23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19ARALIK1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 New York ekolünün piri John Cassavetes'in senaryosundan tutkulu bir aşk ve evlilik öyküsü Aşkm sonsıız labirenüerinde;..Tüm meslek yaşamı boyunca Holly- vvood'un büyük stüdyo sistemine karşı mücadele etmiş. sistemin hem içinde hem de dışında yer alarak kendi kişisel sinemasını geliştınniş, "New Yorkeko- lünün ambİem-filmi" The Shadows - Gölgeler" (1960), kansı Gena Row- lands'ı yıldız katına yûkselten "A W»- mao Under the Influence - Etki Altında- ki Bir Kadın" (1974), Venedık Alün Aslan'ını alan "Gtoria" (1980) ve Ber- lin Altın Ayı'sını kazanan "Love Stre- ams - Aşk Irmaklan" (1984) gibi baş- yapıtlannı arkada bırakarak daha genç sayılacak bir yaşta (60), 1989'da ölmüş olan Bağımsız Sinema'nm baba'lann- dan John Cassavetes'in senaryosunu yazdıgı bir film. hiç kaçınlır mı? "O Öylesine Güzei ki" demek durur- ken herhalde fılmi seyrettiği şüpheli bi- rinin taktığı "O Çok Sevtali" adıyla gösterilen "She's So Lovety", armut di- bine düşer misali, ana- baba mesleğini seçen 1959 Los Angeles doğumlu Nick Cassavetes'in, babasının senaryosundan çektiği ikinci filmi. En son, John Woo'nun halen göste- rimdeki zehir zemberek action serüve- ni "Face / Off- Yüzyüze"sinde ustura- ya vurulmuş kafasıyla seyrettiğimiz gi- bi nicedir genellikle berbat kimi film- lerde, ikincil rollerde, kötû adam'lan oynayan Nick Cassavetes, 1995'te an- nesi Gena Rowlands'e baş rolünü ver- diği ve pek de parlak eleştiriler almayan ilkyönetmenlikdenemesi "Unhookthe Stars"ın ardından, hem ünlü hem de us- ta oyunculan bir araya getirerek çekti- ği "Sbe's Sol Lovety" ile babasının adı- na yaraşır bir ış çıkarmış bu kez. 1990 'lı yıllardan itibaren başkalannın filmle- rinde oynayarak kazandığıyla kendi filmlerini yapmış babasının izindeki Nick Cassavetes, 10 yılhk bir kesintinin bile zayıflatmadığı, sıradışı bir aşkın ve tutkulu bir beraberliğin iç burkucu öy- küsûnü anlatıyor "She's So Lovely''de. Yıllar önce "Faces - Yüzter", «Hus- bands - Kocalar" gibı filmlennde de kamerasını evliliğe, kan-koca ilişkile- rine yöneltmiş John Cassavetes'in vak- tiyle kendisiyle kansı Gena Rowlands için yazıp sonradan Scan Penn - Robin Wrightçıftine kısmet olan yıllanmış se- Sean Penn'e en iyi erkek oyuncu ödü- lünü kazandıran "She's So Loveh/"de, gerçek hayatta 2 çocuğunun babası olan Sean Penn'Ie aynlıp birleşmelerle, hır- lı-gürlü geçen uzun beraberliğini so- nunda evlilikle saglama bağlayan Robin Wright'ın performansı da, "Santa Bar- bara" adlı TV dizisiyle parlayan ve Hollywood'un parlak rol önerilerini reddedip gönlûnûn dilediği bağımsız filmlerde oynamasıyla tanınan bu gûzel yıldızdan pek umulmayacak kadar ba- şanlı. Üd arada bir derede naryosu, her şeyden güçlü, büyük bir aşk hikâyesi üstü- ne kurulu. Yoğun, tutkulu bir aşkla, nerdeyse marazi bir sevgiyle birbirine bağlı, hızlı bir hayat süren, içip içip da- ğıtan, parasız, evli, genç bir çift olan Maureen'le Eddıe, kahramanlanmız. Filmın başında, ansızın çe- kip giderek 3 gündür ortadan kaybolmuş kocası Eddie'yi (Sean Penn), eviyle mahalle- nin ban arasında koşuşturarak bekliyor güzel Maureen (Robin Wright Penn). Yalnız başına kalmaktan hoşlanmayan, üstelik iki canh genç kadın, kansına karşı hep sevgi dolu, kibar olan, ama su- ça eğilimli, belaya davetiye çıkaran ve silah taşıyan, kafayı üşütmenin eşiğin- deki, dengesiz kocası için kaygılanıyor, polise fılan başvuruyor. Onu ihmal eden Eddie'ye inat, hep peşindeki, sürekli asılan şişko komşuy- O Cok s e v i m l i She'S So Lovely / Yönetmen: Nick Cassavetes / Senaryo: John Cassavetes / Kamera: Thieny Arbogast / Müzik: Joseph Vitarelli / Oyuncular: Robin VVright Penn, Sean Penn, John Travotta, Harry Dean Stanton, Debi Mazar, Gena Rovvlands James Gandolfini / ABD1997 (Film Pop - WB) la (JamesGandolfini) dansa da gidiyor, içkileri de içiyer ve reddedilen komşu, hamile Maureen'in suratını çarşamba pazanna çeviriyor bir gece. Bar sahibi çiftın (Harrv Dean Stanton, Debi Ma- zar) dostluk ettıği, beladan uzak tutma- ya çalıştığı Eddie, Maureen'in başvuru- su üzerine onu almaya gelen üniforma- lı bakıcıyı bann ortasında vurunca, ke- çileri kaçınp pantolonunu indirivererek yakalanıyor, yargılanıyor ve akıl hasta- nesıne kapatılıyor. 10 yıl sonra asabi kabadayı, silahlı belalı tavırlannı bıraka- rak süt dökmüş kedi gibi ser- best bırakılan üşütük Ed- die'nin yokluğunda, kötü yola düşmemek için mecburen on- dan boşanıp varlıklı bir inşaat- çıyla (john Travoha) evlene- rek 3 kız doğurmuş, zengin bir burjuva yaşamı sürdürmüş Maureen, tercihini tımarhane kaçkını ilk kocasından yana yapıyor finalde. Ense kulak yerinde in- şaatçının lüks evinden, onun için kafa- yı yemiş Eddie'yle birlikte çıkıp gitme- yi yeğliyor kızlannı bırakarak. Alt alta üst üste, Maureen uğruna, finaldeki bo- ğuşmalanndaEddie'nin,terkedilen in- şaatçı salyasümük Joey'e dedikleriyle noktalanıyor "She's So Lovely: 'Seni sevmiyor anlasana, beni de sevmiyor, o seviltneyi istiyor artık'... Bu yılın Cannes Festivali'nde yanşıp Filmin ikinci yansında, Maureen'i sevip evlenmiş ikinci koca olarak orta- ya çıkan John Travolta da Sean-Robin Wright Penn çiftinin oyunculuk göste- risine ayak uyduruyor. Kimi duygusal sahneleri ve oyunculuğuyla akılda ka- lan filmin kaymagını yiyense, üstüne yapıştınlmış o Madonna'nın kocası, kötü çocuk imajını, yönettığı "Indian Runner", "The Crossing Guard" gıbı filmlerle kıran, 1995 Berlin Festiva- li'nde "Dead Man VValking - Ölûm Yo- lunda"yla en iyi erkek oyuncu seçilen, kuşağının en iyi aktörü sayılan, eski me- mur yönetmenlerden Leo Penn'ın oğlu Sean Penn oluyor. Yönetmen olarak kuşkusuz daha çok finn ekmek yemesi gereken Nick Cas- savetes, sonuçta 'baba' senaryosu ve oyunculan sayesinde, dokunaklı bir me- lodram kıvamında, uçuk kaçık bir aşk- evlilik albümünden yoğun duygusal manzaralar sunan, 2 bölümlü, sancılı, keskin, sıradışı bir aşk öyküsü anlatma- nın üstesinden geliyor "She's So lo- Baba John Cassavetes'in ruhunun sindiği gerçek bir yıldız olan anne Ge- na Rovvlands' ın da kısa bir rolde görün- düğü, oğul Nick Cassavetes'in, iyi oy- nanmış bu marazi aşk, tutku, vicdan çe- şitlemesi, haftanın etkileyici, sarsıcı filmlerinden bıri özetle. Işsirfikerkek adamastriptizdeyapânrlf Baştan belirtmeli, bugün gös- terime giren 'The Fnfl Monty- Anadan Doğma', son dönemde yeniden parlayan Ingiliz sinema- sının bütün dünyada popüler ol- maya aday yüzakı filmlerinden biri, adeta yeni bir 'Dört Nikâh, Bir Cenaze' vakası. 1960-70'li yıllann Ingiltere- si'nde çelik endüstrisinin mer- kezlennden olan ama teknolojik gelişmelerle giderek insanın ye- rini alan makineleşmenin sonu- cunda, fabrikalann kapanmasıy- !a 1980'lerdeışsizlikoram büyük ölçüde artan Lorkshire'ın, adı çe- likle özdeşleşmiş Sheffıeld ken- tinde yaşayan, 30 yaşlanndaki, uyanık geçinen, eski çelik işçisi Gaz (Robert Carh/fc), genç yaş- ta evlenip çoluk çocuğa kanşıp aile reisi sorumluluklannı yerine getiremeyince, çareyi bir başka- sıyla evlenmekte bulmuş kansın- ca terk edilmiş, boş gezenin boş kalfası, sorunlu, parasız pulsuz, çocuksu biri ve doyurması, bak- ması gereken bir çocuk babası ay- nı zamanda. Ne var ki aylak babasından da- ha olgun görünen oğlu Nathan (WîIManı Snape), Gaz'ın para ka- zanmaya yönelik, utandıncı, kü- çük üçkâğıtçılık yöntemlerinden hiç hazzetmez genelde. Gaz'ın sürekli berabertakıldığı, onun gi- bi eski bir çelik işçisi olan ama kafayı işsiz güçsüzlüğünden çok göbeğine takmış, fazla kilolan yüzünden kendine saygısını yi- tirmiş, şişko Dave (Mark Addy) de şişmanlık takıntısı nedemyle hep onu desteklemiş, kanaatkâr kansıyla bile sevişemez olmuş- tur. Kente gelen erkek striptizci dansçılar grubunun çadırtiyatro- Anadan Doğma Ttıe Full Monty/ Yönetmen: Peter Cattaneo / Senaryo: Simon Beaufoy / Kamera: John De Borman / Müzik: Anne Dudley / Oyuncular: Robert Cartyle, Tom VVılkinson, Mark Addy, Steve Huison, Hugo Speer, Paul Barber, VVılliam Snape, Lesley Sharp, EmilyWoof/1997 Ingiltere-ABD (Ozen Film) sundan farksız gösterisini gizlıce izleyip gösteri süresince, isterik bağnş çagnşlarla kendilerinden geçen, heryaş ve cinsten yüzler- ce kadının adeta gışeye para bas- tığını fark eden Gaz, bu seks şo- vundan etkılenıp esinlenerek TJiz neden yapmayabm ve paralan kaldırmayahm ki?' dıyerek kolla- n sıvar derken. İşsiz ve aylak ar- kadaşlanndan oluşturduğu 6 ki- şilik grubu örgütler, utanç verici striptiz Fıkrine alıştınr Gaz. Gaz'la Dave'in eski amiri olan ama onlar gibi kapının önüne konmuş, 6 aydır işsiz olduğunu burjuva standartlanndan vazgeç- mez kansına bir türlü söyleyeme- yen, amatör dans uzmanı, yaşlı- ca ve ciddi Gerald (Tbm Wilkiıı- son), hâlâ annesiyle birlikte otu- ran, sonunda şirin Guy'la merci- meği finna vererek rahata eren, yumuşak ve sıkılgan Lomper (Steve Huison), yaşı geçkince a- ma kalıbı yerinde, yapılı zenci Mr. Horse (Paul Barber) ve 'Sin- gjn' in the Rain'deki Donald O'Connor'un duvarda yürüme numarasını yüzüne gözüne bu- laştıran, dans etmekten bihaber ama gösterecek başka marifetle- ri (!) bulunan, cana yakın Guy (Hugo Speer), Gaz'la Dave'i ta- mamlavmca çılgınca proje aşa- ma aşama gerçekleştirilir. Enerjik ve bitirim Gaz'ın gi- rişkenliğı. koreografiyi üstlenen, sahneye koyucu Gerald'ın çalış- tırmalanyla, okulu kırmış haylaz öğrenci havalanndaki, kimi şiş- man, genç, utangaç kimi sıska, yaşlı, pişkin. 6 sempatik anti- kahramandan oluşan aylak kafa- darlar çetesinin, para uğruna, sahneye çıkıp canhıraş müzikler eşlığinde dans ederek soyunup dökünmelerini ve anadan doğma, çınlçıplak kalıvermelerini, sınıf- sal kirnlikleri, erkeklik onurlan, çevre baskısı, geleneksel ahlaki değerler, hattapolisçe teşhircilik- ten tutuklanmalan bile engelle- yemeyecektir sonunda... Erkekler soyununca Alışılmışm tersine, kadmlann yerine erkekleri soyundurma nu- marasına dayanan 'The FuO Mon- ty-Anadan Doğma', bildik, Ben- ayHiflusulü, hınzırca birkome- di zihniyetiyle Ken Loach tarzı, toplumsal içerikli, yalın, gerçek- çi biryaklaşımın kaynaştınlması- nın ürünü, feministleri mest ede- cek cinsten bir kahkaha şöleni. Klipten, BBC'ye çektiği dizi- lerden yetişen genç yönetmen Pe- ter Cattaneo'nun, kahramanlan- nı karikatürize etme kolaycılığı- na kaçmadan, canlı, coşkulu, ta- ze ve diri bir çizgi tutturduğu bu ilk uzun filmi, seyirciyi 1.5 saat- liğine dolu dolu güldüren, neşe- li, şen şakrak, kakara kikiri bir komedi 'Birflerinin çıkıp işsizka- lanlann günümüzün dümasında düstükJeri feci dununlannı, so- runlaruu anlatmah, hatta çare olarak sahnede soyunup anadan doğma kalmayı bile göze alabfle- cekierini de haürlatrnalıydı' diye- rek bu fılme girişen taze yönet- men Cattaneo, arka plandaki ger- Şiddet kapıdan da girer bacadan daArabaya atlayıp kflçük oğullanyla (Ste- fan OapczjTiski) ve köpekleriyle birlikte, göl kıyısındaki yazîık evîerine yollanarak, komşulanyla golfoynayacaklan, yiyipiçip keyifçatacaklan, güneşlenecekleri, tekne- ye binecekleri, rüzgârda yelken basacak- ian nefis birtatile çıkan, tıpik tüketim top- lumu ailesi, varlıklı Georg-Anna(Uhieh Mühe-Susanna Lothar) çıftınin bütün dir- lik düzeni, yumurta istemek bahanesiyle ansızın çıkagelen, komşularmın iki genç konuğu tarafindan bozulur. Tebaldi ya da Gigli dinîeyen Georg-An- na'nın klasik zevkine karşıhk Peterve Pa- u I(Frank Gieringve Arno Frisch) adlann- dakı halim selım, efendi görünüşlü iki gen- cin fâvori müziği,nerdeyse kulaklan sagır edercesine gürültülü patırtılı, ağır metal ÖlOmcfil Oyunlar / Funny Games / Yönetmen, senaryo: Michaei Haneke / Kamera: Jürgen Jürges / Oyuncular: Susanna Lothar, Ulrich Mühe, Frank Giering, Arno Frisch, Doris Kunstmann, Stefan Clapczynski, Monika Zallinger / 1997 Avusturya (Umut Sanat) ötesi bir kakafonidk. Giderek Neo Nazi dazlaklan çağnşttran birer kötülük maki- nesine dönüşen bu gaddar, ruh hastası, iki gencınkorkunçbir soğukkanhhkla ana,ba- ba,çocuktan oluşan tipik Alman ailesini sanki oyun oynarcasına tutsak alıp inanıl- maz bir baskı ve şiddet uygulayarak tüm aile bireylerini, sırayla birer birer temize havale edişlerini aktaran 'Funny Games- Öiümcül Oyunlar', şiddet, terör, cinayet üstüne, Alman ışi. soğuk, buz gibi, ûrkünç birgerilim. Son Cannes festivalinde yanş- ma bölümüne seçilmış, Ingilizce isimli 'Funny Games-Ölümcül Oyunlar, yorum yapmaksızın veöldürme eylemini göster- meksizin şiddetin altını kalınca çiztneyi ve şoke etmeyi hedefleyerek kotanlnuş