Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 1997 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Şeriat Din Değil Hukuktur
Prof. Dr. NECİP BİLGE
K
adın haklan konusunda
çeşitli kuruluşlann bir-
likte yaptıklan bir göste-
ri yürüyüşünde. "Şeriata
hayır" seslerinin yüksel-
mesi, ortaya "Şeriaön
din mi, hukuk mu'."" olduğu tartışmasını
çıkarmış ve yûrüyüşe katılanlanndin düş-
manlığı yaptıklan. kimi çevrelerce ilen
sûrülmüştür. Bunun nedeni. şeriat ve din
sözcüklennın eşanlamda kullanılmak is-
tenmesidir. Bunun yanında bazı önyargı-
larla bir kışkırtma niyeti de söz konusu
olabilir.
Bu iki sözcük, kullanış bakımından bir-
birine yakm olsa da ayn ayn arüam taşı-
maktadır. Gerçi halkın kullanımında böy-
le bir eşanlamlılık gözükse de dinin ve şe-
riatın kaynağı sayılan Kuramkerim'de ve
ona dayanan dinsel bılim alanında, bu söz-
cüklerin ayn ayn kavramlan karşılamaya
yönelik olduldan kuşkusuzdur.
Kuran'ın muaşeret edepleri (görgü ku-
rallan) ile ilgili olanlar dışındaki Tannsal
buyruklan, inançsal (itikadi) ve eylemsel
(ameli) buyruklar olmak üzere ikıye ay-
nlmaktadır. inançsal buyruklar, din kav-
ramı içinde toplanmakta ve eylemsel buy-
ruklara da şeriat adı verilmektedir. Bu kı-
sım. dûnya işleriyle ilgilidir. Fakat halk,
içerigi birbirine yakın olan bu iki deyişin
anlamını kanştırmakta, giderek bunlan
birbirine eş tutmaktadır. Sözlüklerde ve
bilimsel eserlerde ise şeriat ve din birbi-
rinden aynlmaktadır. Hemen her sözlük-
te din, Tann'ya iman ve ibadet konusun-
daki kurallar bütûnü olarak şeriat ise in-
san ilişkilerini ve toplumsal yaşamı. yani
dünya işlerini dûzenleyen kurallar bütünü
olarak tanımlanmaktadır. Butanım, Islam
dininın kaynağı olan Kuranıkerim'in ayet-
lerine uygun düşmektedir. Şeriat sözcüğü,
Kuran'ın iki ayetinde açıkça geçmekte-
dir:
a) Maide suresinin 48. ayetinde şöyle
denilmektedir "Sanada_kitabı(Kunuı'ı)
gönderdik. Arükaralannda Allah'uı gön-
derdiği ile hükmet- Her birinize bir şeri-
at ve yol verdik_ Allah dfleseydi sideri tek
bir ümmetyapardı."' Ayetten anlaşılacağı
üzere, dünyadaki insanlar tek bir ümmet
haiinde değil. ayn ayn kavımler olarak
yaratılmış ve onlann her birine de ayn bir
şeriat verilmiştir. İnsanlar arasındaki an-
laşmazlıklarda, Allah'ın indirdiği kuralla-
ra (şeriata) göre hüküm verilecektir. Ayet-
te geçen şeriat sözcüğü ile dinin özüne
ilişkin olan inanç ve ibadet kurallannın
değil, insanlann birbiriyle ya da toplum-
la olan ilişkilerini dûzenleyen hukuk ku-
rallannın kastedildiği açıkça anlaşılmak-
tadır.
b) Kuran'ın 45. bölümünü oluşturan
Casiye suresinin 18. ayetinde "_Seni de
emrimden bir şeriat üzere kıldık. onu iz-
lc-." denilmektedir. Ayetteki 'emrimden'
ibaresini 'muamele ya da iş hususunda'
biçiminde veren yazarlar da bulunmakta-
dır. Her iki halde de bu ayetteki şeriat söz-
cüğünün inanç ve ibadete değil, dünya iş-
lerine yönelik olduğu kabul edilmektedir.
Burada hemen belirtelim kı ilkel top-
lumlarda her şey sadece dinsel açıdan ele
alındığı için Tannsal vahye dayandıgı be-
nimsenen Kuran'da da dinin özünü oluş-
turan inanç ve ibadetten başka, insanlann
dünyasal ilişkilerini, yani hukuksal ilişki-
leri dûzenleyen kurallar da yer almış bu-
lunmaktadır. İnanç ve ibadet düzenleme-
si insanın Tannsıyla ihşkisıne yöneliktir
ve bireyin duyuncuna (vicdanına) hitap
eder. Oysa evienme-boşanma, alacak-borç
gibi insanlann birbiriyle olan ilişkilerini
dûzenle>en kurallar ise hukuk alanına gi-
rer. İşte bu kısun şeriat olarak adlandın-
ür.
