Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19ARALIK1997CUM/
12 KULTUR
İDSO'nun, anısına konserler vereceği İsmet înönü'nün müzik sevgisini Erdal înönü anlatıyor
'Babam Beethoven severdi'ALİDOĞAN
îstanbul Devlet Senfoni Orkestrası 'nın
(İDSO), Ikınci Cumhurbaşkanı İsmet
Inönü anısına bugün ve yann vereceği
konserler öncesinde Erdal tnönü ile ba-
basının klasık müzığe olan ilgısı üzenne
görüştük. Erdal tnönü, "KJasik müzik
bilgi ve sevgisini babasına borçlu olduğu-
nu " be1irterek "Babam her cumartesi bi-
zi konsere götürürdü" dedi.
- tsmet İnönü ve klasik müzik deyince
akfamza ilk gelen ne ohıyor?
ERDALİNÖNÜ: Benim bütün çocuk-
luğumda ve gençliğimde babamın müzi-
%e, klasik müzige, çoksesli müzi|e bü-
yük ılgisini gördüm. Bizi her cumartesi
konservatuvann konserine götürdü. Bu.
bütün cumhurbaşkanhğı döneminde de-
vam etti. Başbakanlığında da vardı her-
halde. ama benim hatırladığım cumhur-
başkanlığı dönemi. 0 gün yemekte bir
bakan veya başbakan varsa onu da götü-
rürdü. Konserien ilgiyle ve zevk alarak
izlediğini görürdük. Programı dikkatle
takip eder, bilmediği parçalan iyi dinle-
yip ögrenmeye çalışır, orkestranın çalışı-
na dikkat ederdi. iyi çalmazlarsa fark
ederdi. Konser aralannda müdürün oda-
sına gidıp çay içerken şef ve solistlerle
konuşurdu. Kendi izlenimini söyler, on-
lann düşüncelerini alırdı. O dönemde
Türkiye savaşta olmadığı için hem Al-
manya'dan hem Fransa'dan birçok tanın-
mış solistlerTürkiye'ye gelirdı. Bizi her
konsere götürürdü. Ben ve kardeşlerim
de o sayede çoksesli müziği sevmesini ve
bestecileri tanımayı öğrendik.
Klasik müzik sevmeyen bakan
- Evinizde klasik müzik dinlenir tnh-
di?
Erdal İnönü: Plaklanmız vardı. Evde-
ki radyo gramofonumuzda klasik plakla-
n dinlerdik. Ilk plaklanmız 75 devirliy-
di. O nedenle bir senfoni 3-4 plak sürer-
di. Ağabeyım Istanbul'dan getirirdi. Bü-
yük bestecileri dinlemek, özellikle genç
insanlar için yeni bir dünya keşfetmek
demektir. O bakımdan gençler şanslı. Her
zaman yenı bir şeyler keşfedebihrler.
Babam orkestrayla ciddi olarak ilgi-
lenirdi. Anılanmda da yazdım. Bir sefe-
rinde babam orkestrayı o dönem yöneten
Ferit Alnar'a "Dikkat ettim, bizjm or-
kestrada kemanlar birinci kemanla aynı
anda yayiannı hareketettimıiyortar" de-
di. Ferit Alnarda "Vbkpaşam,buorkest-
ra şefınin zevkine bağfa bir şey, baa or-
kestraiarda bersfoer, baa orkestnalandy
da ayn ayn çabrtar" diye cevap verdı.
Fakat babam bunu söyledikten sonra dik-
kat ettik, kemanlar birinci kemana uya-
rak çalmaya başladılar. Orkestra eleman-
lannın kıyafetlerine de çok dikkat eder-
di babam. Hepsine tek tek bakardı, biz de
bakardık. o nereye bakıyor diye.
- Çevresine klasik müzik konusunda
öneride bulunur muydu?
Babam. klasik müzik zevkini yanında-
kilere de aşılamaya çalışırdı ve aşılardı
Mevhibe ve İsmet İnönü klasik müzik dinktilerinin ve operalann en sadık izlevicilerivdL (Fotoğraf: OZAN SAĞDIÇ)
da. Örneğin CumhurbaşkanlığVndaki
yaverler, hepsi klasik müziği anlar ve se-
ver olmuşlardı. Bir sefer ben bir konse-
re gidememiştım. Bir sonraki hafta gider-
ken Başyaver Celal Bey'e "bu hafta ne
varprogramda"diye sordum. Celal Bey
iyi bir askerdi. ama Batı kültürü ile faz-
la aşinalığı yoktu. Yine de çok şey öğren-
mişti. "Biuniyor musunuz 9. Senfoniyi
çahyorbr" dedi. 9. Senfoni de koro ile ça-
lınan zor bir eserdi ve ikinci kez çalını-
yordu. "Peki geçen hafta nasd çakhlar"
diye sordum. "Biraz ağır ama çok güzd
yerleri var" diye yanıtladı. Celal Bey de
o senfoninin tadına varacak hale gelmiş-
ti.
B'abam, klasik müzik zevkini
yanmdakilere de aşılamaya çalışırdı
ve aşılardı da. Bizi her konsere
götürürdü.Yaverlerin hepsi klasik
müziksever olmuşlardı. Operalarla da
çok ilgilendi. Yeni Türk
eserlerini sevinçle
karşılardı. Beethoven'ı çok
severdi. Rossini'yi severdi.
Verdi ve Puccini'yi
beğenirdi. Tabii
Mozart da
var.
Bazı bakanlar klasik müziği sevmez-
lerdi. Mesela Şükrü Saraçoğhı futbola
çok meraldıydı. Bütün maçlara giderdi.
Ankara'da Gençlerbirliği, tstanbul'da Fe-
nerbahçe'yi desteklerdi. Cumartesi gün-
len babam "hadi konsere gkJetim" de-
yince sesini çıkarmazdı. Bazen de "ku-
sura bakmayın ben maçagkfeceğjm" der-
di. Ama babam yine de onu konsere çok
götürürdü. O dönemlerde Ankara'da
konservatuvarda verilen konserler de çok
önemli olaylardı. Müzikseverier veya ba-
bamın yanında göriinmek isteyenler kon-
serlere gelirlerdi.
Babam daha sonra operalarla çok ilgi-
lendi. Operayı çok severdi, hatta biz-
den daha çok severdi sanınm. Her oyu-
nun hertemsiline birkaç kez giderdi. Bız
ikinci kez gitmek istemezdik, ama o hep-
sine giderdi. Sanatçılan temsil sonrası
kutlar ve hep daha iyi yapmalannı ister-
di. Bir keresinde babama hoş göriinmek
isteyen, yüksekten atmayı seven bir siya-
setçi bu kutlamalar sırasında. "Paşam,
bu operayı görünce anladun id biz Bal-
kanlan geçtik" deyince babam, "Dur
dur, biz henüz kendimizJe vansjyoruz"
diye cevap verdi. Yeni Türk eserlerini bü-
yük bir sevinçle karşılardı. Uhi Cemsâ
Eridn'in senfonisi çok hoşuna gitmişti.
Ulvi Cemal'i yanaklanndan öpmüştü.
Adnan Saygun'un Yunus Emre orator-
yusunu birkaç defa izledi. Ben de birkaç
kez onunla dinledim.
Pryano neden icat edildi ?
Böyle bir telkini olmadı. Kızkardeşim
piyano çalmayı öğrenmiştı. Tabii zorla
olmaz. O da şimdi çok iyi bir dinleyıci.
Annem babamla evlendikten sonra piya-
no çalmış. Annemin de ciddi bir müzik
anlayışı vardı. Babamın anneme Birinci
Dünya Savaşı sırasmda cepheden yazdı-
ğı mektuplar var. Anneme soruyor. "pi-
yano çahyor musun" diye. "Duydum İd
alaturka çalıyormuşsunuz. Aman alaf-
ranga müziği ihmal etmeyin. Piyanonun
kat edUmesinin nedeni budur" diye ya-
zıyor.
- Babanızın tercih ettiği bir besteri var
nuydı?
Beethoven'ı çok severdi. Rossini'yi
severdi. Operayı sevdiği için Verdi ve
Puccini beğenirdi. Tabii Mozart da var.
- Babanızın döneminde, büyük bir ça-
ba var. Şehirorkestralan kuruluyor. yurt-
dışma öğrencüer, sanatçılar gönderiüyor,
çoksesli müzigin Idtfelere vavılması için
çahsmalaryapdıyor. Sizceo dönemde bu-
gün arastnda büvük farklar yok mu?
Bu soruyu birçok kımse bellı bir kö-
tümserlikle soruyor. Yeni bir müzik tar-
zına kısa sürede alışmak ve onu herkese
sevdirmek çok zor bir şeydir. Burada çok
büyük bir aşama yapıldığına hiç şüphe
yok. Eskiden bir tek Ankara'da klasik
müzik orkestrası vardı, şımdi birçok ken-
timizde var. Birçok büyük solistimiz
yurtdışında da çalıyor. Operamız Dani-
marka'da temsiller veriyor. Bu tabii cum-
huriyetin eseri olan bir gelişme... Ata-
türk'ün başlattığı ve arkadaşlannın de-
vam eftırdiği gelişmenin bizi getirdiği
nokta. Ama bu arada başka şeyler de ol-
fi I l İ
Dünya Anıtlar Fonu Başkanı Dr. Marilyn Perry:
Ayasofya uluslararasıbir müzeESRA ALİÇAVUŞOĞLU
Dünyanın en önemli anıtlanndan
biri; tam 1460 yaşında. Yapımından
bu yana nice olaylara sahne oldu, ol-
maya da devam ediyor. Bizans ent-
rikalannın merkezi büyük Ayasof-
ya... Günümüzde ise çıkar çevrele-
rinin, politik güçlerin odağına dö-
nüşerek "Cami mi olsun. yoksa mü-
zeolarak mı kalsın?" tartışmalanna
hedef oldu. Ayasofya'nm onanmı
için Amerikan Express Company
100 bin dolarlık (yaklaşık 20 milyar
TL) bağışta bulundu.
Çatalhöyük'e 25 bin dolar
1980 yılından bu yana yürütülen
restorasyon çalışmalan Ayasof-
ya'nm şanına yakışmasa da 1984 yı-
lında büyük kubbenin alhna kurulan
iskele ile daha da genişletilen bu ça-
hşmalar için Kültür Bakanlığı, nı-
hayet 1998 yılı bütçesinden 125 mil-
yar lira ayırmak için kolları sıvadı.
Amerikan Express Company ta-
rafından 'Word \fonuroents Fund'
aracılığıyla dünya kültürel mırası-
nın en önemli 100 anıtı arasında sa-
yılan Ayasofya'nm korunması ve
bakımı için yapılan bağışm, Ayasof-
ya'nm heryıl belirlı onanmlargeçir-
mesi gereİcen kubbe ve çatı kapla-
malan için kullanılması planlanıyor.
Kâr amacı gütmeyen sivi) bir or-
ganizasyon olarak dünyanın tüm
bölgelerinde kültürel mirası koruma
ve restore etme amacı ile çalışan tek
kunıluş olan Dünya Anıtlar Fonu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir
albayvn çalışmalan sonucu 1965 yı-
hnda kurulmuş. Kuruluş, 1998-99
yıllannı kapsayan listesinde 100
önemli anıtın arasına Ayasofya'yı
da aldı. Bu listeye girmek için kül-
tür bakanlıklan, dünya kültürel mi-
rasının korunması için çalışan vakıf
ve dernekler ile Amerikan elçilikle-
ri bildirimde bulunuyorlar. Eski
ABD Büyükelçisi Mare Grossman
ve T. C. Kültür Bakanlığı tarafın-
dan 1996 yılmda listeye aday gös-
tenlen Ayasofya, sonunda bu yar-
• Ayasofya'nm dünyanın en önemli yapıtlanndan biri
olduğunu ve acil bir şekilde onanlması gerektiğini söyleyen
Perry, Ayasofya'nm İstanbul'un olduğu kadar dünyanın da
sembolü kabul edilen önemli yapılardan biri olduğunu
vurguluyor: "Ayasofya, içinde bulunan mozaikler ve
fresİderle de uluslarası bir müze niteliğinde."
dım için seçildi. Dünya Anıtlar Fo-
nu Başkanı Dr. Marilyn Perry; sivil
bir kuruluş olarak dünyanın dört bir
yanında çalışmalanna devam eden
kuruluşun. Ayasofya gibi tarihe mal
olmuş bir yapı için yardımda bulu-
nabilmesını sevinçle karşılıyor.
1965'te kurulan Dünya Anıtlar Fo-
nu'nun ilk çalışmalannın Eriyopya,
Avustralya ve Italya'da yapıldığına
değinen Perry, kuruiuşun ilk yirmi
yılındaki projelerin daha çok Avnı-
pa ülkelerini kapsadığını, fakat
1985'ten bu yana tüm dünya eser-
leri ıçm çahştıklannı söylüyor. Ça-
lışmalannı sadece tarihi eserler üze-
rine yoğunlaştırmadıklannı, bota-
nik bahçeleri, caddeler ya da yeni
yapılann onannunı da üstlendikle-
rini ifade eden Perry, 1996 yılmda
Çatalhöyük kazılan için de 25 bin
dolar yardımda bulunduklannı da
anımsatıyor. Perry, New York,
Londra ve Paris'te bu projelere des-
tek veren birçok kişi ve kuruluşla
birlikte çalıştıldannı da vurguluyor.
Devlet başkanlannı. özel sektör
yetkililerini ve kişisel yardun kuru-
luşlannı bünyesinde toplayarak ça-
lışmalanru yaygmlaştırmayı amaç-
ladıkJannı ifade eden Marilyn Per-
ry, projelerin özel kuruluşlann des-
teği ile daha da genişleyeceği görü-
şünde.
Çalışmalannı kısaca üç aşamada
gerçekleştirdiklerini belirten Perry,
önce onanma ıhtıyacı olan yapıtla-
nn belirlendiğini, sonra kendilerine
yardun sağlayacak kuruluşlarla irti-
bat kurduklarını, daha sonra ise pro-
jenin gerçekleşmesine yardımcı ol-
duklannı söylüyor. Onanmlann ne
şekilde yapıldığmı da onanm süre-
since takip ettiklerini belirtiyor.
Ayasofya'nm dünyannı en önem-
ii yapıtlanndan biri olduğunu ve acil
bir şekilde onanlması gerektiğini
söyleyen Perry, Ayasofya'nm Istan-
bul'un olduğu kadar dünyanın da
sembolü kabul edilen önemli yapı-
lardan biri olduğunu vurguluyor.
"Ayasofya,içindebulunan mozaikler
ve fresklerte de uluslarası bir müze
nitefiğinde. O, bir döneme damgası-
nı vunmış bir ,vapı. tstanbul sadece
Ayasofya ile değfl. tüm tarihi yapda-
nyla olağanüstü bir kent Essiz gü-
zdlikleri içinde banndıran bu kentin
daha iyi korunması gerekiyor.'
1
Dr. Marih n Perry, İstanbul'un daha iyi korunması gerektiğini söylüyor. (Fotoğraf: UĞLJR DEMİR)
Ankara Devlet Opera ve
Balesi 'nden dünya prömiyeri
'Senfonilerle Dans'
ile 50. yıl kutlaması
ANKARA(AA) - Türkba-
lesi, 50. yaş gününü ölûmsüz
senfonilerle kutlamaya ha-
zuianıyor. Ankara Devlet
Opera ve Balesi (ADOB),
Schubert, Ravd ve Beetbo-
ven'm senfonileriyle süsle-
nen 1997-98 sanat sezonu-
nun ilk yeni balesi "Senlbni-
lerle Dans"ı, balenin 50. yı-
lmda sanatseverlerle buluş-
turuyor. Schubert'in "Bîtnıe-
miş Senfoni", Ravel'in "Bo-
tero" ve Beethoven'ın "7.
Senfonisi'' üzerine danslar-
dan oluşan yapıtın dünya
prömiyeri dün yapıldı. Metiş
Inşaat'm sponsorluğuyla
gerçeklestirilen "Senfonfler-
le D*ns", üç koreografın ça-
lışmalanndan oluşuyor. Bu
bölümlerin ilki, koreografı-
sini Binnaz Aydan'ın üstlen-
diği Franz Schubert'in ölüm-
süz yaçıtı "Bitmemiş Senfo-
niw
... Unlü bestecinin 200.
doğum yıldönümü dolayısıy-
la özel olarak seçilen yapıt-
ta. Zeynep Odabaşı, Biken
DavutDğhı, İpek İpin ve Ha-
kan Odabaşı roi alıyor.
Üçlü balenin ikinci bölü-
münde, Ravel'in ünlü senfo-
nisi "Bolero" ile bezenen
Uğur Seyrek'in koreografısi
yer alıyor. Çağının en üstün
bestecilerinden sayüan Ma-
urice Ravel'in ünlü senfoni-
siyle süslenen bu bölümde
başlıca rolleri ADOB'un
genç solistleri Arzn Dirin,
Ayşe Fıdanhk, Volkan Ersoy
veArmağanDavranpaylaşı-
yor.
Balenin son bölümünde
Beethoven'ın ölümsüz bir
yapıtı var: "1 Saûutü". Ko-
reografısini Uwe Schob'un
gerçekleştirdiği yapıtta, EBf
Poyrazoğlu, Arrnağan Dav-
ran, SerhatElifer. Boğaç Öz-
bakır. ErtuğrulBolat, Özlem
Kuru, Ebru Törüner, Ayşe-
gül Aydemir, Pınl Fildrmen,
Selin Sezer, Sevgi Saiman,
Elif Fırat, Sanem Davran,
Yasemin Babila, Tarkan Se-
rengün ve Serhat Güdül rol
alıyor.
Bale repertuvan için
bûyûkkazanç
Ankara Devlet Opera ve
Balesi Başkoreografı Fanret-
tin Güven, Türk balesinin
kuruluşunun 50. yıldönü-
münde ünlü bestecilerin
ölümsüz senfonilerinden
oluşan bir yapıtla izleyiciyi
selamlamaktan mutluluk
duyduklannı söyledi. Schu-
bert, Ravel ve Beethoven'ın
müzik tarihine damgasını
vurmuş yapıtlanndan oluşan
üçlü balenin Türk balesi için
hem repertuvar hem de tek-
nik açıdan büyük kazanç ol-
duğunu vurgulayan Güven,
üç koreografın sezonun ilk
yeni balesi için aylardır titiz
bir çalışma sergilediklerini
kaydetti. Yapıtın dünya prö-
miyerinin Türk balesinin 50.
yıldönümüyle birlikte ünlü
Avusturyalı besteci Schu-
bert'in 200. doğum yıldönü-
müne de rastladığını ifade e-
den Güven, "Bu baleyi hazır-
larken Scbubert'in 'Bitme-
miş Senfoni' adlı yapıtmı
özelEkle seçtik. Her iki yıldö-
nümünûn bir araya geunesi
anlamlı bir rasdanO" dedi.
Yapıt için Metış tnşaat'ın
15 milyar liralık katkı sağla-
dığmı anlatan Güven, bunun
Türk balesi için önemli bir
kazanım ve bale için yapılan
en yüksek katkı olduğunu
vurguladı.
si sayesind» lier tör eğilm de sn yüzün&r
çıktı. Böylece alaturka dediğimiz müzik
ve onun türleri de ortaya çıktı ve şimdi
onlann da sevenleri var. Bunugörüp "biz
geri gfttik" dememek lazım. İyi müzik
yapanlann ve dinleyenlerin sayısı artı-
yor. Dolayısıyla ben bu gelişmeyi olum-
İu görüyorum. Kuşkusuz bazen bu bir
mücadele haline geliyor. Bu yeni müzi-
ğe tavır alan bürokratlar veya sıyasetçı-
ler çıkıyor. Onlar kısa zamanda halkm
tepkisiyle etkisiz hale geliyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Zehra Yıldız Olayı
Sahnede izlediğiniz insanlar bazan sizi büyüler.
Bu ilk izleyişte olur. Yıllar önce, Zehra Yıldız da
öyle olmuştu.
Opera sanatı üzerine yazı yazmak haddim de-
ğil elberte. Ne var ki o coşkuyu, o büyülenişi baş-
kalanyla paylaşmak istemiş, Milliyet gazetesinde
Zehra Yıldız için yazmıştım.
Sanatçı yolun başındaydı.
Hiçbiryazımı saklamadığımdan, o zaman neler
yazrnış olduğumu şimdi belleğimde kalanıyla dile
getirebileceğim:
Çok genç sopranonun sahneden izleyiciye ge-
çen alabildiğine etkileyici kişiliği üzerinde durmuş-
tum. Daha o zaman Zehra Yıldız'da primadonna
kimliği bir anda duyumsanıyordu. Sahnede görü-
nür görünmez, belki şarkı söylemeye başlama-
dan...
Osman Şengezer'in, yazımdan sonra, "Evet,
Zehra bambaşka..." dediğini hatıriıyorum.
Sonra araya Tosca'ya kadarki zaman dilimi gi-
riyor:
Zehra Yıldız, TRT 2'deki Ondan Sonra progra-
mımıza konuk oluyor sözgelimi. Bir yaz gecesi.
Programı Istanbul televizyonunun arka bahçesin-
de gerçekleştiriyoruz. Zarif, alçakgönüllü, incelik-
li bir insan Zehra Yıldız. Hayranlığınızı söylediği-
nizde yüzü kızanyor. Hepi topu birkaç saat.
Salome'den sonra birden ünlenen ve istese bu
ünü kullanabilecek Zehra Yıldız asıl sanatının onur-
lu dünyasında kalmayı tercih ediyor. Oysa o gün-
lerde neler yapar, o ünlenişi ne kadar sevimsiz iş-
lerde 'para'yaçevirebilirdi.
Ondan Sonra'nın yönetmeni sevgili Gülgun
Cündebeyoğlu, Zehra Yıldız ve eşi Süha Yıldız'la
daha yakından tanışıyordu. Bazan sorardım: Kâh
burada, kâh yurtdış/nda olduğunu öğrenirdim.
Bir başka rastlantı: Okul arkadaşım Mevsim'in
Zehra Yıldız'ın ağabeysi olduğunu öğreniyorum.
Mevsim'i pek ender görebiliyorum, ama iyi huyu-
nu, dostluğunu biliyorum. Bu akrabalık bağı beni
alıp Galatasaray'daki okul günlerine götünjyor.
Zehra Yıldız'ın hangi sağlam aile koşullanndan
geldiğini az çok tahmin edebiliyorum.
Fakat belki de bütün bunların hiçbirini düşün-
memiştim. Bütün bunlaroyürekyakjcı, beklenme-
dik, zamansız ölümle birlikte geldi.
Bu sezon Tosca'da Zehra Yıldız'ı yeniden sah-
nede görebileceğimizi, dinleyebileceğimizi öğren-
diğimde derin bir heyecan duymuştum. Genel pro-
vaya Handan Şenköken'le birlikte gittik. Bu sü-
tunda yazdım: Soprano hepimize sanatın onancı
mutluluğunu tattırdı.
O gece hayatımın en güzel gecelerinden biri ol-
du. Son yıllarda çok az sanat veriminden öylesi-
ne sarhoş edici bir sevinç duydum.
Dostlanma, sevdiğim insanlara, boyuna Zehra
Yıldız'ı ve Tosca'yı anlatıyordum. Bu büyük yıldız
yaşasaydı operayı, hayatında bir kez olsun ope-
raya gitmemiş insanlara bile sevdirecekti. Sesin-
den ve varlığından ateş fışkınyordu.
\^cth3beri işittigirrKİe, bize böylesine anlamlı sa-
at)§r yağ&tmış'bır sânâtçının offim döşeğinöe ol-
masın(5âh adeta bencilce bir üzüntü duydum. O
görkemli inceliği ya bir daha yaşayamazsak...
Evin llyasoğlu Cumhuriyet'te çok güzel bir ya-
zısını yayımladı. Tosca'nın son perdesindeki inti-
harsannesini, Zehra Yıldız'ın bizden aynlışı gibi yo-
rumluyordu. Günlerce ben de öyle düşündüm.
Sahne, şimdi de gözümün önünde.
Olup bitenler çok tuhaf geliyor: Olup bitenlerin
kendisinde 'opera' hissolunuyor.
O görkemli inceliği artık bir daha yaşayamaya-
cağız. Ne çapta büyük bir sanatçının, etkileyici bir
'yıldız'\n dünyamızdan çekip gittiğini, Doğan Hız-
lan'ın Hürriyet'te vurguladığı gibi çok az kişi bili-
yor. Bizi iyileştirecek, onaracak birgüzellikten yok-
sun kaldığımızı bilmem nasıl anlatmalı.
Ölüm haberini alır almaz televızyonu açtım, çe-
şit çeşit kanallanmızda haber bültenlerini izledim.
TRT ve atv'de ölüm haberi duyuruldu. Star'da
Berna Yılmaz bir düğünde görüntüleniyordu.
Shovv'da sürekli şu alt yazı geçiyordu: "Ünlü sa-
natçı Mahzun Kjrmızıgül'y hüngür hüngür ağla-
tan sahne."
Televizyonu kapattım, hıçkıra hıçkıra ağlamaya
başladım.
Takvimde iz bırakan:
"Durmadan çalışmak, durmadan kendini yeni-
lemek uçsuz bucakstz bir ülkeydi Zehra için. Hep
keşfedilecek bir şeyler vardı." Evin llyasoğlu,
Cumhuriyet, 14 Aralık 1997.
BUGUN
• BORUSAN KULTUR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 19.00'da laserdiskten Stan
Getz ve Richie Cole dinlenebilir. (292 06 55)
• TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR KÜLTÜR VE
SANAT İÇtN VAKEF'ta saat 19.00-21.00 arasında
Sunav Akin'ın katılacağı söyleşi yer alıyor. (293 10
96) "
• AKSANAT'ta saat 12.30'da Donizetti'nin Aşk
tksiri isimli opera dinletisi. saat 19.00'da Abelard ve
HeJoise isimli oyun izlenebilir.
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I