28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14ŞUBAT1997CUMA 14 KULTUR Geçen sezonun tartışmalar yaratan oyunu 'Haritadan Naklen Yayın' bugün yeniden başhyor Haritasmı yitirmiş bir insanKERJEMKlRDOGLü Hıç durmaksızın sonsuz çeşıt, sonsuz renk. sonsuz mutluluk vaat eden. ama va- at ettiklerinı hıçbır zaman yenne getırme- yen koskocaman bir pazann tam ortasın- da, aradığını bulamamış. tatminsiz halde bir ınsan. İşleyış bıçımı çoktan kavîama sınırlannın ötesine geçmiş güçlü bir akı- şa kendını tamamen birakmış. nasıl bir dünvanın neresınde bulunduğuna ılişkin yön duygulannı yitirmiş bir insan. Yani biz. İ^te "Haritadan Naklen YayııTın ko- nusu. Bir yandan alabıldığıne kötümser, bir yandan da alabıldığıne eğlenceli, hareket- li bir tablo. Tıpkı yırminci yüzyılın ıçin- de yaşamakta oldueumuz son çeyreği gı- bı.' Kendımızi ifade etme yetısını bıle pa- zardaki güçlere kaptırdık. Artık kirletıl- memış, satılığa çıkanlmamış hiçbir söz yok. Her türlü bılımsel. ahlaki ve siyasi söylem, geç dönem kapitalızmın ticari medyasında kâh bir reklam sloganı olarak. kâh "Mlgi çckebilecek bir konu" olarak y- er bulabılmekte Hemen hemen her türlü söylem, kendı özgün anlam ve ağrrhkla- nndan sıynhvermekte. popüler kültürün lyıce siğlaşmış tican sularında kâğıttan kesılmış derinlıksız fıgürler gıbi yüzme- ye başlamakta. Artık "birinci eP hıçbır söz kullanma şansımız yok. lkıncı el kul- lanımlara mahkümuz. Ne söylersek söy- leyelim. büyük "içiboşalnuşsöylemlerpa- zan"ndan alıntılaryapıvorolmaktan kur- tulamayız. Adeta hayat. koskocaman "playback" bir konsere dönüşmüş durum- da. İ mberto Eco'nun metinlerinde veya Lyotard'ın -DilOyunlanPerspektifrnde haylı dennlemesıne tartışılan. postmodern durum tartı^malannda önemlı bir yer tu- tan bu saptama. oyunda kullandığımız "playback" teknığının temel gerekçesı- dir. " Moderni/min iflası Bu noktada, oyunun postmodernızm tartıjmalanna sık sık göndermelerde bu- lunmasınakarşm postmodern bıroyunsa- yilamayacağını söylemekte yarar var. İn- sanın aklı ve ıradesıyle kendi tanhıne ve geleceğine yön verebileceğine. bilımın yön göstencıliğinde daha ıyı bir dünyayı tasarlayabıleceğine ve gerçekleştirebile- ' onsuz mutluluklar vaat eden koskoca bir pazann tam ortasında aradığını bulamamış bir insan... Güçlü bir akışa kendini tamamen bırakmış, nasıl bir dünyanın neresinde bulunduğuna ilişkin yön duygulannı yitirmiş bir insan... Tıpkı yirminci yüzyılın son çeyreğini yaşayan bizler gibi. İşte, •Haritadan Naklen Yayın'da anlatılanlar... Oyun, cuma ve cumartesi günleri saat 19.3CTda İstanbul Sanat Merkezi Kumpanya Sahnesi'nde izlenebilecek. ceğine ınanılabilen günlenn gerıde kaldı- ğını, vanı başka bir deyı^le "moderniz- min iflasınT kabulleniyor oyun Ancak modernıst yaklaşımın yennı alan fiıli du- rum un olumlanması gereken bir dünya ol- duğunu kabullenmiyor. Daha da önemhsı. postmodern durum üzenne kafa yoran hemen hemen bütün düşünürlenn hemfıkırolduğu "emek/üre- tim paradigmasından enformasyon para- digmasına gcçildiği" görüşünü reddedı- yor. Emek üretım paradıgmasmın hâlâ ge- çerlı olduğunu, am.ak üretım araçlanmn teknik