Halk arasında kullanılan ya da yazılı
eserlerde geçen kimi deyişler, din ve şeri-
at arasındaki aynlığı gösterecek nitelikte-
dir: "Şeriatın kestiği parmak aamaz" de-
nildiğinde herkesın yasalara, hukuk ku-
rallanna uyması gerektiği anlatılmak iste-
nir. Osmanlı dönemindeki mahkemelere
Dini Ylahkemedeğil de Şer'iyeMahkeme-
si adının verilmiş olması, şeriatın hukuk
anlamına geldiğinin bir başka kanıtı sayı-
labilir. Yine Osmanlı döneminde görûlen
ayaklanmalarda ve Yeniçerilerin kazan
kaldırmalanndaki "Şeriat isteriz" ya da
"Şeriat elden gjdiyor" gibi çiğlıklarla an-
latılmak istenenşey, Tannsal hukuk ku-
rallanna uyulmadığı hususudur; yoksa di-
nin engellendiği değil.
Islamın başlangıcında kimi Islam bil-
ginleri, şeriat sözcüğü ile Islamın hem
inanç ve ibadet kısmını hem de dünyasal
işlemlerkısmını toptan içerdiği görüşünü
ileri sürmüşlerdir. Ancak zamanla ve bi-
lim sınırlannın genişleyip sistemleşme-
siyle. bu iki kısmın bırbirinden aynldığı,
bunun sonucu olarak şeriatın hukuk dü-
zenlemesi biçiminde anlaşılması gerekti-
ği görüşü benimsenmiştir. Doğrusu da bu-
dur. Nitekim birisi ilahiyat fakültesi deka-
nı olan ve öbürü Diyanet tşleri Başkanlı-
ğı yapmış bulunan iki değerli din bilgini
profesörümüzün görüşleri, bu merkezde-
dir:
1 - Y. N. Öztürk şöyle diyor: "Şeriat ke-
limesi, Kuran'da bir tek yerde geçer (Ca-
siye 18)ve oradayol,yöntem, tarz anbunın-
dadır. Bunun Allah'uı dininin adı olarak
kullanmakdoğru değildir,şeriat tslamdan
belli bir de\ir ve kitlenin anladığı olabilir.
ama zamanüstü dinin adı otamaz." (1)
2- S. Ateş de 11 cıltlik tefsırinin ilgili
ayetlerinde şöyle demektedir: "Şeriat su-
ya vanlacak yol demektir. Allah'uı indir-
diği hukuk sistemine şeriat denir." (2)
3- "Sana da insanlann uyacaklan bir
hukuk düzeni verdik. Şeriat, su alma yeri.
geniş yol anlamına gelir. Burada Şeriat,
Kuran ile gösterilen dünya görüşü ve ha-
yat düzenidir." (3)
Bu bağlamda bir noktayı daha vurgula-
makta yarar vardır. Kuran'ın, Maide sure-
sinin 3. ayetinin bir cümlesinde şöyle de-
nilmektedir: "Bugünsizmdininizitaınam-
ladun ve sizin için Islamı beğendim." Ayet-
te şenatın değil. dmın tamamlanmışoldu-
ğunun belirtilmesi. dinin artık değişmeye-
ceğinin, fakat şenatın, yani hukukun de-
ğişebileceğınin işareti sayılabilir. Nitekim,
dinsel temele dayandığı kabul edilen ve
Medeni Kanun'dan önce 50 yıl kadar yü-
rürlükte kalmış olan Mecelle'nin 39. mad-
desi, zamanlann değişmesiyle hükümle-
rin değişeceğini açıkça belirtmiştir. Laik-
liğin bir yönü de din ve hukuk kurallan-
nın birbirinden aynlmasında kendisini
gösterir.
(1) Y. N. öztürk. Kuran'dakı Islam. s 265,
656, 657.
(2) S. Ateş. Yüce Kuranın Çağdaş Tefsıri c.
3 s. 7.9. •
(3) S. Ateş, Tefsır c. 8 s. 335. 336.
ARADABIR
Yrd. Doç. Dr. AYŞE ATALAY
Kadın ve Demokrasi
Dünyada 150'yi aşkın devletten pek azı günü-
müzde demokratik rejimle yönetilmektedir. Ancak
gelişmiş demokrasilerde bile istenilen ölçüde ülkü-
sel (ideal) bir demokrasiden söz etmek pek olanak-
lı değildir. Bu bakımdan tüm başdöndürücü, tek-
nolojik ve bilimsel ilerlemelere karşın insanlık, de-
mokrasi idealinde pek az bir yol almıştır. Bugün
gıpta ettiğimiz gelişmiş demokrasilerde dahi ırk,
din, cinsiyet aynmcılığına rastlamak olanakhdır. Bu
ülkelerde bile örneğin hâlâ aynı işi yaptıklan halde
kadınlara erkeklerden daha az ücret ödenmekte-
dir.
Cinsler arasında güdülen ayrımcıhğı ortadan kal-
dırmak için pek çok uluslararası örgüt çalışmalar
yapmaktadır. Ne var ki demokrasi açısından geliş-
miş olarak adlandırılan ülkelerde kadın-erkek eşit-
liğini gerçekleştirmekyolunda, büyük ölçüde kadın-
lann geçmişte verdikleri savaşım sonucu önemli
adımlar atılmamış olduğu da söylenemez. Öyley-
se, bir toplumun demokratik gelişiminde kadına
verilen önem, belirleyici olacaktır. Başka bir deyiş-
le kadının çağdaş bilgilerle donatılmadığı, ekono-
mik bağımsızlığı için çaba gösterilmediği toplum-
lar, çağdışı rejimlerle yönetilmeye mahkûmdurlar.
Hitler, Alman kadını için 3 K formülünü (Küc-
he=Mutfak, Kirche=Kilise, Kind=Çocuk) ülküsel-
leştirerek totaliter rejimine kadınları dayanak yap-
mak istemişti.
Bugün ülkemizde totaliter bir rejim kurma peşin-
de koşan Refah Partisi ne gariptir ki büyük ölçüde
kadınlar tarafından yürütülen örgütlü çalışmalar so-
nucu bugünkü konumuna erişmiştir. Oysa totaliter
rejimlerin ilk hedefi her zaman kadınlar olmuştur.
Geçmişte Hitler kadına 'üstün ırk' adına değer bi-
çerken günümüz Iran ve Afganistan rejimleri 1400
yıl öncesinin dinsel hukuk anlayışına gönderme
yapmaktadıriar. Kadınlar hem totaliter rejimlerin po-
litikalannın ilk kurbanlan arasına sokulmuşlardır. Al-
manya'da da Hitler'i destekleyenlerin çoğu ne ya-
zık ki kadınlardı. Bunda kadına özgür bir birey ola-
rak davranma yetisinin kazandırılmamış olmasının,
bir başka deyişle kadında
bağımlılık duygusunun
daima diri tutulmak isten-
mesinin rolü büyüktür. Tek
tanrılı dinler ve bunlardan
kaynaklanan gelenek ve
görenekler, yüzyıllar boyu
kadında bağımlılık ve suç-
luluk duygusunu pekiştiri-
ci bir işlev görmüşlerdir.
Oysa bağımlı düşünen ka-
dınlar; bağımlı davranan,
her zaman yani başında
bir koruyucu arayan in-
sanlar yetiştirirler. Bağımlı
davranan, kendi ayakları
üzerinde duramayan in-
sanlar da her zaman insan
üstü, doğa üstü güçler at-
fettikleri ve nice sonra sah-
te oldukları ortaya çıkan
'kahramanlar' yaratmaya
ve bunlann peşinden körü
körüne sürüklenmeye çok
eğilimlidirler. Bağımlı, öz-
gür düşünemeyen insan,
totaliter rejimlerin 'insan'
ülküsü için biçilmiş kaftan-
dır.
Bir erkeği eğitmek, bir
kişiyi eğitmektir. Oysa bir
kadını eğitmek tüm insan-
lığı eğitmek demektir. Ka-
dını çağdaş, demokratik
değerterle donatan top-
lumlar, uygariıktrenini da-
ha çabuk yakalariar. Kadı-
ntn konumunun değişme-
si demek, toplumun da
kabuk değiştirmesi de-
mektir.
Toplumda kadına yöne-
lik dinsel ve kültürel önyar-
gılar, aslında toplumun
kendisini, o kültürel yapı-
nın parçalarını oluşturan
ve çoğu çağdışı bir anla-
yıştan kaynaklanan gele-
neklerin, göreneklerin, boş
inançlann kısaca usla, bi-
limle, insanct (hümanist)
ve evrensel dünya görü-
şüyle ilgisi olmayan öğele-
re zincirlemesi demektir.
Eğer bir toplum, bu bağ-
lamda kadından korkuyor-
sa intıhar ediyor demektir.
TARTIŞMA
Darbeyi Zorunlu Kılmamak İçin...
K
adın olmak, alnı açık,
başı dik, onurlu,
gururlu, donanımlı
kadın olmak... Yürürken
kendinden emin, ne
istediğini bilen, konuşurken soran.
sorgulayan, araştıran, öğrenen kadın.
Sadece seçen değil. seçilmek de
isteyen kadın. Yönetim
kademelerinde söz sahibi olmak
isteyen, acılarla doğurduğu, emekle
büyüttüğü çocuklann geleceğini de
hazırlamak isteyen kadın. Çocuklannı
karakollarda aramak istemeyen. ölüm
haberleriyle yıkılmak istemeyen
kadm... 71 yıl önce Yurttaşlar
Yasası'nın (Medeni Kanun) çıkması
aydınlığa atılmış ilk adımdı. Biz
kadınlar bu yasanın getinleri ile var
olduk. Kafeslerin arkasından
bakmaktan vazgeçip, o varlığımı yok
sayan örtüden sıynlıp, baharda
fışkınp toprağı delerek çıkan çıçekler
gibi, patlayan tomurcuklar gibi..
kardelenler gibi açılıp var olan bizler,
şimdi yeniden karanhğa götüriilmek
isteniyoruz. Gelişmeyi geri çevırmek
akla, mantığa aykındır. Dünyada
gelişmiş ülkeler ilerlerken biz nereye
gidiyoruz? Uğrunda savaşlar
yaptığımız, zaferler kazandığımız
değerleri bir bir kaybedecek miyiz?
Elbette hayır, biz bu nedenle dinin
siyasallaştınlmasımn karşısına
dikılirken 'Şeriata haw' dıyoruz.
Günümüz koşullannda Medeni
Kanun'un bize yetmediğini biliyoruz.
Bu gömlek bize dar geliyor. Biz
kadınlar hayatın her alanında
erkeklerle yan yana olmak istiyoruz.
Ne bir adım önde, ne bir adım arkada.
Doğarken eşit doğduğumuz bir
gerçek: fakat kafamızda yarattığmız
eşitsizlikleri aşmak, ülkede ve
dünyada banşı sağlamak için el ele,
kol kola yürümek zorundayız. Biz
kadınlar kadın erkek eşitlıği için
yürüyoruz ve yürürken eşitliğimızi
yok edecek olan 'şeriata, hayır'
diycruz. Darbeyi zorunlu kılmayacak
çağdaş ortamı yaratmak için,
demokrasiden vazgeçmemek için,
dinin siyasete alet edilmesine izin
vermemek için, herkesin inançlannı
özgürce yaşayabilmesi için "Ne şeriat
ne tank" diyor ve "El ele ofaüun"
diyoruz. Bu amaçla yürüdük
Ankara'da. Biz>
r
ürürken
gözv'üzündeki kara bulutlar dağılıyor.
Sıcim gibi yağan yağmur, yerini
güneşe, sıcaklığa bırakıyor. Basörtülü
annelenmız de yürüyor. Aydınlığın ve
sıcaklığın yarattığı sevgi ortamında
halaylar çekiyoruz. Kadınlar omuz
omuza halay çekiyoruz. Gericilığin
suratına bir tokat gibi iniyoruz.
Aydınlığımız, sevgimız, sıcaklığımız
çıleden çıkanyor karanhkta
yaşayabilenleri. Bu nedenle karanhğa
yaktığımız mumlara, aydınlığa
yürümemize dayanamıyorlar. Ama
soldaki çatlaklığa, çatlak sese ne
Yörük Çadırlanndaki Kadınlanmız.
U
zun süreden beri
gündemde olan "peçe-
çarşaf-türban ve
politikacının sözJeri"
bana rahmetli H. Suphi
Tannöver ile F. Ahmet Bamtçu'nun
tanık olduğum sözlerini anımsattı.
Güncelliklenni hâlâ koruyan bu
beyanlann sayın Cumhunyet
okurlanna ulaşmaşı zannederim ıyi
olacaktır. Ankara Ünıversitesi Hukuk
Fakültesi'nde öğrenci olduğum
yıllarda Dil ve Tarih-Cografya
Fakültesi Konferans Salonu'ndaki
kürsüde H. Suphi Tannöver'in
konuşmasını dinhyoruz. Konu daha o
yıllarda çarşaf-peçe konusuydu. H.
Suphi Tannöver, "iyi insan olmak.
oıuırİD ve namuslu olmak için bunlara
gerek ohnadığmı" söylüyordu; örnek
olarak da yörüklerden. yörük
çadırlanndan söz etti... "Gidiniz
yörüğün çadınna" dedi. "Size
namusu hariç \apama>acagı
fedakiriık yoktur. Yörük kadınlannın
başı. bağn açıknr: fakat namusundan
şüpbe edemezsiniz. Biz. Osmanlı
İmparatorluğu'ndan peçe ve çarşaf
altında \ üz binlercefiiengUive
cüzzamlı insanlar devTaldık."
Tannöver'in konuşması 1947yılınm
zannedersem ekim veya kasım
aylanndan birindeydi. O günlerde
Ankara'nın güncel olaylanndan
Tıcanılık ve onun şeyhı Kemal
Pilavoğhı'nun mahkemede
tutuklanması, kafalannı ustura ile
tıraş ettirmiş çember sakallı
müntlerinin sokaklan doldurmalan
vardı. Bir başka ve mühim olan
anımız da uzun yıllar Trabzon'un
CHP milletvekilliğini yapan Faik
Ahnıet Barutçu'dan olacaktır. 1950
yılında CHP muhalefete geçince bu
partiye bir canlılık geldi. Önce
Meclis'teki otuz milletvekiliyle, 1957
seçimlerinden sonra da daha çok
milletvekiliyle muhalefetteki canlılık
artmayabaşladı. Muhalefet yıllannda
CHP'nin kurultaylan görülmeye
değerdı. iki ya da üç gün devam eder.
demeli? Sayın Ecevit'in çizdiği Türk-
Islam sentezi görüntüsü DSP'nin laik,
çağdaş, aydın tabanı tarafından
mutlaka değerlendinlecektir ve
seçmen sandıkta solu bırleştirecektır.
'Şeriata karşı kadın yürüyüşflnü' dine
karşı yürüyüş olarak değerlendiren bu
sayın lidere söyleyecek sözüm
kalmadı. Bizlerin dine karşı
yürümediğimızı bile bile, dinin
siyasallaştınlmasımn karşısında
olduğumuzu, reddettiğimizin şer'i
hukuk olduğunu bile bile oy hesabı
uğruna yaptığı çırkın gaflann
hesabını Mesut Yıhnaz'la birlikte
sandıkta verecek. İnanç özgürlüğünün
de savunucusu biziz, laikliğin de
çağdaşlığın da. 15 şubatta biz sol
gösterip sağ vuran sız sayın liderlerin
de üzerine üzerine vürüdük... Yol
arkadaşımız olun. gelin birlikte
yürüyelim.
Nazmiye Halvaşi
çeşitli komisyonlar kurulur, daha
sonra da bunlann hazırladıklan
raporlar, kurultay delegelerinin
huzuruna getirilır. tartışılırdı. Bu
kurultaylann bırinderahmetliF.
Ahmet Barutçu'nun hâlâ güncelliğini
taşıyan konuşmalanndan binsıni
aktanyorum. Trabzonlulara mahsus
unutulmaz şıvesıyle, "Arkadaşlar
etrafinızdaki politikacılara dikkat
ediniz. bcyinkrindcn şüphe cdersiniz.-
Zira politikaa. sabahlevin kah\ altı
sofrasuıda bevnini yiyerek sokağa
çıkan adamdır, bunu unutmayuı"
demişti. Yorumu size ait.
Av. Halis Özdemir İstanbul
PENCERE
8 Mart'ın Türkiye'deki
Özel Anlamı...
Bertrand Russel, 1894'te evlendiği ilk eşinden
söz açarken mizaha başvuruyor:
"Günümüzdeki bütün Amerikalı kadınlar gibi
cinsellikten nefret ederdi. Erkeğin cinsel istekle-
rinin evlilikte mutluluğu engellediğine inanırdı. Bu
konuda onunla tartışma gereğinibile duymadım."
Peki, 19'uncu yüzyılın sonunda bütün Amerika-
lı kadınlar böyle miydi?..
Hıristiyanlıkta kadın günahın kaynağı sayılıp aşa-
ğılanıyordu; bu yüzden "dişi"n\n duaımu çok güç-
tü.
Amerikan tarihi, Kızılderili soykınmıyla zenci kö-
leliği üzerinde yükseldiğinden, kadın haklarına en
son sıra geldi. 19'uncu yüzyılın ortasında Ameri-
kan kadınları köleliğin kaldınlmasını isterlerken
kendilerinin de bir tür köle olduğunun bilincine
varmaya başladılar; Birleşik Devletler'de zencile-
re oy hakkı tanınırken kadının oy hakkı yoktu.
•
Ya Avrupa'da?..
19'uncu yüzyıl sonunda kadınlar haklan için sa-
vaşıma başladılar.
Birinci Dünya Savaşı, kadınlar için bir devrimin
kapılannı açtı. Erkekler askere almdığından fabri-
kalarda kadınlar çalışmaya başladılar. Ekonomik
bağımsızlığa doğru adım atan kadının yazgısı de-
ğişti.
1914-1936 arasında 28 ülkede kadınlar oy hak-
kını sağladılar. Türkiye'de kadın, 1930'da beledi-
ye, 1934'te genel seçimlere katılma hakkını kazan-
dı.
O yıllarda Avrupa'nın çoğu ülkesinde kadınlar
için bu hak yoktu. Ne var ki Avrupa 19'uncu yüz-
yılda 'Yurttaşlık Yasalan' ile kadınlara dönük hu-
kukta büyük bir atılım yapmıştı; 1926'da Türkiye
'Medeni Kanun'\a bu aşamayı yakaladı. • ı
•
Yıne de bütün dünyada kadın ile erkek arasın-
daki eşitsizlik sürüyor.
Ancak 'eşitsizlik' soyut bir sözcük; somutta iş
daha değişik. 'Eşitsizlik'\er, arasındaki 'eşitsizlik'
korkunçtur. Suudi Arabistan ile Amerika, Iran ile
Türkiye arasında kadın eşitsizliği bir değil!.. Şeri-
at hukukunun geçerli sayıldığı toplumda kadın er-
keğin kölesi gibi...
Şeriatta ikinci sınıf yaratıktır kadın!..
Türkiye'de şimdi bu sorun sıcaklaştı. 21 'inci
yüzyıla 3 kala, şeriat hukukuna dönüşün politika-
sı, Tansu Çiller adındaki kadının inanılmaz des-
teğiyle koalisyon hükümetinde iktidar ortağı oldu.
Soruyorlar:
" - Ne biçim bir kadın bu Tansu?.."
Yanıt:
- O bir kadın değil, bir politikacı; kadın özgür-
lüğü davasını şeriatçılara satıp Başbakanlık kol-
tuğuna oturmak isteyen birgehci...
•
' Ülkemizde kadın hareketi yükseliyor; Islamla Hı-
ristiyanlık dünyasınm birleştiği noktada başlayan
bu akım, tarihsel bir önem taşıyor. Çünkü demok-
rasi uygarlığının benimsediği "İnsan Haklan" bel-
gelerinde en önemli madde)erden biri şudur:
"Cinsiyet, ırk, dil ve din aynmı gözetmeksizin
herkes insan haklanna sahiptir. Cinsiyet eşitsizli-
ği, insan haklanna aykındır."
Şeriat hukuku, insan haklan sözleşmelerineters
düşer.
Kadınlar için kölelik anlamını taşır. • -
•
8 Mart "Dünya Kadınlar Günü"!..
Bu günün Türkiye'de Batı'dan daha değişik ve
özel birönemi var; çünkü şeriatçıların salciırısı, ka-
dın özgürlüklerini can evinden tehdit ediyor. -.
Kadının özgürlüğü için el ele...
CINE57EN KABLO TV ABONELERINE OZEL FIRSAT!
CINE5'e üye olun,
6 ayhk kablo TV
abonelik ücretinizi
biz ödeyelim.
CINE5'in müthiş filmlerini,
1. ligin ve kupaların en önemli
maçlarını, evinizin rahatlığında
izleyeceksiniz.
CINE5 yetkili satıcılarına kablo TV
faturanızla birlikte gelmeniz yeterli,
TELEVİZYONDA KALITE
DECODERLER BOSCH BAYİLERİNDE VE
CINE5 SATIŞ STANDLARINDA...
HEMEN ÜYE OLUN, (0212) 225 55 55