23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 1997 SAU 12 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRÜN 4 Susma! Sustukça Sıra Sana Gelecek!'Ankara Ekin Tiyatrosu'nun 'Memle- ket Hikâyeleri' oyunu Anadolu turnesi sırasındabazıillerdeyasaldandı. Buya- saklan diğeryasaklarizliyor. Topluluk, tiyatrodanedındigimizbilgıyegöre:Ba- lıkesır. Ta\şanlı, Düzce. Kastamonu. Vezirköprü'de de yasaklanırken Ha\ za ilçesı yazar. yönetmen \e sanatçılann sa- bıka kayıtlannı istıyor. Haluk Işık'ın yazdığı oyunun konuk yönetmeni Rüş- tü Asyalı ıle bu olay üstüne konuşuyo- ruz - Sayın Asyaü, 'Memleket Hikâyele- ri ' Diyarbakır, Batman ve Bolu'da Ekin Tiyatrosu "sakıncalı tiyatrolar" listesin- de bulunduğu gerekçesiyle yasaklandı. Nc anlama geliyor bu son derece sakın- calı 'sakıncalı tıyatro' taıumı? Ve Ekin Tiyatrosu'nun temsillerini engelleyen y ö- netkilerin 'sakınca' ölçütlerineolabiMr? O>unda Atatürkçii düşüncenin altının çizilmesi mi? Bir çeşit korku mu? Kor- kuysa kimden ve neden? Oyundan korktular Rl'ŞTÜ ASYALI - E\et. sızın de al- tını çizdiginız gibı 'sakıncalı tiyatro' ta- nımı'son derece sakmcah'bır sö> lem (ı fa- de. telaffuz). Ama ne yazık ki gerçek. Bildiğıniz gibı. tanh boyunca sanat (el- bette ki tiyatro sanatı da) insanlığı ay- dınlattıgı içın olsa gerek, egemen güç- lerce sakıncalı bulundu ve yasaklandı. Ama ınsanlık hep sanattan yana çıktı. hep sanatı 'akladı'. Gerektiginde de hukuk kurumlan, adaletı sanattan yana ışlettı- ler. Yann da böyle olacağına. bir yurt- tas ve bir sanatçı olarak inancımı yine- lıyorum. •Memleket Hikâyeteri'nın yasaklan- ma gerekçesı; sanınm. sorunuzda belirt- tiginiz gibi. Atatürkçii düşünceden ya- re kadar yazsam, yüreğimdeki çığlık o kadar keskinleşiyor. O gülün kanaması, onuruma dokunuyor... Dünyanın en güzel gülü. benim memleketimdir. Ben o gülün kanamasını istemiyorum. Ya siz?" na oluşudur Ne ganptır kı: Düzce ılçe kaymakamlığından gelen yasaklama ya- zısının gerekçesinde. Atatürk'e \ e Ata- turk'ün düşüncelenne hakaret edıldigı iddia olunmaktadır Oysa ki; Düzce il- çesindeki organızasyonu Atatürkçü Dü- şünce Derneğı Düzce Şubesi yapmak- ta idi. Üstelik bu dernegin genel başkan vardımcısı Sn Tevfik Kızgınkaya hem oyunumuza hem de destek ıçin basın toplantımıza gelmış ve 'Memleket Hi- kâveleri'ne övsü dolu vorumlarda bu- ./Vüştü Asyalı, oyunun yasaklanmasına yönelik genel tepkisizliği, en hafif deyişle 'duyarsızlık* olarak yorumlayarak 'Susma! Sustukça sıra sana gelecek!" diyor ve soruyor: 1997'de sanata-hâlâ mı yasak! lunmuştur. Buyrun bakalım: Güler mi- siniz. ağlarmısınız'.' Bunun yanı sıra. oyu- numuz ülkemizde yaşanan çelişkilere parmak bastığından, çarpıkhklan sorgu- ladıgindan, kimılerinı rahatsız etmış ola- bilir. EvetdedıSıniz eıbı: Korku! Fova- Necati Tosuner, Haldun Taner Öykü Ödülü'nün bu yılki sahibi oldu Enseye tokadı vurup kaçan öyküler DUYGU DURGUN Yogun bir yalnızlık duygusu... Çocukluğundan bu yana y aşadı- ğı sakatlığın ızlen, birtürlü ula- şılamayan kadınlar, erişılmez uzaklıktaki mutluluklar... Neca- ti Tosuner'in öykülerinde acımtı- rak bir tat var. 34 \ ıIdır yazan Tosuner'i okur- lar 'Özgüriük Masalı" (1965). Çıkmazda" (1969), 'Kambur' (1972). 'SislT (1977). 'Necati To- suner Sokağı" (1983), 'ÇügmsT (1990) adlı öykü kitaplarıy la ta- nıyor. Buyıl 'HaldunTanerÖy- kii Ödülü" ile ödüllendirilen To- suner' ın kıtaplan geçen yıl 'Kam- bur \e Öncesi" ile 'Sisli ve Son- rası' adıyla Yapı Kredi Yayınla- n arasındayayımlandı. Tosuner. dostlannın armağan ettığı bılgi- sayar sayesınde daha kolay yazı- ya dökebıldıgı öykülerinı 'Bir Tutkunun Dile Getiriliş Biçimi' adıyla kıtaplaştıracak. Direkt söylemek isterim - Öy külcrinizde. kızgın bir ya- zar olduğunuz izlenimi ediniyor insan. İnsanlann arasına bir riir- lü kanşamayan, dışanda bırakıl- mış bir yazar_ - Yazar olmasaydım ne olur- dum? Sırtında kambur taşıyan bir adam. Insanlar onu dışlıyor. O da sürekli kendinı dinlıyor. El- bette bir kırgınlık olacak. Ken- dini suçlu görmüyorsa o zaman kim suçlu? Kırgınhk da kızgın- lığa dönüşüyor sonuç olarak. Ya- azar olmasaydım ne olurdum? Sırtında kambur taşıyan bir adam. însanlar onu dışlıyor. O da sürekli kendini dinliyor. Kırgınlık da kızgınhğa dönüşüyor. Yazmak bana yardım etti, ama göründügü kadar kolay bir terapi değildi. Insanm yazması için önce kendisini ameliyat etmesi gerek. dınyor. - Titizlik olsun diye değil de yazdıklanma karşı acımasız dav - ranmak belki alışkanlık oldu. Hep aynı sularda yüzen bir ada- mım. Bu yüzden y azdıklanm da- ha önce yazdıklanma benzeme- sin istiyorum. - Kamburluğun altını çok stk çiziyorsunuz. Kendinizlebanşık mısınız? - Çok iyi dalga geçerim ken- dımle, bu da bana başkalanyla dalga geçme hakkını verir. Tabii bu rahatlığa erişmek epey zama- nımı aldı. Çocukluğum hastane- lerde, alçı yataklannda geçti, oy- sa ben deniz subayı olmayı düş- lüyordum . (Fotoğraf: KLBİLAY TÜNTÜL) Kolay bir terapi değüdi şamımda öyle kızgm bn '^ar değılım. hatta geregınden fazla hoşgörülüyüm. Ama yazdıkla- nmdaanlattığım ınsanın kızgın- lıklarıyeryervardır. Banagelin- ce. kızgın olma hakkımı yeterin- ce kullandıgımı sanmıyorum. - Kurmacadan çok, vaşamın birebir aktanmını ve yaşanmış- lıklan öykiiye dönüştürmeyi yeğ- liyorsunuz sanki. - Benı tanıyanlar öyle düşün- mez. Yazdıklanmda kendi yaşa- mımın yogun izleri var, ama öy - külerimde anlattığım insan ile benim aramda önemli farklılık- lar var, çünkü ben onu yazabilen insanım. Bu 34 yıllık uzun yol- culukta rastladığım ve yaşadık- lanmda daha çok kendimi ve çev- remı yansıttım. Zaman zaman edebiyat çevresınden hep kendı- mı anlattığım içın eleştıriler de aldım. Eğer ben kendimi anlat- mış olmasaydım da başka şeyler yazmış olsaydım benim içın söy- lenecek şey şu olacaktı: "Ne yapalım, adam kambur, bunlan yazıyor, oyalanıyor." O yüzden bugün geçmışe baktıgım- da ıyi ki bunlan yazmışım dıyo- rum. Aynca yazmak bana çok yardım etti. Küskün bir ınsan olabilırdım ya da toplumun ba- şına dert yaratacak biri haline gelebilirdim. Kendini anlatıyorol- mak. bir yerde kendinden çok şey vermek demektır. Bu da ıç- tenlik gerektirir. Ben bir şeyı di- rekt söylemek isterim okura. Oku- yucu sanki karşımdaymış, onun- la bır kahvede söyleşiyormuşuz gibı. - Peki neden öykü? - Sanıyorum bir şeyler anlat- mak istegi. Bunun için de en uy - gun biçim öykü diye düşünüyo- rum. Bır şeyler yaşarsınız ve "Dur ben bunu yazayım" dersı- niz. Ya da çok ufak bir şey yaka- larsınız. Bir cümle, bir cümle- cik. Enseye tokadı vurup kaçar- sınız. Böyle ufak öv külerle ben- ce çok önemli ve okuyanın da önemli bulması gerektiğine inan- dığım şey leri kolay okunur bir dil- le yazmayı sürdürmek istiyorum. - Dilinizdeki yalınlık. sözcûkle- ri seçerek kullanmanız. titiz bir yazar olduğunuz izlenimi uyan- - Yazmak bir kaçış ya da bir te- davi miydi? - Hayır. başlangıçta yazar ol- mayı toplumda bana belli birgöz- le bakan insanlara karşı ayrıca- lik.li olmak gıbi görüyordum. Hal- buki o ayncalıgı kazanmak içın yazar olmak gerekmez. Para pul peşinde de koşabilir insan. Yazmak bana yardım etti. sı- zin terapi dediginiz ıç rahatlıgı- nı sağladı. ama göründügü kadar kolay bir terapi degildi. Insanın yazması içın önce kendisini ame- liyat etmesi gerek. Acıyı duy- mak gerek. Pek rahat bir terapi yolu değil aslında. Parasını verip terapiye gitmek belkı daha ıyi bile olurdu. Bu kadar acı çek- mezdim. sının ortaya çıkmasından korkanlar, el- bette 'Memleket Hikâyeleri'nden korkar- lar. Biliyorsunuz. kımıleri 'Sürekli Ay- dınlık İçin Bir Dakika Karanlık'tan da korkmuşlardı ve hâlâ da korkuyorlar. Ee, sanat da (tiyatro sanatı da) ne için var? Sürekli aydınlık için! Ama. karan- lığı yeğleyenler. aydınlıktan korkacak- lardır elbet. -Tivarronun yasaklanması. sanatçıla- nn tartaklanması. tehdit edilmesi. 1970'lerde y aşanan baskıcı olay lan çağ- nşnrmıyor mu? Deviet-tiyatro ilişkisi üs- tüne düşüncelerinizi kısaca almak iste- rim. Hukuk yoluna başvurduk - 1970'lerde yaşanan baskıcı olayla- n da çağnştınyor. 1870'lerde yaşanan 'VatanyahutSilistre' olayını da ve ben- zerlerini de. Ne zaman ki tiyatro doğ- rulan seslendirir, yanlış yapanlar he- men dişlennı \etırnaklannı gösterirler. Bu hep böy le olmuştur, böyle olmama- sı için de yine tıyatroya gereksınım var- dır. Bu yüzden de devletin sanatı ve sa- natçıyı koruması, desteklemesi. toplum- la buluşmasını sağlaması. vazgeçilmez bir koşuldur. Çünkü dev letin koruması ve desteği altındaki özgür sanat kurum ve kuruluşlan (özellerı de kastedıyo- rum) yaşama ve yaşayan insana. dogru- nun ve güzel in aynasını tutacak, yanı ya- şamı yaşanır kılmay a dönük öneriler su- nacak, gereğini de bilim ve siyaset ye- rine getirecektir. Çünkü sanat -bence- önerir. bilim ve siyaset de gereginı ye- rine getirir. - Bürün bu çirkinlikler yaşanırken ti- yatro örgütlerinin ia\ n ne oldu ve siz ne olmasını beklerdiniz? Basın, telev izyon bu vahim olay a ne denli eğildi? - Önce çirkinliklerden ko- nuşalım biraz: Ankara Ekin Tiyatrosu. 8 yıldan beri ken- dı yağıyla kavrulan, sanat adına dısiplinli, özverili, içenkli ve pahalı çalışma- lardan kaçınmayan (konuk yönetmen olarak ıkı oyun çalışırken gözlemledığim kadanyla) ciddı bır kuru- luştur Iştebunıtelikleresa- .hip olan bu tiyatro. 5442 sayılı lller Idaresi Yasası'nın 11 Ç ve 3713 sayılı Terör- le Viücadele Yasası'nın 8. maddelenne göre "Memle- ket Hikâyeleri'ni. Diyarba- kır. Batman. Adıyaman, Sı- vas, Bolu. Düzce. Balıkesir, Tavşanlı, Kastamonu. \fezir- köprü'de gösterime sunma- dı. Bu bılgilerı 'şimdilik' kaydıyla sunuyorum An- kara Ekin Tiyatrosu'nun bu- güne dek uğradıgı zarar. yaklaşık 3 milyar lıradır. Salonlardolusu (abartı yok. gerçekten dolu) seyircisiy- le buiuşamaması da en önemli kaybıdır. Tiyatro- nun avukatı hukuk yoluna başv urmuş bulunmaktadır. Bogaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü ve 9 Eylül Üniversitesi GSF Dogaçlama Birimi Üniversitede danstiyatrosuve dogaçlama JAK DELEON Boğaziçı Üniversitesi Folklor Kulübü. olağan halk danslan çalış- malannın >anı sıra çağdaş dans ti- yatrosu ürünlerini sergiledi. "Dağ- larda Kar Sesi" (1989). "Yel Dola- dı DiDere-(1990),-Düğün" (1991), "Mutluluk Düşleri" (1992). "Ga- lipSokaklaraTafip" (Bogaziçi Üni- versitesi Oyuncularfyla - 1994) yetkin bir repertuvann kilometre taşlan sayılmalı... BÜFK'nin yenı vapımı olan "Düşlerin Gördüğü Işler" (1997), "kafes arkası" denilebilecek ya- şantılar sürdüren kadınlann düşle- riyle özlemlerini bedensel anlatım- la dile getiriyor. Belirli bir dans ekolüne ya da ögretısine dayanmayan koreodra- matik örgünün çıkış noktası u mas- ke plastiği" (yüz ıfadeleri). Değı- şik renk ve oyunculuktaki mozaik taşlannın (farklı bireysel ve top- lumsal karmanlar) oluşturduğu tab- loda vurgulanan etmen. "taş"lann (özgül yapılanndanöte)aralannda- kı kılcal aynm. "Asenkron" uyumsuzluğun uyu- mu. "karşı estetik" alışılmadık mı- mografikarayışlarbağlamındases buluyor yapıtta. Olaylar "yazgı - alaycı tannça - büyiicü / cadı" im- gelemlennı sentezleştiren "başrol" çevresindegelişiyorve abartı yük- lemli hiciv boyutlanna ulaşıyor. "Ana oyuncu"nun arada doğaüstü titreşımlennden sıynlıp sıradan bır "meydancı / değnekçi**ye dönüş- mesi. aksiyon reaksıyon bağla- mında sarsıcı değışimlerduyumsa- tıyor ızleyicıye. Rıza Okçu ve Ülker L'ncu'nun müziklenni temel alan Sevilay Sa- ral'la Kerem Karaboğa'nın yönet- menhgınde yaratılan "Düşlerin Gördüğü İşler~de rolleri Meltem Aravi, Gökhan Gökçen, Murat Ke- maloğlu. Berna Kurt Seda SaraL Levent Soy, Ayşan Sönmez, Cem Taner, Güİiz Türkoğlu, Battal \ ü- dız, Gülşah Zirek paylaşıyor. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sa- natlar Fakültesı Tıy atro Bölümü'nde eğıtim gören bir avuç öğrencıden oluşan Dogaçlama Birimi "nin "Do- ğaçtan Yaranya" başlıklı yapıtını ev - relere ayırarak irdelemekte yarar var: 1. evre: Ses / beden birleşimin- den yola çıkan kimlik arayışı ve adlandırmaya adlandınlmaya strüktürel tepki.. 2. evre: Öztanımı izleyen karşı- tanım. Altı içtenlikle çızilmiş. çe- kıngenlıkten tümel yakınlaşmaya uzanan degişik iletişim rümcele- ri.. 3. evre: "Birey'*-''nesne'' ilişki- si Bıreyler arası iletışimın odak noktası (ve simgesel bagı) olan "nesne*'nın sesle ve kütleyle so- mutlaşması... 4. evre: "Nesne"nin egemenlı- ğınden sıyrılan bıreylerin yakın- laşmalannın. başka bir "nesne"nin ortaya çıkmasıyla kesıntiye uğra- ması. Bırlikteliğin (anlıkdevinim- sel "senkron" dışında) çözülmesi, bıreyselliğin Cegocentrism'" bo- yutlanna ulaşan öznelligın) agırlı- ğını duyumsatması.. 5. evre: Renk öykülemeleri. Be- yaz, yeşil. san. pembe. gri, mavı, kırmızı, siyah renklerin "doinim- sel söylem" aracılığıyla iletilmesi. Duygu grafığinin kınk. keskın ve köşelı çizgileri olarak yansıtılan korku. hüzün. coşku. mutluluk. hu- zur ve gerililimin bu söylemin ana- dılinı oluşturması... rf Doğaçtan Yaratıya", Nevin Eri- tenel'in yönetsel imzasını taşıyor; dansçı oyuncu kadrosunu oluştu- ranlar Kıvanç Başkan, Işıl Kaleli, Derya Keykubat. İpek Dinlemez, OzgürefeOzyeşilpınar,Güzin Alkan, Özgür Dereli ve Nurkan Doruk. j vetersiz Dıyarbakır'da yapımcı Faruk Güvenç bir emniyet yetkılısınin 'Seni yok ede- rim, izini kimse bulamaz" tehdidı ıle karşılaşmış: bu- nun yanı sıra telefonla ara- nan yöneticiler birtürlü bu- lunamamış. ama garip bir rastlantı sonucu, bulunama- yan yönetıci. Ankara Ekin Tiyatrosu'nun perdesini ka- pattıgı aksam. ünlü bir med- yatik yıldızın 'Lahmacun Salonu'nu hizmete açmış- tır. Daha acısı. bütün bu çir- kinlikler yaşanırken AST. Tiyatro Stüdyosu. Tiyatro Eleştırmenleri Birliği (TEB) ve TOBAV dışında hıçbir tiyatro kuruluşu ya da örgü- tünden ses çıkmamıştır. Bu arada saygı ve teşekkürle anmalıyım ki: Ayn görüş ve isimdeki siyasal partile- rin yöneticileri ve millet- vekillerimizden. sivil top- lum ve meslek örgütlerin- den, başta Sn. HaütÇelenk olmak üzere, çok değerli hukukçulanmızdan ve baş- ta Cumhunyet gazetesi ve atv telev izyonu olmak üze- re bazı basın ve yayın ku- ruluşundan içten destek gel- miştir. Basınınve telev izyo- nun ilgisi yeterli mı sorunu- za üzülerek, "hayır" demek zorundayım. Çünkü kimi yayın larda TEM otoyolun- da turist gezdiren deve ve deveci haberinden dolayı, Ankara Ekin Tiyatrosu'na aynlacak haber zamanı bu- lunamadığını sanıyorum. - Peki nasıl yorumluyor- sunuz bu genel tepkisizliği? - Sanatçı benbencı olur. Olsun da bana necıden, adam sendeciden ne adam olurne de sanatçı. En hafif deyişle. 'duyarsızlık* ola- rak yorumluyorum Şunu demeden de geçemiyorum: 'Susma! Sustukça sıra sana getecek!' Ve -üzülerek- şunu soruyorum: 1997"de sanata hâlâmı yasak! Evet bu soruyu bız de soruyoruz: "1997'de sanata hâlâ mı vasak?" YAZI ODASI SELİM İLERİ Banliyö Trenleri (1) Dedemlerin Şifa'daki Bakla Tarlası Apartma- nı'nın üst katından bütün tren yolu gözükür, Hay- darpaşa'dan kalkan trenler düdük öttüre öttüre geçip giderlerdi. Belki de Ankara'ya, Anadolu'ya giden bu trenlerin keskin düdük sesinden aynlık okunurdu. Bu yüzden olacak, trenler bende hep bir aynlık duygusu bırakmıştır. Haydarpaşa'ya dönen tren- ler değil, Haydarpaşa'dan kalkan trenler ilgimiçe- ker: hele Gar'daysak. birilerini geçirmeyegittiysek, her ayrılan için gizli gızli gözyaşı dökerdim. Sirkeci için de durum tıpatıp aynıydı. Uzun sü- re hep böyle sürebilirdi, tren düdükleri için aynlık- lar okuyabilirdim. Ama banliyö trenleri gönlümesu serpti. Nerelere giderdik banliyö trenleriyle? Hemen Florya'dan başlayayım: Florya'da an- nemle babamın ahbapları Sabahat Hanım'la En- ver Bey oturuyorlardı. Iki katlı, bahçe içinde bir ev. Florya'nın Florya olduğu zamanlar. Sabahat Hanım Olgunlaşma'da pastaöğretme- nidir; birbirinden güzel gatolar, kurabiyeler, tuzlu- lar hazırlar. Daha Sirkeci'den Sirkeci-Halkalı ban- liyösüne bindiğimizde, Sabahat Hanım'ın çay sof- rasını düşünürüm. Bu çay sofrasında, lüle biçimi bir hamurdan oluk oluk taşmış kremalı bir tatlı var- dır kı, adı Chopin'in Lülesf dir. Yoksa Chopin Lü- lesi mi? Her neyse; yol boyu onu hayal ederim... Önce Cankurtaran'dan geçeriz. Topkapı Sara- yı'nın kunt duvarlarını denizden mi görürdük, yok- satrenler oralardan dageçer miydi? Cankurtaran'da deniz fenen belleğe çakılıp kalır. Sonra Kumkapı, Yenikapı. Buraları tren yoluna bakan, beli az bükük ahşap evlerdir. Florya'ya git- tiğimize göre mevsim yaz. Evlerin pencerelerinde, cumbalarında, çınko kaplı balkonlannda ille sak- sı saksı çiçekler. Küpeçiçeği, begonya. kıpkırmızı saksı karanfili çok çabuk arkanızda kalır. Dar bir ara sokakta, bir uçtan bir uca mor salkımlar ya da üzümlü asma- lar. Bazı balkonlardan sokağa sopalar uzatılmış, ça- maşırlar asılı. Bir pencerede banliyö trenine bakan yaşlı bir kadın: Cam gerisınde; o sıcak yaz günü bir hayalete dönüşmüş gibi. Bu ahşap evler o zamanlar şimdiki kadar kav- şayıp göçmemişlerdi. Bu ahşap evler henüz sü- rünmüyordu. Hepsini çok severdim. Zaten, yıllar yılı, tren yoluna bakan bir ahşap evde oturmak is- tedim. Öyle bir evde oturursam, birbirinden güzel yazılar yazacağıma inandım. Sırkecı-Halkalı trenı artık Kocamustafapaşa'dan -büyüklerimızın bazılan oraya hep 'Kocamustapa- şa' derlerdi- ayrılmış, Yedikule'ye yaklaşmaktadır. Yedikule'deyedi kuleninyedısini birden gönmek istediğimi, hiçbirini bir türlü göremediğimi hatıriı- yorum. Yıkık ve izbelik surlar bizi takip eder, son- ra bostanlar bostanların içinde Iki ev. Bunlardan bırı panjurludur ve panjurlar bana daima harikula- de gelir. Bır de galiba bir köprü altından geçeriz. Tam o sırada tren düdüğünü öttürür... Kazlıçeşme, Zeytinburnu, hele Yenimahalle ak- lımda katmamış. 0 Tamanlar belki Yenimahatle adlı bir istasyon da yoktu. Yalnız eski Bakırköy dün gibi aklımda. Bakırköy'e yaklaştıkça yeşerti yoğunlaşır, ağaç- lar, bahçeler çoğalır, ahşap köşkler gururla banli- yö trenine bakarlar. Bakırköy henüz büsbütün'/s- tanbullu' bir semttir. Burada yaz-kış oturan aileler olduğu gibi, yaz için Bakırköy'e gelenler de vardır. Bakın, şu bahçedebırsalıncak! Silmebaharçiçek- leriyle donanmış erik ağacı az ötede. Tren yolu bugünkü gibi kentin ıçınden geçmiyor. Bütun bu semtler, bahçeleri, yeşılliklerıyle gerçek- ten bir 'yörekent' görünümü sunuyor. Banliyö tre- niyle adeta bir sayfıye evleri gezisine çıkmış gibı- sinız. Hele Yeşilköy! Kumkapı'nın, Yenıkapı'nın kara- nk yüzlü ahşap evleri, hatta Bakırköy'ün köşkleri burada birdenbire bayramlıklara bürünür. Yeşil- köy'ün küçük çarşısı, bembeyaz köşkleri, deniz- den esen rüzgârı artık unutulmaz bir anı bırakır. Sonra Florya; Florya bir yaz aşkı gıbıdir. Plajla- rı, plajlardan yükselen günün moda şarkılan, çam ağaçlan, yazevleri, villaları, uçta, Atatürk'ün yap- tırttığı her defasında söylenen Cumhurbaşkanlığı Köşkü'yle bambaşka bir dünyadır Florya. Tren si- zi Sirkecı'nın hayhuylu kent kalabalığından almış, tıngır mıngır, bir yaz bucağına taşımıştır. Yaz bitmesin ve Florya'da hep kalalım isterdim. Üstelik, pek lezzetli Chopin lülelerine de az sonra kavuşacaktım... Takvimde İz Bırakan: "Dickens'/nfikrince,çocuklara, hele özellikleyok- sul ve sevgiden yoksun çocuklara yapılan haksız- lıklar, toplumsal kötülüklerin başlıca sebebiydi. O da bu kötülüklerle savaşa girişti. Bunlara sebep olanlan, eserlerinde yerden yere vurdu". Büyük Ya- zarlar, Varlık Yayınları, 1964. Denidi Tiyatro Festivali'nde 'Kiibele' I Külhîr Senisi - Istanbul'da yenı bir tiyatro. Anstophanes'ın 'Lısıstrata' adlı oyunundan Savaş Aykılıç'ın uyarlayıp yönettığı 'Kübele' adlı oyunla perdelennı açıyor. Prömıyerinı 21 mayısta Uluslararası Denizlı Tiyatro Festı\alf nde açacak olan oyun, yerleşik olarak Çağdaş Yasamı Destekleme Demeği Kocamustafapaşa Sahnesı'nde seyırcılerle buluşacak. 'Kübele' adlı oyun 24-31 mayıs cumartesi, 8 haziran pazar ve 14 haziran cumartesi günleri saat 20.00'de Ç\ DD Kocamustafapaşa Sahnesı'nde ızlenebilecek. 'Ordulan terhıs eden" anlamına gelen Lisistrata. "Kübele" oynanunda da aynı anlamını devam ettınr. Fngya ve Atina devletleri arasındakı savaşı durdurmak içın yerel tannçalar Artemıs, Leto \e lştar aracılığı ıle bütün kadınlan örgütlemeye ve aşk grevı yapmaya çağırır Anadolu'nun bolluk. banş ve oyun anatannçası Kübele. Dramaturjisıni Sadık Türksavaş'm, müzıklennı Melek Celayır'ın, koreografısını Eftal Gülbudak ve Leman Gınth'nın. dekorunu da Burhan Yılmaz'ın yaptığı 'Kübele' adlı oyunda. Burcu Demırtepe, Türkân Kılıç. Tülın Aykılıç. Hıcran Yavuz. Kâmil Korunan, Selma Bayraktargıl. Hüsnü Demıralay. Tuğnıl Kaynak ve Savaş Aykılıç rol alıyorlar BUGÜN • 9. LLUSLARARASI TİYATRO FESTÎVALİ kapsamında Ismael Evo Dance Theater'ın sergilediği 'Othello", AKM Büyük Salon'da ızlenebilır. • \ISL FOTOĞR\F BÖLÜMÜ ÖĞRENCt SERGİSİ Fındıkh'da bugun açılıyor. Sergı. 6 hazirana dek ızlenebilır • SAHNE FOKS'ta saat 16.30'da Hılmı Yavuz ve Yekta Güngör Özden'ın katılacaklan söyleşi yer alacak (249 87 37) • tSTAÎSBUL ATtNA YÜZ ^'ÜZE başlıklı resım sergısi Kadıköy Kültür ve Sanat Merkezı'nde açılıyor. Sergi. 31 nıav ısa dek ızienebıiır (360 90 95).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle