14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
\YFA CUMHURİYET 1 ARALIK 1997 PA2ARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER )evlet Yönetiminde İkilik AYHANSARIHAN T oplumumuz, birkaç yüzyıl- dan beri bir ikilik yaşıyor. Bir yanda ge- lenekscl de- ğerleT, öbür yanda çağdaş uygarhk. Eğitimde. hukuk- ta, insan haklannda. ölçüde- tartıda, yazıda, takvimde bu iki sisteme ilişkin değerler ve o değerleri savunanlarça- tışma halindedir. Bu çatış- ma, cumhuriyet sıçramasıy- la, "çağdaş uygarhk" lchıne sonuçlanmıştır. Köktenci önlemlerle Türkiye'yi orta- çağa bağlayan üstyapı ku- rumlan temizlenip atılmış- tır. Saltanat ve halifelik kal- dırılmış, eğitimde birlik sağ- Ianmış, bilim yüceltilmiş, hukuk laikleştirilmiş, lcadı- nın statûsü yükseltilmiş, fe- odal unvanlann kullanılma- sı yasaklanmıştır. Devlet, la- ik esaslara göre şekillenmiş- tir. Bütün bunlar kuru bir id- dia için değil, insan ihtiyaç- lannın karşılanabilmesi için. bilimin gereği olarak yapıl- rruştır. Bundan sonra yaşanan gelişmeler bilinmektedir. Bir toprak reformu ile ağa- lık kaldırılamadığı için "ağa" unvanının yasaklan- ması. ağalığın tasfiyesine yetmemiştır. "Hayatta en hakiki mürşit* olan bilim köylenmize ulaştınlamadı- ğı, köylerimiz laik, bilimsel eğitim kurumlanyla donatı- lamadığı için bu boşluktan dinsel eğitim kurumlan ya- Emekli Öğretmen, Avukat rarlanmıştır. Kadının huku- ki statüsü, çalışma koşulla- nyla ve kültürle desteklene- memiştir. Geldiğimiz noktada, un- vanı yasaklanan ağalık ve beylik, yeniden iktidardadır. Ülke, bilirrü bırakın "enger- çek yol gösteriti'' saymayı, "yol gösterici" bile sayrna- yan, hatta ona karşı çıkan, topluma karanlık yollar öne- ren bir siyasal anlayişın hü- kümet ortaklığından kurtul- muştur, ama onu "üdktor" dan kovamamıştır. Kadın hâlâ ikinci sınıf yurttaştır. Kız çocuklan ağırlıkh ola- rakeğitim olanağından yok- sundur. Devletin örgün eği- tim kurumlan laik esaslara göre eğitim yapmaktan uzaklaşmış, yağmurun yağ- masını, art arda iki dersten birincisinde gökyüzûndeki buhann yofunlaşmasına, ikinci derste "Tannmn tak- dir-i ilahisi''ne bağlar hale gelmiştir. Bilim karşısındaki güçle- ri bu bile tatmin etmemiş, neredeyse bu derece yaygın başka bir eğitim sistemiyle, üstelik *iaşe ve ibate"leri de sağlanarak çocuklann gonca beyinleri dogmalarla körel- tilmiştir. 1997 yaz mevsiminde or- ta Karadeniz'de fındık hasa- dı yapan köylüler arasında, ilkokul dördüncü ve beşinci sınıf öğrencileriyle ve yeni mezunlarla da karşılaştım. Onlarla öğretmence söyleş- meye, neler öğrendiklerini öğrenmeye çahştım. Dünya- run şeklini sorduğum çocuk- lardan aldığun yanıtlar deh- şet vericiydi. Kafalannda oluşmuş sisteme göre dünya bir kara mandanm üzerinde duruyordu. Manda bir kıhnı kıpırdatırsa deprem oluyor, üç kıhnı kıpırdatırsa her şey altüst oluyordu. (tki kıhnı kıptrdatırsa ne olacağını unutmuşlardı.) Manda bir taşın üzerinde duruyor, taş bir suyun üzerinde yüzüyor, su toprağın üzerinde akıyor- du.,. Alttaki toprağın altında ne olduğunu, bu mandanın suya yatmak dururken niçin taşın üzenne çıkıp "hazı- roPda bekledığini, onun ya- hnı-suyunu kimin verdiğini sordum. Mandanın "iaşe"si konusunda mantık yürüttü- ler: Herhalde Allah veriyor- du. Diğer iki sorunun yanıtı ise "Bize karsuüık''tı, "ADa- hın bikceği i$ler*di. Çocuk- lara "bu önemiibQ^ler"i ne- reden öğrendiklerini sor- dum, Kuran kursunda öğ- renmişler. Hoca bunlan ne- reden öğrenmişti. Çocuklar- dan biri "Çok kitabı var onun,Idtaba bakıp söyiüyor, öyle kafadan aünıyor" dedi. Yağmurun. kann nasıl yağdığını konustuk, iklim- lerin. mevsimlerin nasıl oluştuğunu, ürünün niçin az ya da çok oldugunu. "bere- ket" kavramını konuştuk; al- dığım yanıtlar daha az ürkü- tücü değildi. Bu çocuklar ilkokula da gidiyorlardı. Ama beş sınıfa bir öğretmen verilmiş belli ki, o da yılın yansında izin- li, diğer yansında raporluy- du. tlkokul öğrenimi bile gör- memiş yaşlt köylüler bu ya- nıtlara inanmak mı gerek, gülmek mi. ikirciklendiler. Dinsel kavramlarla anlatılı- yordu ama akla aykınydı. Konuşup anlattıkça, bu eği- timle bilimde-teknikte her- hangi bir gelişme sağlana- mayacağını, bu yolla doğa- nın tanmamayacağmı ve on- dan yararlanılamayacağını, findığın veriminin arttınla- mayacağını, onun toplan- masının kolaylaştınlamaya- cağını ve böyle bir eğirimin aklı körelttiğini kolay kav- radılar. O günlerde önemli bir tartışma konusu olan 8 yıllık laik-bilimsel eğitimın geregine inandılar. Köylülerin anladığı bu gerçeği, ateşli tartışmalara. savunuyor görünmesine rağmen dahaca devlet anla- yamamıştır. Çünkü yasala- şan 8 yıllık eğirimin progra- mındabilimle dinsel dogma. gerçekle hurafe yan yana, birliktedir. Devlet, bilimin öğretimi için tebeşir ödene- ği ayırmazken, ikincisi, ge- ne devlet bütçesinin olanak- lanyla, birinci hamurkâğıda renîdi baskılı dergilerle, ki- taplarja en köşe bucak yer- lere ulaştınlmaktadır. Dev- letin bir kunımu, 8 yıllık ke- sintisiz eğitimi "olmazsa <*• maz" koşul sayarken başka bir kurumu gümbür gümbür aksini dayatmaktadır. Türkiye Diyanet Vak- fi'nca yayımlanan ve Anka- ra Milli Eğitim Müdürlü- ğü'nce bir bilgi yarışması için soru hazırlamak üzere okullanndan çağnlan öğret- menlere ücretsiz olarak da- ğıtılan "Hz. Muhammed ve Gençlik" adlı kitaptan (s. 104-105) ahnan şu satırlar, bunu doğrulamaktadır: "Islama göre din bilgisi vermeden başka ilim öğret- mek caiz değfldir. Terbiye meseiesi üzerindeyazrian Ûk sistematik eserkrde,dini btt- gi verilmeden veya din bilgi- si de verme şarü koşulma- dan sırf dümevi bflgüer öğ- retmek üzere çocuk için ho- ca tutmanın caiz otmadığı belirtilmiştir. Kadı lyaz bu- nu, 'Zira çocuğun, bilahara kalbinden sökülüp atılması zor olan bozuk bir mezhep üzere yetişme ihtimali var- dır1 diyerek gerekçeye bağ- lar. Bediüzzaman. küçük- ken ihnıal edikn çocuklann sonradan iman ve İslaırun onun rutauna çokzor girece- ğini, "adeta gayrimüslim bı- risinin İslamiyeti kabul et- mek derecesinde zor' olaca- ğını ve dine yabancılaştığnıı belirtir. (-) Dinimiz, aile ter- biyesinde dini terbiyev e ön- ceBkvermevi ısrarla isterken günümüz Müslümanlannın, çocuklannın yetişmesinde, bütün gayret ve himmeüeri- ni sadece dünyevi istikbaÜ kazanma meselesinde topla- malaninanclannason dere- ce aykın bir durumdur. Ve gerçek aldanmadır. Çünkü, dünyevi istikbal denen şe>in garantisi yoktur. (_) Atalan- mızı, dindar nesiUer dünya- ya hâkim kılnuşnr. Şinıdi la- ikesaslar üzerine >etişen nes- lin alobeti ortada. (_.) Zara- nn neresinden dönülürse kârdır. Kurtuluşumuz için bu dönuşü yapmak zonın- dayız." Devlet bir yandan imam-hatip kökenli polise cami kapısında "isteme- zük"çü sakallıyı kovalatı- yor, diğer yandan Kadı îyaz'ı, "Bediüzzaman"ı re- ferans göstererek laik eğiti- mi "dönülmesi gereken za- rar" sayan görüşlerin yayıl- ması için, ortalama büyük- lükteki bir bakanlık bütçe- sinden daha büyük bir bütçe ayınyor ve bu bütçeyle bası- lan kıtaplan ücretsiz dağıtı- yor. "Dcvtet yönetiminde iki- Bk" sözüyle bunu anlatmak istiyonım. Söz konusu "UdMk" birey- lerin zihninde olduğunda, cumhuriyetin başlangıcında olduğu gibi, "bilinı''in ya- nında yer alan bir devletin tutumu, sorunun çözümünü kolaylaştırabilir. Oysa şimdi devlet, bilimle hurafe arasın- da kararsızdır, neredeyse bu ıkisi arasında arabuhıcudur. anayasa gereğince, din dersleri zorunludur. Mil- li Eğitim Müdürlüğü'nde "Bcdiüzzaman"ın propa- gandası yapılmaktadır. Bilim düşmanlanna az- gınlaşma cesareti veren de budur. Devlet yönetimindeki iki- lik giderilmez, toplumdaki ikiliğin çözümü için köklü önlemler alınmazsa, kesin- tisiz eğirimin 8 yıla çıkanlıp çıkanlmaması kavgası, ha- vanda su dövmektir. Medre- selerde de 8 yıldan daha uzun süre "kesintisizeğhinı" verilivordu. İŞTE YÜZYILIN FIRSATI! CUMHURtYET^TEN OKURLARA ORHANERİNÇ Yanıaçık Cezaevinde Gibiydik Yöneticilerimızin verdikleri sözlerden ikisinin daha boş çıktığı dün gözler önüne serildi. "Ne sayım için ne de seçmen kütükleriyazımı için vatandaşı evlere hapsedeceğız. Hepsi bitgisayaria yapılacak" demişlerdi. Ama olmadı. Daha doğrusu olamadı. Böyiece geleneklerimizi sürdürme alışkanlığından da kurtulmamış olduk. Başanlanndan ötürü yöneti- cilerimizi kutluyoruz. Çocuklar ve görevleri gereği çalışmak durumun- da olanlarta turistler dün şehirlerin gerçek sahipleriy- diler. Boş cadde ve sokaklardan geçmek, daha sağ- lıklı gözlem yapılmasını kolaylaştırdığı için şehirterde- ki kuralsız yapıtaşma, çevre yağması, trafik keşme- keşi konulanndaki başanmıza da yakından tanık ol- ma olanağını bulduk. Başka şehirleri bilmiyoruz ama Bostancı'dan Ca- ğaloglu'na 17 dakikada ulaşılması sanki diğer gün- lerde çekilen azabın kefareti gibiydi. Dileriz önümüzdeki sayım ve seçmen yazımı bilim- sel yöntemlerie yapılır, biz ilkel yöntemlerin esiri ol- maktan, Türkiye de yanaçık cezaevi görüntüsünden kurtulur. • Eski eser yağmacısı, uluslararası kaçakçı Aydın Dikmen'in Münih'te tutuklandıktan sonra Türkiye, Kuzey Kıbns, Güney Kıbns ve Almanya arasında ya- şanan "iade" çekişmesini Özgen Acar yazdı. • Gümrük birliğinin ilk yılında dış ticaret açığında Türkiye aleyhine görülen patlamayı Dış Ticaret Müs- teşariığrnın raportanna dayanarak Banu Salman ha- berleştirdi. • Eski Diyarbakır Valisi Doğan Hatiboğlu'nun, Gü- neydoğu'daki terörie mücadelenin perde arkasında- ki gerçekleri anlattığı TBMM tutanaklannı Ayşe Sa- yın yazdı. • Arkosı 15. Sayfada ARADABIR R A H M I K U M A Ş Hukukçu, eski Parlam. Yeni Padişahlara Hayır Siyasetçilerın ülke yönetimindeki beceriksizlikleri, askerlerin ışbaşına gelmelerine yol açmıştır birkaç kez. Ancak son asker yönetiminın üstünden 14 yıl geçtiği halde, ülkede yine yönetim tartışması vardır. "Ne olacak ülkenin durumu" sorusu her yerde sorul- maktadır. Kamuyu yönetenler de, kamuoyuna güven vermeye çalışmaktadırlar. Oysa halk, başta parti ge- nel başkanlan olmak üzere yönetenlerin sözlerine inanmamaktadır. Siyasal parti genel başkanlan, ne zaman, doğruyu söylemeyi temel ilke edinirlerse, o zaman siyasette yaşanan bunalım aşılacaktır. Son 33 yıldır siyasette varolan Süleyman Demi- rel de, cumhurbaşkanı olarak, yurttaki olumsuz ha- vayı dağıtmaya çalışmaktadır. lyi nıyetinden kuşku duymamakla bırhkte, buna cumhurbaşkanlığı önce- si siyasal yaşamının "yeterii katkıyt yapmaktan uzak oldugunu" herkes bilmektedir. Ayrıca öngördügü çc~ zümler de öyle demokratik diye algılanabılecek tür- den değillerdir. Bu, bilinçaltıyla siyasal çizgisine uy- gundur. Çünkü o cumhurbaşkanlığında gösterdiği özeni, başbakanlığında da göstermiş olsaydı ülke bu duruma gelmezdi. Demırel cumhurbaşkanlığında bulunduğu ilk 3 yıl içinde ülkede 4 Bakanlar Kurulu oluşturuldu diye ya- pıda bir tıkanıklık var deyip, önce Meclis'i dağrtma yetkisi istedi. (16 Aralık 1996, Hürriyet) Öyle ki örnek aldığı ülke de Pakiştan. Oysa oradaki anayasayı ya- pan diktatör Ziya Ül Hak! Açıkçası cumhurbaşkanı bizden de gerı bir ülkeyi örnek almakla kalmamış, ör- nek aldığı ülkenin kuralını faşist generalin koyduğu- nu da görmezden gelmiş. Oysa kendisi çok iyi bilme- lidirki, TBMM kendini dağrtmayetkısıni Mustafa Ke- mal'e bile vermekten kaçınmıştır. (Bak. Parlamento- nun Boyutlan, Çağdaş Yayını s. 82-85) O zarnan Mus- tafa Kemal, Meclis'i dağıttı mı? Hayıri Meclis'in iste- mine boyun eğdi. Işte, o Mustafa Kemal ülkeyi iç ve dış düşrnandan kurtaran biri olarak, ülkeye cumhuriyet rejimini de getirmişti. Çünkü söz konusu tartışma 1924 Nisan'ın- daolmuştu. Cumhuriyeti kurduktan sonraonun iç do- kusunu örerken yasama-yünjtme denklemini Fran- sa'daki gibi düşünmüştü. Önünde açıkça Amerika Birleşik Devletleri Cumhuriyeti örneği varken... Ama o işin kolayınagitmedi, zoryolu seçti. Çünkü ABD yö- netim biçimi Padişahhk Yönet/m/'ni andırıyordu. Yal- nız orada bir soyun egemenliğı yoktu. Ama başkan olan kişi yetkileriyle, başkanlığı süresince padişahtan da ilerdeydi. En azından başbakanı yoktu. Oysa ta- rihimiz bize ikinci padişah Ortıan Bey'den bu yana sadrazamlı yönetim kurulduğunu göstermektedir. 1921 Anayasası' nın birkaç yerini değiştirerek ülke- ye cumhuriyeti getiren Mustafa Kemal Paşa, bu cum- huriyetin örgüsünü 1924 Anayasası'y'e örerken "ya- samacı d/zge"yi. Batılı sözcükle "pariamenter sis- tem"\ seçti. Oysa, o sıralarda ülkeyi yönetmek çok zordu. O durumda ışin kolayına gidilebilirdi. Şimdiki- ler ise öyle yapmaktadır: Ülkeyi yönetmek zorlaşmış diye yargı dışında (belki ondan da bir parça alarak) tüm yetkileri kışiliğinde toplayan bir başkan, daha doğrusu yeni bir padişah yaratmayı uygun görmek- tedirter. AYNI ANDA ' A Y N ı PARAYI İKİSİNİ BİRDEN YAPABİÜRSİNİZ! HEM EV ALIP HEM DE BAŞKA YATIRIMLAR YAPABİÜRSİNİZ!Yargıç ve Savcı Atamalan... ARİF ALİ CANGI Y argıç ve savcılan mesleğe alma, ata- ma, yükseltme, meslekten uzaklaş- tırma, disiplin ceza- lan verme, kadrola- n dağıtma yetkileri, anayasal bir ku- rum olan Hâkimler ve Savcılar Yük- sek Kurulu'na (HSYK) aittir. Bu kurulun oluşturulmasının ama- cı, yargıç ve savcılann dolayısıyla, yargı organının; yasama ve yürütme organı karşısında bağımsızlığını. yar- gıçlık ve savcüık~güvencesini sağla- maktır. HSYK'nin bağımsızlığı, hatta yargı bağımsızlığı gündeme geldi- ğinde, ilk dile getirilen Adalet Baka- nı'nın kurulun başkanı, Adalet Ba- kanlığı müsteşanntn da kurulun do- ğal üyesi olmasıdır. Benim de katıl- dığun görüşe göre; bu düzenlemeler HSYK'nin dolayısıyla yargının yü- rütme organı karşısında bağımsızlı- ğını ortadan kaldırmaktadır. Bunu en somut savcı ve yargıç atamalanna ilişkin hazırlanan kararaamelerde görmekteyiz. Eski Adalet bakanları Mehmet Ağar ve Şevket Kazan'dan sonra ye- ni bakan Oltan Sungurlu'nun hazır- latmakta olduğu kararname taslağı da şimdiden "sürgün kararnamesi" adım almış durumda. Yürütmeye karşı bağımsızlığı or- tadan kaldıran bu düzenleme ilk ola- rak 1982 Anayasası ile getirilmiştir. 1961 Anayasasf nın ilk biçimi, 1971 değişikliği ve 1982 Anayasa- sı'ndaki bu konudaki düzenlemeleri birlikte ele aldığımızda, Adalet Ba- kanı'nm kurul üyesi olmasına adım adım gelindiğini görüyoruz. 1961 Anayasası'nda ilk biçiminde Adalet Bakanı o zamanki adı ile Yüksek Hâ- kimler Kurulu toplantılanna katılabi- lir ancak oylamaya katılamazdı. 1961 Anayasası'nın 1971 yılında yapılan değişiklikle Adalet Baka- nı 'na gerekli gördüğü hallerde, Yük- sek Hâkimler Kurulu'na toplantılar- da başkanlık edebilme olanağı tanın- mıştır. 1982 Anayasasf nın konuyu dü- zenleyen 159. maddesi ise Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun Başkanının tzmir Barosu Avukallarından Adalet Bakanı olduğunu belirtmiş- tir. 1961 Anayasası'nın ilk biçimin- de, Adalet Bakanı'na, dilediğinde kurulun toplantılanna katılma hakkı tanındığı halde, 1971 anayasa deği- şikliği ile bu kural. Adalet Baka- nı'nm gerekli gördüğü hallerde kurul toplantılanna başkanlık edebileceği biçimine dönmüş, 1982 Anayasa- sı'nın düzenlemesi ile de Adalet Ba- kanı'nın HSYK'nin sürekli olarak başkanı olacağı düzenlenmiştir. 1982 Anayasası bir adım daha ileri gide- rek. Adalet Bakanlığı müsteşannı da kurulun doğal üyesi yapmıştır. Kurulun. yürütme organı karşısın- daki bağımsızlığının ortadan kaldı- nlması bakanm kurul başkanı. müs- teşann doğal üye olması ile bıtme- mektedir. 1961 Anayasası'nın ilk bi- çiminde kurul üyelerinin yasama or- ganmca, 1971 değişikliği ile Yargıtay Genel Kurulu' nca seçileceği düzen- lendiği halde, 1982 Anayasası ile bu kural; kurulun yargıç üyelerinin Yar- gıtay ve Danıştay Genel kurullan'nca gösterilen adaylar arasından Cum- hurbaşkanı tarafından seçileceği bi- çiminde değiştirilmiştir. Cumhurbaş- kanı'nın yürütme organının başı ol- duğu düşünüldüğünde, yargının en yüksek kurulunun yürütme organı karşısındaki bağımsızlığından söz edebilme olanağı kalmamaktadır. 1961 Anayasası'nm 143. madde- sinde kurul üyelerinin görev sürele- ri içinde başka bir iş ve görev alama- yacaklan düzenlendiği, 45 sayılı Yüksek Hâkimler Kanunu'na göre de kurulun hazırhk çalışmalannı yü- rütecekyeter sayıda tetkik hâkimi ve yeteri kadar memur ve hizmetlinin çalıştınlacağı. kısacası kendine özgü teşkilatı olacağı düzenlendiği halde, 1982 Anayasası'nın getirdiği düzen- leme ile; kurula seçilen yargıç üye- lerin Yargıtay ve Danıştay'daki gö- revleri devam etmekte, kurulun ala- cağı tüm kararlar Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmakta ve kurul üyelerinin onayına sunulmaktadır. Özet olarak; 1982 Anayasası'nm ve 2461 sayılı HSYK Yasası'nın dü- zenlemesinde, yargı bağımsızlığını, yargıçlık ve savcıhk güvencesini sağ- lamak için oluştunılan HSYK'nin; Başkanı Adalet Bakanı, doğal üyesi Adalet Bakanlığı müsteşandır. Ayn bir bütçesi ve teşkilatı bulunmamak- ta, Adalet Bakanlığı'nda sığıntı du- rumundadır. Kurulun alacağı kararlara ilişkin kararnameler önceden Adalet Ba- kanlığı'nca hazırlanmakta, kısa bir süre içinde kurul üyelerinin incele- mesine sunulmaktadır. Yargıç üyele- rin kurul üyelikleri sırasında Danış- tay ve Yargıtay'daki görevleri devam ettiğinden, hazu-lanan bu kararname- lerin aynntılı olarak incelenmesi ola- sı olmamaktadır. Aynca kurulun ka- rarlanna karşı yargı yerlerine başvu- rulamamaktadır. Yazmın başmda belirtildiği gibi; HSYK'nin yürürlükteki bu düzenle- melere göre yürütme organı karşısın- dabağımsız olduğu söylenemez. Ha- zırlanan kararnamelerin haklı olarak "sürgün kararnamesi" diye nitelen- dirilmesine yol açan da bu çarpık dü- zenlemedir. Bu değişiklik taslağı ya- salaşırsa, kurulun yürütme organına karşı bağımsız olmamastnın yanuı- da, yasama organına karşı da bağım- sızlığı ortadan kalkacaktır. HSYK üyelıği parti merkezlerinde, tarikat- larda siyasi tercihlere göre belirlenir hale gelecektir. HSYK ile ilgili anayasal ve yasal değişiklik yapılmahdır. Hem de bir an önce yapılmalıdıı. Ancak yapıla- cak değişiklik, yargının gerçek an- lamda bağımsızlığını sağlayacak ni- telikte olmahdır. Yapılacak bu deği- şiklikle: - Adalet Bakanı ve müsteşan ku- ruldan çıkanlmalı, - Kurul üyelerinin tamamı Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullan'nca doğrudan seçihneli, - Kurulun özel bütçesi ve teşkilatı kurulmalı. - Kurul üyelerinin, üyelikleri süre- since, Yargıtay ve Danıştay'daki kad- rolan ve her türlü özlük haklan sak- lı kalmakla birlikte, yalnızca kurul- da görev yapmalan sağlanmalı, - Ku- rul kararlan yargı denetiminde olma- hdır. HSYK, ancak böyle bir yapı ve iş- leyişle yargı bağımsızlığı, yargıçlık ve savcıhk güvencesi sağlayabilecek, kararnameler "sürgün kararnamesi" olmaktan çıkabilecektir. Düşünün, hem ev sahibi olacaksınız, hem de ev için ayırdığınız para, hangi yatırım aracında duruyorsa orada değerlenmeye devam edecek! Üstelik eviniz de, bir Emlak Bankası Evi olduğu için aldığınız andan itibaren değerlenmeye başlayacak. 750 milyon, I milyar TL önödemeyle ev sahibi olun! Hemen en yakın Emlak Bankası'na gelin. istediğiniz Emlak Bankası Evi için önödemenızi yapın. Peşinatın geri kalanını 26 Ocak 98'e kadar ödeyin. Bu sürede ev için ayırdığınız para da, başka yatırım araçlarıyla değerlenmeye devam etsin. Herkese uygun ödeme koşulları! Taksitlerin geri kalanı ıçın size tam 55 farklı ödeme koşulu sunuyoruz. Ama yine de, hiçbiri bana uymaz diyorsanız, kendi koşulunuzu belirleyebilirsiniz! Tam 10 yıla kadar vade yapabilirsiniz. Ayrıca ister peşin ödeyin, indirimden yararlanın. İster üç eşit taksitle faizsiz ödeyin. Ya da grup oluşturun, daha çok indirim alın! Böyle fırsat, yüzyılda bir çıkar! İyi değerlendirin! ii i» me İÇİH" U IUUH -6 faâık 199? EMLAK BANKASI Inanbul fro/elırl Utanbul Emlak Pazarlıma Mfidıirlügti: (0212) 17i 58 34-276 56 48 B»hçe|ehir: (02 12) 669 00 10 Ata»«»ıir.t02l6|45515 97'98-455 IS lOBİıımkent (0212) 872 83 S0ı3hjtMutlukent (0262) 642 03 88 • 721 01 00;3 rat Mimarota- SirMnotu: (0212) 864 00 10 Gallcria Ofiı: (0212) 559 46 72-559 68 72-560 45 43 EminOTu Tanıtım Ofisı IÜ2I2) 513 95 97 Konut P u a r i a m * 102121 252 72 35 ;4 hat Ankarv Pre/cfert - Ankara EmUfc P u ı r l a n u Mudurtujû : (0312 427 52 22-426 04 06 Bılkenc (0312) 266 45 54 Ehankent: (03121 260 15 18 Umifktnc (0312) 235 43 50 im»r Pro/clerf: lımir Emhk P u ı r t a m ı MtidUrtügu: (0232) 336 04 49-336 07 54-336 13 92 Mlvijthir: (0232) 324 14 677 hat Cazlemlr. |O232l 274 14 1617 Koıttk: 10232) 446 04 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle