06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17HAZİRAN1997SALI 10 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRÜN Nedentiyatroyasaldanır?"Sahnenin yargıçltğı, dünya yasa- larmın bittiğiyerden başlar. O kılıç ile teraziyi ele alarak suçluyu gerçeğin mahkemesi önüne çıkanr." Friedrich Von Schiller Önümde duran "Tebliğ \e Tebellüğ Belgesi" bir tiyatro yasağı ile ügıli. AST'ın. MetinBalaj'ın yazıp yönetti- gi. Altan ErkeklTnin oynadığı (sanat- çıburolle 1996-97 Tiyatro Eleştirmen- leri Birliği 'TEB' Ankara Ödülü'nüal- dı) "tnadına Yaşamak" adh tek kişilik oy unu "gmenlik kuvvetlerine hakaret edildiği ve polise karşı halkı tahrik eder mahiyette olduğu anlaşıldığın- dan" 23.5.1997 tarihınde5442 sayılı ll Idaresı Yasası'nın 11 c maddesi ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösten Yürü- yüşleri Yasası'nın 17. maddesi ve 2559 sayılı Palis Yazife \e Salahiyet Yasa- sı'nın Ek-1 maddesi gereğince Afyon ili sımrlan içinde yasaklanmış. Hemen insanın aklına. bu yasalar neden bazı illerde geçerli. bazılannda değil soru- su geliyor. Altan Erkeklı ile yaptığım kısa bir telefon görüşmesinde "İnadı- na Yaşamak"ın bir süre önce Sam- sun'da da farklı bir gerekçe ve farklı bir yöntemle yasaklandığını öğrenıyorum. Samsunda bir "Tebliğ ve Tebellüğ" belgesi söz konusu değil. Erkekli'nın belirttiğine göre emniyetten gelen zor- lamayla Samsun Cumhurıyet Lisesi Okul Aile Birliği. oyunda içkı sahnesi olduğu gerekçesıyle "İnadına Yaşa- mak"ı yasaklıyor. Güler misinız? Ağ- lar mısınız? Tiyatro bir güzeüik işi Ankara Ekın Tiyatrosu'nun "Mem- leket Hikâ>eleri* > nin pek çok il ve ılçe- de y asaklandığını da biliyonız. Bu ko- nuyla ılgilı olarak Hatay Millet\ekili Sayın Arila Sav, geçen günlerde. TB- MM oturumunda gündem dışı söz ala- rak sanata yapılan baskılan kınamış ve valılerı tıyatro kapatan değil. Ahmet Yefik Paşa gıbi tiyatro açan valıler ol- maya dav et etmişti: "... Tiyatro yasak- la>arak iyi ün bıraknuş hiçbir vali ha- tirlamı\onım; ama, bir vali \ar ki. ri- >atroyu koruduğu. esirgediği, hatta bu- lunduğu yerde tiyatro kurduğu ve ti- yatro oyunlan oynattığı için unutul- • AST'ın "Inadına Yaşamak" adh tek kişilik oyunu, "güvenlik kuvvetlerine hakaret edildiği ve polise karşı halkı tahrik eder mahiyette olduğu anlaşıldığından" Afyon ili sınırlan içinde yasaklanmış. Samsun'da ise emniyetten gelen zorlamayla Samsun Cumhuriyet Lisesi Okul Aile Birliği oyunda içki sahnesi olduğu gerekçesıyle yasaklıyor "tnadına Yaşamak"ı. • Bir yılı aşkın bir süredir çahşmalan kösteklenen bir topluluk da Tiyatro Stüdyosu. Tiyatro Stüdyosu'nun böylesi bir çıkmaz sokağın içine itilmesi hem maddi hem manevi açıdan yıpratıcıdır. Böyle bir durumda, Özel Tiyatrolara Devlet Desteği Kurulu'nu oluşturan tiyatro örgütleri temsilcilerinden gelecek bir açıklama, bu sanatçılara. en azından uğraşlannda yalnız olmadıklarının işaretini \erebilirdi. ma/lar arasına girmiştir. Ahmet \etik Paşa"yı. bugiin hangi ansiklopediy i aç- sak iyi anılan bir kişi olarak görüyo- ruz, Onun için ben sayın valilerin Ah- met Vefîk Paşa'yı ömek almalannı di- liyorum". Keşke, ama yasalan üstlerı- ne yaranmak ya da kendi düny a görüş- lenne uydurmak için gönüllerince kul- laıunür bo\ lc bir şev ı uuşlennde gor- seler hayra yormazlar. Ahmet Vefik Paşa'nın Bursa Yaliliği'nden azli için tıyatroya olan tutkusu kullanılmadı mı? Ahmet Vefık Paşa için 1882'de tu- tulan raporun bir benzen bugiin tutu- lamaz mı: "Valiliğe tavininden azline kadar tiyatro ile uğraşmış.. hükümet sıfatına vakışmayacak surette piyesle- rin provasında bulunmuştur... Hafta- nın birkaç gecesini kadmlara ayırarak onlan da tiyatrova getirmiş. aralanna fahişeleri de sokmuştur_ r> Evet. Atila Sav 'ın deyişiyle, tiyatro- nun bir kolluk, bir güvenlik işi değil: bir güzellik işi olduğunun bilincinde Bulutsuzluk 9 ayaylılardesteğiCLMHUR CANBAZOĞLL Bulutsuzluk Özlemı, 1. Uluslararası Boğaziçi Fes- tıvah kapsamında verdıği konserde eskı ve yenı par- çalannı on kişilik yaylılar grubu eşlığinde yorumla- dı. Bir süre önce aynı de- neyi etnik sazlarla gerçek- leştıımeyı planlayan grup daha sonra bu derece radi- kal bir değişıkliğin nasıl tepkı göreceğini hesapla- yamadığından projeden vazgeçmıştı. Fiyatı bir buçuk ile iki buçuk mılyon TL arasında değişen bıletle izlenen konser. Yavaşoğullan'nın da belirttiği gıbi Bulutsuz- luk'un dınleyicisine fazla pahalı gelmışti. Bulutsuz- luk Özlemı gibi bir grubun Açıkhava"ya ancak bın ci- vannda seyircı toplayabıl- mesı. festival yöneticileri- nin gelecek yıllarda rock dinleyicısını yakından ta- nımalannda fayda olaca- ğını gösterdi. Konsere Yi- ne Düştük Yollara'yla gı- ren Bulutsuzluk Özlemi. (Nejat Yavaşoğullan, Sina Kükığlu, Akın Eldes, Su- nay Ozgür. L T tku tnal \e vıırmalılarda Şehnaz Sam) ılk dört, beş parçada sah- nedekı veni konuklarına uyumda zorlandı. seyirci- ler de iyi bıldiklen parça- lann bıraz yavaşlamasını ve yumuşamasını yadırga- dı. Grup elemanlannca ya- zılan düzenlemelerin faz- laca aceleye gelmesı, gru- bun kentli yanını pekiştire- cek senfonık yorumu öne çıkartacak böyle önemli projenin dar zamana sıkış- tınlması büvük bir riskti. Ancak Bulutsuzluk'unye- ni albümünde yer alacak i- ki parça Dede \ e Kuzula- nn Sessizliği'nde Yaygara adh yaylı grubunun melo- dik zenginliğı arttırması. Nejat Yavaşoğullan'nın sık sık sahnenin kenanna oturmuş yaylılann yanına gidip birlıkte çalması se- yirciyi yakaladı ve ortala- ra doğru konsere renk gel- dı. Grubun ikı buçuk saat boyunca 27 parça çaldığı konserde Akın Eldes'in sololan. Yaşamaya Mec- bursun ve yenı albümün önemli kartlanndan biri olacak Yine Düştük Yolla- ra öne çıktı. Bir yıl içinde kendısıne verilen primı pek verimli kullanamayan ve pop gibı bırbirinin kopyası üretimin pençesine düşen yerh roc- kun gereksinim duyduğu kan değişiminin lokomo- tıf grup Bulutsuzluk Özle- mi'yle başlaması hayli u- mut vericı. Nejat Yavaşo- ğullan'ndanaldığımızbil- giye göre iki öğrencısı. bir gazetecisi. bir miman ve bir de turist rehberi olan Bulutsuzluk Özlemı ışler- den fırsat bulursa ağustos ayında Yaygara yaylılar grubuyla birlikte stüdyoya gırecek ve sonbahara be- şinci albümü yetiştirecek. yöneticilere ihtiyaç var. Aynı konuş- mada Atila Sav önemli bir nokta üze- rinde daha duruyor ve diyor ki: "Bu ko- nuda en güzel hukuk belgelerinden bi- risi 1985 yılında İçişleri Bakanlığı'nın Özel Kalemi'nden çıkan bir genelge- dir. Dönemin İçişleri Bakanı Sayın Yıl- dınm Akbulut'un imzasıyla >a>ımla- nan bu genelgejle 'valiliklere. tiyatro topluluklannın 48 saat önceden baş- vTirmalan halinde, aynca ızın isteme- lerine gerek bulunmadığı ve işlemlerin buna göre yürütülmesi gerektıği yo- lunda' bir talimat verilmiştir.'* Ülke- mizde tiyatroya uygulanan sansürün N'aıtuk Kemal'in "Vatan Yahut Silist- re" oyunu ile yasallaştığını kabul eder- sek -alınan kararda bundan böyle oy- nanacak piyeslerin Zaptiye Nezaretin- de 'muayeneden geçrikten sonra' sah- neye çıkanlmaları öngörülüyordu- o günden bu yana 'muayene' konusunda da bir şeylerin değışmediğini söyle- mek yanlış olmaz. Yeterince duyarlı mıyız? Özellikle 1960-80 yıllanna bakacak olursak: resmi kanallarla uygulanan sansürün yanı sıra dolaylı baskılar dik- kat çeker... Günümüzdeki yasaklara gelince; tabii ki gerek Ankara Ekın Ti- yatrosu gerekse AST haklannı hukuk yoluyla arayacaklardır, anyorlar. Ama burada önemli olan bir diğer konu: 2000Mİ yıllara gırerken hâlâ karşımıza dikilen genci zıhniyet ve bızlenn bu tu- tum karşısında yetennce duyarlı dav- ranıp davranmadığımız. Duyarlıhk konusuna ilişkin olarak Altan Erkeklı "Ortakbir dil konuşmu- yoruz. Tiyatrotabelalanndan başka or- takbirşeyimizvok" derken haksız mı? Ya da Rüştü Asyab "... Daha acısı, bü- tün bu çirkinUkler \aşanırken, AST, Ti- \atro Stüdyosu, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB), TOBAV dışında hiçbirti- yatro kuruluşu ya da örgütünden ses çıkmamıştır" derken yaşanmakta olan genel tepkisizliğın altını çizmıyor mu? Bir yıh aşkın bir süredir çalışmalan kösteklenen bir topluluk da Tiyatro Stüdyosu'dur. 15 ay önce geçırdiği yangının ardından tiyatro \e kültür hiz- metine yeniden kazandınlması tasarla- nan eski Odeon Sineması'nın onanmı Refahh Üsküdar Beledi- ——— yesı ve Kültür Bakanlı- ğı'nca çeşitli yollardan engellenmektedir. Resmi belgö' ^feösterilmeksizin, zabıt tutulmaksızın yapı- lan mühürleme işlemleri- nın dışında, Üsküdar Be- lediyesi kendinden önceki dönemde salonu 10 yıllı- ğına ^yap-işlet-devret" modeli uyannca kiralamış olan AÇOK. Ltd. Şti.'ye tahliye davası da açmıştır. Öte yandan. Kültür Ba- kanlıâı etkinlıklerine ağır- lık veren bir Kültürevi'ne dönüşmesi yolunda AÇOK ile işbirlığine gi- ren Tiyatro Stüdyosu'nu yokuşa sürmektedır. PARİS NOTLARI COŞKUN TUNÇTAN Günümüzde Corneille ve Racine'nin oyunlan Eğer TürkJer ls- lamı din olarak be- nimsemeleri ne- dencesiyle Arap uygarhğımn diğer çeşitli dallanndan dailiklerinedeket- kilenmiş olmasa- lardı. yüzyıllarca sonra Atatürk. ülkesının diliyle kesinlikle bağ- daşmayan bir alfabeden kurtul- mak. aynca giderek gerçek Türkçenin yerini kapmış olan Arap ve Fars kökenli sözcükler- den dili, olanaklar oranında ann- dırmak girişimlerine dalmak ge- reksinınımi tabii kı duymaya- caktı. Bu son alanda, her devrim sürecinde görüldüğü gibi, kimi zaman, halkın belleğıne bir tür- lü yerleşemeyen (iğne yenne di- kek demek gibi) yenilikler yay- maya çabalayanlar da çıktı. Yi- ne de dil devriminin. ülkedeki sözlüveyazılı iletişimın berrak- laşması için son kerte hayırlı ol- duğunu artık kimse yadsıyamaz. Fransızcada çoktandır böyle bir sorun yok. Yaklaşık 400 y ıl- dan beri. şimdıki yörüngesine saglamca yerleşmiş bir dıl. Her ne denli. toplumsal yaşamdaki gelişmelerveteknolojikalanda- ki yeni buluşlar gibi etkenler di- li taze sözcük ve tenmlerle sü- rekli zenginleştıriyorsa da bugün bir ilkokul öğrencisi bıle. 17. yüzyılda yazılmış bir metni okurken. ya da tiyatroda duyar- ken. anlamakta en ufacık bir güçlük çekmiyor. üstehk bıçe- min güzelliğının ve özgün tadı- nın zevkine kolaylıkla ulaşıyor. Okulda da, dil açısından hiçbir zorlukla karşılaşmadan ıncele- yebiliyoraynı metınlen. Oysaki ben, Lâle devrinde, demek ki bir yüzyıl daha sonra. Istanbul'da yaşamışolan Nedim'ın "Ben bu- gün bir ne>bahar-ı hüsn-ü-an se>T ejledim" dızesini görünce. y a da duy unca. "Acaba bu bü- yük ozan Türk" mü>dü?" diye sormaktan alamıyorum kendı- mı! Zaman içinde günümüzden o kadar uzaklaşmadan bile. Cumhuriyetin ilk yıllannda da- ha hayatta olan Süleyman Na- zif in "Bu şeb de cûşuş-i \ âdınla ağladun durdum"unu halen kaç kişi anlar? 14. Louis'nin kralhğı boyun- ca. tiyatro oyunları yazmış olan- lar arasında. bugün yapıtlan sık sık sahnelenen ve her y aştan. her baştan seyircılerle tıklım tıklım dolu salonlar önünde çok uzun süre oynanan ünlülenn ılk safın- da CorneiOe, Racine \ e Moliere yer alır. Bunların üçüncüsünü başka bir yazıya konu yapmak için bugünlük kenara koyup. ılk ikisini ele alayım. Corneille ve Racıne"in üstyapıtlan genellikle trajedi türünde. Konulan, çoğu kez. antik çağlann söylencele- nndcn ya da gerçek tarihınden esınlenmiş. Yansıttıklan olaylar. o dönemin. genellikle Yunan ya da Roma bıçemindeki saraylan- nın içinde. kimı zaman da önün- de geçer İkisinın de tümü manzum olan yapıtlannın başka dillere çev iri- leri çok ender. çünkü biçemleri- nin Fransızcadaki eşsiz güzellik- lerini ve akıcılıklannı Rusçaya. Hintçeye. Arapçaya. Finceye. Türkçeye falan hakkıyla aktara- bilmek olanaksız gibi. Bu alan- da denemeler yok deği 1 yine de... Örneğin Racinein •*Phedre"ini, Paris'te. birkaç yıl önce, Japon- ca izlemek fırsatını buldum. Sahneye konuluş açısından çok ılginç birtemsildi gerçi ama. çe- \irinin Fransızca aslıyla boy öl- çüşebileceğine ınanmak zor. Racine Fransızcayı. sürekli manzum birbiçemle. olağanüs- tübırustalıklakullanmış. Yapıt- lannın her birinde artık bırer öz- deyiş. hatta atasözü nıteliğine bürünmüş olan unutulamayacak tümceler de bol. Sahnede bir ara- ya getirdiği k^ılerin her bın akıl durduracak denlı ınandıncı ve duygulandırıcı. Devlet ve bele- diye tiyatrolan da, özel tiyatro- larda her yıl birkaç oyununu ser- gilıyorlar %e seyirciler. çoğu kez. ancak çağdaş bir büyük yazann onlarda uyandırabileceği bir il- gı ve heyecanla izliyorlar onla- n. Bu mevsim, Comedie França- ıse'de "Phedre"ini, Theâtre 14'te "Berenicerl ini. Montpar- nasse tiyatrosunda "Rodogu- ne"ünü gördük. Corneille'e ge- lince, Comedie Française onun da tabii manzum, dil açısından da nefıs trajedilerinden şimdiye dek ender sahnelenen ikisini "Clitandre''ı ve "Tite et Bereni- ce"i sundu. Bu temsıllerin tümü de çok başanlıydı; hele "Cli- tandre"ın sahnelenış biçemı ti- yatro tarihıne geçecek çapta bir sanat olayıydı. Bakalım gelecek mevsim. Fransız tiyatrosunun bu parlak döneminin özellikle bu iki kal- burüstü yazannın yapıtlanndan hangilerinı izlemek mutluluğu- na erişeceğiz Paris'te... Dayanışma gerckli Özel Tiyatrolara Dev let Desteğı'nin "salon onan- mı"na ılişkın maddesi kapsamında Tiyatro Stüd- yosu'na 11 Aralık 1996 tarihinde yazılı olarak ver- meyi taahhüt ettiğı 3.000.000.000 TL'yi 24 Şubat 1997 tarihinde w ki- racıhk koşullanmn gecer- siz" olduğu gerekçesıyle geri çekmiştir. Tiyatro Stüdyosu'nun böylesi bir çıkmaz sokağın içine ıtil- mesı hem maddi hem ma- nevi açıdan yıpratıcıdır. Böyle bir durumda, özel- likle de Tiyatro Stüdyo- su'nun geçen günlerde düzenlediği basın toplan- tısının ardından. Özel Ti- yatrolara Devlet Desteği Kurulu'nu oluşturan tiyat- ro örgütlen temsilcilerin- den gelecek ortak bir açık- lama. bu sanatçılara. en azından uğraşlannda yal- nız olmadıklannın işareti- ni verebılırdi. Toplumlann tiyatro yo- luyla bilinçlenmesı çağ- daşhğın koşullanndan bi- ri. Bu gerçeği yadsıyan si- yasi ortamlarda çağdaşlı- ğa açılan kapılann kapan- mak ıstenmesi ne denli olağan ıse. kültür ve sanat düşmanlığının hızla tır- manmakta olduğu böylesi koşullarda bunun aksini savTinanlann da benimse- dikleri çağdaş ilkeler ve hedefler kapsamında ya- pılanları ısrarla sorgula- mak. dayanışma, birlıkte hareket etmek zorunluğu da o derecede kîrınılmaz. Kaynakça: Refik Ahmet Sevengil "Tanzimat Tiyatrosu", Milli Eğıtım Basımevı 1968; Prof. Dr. Melahat Özgü "Friedrich Von Schil- ler'* Tercüme Dergısı. Ocak -Aralık 1959. YAZI ODASI SELLM İLERİ Kimbilir Kim Yazmıştı... Trenden indim, yine Yedıkule. Saat henuz erken; değerli