ve bircerrah sogukkanlılığıyla anlatılmış, ra- hatsız edici, sevimsiz, iticı bir film. Paul'ün, kameraya dönüp seyırciye ko- nuşarak anlatılan hikâyeye müdahale et- mesi ya da öykünün. genelde istendiğı gi- bi değil de, istenmediği şekliyle geri sanl- ması gibisinden, klasik yapıyı sözümona yineleyen kimi anlatım yenilikleri de jçe- ren bu fılmde ele alınan 'burjuva aiesoaı CT'ine girip zorbaca tüm afleyi baskı ve teh- dit albna alma' teması, 'Umutsuz Saat- ler'den 'Korku Burnu'na kadar, sinemada birçok kez ele alınmadı mı şimdiye kadar? Vaktiyle sinema yazarlaruun elbirliğiy- le 'şkktetmozam'yaftasını boynuna yapış- tırdıklan, Amerikan sinemasmın ağır çe- kim tutkunu. önemîi yönetmenlerinden Sam Peddnpah'ın, bütün 1970'li yıllan damgalayan o şiddetbaşyapıtı, unutulmaz 'Straw Dogs- Köpekler' fıtmini de fena halde hatırlatan 'Ötûmcül Oyunlar9 , bizi hiç de açmayan, kasvetli, asapbozucu, ya- pay ve donuk bir geriîim denemesi. çekçi ve iç karartıcı, karamsar iş- sizlik tablosunu, hep kıpır kıpır, dinamik bir gülmece duygusuy- la renklendirip besliyor sürekli. Hiçbir özelliğı olmayan, sıra- dan, hayatta tutunamayıp hep kaybedenlersınıfindan, işsiz kah- ramanlanmızın başlanna gelen- lere güldüğümüz 'Anadan Doğ- ma', güler yüzlü mizahı, Ingiliz toplumuna özgü geleneksel de- ğerlerden kadın-erkek ilişkilerine kadar her alanda yaşanan deği- şimlere ilişkin gözlemleri, ustu- rupluca dokundurmalan ve çağ- nşımlanyla keyifle izlenen, neşe saçan, tipik Ingiliz usulü, beylik deyişle 'bomba gibi bir komedi'. Iskoçvari çadır tiyatrosu Nice badireyi atlattıktan sonra siyahımsı, şapkah polis ünifor- malan içinde, pişkin maço tavır- laria, sanki çağlardan beri bu anı bekleyen, azgın, taşkın kadın se- yircinin gözleri önüne çıkarak, seksi bir koreografiyle anadan doğma soyunup sahnede cıscıbıl kalan kahramanlanmızın görün- tüsünün donduğu. coşkulu bir fi- nale bağlanan filmde oyuncu se- çimi cuk oturmuş, canlı perfor- manslarla bezeli takım oyunu ba- şanlı, gülmece duygusu hiç eksik değil. Meraklısının 'Riff RafiTın ha- pisten çıkan Iskoç Stevie'si, 'Ira- mspotting'ın bıyıklı psikopatı ya da 'Carla'ıun Şarkısı'nın roman- tik belediye otobüsü şoforü ola- rak anında hatırlayacağı, son yıl- larda Ingiliz sinemasında gence- cik bir Robert De Niro gibi yük- selen, 1961 Glasgow doğumlu, hipi komünûnde büyümüş, Iskoç aktörRobert Carlyle'ınbaşrolde- ki ışıl ışıl enerjisiyle göz aldjğı filmde, kadınlar yan karakterler olmaktan pek öteye gidemiyor, a- ma bu kadınlar arük ekmek para- sı için en zorlu uğraşlarda ter dö- küp erkek gibi çalışan, tuvalette erkek gibi su döken ve ekonomik özgürlüklerini ilan ederek yüz- yıllardır dünyada yaygın, yerleşik erkek egemenliğine artık ufaktan ufaktan son veren, güçlü, dişli di- şiler... Yeni bir yönetmeni (Peter Cat- taneo) haberieyen, yığınla zengin aynntı, gözlem ve eleştiriyle be- zeli, gırgır, şamata, humor'la yüklü, çağdaş dünyadaki evren- sel işsizlik sorunsalına ilişkin, capcanlı, taze ve civelek 'The Full Monty-Anadan Doğma' ad- lı bu Ingiliz güldürüsü, seyirciye günlük sıkıntılannı unutturup ya- şama sevinci, gülümseme ve ne- şe aşılayan, es geçilmeyecek, ke- yifli bir eğlencelik olarak övgü- yü, alkışı hak edıyor sonuçta. KEDİ GOZU VECDt SAYAR Socks'a Mektup Sevgili Socks, Bugün hep seni düşündüm. Sonra, hadi tem- belliketme, al kalemi elinededim kendi kendime... Sana yazmayıp da kime yazacaktım ki... Aklım hep sende. Nedenini bildiğini sanıyorsun, ama yanılıyorsun işte. Tek neden, Mesut Yılmaz'ın si- zi ziyarete gelmesi değil, en sevgili arkadaşım da bugün sizin memleketin yolunu tutuyor. Kim diye sorma, nasıl olsa seni arar, o zaman merakını gi- derirsın. Aramızda sır kalacak ama... Mesut Yılmaz'ın Amerika gezisi nedeniyle Tür- kiye'de acayip popülersin şu günlerde. Geçen ak- şam televizyonda senden söz ediyorlardı. Clin- tonlar, bu yaştan sonra yanına bir köpek getirmiş- ler, adı da Body'miymiş, neymiş... Sevimli birşe- ye benziyor, ama Beyaz Saray'ın sefasını bir baş- kası ile paylaşmak hiç de hoş olmasa gerek. Gene de sen sen ol, nankörlük etme. Beterin beteri var. Humphrey'in başına gelenleri duymuş- sundur. Zavallı Humphreycik, şimdi huzurevinde Blair'e hayır dualan okuyor. Ama nafile. İşçı Par- tisi aldı başını gidiyor. Sana biraz da memleketten haberler vereyim ki oraya gelen Türkler karşısında mahcup olma. Acaba neresinden başlasam. Istersen Musa ile Sarah'ın aşk hikâyesinden başlayayım. Bilirsin Doğu'nun ünlü aşk masalla- n vardır. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi. Bu masallarda sevgililer bir türlü kavuşamazlar. İşte Musa ile Sarah da öyle... Medyamız için bundan âlâ fırsat olur mu? Mu- sacık kâh ana haber bülteninde, kâh haber prog- ramlannda. Savaş Ay'la birlikte ne güzel gözya- şı döküp dualar ediyorduk, Musa'nın Sarah'ına kavuşması için "Ûnlö gezgin ve macera adamı" Sadettin Teksoy, hevesimizi kursağımızda bıra- kıverdı geçenlerde. Sarah'ın artık kendısinı sev- mediğin bi güzel anlattı Musa'ya. Musa da "Öy- le ise ben de artık onu sevmiyorum" dedi. Aynıy- la canlı yayında "vuku buldu" bu olay. Tam daAvrupa Birliği ile köprüleri attığımız gün- lerde oluyor bu. Eh, Türklerin AB ilişkisinin Sarah- Musa aşkından tek farkı da ortada bir çocuk ol- maması galiba. Ya da var da bizim habenmız yok! Her neyse geçmişe mazi demişler, biz bakalım geleceğe. Gelecek için hiç de karamsar degilim doğrusu. Artık seninle daha sık görüşeceğiz. Sen bunun kokusunu bugün yann nasılsa adrsın. Me- sut Yılmaz'la Clinton görüşmesine davetsiz misa- fir olarak katılmak istesen, kimsenin seni kapı dı- şan edeceğini sanmıyorum. Sonra olup bitenleri yazarsın bana. Tabii aramızda kalması kaydıyla. Bu arada memleketteki hemcinslerimin tırnak- lannı bilediğini görür gibiyim. Paris'ten ahkâm kesmek kolay, sıkıysa buraya gel de bu "aşk"\n acıklı sonuçlannı birlikte yaşayalım diyoriardır şim- di. AB'den tam üyelik perspektifıni alamayan An- kara, "demokratikleşme paketi" konusunda pek aceleci davranmayacakmış söylenenlere bakılır- sa. Sanki kafalanna polis copu yiyen gençler AB'li. Ne yapabrrv Sevgili Socksouğum hetke&ekti- ğini biçer sonuçta. Bize de daha çok savaş, da- ha çok milliyetçilik, daha çok çete lazırn demek ki... Sizinkilerin yani Pentagonlann, CIA'ların falan filan, ellerini oğuşturduğuna kalıbımı basanm. Ben almasam, sen almasan kım alacak onlann silah- lannı.. ve de filmlerini. 'Film' nerden girdi bu işin içine diye meraklan- dığını biliyorum. Filmler olmasa silahlan satmak bu kadar kolay olur muydu sanıyorsun? Istersen bir örnek vereyim. Geçen pazar evde televizyonun başında kanallar arasında dolaşıp durdum. Tabii satelit sayesinde Türk kanallannı iz- leme olanağı var. Bir yandan da Fransız kanalla- nna bakıyorum. VeTürkiye'nin AB'ye neden alın- madığını ştp diye anlayıveriyorum. Kültürfakı diyenlere neden kızıyorlar kı? Bal gi- bi de kültürfarkı var aramızda. İşte aynı gün, "pn- me time'da yayımlanan programlardan birkaç ör- nek: Fransız kanallannda polisiye diziler ağırlıkta - şiddet sahnelerine hiç yer vermeyen filmler, ikin- ci kanalda Bertrand Tavernier'nin "Kentin Öte- ki Yakası" adlı göçmen sorunlannı ele alan önem- li belgeseli; ARTE'de tüm gece Mısır uygariığına aynlmış. Jerzy Kawalerowicz'in "F/navun"u ve iki belgesel. Gelelim Türk kanallanna: ATV'de "ölüm Maçı". Şiddetin her türlüsünün sergilendigi bir kickboxing filmi. Saat 20.20. Avrupa'daki Türk çocuklan için daha da uygun: 19.20 Shovv'da: "Av". Başrolde Amold Schvvarzenegger'in oynadığı bir "özel tim"filmi. Güney Amerikalı gerillalara karşı "kah- ramanca" savaşanlann öyküsü. Filme bak, çeteye katıl! Sence, copu öğrencinin kafasına indiren polis mi suçlu, yoksa onun kafasına bu filmleri, bu "mo- de/"leri sokanlar mı? Yahu, az önce haberierde çeteleri, polisin uy- guladığı şiddeti eleştiren aynı kanallar değil miy- di? Kim inanır bu iki yüzlülüğe? Biz ezelden beridir "Avnıpalı"y\z. Bizi nasıl olur da dışlarlar" diye timsah gözyaşlan dökenlere ina- nanlar var mıdır dersin? Allahaşkına, hangi Avru- pa ülkesinde bu filmleri - üstelik "prime tıme"6a- göstermeyi düşünebilir bir ulusal kanal sorumlu- su? Bizde özgürlükler çoook daha fazla... Ama, an- latamıyoruz işte! Her neyse, sen keyfine bak Sockscuğum, biz daha çok seyrederiz bu filmleri... kmet İnönü'yü anma konseıHepi • Kültür Servisi- Istanbul Devlet Senfonj Orkestrası, bugün saat 19.00 ve yann saat 11 .OO'de Atatürk Kültür Merkezi'nde yer alan hafta sonu konserlerini tsmet Inönü'nün anısına verecek. Charles Olivieri- Munroe'nin yöneteceği konserlerin solisti Devlet Sanatçısı piyanist Ayşegül Sanca. Konser programında ölümünün 100. yılı anısına Brahms'ın 1 nolu piyano konçertosu ve Elgar'ın Enigma Çeşitlemeleri yer alıyor. Vef Sapaz'm resimteri Almelek Sanat 6atensif nde • Kültür Servisi - Velı Sapaz'm resimleri 20 Aralık-17 Ocak tarihlen arasında Almelek Sanat Galensf nde yer alacak. Ankara Gaa Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitiren Sapaz, Çorum llköğretmen Okulu'nda ve Pendik Lisesi'nde çalışö. 25 kişisel sergi açtı, 100'ün üzerinde karma ve grup sergisıne katıldı. Yapıtlan yurtiçinde ve yurtdışında çeşıtli koleksıyonlarda yer alan sanatçı halen Mimar Sinan Üniversitesi Atatüık Eğıhm Fakültesı'nde öğretım üyesi olarak çalışıyor. (284 35 66)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle