Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19ARALIK1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
New York ekolünün piri John Cassavetes'in senaryosundan tutkulu bir aşk ve evlilik öyküsü
Aşkm sonsıız labirenüerinde;..Tüm meslek yaşamı boyunca Holly-
vvood'un büyük stüdyo sistemine karşı
mücadele etmiş. sistemin hem içinde
hem de dışında yer alarak kendi kişisel
sinemasını geliştınniş, "New Yorkeko-
lünün ambİem-filmi" The Shadows -
Gölgeler" (1960), kansı Gena Row-
lands'ı yıldız katına yûkselten "A W»-
mao Under the Influence - Etki Altında-
ki Bir Kadın" (1974), Venedık Alün
Aslan'ını alan "Gtoria" (1980) ve Ber-
lin Altın Ayı'sını kazanan "Love Stre-
ams - Aşk Irmaklan" (1984) gibi baş-
yapıtlannı arkada bırakarak daha genç
sayılacak bir yaşta (60), 1989'da ölmüş
olan Bağımsız Sinema'nm baba'lann-
dan John Cassavetes'in senaryosunu
yazdıgı bir film. hiç kaçınlır mı?
"O Öylesine Güzei ki" demek durur-
ken herhalde fılmi seyrettiği şüpheli bi-
rinin taktığı "O Çok Sevtali" adıyla
gösterilen "She's So Lovety", armut di-
bine düşer misali, ana- baba mesleğini
seçen 1959 Los Angeles doğumlu Nick
Cassavetes'in, babasının senaryosundan
çektiği ikinci filmi.
En son, John Woo'nun halen göste-
rimdeki zehir zemberek action serüve-
ni "Face / Off- Yüzyüze"sinde ustura-
ya vurulmuş kafasıyla seyrettiğimiz gi-
bi nicedir genellikle berbat kimi film-
lerde, ikincil rollerde, kötû adam'lan
oynayan Nick Cassavetes, 1995'te an-
nesi Gena Rowlands'e baş rolünü ver-
diği ve pek de parlak eleştiriler almayan
ilkyönetmenlikdenemesi "Unhookthe
Stars"ın ardından, hem ünlü hem de us-
ta oyunculan bir araya getirerek çekti-
ği "Sbe's Sol Lovety" ile babasının adı-
na yaraşır bir ış çıkarmış bu kez. 1990 'lı
yıllardan itibaren başkalannın filmle-
rinde oynayarak kazandığıyla kendi
filmlerini yapmış babasının izindeki
Nick Cassavetes, 10 yılhk bir kesintinin
bile zayıflatmadığı, sıradışı bir aşkın ve
tutkulu bir beraberliğin iç burkucu öy-
küsûnü anlatıyor "She's So Lovely''de.
Yıllar önce "Faces - Yüzter", «Hus-
bands - Kocalar" gibı filmlennde de
kamerasını evliliğe, kan-koca ilişkile-
rine yöneltmiş John Cassavetes'in vak-
tiyle kendisiyle kansı Gena Rowlands
için yazıp sonradan Scan Penn - Robin
Wrightçıftine kısmet olan yıllanmış se-
Sean Penn'e en iyi erkek oyuncu ödü-
lünü kazandıran "She's So Loveh/"de,
gerçek hayatta 2 çocuğunun babası olan
Sean Penn'Ie aynlıp birleşmelerle, hır-
lı-gürlü geçen uzun beraberliğini so-
nunda evlilikle saglama bağlayan Robin
Wright'ın performansı da, "Santa Bar-
bara" adlı TV dizisiyle parlayan ve
Hollywood'un parlak rol önerilerini
reddedip gönlûnûn dilediği bağımsız
filmlerde oynamasıyla tanınan bu gûzel
yıldızdan pek umulmayacak kadar ba-
şanlı.
Üd arada bir derede
naryosu, her şeyden güçlü,
büyük bir aşk hikâyesi üstü-
ne kurulu. Yoğun, tutkulu bir
aşkla, nerdeyse marazi bir
sevgiyle birbirine bağlı, hızlı
bir hayat süren, içip içip da-
ğıtan, parasız, evli, genç bir
çift olan Maureen'le Eddıe,
kahramanlanmız.
Filmın başında, ansızın çe-
kip giderek 3 gündür ortadan
kaybolmuş kocası Eddie'yi
(Sean Penn), eviyle mahalle-
nin ban arasında koşuşturarak bekliyor
güzel Maureen (Robin Wright Penn).
Yalnız başına kalmaktan hoşlanmayan,
üstelik iki canh genç kadın, kansına
karşı hep sevgi dolu, kibar olan, ama su-
ça eğilimli, belaya davetiye çıkaran ve
silah taşıyan, kafayı üşütmenin eşiğin-
deki, dengesiz kocası için kaygılanıyor,
polise fılan başvuruyor.
Onu ihmal eden Eddie'ye inat, hep
peşindeki, sürekli asılan şişko komşuy-
O Cok s e v i m l i
She'S So Lovely / Yönetmen: Nick
Cassavetes / Senaryo: John Cassavetes /
Kamera: Thieny Arbogast / Müzik: Joseph
Vitarelli / Oyuncular: Robin VVright Penn,
Sean Penn, John Travotta, Harry Dean
Stanton, Debi Mazar, Gena Rovvlands
James Gandolfini / ABD1997 (Film Pop - WB)
la (JamesGandolfini) dansa da gidiyor,
içkileri de içiyer ve reddedilen komşu,
hamile Maureen'in suratını çarşamba
pazanna çeviriyor bir gece. Bar sahibi
çiftın (Harrv Dean Stanton, Debi Ma-
zar) dostluk ettıği, beladan uzak tutma-
ya çalıştığı Eddie, Maureen'in başvuru-
su üzerine onu almaya gelen üniforma-
lı bakıcıyı bann ortasında vurunca, ke-
çileri kaçınp pantolonunu indirivererek
yakalanıyor, yargılanıyor ve akıl hasta-
nesıne kapatılıyor.
10 yıl sonra asabi kabadayı,
silahlı belalı tavırlannı bıraka-
rak süt dökmüş kedi gibi ser-
best bırakılan üşütük Ed-
die'nin yokluğunda, kötü yola
düşmemek için mecburen on-
dan boşanıp varlıklı bir inşaat-
çıyla (john Travoha) evlene-
rek 3 kız doğurmuş, zengin bir
burjuva yaşamı sürdürmüş
Maureen, tercihini tımarhane
kaçkını ilk kocasından yana
yapıyor finalde. Ense kulak yerinde in-
şaatçının lüks evinden, onun için kafa-
yı yemiş Eddie'yle birlikte çıkıp gitme-
yi yeğliyor kızlannı bırakarak. Alt alta
üst üste, Maureen uğruna, finaldeki bo-
ğuşmalanndaEddie'nin,terkedilen in-
şaatçı salyasümük Joey'e dedikleriyle
noktalanıyor "She's So Lovely: 'Seni
sevmiyor anlasana, beni de sevmiyor, o
seviltneyi istiyor artık'...
Bu yılın Cannes Festivali'nde yanşıp
Filmin ikinci yansında, Maureen'i
sevip evlenmiş ikinci koca olarak orta-
ya çıkan John Travolta da Sean-Robin
Wright Penn çiftinin oyunculuk göste-
risine ayak uyduruyor. Kimi duygusal
sahneleri ve oyunculuğuyla akılda ka-
lan filmin kaymagını yiyense, üstüne
yapıştınlmış o Madonna'nın kocası,
kötü çocuk imajını, yönettığı "Indian
Runner", "The Crossing Guard" gıbı
filmlerle kıran, 1995 Berlin Festiva-
li'nde "Dead Man VValking - Ölûm Yo-
lunda"yla en iyi erkek oyuncu seçilen,
kuşağının en iyi aktörü sayılan, eski me-
mur yönetmenlerden Leo Penn'ın oğlu
Sean Penn oluyor.
Yönetmen olarak kuşkusuz daha çok
finn ekmek yemesi gereken Nick Cas-
savetes, sonuçta 'baba' senaryosu ve
oyunculan sayesinde, dokunaklı bir me-
lodram kıvamında, uçuk kaçık bir aşk-
evlilik albümünden yoğun duygusal
manzaralar sunan, 2 bölümlü, sancılı,
keskin, sıradışı bir aşk öyküsü anlatma-
nın üstesinden geliyor "She's So lo-
Baba John Cassavetes'in ruhunun
sindiği gerçek bir yıldız olan anne Ge-
na Rovvlands' ın da kısa bir rolde görün-
düğü, oğul Nick Cassavetes'in, iyi oy-
nanmış bu marazi aşk, tutku, vicdan çe-
şitlemesi, haftanın etkileyici, sarsıcı
filmlerinden bıri özetle.
Işsirfikerkek adamastriptizdeyapânrlf
Baştan belirtmeli, bugün gös-
terime giren 'The Fnfl Monty-
Anadan Doğma', son dönemde
yeniden parlayan Ingiliz sinema-
sının bütün dünyada popüler ol-
maya aday yüzakı filmlerinden
biri, adeta yeni bir 'Dört Nikâh,
Bir Cenaze' vakası.
1960-70'li yıllann Ingiltere-
si'nde çelik endüstrisinin mer-
kezlennden olan ama teknolojik
gelişmelerle giderek insanın ye-
rini alan makineleşmenin sonu-
cunda, fabrikalann kapanmasıy-
!a 1980'lerdeışsizlikoram büyük
ölçüde artan Lorkshire'ın, adı çe-
likle özdeşleşmiş Sheffıeld ken-
tinde yaşayan, 30 yaşlanndaki,
uyanık geçinen, eski çelik işçisi
Gaz (Robert Carh/fc), genç yaş-
ta evlenip çoluk çocuğa kanşıp
aile reisi sorumluluklannı yerine
getiremeyince, çareyi bir başka-
sıyla evlenmekte bulmuş kansın-
ca terk edilmiş, boş gezenin boş
kalfası, sorunlu, parasız pulsuz,
çocuksu biri ve doyurması, bak-
ması gereken bir çocuk babası ay-
nı zamanda.
Ne var ki aylak babasından da-
ha olgun görünen oğlu Nathan
(WîIManı Snape), Gaz'ın para ka-
zanmaya yönelik, utandıncı, kü-
çük üçkâğıtçılık yöntemlerinden
hiç hazzetmez genelde. Gaz'ın
sürekli berabertakıldığı, onun gi-
bi eski bir çelik işçisi olan ama
kafayı işsiz güçsüzlüğünden çok
göbeğine takmış, fazla kilolan
yüzünden kendine saygısını yi-
tirmiş, şişko Dave (Mark Addy)
de şişmanlık takıntısı nedemyle
hep onu desteklemiş, kanaatkâr
kansıyla bile sevişemez olmuş-
tur.
Kente gelen erkek striptizci
dansçılar grubunun çadırtiyatro-
Anadan Doğma
Ttıe Full Monty/
Yönetmen: Peter
Cattaneo /
Senaryo: Simon
Beaufoy / Kamera:
John De Borman /
Müzik: Anne
Dudley / Oyuncular:
Robert Cartyle,
Tom VVılkinson,
Mark Addy, Steve
Huison, Hugo
Speer, Paul Barber,
VVılliam Snape,
Lesley Sharp,
EmilyWoof/1997
Ingiltere-ABD
(Ozen Film)
sundan farksız gösterisini gizlıce
izleyip gösteri süresince, isterik
bağnş çagnşlarla kendilerinden
geçen, heryaş ve cinsten yüzler-
ce kadının adeta gışeye para bas-
tığını fark eden Gaz, bu seks şo-
vundan etkılenıp esinlenerek TJiz
neden yapmayabm ve paralan
kaldırmayahm ki?' dıyerek kolla-
n sıvar derken. İşsiz ve aylak ar-
kadaşlanndan oluşturduğu 6 ki-
şilik grubu örgütler, utanç verici
striptiz Fıkrine alıştınr Gaz.
Gaz'la Dave'in eski amiri olan
ama onlar gibi kapının önüne
konmuş, 6 aydır işsiz olduğunu
burjuva standartlanndan vazgeç-
mez kansına bir türlü söyleyeme-
yen, amatör dans uzmanı, yaşlı-
ca ve ciddi Gerald (Tbm Wilkiıı-
son), hâlâ annesiyle birlikte otu-
ran, sonunda şirin Guy'la merci-
meği finna vererek rahata eren,
yumuşak ve sıkılgan Lomper
(Steve Huison), yaşı geçkince a-
ma kalıbı yerinde, yapılı zenci
Mr. Horse (Paul Barber) ve 'Sin-
gjn' in the Rain'deki Donald
O'Connor'un duvarda yürüme
numarasını yüzüne gözüne bu-
laştıran, dans etmekten bihaber
ama gösterecek başka marifetle-
ri (!) bulunan, cana yakın Guy
(Hugo Speer), Gaz'la Dave'i ta-
mamlavmca çılgınca proje aşa-
ma aşama gerçekleştirilir.
Enerjik ve bitirim Gaz'ın gi-
rişkenliğı. koreografiyi üstlenen,
sahneye koyucu Gerald'ın çalış-
tırmalanyla, okulu kırmış haylaz
öğrenci havalanndaki, kimi şiş-
man, genç, utangaç kimi sıska,
yaşlı, pişkin. 6 sempatik anti-
kahramandan oluşan aylak kafa-
darlar çetesinin, para uğruna,
sahneye çıkıp canhıraş müzikler
eşlığinde dans ederek soyunup
dökünmelerini ve anadan doğma,
çınlçıplak kalıvermelerini, sınıf-
sal kirnlikleri, erkeklik onurlan,
çevre baskısı, geleneksel ahlaki
değerler, hattapolisçe teşhircilik-
ten tutuklanmalan bile engelle-
yemeyecektir sonunda...
Erkekler soyununca
Alışılmışm tersine, kadmlann
yerine erkekleri soyundurma nu-
marasına dayanan 'The FuO Mon-
ty-Anadan Doğma', bildik, Ben-
ayHiflusulü, hınzırca birkome-
di zihniyetiyle Ken Loach tarzı,
toplumsal içerikli, yalın, gerçek-
çi biryaklaşımın kaynaştınlması-
nın ürünü, feministleri mest ede-
cek cinsten bir kahkaha şöleni.
Klipten, BBC'ye çektiği dizi-
lerden yetişen genç yönetmen Pe-
ter Cattaneo'nun, kahramanlan-
nı karikatürize etme kolaycılığı-
na kaçmadan, canlı, coşkulu, ta-
ze ve diri bir çizgi tutturduğu bu
ilk uzun filmi, seyirciyi 1.5 saat-
liğine dolu dolu güldüren, neşe-
li, şen şakrak, kakara kikiri bir
komedi 'Birflerinin çıkıp işsizka-
lanlann günümüzün dümasında
düstükJeri feci dununlannı, so-
runlaruu anlatmah, hatta çare
olarak sahnede soyunup anadan
doğma kalmayı bile göze alabfle-
cekierini de haürlatrnalıydı' diye-
rek bu fılme girişen taze yönet-
men Cattaneo, arka plandaki ger-
Şiddet kapıdan da girer bacadan daArabaya atlayıp kflçük oğullanyla (Ste-
fan OapczjTiski) ve köpekleriyle birlikte,
göl kıyısındaki yazîık evîerine yollanarak,
komşulanyla golfoynayacaklan, yiyipiçip
keyifçatacaklan, güneşlenecekleri, tekne-
ye binecekleri, rüzgârda yelken basacak-
ian nefis birtatile çıkan, tıpik tüketim top-
lumu ailesi, varlıklı Georg-Anna(Uhieh
Mühe-Susanna Lothar) çıftınin bütün dir-
lik düzeni, yumurta istemek bahanesiyle
ansızın çıkagelen, komşularmın iki genç
konuğu tarafindan bozulur.
Tebaldi ya da Gigli dinîeyen Georg-An-
na'nın klasik zevkine karşıhk Peterve Pa-
u I(Frank Gieringve Arno Frisch) adlann-
dakı halim selım, efendi görünüşlü iki gen-
cin fâvori müziği,nerdeyse kulaklan sagır
edercesine gürültülü patırtılı, ağır metal
ÖlOmcfil Oyunlar / Funny Games / Yönetmen, senaryo:
Michaei Haneke / Kamera: Jürgen Jürges / Oyuncular:
Susanna Lothar, Ulrich Mühe, Frank Giering, Arno Frisch,
Doris Kunstmann, Stefan Clapczynski, Monika Zallinger /
1997 Avusturya (Umut Sanat)
ötesi bir kakafonidk. Giderek Neo Nazi
dazlaklan çağnşttran birer kötülük maki-
nesine dönüşen bu gaddar, ruh hastası, iki
gencınkorkunçbir soğukkanhhkla ana,ba-
ba,çocuktan oluşan tipik Alman ailesini
sanki oyun oynarcasına tutsak alıp inanıl-
maz bir baskı ve şiddet uygulayarak tüm
aile bireylerini, sırayla birer birer temize
havale edişlerini aktaran 'Funny Games-
Öiümcül Oyunlar', şiddet, terör, cinayet
üstüne, Alman ışi. soğuk, buz gibi, ûrkünç
birgerilim. Son Cannes festivalinde yanş-
ma bölümüne seçilmış, Ingilizce isimli
'Funny Games-Ölümcül Oyunlar, yorum
yapmaksızın veöldürme eylemini göster-
meksizin şiddetin altını kalınca çiztneyi
ve şoke etmeyi hedefleyerek kotanlnuş ve
bircerrah sogukkanlılığıyla anlatılmış, ra-
hatsız edici, sevimsiz, iticı bir film.
Paul'ün, kameraya dönüp seyırciye ko-
nuşarak anlatılan hikâyeye müdahale et-
mesi ya da öykünün. genelde istendiğı gi-
bi değil de, istenmediği şekliyle geri sanl-
ması gibisinden, klasik yapıyı sözümona
yineleyen kimi anlatım yenilikleri de jçe-
ren bu fılmde ele alınan 'burjuva aiesoaı
CT'ine girip zorbaca tüm afleyi baskı ve teh-
dit albna alma' teması, 'Umutsuz Saat-
ler'den 'Korku Burnu'na kadar, sinemada
birçok kez ele alınmadı mı şimdiye kadar?
Vaktiyle sinema yazarlaruun elbirliğiy-
le 'şkktetmozam'yaftasını boynuna yapış-
tırdıklan, Amerikan sinemasmın ağır çe-
kim tutkunu. önemîi yönetmenlerinden
Sam Peddnpah'ın, bütün 1970'li yıllan
damgalayan o şiddetbaşyapıtı, unutulmaz
'Straw Dogs- Köpekler' fıtmini de fena
halde hatırlatan 'Ötûmcül Oyunlar9
, bizi
hiç de açmayan, kasvetli, asapbozucu, ya-
pay ve donuk bir geriîim denemesi.
çekçi ve iç karartıcı, karamsar iş-
sizlik tablosunu, hep kıpır kıpır,
dinamik bir gülmece duygusuy-
la renklendirip besliyor sürekli.
Hiçbir özelliğı olmayan, sıra-
dan, hayatta tutunamayıp hep
kaybedenlersınıfindan, işsiz kah-
ramanlanmızın başlanna gelen-
lere güldüğümüz 'Anadan Doğ-
ma', güler yüzlü mizahı, Ingiliz
toplumuna özgü geleneksel de-
ğerlerden kadın-erkek ilişkilerine
kadar her alanda yaşanan deği-
şimlere ilişkin gözlemleri, ustu-
rupluca dokundurmalan ve çağ-
nşımlanyla keyifle izlenen, neşe
saçan, tipik Ingiliz usulü, beylik
deyişle 'bomba gibi bir komedi'.
Iskoçvari çadır tiyatrosu
Nice badireyi atlattıktan sonra
siyahımsı, şapkah polis ünifor-
malan içinde, pişkin maço tavır-
laria, sanki çağlardan beri bu anı
bekleyen, azgın, taşkın kadın se-
yircinin gözleri önüne çıkarak,
seksi bir koreografiyle anadan
doğma soyunup sahnede cıscıbıl
kalan kahramanlanmızın görün-
tüsünün donduğu. coşkulu bir fi-
nale bağlanan filmde oyuncu se-
çimi cuk oturmuş, canlı perfor-
manslarla bezeli takım oyunu ba-
şanlı, gülmece duygusu hiç eksik
değil.
Meraklısının 'Riff RafiTın ha-
pisten çıkan Iskoç Stevie'si, 'Ira-
mspotting'ın bıyıklı psikopatı ya
da 'Carla'ıun Şarkısı'nın roman-
tik belediye otobüsü şoforü ola-
rak anında hatırlayacağı, son yıl-
larda Ingiliz sinemasında gence-
cik bir Robert De Niro gibi yük-
selen, 1961 Glasgow doğumlu,
hipi komünûnde büyümüş, Iskoç
aktörRobert Carlyle'ınbaşrolde-
ki ışıl ışıl enerjisiyle göz aldjğı
filmde, kadınlar yan karakterler
olmaktan pek öteye gidemiyor, a-
ma bu kadınlar arük ekmek para-
sı için en zorlu uğraşlarda ter dö-
küp erkek gibi çalışan, tuvalette
erkek gibi su döken ve ekonomik
özgürlüklerini ilan ederek yüz-
yıllardır dünyada yaygın, yerleşik
erkek egemenliğine artık ufaktan
ufaktan son veren, güçlü, dişli di-
şiler...
Yeni bir yönetmeni (Peter Cat-
taneo) haberieyen, yığınla zengin
aynntı, gözlem ve eleştiriyle be-
zeli, gırgır, şamata, humor'la
yüklü, çağdaş dünyadaki evren-
sel işsizlik sorunsalına ilişkin,
capcanlı, taze ve civelek 'The
Full Monty-Anadan Doğma' ad-
lı bu Ingiliz güldürüsü, seyirciye
günlük sıkıntılannı unutturup ya-
şama sevinci, gülümseme ve ne-
şe aşılayan, es geçilmeyecek, ke-
yifli bir eğlencelik olarak övgü-
yü, alkışı hak edıyor sonuçta.
KEDİ GOZU
VECDt SAYAR
Socks'a Mektup
Sevgili Socks,
Bugün hep seni düşündüm. Sonra, hadi tem-
belliketme, al kalemi elinededim kendi kendime...
Sana yazmayıp da kime yazacaktım ki... Aklım
hep sende. Nedenini bildiğini sanıyorsun, ama
yanılıyorsun işte. Tek neden, Mesut Yılmaz'ın si-
zi ziyarete gelmesi değil, en sevgili arkadaşım da
bugün sizin memleketin yolunu tutuyor. Kim diye
sorma, nasıl olsa seni arar, o zaman merakını gi-
derirsın. Aramızda sır kalacak ama...
Mesut Yılmaz'ın Amerika gezisi nedeniyle Tür-
kiye'de acayip popülersin şu günlerde. Geçen ak-
şam televizyonda senden söz ediyorlardı. Clin-
tonlar, bu yaştan sonra yanına bir köpek getirmiş-
ler, adı da Body'miymiş, neymiş... Sevimli birşe-
ye benziyor, ama Beyaz Saray'ın sefasını bir baş-
kası ile paylaşmak hiç de hoş olmasa gerek.
Gene de sen sen ol, nankörlük etme. Beterin
beteri var. Humphrey'in başına gelenleri duymuş-
sundur. Zavallı Humphreycik, şimdi huzurevinde
Blair'e hayır dualan okuyor. Ama nafile. İşçı Par-
tisi aldı başını gidiyor.
Sana biraz da memleketten haberler vereyim ki
oraya gelen Türkler karşısında mahcup olma.
Acaba neresinden başlasam.
Istersen Musa ile Sarah'ın aşk hikâyesinden
başlayayım. Bilirsin Doğu'nun ünlü aşk masalla-
n vardır. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi. Bu
masallarda sevgililer bir türlü kavuşamazlar. İşte
Musa ile Sarah da öyle...
Medyamız için bundan âlâ fırsat olur mu? Mu-
sacık kâh ana haber bülteninde, kâh haber prog-
ramlannda. Savaş Ay'la birlikte ne güzel gözya-
şı döküp dualar ediyorduk, Musa'nın Sarah'ına
kavuşması için "Ûnlö gezgin ve macera adamı"
Sadettin Teksoy, hevesimizi kursağımızda bıra-
kıverdı geçenlerde. Sarah'ın artık kendısinı sev-
mediğin bi güzel anlattı Musa'ya. Musa da "Öy-
le ise ben de artık onu sevmiyorum" dedi. Aynıy-
la canlı yayında "vuku buldu" bu olay.
Tam daAvrupa Birliği ile köprüleri attığımız gün-
lerde oluyor bu. Eh, Türklerin AB ilişkisinin Sarah-
Musa aşkından tek farkı da ortada bir çocuk ol-
maması galiba. Ya da var da bizim habenmız yok!
Her neyse geçmişe mazi demişler, biz bakalım
geleceğe. Gelecek için hiç de karamsar degilim
doğrusu. Artık seninle daha sık görüşeceğiz. Sen
bunun kokusunu bugün yann nasılsa adrsın. Me-
sut Yılmaz'la Clinton görüşmesine davetsiz misa-
fir olarak katılmak istesen, kimsenin seni kapı dı-
şan edeceğini sanmıyorum. Sonra olup bitenleri
yazarsın bana. Tabii aramızda kalması kaydıyla.
Bu arada memleketteki hemcinslerimin tırnak-
lannı bilediğini görür gibiyim. Paris'ten ahkâm
kesmek kolay, sıkıysa buraya gel de bu "aşk"\n
acıklı sonuçlannı birlikte yaşayalım diyoriardır şim-
di. AB'den tam üyelik perspektifıni alamayan An-
kara, "demokratikleşme paketi" konusunda pek
aceleci davranmayacakmış söylenenlere bakılır-
sa. Sanki kafalanna polis copu yiyen gençler AB'li.
Ne yapabrrv Sevgili Socksouğum hetke&ekti-
ğini biçer sonuçta. Bize de daha çok savaş, da-
ha çok milliyetçilik, daha çok çete lazırn demek
ki... Sizinkilerin yani Pentagonlann, CIA'ların falan
filan, ellerini oğuşturduğuna kalıbımı basanm. Ben
almasam, sen almasan kım alacak onlann silah-
lannı.. ve de filmlerini.
'Film' nerden girdi bu işin içine diye meraklan-
dığını biliyorum. Filmler olmasa silahlan satmak
bu kadar kolay olur muydu sanıyorsun?
Istersen bir örnek vereyim. Geçen pazar evde
televizyonun başında kanallar arasında dolaşıp
durdum. Tabii satelit sayesinde Türk kanallannı iz-
leme olanağı var. Bir yandan da Fransız kanalla-
nna bakıyorum. VeTürkiye'nin AB'ye neden alın-
madığını ştp diye anlayıveriyorum.
Kültürfakı diyenlere neden kızıyorlar kı? Bal gi-
bi de kültürfarkı var aramızda. İşte aynı gün, "pn-
me time'da yayımlanan programlardan birkaç ör-
nek: Fransız kanallannda polisiye diziler ağırlıkta
- şiddet sahnelerine hiç yer vermeyen filmler, ikin-
ci kanalda Bertrand Tavernier'nin "Kentin Öte-
ki Yakası" adlı göçmen sorunlannı ele alan önem-
li belgeseli; ARTE'de tüm gece Mısır uygariığına
aynlmış. Jerzy Kawalerowicz'in "F/navun"u ve
iki belgesel.
Gelelim Türk kanallanna: ATV'de "ölüm Maçı".
Şiddetin her türlüsünün sergilendigi bir kickboxing
filmi. Saat 20.20. Avrupa'daki Türk çocuklan için
daha da uygun: 19.20 Shovv'da: "Av". Başrolde
Amold Schvvarzenegger'in oynadığı bir "özel
tim"filmi. Güney Amerikalı gerillalara karşı "kah-
ramanca" savaşanlann öyküsü.
Filme bak, çeteye katıl!
Sence, copu öğrencinin kafasına indiren polis
mi suçlu, yoksa onun kafasına bu filmleri, bu "mo-
de/"leri sokanlar mı?
Yahu, az önce haberierde çeteleri, polisin uy-
guladığı şiddeti eleştiren aynı kanallar değil miy-
di? Kim inanır bu iki yüzlülüğe?
Biz ezelden beridir "Avnıpalı"y\z. Bizi nasıl olur
da dışlarlar" diye timsah gözyaşlan dökenlere ina-
nanlar var mıdır dersin? Allahaşkına, hangi Avru-
pa ülkesinde bu filmleri - üstelik "prime tıme"6a-
göstermeyi düşünebilir bir ulusal kanal sorumlu-
su?
Bizde özgürlükler çoook daha fazla... Ama, an-
latamıyoruz işte!
Her neyse, sen keyfine bak Sockscuğum, biz
daha çok seyrederiz bu filmleri...
kmet İnönü'yü anma konseıHepi
• Kültür Servisi- Istanbul Devlet Senfonj Orkestrası,
bugün saat 19.00 ve yann saat 11 .OO'de Atatürk Kültür
Merkezi'nde yer alan hafta sonu konserlerini tsmet
Inönü'nün anısına verecek. Charles Olivieri-
Munroe'nin yöneteceği konserlerin solisti Devlet
Sanatçısı piyanist Ayşegül Sanca. Konser programında
ölümünün 100. yılı anısına Brahms'ın 1 nolu piyano
konçertosu ve Elgar'ın Enigma Çeşitlemeleri yer alıyor.
Vef Sapaz'm resimteri Almelek
Sanat 6atensif
nde
• Kültür Servisi - Velı Sapaz'm resimleri 20 Aralık-17
Ocak tarihlen arasında Almelek Sanat Galensf nde yer
alacak. Ankara Gaa Eğitim Enstitüsü Resim
Bölümü'nü bitiren Sapaz, Çorum llköğretmen
Okulu'nda ve Pendik Lisesi'nde çalışö. 25 kişisel sergi
açtı, 100'ün üzerinde karma ve grup sergisıne katıldı.
Yapıtlan yurtiçinde ve yurtdışında çeşıtli
koleksıyonlarda yer alan sanatçı halen Mimar Sinan
Üniversitesi Atatüık Eğıhm Fakültesı'nde öğretım üyesi
olarak çalışıyor. (284 35 66)