25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MAYIS 1997 PAZAR 8 PAZAR KOMJGU Merkez Bankası eski başkanı Prof. Dr. Bülent Gültekin 'le Türkiye 'nin içine düştüğü ekonomik durumu konuştuk: Bugün Çiller'i suçlayanlar, dün övüyorlardı *3 LJÎ\ LJİS Türkiye siyasetinde durum malum. Yeni bir tarife gerek yok. Yönetim kadrolannı çapsız, beceriksiz siyasiler doldurmuş. Yeni bir seçim de bu soruna çözüm olmayacak gibi görünüyor. Öte yandan ekonomi de baştankara. Enflasyon almış başını gitmiş. Kişi başına düşen yıllık gelir yerinde sayıyor. Türk Lirası yabancı paralar karşısında yine hızla değer yitiriyor. Bütün bunlar olurken siyasi iktidann başındakiler kendilerini kurtarma çabası içinde. Refah kanadı ipleri iyice gererken malum çete de boş durmuyor, basın ve medyayı susturmak için saldın üzerine saldın düzenliyor.Bürün bu sonınlar kafamızı kurcalarken sevgili dostumuz Prof. Dr. Bülent Gültekin, üniversite öğretim üyesi olarak çalıştığı ABD'den kısa bir süre için İstanbul'a geldi. Bülent Gültekin ismine Türk kamuoyu hiç yabancı değil. Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Toplu Konut ve Kamu îdaresi Başkanlığı ve Başbakanlık Başmüşavirliği, Tansu Çiller'in başbakanlığı döneminde de kısa süre Merkez Bankası Başkanlığı yapmıştı. Gültekin'le bu iki dönemi, Türkiye'yi batağa sürükleyen bu beceriksiz siyasilerden nasıl kurtulabileceğimizi, ülkenin bugün mafya çetelerinin kol gezdiği bir yer haline nasıl gelebildiğini konuştuk. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Sizbirdönem TurgutÖzal'abaşdanış- manlık yaptınız. Onun döneminde Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, Tansu Çiller 'in başbakanlığında da bir süre Merkez Bankası Başkanlığı yaptınız. ÖzaJ'la nasıltanış- tınız? Çiller'in Merkez Bankası Başkanlığı 'm yapmak sizde nasıl izler bıraktı? - 1985'te Türkiye'ye Dünya Bankası ve IFC'nin danışmanı olarak geldim. O zaman Tür- kiye "de mali sektörün reformuyla ilgıli çalışma- lar yapıyorlardı. O sırada Merkez Bankasf nda Yavnz Canevi, Rüşdü Saracoğlu. Zekeriya Yıldı- nm'la tanıştım. Bana Merkez Bankasf nın Araş- tırma Planlama Genel Müdürlüğü'nü teklif etti- ler. O dönem ünıversiteden izin alma vaktim gel- mişti. Kabul ettım. Bir yıl Ankara'da kaldım: bu süre içinde varlığımdan hiç kımsenin haberi ol- madı. Artık ünıversiteye dönme zamanı gelmışti. O sırada Paris'te OECD'de bır mali pıyasalar top- lantisı yapılmıştı. O toplantı dönüşü uçakta ya- nıma bırisi ofurdu. Bana kim olduğumu sordu. Sonra kendini tanıttı. Meğer Yusuf Bozkurt Özal'mış. Yusuf Özal benim Türkiye'de kalmam için çok uğraştı. Beni Adnan Kahveci'yle tanış- tırdı. Bir gûn tesadüfen Turgut Özal'la karşılaştım. Bana hemen Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığfnı teklif etti. Bunun üzerine ünıversıteye, ülkemin başbakanının bana böyle bir görev verdiğini ve kabul etmek zorunda ol- duğumu söyleyerek yeniden izın aldım. O görev in yanında Başbakanlık Müşavirli- ğı'ne de atandım. Tamamıyla rastlantısal bir o- lay. •-»i1'fnı -'"Xt Iı?nt)"lTİ , • . .1.1 •_:.->•. t.. l rı :*.•-•_ / •••^B Ortdgn birkaç ytF'sdriıit da Merkez Bankası Başkanı oldunuz... - Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi'nin o dönem ciddi parasal sorunlan vardı. Özal'a, bir yıl süreyle oradaki işleri toparlayıp sonra geri döneceğimi söylemiştim. Orada özelleştirme ça- Iışmalanna ağırlık verdim. kredileri kestim. Ta- biı bunu hiç kimse sevmedı. O zaman her türlü borçlanmayı reddetmiştim. O sistemin devam et- mesine ımkân yoktu. Daha rasyonel hale getiril- mesi gerekiyordu. Ondan sonra Polonya'ya gittim. 1991 yazın- da bana Ankara'dan veniden telefon geldi. O sı- rada Mesut Yılmaz başbakan olmuştu. - O telefon kimden geldi? -Turgut Özal'dan'O sırada cumhurbaşkanı ol- muştu. Özelleştirme çalışmalannın hızlandınl- masını istiyordu. Yeniden Ankara'ya geldim. yi- ne başmüşavir. olarak atandım. Ama o sefer çok kısa kaldım. 1991 sonbahannda genel seçimler oldu. ANAP kaybetti. Bunun üzerine ben de An- kara'dan aynldım. ABD'deki çalışmalanma ye- niden başlamıştım ki 1993 yazında hocam Prof. Özer Erruna'dan bir telefon aldım. "Türkiye'de şimdi yeni bir başbakan var. Se- ninfc görüşmek istiyor. Görüşür müsün?'" diyor- du. Kendi ülkemin başbakanı benimle görüşmek istiyorsa bunu kabul etmek zorunda olduğumu düşündüm. tşte. Tansu Çiller'le böyle tanıştık. Bana Merkez Bankası Başkanlığı'nı teklif edin- ce çok şaşırdım. Bunu hiç bekJemiyordum. Öte yandan üniversiteden de kesinlikle aynlmam ge- rekiyordu bu görevi kabul edersem. Ama kendı- mi kabul etme mecburiyetinde hissettim. Böyle- ce üniversiteden de aynldım. Böy lece başladık. Ondan sonra olanlan biJi- yorsunuz, oldukça zor bir dönemdi. • ^ ^ ^ B Tansu Çiller 'le rahat bir çalışma orta- mı bulabildiniz mi? - Bir Merkez Bankası Başkanf nın başbakan- la çalışması her zaman zordur. Fakat en rahat ça- lışma ortamı bulduğum kişi Turgut Özal'dı. Çün- kü oldukça zeki bir insandı. Öte yandan Tansu Çiller'le çalışmak son de- rece zordu. Bir kurum ne kadar büyük olursa li- derin o kadar istikrarlı olması gerekir. Hele bir ülke yönetiyorsanız çok daha istikrarlı olmanız lazım. Günden güne. saatten saate rota değişti- rirseniz o ülkede herkes şaşkına döner. Dolayı- sıyla böyle bir ınsanla çalışmak her zaman zor- dur. bazen de imkânsız hale gelir. • • ^ ^ H Peki, Merkez Bankası Başkanlı- ğı 'ndan onun için mi istifa ettiniz? - Hayır. Istifam çok daha cıddı nedenlere da- yanıyor. 1993 sonbahannda Türkiye'ye geldi- ğimde. 1991'in ekonomik sorunlan hâlâ çözül- memişti. O arada ülke gerçekten çok değerli bir zamanmı kaybetmişti. En azından istıkrar tedbir- lerinin yürürlüğe sokulması gerekiyordu. Ama ne yazık ki Sayın DemireL altı ay tebrikleri ka- bul ederek çok değerli bir zamanı harcamış ol- du. O dönem SHP'nin de koalisyonda olmasıy- la iki taraftan yaklaşımla Türkiye'nin çok zor sorunlanna çözüm getirilebilirdi. Ama bu olma- dı. Böylece 1987'den beri devam eden sorunlar 1993'e kadar geldi. 1993 sonbahanna gelındığınde Türkiye'deki ekonomik durum artık sürdürülebilir değildi. 1993 sonunda bir ıstikrar programını dış dünya- ya muhtaç kalmadan kendımiz vürürlüğe soka- bılseydik ekonomıde ne kadar olgunlaştığımızı gösterebılırdık. Türkiye'nin "softlanding"dedi- ğımiz bir yumuşak ınişe geçmeye ihtıyacı vardı. Ama ne yazık ki bunu yapamadık. Siyasi takvım- le ekonomik takvim birbirine uymadt. Mart 1994te ara seçimler vardı. O arada son derece tutarsız birtakım ekonomik kararlar alın- maya başlandı. Vergi paketıyle zaman kaybedıl- di. Bürokrasi içinde uyum sağlanmamıştı. Hazı- ne'nin hareketjen son derece yanıltıcıydı. istik- rarlı değıldı. Üstelik süreklı olarak Türkıye'de devalüasyon olacağı söylentileri dolaşıyordu. Kasım ayından itıbaren Türk parasından kaçış başladı. Türk mali sektörü de son derece zayıf- lamıştı. Mali sistemin bu durumu Türk parası üzenndeki baskıyı daha da arttınyordu. Yıl so- nuna doğru istikrar paketinin uygulamaya kon- maması. herkesin "N'asılsa mayısta bir şe> ol- maz" tavn. krizin çok daha önce patlamasına yol açtı. Hazine'nin sürekli faizleri indırme çabası Türk Lirası'ndan kaçışı daha da hızlandırdı. Dolayı- sıyla öyle bir noktaya geldik ki Başbakan'a ar- tık Merkez Bankası 'nı tek başına götüremeyece- ğini anlatmaya çalıştık. Merkez Bankası Başkanı 'yken bağım- Tandınız mı? - Elimdeki bağımsızlığın üstünde herhangi bir karar vermedim. Sanıyorum Başbakan'la en bü- yük anlaşmazlık da orada başladı. Göreve baş- larken Çiller'e, "Siz bir Merkez Bankası Başka- nı nu,yoksa bir memur mu anyorsunuz~diye sor- dum Memur istiyorsa benim yerime bir başka- Prof. Dr. BÜLENT GÜLTEKİN / 947, Orhangazi- Yeniköv doğumht. Yükseköğrenimıni Robert Kolej Makine Mühendisliği Bölümü nde tamamladı. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi lşletme Bölümü'ndenyüksek lisans aldı. ABD'de Pennsvlvania Üniversitesi nde iktisat vefinans dahnda doktorayaptı. 1986-87arası T.C. Merkez Bankası Araştırma Planlama Genel Müdürlüğügörevinde bulundu. 1987-88 arası Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı ve Başbakan Başmüşavirliği yaptı. 1989 'da Avrupa Finans Birliği Başkanlığı görevini üstlendi. 1989-91 arası Polonva nın özelleştirme programını hazırladı; sermaye piyasası ve Varşova Borsası 'nın kuruluşlarında yardımcı oldu. Bu dönem Vkrayna Ekonomik Bağımsızlık Programı üzehnde çalıştı. 1991 Temmuzu'nda Türkiye 'ye döndü ve yeniden Başbakanlık Başmüşavirliği görevini üstlendi. 1991-93 arası Kazakistan ın özelleştirme programını hazırladı Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusva Federasvonu, Macaristan ve Çekoslovakya da danışmanlık yaptı. 1994-95 arası Koç Üniversitesi 'nde öğretim görevlisi oldu. Şimdiki halde Koç Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti üveliği, Pennsvlvania Üniversitesi H'harton School ve Tokyo Nomura School'da öğretim üyeliği yapıyor. -Bunun nedenleri çok daha derin, sanıyorum. Talebi fazla olmayan bir şey uzun süre devam edemez. Türkıye'de çok fazla yalan söyleniyor. Buna herhalde toplumsal bir talep olsa gerek. Aksi halde ancak doğru söyleyenler ortalıkta olurdu. 1923-1938 arasına bakarsanız, Türkiye'nin en yüksek büyüme hızını, en düşük enflasyon ora- nını yakaladığı ve bugünkü cumhuriyetın yükü- nü taşıyan bütün kurumlannın kurulduğu bir dö- nemdir. Bunakarşılık 1980'den 1994'e bakarsa- nız. bir istikrar r^ketiyle başlayıp bir istıkrar pa- ketiyle bitmiş, ama hâlâ sürüp gıden kötü bir ekonomik durum görürsünüz. O geçmiş dönemde kurumlar kurulurken bu yeni dönemde kurumlar yıprandı, ucuzladı. Peki bu neden oldu? - Aslında 1980"ler bütün dünyada bu tür so- runlann yaşandığı. büyük serv etlerin yapıldıği ve sanıyorum geneîde değerlerin erozyona uğradı- ğı bir dönem. Bu olgu sadece Türkiye'ye özgü değıl. Türkiye gibi ülkeler daha kolay hasar verile- bilir ülkeler. 1923 kadrolan çok ilgınç. Çünkü o günün devlet adamlan cıddi bir ihtilal yapmış- lardı ve isteselerdi bütün ülkeyi parselleyebilir- lerdi. Ama bunu yapmadılar. Çünkü çok dürüst- tüler. O günün kadrolannın çocuklanna bakar- sanız bunlar bugünün yoksullan. Ama bu arada Türkıye'de aristokrasi olmadı- ğı. bürokrasi aristokrasiyı üstlenemediği için bu- gün artık her şeyin yağma edildiği bir döneme geldik. Toplumlarda aristokrasi olmadığı zaman bir onur kavramı da olmuyor. Türkiye'de bir an- lamda burjuvazi de yok. ANAP döneminin etık konusunda gerekli du- yarlılığı göstermediğini söylemek gerekiyor. Çünkü pazar ekonomisi ahlaki temellere dayan- mazsa sonunda dejenere olur. Siz. "Ülke nasılsa kayrt dışı ekonomi) le jürijyor" derseniz günün bırinde o kayıt dışı ekonomi giderek mafyalaşır ve ekonomik olarak daha güçlünün, daha edep- sizin daha etkih olduğu bir dönem gelir. Türki- ye bunu da yaşadı. Öte vandan bır bakjyorsunuz, toplum içinde hırsızlığı tescil edilmiş insanlar etikdersi verme- ye kalkışıyor. Yanı insanlar, hırsız olduğunu çok iyi bildiklen bırisini evlerine yemeğe davet edi- yorlar. Burada. "Amerika'da da böyte" denebilir. a- ma Amerika'yı iyi bilmek lazım. Bu yüzyılın ba- şında Amerika'da en vahşi kapitalizmin yaşan- dığı dönemde bile bellı bır ahlak anlayışı var. Toplumumuzda biz bugün ahlaksızlığa prim verirsek ve herkesin yaptığı yanına kâr kalırsa, ciddi bir kaosa doğru gitmeye başlanz. Bir de şu sını düşünmesi gerektığını söyledım. O donem, aslında yaşamak ve düş,ünmek istemedığim bir dönem. O dönem bürokrasinin devlette ne kadar geli- şigüzel davrandığını. devlet adamı anlayışının kalmadığını gördüm. Daha önce de Türkiye'de başbakanlarla çalıştığım için öylesine ciddiyet- ten uzak bir çalışmanın Türkiye'yi fazla bır ye- re götüremeyeceğini anladım. O arada her taraftan baskı geliyor, herkes Mer- kez Bankasf nın nasıl çalışması gerektıği konu- sunda fikir ileri sürüyordu. Seden? - Doğal olarak her zaman değişik menfaat gruplan vardır. En çok merak edilen konulardan birisi de 19 Ocak 1994'te Merkez Bankasf nın neden müdahale etmediğiydi. Orada biz Başba- kan'a karşı kendi inısiyatifimizi korumak zorun- da kaldık. Bizim daha önce gördüğümüz pi\ asa- lann çöküşünün. insanlar ancak o zaman farkı- na varabildi. O gün. müdahale etmeme en ciddi müdahale silahıydı. O andan sonra. hep birlikte oturup "Bu ciddi durumdan nasıl kurtulacağız*' sorusuna çare ara- yabilirdik. Ama biz bankalann sorunlannı çöz- mek, cıddı bır istıkrar paketi getirmek yerine yüzde 5 devalüasyon isteğiyle karşılaştık. Bu- nun yapılmasını anlatmaya gerek yok. Gerçek- ten hiç hatırlamak istemedığim bir süreçtir o. Ondan sonra zaten yapılacak bır şey kalma- mıştı. Çünkü biz Merkez Bankası olarak ciddi bir enflasyonun çok daha ciddi bir istikrar paketiy- le üstesinden gelinebileceğıni ve bunun gecikti- ğı heranın Türkiye için çok zararlı olacağını dü- şünüyorduk. Nıtekım de siyasi ve ekonomik ola- rak korktuklannın en kötüsü Türkiye'nin başına geldi. 31 Ocak 1994'te istifa ettiğimde, geçirilen her anın Türkıye'nın çok zaranna olacağtnı vurgu- lamayı amaçlıyordum. Üstelik bütün bunlann tek sorumlusunun hükümet olduğunu ancak o şekilde anlatabilirdim. Bir Merkez Bankası Baş- kanı. "Bu başbakanla giiven içinde çalışacağuna inancım kayboldu" derse bu aslında o başbaka- nm istifasını istemek demektir. ^ ^ ^ H i Amao dönemin başbakanı Tansu Çil- ler hiç kılını kıpırdatmadan görevine devam et- tL... - Bugün görüyoruz ki benim üç yıl önceki iti- razım ancak yeni anlaşıldı. Bunu da biraz üzüle- rek söylüyorum. Ben 12 sayfalık bir mekrupla is- tifa ettim. O istifa bir Merkez Bankası Başkanı için görevdi. Yapılacak başka şey kalmamıştı. Yapılacak şey olduğunu görseydim görevi sonu- na kadar götürürdüm. İşin en ilginç yanı da o dönem hiçbir siyasi li- der bana neden istifa ettiğimi sormadı. • İ ^ ^ H Peki bu siyasiler o sırada aymaz olma- yı mı tercih ettiler? - Ben istifa ederek bir şans daha vermiş oldum. Bir anlamda beni suçlarlar ve oradan işı götüre- bilirlerdi. Ama gördüğünüz gibi 5 Nısan'la baş- layan süreç de çözümsüzlüğe girdi. Sonuçta şu- nu kabul etmek zorundayız: O kadrolarla. o ın- sanlarla hiçbir şey yapabilmenin imkânı yoktu. Bugün en nazik biçimde bu kadar anlatabilirim. İHBHH1 Türkiye 'de Cumhuriyet 'in kuruluşun- dan sonra çok ciddi değerlerimiz vardı. Aradan onlaraıyılgeçtikten sonra bugün bu değerlerin çok ciddi biçimde erozyona uğradığını görüyo- ruz. Bu durum, zaman içinde hükümetlerdegö- rev alan bu nitelikli kişilerden mi kaynaklanı- yor, yoksa daha ciddi nedenleri mi var? konu var: Türkiye"de bir Susurluk olayı oldu. Bu- nun üzerinde yeterince hassasiyetle durulmuyor. Üzennde bir ay tartışıldı. sonra kapandı. Hatta bazılan Susurluk'a bulaşmış ınsanlan Kuvayi Milliye çetelerine benzetmeye çalışıyor- lar. Böyle bir toplum ne modern olabilir. ne 21. yüzyılagidebilir. Susurluk'ukapatan bir toplum- da siz ahlaktan söz edemezsiniz. Bunu ne zaman çözersek o zaman hukuk devleti oluruz. ^ i ^ ^ Bu noktada, medya ve basın kendi üze- rine düşen görevi yapıyor mu sizce? - Sanıyorum medya sorunun bir parçası. Med- yanın Türkiye "de iki sorunu var. Ekonomik açı- danbakarsanız şuanda medyadaiki tröst var. İki kişi bütün medyayı elinde tutamaz. Bu rekabeti azalttığı için yasal olarak önlenir. Bu çok ciddi. yapısal bir sorun. Ben medyayı bir anlamda bir kamu kuruluşu olarak görüyorum. Çünkü bilgi vermek bir ka- mu görev idir. Basının kendisine düşen görev1e- ri iyi algılayabilmesi lazım. Türk medyasının en- düstriyel yapı olarak ciddi bir sıkıntısı var. Onu bir biçimde kırmak zorunda. Kıramadığı sürece de her zaman bu tür sorunlarla karşı karşıya ka- lacak. Türk medyası son zamanlarda büyük şirket ol- mak isteyen insanlann aracı haline geldi. Türkiye'de basın ve medyanın durumu kara mizah gibi. Bugün Tansu Çiller'i yalancılıkla suçlayan gazeteler ve gazeteciler. iki-üç yıl ön- ce onu yere göğe koyamıyorlardı. Hatırlıyorum. 1994 krizinden sonra Güneri Crvaoğlu,Tansu Çiller'in ne kadar büyük bir ik- tisatçı, yapılanlann Türkiye için ne kadar gerek- li olduğunu anlata anlata bitiremiyordu. Fatih Çekirge, her gün bır zamanlar başbakanıyla gö- riişüp 'Haydi Türkiye' başlıklı yazılar yazıyor- du. Bueün bu insanlar döndüler. Geçen gün Internet'te Türk gazetelerini tan- yordum. 7 nısan tanhli Hürriyet gazetesınde. "Türkiye ekonomisini en iyi bilen 10 ekonomist- ten biri" başlığı \ardı. Ama bugün dönüp bunlann tersini söylemeye başladıklannda inandıncı olmuyorlar. Basının. iş yapmak için çok büyük kaynaklara ve teşvikle- re ihtiyacı olduğu için bir şekilde hükümetle iş- birlığine girmek zorunda kalıyorlar. Gazetelerin pazar payının artmaması. basının en az güveni- lir olan kurumlardan birisi olmasının bir nedeni de bu. Medyanın bu mali yapısını düzeltemedı- ği sürece itibarını kazanacağını da sanmıyorum. Ama Flash Tl'ye ve Hürriyet gazete- sine yapılan saldınlardan sonra salı günü pek çokgazeteci, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin girişimiyle vilayete biryürüyüş yaptu Başına ya- pılan bu saldırılar protesto edildi... - Ben gazetecilerle medyayı birbirinden ayır- makta fayda görüyorum. En zor şartlarda, dürüst- çe mücadele vermeye çalışan gazeteciler var. Ga- zetecilık bir kariyerdir. Bu gazetecilere çok bü- yük saygım var. Benim görebildiğım kadanyla bir ülkede de- mokrasinın yerleşebilmesı için özgür. bağımsız basın en önemli kurumlardan birisidır. Hatta, ye- terli değil. fakat gereklı şartlardan bir tanesidir. Özgür ve bağımsız basını olmayan bir ülke de- mokratik olamaz. Çünkü bugünkü hükümetlenn ne kadar keyfi olduklannı gördük. Basın ve medya da bu key- filiğin bir parçası olursa o zaman o ülke çok zor durumlarda kalır. krizlerden kurtulamaz. O ne- denle gazetecilerle medya vöneticisıni birbirin- den ayırmak lazım. Her gün kapı önüne bırakıl- ma tehdıdi varsa o ınsanlardan özgür olmalannı bekleyemezsiniz. O gazetecilerin yürümelerinin nedenini çok iyi anlıyorum. Ama onlann içinde gördüğüm ba- zı insanlar var lu yürümemelen lazımdı. İnsan- lann biraz hafızası varsa o kişılerin üç yıl önce yazdıklannı hatırlar. şimdiki yazılanna bakar ve bunu görmüş olmalan gerekir. • • ^ ^ Türkiye neden bu duruma geldi? - Siyasi ve ekonomik açıdan bakarsak 1980'den sonra Türkıye'de ekonomik olarak önemli şeyler gerçekleştiğinı söylemek gerekir. Ekonominin dışa açılması, fiyatlann serbest bırakılması önemlıydi. Ama artık bunlar eski Sovyet cumhuriyetlennın bıle yapabildıği işler oldu. Bunlarla övünmek pek doğru değil, çünkü kolay reçeteler. Ama biz ekonomide sürdürüle- bilir bir büyüme hızını yakalayıp sorunlanmızı çözemedik. Kişi başına düşen milli gelirin artışı yüzde 2'nin altında. Son on yılda ortalama büj'üme hı- zı ise yüzde 4.5 Bu de yeteri kadar büyümedi- ğimizi gösteriyor. Türkiye"de modern bır ekono- minin kurumlannı kuramadık. Bunlara çok po- pülist bir yaklaşımla yaklaştık. Öte yandan siyasi açıdan baktığmızda Türki- ye'de bu kadar beceriksiz yöneticilerin bir araya geldiği dönem de az olmuşrur. Bu neden kaynaklamyor sizce? - Türkiye'de siyasi sürecin Türkiye'yi yöne- tebilecek insanlan işbaşına getırmedığini görü- yoruz. Bence Türkiye'nin siyasi sorunlan eko- nomik sorunlanndan çok daha önemli. Türki- ye'de çok ciddi olarak becerikli. yetenekli kişi- lerin seçılmesıne ıhtiyaç var. Geçmişte yapmaya çalıştığımız ekonomik hamlelen bugün herkes yapıyor. Bunun modern bir tarafı kalmadı. Özelleştirme artık çok demo- de oldu. Ama onu bile beceremedik. Siyasi beceri dolayısıyla çok ön plana çıktı. 1980'lerdeki değişim Türkiye'de olmayan yeni taleplen doğurdu. Biz. yönetime, bu taleplere cevap verebılecek siyasi kadroyu koyamadık. İyi yöneticiler yoksa ülkeyi iyi yönetemezsiniz. Peki bu insanlann biraz da ahlaklı ol- malan gerekmiyor mu? - tnsanlara ahlaklı olduklan için iltifat edemez- siniz. Bu bana komik geliyor. İnsanlar ahlaklı olmahdır. Bır ülke hukuk ve nizam düzeninden uzaklaşmaya başlarsa ahlaksızlar ve edepsizlik- ler öne geçerler. Sanınm yavaş yavaş Türk iş âlemi de bunun farkına varmaya başladı. Ben bugün Türkiye'yi siyasi becerisi olmayan ınsanlarla dolu görüyo- rum O zaman da bu sistematik mi, yoksa siste- matik olmayan bir sorun mu, sorusu akla geli- yor. Bana, bu sistematik bir sorun gibi geliyor. Tür- kiye'deki Siyasi Partiler Kanunu ve siyasi parti- lerin yapısı, Türkiye'yı yönetebilecek nitelikte insanlan devşirmek istemivor. Bu kadar talebin olduğu bir ülkede bunlara cevap v erilemiv orsa y a çok ciddi bir becenksızlik vardır. ya da sistema- tik bir sorun vardır. 12 Eylül 1980 darbesi çok ciddi siyasi çalkan- tılara sebep olmuştur. Bu dalgalan bugün daha şiddetle duyuyoruz. Bugün. Türkıye'yi bu hale getiren insanlar yeniden formüllerle lanse edil- meye çalışılıyor. Isterseniz isim de v erelım. Örneğin Yahm Erez gibi bir insan, Tansu Çıller'le çalışrruş, onu ikti- dara getirmiş. Şimdiyse Tansu Çiller'le ters düş- müş. Biz bu insanla yeni bir hükümet arayışına giriyoruz. Tansu Çiller'i iktidara getiren bır in- sandan doğacak yeni bir hükümete nasıl güve- nebilirsiniz ki? • • • • Bu beceriksiz siyasiler nasıl tasfiye edUebilir? - Burada çok ciddi bir sorun var. Bu yapı şu anda seçimle de düzelebilecek bir yapı değil. Üstelik bu beceriksiz siyasiler bugün herkesi ordunun arkasına diktı. Bu orduva da yapılmış bir haksızlık. Bu hükümeti düşüremediler, dev- reye Milli Güvenlik Kurulu (MGK) girdi. Böy- le bir müdahale MGK'ye düşmemeliydi. Benim görebildiğım kadanyla bu kadrolann demokratık bir bıçimde tasfiye edilmesi lazım. Bunlann yerine Türkiye'yi yönetebilecek kadro- lann gelmesi gerekiyor. Bu, zaman alacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle