Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 KASIM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KİTAP TIRTILI SELtM tLERİ
Bir derginm sayfaLarmda...15 kuruşluk Yıldız "On beş
günde bir çıkar gençlik, güzeUik,
sinema ve sanat revüsü"nün cilt-
leri hâlâ masamda duruyor. Bu
ciltlen bırkaç yıl önce eskiciden
almıştım.
Tozlu, yıpraktılar. Elden geldi-
gince onarmıştım. Sonra bir kö-
şede unutmuşum. Geçenlerde eli-
me geçti; günlerdır dalıp gidiyo-
rum Yıldız'lara.
1930'lann sonundaki Tûrkiye
ya da Türkiye'nin o gûnkü büyük
kent yaşaması, özlemJeri, ülküle-
ri, meraklan, yönlendinlişiyle
karşıma çıktı desem yeri.
Brrinci sayının hemen üçüncü
sayfasında Mflsahipzade Celâl.
Evet, bugûn kimsenın bılmedıgi,
geçmişte bilenlenn usul usul
unuttuğu, belkı de tek kişınin an-
madığı. bir zamanlann ünlü tiyat-
ro oyunu yazan Müsahip-
zade Celâl'e ilişkin ha-
ber şöyle-
"Türk sahnesine
otuz kadar yüzde
yüz Tûrk eseri wr-
miş olan büyfik
dramatürj Müsa-
hipzade'nin biitfln
eserlerinin filme çe-
Idbne hakkınıa, İpek
Filtn Stüdvolan tarafın-
dan satın alındığı söv
lenmektedir."
O 1938 yılın-
da Türk sınema-
sı daha emekle-
me çagındayken
bir Hollyvvood
edasına bürûnmüş gıbidır. Filme
tam o sıra alınan eser Aynaroz Ka-
dısı'dır. Şevkiye(May) başroldey-
miş:
"Şehir Tryatrosu'nun sevimli
artisti Şevkiye, Aynaroz Kadı-
s'rtın meşhur Rum kıa rotünü ya-
pıyor. Rejisör; genç artistin şak-
çaklığına son derece
uygun bir rol
vermek sure-
tiyle muvaf-
fakıyet ihti-
malîerini
kat kat
«rtür-
• On beş günde bir yayımlanan 15 kuruşluk 'Gençlik, Güzellik, Sinema ve Sanat Rövüsü'
Yıldız, 1930'lann sonundaki Türkiye'nin o günkü büyük kent yaşaması, özlemleri, ülküleri ve
meraklannı ortaya koyuyor. Yıldız, tefrika romanlar da sunuyor: Karmen, La Bohem... Öyküler
yayımlıyor, Cahit Uçuİc, Zahir Güvemli, Rakım Çalapala'dan... 'Cinsi cazibe' konusuna da el
atmayı unutmayan Yıldız'da sinema da çok önemli bir yer tutuyor.
ğümidir?''
Bir otuz yıl
geçecek, alt-
mışlann so-
nun-
da,
Ata-
tûrk Er-
kek Lisesi
öğrencısiyken Şev-
kiye May, Beyoğlu'nun
alaca ışıklı sokağında belirecek.
Yorulmuş, bunalmış bir Şevkiye
May. Sokakta tanışı otunır,
onu ziyarete gelir, zi-
li duyuramaz, aşa-
ğıdan bagınr...
Gûnün birinde
de intıhar! Hava-
gazını açmış,
kendini öldür-
müştür. Ama daha
önce Yenı Komedi
Tiyatrosu'na git-
miş. Vakit geceyan-
sını geçıyormuş.
Bekçıyi kaldır-
mış, sahneye,
bomboş sah-
neye çıkıp bü-
tün ışıklan
yaktırmış...
Şimdi Yıldız rövûsünde fotoğ-
rafta gülümsüyor
'Elinizi sıkan adam'
Yıldız'ın bir iddiası var; kulak
verelim:
"Gözter ruhun aynasıdır dcr-
ler. Hatbuki ruhun aynasıolan şey-
ler,yalnız gözler değüdir. Bir insa-
nın bütün tavirlan ve harekeüeri
ruhunun aynasıdırf
Karşımızdakının kisiliğini
kavramak istiyorsak, onun el
sıkışına dikkat etmeliymişiz:
Karşıruzdaki sizin elinizi ya-
vaş ve tembel hareketlerle sıkı-
yorsa, ondan çekinmenizde ya-
rar vannış. Ya da elinizi ne
büyük bir kucaklayışla sı-
kıyor! Ooo... Hatta bu ka-
dar basit bır selam için iki
elıni birden kullanmaktan
da çekinmiyor. Biraz cü-
retkâr!
Ya da: Elinizi yükseğe
kaldırarak fazla sert ol-
mayan bir sıkışla sıkan
adam, başkalanna hoş
şeyler söylemekten ve
kendisine tatlı şeyler
söylenmesinden hoş-
lanan bir yaradılış sa-
hibiymiş...
O zamanlar yıldız fa-
lı modası pek yaygın
değilmiş, bu türden
tahlilleT daha ilgı çek-
miş olmalı...
içirıde geçen bir aşkm
ühaüT
Spencer Tracy,
Myrna Loy ve Clark
Gabie'in başroHerinı
paylaştıklan Yaralı
Yıldız, tef-
rika romanlar da
sunuyor: Kar-
men, La Bo-
bem» Tefrika ro-
man dedim, ama
hayır, ınanılma-
yacak bir şey, tef-
rika librettolar
sunuyor. Önce
'bestekâr' taru-
tıhyor: "Kar-
men'in beste-
kân Georges
Bizet." Sonra
EkremReşjt
(Rey) Bey'ın
tanıtım yazı-
sının ardından
libretto başlı-
yor,dörderbe-
şer sayı sürü-
yor. Karmen'in
şu şarkısına ne
dersiniz:
"Benim zabi-
tim yüzbaşı degil
/ Mülâznn da de-
ğil / Yalnızca ça-
vuştur / Fakat ba-
na bu kadan yeter
/ Fadasını ne .vapa-
yım."
Bayram hafta-
sında Saray sine-
masında Or-
manlar Perisi
fîlmi- «ynaya-
cak. Başrol-
lerde Ray
Milland ve
DorathvLa-
mour
" Baştan
aşağıja
renkli ve
sıcak
memle-
ketJerin-
dccenup
adalann-
da nefıs manzaralar
Kartal da Sa-
ray sınemasın-
da; ama o, 17
Sonteşrinden iti-
baren vızyona
gırecek. bır ıki
haftabeklemeniz
gerekiyor.
Mısır fılmleri
rağbette, hem de
en ünlüsü Aşkuı
Gözyaşlan. Aş-
kın Gözyaşlan
birkaç günden
beri lstanbul'da
ilk vizyonunu
görüyormuş.
Bu film, "dost
Mısır sinema
endüstrisinin
bireseridiıf
Devam ede-
lim: "Bu filmde
Mısır'ın en mes-
hur erkek şarkıcı-
lanndan Abdül-
vehab jönprönüye
rolûnüyapıyor. F3-
min Arapça kopya-
SL, bazı alafranga
şarkılarla da süs-
lenmiştir. Hatta çok
ileri Arap tangolan
duymak da kabü
olmaktadır. Kadın
rolüniiiseyineMı-
sırlı artistlerden
• Necat canbuıdın-
yor. Necat, bed-
baht bir genç laz
rolü yapmakta-
dır. ArtistJer
umumiyetle
muvafTak olu-
yorüufAşkın
Gözyaşlan'run
ilk vizyonhaf-
tasında Yıl-
dız'ın iç kapağın-
da tam sayfa bir
Atarürk resmi ve
altmda şu satırlar:
"Atatürk* Büyûk
milfi kahraman
veuluönderAta-
türk, 10/11/1938
sabahı saat do-
ku-
/ubeşgeçe
gözterini fani dünyaya
kapadı. Bu acı kayıp, bütün
Türk milletinin ve bütün dünya
kahraman milletlerinin kalpterini
yasa boyadL O günü, Türk mille-
tinin en acı günlerinden biri ola-
rak kaydedıyoruz."
GüzeUik yanşmalan
Yıldız'dan güzellik kraliçesi
yanşmalanna bizde bir dönem
ara verildiğini öğreniyoruz.
1938'in Avrupa güzellik kralice-
liğıne Finlandiyalı "Bayan Sirka
Sotenen" seçılmış. Öteki güzelle-
rin fotograflan boy boy. Ama Tür-
kiye'de yanşmalar artık yapılmı-
yormuş:
"(_) Hattadüma güzeltiğini ka-
zanmak bir kere de Türkiye'ye
nasip olmuştu. Sonradan bundan
vazgeçildi. Yazgeçmenin başhca
sebebi de ahlaki saikler oldu. Bun-
da haklıdüşünülüyordu.Zira baş-
langıçta sadece bir ırk güzefliği ve
bir bediiyat müsabakasmı gaye
edinen bu seçirrüer, sonradan ba-
zı garip teşebbüslere alet olmaya
başlamışlardı.
"Para kazanmak >"olun-
da ahlaki mani görmeyen
birçok işgüzar Avrupa bezir-
gânlan, genç güzeUik kraüçeleri-
ne garip teküfler yapıyoriardı. Da-
ha bir sürüuygunsuzluk seaüynr-
du. Bu yüzden bider bundan vaz-
gectik. Diğer taraftan ahlaki bağ-
lan, birçok miUederinldnden çok
daha sıkıvesağlam bulunan Türk
cemaati. bu müsabakalan kendi
yHşayısryla pek kabfli telif degöre-
mjvordu."
Yorum yok...
Fakat bu arada Yıldız 'cinsi ca-
zibe' konusuna el atmayı unutmu-
yor. Cinsi cazibenintanımı: "Cin-
si cazibe bütün güzeUiklerin, se-
vünlüikkrin'" toplamı. Hollyvvo-
od'da yalnızca güzellik müsaba-
kalanyla yetinilmiyormuş, bir de
her yıl, cinsi cazibe kraliçesi se-
çilirmiş.
Beğendığiniz artist kim? Joan
Crawfbrd mu; öyleyse sız:
"Hav'ali gavetkuvTetfi ve son de-
rece romantik tabiath bir insansı-
nız. Şiir ve roman merakunz cok-
tur. Sizde bir roman kahramam
karakteri var. Sevginizde gavetsa-
dıksınız. Günün birindesizinseve-
ceğiııiz insan. hudutsuz bir saadet
içinde yaşavacakür.
"Çahşkansınız veiyi bir istikba-
lenamzetsiniz. Birtek kusurunuz,
reaUteyi sevmemeniz ve hayann
her tarafını hayalle süslemenizdir.
Çok ichsiniz. Sakin oktuğunuziçin
sizi kızdırmak güçtür. Fakat da-
nhmak kolavdır. Bu tabiatta in-
sanlar şişman değillerdir. Aşkta
tafihleri çoktur."
Belki de öykü okumaya düş-
künsünüz. Yıldız rövüsü her sayı-
sında yenı öyküler yayımlar Ca-
hit Uçuk kalemini burada bile-
mekte, ünlü Zahir Güvemli öykü-
ler yazmakta, Rakım Çalapalaen
popüler zamanlannı öyküler ya-
zarak yaşamaktadır. Fakat hep si-
nema: Bir sayfada Şeyhin OğJu
kılığında Rudolph \ alentino. Va-
lentino "dünyanın en güzel ada-
mı"ymış. Şeyhin Oğlu filmini
Kemal Film müessesesi "hiz-
mefte bulunarak Türkiye'ye ge-
tirtmış. Işin tuhafı o yıllar Valen-
tino'nun yaşamı çoktan sönüp
gitmiştir. Yıldız onun "ömrü en
ziyade fadalarta dohı obn bir bed-
baht" olduğu ka-
nısındadır. Filmin
öteki baş oyun-
cusu Vdma
Banky, ise sessiz
sinema dönemi-
nin sonunda unu-
tulup gitmiştir.
Şeyhin Oğlu iş-
te şimdi yenı-
den gösteri-
me gir-
mektedir.
Bir bakıma
benzeş öykü:
Yıldız rövü-
sü deçoktan
sönüp git-
mişken
onu ben
eskıcı-
debul-
dum.
Tozunu al-
dım, ciltlerini
onardım, içinden
üç beş konuyu, bir-
kaç sayfayı, çehre-
leri belleklerden
silinmiş kişileri
sizin için yaşat-
maya çalış-
tım...
/,• -J
Şevldye
May
5. Uluslararası İstanbul Bienali'ne katılan Türk sanatçılardan Halil Altındere kimlik meselesini irdeliyor
Türk iiLsamııııı kimlik sorunsah
ESRA ALtÇAVUŞOĞLU
Bireyle devlet arasındakı en sıkı ya da
bir anlamda en soğuk ilişki: Kimlik. 5.
istanbul Bienali'ne katılan Türk sanat-
çılardan Halil Altındere Darphane-ı
Amire bınasının iç \ e dış mekanına yer-
leştirdiği "Tabularla Dans" başlıklı iş-
lerinde, devlet ile bireyin birbinnden
aynlmaz ılişkisini irdeliyor. Yaşadığı-
mız toplumda kimliğinden utanan, çe-
kinen ya da göğsünü gere gere ortalık-
ta dolaşan bır çok kimse ile karşılaşıyo-
ruz. Halil Altındere'nin işlerinde kim-
liğin salt tanıtma değil, devletin sorgu-
lama amacına da karşılık verdığine ta-
nık oluyonız. Her iki projede de devle-
tin "olmazsa oünaz"dediği kimlik ve
paraya eleştirel göndermeler yapılıyor
Çeviriler ve diğer güçlükier...
Darphane'nin ıç mekanına yerleştı-
rilmiş, iki buçuk metre yüksekliginde.
renkli, bilgisayarda dijital baskıyla ba-
sılmış bir para ve onun yanında aynı bü-
yüklükte bir kimlikten oluşan çalışma-
smda Altındere, bol sıfırlı paranın üze-
rindeki Atatürk'ün ve kendi kimliğin-
deki yüzünü elleriyle örtmüş. tki işte
de bir tür örtünme eylemi var. Bu eylem
izleyiciyi, resmi belgeler üzerinde ör-
tünmeye sebep olan nedenler üzerinde
düşünmeye çağınyor. Darphane'nin av-
lusunda bulunan pasaport ve kimlikte
ise sanatçı, bu belgelerin kontrölünün
yapıldığı mekanlara gönderme yapıyor.
Sanatçı. çalışmalannda Bienalin bu
yılki başhğının özellikle "Çeviriler ve
Diğer Güçlükier Üstüne" olan bölümü
ile ilgili çalıştığını söylüyor. Üç yıldır
Türkiye'dekı kimlik sorunsalıyla ilgili
çahşan Altındere. işin göndergelerini
diğer güçlükier dediğımiz şeylere bag-
lıyorveekliyor. "Yaşadığımızçograrv»-
da kimlik sorunsah var. Ben de oradan
gelen bir kişi olarak bu sorunsal üzeri-
ne çaüşmayı amaçladım. Yapıtlann dış
mekana asılıyor olmasıyla. iktidarla bi-
re bir yüzleşme amaçlanıyor. Paravla
IHUrON
TÜRKURASI
(Fotoğraf: Kl"BIL-W Tl'VI 1 U
aTenç sanatçı Halil Altındere, yaşadığımız coğratyada kimlik
sorunsalı olduğuna işaret ederek, bu konuya değinen sanatıyla ilgili,
"Ben de oradan gelen bir kişi olarak bu sorunsal üzerine çalışmayı
amaçladım. Yapıtlann dış mekana asılıyor olmasıyla, iktidarla bire
bir yüzleşme amaçlanıyor..." diyor.
kimlikten oluşan projede ise bir örtün-
me eylemi var. Bu, daha çok bugün coğ-
rafvamızda yaşanan kirlenme karşısın-
da, bol sıfırlı paranın bütün göstergele-
rinin anlamını değjştirivor.*'
Halil Altındere işlerinde kimlikleri
gerçek işlevleri ile kullanmış ama üze-
rine yaptığı küçük müdahalelerle yeni
anlamlar kazandırrruş onlara. Özellik-
le örtünme eylemiyle, paranın varlığı-
na anlam yükleyen Atatürk. bügünkü
siyasal iktidann karşısında hiç bir hak
sahibi olmamasına rağmen tavnnı gös-
teriyor Halil Altındere'ye göre. Sanat-
çının iki işi de tamamen bugünün Tür-
kiyesi'ne, siyasal ve toplumsal olayla-
nna gönderme yapıyor.
"Sanatçı yapıtmı oiuştururken yaşa-
dıgı toplumun verilerinden yola çıkarak
bazı şeyler ahr ve yapıtına koyarak ye-
niden üretir. Ürettikten sonra zaten iz-
leykinin onu tüketmesi, yeniden bir üre-
tim olur. Yeniden bir üretimden sonra iş
amacına ulaşmıştır artık. Ben de bu ya-
pıtımı oiuştururken özellikle izleykiyle
olan diyaloğumu önceden tasartanmış
bir süreç içinde gerçekleştirdim. Hem
konu hem de görseUik olarak bu işin çe-
kici geunesi her katmandan izleyicivle
diyaloğa girebUmemi sağladı.'"
Altındere, Darphane'de ışlerini yer-
leştirirken bir çok kişiyle diyaloğa gir-
miş. Altındere ile ışlerini taşıyan şoför,
sergiyi gezen ızleyici, çocuklar, hatta
eleştirmenlerin dahı iletişimleri aynı ol-
muş.
"Farkh ktöelere hitap edeyim, herke-
se anlatabUeyim derken basit obnama-
sı gerekiyordu çahşmalann. Güncel bir
konuyu çağdaş sanaün dfliyle anlatmak,
bunu yaparken de imgeleri buna göre
seçmek gerekiyordu.''
Kimlığinde kendi fotoğrafinın ve ona
ilişkin dökümanlann olması yurtdışın-
dan gelen sanatçılarfa da belli bir diya-
log oluşturmuş. Belli bir sunum çerçe-
vesinde hem bireysel hem de kimliğiy-
le iki türlü iletişim gerçekleşmiş.
1995'ten bu yana hep 'kimlik'
Halil Altındere, 1995'den bu yana
kimliklerle ilgili çahşmalar yapıyor tz-
leyiciler sanatçının ilk kirriliğiyle
1995 'deki 'Genç Etkinlik' sergisinde ta-
nışmışlar. Bienaldeki kimliklerden
farklı olan bu işlerde ahşap üzerine se-
rigrafı yapmış. Bu çalışmada da farklı
fotoğraflar kullanılarak kimlıklerin üze-
rindeki imgeler değiştirilmeye çalışıl-
rruş. Bır yıl sonra da Habitat'ta yine
kimlikleriylebuluşmuş izleyicilerle sa-
natçı.
u
Bienaldeki işlerim sanatsal gelişimi-
min bir üst devamı gibi. Sanatçı çağdaş
sanat icindeki bir ürünü yaratırken ge-
leneksel malzemeyle değil kav ramla ça-
hşıyor. Başlığı belli otan bir sergjye kaö-
hyorsantz içeriğinegöreçalışmak zorun-
dasınız. Kavram hangi matzemeyi ge-
rektiriyorsa onu kullanıyorsunuz. Ge-
reldrse resim, heykel yaparsınız. bedeni-
nizi kullanıp performans yaparsınız, bu
ışık ve ses enstalasvonlan da olabilir."
Kimlik konusu üzerine üç yıldır ça-
lıştığını ve ilk bakışta izleyicilere kolay
gibi gelebileceğini söyleyen Altındere,
belli bir başlık çerçevesinde çalışıldı-
ğında, sürekli aynı alan içinde kalına-
rak tamamen yaratıcılığın ön plana çık-
tığmı vurguluyor. "Malzemeniz beUiy-
se kavramı kendi sanatsal üreriminiz
içinde yoğurabüirsiniz. Bu durum tek
bir şeyden çok şey üretmek anlamına
gehyor. Hem suurtanıyorsunuz hem de
yaratKiuğmız ön plana çıkıyor."
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Sanatın Özgürlüğü,
Cinsellik ve İnsan
Haklan
Sanat, neredeyse başlangıandan bu yana cinsel-
likle ilgilenmiştır.
Sanat, yine başlangıcından bu yana, cinselliğin
yalnızca bir türüyle değil, ama bütün biçimleriyle il-
gilenmiştir.
Bu erken ilginin nedeni, daha örneğin ruhçözüm-
leme (psıkanaliz) ortaya çıkmazdan önce, cinselliğin
-en geniş anlamda olmak üzere- insanoğlunun ye-
mek ve içmek gereksinimi kadar doğal bir yanı oldu-
ğunun sanat düzleminde saptanmış olmasıdır.
Cinselliğin tarihinin izi, sanatın evreninde sürüldü-
ğünde karşılaşılan çarpıcı olgulardan biri de şudur:
Sanat, hemen hiçbir zaman cinselliği satt kendi için
değil, fakat örneğin insanca yanıyla, insandan insa-
na kurduğu köprülerie, ınsanın insanda, insan sıcak-
lığını arama yollanndan biri olarak ele alıp iştemiştir.
Bunun dışında sanat, doğal olarak cinsel güdülenn
insan üzerinde kimi zaman ne ölçude güçlü bir ege-
menlik kurduğuyla da bu egemenlığın bireysel-top-
lumsal bir olgu niteliğıni taşıması nedeniyle, yakın-
dan ilgilenmiştir.
Özetle söyiemek gerekirse, cinsellik gerçeği, bilim-
sel gerçeklikten çok önce sanatsal gerçeklik düzle-
minde yerlı yerine oturtulmuştu. Bu bağlamda örne-
ğin "erkeklik", "kadınlık" ve "cinsi sapıklık" gibı kav-
ramlann bilim açısından gerçek içerikleri ise ancak
tamamlamak üzere olduğumuz yüzyılda ortaya ko-
nuldu. On dokuzuncu yüzyılın sonlannda, özellikle
ruhbilim alanındaki gelişmeler aracılığıyla, insanlan
değeriendirmede ve sınıflandırmada geçerliğini yüz-
yıllardır koruyan ölçütleri saf dışı edilip, "iyi insan",
"kötü insan", "ahlaklı insan", "ahlaksız insan" gibi
muttak kategorilerin var olamayacağı, başka deyiş-
le insan karaktennin değışken ve karmaşiK yapısı ka-
nrtlanmıştı. Bu arada belirtelim ki roman sanatının
urunlerinde bu gerçek, bilımden çok önce gözler
önüne serilmişti. Yırminci yüzyılda ise ınsana ilişkin
araştrmalar daha ılerledi; bu arada bilim, herkesin
hem erkek hem de kadın hormonlarının taşıyıcısı ol-
duğunu da kanrtladı. Böylece "sapına kadar erkek"
ve "tepeden tırnağa dişi" nitelendirmeleri de -en
azından bilimsel gerçeklik anlamında- tarihe kanşmış
oldu.
Ama bilim, bu kadanyla da yetinmedi, "farklı cin-
sellik" kategorisi altındatoplanan eğılimlenn genel-
de bir hastalık sayılamayacağını, insanoğlunun cin-
sel yönelimlerinin ve bu doğrultudaki seçimiennin o-
nun kişiliğinin doğal bir parçasını oluşturduğunu da
gösterdi. Bu gerçeğin ışığında "sapıklık" kavramı da
sahip olunan cinsel kimlığe göre değil, fakat cinsel-
lik bağlamında nasıl bir kimlik taşınıyor olursa olsun,
bu kimliğın dışlaşma biçimine göre yorumlanmaya
başladı. Bilimin yörüngesinde gelışen bu yoruma gö-
re örneğin olur olmaz her fırsatta ne kadar çok kişiy-
le yattığını anlatma gereksinimini duyan ya da bu
bağlamda ölçüsüz davranışlar sergileyen bir hetero-
seksüel, aynı konumdaki bir eşcinselden daha az
"sapık" değildir.
Ban dünyası, bilimsel gerçekleri farklı cinsel seçim-
leri kısrtlayan yasa maddelerini ayıklayarak toplum-
sal kıldı. Bir bireyin kendi cınsellığini eğilimleri doğ-
rultusunda yaşaması ise onun kışilik haklannın, baş-
ka deyişle insan haklannın doğal bır parçasına dö-
nüştü.
İnsan haklan kavramının içeriğini, insanın salt in-
san olarak doğmakla kazandığı ve bu nedenle asla
elinden alınılamayacak, dokunulamayacak haklan
oluşturur bu haklar arasında düşündüklerini soyle-
me hakkı kadar, kendi kimıiğini bütün boyutlarıyla ya-
şayabilme hakkı da vardır ve kimse, bu hakkın, ör-
neğin "ifade özgürlüğü"nden daha az savunulmaya
değer olduğunu soyleyemez. Zaten insan haklan ara-
sında şu ya da bu nedenle birtakım sınıflandırmala-
ra gidildiği yerde, o haklann bir bütün olarak bilinci-
ne vanlabfleceğini söyleyebilmek olanaksızdır.
İnsan kimliğini tüm boyutlanyla işlemek, sonuçta
toplumun ve insanın estetik düzlemde yansıtılmasın-
dan başka birşey olmayan sanatın en doğal özgür-
lüğüdür. Sanatçının bu özgürlüğü kullanarak yarattı-
ğı sanat eserini neden şu ya da bu konunun işlendi-
ğini sorgulayarak değertendirmeye kalkışmak ise sa-
natın özgürlüğüne öldürücü bir darbe indirmekle
eşanlamlıdır.
Özellikle henüz yeterince bilgi temeline dayanma-
yan ortamlarda, içinde farklı cinselliğin de bulundu-
ğu bir sanat eserini yalnızca bu yanıyla magazin ko-
nusu yapmak, yazılı ya da görsel basına tiraj getire-
bilir; buna karşılık basın sorumluluğu ve ahlaki adı-
na böyle bir tutumun neleri götürdüğû de kanımızca
aynca tartışılması gereken bir noktadır. Eğer belli bir
ortamda gerçek bir sanat eserine konusu yüzünden
karalar çalınırken kimileri de farklı cınselliklerini ken-
di özel yaşam alanlannın dışına çıkanp örneğin ek-
ranlarda sergileyerek parsa toplayabiliyorlarsa, o or-
tamda magazin adı ailtında işienen pek çok suç da
var demektir...
Azizname hâlâ
programda yok
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu)-Devlet Tiyatrola-
n'nın 1997-1998 repartu-
vannda bulunan "Azizna-
me'95" sezonun açılması-
nın üzerinden 2 ay geçme-
sine karşın hâlâ programa
konulmadı. Aziz Nesin'in
öykülerinden Yücel Er-
ten'in sahneye uyarladığı
oyunun, RP'li eski Kültür
Bakanı İsmafl Kahraman
döneminde programa alm-
maması büyük tepki yarat-
mışrj.
Devlet Tiyatrolan'nın
nisan ayından bu yana sah-
nelenmeyen oyunu "Aziz-
name'95" bugüne kadar
160'ın üzerinde kapalı gi-
şe oynadı. Yücel Erten'in
sahneye uyarladığı oyunun
yönetmen yardımcısı Ah-
met Mümtaz Tavlan
Oyurıda. Rüştü Asvan. Be-
rin OteoeL thsan Sanıver,
Ahmet Mümtaz Tavlan,
Hüsevin Ali Danv^l. Bilal
Gürdere, Serhat Nalban-
toğlu ve Hatke Aslan rol
alıyorlar. Azizııame'95'"ın
sahneye konulması yönün-
de hiçbir sorun bulunma-
masına karşın, 2 aydır oy-
natılmıyor. Oyun, ekim
ayından sonra, Devlet Ti-
yatrolan Genel Müdürlü-
ğü'nün kasım ayı progra-
mında da yer almadı.
"Azizname'95'"ın, RP'lı
Kahraman'ın Kültür Ba-
kanlığı görevini sürdürdü-
ğü 1997 mart ayında prog-
rama konulmaması büyük
tepki çekmiş, yaşanan tar-
tışmalar üzerine Devlet Tı-
yatrolan Genel Müdürlü-
ğü oyunun repartuardan
kaldınlmadığını açıkla-
mıştı. Tartışmalar sırasın-
da basına yaptığı açıklama-
lar nedeniyle Yücel Er-
ten'e venlen ceza mahke-
mece ıptal edilmişti.