gelişimi sonucunda emeğin maddı üretımle ilışkısınin çoğu durumda görün- mezhalegeldiğını savunuvor. En önemlı toplumsal belırleyıcinın hâlâ "üretim araçlannın mûlkheti" olduğunu. serma- yenin çıkarlannın v e kârlılık ılkesının ta- rihsel gelışmenin tek belirleyicisi haline geldiğini savunuyor. Ancak sermayenın kımlıği konusunda alışıldık "kötü niyetli burjuvazT tezıni kabul etmeyen, artık ser- mayenin neredeyse öznesiz bir kımlik ka- zandığını ve sahiplerinden bağımsız ola- rak hatta bazen sahıplenne rağmen kendi çıkarlannı savunabılen bir işleyişe kavuş- tuğunu öne sürüyor. Oyundaki belli başlı oyun kışilennin düzenı temsil eden, hız- met eden ve muhalif kişilıkleri aynı anda aynı bünyedebanndınyorolmalan budü- şüncelerın yansımasıdır. Oyunun teonk düzlemde ne tam mo- dernist, ne de postmodernıst sayılamaya- cak tavrı, estetık düzlemde ve dramaturjı anlayışında da kendını gösteriyor. Moder- nist dramaturjının belırlı ve akılcı tek bir anlam atfetmeden sahne üstü hıçbır gös- tergenin meşruluğunu kabul etmeyen ış- levselci yaklaşımına karşı. çok anlamlılı- ğa. hatta sezgısel, çağnşımsal duyumsal anlamlara da aynı ağırlıkta değer veren bir dramaturji anlayışı söz konusu. An- cak modemist işlevselciğe başkaldıran postmodern estetiğın "her şey gjder" (anythıng goes). sloganı ya da modemiz- min "neden" (vvhy) sorusunun ıma ettiğı kadar fütursuz ve hesapsız bir tavır değil. En az playback teknıği kadar belırleyi- cı ve çarpıcı bir diğer bıçımsel özelliği de bu açıdan kısaca değerlendirmekte yarar var Tüm oyun şeffaf bir kübün içerisinde oynanmakta. Bu seçimin gerekçeleri ola- rak bir değil. birçok neden saymak müm- kün Her şeyden önce içinde yaşadığımız zaman dilıminın özgürlük ideolojısinden, daha doğrusu yanılsamasından bahset- mek gerek. Piyasaya çıkan her yenı ma- lın bizi biraz daha özgürleştırdiğı ıddiası- na karşın yaşanabilır alanlann gittikçe da- raldığı, tek bir odaya ya da birbirlerine kapalı geçıtlerle bağlı valıtılmışhacimle- re mahkûm olarak yaşayacağımız zaman- lann çok uzakta olmadığı bırdünyada ya- şıyoruz. Içınde şıkır şıkır bir canlılıgın ya- şandığı o küçük şeffaf hücre öncelıkle böyle bir dünyanın görsel karşıhğıdır. Her şey vitrin malzemesi tkıncil bir anlam olarak da postmodern mimarinın dış cephede yansıtıcı yüzeyler kullanmakeğilimi akla gelmekte. Fredric Jameson, bu eğilimle postmodern binala- nn kendı dışlanndakı kent dokusunu hem içıne alarak postmodernızmin popülist ta- nhsel eklektizminı sürdürdüğünü, hem de -tıpkı aynalı gözlükJenn karşısındaki lci- şınin üzennde oluşturduğu iktidar gibi- o dokuyu dışlayarak bir kapahlık kategori- si oluşturduğu. kente dahıl olmak değil, onu ikame etmek iddiasını taşıdığını söy- lüyor Ayrıca şeffaf kübümüzün, iç ışıklar karardığında dışanda kalan seyircıyi yan- sıtarak onlara kendı varlıklannı hazırlat- mak. ya da günümüzde her türlü y aşantı- nın bir vıtnn malzemesi değeri taşıdığını çağnştırmak gıbı birçok ışlevı daha oldu- gundan da bahsetmek gerekır. Oyunda kullanılan birçok göstergenın gerekçelennı ırdelemek. bu seçımlerin ve sıradanmış gibi görünen birçok gündelik replığın arkasındakı felsefi tartışmalara ışaret etmek mümkün. Ancak "Haritadan Naklen Yayın"ın geneldeki teorik ve dra- maturjik yaklaşımlannaömeklerde vere- rek bir girış yaptıktan sonra gerisinı seyir- cıye bırakmak daha doğrusu olacak. Alan Parker'ın yönettiği üç Altın Küre 'li 'Evita' bugün gösterimde Gazeteci Rakmı Çalapala öldü Hızhbiryükseüş öyküsüKültür Servisi - O bır dık- tatcrün, Juan Peron'un kan- sıyiı. 1940'lıyıllarda Arjan- tın ie halk onu neredeyse bir azize gibi görüyordu. Orta sı- nıfan gelen sıradan bır kadı- nır başdöndürücü yükseliş öyiüsü giderek bir masala, hata efsaneye dönüştü. İşte o msalın adına 'Evita' dendı. îugüne kadar pek çok ya- pıtı konu olan Eva Peron'un ya.amıvla ilgıli aynntılan yaanlardan. iftıralardan ve deukodulardan ayırmak ol- dvuça güç aslında. Eva hak- kııda yaratılmış hatta üretıl- mv dünyalar da zaman za- mjı gerçekler kadar önem kaıanıyor. Eva'nın hayatın- daj en önemlı olaylardan bi- ri lan evlılığının de pek çok yaan üzenne kurulmuş ol- msı. mumyalanmış cesedı- ni- > aklaşık on beş yıl Peron lcîşıtlannın elinde gızli kal- msı gibi olaylar da elbette E'a'yla ilgili gerçeklere ha- .y£ gücünün kanşmasına ne- ĞQ oluyor Zva. Juan Domingo Pe- ro'la tanıştığında radyo pi- yslennı seslendiren ve ya- vş yavaş tanmmaya başla- ynbir sanatçıydı. Çıftin ıliş- k.ının karşılıklı çıkarlara d-.andığı da biiınen bir ger- ç^ Peron. yanmdagezdire- beceği hoş bayanın en öemli propaganda aracı cın radyoya >akınlığından tı^nuttu. Eva da bir erkek tarafın- <in korunup kollanmaktan. Ea'nın gıyımı, makyajı ve aartılı takılan Peron'un üst «czeydekı pek çok dostunu, «clann eşlenni rahatsız edı- yordu. Bu kadınm bozuk ak- sanı ve ganp tavırlanyia al- baylanna yakışmadığını dü- şünenlerin baskılan sonu- cunda Peron, Evayia evlen- me karannı bır türlü alamı- yordu. Halk tarafından kah- raman ilan edılen Peron'un düşmanlannm sayısı da artı- larca koruyup gözettiğı düş- künler, fakırler ve hastalar yollara dökülmüşlerdı. Halk tarafından kocasından daha çok sevilen efsane kadının cesedı bile rejim karşıtlan içın çok büyük bir tehlikey- di. Bu nedenle Peron devril- dıkten sonra düşmanlan he- ,ndrew Lloyd Weber-Tim Rice ikilisinin ünlü müzikali 'Evita'. Alan Parker tarafından sinemaya uyarlanmış haliyle bugün gösterime giriyor. Filmde Eva Peron'u Madonna, Che Guevera'yı ise Antonio Banderas canlandınyor. yordu. Eva bir gün bu düş- manlann kendısını yolda ta- nıması sonucu dayak yiymce yaşamını kendisine adamış bu kadını daha fazla oyala- mamaya karar verdı ve gızlı bırtörenleevlendı. Eva 33 yaşında bır türlü kabullenemedıği rahim kan- sen nedenıyle ölduğünde yıl- men Eva'nın mumyalanmış cesedıni de ortadan kaldırdı- lar. Arjantin halkı Evita'sına ancak on beş yıl sonra bir karşıdevrimle kavuşabıldı. Dünya şımdı bu efsane ka- dının hayatını Hollyvvood aracılığıyla izleyecek. Alan Parker, Eva'nın yaşamöykü- sune el attı v e bu ö> küden bir film yaptı. Eva Peron'u da pop dünyasının starlanndan Madonna canlandırdı. Andre» LJoyd Webber ve TunRke'ınbestelediği 1976 tanhli yapıtm öyküsünü be- yazperdeye yönetmen Alan Parker uyarladı. Evita, pek çok oyuncudan da talep gördü bugüne dek. Örneğın Eva Peron ıçın Ela- ine Page, Raquel \\elch. Bet- te Midler, Meryl Streep, Barbra Streisand, Pia Zado- ra, Diane Keaton. Liza Mi- nclli, Gloria t stıfan, Mariah Carey, Mkhelle Pfeifer" m adı geçtı. Juan Peron ıçın Jeremy Irons ve Raul Julia düşünül- dü. Elton John, John Travol- ta, EUiot Gould. Sylvester Stalone. Bar> Gibb ise Che Guevera'ya aday oldular. 'Evita' müzikahni yönetme- ye aday olanlann listesi de bir haylı kabank. Ken Rus- sell. Alan Pakula, Francis Ford Coppola, Franco Zeffi- relli, Richard Attenborough. Glen Gordoa Caron ve Ofi- ver Stone. ' Evita'daki performansıy- la Oscar adaylan arasında yer almaya soyunan Madon- na. hafta başında açıklanan sonuçlardan sonra tam anla- mıyla büyük bır hayal kınk- lığına uğradı. Evita rolünü kazanmak içın büyük çaba sarfeden sanatçı, Altın K.Ü- re'yle yetinmek zorunda ka- lacak sanınz. Alan Parker'a dört sayfal ık bır mektup gön- deren Madonna, Evıta'yı canlandırabilecek tek kışı ol- duğunu ıddia ederek yönet- meni ikna etmeyi başarmıştı ovsa... Kültür Senisi - Gazeteci Rakım Çala- pala, 12 şubat çarşamba günü yaşamını yı- tirdi. 1909'da lstanbul'da doğan Çalapala. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitırdıkten sonra gazeteciliğe 1936 yılında Türkiye Yayınevfnde yazı ışlen müdürü olarak başladı. llkın ,\rif Oruç'un çıkardığı Ser- best Fırka'yı destekleyen 'Yann' gazete- sinde. daha sonra ZekeriyaSertelıle üç or- tağının yay ımladığı 'Son Posta'da, ardın- dan Ağaoğlu Ahmed'ın 'Akuı' gazetesın- de çalıştı. Uzun meslek yaşamı içinde Ya- nn. Türkiye, Tasvir ve Hürnyet gazetele- ri ile Resimli Mecmua, Resimlı Ay, Cum- huriyet Çocuğu, Yıldız, Yedıgün. Akbaba. Karikatür, Yavrutürk, Çocuk Haftası, Haf- ta, Resimli Hayat. Hayat Pazar ve Aylık dergilerinde yazı ışlen müdürü ve yazar olarak görev yaptı. Musevi Lisesi ve AlmanLisesi'ndeöğ- retmenlik yapan Çalapala, Amatör isimü birdergi de çıkardı. Doğan Kardeş yayın- lannda çalıştı; Atlas Yayınevi'ni kurdu. Gazete ve dergılerdekı çalışmalan yanın- da birçok esere imza attı. 87 Oğuz (çocuk romanı), Mustafa (Atatürk'ün Romanı), Yavrutürk Şiirleri. Köye Giden Gelın (ro- man), Aşk İnsanı Güzelleştirir(mizahi öy- küler), Işıklı Pencere (mizahi öyküler), Eskı Bir Dost (pıyes). Köyden Gelen Ses (piyes), Ak Üstünde Karalar ve 20'den fazla çocuk kitabı yazan Çalapala, eşı Ni- met Çalapala ile bıriikte ilkokul 4. \e 5. smıflar için Tanh Kitabı, Yurttaşlık Bilgı- si Kitabı ve Sosyal Bilgiler Kıtabı'nı da yazdı. Fransızca bilen Çalapala'nın cenazesi bugün Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilecek. Rockla spor el ele Kültür Servisi - Bu gece rockın en önemli gruplann- dan BulutsuzlukOzlemi ile birkaç hafta önce ılk al- bümlerini piyasaya çıkaran genç rock gruplan Acil Ser- \is ve Egoist, İstanbul Sa- katlar Spor Kulübü yaran- na düzenlenen konserde çalmaya hazırlanıyor. Mas- lak Derbent'tekı AyhanŞa- henk Spor Salonu'ndakı konser programında daha önce Af grubunun da yer alacağı açıklanmışn; ancak Af canlı müzik yapmak ye- rine "playback"i seçince gecerun esprisine uymaya- cağından programdan çı- kartıldı. tstanbul Sakatlar Spor Kulübü'nün gecesı, bu kon- serden önce saat 20.00'de oynanacak basketbol ma- çıyla başlayacak. Bu maçta Efes Pilsen, Beşiktaş, Fener- bahçe.Cialatasarav, Ülkers- por ve Darüşşafaka takım- lannın oyunculanndan olu- şacak şöhretler karması ile İstanbul Sakatlar Kulübü basketbolculan karşı karşı- yagelecek. 21.00 "de ise ge- cenin rock bölümüne geçi- YAZIODASI lecek. Acıl Servıs ve Ego- ist'ten sonra son dönemde lstanbul'da konsere çıkma- yan Bulutsuzluk Özlemi, gecenın akışına göre bir ya da bir buçuk saat sahnede kalacak. Grubun lideri Ne- jat Yavaşoğullan' nın verdi- ği bılgiye göre konser re- pertuv an. biiınen hit parça- İarla yeni çahşmalann den- gesi sağlanarak saptanacak. Gecenin rock bölümü üç saat sürecek. Ayhan Şahenk Spor Sa- lonu rahatlıkla ulaşılabile- cek bir yerde değil. Organi- zasyonu üstlenenler saat 17.00'de on merkezden sa- lona otobüsler kaldınlaca- ğını. gece 24.00'te de aynı otobüslerin insanlan mer- kezlere geri taşıyacağını söylüyor. 500 bin. birmilyon ve bir buçuk milyon TL'ye satıla- cak biletlenn Vakkorama- lar, Carousel, AKM ve Ay- han Şahenk Spor Salonu gı- şelerinden bulunabıleceği- nı belırttikten sonra basket- bol maçıyla rock konserle- nnın telev ızyon yardımıyla tüm Türkiye'ye yayımlan- ması içın görüşmelerin sür- düğünü ekleyelim. SELİM İLERİ Cahit Sıtkı'da İstanbul Profesör inci Engtnün'ün hazıriadığı güzel bir ki- tap var: Evime ve NihaPe Mektuplar. Cahit Srtkı Ta- rancı'nın mektuplarından derlenmiş bu kitap. Türk Dil Kurumu yayınlan arasında, sekiz yıl önce basıl- mış. inci Enginün kitabın hikâyesinı şöyle anlatıyor: "Cahit Sıtkı Tarancı'nın kızkardeşı Sayın Nihal Erkmenoğlu ağabeyinin kendisinde bulunan 52 mektubunu bana verdi. Bu mektuplann birkaç ta- nesi de Cahit Sıtkı'nın annesine (4 tane), babası- na (5 tane) ve kızkardeşi Yıldız'a (3 tane) yazdık- landır. (...) 1929'dan 1954yılına kadaryazılmış olan bu mektuplarda biz büyüyen sanatkânn aile fert- leriyle olan münasebetlerini de görmekteyiz. Aile- sine karşı son derecede bağlı ve saygılı olan Ca- hit Sıtkı, hayatta tek ıdeal tanımaktadır: Şair olmak. Şiirin dışında hıçbır şey onun ihtirası değildir." Mektupları okudukça, Cumhuriyet döneminin ai- le, anababa-çocuk, kardeş ilışkilerinı de tanımak, duyumsamak, özümsemek olası. Bu mektuplann derlenmiş, okura sunulmuş olması büyük bir ka- zançtır. Yine inci Enginün'ün önsözünden öğrendim: Ca- hit Sıtkı'nın bir de romanı varmış. Gaîiba imzasıy- la yayımlanmamış. Şimdi aradan buncayıl geçtik- ten sonra. o romanın, edebıyat tarihımiz açısından ne kadar önemli, değerli olduğunu söylememe bil- mem gerek var mı... Fakat hangi bilinçli yayıncımız ilgilenecek... Ben Cahit Sıtkı'nın duyariı mektuplarını bu kez 'İstanbul' açısından okudum. Sözlükler, ansiklope- diler, "Otuz Beş Yaş" şainnin Diyarbakır'da doğ- duğunu belirtirler. Sonra istanbul'a gelip Galatasa- ray Lisesi'nde okumuştur. Ziya Osman Saba'yla mektuplaşmalan o yıllann yaz tatillerinı de içenr. Daha ilk mektupta (24.9.1929) istanbul'un yağ- murlu bir gününden söz açılıyor. Belki Beyoğlu'nun etkisiyle şunlan yazmış şair: "Bugün hava yağmur- lu... Sanki İstanbul bütün güzelliğinden istifa etmış bir rahibe ve ahalisi de bu genç ve taravatdar ra- hibenin bıkes çocukları -öksüzleri-," Kız kardeşi Nihal'ın istanbul tutkusuna Cahit Sıt- kı'nın yanıtı beni hayli düşündürttü. Yıllardan 1931. İstanbul, taşra kentlerımizde yaşayanlar içın, bes- belli, yürek oynatıcı bir çekicilik taşıyor. Hele bır genç kız ıçin... Cahit Sıtkı, bakın, nasıl bır 'ülke bı- //nc/'yle yaklaşmış: "İstanbul çok güzel Nihal... Fakat içinde doğup büyüdüğümüz Diyarbakır daha güzeldır... Oranın topraklannda bize yakınlık var. Oranın taşlan bize karşı hissiz değildir. Oranın havası cığerlehmizi if- tiharla şişirecek ne de o/sa temız, öz havamızdır. Oranın suları ancak bizım hararetimizi söndürebi- lir. O muhit içinde ancak biz varlığımızı gösterebi- liriz. Ancak Diyarbakır denen yerde yaşamanın ul- viyetini kavrayabiliriz... Velhasıl şekerim Diyarbakır'ı sevmek bir vazife ve hem de ihmal edilemeyecek mukaddes bir va- zifedir." Dıyeceksınız kı, Cahit Sıtkı, kızkardeşinin olma- yacak bır hayale kapılmasından«ndişe duyuyor, o yüzden bu satırları yazıyordu. Belkı. Ne var kı, do- ğup büyüdüğümüz yerleri niçin sevmemiz, o yer- lere neden bağlanmamız gerektiğıni de satırlarına dökmemış mi? 1930'lann Türkiyesi'nde yazılmış başka yazılan, şiirleri, gezı izlenimlerini okuduğumuzda, memle- keti bir bütün olarak sevmek arzusunun ağır bas- tığını algılanz. Kalkınan, kalkınacağına güvenilen bır ülke söz konusudur. Diyarbakır'ı sevmenin, hem de kutsallığa erişe- cek biçimde sevmenin bir görev olduğu sözü, sa- nınm, bütün yurdu sevmekle eşanlamlıydı. İstan- bul bir erek-kent olmaktan uzak kalsın isteniyor- du. Zaten Cahit Sıtkı ekliyor: "lstanbul'da sen de çok kalmış o/san görürsün ki zannettiğin kadar gü- zel değildir... Burada insan biryabancılık karşısın- da eriyor... Orada samimiyethâkımdır..." Memleketi bir bütün olarak sevmek duygusu. Cahit Sıtkı'dan sonrakı kuşakta da sürüp gidecek- tır. Attilâ ilhan'ın yenilerde -üstelik yıllar sonra- ye- niden basılan Abbas Yolcu (Bilgi Yayınevi) gezı ki- tabını hatırlatayım. Bugün bu duygudan yoksun yaşıyooız. Yoğun karanlığın bir sebebi de bu olsa gerek. Memleke- tin insanı, akıllara durgunluk verıci bir 'parçalanmış- Mc'la karşı karşıya. Vatan haritası, bır uçtan bır u- ca, birbirini handiyse yabancı sayan insanlann oca- ğı. Böylesi bir trajedide çıkış yolunu kör sıyasalar- da arayıp duruyoruz. Oysa şairler çok daha insaflı. Az önce Abbas Yolcu dedim, o kitabın her satı- rında bir ülkesever yol alıp durur. Yine Cahit Sıtkı'ya döneyım: 1933'te Dıyarba- kır'a, kızkardeşine iki kitap gönderiyor; biri Peya- mi Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanı, öteki Kanunname adlı unutulmuş bir roman. Kül- tür başkentinden uzaktaki doğum kentine kitaplar gönderiyor. Bir de, ölçünü gönder, sevdiğin rengi söyle, kumaşını yaz, Tayyare Pıyangosu'ndan çı- kan parayla "sana mükemmel bir kostüm yaptır- mak istiyorum..." diye yazmış. Günümüzün orta- mında ınsanın içı sızlıyor. K Ü L T Ü R • Ç t Z t K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle