Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 1997 SAU
12 KULTUR
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
4
Susma! Sustukça Sıra Sana Gelecek!'Ankara Ekin Tiyatrosu'nun 'Memle-
ket Hikâyeleri' oyunu Anadolu turnesi
sırasındabazıillerdeyasaldandı. Buya-
saklan diğeryasaklarizliyor. Topluluk,
tiyatrodanedındigimizbilgıyegöre:Ba-
lıkesır. Ta\şanlı, Düzce. Kastamonu.
Vezirköprü'de de yasaklanırken Ha\ za
ilçesı yazar. yönetmen \e sanatçılann sa-
bıka kayıtlannı istıyor. Haluk Işık'ın
yazdığı oyunun konuk yönetmeni Rüş-
tü Asyalı ıle bu olay üstüne konuşuyo-
ruz
- Sayın Asyaü, 'Memleket Hikâyele-
ri ' Diyarbakır, Batman ve Bolu'da Ekin
Tiyatrosu "sakıncalı tiyatrolar" listesin-
de bulunduğu gerekçesiyle yasaklandı.
Nc anlama geliyor bu son derece sakın-
calı 'sakıncalı tıyatro' taıumı? Ve Ekin
Tiyatrosu'nun temsillerini engelleyen y ö-
netkilerin 'sakınca' ölçütlerineolabiMr?
O>unda Atatürkçii düşüncenin altının
çizilmesi mi? Bir çeşit korku mu? Kor-
kuysa kimden ve neden?
Oyundan korktular
Rl'ŞTÜ ASYALI - E\et. sızın de al-
tını çizdiginız gibı 'sakıncalı tiyatro' ta-
nımı'son derece sakmcah'bır sö> lem (ı fa-
de. telaffuz). Ama ne yazık ki gerçek.
Bildiğıniz gibı. tanh boyunca sanat (el-
bette ki tiyatro sanatı da) insanlığı ay-
dınlattıgı içın olsa gerek, egemen güç-
lerce sakıncalı bulundu ve yasaklandı.
Ama ınsanlık hep sanattan yana çıktı. hep
sanatı 'akladı'. Gerektiginde de hukuk
kurumlan, adaletı sanattan yana ışlettı-
ler. Yann da böyle olacağına. bir yurt-
tas ve bir sanatçı olarak inancımı yine-
lıyorum.
•Memleket Hikâyeteri'nın yasaklan-
ma gerekçesı; sanınm. sorunuzda belirt-
tiginiz gibi. Atatürkçii düşünceden ya-
re kadar yazsam, yüreğimdeki çığlık o
kadar keskinleşiyor. O gülün kanaması,
onuruma dokunuyor... Dünyanın en güzel gülü.
benim memleketimdir. Ben o gülün
kanamasını istemiyorum. Ya siz?"
na oluşudur Ne ganptır kı: Düzce ılçe
kaymakamlığından gelen yasaklama ya-
zısının gerekçesinde. Atatürk'e \ e Ata-
turk'ün düşüncelenne hakaret edıldigı
iddia olunmaktadır Oysa ki; Düzce il-
çesindeki organızasyonu Atatürkçü Dü-
şünce Derneğı Düzce Şubesi yapmak-
ta idi. Üstelik bu dernegin genel başkan
vardımcısı Sn Tevfik Kızgınkaya hem
oyunumuza hem de destek ıçin basın
toplantımıza gelmış ve 'Memleket Hi-
kâveleri'ne övsü dolu vorumlarda bu-
./Vüştü Asyalı, oyunun yasaklanmasına
yönelik genel tepkisizliği, en hafif deyişle
'duyarsızlık* olarak yorumlayarak 'Susma!
Sustukça sıra sana gelecek!" diyor ve soruyor:
1997'de sanata-hâlâ mı yasak!
lunmuştur. Buyrun bakalım: Güler mi-
siniz. ağlarmısınız'.' Bunun yanı sıra. oyu-
numuz ülkemizde yaşanan çelişkilere
parmak bastığından, çarpıkhklan sorgu-
ladıgindan, kimılerinı rahatsız etmış ola-
bilir. EvetdedıSıniz eıbı: Korku! Fova-
Necati Tosuner, Haldun Taner Öykü Ödülü'nün bu yılki sahibi oldu
Enseye tokadı vurup kaçan öyküler
DUYGU DURGUN
Yogun bir yalnızlık duygusu...
Çocukluğundan bu yana y aşadı-
ğı sakatlığın ızlen, birtürlü ula-
şılamayan kadınlar, erişılmez
uzaklıktaki mutluluklar... Neca-
ti Tosuner'in öykülerinde acımtı-
rak bir tat var.
34 \ ıIdır yazan Tosuner'i okur-
lar 'Özgüriük Masalı" (1965).
Çıkmazda" (1969), 'Kambur'
(1972). 'SislT (1977). 'Necati To-
suner Sokağı" (1983), 'ÇügmsT
(1990) adlı öykü kitaplarıy la ta-
nıyor. Buyıl 'HaldunTanerÖy-
kii Ödülü" ile ödüllendirilen To-
suner' ın kıtaplan geçen yıl 'Kam-
bur \e Öncesi" ile 'Sisli ve Son-
rası' adıyla Yapı Kredi Yayınla-
n arasındayayımlandı. Tosuner.
dostlannın armağan ettığı bılgi-
sayar sayesınde daha kolay yazı-
ya dökebıldıgı öykülerinı 'Bir
Tutkunun Dile Getiriliş Biçimi'
adıyla kıtaplaştıracak.
Direkt söylemek isterim
- Öy külcrinizde. kızgın bir ya-
zar olduğunuz izlenimi ediniyor
insan. İnsanlann arasına bir riir-
lü kanşamayan, dışanda bırakıl-
mış bir yazar_
- Yazar olmasaydım ne olur-
dum? Sırtında kambur taşıyan
bir adam. Insanlar onu dışlıyor.
O da sürekli kendinı dinlıyor. El-
bette bir kırgınlık olacak. Ken-
dini suçlu görmüyorsa o zaman
kim suçlu? Kırgınhk da kızgın-
lığa dönüşüyor sonuç olarak. Ya-
azar olmasaydım ne
olurdum? Sırtında
kambur taşıyan bir
adam. însanlar onu
dışlıyor. O da sürekli
kendini dinliyor.
Kırgınlık da kızgınhğa
dönüşüyor. Yazmak
bana yardım etti, ama
göründügü kadar kolay
bir terapi değildi.
Insanm yazması için
önce kendisini ameliyat
etmesi gerek.
dınyor.
- Titizlik olsun diye değil de
yazdıklanma karşı acımasız dav -
ranmak belki alışkanlık oldu.
Hep aynı sularda yüzen bir ada-
mım. Bu yüzden y azdıklanm da-
ha önce yazdıklanma benzeme-
sin istiyorum.
- Kamburluğun altını çok stk
çiziyorsunuz. Kendinizlebanşık
mısınız?
- Çok iyi dalga geçerim ken-
dımle, bu da bana başkalanyla
dalga geçme hakkını verir. Tabii
bu rahatlığa erişmek epey zama-
nımı aldı. Çocukluğum hastane-
lerde, alçı yataklannda geçti, oy-
sa ben deniz subayı olmayı düş-
lüyordum .
(Fotoğraf: KLBİLAY TÜNTÜL) Kolay bir terapi değüdi
şamımda öyle kızgm bn '^ar
değılım. hatta geregınden fazla
hoşgörülüyüm. Ama yazdıkla-
nmdaanlattığım ınsanın kızgın-
lıklarıyeryervardır. Banagelin-
ce. kızgın olma hakkımı yeterin-
ce kullandıgımı sanmıyorum.
- Kurmacadan çok, vaşamın
birebir aktanmını ve yaşanmış-
lıklan öykiiye dönüştürmeyi yeğ-
liyorsunuz sanki.
- Benı tanıyanlar öyle düşün-
mez. Yazdıklanmda kendi yaşa-
mımın yogun izleri var, ama öy -
külerimde anlattığım insan ile
benim aramda önemli farklılık-
lar var, çünkü ben onu yazabilen
insanım. Bu 34 yıllık uzun yol-
culukta rastladığım ve yaşadık-
lanmda daha çok kendimi ve çev-
remı yansıttım. Zaman zaman
edebiyat çevresınden hep kendı-
mı anlattığım içın eleştıriler de
aldım. Eğer ben kendimi anlat-
mış olmasaydım da başka şeyler
yazmış olsaydım benim içın söy-
lenecek şey şu olacaktı:
"Ne yapalım, adam kambur,
bunlan yazıyor, oyalanıyor." O
yüzden bugün geçmışe baktıgım-
da ıyi ki bunlan yazmışım dıyo-
rum. Aynca yazmak bana çok
yardım etti. Küskün bir ınsan
olabilırdım ya da toplumun ba-
şına dert yaratacak biri haline
gelebilirdim. Kendini anlatıyorol-
mak. bir yerde kendinden çok
şey vermek demektır. Bu da ıç-
tenlik gerektirir. Ben bir şeyı di-
rekt söylemek isterim okura. Oku-
yucu sanki karşımdaymış, onun-
la bır kahvede söyleşiyormuşuz
gibı.
- Peki neden öykü?
- Sanıyorum bir şeyler anlat-
mak istegi. Bunun için de en uy -
gun biçim öykü diye düşünüyo-
rum. Bır şeyler yaşarsınız ve
"Dur ben bunu yazayım" dersı-
niz. Ya da çok ufak bir şey yaka-
larsınız. Bir cümle, bir cümle-
cik. Enseye tokadı vurup kaçar-
sınız. Böyle ufak öv külerle ben-
ce çok önemli ve okuyanın da
önemli bulması gerektiğine inan-
dığım şey leri kolay okunur bir dil-
le yazmayı sürdürmek istiyorum.
- Dilinizdeki yalınlık. sözcûkle-
ri seçerek kullanmanız. titiz bir
yazar olduğunuz izlenimi uyan-
- Yazmak bir kaçış ya da bir te-
davi miydi?
- Hayır. başlangıçta yazar ol-
mayı toplumda bana belli birgöz-
le bakan insanlara karşı ayrıca-
lik.li olmak gıbi görüyordum. Hal-
buki o ayncalıgı kazanmak içın
yazar olmak gerekmez. Para pul
peşinde de koşabilir insan.
Yazmak bana yardım etti. sı-
zin terapi dediginiz ıç rahatlıgı-
nı sağladı. ama göründügü kadar
kolay bir terapi degildi. Insanın
yazması içın önce kendisini ame-
liyat etmesi gerek. Acıyı duy-
mak gerek. Pek rahat bir terapi
yolu değil aslında. Parasını verip
terapiye gitmek belkı daha ıyi
bile olurdu. Bu kadar acı çek-
mezdim.
sının ortaya çıkmasından korkanlar, el-
bette 'Memleket Hikâyeleri'nden korkar-
lar. Biliyorsunuz. kımıleri 'Sürekli Ay-
dınlık İçin Bir Dakika Karanlık'tan da
korkmuşlardı ve hâlâ da korkuyorlar.
Ee, sanat da (tiyatro sanatı da) ne için
var? Sürekli aydınlık için! Ama. karan-
lığı yeğleyenler. aydınlıktan korkacak-
lardır elbet.
-Tivarronun yasaklanması. sanatçıla-
nn tartaklanması. tehdit edilmesi.
1970'lerde y aşanan baskıcı olay lan çağ-
nşnrmıyor mu? Deviet-tiyatro ilişkisi üs-
tüne düşüncelerinizi kısaca almak iste-
rim.
Hukuk yoluna başvurduk
- 1970'lerde yaşanan baskıcı olayla-
n da çağnştınyor. 1870'lerde yaşanan
'VatanyahutSilistre' olayını da ve ben-
zerlerini de. Ne zaman ki tiyatro doğ-
rulan seslendirir, yanlış yapanlar he-
men dişlennı \etırnaklannı gösterirler.
Bu hep böy le olmuştur, böyle olmama-
sı için de yine tıyatroya gereksınım var-
dır. Bu yüzden de devletin sanatı ve sa-
natçıyı koruması, desteklemesi. toplum-
la buluşmasını sağlaması. vazgeçilmez
bir koşuldur. Çünkü dev letin koruması
ve desteği altındaki özgür sanat kurum
ve kuruluşlan (özellerı de kastedıyo-
rum) yaşama ve yaşayan insana. dogru-
nun ve güzel in aynasını tutacak, yanı ya-
şamı yaşanır kılmay a dönük öneriler su-
nacak, gereğini de bilim ve siyaset ye-
rine getirecektir. Çünkü sanat -bence-
önerir. bilim ve siyaset de gereginı ye-
rine getirir.
- Bürün bu çirkinlikler yaşanırken ti-
yatro örgütlerinin ia\ n ne oldu ve siz ne
olmasını beklerdiniz? Basın, telev izyon
bu vahim olay a ne denli eğildi?
- Önce çirkinliklerden ko-
nuşalım biraz: Ankara Ekin
Tiyatrosu. 8 yıldan beri ken-
dı yağıyla kavrulan, sanat
adına dısiplinli, özverili,
içenkli ve pahalı çalışma-
lardan kaçınmayan (konuk
yönetmen olarak ıkı oyun
çalışırken gözlemledığim
kadanyla) ciddı bır kuru-
luştur Iştebunıtelikleresa-
.hip olan bu tiyatro. 5442
sayılı lller Idaresi Yasası'nın
11 Ç ve 3713 sayılı Terör-
le Viücadele Yasası'nın 8.
maddelenne göre "Memle-
ket Hikâyeleri'ni. Diyarba-
kır. Batman. Adıyaman, Sı-
vas, Bolu. Düzce. Balıkesir,
Tavşanlı, Kastamonu. \fezir-
köprü'de gösterime sunma-
dı. Bu bılgilerı 'şimdilik'
kaydıyla sunuyorum An-
kara Ekin Tiyatrosu'nun bu-
güne dek uğradıgı zarar.
yaklaşık 3 milyar lıradır.
Salonlardolusu (abartı yok.
gerçekten dolu) seyircisiy-
le buiuşamaması da en
önemli kaybıdır. Tiyatro-
nun avukatı hukuk yoluna
başv urmuş bulunmaktadır.
Bogaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü ve 9 Eylül Üniversitesi GSF Dogaçlama Birimi
Üniversitede danstiyatrosuve dogaçlama
JAK DELEON
Boğaziçı Üniversitesi Folklor
Kulübü. olağan halk danslan çalış-
malannın >anı sıra çağdaş dans ti-
yatrosu ürünlerini sergiledi. "Dağ-
larda Kar Sesi" (1989). "Yel Dola-
dı DiDere-(1990),-Düğün" (1991),
"Mutluluk Düşleri" (1992). "Ga-
lipSokaklaraTafip" (Bogaziçi Üni-
versitesi Oyuncularfyla - 1994)
yetkin bir repertuvann kilometre
taşlan sayılmalı...
BÜFK'nin yenı vapımı olan
"Düşlerin Gördüğü Işler" (1997),
"kafes arkası" denilebilecek ya-
şantılar sürdüren kadınlann düşle-
riyle özlemlerini bedensel anlatım-
la dile getiriyor.
Belirli bir dans ekolüne ya da
ögretısine dayanmayan koreodra-
matik örgünün çıkış noktası u
mas-
ke plastiği" (yüz ıfadeleri). Değı-
şik renk ve oyunculuktaki mozaik
taşlannın (farklı bireysel ve top-
lumsal karmanlar) oluşturduğu tab-
loda vurgulanan etmen. "taş"lann
(özgül yapılanndanöte)aralannda-
kı kılcal aynm.
"Asenkron" uyumsuzluğun uyu-
mu. "karşı estetik" alışılmadık mı-
mografikarayışlarbağlamındases
buluyor yapıtta. Olaylar "yazgı -
alaycı tannça - büyiicü / cadı" im-
gelemlennı sentezleştiren "başrol"
çevresindegelişiyorve abartı yük-
lemli hiciv boyutlanna ulaşıyor.
"Ana oyuncu"nun arada doğaüstü
titreşımlennden sıynlıp sıradan bır
"meydancı / değnekçi**ye dönüş-
mesi. aksiyon reaksıyon bağla-
mında sarsıcı değışimlerduyumsa-
tıyor ızleyicıye.
Rıza Okçu ve Ülker L'ncu'nun
müziklenni temel alan Sevilay Sa-
ral'la Kerem Karaboğa'nın yönet-
menhgınde yaratılan "Düşlerin
Gördüğü İşler~de rolleri Meltem
Aravi, Gökhan Gökçen, Murat Ke-
maloğlu. Berna Kurt Seda SaraL
Levent Soy, Ayşan Sönmez, Cem
Taner, Güİiz Türkoğlu, Battal \ ü-
dız, Gülşah Zirek paylaşıyor.
9 Eylül Üniversitesi Güzel Sa-
natlar Fakültesı Tıy atro Bölümü'nde
eğıtim gören bir avuç öğrencıden
oluşan Dogaçlama Birimi "nin "Do-
ğaçtan Yaranya" başlıklı yapıtını ev -
relere ayırarak irdelemekte yarar
var:
1. evre: Ses / beden birleşimin-
den yola çıkan kimlik arayışı ve
adlandırmaya adlandınlmaya
strüktürel tepki..
2. evre: Öztanımı izleyen karşı-
tanım. Altı içtenlikle çızilmiş. çe-
kıngenlıkten tümel yakınlaşmaya
uzanan degişik iletişim rümcele-
ri..
3. evre: "Birey'*-''nesne'' ilişki-
si Bıreyler arası iletışimın odak
noktası (ve simgesel bagı) olan
"nesne*'nın sesle ve kütleyle so-
mutlaşması...
4. evre: "Nesne"nin egemenlı-
ğınden sıyrılan bıreylerin yakın-
laşmalannın. başka bir "nesne"nin
ortaya çıkmasıyla kesıntiye uğra-
ması. Bırlikteliğin (anlıkdevinim-
sel "senkron" dışında) çözülmesi,
bıreyselliğin Cegocentrism'" bo-
yutlanna ulaşan öznelligın) agırlı-
ğını duyumsatması..
5. evre: Renk öykülemeleri. Be-
yaz, yeşil. san. pembe. gri, mavı,
kırmızı, siyah renklerin "doinim-
sel söylem" aracılığıyla iletilmesi.
Duygu grafığinin kınk. keskın ve
köşelı çizgileri olarak yansıtılan
korku. hüzün. coşku. mutluluk. hu-
zur ve gerililimin bu söylemin ana-
dılinı oluşturması...
rf
Doğaçtan Yaratıya", Nevin Eri-
tenel'in yönetsel imzasını taşıyor;
dansçı oyuncu kadrosunu oluştu-
ranlar Kıvanç Başkan, Işıl Kaleli,
Derya Keykubat. İpek Dinlemez,
OzgürefeOzyeşilpınar,Güzin Alkan,
Özgür Dereli ve Nurkan Doruk.
j vetersiz
Dıyarbakır'da yapımcı
Faruk Güvenç bir emniyet
yetkılısınin 'Seni yok ede-
rim, izini kimse bulamaz"
tehdidı ıle karşılaşmış: bu-
nun yanı sıra telefonla ara-
nan yöneticiler birtürlü bu-
lunamamış. ama garip bir
rastlantı sonucu, bulunama-
yan yönetıci. Ankara Ekin
Tiyatrosu'nun perdesini ka-
pattıgı aksam. ünlü bir med-
yatik yıldızın 'Lahmacun
Salonu'nu hizmete açmış-
tır. Daha acısı. bütün bu çir-
kinlikler yaşanırken AST.
Tiyatro Stüdyosu. Tiyatro
Eleştırmenleri Birliği (TEB)
ve TOBAV dışında hıçbir
tiyatro kuruluşu ya da örgü-
tünden ses çıkmamıştır. Bu
arada saygı ve teşekkürle
anmalıyım ki: Ayn görüş
ve isimdeki siyasal partile-
rin yöneticileri ve millet-
vekillerimizden. sivil top-
lum ve meslek örgütlerin-
den, başta Sn. HaütÇelenk
olmak üzere, çok değerli
hukukçulanmızdan ve baş-
ta Cumhunyet gazetesi ve
atv telev izyonu olmak üze-
re bazı basın ve yayın ku-
ruluşundan içten destek gel-
miştir. Basınınve telev izyo-
nun ilgisi yeterli mı sorunu-
za üzülerek, "hayır" demek
zorundayım. Çünkü kimi
yayın larda TEM otoyolun-
da turist gezdiren deve ve
deveci haberinden dolayı,
Ankara Ekin Tiyatrosu'na
aynlacak haber zamanı bu-
lunamadığını sanıyorum.
- Peki nasıl yorumluyor-
sunuz bu genel tepkisizliği?
- Sanatçı benbencı olur.
Olsun da bana necıden,
adam sendeciden ne adam
olurne de sanatçı. En hafif
deyişle. 'duyarsızlık* ola-
rak yorumluyorum Şunu
demeden de geçemiyorum:
'Susma! Sustukça sıra sana
getecek!' Ve -üzülerek- şunu
soruyorum: 1997"de sanata
hâlâmı yasak!
Evet bu soruyu bız de
soruyoruz: "1997'de sanata
hâlâ mı vasak?"
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Banliyö Trenleri (1)
Dedemlerin Şifa'daki Bakla Tarlası Apartma-
nı'nın üst katından bütün tren yolu gözükür, Hay-
darpaşa'dan kalkan trenler düdük öttüre öttüre
geçip giderlerdi. Belki de Ankara'ya, Anadolu'ya
giden bu trenlerin keskin düdük sesinden aynlık
okunurdu.
Bu yüzden olacak, trenler bende hep bir aynlık
duygusu bırakmıştır. Haydarpaşa'ya dönen tren-
ler değil, Haydarpaşa'dan kalkan trenler ilgimiçe-
ker: hele Gar'daysak. birilerini geçirmeyegittiysek,
her ayrılan için gizli gızli gözyaşı dökerdim.
Sirkeci için de durum tıpatıp aynıydı. Uzun sü-
re hep böyle sürebilirdi, tren düdükleri için aynlık-
lar okuyabilirdim. Ama banliyö trenleri gönlümesu
serpti.
Nerelere giderdik banliyö trenleriyle?
Hemen Florya'dan başlayayım: Florya'da an-
nemle babamın ahbapları Sabahat Hanım'la En-
ver Bey oturuyorlardı. Iki katlı, bahçe içinde bir ev.
Florya'nın Florya olduğu zamanlar.
Sabahat Hanım Olgunlaşma'da pastaöğretme-
nidir; birbirinden güzel gatolar, kurabiyeler, tuzlu-
lar hazırlar. Daha Sirkeci'den Sirkeci-Halkalı ban-
liyösüne bindiğimizde, Sabahat Hanım'ın çay sof-
rasını düşünürüm. Bu çay sofrasında, lüle biçimi
bir hamurdan oluk oluk taşmış kremalı bir tatlı var-
dır kı, adı Chopin'in Lülesf dir. Yoksa Chopin Lü-
lesi mi? Her neyse; yol boyu onu hayal ederim...
Önce Cankurtaran'dan geçeriz. Topkapı Sara-
yı'nın kunt duvarlarını denizden mi görürdük, yok-
satrenler oralardan dageçer miydi? Cankurtaran'da
deniz fenen belleğe çakılıp kalır.
Sonra Kumkapı, Yenikapı. Buraları tren yoluna
bakan, beli az bükük ahşap evlerdir. Florya'ya git-
tiğimize göre mevsim yaz. Evlerin pencerelerinde,
cumbalarında, çınko kaplı balkonlannda ille sak-
sı saksı çiçekler.
Küpeçiçeği, begonya. kıpkırmızı saksı karanfili
çok çabuk arkanızda kalır. Dar bir ara sokakta, bir
uçtan bir uca mor salkımlar ya da üzümlü asma-
lar. Bazı balkonlardan sokağa sopalar uzatılmış, ça-
maşırlar asılı. Bir pencerede banliyö trenine bakan
yaşlı bir kadın: Cam gerisınde; o sıcak yaz günü
bir hayalete dönüşmüş gibi.
Bu ahşap evler o zamanlar şimdiki kadar kav-
şayıp göçmemişlerdi. Bu ahşap evler henüz sü-
rünmüyordu. Hepsini çok severdim. Zaten, yıllar
yılı, tren yoluna bakan bir ahşap evde oturmak is-
tedim. Öyle bir evde oturursam, birbirinden güzel
yazılar yazacağıma inandım.
Sırkecı-Halkalı trenı artık Kocamustafapaşa'dan
-büyüklerimızın bazılan oraya hep 'Kocamustapa-
şa' derlerdi- ayrılmış, Yedikule'ye yaklaşmaktadır.
Yedikule'deyedi kuleninyedısini birden gönmek
istediğimi, hiçbirini bir türlü göremediğimi hatıriı-
yorum. Yıkık ve izbelik surlar bizi takip eder, son-
ra bostanlar bostanların içinde Iki ev. Bunlardan
bırı panjurludur ve panjurlar bana daima harikula-
de gelir.
Bır de galiba bir köprü altından geçeriz. Tam o
sırada tren düdüğünü öttürür...
Kazlıçeşme, Zeytinburnu, hele Yenimahalle ak-
lımda katmamış. 0 Tamanlar belki Yenimahatle
adlı bir istasyon da yoktu. Yalnız eski Bakırköy
dün gibi aklımda.
Bakırköy'e yaklaştıkça yeşerti yoğunlaşır, ağaç-
lar, bahçeler çoğalır, ahşap köşkler gururla banli-
yö trenine bakarlar. Bakırköy henüz büsbütün'/s-
tanbullu' bir semttir. Burada yaz-kış oturan aileler
olduğu gibi, yaz için Bakırköy'e gelenler de vardır.
Bakın, şu bahçedebırsalıncak! Silmebaharçiçek-
leriyle donanmış erik ağacı az ötede.
Tren yolu bugünkü gibi kentin ıçınden geçmiyor.
Bütun bu semtler, bahçeleri, yeşılliklerıyle gerçek-
ten bir 'yörekent' görünümü sunuyor. Banliyö tre-
niyle adeta bir sayfıye evleri gezisine çıkmış gibı-
sinız.
Hele Yeşilköy! Kumkapı'nın, Yenıkapı'nın kara-
nk yüzlü ahşap evleri, hatta Bakırköy'ün köşkleri
burada birdenbire bayramlıklara bürünür. Yeşil-
köy'ün küçük çarşısı, bembeyaz köşkleri, deniz-
den esen rüzgârı artık unutulmaz bir anı bırakır.
Sonra Florya; Florya bir yaz aşkı gıbıdir. Plajla-
rı, plajlardan yükselen günün moda şarkılan, çam
ağaçlan, yazevleri, villaları, uçta, Atatürk'ün yap-
tırttığı her defasında söylenen Cumhurbaşkanlığı
Köşkü'yle bambaşka bir dünyadır Florya. Tren si-
zi Sirkecı'nın hayhuylu kent kalabalığından almış,
tıngır mıngır, bir yaz bucağına taşımıştır.
Yaz bitmesin ve Florya'da hep kalalım isterdim.
Üstelik, pek lezzetli Chopin lülelerine de az sonra
kavuşacaktım...
Takvimde İz Bırakan:
"Dickens'/nfikrince,çocuklara, hele özellikleyok-
sul ve sevgiden yoksun çocuklara yapılan haksız-
lıklar, toplumsal kötülüklerin başlıca sebebiydi. O
da bu kötülüklerle savaşa girişti. Bunlara sebep
olanlan, eserlerinde yerden yere vurdu". Büyük Ya-
zarlar, Varlık Yayınları, 1964.
Denidi Tiyatro Festivali'nde 'Kiibele'
I Külhîr Senisi - Istanbul'da yenı bir tiyatro.
Anstophanes'ın 'Lısıstrata' adlı oyunundan Savaş
Aykılıç'ın uyarlayıp yönettığı 'Kübele' adlı oyunla
perdelennı açıyor. Prömıyerinı 21 mayısta Uluslararası
Denizlı Tiyatro Festı\alf nde açacak olan oyun, yerleşik
olarak Çağdaş Yasamı Destekleme Demeği
Kocamustafapaşa Sahnesı'nde seyırcılerle buluşacak.
'Kübele' adlı oyun 24-31 mayıs cumartesi, 8 haziran
pazar ve 14 haziran cumartesi günleri saat 20.00'de
Ç\ DD Kocamustafapaşa Sahnesı'nde ızlenebilecek.
'Ordulan terhıs eden" anlamına gelen Lisistrata.
"Kübele" oynanunda da aynı anlamını devam ettınr.
Fngya ve Atina devletleri arasındakı savaşı durdurmak
içın yerel tannçalar Artemıs, Leto \e lştar aracılığı ıle
bütün kadınlan örgütlemeye ve aşk grevı yapmaya
çağırır Anadolu'nun bolluk. banş ve oyun anatannçası
Kübele. Dramaturjisıni Sadık Türksavaş'm, müzıklennı
Melek Celayır'ın, koreografısını Eftal Gülbudak ve
Leman Gınth'nın. dekorunu da Burhan Yılmaz'ın
yaptığı 'Kübele' adlı oyunda. Burcu Demırtepe, Türkân
Kılıç. Tülın Aykılıç. Hıcran Yavuz. Kâmil Korunan,
Selma Bayraktargıl. Hüsnü Demıralay. Tuğnıl Kaynak ve
Savaş Aykılıç rol alıyorlar
BUGÜN
• 9. LLUSLARARASI TİYATRO FESTÎVALİ
kapsamında Ismael Evo Dance Theater'ın sergilediği
'Othello", AKM Büyük Salon'da ızlenebilır.
• \ISL FOTOĞR\F BÖLÜMÜ ÖĞRENCt SERGİSİ
Fındıkh'da bugun açılıyor. Sergı. 6 hazirana dek
ızlenebilır
• SAHNE FOKS'ta saat 16.30'da Hılmı Yavuz ve Yekta
Güngör Özden'ın katılacaklan söyleşi yer alacak (249 87
37)
• tSTAÎSBUL ATtNA YÜZ ^'ÜZE başlıklı resım sergısi
Kadıköy Kültür ve Sanat Merkezı'nde açılıyor. Sergi. 31
nıav ısa dek ızienebıiır (360 90 95).