dostum Sarkis Açık'la buluşacağım, Safa Meyhanesi'ne gideceğiz. Şoyle yürümek geçtı içim- den. Daha Yenikapı'nın sahile inen sokaklanndan baş- layarak Kumkapı'yı unutmamalıyım, işte bütün ora- lardan başlayarak Langa'sıyla, Samatya'sıyla, hele Yedikule'sıyle -hâlâ- Istanbul'u yaşamak mümkün. Oralarda Istanbul' vaıiığını koruyor. Hangi Istanbul denecek. Yahya Kemal: "Koca Mustafa Paşa! Hücra ve fakîr Istanbul!" diye özet- lemiş. Çok sevdiğim bir şiirdir "Koca Mustafa Pa- şa"; "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"n\ o kadar sevmem, hele "Endülüs'te Raks" sinirimi oynatır, Ama andığım ilk şiirin bir dizesi daha çok uzun za- man dilimlerine akıp gidecektir: "Örtüyor fakrı asa- letle çekilmiş perde." Istanbul, o zaman da bugünkü gibi sanki iki is- tanbul'du: Köprünün bir yakası "Türk'ün asude mı- zacıyla Bizans'ın kederi"ru bırleştinyordu, öteki ya- kasıysa yeni zamana, hep yenı zamana açıktı. Pe- yami Safa Fatih-Harbiye adını takmış romanına; büyük bir karşrtlık görüyor. Oysa Harbiye'nin güzelliklerini de görebilirdi. Söz- gelimi Şişli konaklan, hemen ardından ilk Şişlı apart- manlan. Bir uçtan bir uca Kurtuluş, anacadde. Yazık ki buralan artık ayakta durmuyor: Kurtuluş yoksulluğun pençesine düşmüş, bayındırlıktan uzak. Şişli kendini koruyamamış; Bulgar kilisesi de olmasa. geçmişi konuşmak bir iki kararık yüzlü apartmana kalacak. Yedikule'de dolaşırken bunlar geçiyordu aklım- dan. Eski, taa on yedinci yüzyıldan kalma harikulâ- de semt camilerine dalıp gidiyordum yine. Onlan sö- zümonaonarmışız; neyseeskı güzelliklerini 'aura",a- n söylüyor. Bu semtlerde bugün de "Sarmaşıklar, yazılar, taş- lar, ağaçlar karışık" bir arada iç ıçe. bırbirlerine yas- lanmış, bırbirlerine gönül vermiş duruyor. Gerçi bu- gün büsbütün bakımsız, busbütun yalnız bırakılmış duruyoıiar. Ama 'tarih bilinci' taşıyan tılsımlı değnek- le sanki hepsi yarın kurtanlabilır. Surlann orayayürüdüm. Altından tren yolu geçen köprüde durdum ve kentin siluetine baktım. Sonra sur kapısından çıktığımda, Istanbul'un son bostan- lannın çok şükür yerlı yerinde durduğunu gördüm. Fakat ne zamana kadar direnebilecekler? Çocuklar sokaklarda oynuyorlar. Bisikletler vızır vızır, sokağın birdönemecinden öbür dönemecine. Evlerin açık pencerelerinden patlıcan kızartması ko- kuları dışarıya kanşıyor. Akşam birazdan olacak. Yine o küçücük berber salonuna, küçücük semt bakkallarına, berberm camekânındaki fesleğene, küpeçıçeğıne kalbim sancıdı. Caddede Balıkh Kili- sesi'nin beni hep büyüleyen avlusuna, bahçesine birkaç adım boyu bakabildikten sonra Safa'ya gel- dim. Sarkis Bey beni bekliyordu. Yüksektavanlı Safa istanbul'un hem en eski hem en güzel, anlamını yitirmemış, geleneğini bozmamış meyhanelerinden. Safa'daki makarna garnitürlü cız- bız köfte bana çocukluğumdan yadigâr. Bızde de cızbız köftenın yanında hep domatesli makama pi- şerdi. Sarkis Bey beni evine çağırdı. Eşi Siran Hanım bizi bekliyordu. Balkona çıktık. Uzakta dentz, ışık- lar. Hemen bitişıkte Balıkh Kilisesi. Yakındatam kar- şımızda bir alt sokağın sıra sıra apartmanları. Kimi- lerinın pencerelerinde ışıklar yanıyor, televizyonlar açık. Bir teras katında demir iskemleler. Bu evler damlanndaki antenlerie hayal gemilenni andırıyor. Siran Hanım ve Sarkis Bey'le geçmişin günlerin- den konuştuk. Yazlık sinemalardan, bütün yaz gi- dılen sinemalardan. Seksenlere kadar surmüş Ye- dikule'de. Tren istasyonundaduvarda yazılı birşiir varmış bir zamanlar. O şıiri Siran Hanım defterine geçinmiş: "Trendi oyuncaklarımız I Bozup yaptığımız I Ne güzel günlerdi I Gurbetle oynadığımız. "Tren, sıra sıra I Düğümlenen duygulanmız I Ma- vi ufuklara I Sevecen baktığımız." Şimdi sılinıp gitmiş şiir. Kimbilir kim yazmıştı... Belki ben de gurbetle oynuyorum. Sarkis Beylerden aynldığımda saat sabahın iki buçuğuydu. gurbetle oynamak.. oynamaktı.. diyor- dum kendi kendime, bütün yazıp çizdiklerim. Semt henüz büsbütün uyumamıştı. Cadde boyu bazı lokantaların ışıkları yanıyor, içerde temizlik ya- pıhyordu. Köşebaşlannda müşterı bekleyen taksi- ier. Nöbetçi eczane. Yedikule arkamda kalıyordu. Yedikule'yi şimdiden özlemeye başlamıştım. Takvimde iz bırakan: "Şimdi burada gece ve sessizlik I ağır ağır tıkır- darken saat I soğuk yoğunlaşıyor evin çevresinde, I buz gibi cama dayıyorum alnımı: I Önümde hiç- bir şeyın I kıpırdamadığı yapraksız bahçe I ve üs- tümde donuk ışıklan / kendileri çoktan ölmüş yıl- dızlann." Donuk Işıklar, Şavkar Altınel, Adam Ya- yınlan, 1997. Eskişehir'de resim sergisi • Kültür Servisi - Eskişehır Organıze Sanayi Bölgesf nde Mualla Şahın ve Süleyman $ahin resım sergisi açılıyor. İlk kışisel resim sergisini açan Mualla Şahin. doğanın güzelliğine olan tutkusuyla resim yapmaya başlayan Anadolu'nun kırsal köy kesimleri ve yaşamından etkılendiğinı söylüyor. Çoban ressam Süleyman Şahin ise Türkiye'yi kanş kanş gezerek otantik ve tarihi değerleri. zengin kaynaklan tuvale aktanyor. Sergide Süleyman Şahın'in 45, Mualla Şahın'in ise 30 tablosu yer alıyor. BUGÜN • 1. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ kapsamında saat 15.00'te Prof. Dr. AtUla YüceTın katıldığı 'Yüzyıl dönemecine doğru sanatlarda kalıcdık-geçicilik bağlamında mekân, zaman ve mimarlık" konulu söyleşı yer alıyor. • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.00'de laserdiskten Mahler 'The SongofThe VV'orld' konseri dınlenebılir. • PER4 GÜZEL SAN.\TLAR'da Tahsin Cnüvar Quartet'in konuk olarak katıldığı Rene Macaroğlu caz konseri yer alıyor. 25. ULUSLARARASI ISTANBUL MUZJK FESTIVAU BUGUN • AYA İRİNİ MÜZESf'nde saat 19.00'da Camerata Academka Salzburg yer alıyor. YARIN • AYA İRİNİ MÜZESİ'nde saat 19.00'da Camerata Academica Salzburg "un konseri var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle