19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 KASIM 1997 PAZAR 12 KULTUR îstanbul Devlet Opera ve Balesi, Puccini'nin 'Tosca'sını Yekta Kara'mn yorumuyla sahneliyor Prîmadonııa yaşamla yüzleşince... HANDAN ŞENKÖKEN Sıcak bır yaz gecesi şarkıcı Floria Tos- ca, 'birzamanlarbütünRoma'nınönün- detitrediği' polis şefi Scarpia"yı öldüriir. Oysa o güne dek, rahibelertarafindan ye- tiştirilmiş, dini bütün, sadece şarkı söy- leyen ve hep seven bir primadonnadrr, Tosca. Birdenbire kendini olaylann orta- sında buluverir. Sevgilisi ressam Cavara- dossi'ye işkence yapılmasına tanık olup aşağılanıp cinsel tacize uğrayınca gerçek dünyayla karşı karşıya gelir. Artık küçük bir çocuk kadar şaşkın ve çaresizdir. Ko- runduğu fildişi kuleden zorla çekilip çı- kanlmış, yaşamın tüm vahşetiyle yüz yü- ze bırakılmıştır. Gökyüzü yıldızlarla kap- lıdır, Tosca sevgilisini kurtarmak için ka- rar vermek zorundadır. Sanata ve aşka adanmış yaşama veda ederek cinayet iş- ler. Tosca'nın katil olmasına neden olan Scarpia, görevini kötüye kullanan bir devlet görevlisi. Kendi özel çıkan uğru- na insanlan rahatlıklaharcayabiliyor. Bu karakter, her zaman, her dönemde ve her ülkede geçerli. Özelliğini hiç yitirmiyor, 'Tosca'nın da güncelliği bundan. Pucd- ni de içimızdeki adalet duygusunu hare- kete geçirmeyi, biraz da smirlerimizi ger- meyi amaçlıyor bu tutkuhı, tsürapb ve karanlık' eserinde. Konu, güncelliğini yitirmiyor Verismo (ttalyan opera gerçekçiliği- nin) bestecisi Puccini'nin en veristik ope- rası 'Tosca', 15 yıl sonra Îstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafindan Yekta Ka- ra'nın yorumuyla sahneleniyor. 14 Hazıran 180O'de geçen olayı akta- ran 'Tosca'nm ilk oynanışı 14 Ocak 1900. İstanbul Devlet Opera ve Balesi de 29 Kasım 1924'teölen Puccini'nin 73. ölüm yıldönümünde 'Tosca'nın prömiyerini dün gece gerçekleştirdi. Tarihsel bir konuyu, geritim. korfcu, tutku. cinseUikve sadizm ile harmanlayıp çok etkileyici, o oranda da inandına bir büeşimedönüştüren" 'Tosca'yı müzikte- ki gerçekçılığın. doğalcılığın en güzel ör- neğı olarak görüyor Yekta Kara. Scarpia'nın eski Yunan tragedyalann- dakı Kreon kışıliğınden, Shakespeare'in 'Kısasa Kısas'ındaki Angelo kişiliğine dek birçok rolde tanıdığımız karakterler dizisinın biröğesi olduğunu anımsatıyor "Günümüzdedeelbettedünyamn herye- rinde bulunan bu tür bireyler, özeilikle in- san haklanna saygı duyulmayan baskı re- jimlerinde çok etkin konumİara kolayca ulaşırlar. Gıacosa- llıca ikilisi tarihin beV- ti bir noktasında ve beK koşullarda ger- çekleşen bir olayı, somul mekânlan da anarak bire bir aktarmışlar opera sahne- sine. Puccini'nin müziği de bu olayı veihş- Idleri mükemmel bir biçimde yansıtmış günümüze." Operay a asıl damgasını vuran, Fransız oyun yazan Vktorien Sardou. Yazann ünlüoyuncu Sarah Bernhardt için yaz- dığı 'La Tosca' oyunu, operanın çıkış noktası. Oyunda Tosca'yı oynayan Sarah Bernhardt, Puccini"yi çok etkilemiş, Ber- nhardt'ın kımi mizansenleri geleneksel- leşmiş ve operanın her oynanışında özen- le korunmuş. Dönemlerle oynamayı seven bir yö- netmen Yekta Kara. Bunu 'La Bobe- me'de, 'Carmen'de yapmıştı. Ancak ta- rihsel bir oyun olarak nitelendirdiği 'Tos- ladece şarkı söyleyen ve hep seven bir primadonnadır Tosca. Birdenbire kendini olaylann içinde buluverince sanata ve aşka adanmış yaşama veda ederek cinayet işler. uccini'nin 73.ölüm yıldönümünde 'Tosca'nın galasını fjerçekleştirdi DOB. Orkestra şefliğini Antonio Pirolli'nin üstlendiği operada Tosca'yı Zehra Yıldız, Cavaradossi'yi de Süha Yıldız oynuyor. (Fotoğraflar: UĞUR GÜNYÜZ) ca' için dönem değişikliğine gerek duy- mamış. "CMay, Napolyon Bonaparte'm Marengo zaferini kazandıgı gün geçiyor, yani 14 Haziran 1800'de. Karakterler, Angelotti, Cavaradossi, Scarpia ve Tos- ca, hepsi yaşamış Idşfler. Scarpia, Sidlya- lı fevkaiade gaddar bir polis müdürü, Ro- ma'da. Angelotti, daha önce krala bas- kaldırmış, Roma Cumhuriyeti'ni kuran- lardan biri. Karakterleri, mekânlan, olaylan açısıiHİan bu kadar tarihle iç ice geçmiş bir oyunu, ait olduğu dönemden 'Heyecan veridbirroV ASUMAN KAFAOĞLU BÜKE Bernhardt'ın başrolünü oynadığı "La Tosca"yı ilkkezFloransa'daKasım 1895'te seyretti. Sarah Bemhadt'tan etkilenmemek elde değildi: ama piyes, yazan Vktorien Sardou'nun diğeroyunlan gibi şiirsellikten uzak, abartılarla dolu bır melodramdı. Sar- dou oyunlannda seks, sadizm, din, sanat ve politika konulannı akıllıca kullanır, seyir- cinin ilgismi sürekli taze tutmayı başanrdı ama eserlerinde ruhsal, ahlaki ya da sosyal derinlik pek olmazdı. Konuya derinlik katmak Puccini'ye dü- şüyordu. Gercekçilik akımma uygun düşen "La Tosca"nın konusu bestecınin hemen ilgisini çekti. Çok sağlam bir yapıya oturan konuya lirik bölümler eklenmesini, beş per- denin üçe indirilmesini ve piyesteki yirmi üç karakterin dokuz temel role indirilrnesi- ni istedi, metin yazarlanndan. Operanın adını da "Tosca" olarak değiştirdi. Tosca, opera dünyasının en karmaşık ka- dın kahramanlanndan biri sayılır. tki boyut- lu bir kadındır: Bir taraftan rahibeler tara- findan yetiştirilen, dindar bir genç kadın olarak görünse de aslında ihtirasb ve hırs- lı bir şarkıcıdır. Girdiği bir salonda herke- sin hemen kafasını çevirip baktıği tûr ka- dınlardandrr; günlük hayatta da sahnede gi- bi taşır kendini. Sarah Bernhardt da böyle bir kadındı. Bu sezon tstanbul'da Tosca'yı canlandıran, Zehra Yıldız ise dîva'lığı sah- nede bırakmayı tercih edenlerden. Opera seyircisinin "Uçan HoDandairda Senta, daha sonra da Aida ve Salome ola- rak taıııvm çok sevdiği Zehra Yıldız, sah- nede dugal oyunculuk sergilemekten yana ama Tosca'nın böyle tanımlanamayacağı- nı söylüyor: "Tosca, doğalhkla anlaülacak bir karakter değil; aşın kıskancbğL, abarö- h davranışlanyla onu masum biri gibi can- landırmak doğnı olmaz. Aksine bu rol, fi- ziksel olarak öne cıkmayı gerektiriyor. çfin- kû Tosca cinselligini gizieıneyen bir kadm. DikkatJeri üzerineçeken biri.Onu oynarken kollannı kaldınp başını geriye atarak, eski usul divalar taranda şarkı söylemek gere- kiyor. Aslında sahnede bu tip taşkmhklar bana hiç uymuyor ama belki de bu yüzden Tosca'yı canlandırmak çokheyecan vericL" Tosca gerçekten de masum biri değildir. Bu yüzden sevgıli Cavaradossi, Madonna'mn resmini yaparken kendine genç bir kızın yüzünü model olarak seçer, çünkü Tos- ca'nın yüzü bir azizede bulunan masumi- yet ve saflığı taşımaz. Sevgilisinin başka bır kadmın resmini yapmasına simrlenen Tos- ca, operanın hemen birinci perdesinde aşı- n kıskançlık göstererek mantık dışı davra- nışlar sergiler. Aynı OtheUo gibi, kıskanç- lığı yüzünden kolay kandınlabilir biri olur. Kendısini kandıran da Baron Scarpia'dır Scarpia, Puccini operalannda ilk önem- li bariton rolü olduğu için opera tarihi açı- sından özel bir yere sahiptir. Elindeki yet- kiyi kötüye kullanan bir devlet görevlisidir. Tosca ve Cavaradossi'nin trajik sonlannı hazırlayan kişidir, aynı zamanda. Fakat, Tos- ca'nın büyük trajedisi sade- ce ölüm değildir, ölü biri ta- rafindan, hem de kendi öldür- düğü bir adam tarafindan kandı- nlmasıdır. Zehra Yıldız'la konuşmamız sürdükçe, kendini ne denli acı- masızca eleştirdığini görmek beni şaşırtıyor. Cavaradossi rolünü Cemalettin Kurugül- lü ile dönüşümlü o- larak oynayan eşi Süha Yıldız'la da birbirlerini sanatsal açıdan sert biçimde eleştirdiklerini öğreni- yorum. Cavaradossi. Puc- cini 'nın en güzel aryalann- dan biri sayılan "E lucevan le steDe" ile tüm operada bir tek aryası (Vîssi d'arte) olan Tosca'yı biraz gölgede bırakı- yor belkı de. "PuccinL en guzel aryalannı tenoriar için yazmış. 'La Boheme' ve 'Turandot'da ol- dnğugibi 'Tosca'da daoperanın rnü- zikal ve konu olarak doruk noktasmı tenor aryası otuşturuyor" dıyor Zeh- ra Yıldız. Çok yoğun bır tempoda çalışan Zehra Yıldız'ı ayın 2'sinde tstan- bul'da 'Tosca'da. 5 Aralık'ta Salo- me olarak Schwerin'de. 9 Aralık'ta Heıdelberg'de Beethoven'ın operası 'FV delio'dave 11 Aralık'ta yine fstanbul'da Tosca'da izlemek mümkün ama bu ener- jiyi bir seyircinin bulması çok zor! •Zehra Yıldız, Tosca'yı ! ' cinselliğini gizlemeyen, dikkatleri üzerine çeken bir kadın olarak nitelendiriyor. zorla söküp çıkanp abnak ve başka bir döneme taşunak çok aykın geldi bana. Bütün bu oLaylarörgüsü, karakterler ara- sındaki iKşkiİer ve çanşmalar her dönem- de, her ülkede günceüigini koruyor, illede bir müdahale >apmanın yersiz olacağına inandım." Günümüze gönderme yapmayı seyir- cinin düşgücüne bırakan Yekta Kara'nın çok sevdiği bir opera 'Tosca'. Ama yıl- larca bu operayı sahnelemekten ürk- müş: "Çünkü her açıdan -reji, oyuncu,or- kestra,dekor,kostüm- mükemınefiyct ge- rektirivor bu eser. Bunu sağlavumadığuıız sürece de Tosca'dan uzak durmamz ge- rek." 'Tosca'nın, ilkkez 1941 yılında Anka- ra'da yurtdışından gelen Türk sanatçılar tarafindan sadece 2. perdesi sahneleni- yor. Tosca'yı Semiha Berksoy oynuyor. 1960'ta ise Tepebaşı'nda 'Tosca' ile per- deleriniaçıyorŞehir Operası. Istanbul'da ilk kez yerleşik kadrosuyla bir opera sah- neleniyor. LeytaGencerdeunutulmayan bir yorum sunuyor. 'Tosca'nm ayn bir yeri var' Eserde ilk perde Roma'da Barok mi- marisinin en güzel ömeklerinden Sant' Andrea della Valle Kilisesi'nde, ikinci perde Farnese Sarayı'nda, üçüncü perde ise San Angelo Kalesi'nin terasında ge- çiyor. Dekorve kostümün çok önemli ol- duğunu vurgulayan Kara, realist bir ola- yın bire bir verilebilmesi ve aynntılara çok dikkat edihnesi gerektiği görüşünde. Bunu Mkhad Scott'un gerçekleştirdiği dekor ve kostümü Aknanya'dan getirte- rek sağlıyor. Fiat Tofaş, Siemens ve Efes Pilsen'in katkılanyla 5 TIR'la Alman- ya'dan getirtilen 'Tosca'nın dekor ve kos- tümü, gerçekten olayın geçtiği mekânla- n olduğu gibi sahneye aktanyor, müthiş bir ustalıkla. Son yıllarda Yekta Kara'nın sahnele- diği oyunlardaki kadınlara; 'Aida'da Am- neris, Aida; 'Madame Butterfly'da Cio Cio San; 'La Boheme'de Mimi, Muset- ta; 'Turandot'ta Liu, Prenses Turandot; 'Carmen'de Carmen ve Micaela'dan sonra bir yenisi daha eklendi Tosca'yla. Ama Yekta Kara için Tosca'nın ayn bir yeri var. Çünkü Carmen gibi dene- yimli, yaşamla iç içe, feleğin çemberin- den geçmiş bir kadın değil Tosca. Tama- mıyla zıttı. "Baştaki bütün edüginüginin dışına çıkıp birdenbire inisivaa- fieJegeçirip etkin bir konumau- laşması ve bu dönüşümle inaml- maz bir güce kavıtşmasu idareyi ele alıp işi adam oldürmeve ka- dar varduTnası bütün bu kadın- lar arasında Tosca'yı çokayn bir yereyerleşnnyor. Opera yazmm- da kadınlann çoğu erkekler dünyasuıda skışıp kalrruş. aa çe- ken, gözyaşı döken, kendilerini erkekler ugnına feda etmek zo- runda bffakılan kadmlar~ Car- men de özgüriüğü uğruna kafa tutuyor, hayata meydan okuyor ama sonunda Opkı ötekiler gibi öldürülüyor. Turandot ise ikti- daruıı kullanarak keUe uçurttu- ruyor. Oysa Tosca hiç umulma- dıkbiranda kendi bfleğinin gü- cüyk bir adamı öMürüyor." Bu, gerçekten çok 'cazip' ge- liyor yönetmen Yekta Kara'ya. Yaşamı bu kadar tanımayan bir kadının, olaylann tam ortasuıa düşüp işi kan dökmeye kadar götürmesini, yaşam karşısmda bu denli beceriksiz bir kadının rastgele bir bıçağı eline ahp po- lis müdürünü öldürmesini 'ma- nılmaz' buluyor. Sevgilisine na- sıl ölü taklidi yapacağını göste- ren Tosca, sonunda Scarpia'nın oyununa gelip sevgilisinin ger- çekten öldüğünü anladığında da oyunun sonunu beğenmeyip kendi fînalini kendi hazırhyoT. Melek kalesinin tepesine çıkıp 'mükemmel' bir sonla. kendisi- ni Tiber Nehri' ne atarak yine 'gaüp' geliyor. Yekta Kara da, bu denli güç- süz varsayılan bir kadmın, yaşa- ma karşı aslında ne denli güçlü ve nelere kadir olduğunu göste- ren görkemli bir 'Tosca' sunu- yor. Lenin, gizli sevgilisini Kremlin'de saklamışKültür servisi - Sovyetler'in büyük lideri Lenin'in, Kremlin sarayında sevgilisini sak- ladığı ortaya çıktı. Bolşevık de\Tİminin bü- yük lideri Lenin'in 1917 tarihinden bu yana saklanan özel mektuplan ve tıbbi tutanakla- n üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda büyük liderin yaşammı iki kadınla birlikte paylaştığı anlaşıldı. Birçok ilginç aynnftyı gözler önüne seren belgelerde, Stalin ve Le- nin'in yaşamına ait gizli gerçeklere de rast- landı. Londrah tarihçi Robert Service tara- findan ortaya çıkanlan mektuplar Lenin'in kansı Krupskaya'yı nasıl insafsızca aldattı- ğını ve InessaArmand ile özgürce bir aşk ya- şadığını belgelenyle gözler önüne seriyor Lenin ile Inessa Armand'ın 1911-12 yılla- n arasında birbirlerine yazdıklan mektupta sevgililerin geçmişlerinin hayli eskiye dayan- dığı da anlaşıldı. Bütün bunlann yanı sırabel- ki de en ilginç aynntı. iki sevgilinin ilişkisi- nin Lenin'in kansı Krupskaya tarafindan da onaylanması ve onun kendisini kocasına ada- maktan asla vazgeçmemesi. Öyle ki, Krups- kaya, Lenin'in. ölümünden sonra mumyala- narak Kızıl Meydan'a gömülmesi yerine, sevgilisinin yanında ebedi uykusunu sürdür- mesini dahi istemiş. BBC 1 'de gelecek hafta yayımlanacak olan bir programda Krupska- özel mektuplan ve tıbbi tutanaklar üzerinde yapılan araştırmalar sonunda Lenin 'in yaşamım kansı Krupskaya (solda) ve sevgilisi Inessa Armand ile birlikte paylaştığı ortaya çıktu Kansı bu ilişkiyi onaylayarak, kendisini Lenin 'e adamaktan vazgeçmemiş. ya'nın Lenin'in 1924'te ölümünden sonra kendi el yazısıyla yazdığı mektuplara da yer verilecek. Lenin'in yaşamını değiştiren ve onu sersemlettiği iddia edilen Inessa, çarlık polis kayıtlannda şöyle nıtelendıriliyor; "Çok zekL. yüksek eğhımli- orta boylu, zayıf, oval yüzlü»ve çok ilginç bir tecriibe." Lenin'in 1912'debirsüre Armand'dan ay- nlmaya karar verdiği. çünkü onun kendisini devrimden uzaklaştırdığı flkrini benimsedi- ği fakat yine de onsuz yaşayamadığı söyle- nenJer arasında. Lenin'in, Inessa Armand'ı Petrova olarak çağırdığı ve piyanoda Beetho- ven'ı çahnasından çok hoşlandığı ise diğer il- ginç bir aynntı. 1918'deBolşevikiktidannın hayal olmasından sonra Lenin, Inessa'yı, ka- nsını ve kızı Maria'yı Kremlin'e yerleştirdi fakat hepsi ayn odalarda kaldılar. Wales Üni- versitesi profesörlerinden NeQ Harding, Le- nin'in Krupskaya ile çocuk yaşta yaptığı ev- liliğin, orta yaşlarda gözünün başka kadınla- ra takılmasına neden olduğunu söylüyor. Ko- casından daha küçük görünen Krupskaya, Lenin'i yazdığı biyografisınde kendisini tü- müyle kocasına adadığını tekrar tekrar belir- tiyor. Üçlünün ilişkileri bunlarla da bitmiyor, Armand, ölmeden önce Eylül 1920'deKrups- kaya'ya yazdığı mektupta Lenin'i ve kızı I- na'yı ona emanet etriğini ve onlara iyi bak- masını söylüyor. Armand'ın ölümü Lenin üzerinde tıpkı bir bah/oz etkisi yaratn, cenaze günü ıstrrap için- de kıvrandı. Robert Service, Lenin'in Ines- sa'nın ölümünden sonra bir türlü kendini to- parlayamadığını, kararlan doğru düzgün ala- mayacak kadar zayıf ve tıbbi problemler ya- şadığını da ifade ediyor. Krupskaya ise Le- nin'in Gorki Sanatoryumu'nda bir sandah/e- de geçirdiği son günlerinde onu hiç yalruzbı- rakmadı ve 21 Ocak 1924'teki ölümüne dek hep yanında kaldı. Son hamle ise yine Krups- kaya'dan geldi; Lenin'in ölümünden sonra I- na'ya yazdığı mektupta, onlara verdiği rahat- sızlık dolayısıyla özür dıhyordu. KÖŞEBENT ENİS BATUR Açık Kapı'dan Bakarken Nilgün Cerrahoğlu ile Yavuz Baydar'ın ha- zırladığı "AçıkKapı" programının ilkinde, konuk- lardan ikisi bir çatışmanın eşiğine geldiler: Büyü- kelçi Cem Duna ve yazar Demir Özlü zarif, ki- bar insanlar, tartışmayı derinleştirmek istemedi- ler sanırım. Oysa, köklü bir görüş ayrılığı içinde olduklan apaçık belliydi. Gönül, bu durumlarda karşı kar- şıya gelişin netleşmesini diliyor; kavga çıkar kor- kusu taşımak gereksiz bence, uygar insanlar üs- lup sıkıntısı çekmeden birbirileriyle pekâlâ çeki- şebilirler. İki konuda iyice açığa çıktı, Cem Duna ile De- mir Özlü'nün görüş farklılıkları. Özlü, bir araTürk diplomatlarının, elçiliklerinin kapalılığından ya- kındı ve Çetin Altan, Zafer Toprak gibi insan- lann elçi seçilmeleri durumunda temsili bir ağır- lık kazanacağımızı savladı. Duna, kesin bir dille karşı çıktı buna, bir bakıma diplomasinin teknik yanının görmezlikten gelinmesinin ya da hafife alınmasının tehlikeleri üzerinde durdu. İlk bakışta Cem Duna'ya hak vermemek elde değil. Diplomatlık, bugün her çağdakinden faz- la teknik donanım ve ehliyet gerektiren bir mes- lek dalı, sembolik bir temsil tanımıyla sınırlana- cak bir işlev taşımıyor. Çelişkili gelebilir ama ben, Demir Özlü'nün perspektifinı ciddiye almak gerektiğine inanıyo- rum gene de; bunun, aynı uğraş alanına ait ol- mamızla bir ilgisi olduğunu da sanmıyorum: Her şeyden önce, diplomasinin özeilikle bu yüzyılda büyük, varoluşsal yaralar almış bir "di- siplin" olduğu kanısındayım. 1945'te, Körfez sa- vaşında, son olarak da Bosna'da ve Ruanda'da anlamından pek çok şey yitirdiği gözlemlendi. Diplomasinin, bana kalırsa öldürüldükten sonra içi doldurulmuş av hayvanlarını çağrıştırıyor du- rumu. Teknik donanıma gelince, bir vakitlerin 'ayakkabı satış mağazası'rv konu edinen anti- sovyetik fıkrasındaki gibi: 'Sistem' müthiş de, 'mağazada ayakkabı yok'. Ikincisi, diploması iç siyasete genellikle kilitli. Dışişleri Bakanı Çiller ise, bir büyükelçi ne ya- pabilir, yapabilmiştir? Üçüncüsü, Demir Özlü'nün işaret ettiği seçe- neğin bir geleneği var. Türkiye Cumhuriyeti söz- gelimi, Yahya Kemal'i ve Yakup Kadri'yi; Latin Amerika devletleri Octavio Paz'ı, Neruda'yı, Carlos Fuentes'i elçi olarak görevlendirmişler- dir. 'Doğnı' insanların seçilmesi ayn bir şeydir, bir ülkenin kendisini bu yoldan da temsil etmeyi be- nimsemesi bambaşka bir şey. Kaldı ki, ülkenin aynı anda iki farklı görev tanımı taşıyan elçi ile temsil edilmesi de pekâlâ düşünülebilir. Demir Özlü'nün Cem Duna'dan ayrıldığı cana- lıcı bir nokta daha vardı Açık Kapı programında: Türkiye'nin köklü ve acil biçimde reformlara açıl- ması gerektiğini savundu yazar; elçiyse, soğuk- kanlı vetemkinli biçimde sorunlann çözülmesin- den yanaydi. Kürt sorununa, Susurluk'a, yargının durumu- na, yarım demokrasiye, faili meçhullere ve ben- zeri ana konulara bakınca, nasıl soğukkanlı ve temkinli olunabilir, çıkaramadım. Ağırdan alına- cak, usul usul onanm yapılacak bir durumdan, hal ve gidişten dem vurmak elde midir? Cem Duna, kötü anlamıyla siyaset yapan biri izlenimi bıraktı bende. Demir Özlü, tam tersine, ülkesinin durumu nedeniyle acı çeken, hızlı dö- nüşüm talep eden bir aydın görünümü çizdi. Açık Kapı, şimdiden sağlam bir program ola- rak koydu ağırlığını. Biraz daha korkusuz biçim- de, şüphesiz düzeyinden yitinmeden neşteri kul- lanırsa kalıcı bir tartışma ortamı yaratacağı ke- sin. bmet Küntay Tıyatro ÖdültePi'nin sahiptePi açMdandı • Kültür Servisi - 22. Ismet Küntay Tiyatro Ödülleri'ni kazanan sanatçılar belli oldu. 'En tyi Yapım' ödülünü Îstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Ergin Orbey'ın tiyatroya uyarladığı ve yönettiğı, Nâzım Hikmet'in 'Kuvayı Milliye' adlı yapıtı alırken 'En tyi Yönetmen' ödülü Şehir Tiyatrolan'nda Sönmez Atasoy'un 'Kendi Gökkubbemiz" adlı yapıtını sahneleyen Engin Uludağ'm oldu. Toron Karacaoğlu'nun 'Kendi Gökkubbemiz'deki rolüyle 'En iyi Erkek Oyuncu' seçildiği ödüller kapsammda Aslı Içözü de 'Aynlık'taki rolüyle 'En iyi Kadın Oyuncu' ödülüne değer görüldü. Hayati Asılyazıcı, Sibel Aslan, Doğan Koloğlu, Nadide Küntay ve Sevgi Sanh'dan oluşan seçici kurul, 'En Başanlı Oyun Yazan' dalında ödül vermedi. Ödüller 7 Aralık Pazartesi akşamı Îstanbul Devlet Tiyatrolan'nın sahneleyeceği 'Kuvayı Milliye' adlı oyunun galasında sahiplerine verilecek. CumhuriYet kitap kulübü TAKSİM Sergi Salonu ARALIK AYI ETKİNLİKU SOYLİSİÜ İMZA GÜNÜ 2 Aralık Salı Saat: 16.00-18.00 OKTAY AKBAL MÜCAP OFLUOĞLU Kitaplannı imzalıyorlar , Adres: Istıklal Cad. (Aksanat Karşısı) Taksım Tel:252 38 81/82 I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle