OhMer Messiaen'i keşfe-
derek sanat çevresine kazandırdı, 1952'de
Stravinski'nin 'Oedipus Rex' başhklı yapı-
tınm yeniden gündeme gelmesini sağladı ve
Rudolf Nureyev'i modern dansı da dene-
mesi konusunda ikna etti.
Yaşamı bdgesele dönüştûrüldü
'Sisler Rıhümı" ve 'tnsan Denen Hayvan'
gibi klasikleşmiş Fransız fılmlerinin çekimin-
de etkili olan Tual 1930'larda kendi film
şirketini kurdu. Synops adlı bu şirketin, Fran-
sa'nm en ünlü yayınevlerinden olan Galli-
mard ile yakın bağlantısı vardı. Film şirke-
ti yayınevinden çıkan romanlan sinemaya
uyarlardı. Marcel Came'nın 'CennetinÇo-
cuklan' adlı filmiyle parlayan Jean-Louis
BarrauK da Denise Tual tarafından keşfedi-
len sınema sanatçılan arasmdaydı.
Bugün 91 yaşındaki Tual. sanata ilgisini
hâlâ sürdürüyor. Kendi yaşamöyküsünü bel-
gesel haline getiren bir Fransız televizyonu-
na yardımcı olan sanatçı dostu. aynı zaman-
da bir romanı sinemaya uyarlıyor ve anıla-
rını yayımlamaya hazırlanıyor. Tual'in evi-
nin duvarlan sanatçı resimleriyle dolu. Bun-
lann arasında LaurenceOIKier'ın üzerinde
"Sevgili Denis'e, tnceöğine minnettar bir
dosttan saygı ve sevgilerle'' yazıh resmi, Nu-
reyev'in Pans Opera Binası'ndaki resimle-
ri de yer alıyor.
Babası yayıncı, annesi viyolonsel sanat-
çısı olan Tual, bu nedenle daha küçük yaş-
tan müzik ve edebiyat dünyasının kaymak
tabakasıyla ilişki içindeydi. Annesi her çar-
şamba PaMoCasalsve Debussy'nin katıldı-
ğı müzik geceleri düzenlerdi. Casals. Pans
yolculuklan sırasında mutlaka evlerine uğ-
rar çoğunlukla geceyı orada geçirirdi. Tual,
Casals'ı şöyle tanımlıyor: "OMukçaetkile-
yici ve her zaman çok neşeli bir insandL" Bu
ziyaretler sırasında Casal'ın kucağına otu-
rarak onun başında piyano çaldığını belir-
terek "Başuun sıcakhğmı hâlâ hissedebiii-
yorum" diyor.
Ailenin Debussy ile ilişkileri ise daha sı-
• Denis Tual küçük bir kızken
Claude Debussy için piyano çalar,
neşeli aile toplantılannda Isadora
Duncan'ı izlerdi. Daha sonra Andre
Gide ile kahvaltı etmeye, Marlene
Dietrich ile yemek yemeye,
Christian Dior'la da tatile
çıkmaya başladı.
nırlıydı. Edebiyata meraklı olan sanatçı, zi-
yaretleri sırasında Tual'in babası ile uzun tar-
tışmalara girerdi. Debussy, annesinin ısrar-
lan üzerine Tual'in piyano eğitimi ile ilgi-
lenmeye başlamıştı. Ancak bu çalışmalar
hem Tual hem de Debussy için dayanılma-
sı güç saatlerdi. Tual'in müzik konusunda ye-
terince yetenekli olmadığını düşünen Debussy
bir keresinde genç öğrencisine burnu olduk-
ça güzel olduğu için sinema sanatçısı olabi-
leceğini söylemişti.
Genç sanatçılan keşfediyordu
Tual, hiç sahneye çıkmamasına karşın sa-
nat yaşamına ilk olarak sahne tasanmıyla baş-
ladı. Uzun sürmeyen bu uğraşı Pabkt Picas-
so, Coco Chanel ve Jean Cocteau gibi ünlü-
lerle tanışmasına yardımcı oldu. Oldukça
sinirli bır ınsan olarak tanınan Cocteau' nun
kendisine karşı oldukça kibar davrandığına
değinen Tual, onun sayesinde şiiri ve sanat-
taki yeni akımlan tanıdığını söylüyor.
Daha sonra film yapımcılığı işine girişen
sanatçı ikinci eşi Pierre Bateheff sayesinde
de Luis Bunuel ile tanıştı. Üçüncü eşi Ro-
iand Tual, sürrelist akımin temsilcilerinden-
di. Tual'in kedisi Civet camdan düştüğün-
de komşusu yazar Colette kedinin onuruna
bir parti vermişti.
Savaş yıllannda müzik yönetmenliğine
soyundu Tual. Işgal alöndaki Paris'te 20'den
fazla kişinin bir araya gelmesi mümkün de-
ğildi. Bunedenle sanatçılar, yazarlar birara-
ya gelip yeni yapıtlannı, yeni kuramlan tar-
tışamıyordu. Tual bu sorunla başa çıkabil-
mek için seçkin bir grup aydın için klasik mü-
zik konserleri düzenlemeye başladı. Savaş
sonrasında elbette Paris'in kültür sanat ya-
şamı büyük bir canlılık gösterdi. 1952'de
Rus besteci NkolaiNabokov'Yirmind Yüz-
yMSanatCrünleri'başlıklıbirfestivaldüzen-
lemek için Tual'den yardım istedi. Bu festi-
val için Stravinski'nin 'Oedipus-Res'başlık-
lı oratoryosunuyeniden gündeme getınne gö-
revini üstlenen Tual, Stravinski ile ilişkisi-
ni şöyle anlanyor: "Tanışana kadar ondan
çok korkuyordum. Kontrat konusunda çok
fazla sorun çıkarttı. Neredeyse bir servet
ödememiziistiyordu. Ancak tamşnğumz an-
da çok etküendim kendisinden. Çok komik
bir adamdLUzun biryemeşn somında sadece
yaprtmı kimin çalacagnu sordu."
Denis Tual, sanatçı dostlan Bunuel, And-
re Masson ve Nureyev'in yaşamlannı konu
alan belgeseller çekti. Nureyev'le Roiand
Petit aracıhğıyla çalışan Tual onu Petit'in
modern koreografısinde rol alma konusun-
da ikna etti. Aşın kaprisli bir dansçı olarak
tanınan Nureyev provalarda çok fazla sorun
çıkarttığında onu yatıştırmak için Tual çağ-
nlırdı.
Tual pek çok ünlünün kendisinm büyüsüne
kapılıp onunladost olmasını şöyle açıklıyor
"Oniarı güldürmeyi başanyordum. Ancak
insanlaıia taıuşmak için kendim hiçbir çaba
harcamadım. Zaten çoğunlukla sanatçılan
daha oolar ünlü olmadan tanırdım." Peki
bunca yıl boyunca ünlülerle bir arada yaşayan
Tual'in tanışmamış olmayı tercih ettiği birisi
oldu mu hiç? "Hayır" diyor Tual, "tngil-
tere Kraüçesi dışında hiç kimse olmaoV
Exdted Strings'in (Heyecanlı
Yaylı Çalgılar Orkestrası) eser-
leri yer alıyor. 7 temmuzda ise
etkinlikler kapsamında, Hans
fleter Kuhn'un müziği eşliğin-
de dansçı Junko VVada bir dans
performansı sahneleyecek
Çağdaş bestecilerden Peter
Ablinger'ın yapıtlannda basit
ile karmaşık bir arada bulunu-
yor. Bu da kimı zaman karma-
şık biçimde iç içe geçmiş olan
ritimlerin doğal görünümlerin
kopyası gibi algılanmasına ne-
den oluyor. Bestelerinde kendi
geliştirdiği 'Loops' yöntemini
kullanan besteci ErhardGross-
kopf, üst üste tabakalar oluştu-
rarak sürekli yeni düzenlemeler
yaratıyor. Bilgısayar yardımıy-
la yaptığı 'Bve' elektronik do-
ğaçlamalarla müzikte yeni
yollar açan GeorgKateer. her
türde yapıtlan olan bır sanat-
çı. Çeşitli ses kaynaklannı
belli bir iletişim içinde birbi-
rine yaklaştırarak tınılar üre-
ten Juliane Klein. gündelik
yaşamın şiırinden etkileniyor.
Gordon Monahan
Çizgisel olmayan gelişme-
lere dayalı tını süreçleri ile il-
gilenen IsabeDe Mundry nın
bestelennin motifleri, çizgile-
rin parçalanmasıyla oluşan
lifler ya da birbirinden uzak-
laşıp tekrar yaklaşan yollara
benziyor.Hehnut Oehrin ya-
pıtlannda yumuşak enstrü-
mantal tınılarla, elektronik
olarak deforme edilen tını ka-
lıntılan arasındaki karşıtlıklar
yoluyla oda müziğini drama-
tize ediyor. Dieter Schenebel
'Maulwerker Ensemble'nın
kurucusu. VValter Zimmer-
mann'in yapıtlannda ise
Amerikan müziğinın. özel-
likle Morton Feldınan müzi-
ğinın etkisi görülüyor. 20. yüz-
yılın üç büyük müzisyenini,
Bach, Cora-aine ve Cage'i
kendisine örnek alan David
Moss, etkinlik kapsamında
'JohnCage'in MüzjöifleOnun
İçinveOna Karşı' isimli par-
çayı seslendırecek. John Ca-
ge'e göre 'Piyanoda şimdiye
kadar duymadığnnız sesleri
çıkaran' sanatçı Gordon Mo-
nahan. doğal unsurlan kulla-
narak yeni tımlara ulaşmayı
denemiştir. New York'ta ken-
di grubu 'The Orchestra of
Ejtcited Strings'i kuran Ar-
nold Dreyblatt alışılmamış
enstrümanlan, yeni çalma tek-
nikleri ve seslendirme sistem-
lerini kullanıyor. Berlinli tı-
nı sanatçısı' HansPeterKuhn
ve Japon dansçısı Junko VVa-
da ise gösterilerinde gücünü
mutlak kesinliğin şiirleştiril-
mesinden ve geometriden alan
bir içerik oluşturuyorlar.
YAZI ODASI
SELtM tLERİ
Alh-Yedi Eylül
Gramofon Hâlâ Çalıyor'üa romanlaştırmaya ça-
lışarak yazdığım gibi, AJtı-Yedi Eylül olayı lstanbul'da
onmaz yaralar açmıştır. Bu konuda anılarda, roman-
larda daha çok sayfaya rastlanılması gerekirdi di-
ye düşünüyorum.
Levent Dönmez'in "Son Madamlar, Son Mü-
sûler" adlı güzel yazısını Argos dergisinde yayım-
lamıştık. Yedikule dolaylanndaki Altı-Yedi Eylül di-
le gelir bu yazıda.
Aynı semtte, yıllaryılı birlikte, kardeşçe yaşamış
insanlann birdenbire, adeta bir gece içinde birbir-
lerine düşman edilmek istenişlerinin ipuçlannı ya-
kalamak olasjdır yazıdan. O son madamlar, son 'mû-
sü'ler kadar, mahallenin Müslüman-Türk kalaba-
lığı da olup bitenden korkar, acı duyar.
Bir de Çelik Gülersoy'un özlü bir yazısı olma-
lı. Beyoğlu'nda Gezerken'\ baştan sona taradım,
bulamadım veya telâştan göremedim. Gerçi ya-
nılıyor olabilirim: Belki de Gülersoy eşsiz söyleşi-
lerinden birinde dile getirmıştir.
Daha akşamüstü lstanbul'da bir şeyler olacağı
belliydi o 6 Eylül. Dingin sonbahar, sanki birden-
bire kaynamaya koyuluyordu.
Sonra haberler çıkageldi. Köprü'den Beyoğ-
lu'na mı, Beyoğlu'ndan Köprü'nün öteki yakasına
mı kalabalıklar geçip gidiyor, geçip giderken her
yeri yakıp yıkıyor, yıkıp yakıyormuş.
Böylesi eylemlerin sebeplerini kavrayabilecek
yaşta değildim. Cihangir'de çocukluğun erinciyle
yaşıyordum. Evdekiler sağa sola telefon ediyorlar,
bilgi devşirmeye uğraşıyorlardı. Üstelik, Kadı-
köy'ünde oturan teyzem o gece Tünel'de bir eve
yemeğe gidecek, dönüşte artık Kadıköy'üne geç-
meyerek, bize, Cihangir'e gelecekti. Biryandan da
teyzem merak ediliyordu.
Sonra gün iyice battı. Radyo başındaydik. Ama
radyodan haber sızmıyordu.
Tıpkı Yedikule'de, Samatya'da olduğu ve Levent
Dönmez'in yazısında belgelendiği gibi, Cihangir'de
de yalnız azınlık yurttaşlanmız değil, biz hepimiz,
bütün mahalle endişe içindeydik.
Olaylann Kıbns yüzünden çıktığı söyleniyordu.
Kıbnslı babam Kıbns-Türk Cemiyeti'nin ikinci baş-
kanıydı. Evde, derneğin dergileri vardı. Bu dergi-
lerin kapak illüstrasyonu kırmızı-beyaz, ay-yıldız-
lı Türk bayrağı ortasında Kıbns'ın yeşil ada çizimiy-
di. Galiba bir de alt yazı: 'Kıbns fürk'tür, Türk ka-
lacaktır'...
Şimdi babam. karşı evden komşumuz sağlık
memuru irfan Bey bu kapak resimlerini kesiyor-
lar, bütün apartmanlara illüstrasyonlar yapıştınlı-
yor, Rum azınlık komşularımızın Kıbns sorunuyla
ilintisizlikleri vurgulanmak isteniyordu.
Bir ara: "Güruh buraya geliyor!" denildi. Hemen
aşağımızdaki Ege Bahçesi'nden Kumrulu Yokuş
Sokağı'na elleri sopalı, çivili değnekli, naralar atan
kalabalık çıkmaya başladı. Ne söylüyoıiardı, ney-
di haykırdıklan, anlaşılamıyordu.
Yine karşımızda oturan yaşlı Müslüman-Türk
hanımının iki katlı küçücük evinin kapısına o der-
gi kapaklarından yapıştırılamamıştı. Başörtülü,
yaşlı hanım bize gelmiş, ağlıyor, son kurtuluş ça-
resi olarak o dergi kapağından istiyordu. Fakat
dergilerin kapakları çoktan bitmişti.
Babam: "Uzülmeyin, ben kapınızda dunıp sizin
Türk olduğunuzu söyleyeceğim " dedikçe, komşu-
muz teselli bulamıyor, hep ağlıyordu. Oyle bir an
gelmişti ki, cam şangırtıları, bağırtılar, kalabalığın
ayak sesi her şeyi aşmıştı.
'Güruh' sokağımızdan nihayet çıkıp gitti. Sıra-
selviler'e çıkarken dört bir yanı yerle bir ettiklerini
ancak ertesi günü görebilecektim. O gece, çok geç
saat bize dönebilen teyzemse Beyoğlu diye bir cad-
denin kalmadığını söylemişti.
Yalnız Beyoğlu mu? Bütün İstanbul, dahası Ada-
lar... Istanbul'un korkunç yıkımlarından birine ta-
nıklık etmiştik.
Altı-Yedi Eylül olayı, Türk siyasal hayatının yüz-
karalanndan biri olarak tarihe geçti. Nice yıllar son-
ra Kemal Tahir'den dinlemiştim: Suçun 'komünist'
biiinenlere nasıl atıhverdiğini. Kemal Tahir herza-
mankı babacanlığıyla anlatmıştı. (Dahası, işte tam
o sıralar, Celâl Bayar ille kendisiyle görüşmek is-
tiyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, görüştüler de.)
Eski soluk fotoğraflar gibi geliyor, aklıma sepya
fotoğraflann izdüşümleriyle üşüşüyor Altı-Yedi Ey-
lül. Ne var ki bu fotoğraflann sepyasında kan pıh-
tısı renklerini hep silinmemiş görüyorum.
Kentlere nelerin uygarlığı getirdiğini, nelerin uy-
garlığı alıp götürdüğünü kavramak, zamanı ge-
reksiniyor.
Takvimde tz Bırakan:
"Geçen hafta böyle olmamıştı. 'Son defa gele-
ceğim'dern/ş ve hakikaten gelmişti. Ne olmuştu?
Yanm saat karşı karşıya oturmuştuk. Ne kadar he-
yecansız, soğuk ve sakin gibiydim. O benden da-
ha nazik, daha heyecalı, daha bir tuhaftı. 'Bir da-
ha gelmeyeceğim' dedi. Ama dün tekrar ısrar et-
tim. 'Peki yann gelırim, bekle!' dedi. Gelmeyece-
ğini pek iyi biliyorum. Fakat o gelecek diye bek-
lemek... Yahut yalnızca beklemek..." Sait Faik,
Bütün Eserleri 7- Bilgi Yayınevi, 1970.
Fransa ve Avrupa Kafkas Merkezi
• Kültür Servisi -"'Fransa ve Avrupa Kafkas Merkezi"
adını taşıyan bir örgüt geçen günlerde Paris'te kuruldu.
Şimdilik, Paris'in 20. kesimindeki Ramponeau
Sokağı'nda yerleşmiş bulunan örgütün amacı. genellikle
A\Tupa, özellikle de Fransa'da bulunan Kafkasya
halklannın, tarih, kültür ve gelenekleri hakkındaki
bilgilerin tanıtımını gerçekleştirmek. Öte yandan,
"Fransa ve Avrupa Kafkas MerkezTnin diğer hedefleri
arasında Avrupalı ve Kafkasyalı entelektüeller
arasındaki mübadeleleri kolaylaştırmak da yer alıyor.
(Centre Caucasien de France et d'Europe, 29, rue
Ramponeau. 75020 Paris. TelefonıOl 43 49 24 45,
FAX:01 43 49 24 45 )
PB^'den Sıvas toplu kıymtı msm
• Kültür Servisi - PEN Yazarlar Derneği Başkanı Alpay
Kabacah, Sıvas Toplu kıyımının yıldönümü nedeniyle
düzenlenen topiantılara gönderdiği mesajlarda, Sıvas'ta
yanan aydınlann demokrasi ve laiklik uğruna verilen
savaşımlann simgesi olduklannı, onlan her zaman
saygıyla anacaklannı belirtti. Kabacalf nın mesajını
yayımlıyoruz: "21. jüzyıla yedi kala yakılan ve
aralannda yazarlann da bulunduğu 37 aydının canını
alan ortaçağ ateşinin adı, 'Sıvas Toplu kıyımı'dır.
Sıvas'ta öldürüldüğü sanılan Pir Sultan, yüzyıllardan bu
yana nasıl yaşıyorsa, Sıvas Toplu kıyımının kurbanlan
da birer birer simgeye dönüşmüştür. Demokrasi ve
laiklik uğruna her türlü bağnazlığa ve kaba güce karşı
verilen savaşunlann simgesi onlar. Bu nedenle de 2
Temmuz, 'Laikliğe Saygı Günü' ılan edilmiştir. Bugün
olduğu gibi yannın çağdaş-demokratik Türkıyesi'nde
de ortaçağ ateşinin dehşetınde can veren bu sevgili
ölüler saygıyla anılacaktır.