18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30KASIM1997PAZAA OLAYLAR VE GORÜŞLER Kadıköyü'nün Romanı ÇELİKGÜLERSOY B u adı taşıyan başka ve eski bir kıtap var, ama asıl roman, bence ye- ni yazıldı. Önce baş- lıkla ilgili bir açıkla- ma yaparak, konuya girmem gerekiyor. Istanbul'un bu Asya yakasının doğru adı, bir süredir kırpıp kısaltarak yazılıp söylenildiği gibi Kadıköy değil, Kadıköyü'dür. 1) Çünkü Türkçemizde ad tamla- malan takı alır. 2) Çünkü kuralsız dil olmaz. 3) Çünkü yakın zamana değin bu böyle yazılıp söylenirdi ve iskele- sinin üstündekı fayans levhada bile öyle yazıhdır. 4) Kadıköy diyerek kestirip atarsak, köyün kendisûıin ka- dı ounası gibi tuhaf bir durum çıkar! Benim Fenerbahçe'yi de "Fener- bahçesi" olarak yazıp söylememe tepki olarak kimi dostlanm, Osman- lının bir tekerlemesini ileri sürerler. "Deme kaJbura, kallâbur" / Lûgat-i fasih'den yeğ'dir, galat-ı meşhur! (Ün yapmış, yerleşmiş bir yanlış kulla- nım, eski keskin sözlûk'ten iyidir, an- lamına.) lyi güzei de, önce galat'lar "meş- hur" yani köklü değil. Daha dün kon- muş olan lskele levhası, açık bir ka- nıt. Aynca kırpmalann, sonu gelmez. Yüzyılhk Nişantaşı, "Nişantaş" oldu çıktı. 4. Levend'in adı Dört Levent! Giyim kataloglannda ve vitrinlerde, "erkek pabuç", ya da "yemek çatal" etiketleri, yerleşti gitti. "FeneryoT değil, bugûn bile "Fe- neryohı" dendiğine göre, ben de "Fe- nerbahçea" derim. Gelelim Kadı'nın köyûnün, roma- nına. Bir zamanlar köy, şimdilerde ise artık azman bir "şey" olan bu "ts- tanbul yans" üstûne, yaman bir Id- tap çıktı. Onu söze konu etmek isti- yorum. Çevrenin çok iyi tanıdığı ün- lü bir hekimi olan Dr. Müfki EkdaTın kendi deyimi ile "bir efüd ve monog- rafî iddiası taşunayan" kıtabını, yerel belediyemiz yayımlamış. Başkan Av. Selami Oztürk'ün önsözü ıle. Üstad dostumuzun bu yaptü ile or- taya koyduğu yazarhğuun, hekimliği- ni geçtiğiııi söylersem, sanınm bir pot kırmışoknam~ Çünkü doktorlanmı- zın sayısı epeycedir, ama bu çapta bir yazarlık becerisi çok yaygın değil. Yıllar boyu evlere, konaklara çağ- nlan bu hekün, insanlara şifa dağıür- ken, hayran oiunacak bir biünçle ve kentine karşı duyduğu derin bir say- gı, bağlıük ve sevgi ile, anlaşılan kapı- sından girdiği her "hane"nin, belge- sini, biîgisini, fotoğrafını toplamış, ailelerüı "serencâmını''birbirnotet- miş ve zengin, gerçekten çok zengin bir belgelik (arşiv) oluşturmuş. Bu çaba, bu sabır, çok çok kutlanmaya değer. Benzeri de çok azdır. Sonra dağarcıktaki bu hazinenin okııyucu- lara aktanlmasındaki beceri dıkkati çekiyor. Bunun ıçın de hiçbir yapma- cık zorlama görülmüyor. Yazarın bi- çemi (üslubu) öyle: Yerine göre ko- medya, yerine göre drama kitap bo- yunca bir ınnak gibi çağıldıyor. Zamanla saltanatını kaybetmiş lö- vanten ailenin, ıyice yoksullaşıp, ot- luğa dönüşmüş bahçelerinde keçile- riyle, eşekleriyle, haşır neşir yaşar- ken, ziyaretlerine geliveren akrabala- n Yunan Kraliçesini ağırlamak için mahalle bekçisini içeri almalan, ona sırmalı bir ceket giydirerek çay ser- visi yaptırmalan, bir sûre sonra pa- buçsuz annenin kazada ölmesi, evin eşeğinin ondan sonra özgürlüğünü seçmesi ve sokak sokak dolaşarak "kendine yeni bir yaşam kunnas"... hikâyesine, bayılıyorsunuz. Hep paylayıp terslediği hastalann- dan biri dayanamayıp kaçtnca, onu bütûn ekibiyle sokakta kovalayıp ge- ri getiren ûnlü doktorun hali de tam bir Arşak Palabıyıkyan filmi gibi. (Ancak bu çok ûnlü doğum kliniği ile ilgili olarak 1940'lar Istanbulu'nu birbirine katmış olan "Türedi Ailea" skandal kitabına, hiç yollama yok. Bu bir "hekiın dayanışması'' mı?) Her neyse, gülünçlü hikâyeler, sü- rüp giderken sayfalar boyu dramalar başlıyor. Görkemli bir paşa konağın- da haksız yere suçlanan filiz gibi iki gözde "nedüne" kızın, evin prenses patroniçesı tarafından işkenceye ko- nulmalan üzerine canlarına kıymala- n, olayın örtbas edilip kapatılması, ama cumhuriyet döneminde bu eski Nazır'a okkalı bir borç çıkartılarak konağına el konulması ve paşa haz- retlerinin sade evini değil yurdunu terk etmek zorunda kalması öykûsü, inan olsun tüylerimi ûrpertti (Dokto- rumuz, u ahtutmasına"ınanırmı?)... Aksi-lanet ünlü doktorun hazin so- nuna ait bahis de, yürek yakıyor. Biri gûlen, öteki ağlayan maskeli "Darülbedâyi'' amblemi gibi. Kitapta, acılı öyküler, çoğunlukta. Bir yerde "eşyanuı tabiaü geregj" ga- liba. Çünkü tarihsel yerieşimler, geçmiş ghmiş kuşaklann yaşannndan ohışur. Kadıköyü'nde de, paşalar, uşaklar, yoksullar, mirasyediler... gelmiş, bir süre yaşamış ve sonunda gitmişlerdir. Doktor Ekdal, onlan birer birer anla- tıyor. O, pabuçlan boyadıklannda "yeni- sinden daha güzel ve parlak hale geti- ren" lostracılar, o delik hırkalan ör- düklerinde ilk ahnışından ayırt edile- mez duruma getiren ustalar, o hayva- nı kesmeden sadece karşıdan bakarak lezzetini tadıp, bilen kasaplar, o pas- talannı likörde dinlendiren tathcılar, o gramofonsuz ve şarkısız kadeh sun- mayan meyhaneciler... gönül verdik- leri işlerine bir ömür harcadıktan sonra elden ayaktan düşerek birer bi- rer bu dünyadan aynhrken oğullan- na, sadece işlerini bırakmakla kal- mazlar, öğütler de verirlerdi. Kimi oğul, öğüt tutar, kimi tutmaz. Sonra onlar da yine birer birer yiter gider- ler. Tarihte kahkahadan çok gözyaşı vardır Doktor Ekdal da eski bir fDm ma- kinesini ağır ağır çeviren bir operatör gibi, Kadıköyü'nün beyzadelerini, bestecilerini, meyhanecilerini... lrita- bının ekranına yansıtıp durmuş. Ka- ranhkta nefesinizi keserek izlediğiniz bir film gibi, o olaylann içine siz de gıriyorsunuz. Bir serveti ve saltanatı bütünüyle yitirip bomboş bir konak- ta beş parasız kaldıktan sonra, mer- diven sahanlığmdan kendisini aşağı atan yaşh prensesin trajedisiyle sar- sıbyorsunuz. Istanbul'un bu yakasın- da da, ne kadar da çok roman yaşan- mış, şaşıyorsunuz. Gelen gitmiş efendim, gelen git- miş. Şairin dediği gibi: Bu dünya, "Bir muldm âdem bulunmaz, ne acîp kâşânedir!" ("Sürekli tek oturanı yok, nasıl bir konaktır, şu dünya") Ama gazetemizin bu sayfası, bir ki- tap tanram yeri değil. Daha çok, sos- yal, siyasal ve ekonomik konulann bir galerisi. Onun için ben de kitabın övgüsünü bırakıp. biraz da toplumbi- limsel (sos\olojik) bir yorum yapma- ya çalışayım: Kadıköyü, bugünkü betonlaşması- na ve yozlaşmasına düşmeden eski özelliklerini koruyabilir miydi? Kimi Batı kentlerinde görüldüğü gibi, sem- tin hiç değilse bir kesimi, yeşili ile ve mimarisi ile yaşatılabilir miydi? Bu şans var mıy dı? YiizJekyorumlan bı- rakıp toplumsal dokuya indiğinıizde anlanz ki bu şans yoktu! Kanıtlanm şunlar: 1) Bu sel gibi nüfus yığılmasına, hiçbir yer dayanamaz. Özelliğini ko- ruyabihniş Batı kentlerindeki nüfus, ^ n i Kadıkövü"nün beş on sokağın- dakı kadardır! 2) Ülkede büyük ekonomik oiu- şumlarlaserveteldeğiştirdi. Saray ve çevresi, ayncalıklannı yitirdi. Üst bü- rokrasinin ayağı alttndan zemin kay- dı. "Gördüksüz" yediğini henüz özümsemem^çevreter, parasahibi ol- du. Onlann derdi, "bibto-konak" de- ğüdi 3) Yapılann malzemesi de, bir oranda rol oynar. Batı kentleri, taştan yapılmadır. Kadıköyü köşkleri ise ço- ğunlukla tahtaydı (ahşaptı), tahta, za- mana, kara, yağmura dayanmaz. Da- yanması için, "sürekli bakım" ister. Ama bu Banlı bir anlayışa bağlıdır. Köşkü-konağı çoğunlukla onu ilk yaptumış olan lövanten ve azınlık ai- lelerden satın aldıktan sonra, sadece bir kuşak (nesil) boyunca içinde otu- ran Müslüman ailenin, Doğulu ve derbeder yaşam alışkanlıklan ile sü- rekli bakıma bağlı ahşap konağı ya- şatmak, kolay iş değildir. Yani bina- nın malzemesinden çok, sahibinin künUği ve kafa yapıa önemlidir. Bu- radan kültür temeüne geçelim: 4) Kültür temeli, hiçbir kesimde "sağbun" değildi. Genel gözlemle söylersek gerçek aristokrasi zaten yoktu, burjuvazi de oluşamamıştL Bu dokunun bir \ ansıması olarak, arka- lardaki beton kulübe yığıhnasından önce, ya da aynı hızla, içerdeki eski doku, kendi kendini yok etti, canım. Sadece daha rahat yaşam uğruna ve parauğruna. Doktorun sayfalannı çevirdikçe, konaklann kendi sahiplerince birer birer nasıl yıkıcıya verildiğini ve ar- salanna(köşkün aduu taşıyan) apart- manlann dikildiğini görûyorsunuz. Her biri birer paşa kökenine uzanan birçok "rafine" aile, iğneyi gecekon- dulara batırmadan önce, çuvaldızı kendilerine değdirmeli. Bu faktörleri toplaymca (bunlara yerel yönetimlerin hastalıklan gibi yan etkileri de ekleyince), eski "ne- zih" ve kibar Kadıköyü'nün yitip git- mesi ve onun üstüne, bambaşka bir dokunun çöküp oturması toplumbi- limsel (sosyoiojık) olarak kaçınıl- mazdı. Bir çiçek, ancak tohumun,top- rağm, ışığın ve suyun bir sonucudur. Onlar değişirse, çiçek açar mı? Ka- dıköyü de bir değil, saydığım üç beş hastahğın birleşip kemirmesi ile ta- mnmaz duruma gekü. Çok kısa süre- de (sadece 20-30 yıl) olup bitmiş bir değişim, çok doğal ki, onu yaşamış olan insanlan, acılara sürüklüyor. Kimileri Doktor Ekdal gibi, bir bil- gin sabnyla ve bir yangmda alevler- den kaçırabiktiğini kurtaran itfaryeci azmi ile yülar bo>ıı bilgi ve belge top- lamıs durmuş. Şimdi, ölen bir güzele agrt yakar gibi, bunlan bize veriyor. Kimileri de, dükkârunı kapatmış meyhaneci Mardik Usta gibi, ölmüş komşusunun kızına başını dayayıp, çaresizlikle ağlıyor: "Ne oldu bizim Kadıköyümüze? Bizeneyaptılar!'' Derdine yanan yalnız Kadıköyü ol- mamalı tabıi. Ama oralann pek azı- nın, böyle bir kitabı yazıldı. Tann Ne Söylemiş, Anlıyor musunuz? GÖZDE DEDEOĞLU / lşietmea inler, toplumsal örgüt ve kurum- lann olmadığı ya da yetersız ol- duğudönemlerdedoğmuş. Insan yaşamma ilişkin düzenlediği, il- gilendiği alanlardan biri olan inanç boyutu da önemli bir ge- reksinmeyi karşılayarak yüzyıllardır devam et- miş. Dinimiz Islamı anlamaya çahştığımızda; sağ- lıklı, yardımsever, tokgözlü insanlann, öbür in- sanlarla banşçı ilışkiler içinde olduğu bir toplu- ma ilişkin bazı kurallar, istekler oldugunu görü- yoruz. Bazılanınız kutsal kitabımız Kuranıkerim'in Türkçe çevirisini okuyarak ya da bu alana ilişkin bilgisine güvendiği kişileri dinleyerek öğreniyor bunlan. Olağan günlük hayatı yaşayıp giderken çok abes olan birtakım şeylerin aynmına varmıyor, varsak da sanıyorum gereken önemi yeterince vermiyoruz bazen. Tannnın bize neler söylediğini anlıyor mu- yuz?.. - . . Tann, kuüannın neyi yapıp neyi yapmamasını istemiş? Kutsal kitabınuzın okunduğu dil, niye Türkçe bilenTerin anlayacağı bir dil değîl? Tannya elle-' rimizi açıp "Allahım birsin, her yerde varsın, se- nin gücün her şeye yeter. Sıkıntımı aşmam için bana yardım et" diye dua etmek varken, niye hiç anlaşılmayan Arapça sözler döküjsün ağızlardan. Kuranıkerim'in Türkçe olarak yaygınlaştmhp, Türkçe ibadet edilmesini, öncelıkle kendini din- dar sayanlar istemeli. Istemeyenler, akla, "korku- lan bir şeylerin olduğu"nu getiriyor. Kanımca bu yenilik son derece ciddi bir çalış- ma sonunda gerçekleşebilir. Kötü nıyete de açık olan böyle duyarh (hassas) bir konuda tarjhçüerimizden, dil ve din uzman- " lanmızdan, tophnnbilimcilerinıîzden katıîımm olduğu bir çalışma komitesine gereksinim oldu- ğunu düşünüyorum. Son yıllarda güvenilir kişi- liğine kavuşan (ki, geçmişinde epeyce zikzaklar çizdiğini söyleyenler var) değerli tarihçimiz Sa- yuı Cemal Kutay'a kulak vermeliyiz, anlamadı- ğımız bir dilin sözcüklerini ezberlemekten vaz- geçip kitabımızı Türkçe okuyalım, ibadetimizi Türkçe yapalım. PENCERE Yaratıcı Aklın Sentezi!.. Felsefe, yaşadığımız dönemde, Türkiye için hava ya da su gibi gerekli; felsefesiz yaşamak olanaksız. Ne var ki bir ansiklopediyi açalım, sayfalannı ka; nştıralım, Türk bilim adamı ya da felsefecisi arayalıtn tarayalım, sonuçta srfıra srfır, elde var hüzün... J Felsefe ile bilim, bir bütünün aynlmaz parçalanriî oluşturur. Felsefe, bilimi de kucaklayan evrensel sor- gulamanın adıdır. • Feteefenin babası Thales, Isa'dan önce 6'ncı yüz- yılda yaşadı. Ya sonra felsefeyene oldu?.. ' Insan düşüncesi 'Aydınlanma Çağı'na dek akıl: dan koptu; sorgulamayı bıraktı; kör inancın boyunT duruğuna girdi. Bacon, Descartes, Hobbes gibi öncüler, aydınlanmanın 18'inci yüzyıldan önceki ışın- landır. O evreterde Osmanlı mışıl mışıl uyuyordu; çün: kü gerçek anlamıyla felsefe, medresenin çatısı altri- da boy atamaz. Medrese, bizde ancak 20'nci yüzyılda yıkılabildi.' Yıkıldı mı?.. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlık koltuğuna oturan Necmettin Erbakan, Kuala Lumpur'daki Is- lam Üniversitesi'nde konuşurken ne demişti: "Modem bilimin temelinde Islam âlimlerinin bu- luşlan yatıyor. Bugün Batılılar Ay'a gidiyor, ama na- sıl? NÂSA'daki âlimler Kuran dersi alıyoriar. En mü- kernmel teteskoplanyapmış, uzayın sıriannı çözeme- mişler;bin 'Kuran'abakın' demiş, ozaman çözmüş- ler." Evet, bize felsefe gerek; aklın sonuna dek özgür- leşmesi ve dogruyu ararken sürekli sorgulamasıylâ önümüzde beliren yoğun karanlıktan kurtulabiliriz. • Peki, bu konuyu ve sorunumuzu her yaştan ve her baştan insana anlatabilecek dört dörtlük bir kitap yokmu?.. Vari.. ServerTanilli'nin 'Adam Yayınlan'ndançıkan "Ya- ratıcı Aklın Sentezi - Felsefeye Giriş" adlı kitabm'ı alın, başucunuza koyun!.. Kitap ne söylüyor?.. * Felsefe yaşamın ta kendisi!.. ^ Hayatımızın anlamı!.. ' ! l Bilincimiz!.. Tanilli, kitabını yaşamla yoğurmuş, elle tutulurca- sına somutlaştırmış, soyut düşünceyle gerçeklik ara- sındaki bütünlüğü ömeklerle sergilemiş. Tanilli, yaşadığımız Türkiye ile soluk alıp venyor, kütüphanelerde yaptığı laboratuvar çalışrrîalan, bu- günkü hastalığımızın aşılmasında birer ilaçtır. • 1923 Devrimi'nin sorgulanması, ne inançla yapl- labilir, ne de sığ politikayla... Çünkü 1923 Devnmı'nın tartılıp eleştirilmesi içîn önce felsefe kapsamında ıçeriğıni değerlendırmek gerekir. Eğer bu yapılmazsa, alt katmanlardaki sıya- setin umarsız kavgalannda kişi kendisini yrtirir. Fel- sefe, insan aklının ışığında doğruyu aramaktır; inak- çılığın başladığı yerde felsefe yoktur; bilimin kılavuz- luğu da bu noktada tükenir. Öyleyse yazımızın ba- şındaki soruyu yine vurgulayalım: Ansiklopedilerde Türk felsefecileri neden boy göstermiyorlar?.. Çünkü inakçılığın egemenleştiği toplumda Ö2gür sorgulama ypntemi boy atmıyor. Server Tanilli'nin duru Türkçesiyle 'Felsefeye Öf- riş" kitabı yazın değeri kazanmış... Öyle bir kitap ki hem çağlar boyunca insan düşün- cesinin serüvenini hem de günümüz Türkiyesi'nde- ki çağdışı kavganın çözümünü içeriğinde taşıyor. DRÛN-MODEL MIVİZYONUUI MI37 R M537R MI37X'M537X M45I R M551R 51 Emn M«51 X/M 551 X MI55 R'V 555 R M155X/M 555X M 255 SX ' T 555 SX 55 Ekıaı Ideter h Sef» M 470 5X ' T 570 SX 7C Ekrai Teieter lı Sweo HMENHSİM ŞMATmÜM MAnnsüN NİSANTISÜM 61900000 67.700.000 80600000 86.401000 89400000 95J0O.0O0 1O360OIJO0 131.800.000 142600COO I. SEÇtNlK (1+4) 2.SEÇINIK0+9) 3. SEÇENEK (1+10) 4.SEÇ£N£K(l+lt) rtŞİNH TOflAM "OD 9iusiı ıtm "o TOHJUI "°° ıtaı w> TOIUM ıınctr rtw Sabit fiyat garantili televizyon kampanyası! Bu kampanyada vade farkı yok, üstün teknoloji ve sabit fiyat garantisinin süper avantajı var! Kampanyamıza bugünden katılın, dilediğiniz Beko Televizyonu hemen seçin. Taksitlerinizi - sabit fiyat garantisiyle - ister peşin fiyatına taksitle, ister 9, ister 10, ister 11 ayda ödeyin... Televizyonunuzu Şubat, Mart ya da Nisan ayında teslim alın. Böylece yıl içindeki zamlardan hiçbir şekilde etkilenmeyerek kâra geçin. Beko'nun ve yılın bu büyük avantajını kesinlikle kaçırmayın. Şubat-Mart ve Nisan teslim için nasıl katılacaksınız? • Önce bu sayfadaki hangi modeli (veya modelleri), hangi taksıt seçeneği ile almak ıstedigıni^i işaretleyin. Taksit seceneğindeki peşinatı 31 Aralık 1997 tarihine kadar; Beko Tıcaret A.Ş. İş Bankası Beyoğlu Şubesi 1262500 no'lu hesaba havale edin. (işlemlerden havale bedeli ahnmayacaktir.) • Havale makbuzunda adınız, soyaclmız ve 3çık adresiniz ile biıiikte tarih, seçenrk kodu (veya kodları), yatınlan sube kodu ve havale tutarını açıkca belirtmeyi unutmayın. Bu islemlerden sonra, banka havale makbuzunun, kaşeli aslı ile clilediğmiz Beko yetkili satıcısına veya Beko ürünleri satan Aygaz yetkili satıcısına giderek, taksitli kampanyalı satış sözleşmesini ve diğer işlemleri tamamlayın. (Dilerseniz size en yakın Beko yetkiii satıcısınm adresini Beko'nun Öcretsiz Tüketici Danışma Hattı'ndan öğrenebilırsiniz. Tel: 0800 2B1 85 15 - 0800 261 85 16) • Yetkili satıcı tarafından kaşelenmiş ve yetkili satıcının kodu yazılmış taksitli kampanyalı satış sözleşmesinin fotokopisini ve doldurmuş olduğunuz bu formu yine Beko yetkili satıcısı tarafından kaşelenmiş banka havale makbuzunun aslını Acele Posta Servisı (APS) veya İadeli Taahhiitiü Posta ile en geç işlemleri bitirdiğiniz günün ertesi gününde, "Beko Tiearet A.Ş. İstiklal Caddesi No: 349 80520 Beyoğlu-lstanbul" adresine postalayın. • Ürün teslimatları, tercih ettiğiniz secenekte belirtilen ay içerisinde, başvuru sırasına göre, yetkili satıcı mağazalarımızdan yapılacaktır. » Talebin miktarları aşması durümunda peşinatlar geri ödenecektir. • Peşinatları bankaya yatırılmayan başvurulardan Beko Tiearet A.Ş. sorumlu değildir. _Soyadınız:_ KULUNCAKASLtYE HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN 1997/10 Daracı Bülent Mecit • tarafından mahkeme- mize açmış olduğu . Gaiplik Karan dava- sında verilen tensip ka- rar ıuyannca; Davacı Bülent Mecıt'in babası Alı oğlu Hasan Mecit ve annesi Hasan kızı Sevim Mecit'ın bun- dan 19 yıl evvel ışçi olarak Avusturya'ya gıttiklen, bugüne ka- dar da bir haber alına- madığından kayboldu- ğu ıddıa edılen Hasan Mecit ıle Sevim Mecit ve kendilerinden ha- berdar olanlann ılan tarihinden ıtıbaren bır ay içinde mahkememı- zin 1997/10 esas sayılı dosyasına müracaatlan ılan olunur. Basın: 28702 12380000 13.540.0K! 16120000 17280.000 17880000 19.040.000 20 7200a 26J60.00C 2E5200OC 61900000 S7TOİB0 80600000 86.400H00 894O00O0 »JOO.000 103oO0000 101 7000000 Ktt ! 7.TO.O0O 103 8600 000 104 , 9000.(100 105 9300000 106 , 9700,000 107 10900000 108 13900.000 1» 14800000 8900000 9J0O000 33X000 13KE0OO 42X300 61900 000 : 67700.000 80 600 000 86.400IB0 89400000 • 95İOODO0 103 600 000 I3I.80O.O00 142600 000 5900 OOC 6-TO000 '500 OOC &40&0OO 8.400000 9200000 95O00OC \temm 1360000C 56OO0OO 6100.000 7300 000 7BX>JOOO 8100000 8.600.000 3400 000 11.900.000 I29O0OOO 61900000 ! 67700JOOO 80600 000 • »mm\ 89400 000 , 95200Ü00! 103600000 131800.000, 142600000 301 5.8O00OO 302 | 6100.000 303 6900000 304 | 7200.000 305 8000000 306 | 8300.000 307 9000000 308 111.900.000 309 2800000 5100000 5.600.000 6700000 7200.000 7400000 7900.000 8600 000 10.900.000 11800000 61900 000 I 67 700.000 ] 80600000 I 86«XL00Oİ 89400000 I 95200.0001 103600000 i 131.800.000 I 1426000001 . Seçtığiniz Ürün Kodu:_ Posta Kodu:_ -Havale Makbuz No _ II Hıı K.ıcnp.ınv.ı 1 Aı.ılık l 1 " ' / >,,> ; i Aı.ılık l'î'i/ t.uihlorı .ıı.ısınd.s cjecotlıdıı • Btı k^ınıp.ıny.ı Scınayi ve Tıc.iret Bakanlıgı'nın ?SS'1994 l.ııılılı, ^1140 s.ıyılı Toblıq hukıımlofinc ııyqtın ol<ır.»k ycipılmdkt.ıdır • Fiyiitlara KDV ddhildir • Vergi ve bandrol oran- l.ırııul.ı ol.ıbilpfok ıtc<jisıklıklfr fıy.ıtl.u<ı .ıynon yansıtılıı • T.ılepler stok ve uretinı olaıı.ıkl.ırı dahıhnde karsılanacaktır • Ürunler iH'i.ıkniHİP v»tıs nokt.ıl.umd.ı tpslim odilecpktır • Fıy.ıtkııımız Turk Lıra'sıdır Tum urunlerdeki fiyatlar tavsiye edilen fiyatlardır. Ürûnü almak istediğiniz BEKO Yetkili Satıcısı ve kodu: UCRETSIZ TUKETICI DANIŞMA HATTI 0800261 85 15 - 0800261 85 16 DİĞER HATTIMIZ: 0216 423 42 07 INTERNET ADRESİMİZ www.bekoticaret.com tr BEYOĞLU 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKtMLtĞt'NDEN 1997/151 Beyoğlu, Kuloğlu, Mahallesi Kocaağa Sokak 25 pafta 476 ada, 23 parsel sayılı gayrimenkulün tapuda sahibi 1905 doğumlu Dımitlı Naka'nın ga- iplığine karar venle- bilmesi için mahke- memizde açılan gaip- lik davasmda 30.10.1997 günlüdu- ruşmasında venlen ara karan gereğince; Is- tanbul, Beyoğlu, Ku- loğlu, Mahallesi Ko- caağa Sokak 25 pafta, 476 ada, 23 parsel sa- yılı gayrimenkulün ta- puda sahibi 1905 do- ğumlu Dimıtri Naka hakkında bılgisi olan- lann ilan tarihindeıv itibaren 1 yıl içerism-*3 de bılgi vermeleri ve—j ya bu süre içerisinde'- 1 GAİP'in mah- kememıze mûracaat etmesi ılan olunur. 12.11.1997 Basın: 55055
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle