Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
»KASIM1997PA2AR CUMHURİYET SAYFA
15
Be ey Doğan
Genelkurmay'ın
Güneydoğu gezisinde
uğradığımız bir köy
vardı. Siirt'in Pervari
ilçesine bağlı Doğan
Köy. Hani yazdığı şu
"Bir anda bütün
insanlar susar/ Sadece
silahlar ölüm kusar/
Her taşta bir mermi izi/
Sen ne biçim köysün
be ey Doğan" şiirini
okuyan ilkokul beşinci
sınrf öğrencisi
Süleyman Melek'in
köyü... Ya da, "Madem
siyasiler halimizi
sormuyor, biz şimdi
onlara oy vermiyoruz.
llk seçimde oylarımızı
üçe böleceğiz; tugay
komutanına, alay
komutanına,
tabur komutanına,
vereceğiz" diyen
muhtar Gürgün
Babat'ın köyü... Işte
o köy, gazetecileri
ağırladıktan dört gün
sonra PKK'nin
baskınına uğramış...
Bizlere çay ikram eden
gençlerden biri ölmüş,
ikisi yaralanmış. Askeri
biriiğin de bulunduğu
köyde, saatler süren
çatışmada 29 PKK
militanı öldürülmüş;
be ey Doğan'da
yaşamak için.
Ö M Ü R İ L İ K
Organ bağışı kam-
panyalanna katılıyor
ve "yayın organla-
n"nı sansür kurulu-
na bağışlryoruz.
Ömür E. Kurum
D E N İ Z S O M
Elektronik posta: Derez.Someraksnetcom Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Nüfus savımına parti
denetmenleri de
kştılacakmış...
"Nüfus savımmı nüfuz
ticareti sanmıs olmasınlar!"
O
smanlı Imparatorluğu döneminde geçici
olarak yürürlüğe giren ancak Türkiye Cum-
huriyeti'nde kalıcı hale gelen "Memurin Mu-
hakematı Hakkında Kanun", özellikle 12
Eylül'den sonra pek sık gündeme gelmeye başla-
dı. Adı işkence ve kötü muameleye kanşan memur-
ların korunup kollanması için bu yasa kullanıldı ve
kullanılmakta. Işkenceyle suçlanan memurun (ge-
nellikle kolluk kuvvetinden) dosyası veteriner, öğret-
men, mühendis gibi amirlerden oluşan ilçe ya da il
idare kurullarına gönderilip "yargılanmasına yer ol-
madığı" kararı ile ortadan kaldınldı ve kaldınlmak-
ta.
Izmir'den avukat Arif Ali Cangı, "lyi uygulayıcı-
lar, hukukun temel ilkelerine aykırı düzenlemelerin
sakıncalannı en aza indirgeyebilirier" diyerek, bu
yasanın, ceza yargılamasının temel ilkelerine aykı-
rılığı olduğunu belirterek, uygulamayı ortadan kal-
dıracak bir yasal düzenlemenin varlığını hatııiattı:
CMUK154/3"Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Mu-
vakkat'ın 1. maddesine göre, 'memurların memur-
luk görevlerinden doğan ya da görevlerini yaptıkla-
rı sırada işlenen suçlarından dolayı' yargılanmaları
için yapılacak hazırlık soruşturması özel hükümle-
re bağlıdır. Yasanın bu genel düzenlemelerinin ya-
nında, başka bazı yasalarda, yine memurlartarafın-
dan ve memurluk görevleri sırasında işlenen bazı suç-
lann kovuşturulmasının, bu genel düzenlemenin dı-
şında kalan aynk durumlar ve buna ilişkin yasal dü-
zenlemeler de bulunmaktadır. Bu aynk durumlardan
biri de memurların adli görevlerini yaparken işledik-
leri suçlann (en çarpıcı olan işkence ve kötü muame-
le suçları) kovuşturulmasıdır.
Bu konuda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun
154/3. maddesi 'Kanun tarafından kendilerine ve-
rilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen
adliyeye müteallik görev ve işlerde suiistimal veya-
hut ihmal ve terahileri görülen devlet memurları ile
cumhuriyet savcılığının şifahi veya yazılı talep ve
emirlerini yapmakta suiistimal veya terahileri görü-
len zabıta amir ve memurlan hakkında savcılıkça doğ-
rudan doğruya takibatta bulunulur' biçiminde, Me-
murin Muhakematı Yasası'nın genel düzenlemesi-
nin dışında bir kural koymuştur.
Kolluk güçlerince işlenen işkence ve kötü mu-
amete suçlarının tamamı, adli kolluk görevi sırasın-
da yani adliyeye ilişkin görev ve işler sırasında işle-
dikleri suçlardır. CMUK 154/3. maddesinin açık hük-
mü karşısında kolluk güçlerinin işlemiş olduklan iş-
kence ve kötü muamelesuçlannın kovuşturmasının
cumhuriyet savcılıklarınca yapılması zorunludur."
Türkiye'de yasalan "normal" şekilde uygulamak
bile "süper savcı" olmak için yeterli!
SESSİZSEDASIZP) NURÎKÜRTCEBE
ALOÛP.V
Victor Hugo, cihat bayrağı açtı
Dünya edebiyatının önde gelen isim-
lerinden Victor Hugo'nun ünlü yapıt-
larından Sefiller'in ne hale geldiğini
bıliyor musunuz?
Şeiratçılann yaptığı çeviriyi okudu-
ğunuzda "sefalef'i anlıyorsunuz...
Şeriatçılar da yaptıklan sefılliğin far-
kında olmalılar ki, "Sefiller'i okuyan-
lar, bir piskoposun müslümanca ha-
reketlerine hayret ederek çeşitli yorum-
lar yapabılir" diyerek akıllarınca açık-
lama getiriyorlar:
"Fransa ihtilali ile hükmünü kaybe-
den kiliseye inat, Hıristiyanlığı ayağa
kaldırabilmek için, ona fslamiyeti en-
jekte ettiler. Bu sebepten piskopos-
ta, Jan Valjan'da, Kozete'de ve Mar-
yüs'te Islam meziyetlerinden izler bul-
dunuz. Çünkü Islamiyet, insanlığın di-
nidir. Ona tabi olan kurtulur, tabi ol-
mayan batar."
"Bu bakımdan Sefiller, Hıristiyanlı-
ğın propagandası değil, kaybettiği-
miz hikmetlerin geri alınması manasın-
da ele alınmalıdır."
"Sözün hayat bulması mana ile
mümkündür. Mana sözün ruhu, söz
mananın kalıbıdır. Victor Hugo'nun
sözleri, taşıdığı mana ile değer kaza-
nır. Biz de manaya sadık kaldık. Za-
ten tercümede mana yaşar, sanat ölür.
Mütercimin sanatı filizlenirse, tercüme
güzel olur."
Çevir kazı yanmasın, Victor
Hugo'nun eline ver bayrağı ci-
hada çıksın!
PALAS PANDIRAS IMûfitBozacı
Erbakan "demokrasi" isimli kuzusunu hangi huzurevine verdi?
Huzurevinde besiye alınan kuzunun eti daha mı sinirsiz olur?
ÇED KOŞESİ
OKTAY EKİNCt
Bir 'Teşekkür'
Edebilseler...
Kentlerimizi ve ülkemizi yöne-
tenler, çevre ve kültür değerleri-
mizi koruma çabalanna karşı sade-
ce duyarsız değil, aynı zamanda"ve-
f»sız»ar..." * T T * V-*.
Belediyelerin ve hükümetlerin
hukuka ve kamu yaranna aykın
uygulamalannı durdurabilmek için
davalar açan gönülü kişi ve kuru-
luşlara bir "teşekkür" bile etmi-
yorlar. Tersıne onlara kızıyor ve
mahkemelere de "Bunlann dava
açma yetkileri yok" bile diyebi-
liyorlar...
Oysa ki kent ve çevre haklan
için açılan davalarda, "davacılar"
kendi kişisel çıkarlannm peşinde
degiller.
Omeğin TMMOB'ye baglı oda-
lar. yapı yoğunluklannı arttıran
imar planlanna davalar açarken.
bu planlann mimar ve mühendis-
lere aynı anda "yeni iş olanağı
sağlayacağını" hiçbir zaman dü-
şünmüyorlar. Çünkü sağlıklı bir
kentleşme, bu mesleklerin de "top-
Inmsal sorumluluklan" arasın-
dabulunuyor...
Ya da Kültür Bakanı tstemihan
Talay, REFAHYOLüan miras ka-
lan. ancak şimdı ''kendisini de
biğlayan" yağmacı ilke kararlan-
naipte! aâVası açanlâra, "Elinize
ve bilincinize sağlık, bizi de bu
dertten kurtardınız" diyerek el
uzatabilir mi?
Benzer şekilde lstanbul Büyük-
şehır Belediye Başkanı Recep Tay-
yip Erdoğan, su havzalannı ima-
ra açan yeni ISKt yönetmeliğini
mahkeme karanyla durdurtan Mi-
marlar Odası'na lstanbul kentini
de temsılen "Allah sizden razı ol-
sun" diyebilir mi?..
Yöneticilerimiz için böylesi bir
"hukuk kültürü" şimdilik sanki
"ütopya" gibi görünüyor olsa bi-
le, TBMM'de bekleyen bir "yasa
taslağı" umutlan yeniden dirilte-
cek nitelikte.
Dava giderleri
karşılansın...
Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve ar-
kadaşlannca geçen yıl teklif edilen
taslak, kent \e çevre haklan için açı-
TMMOB'ye bağlı mimar ve mühendis odaları, açtıkları
davalarda sadece "kamu yarannı" gözetiyorlar. Kamu yöneti-
cileri ise buna teşekkür edecekleri yerde, tam tersine "karşı
tavır" alıp odaları etkisiz kılmaya çabşıyorlar...
Hele şu Izmir'deki "çevre avu-
katlanna" ne demeli? Toplumun
kent ve çevre haklannı açtıklan
davalarda savunurken, kendileri-
ne milyarlar ödeyecek "müvek-
killeri" bile yok. Tam tersine. her
davada "kendi ceplerinden" kim-
bilir kaç lirayı. hangi zorlukla har-
cıyorlar...
Diğer tüm "kent ve çevre dava-
cüan" da öyleler. Dernekler, kişi-
ler, gruplar.. aslında ve öncelikle
"devletin gözetmesi gereken" ka-
mu ve ülke çıkarlan için mahkeme
kapılanndalar. Böyle olunca da
özellikle "kamuyu temsil edenle-
rin onlara teşekkür etmekle ye-
tinm«yip, belki de üstün hizmet
ödülü" vermeleri gerekmiyor mu?
Hukuk devleti davranışı
Yöneticilerimiz, acababöylesi bir
"erdem" gösterebilirler mi?
Kendi yanlışlannı hukuk yoluy-
la durdurmak isteyenlere kızma-
yıp, hatta "Türkiye sizinle gurur
duyuyor" bile diyerek, yürekten bir
kutlamamesajı gönderebilirlermi?..
Orneğin Çevre Bakanı İmren
Aykııt, Bergama'yla ilgili mahke-
me karannı alkışlamak yerine tem-
yiz etrnij olsa bile. bir bakıma ken-
di bakanlığının "yasal görevi"
olan do£ayı koruma savaşımını üst-
leneni
*d»vacılara" hiç değilse bir
"çev-Te ödülü" verebilir mi?
lan davalarda: "mahkeme mas-
raflarının önceden devlet (dava-
b idare) tarafından karşılanma-
sını" öngörüyor. Çünkü davacıla-
ra yüklenen bu masraflar aslında
"kâmusal görevlerin yerine geti-
rilmesini sağlamak" için yapılı-
yor. Herhangi bir "özel menfaat el-
deetmek" için değil...
Aslında daha da önemlisi, yine
bu masraflar (harçlar, yolluklar, bi-
lirkişi ücretleri vb.) artık öylesine
yükseldi ki, bu mücadeleyi zaten
gönüllü sürdüren kişi ve kuruluş-
lann "özveri sınırlannı" da çok-
tan aşmış durumda. Devleti huku-
ka uygun da\Tanmaya yargı yoluy-
la davet eden duyarlı kesimlerin
"parasal olanaklan" son derece
az ve artık buna yetmiyor. Aynı ne-
denle de birçok konuda dava açı-
lamıyor ve yönetimler hukuk dışı
davranışlannda giderek özgürleşi-
yorlar...
Hangi hükümet Prof. Soysal'ın
bu teklifıni benimseyip TBMM'den
de onay alabilirse, hukuk devleti-
nin gerçek savunucusu olarak anı-
lacaktır. Kamu haklannı savunan
gönüllü davacılan kendilerine "ra-
kip" gören ve onlann kutlanacak
çabalanna yüksek mahkeme mas-
raflanyla zorluk çıkartan diğer tüm
iktidarlar ise tarihe nasıl geçecek-
lerini şimdiden düşünmeye başla-
sınlar...
HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ
KtM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakia turk.net
ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACl
HARBİ SEMtH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
OLMCfŞTU
A&AYA
DOS'U DA
30 Kasım
BARBADOS BAĞ/MS/Zİ
, BAK8ADOS, "VG/L7E./&'O£N 39-
K£ÇPİNO£M SOKIfSA, BATI Hı'MT
BU ABAOA SAKBAOOS DA /"OC-
S/tC Sf/K
DOKAfJ ,
AJLAMf/K/A GELEN 8A&8A-
CMtLAH KOYMUÇTV. ANCAK., f€Z+'7E,
ADAVt İŞ6AL İ A
8İIS
/Şt£Dt't£&. ADANIN SZH4H ÇOĞUULU-
Sl yrauiA/ci yüer/LW IK/AJCİ
şeJûtr kamıfı ıf/eye» esk< iir tf
GÖRÜŞ
DENtZ KAVUKÇUOĞLU
YahnAfen»Ta*mdenAkıttr
1968 yılının ikinci yarısında Berlin sokakları Avru-
pa'nın dört bir yanından buraya akın etmiş öğrenci
kitlelerine teslim olmuştu. Yakın tarihin önemli olay-
lanna tanıklık etmiş Berlin, bu kez de gözlerini dün-
yaya II. Dünya Savaşı ve sonrasının acılı yıllannda
açmış kuşakların sokaklara taşan öfkesine tanık
oluyordu.
Açık oturumlar, "sit-in"\er, yürüyüşler arasında,
"Bu öfke nereye vanr" sorusuna yanıt bulmaya ça-
lışıyorduk. Hür Berlin Üniversitesi'nde birtoplarrtı son-
rası konuştuğum bir Fransız arkadaşım, "Seninkini
bilemem ama" demişti, "A/man/ann öffcesı hiçbiry&-
re varamayacak!" Şaşırdığımı görünce ekleyecekti:
"Bu toplumda bıreyler özgürtük kavramtyla kişisel bir
ilişki kuramıyortar..." Ona göre Aiman toplumunda
"özgürtük" öteden beri soyut bir kavramdı. Bireyler
bu kavramla bilinçli bir ilinti kuramadıklan ve kişisel
yaşam pratiğinde somutlaştıramadıklan ölçüde,
olumsuzlaşan siyasal-toplumsal koşullarda bu kav-
ramın içerdiği "öz"e karşı yabancılaşıyorlardı. Bilinç-
li olarak kullanılmayan toplumlarda ise "özgürtük"
yeniden üretilemiyordu.
Yıllar sonra Goethe'nin 1813 yılında yazar Hein-
rich Luden üzerine yazdığı notlarda benzer düşün-
celere rastladığım zaman, bu arkadaşımın sözleri-
ni anımsamıştım. Napolyon'a karşı kazanılan zafer
sonrası Goethe, Ljuden'e şu soruvu yönettiyordu: "Siz,
Aiman ulusunun uyanışından, başkaldınşından ba-
hisle bu halkm ter ve ateşle kazandığı değerterinin,
yani özgürtüğünün bir daha elinden alınmayacağı-
na izin vermeyeceğini söylûyorsunuz. Halk gerçek-
ten uyanmış mıdır? Ne istediğini biliyor mu?"
1813'ü izleyen yıllar Goethe'yi haklı çıkaracaktı.
1870'lerden sonra Paısya militarizmi ile bütünleşen
Alman ulusçuluğu, 1914 yılında Avrupa'yı yangın ye-
rine çevirecek Alman yayılmacılığının temel daya-
nağı olmuştu. I. Dünya Savaşı sonrası 6 Kasım
1918'de kurulan VVeimar Cumhuriyeti de ancak
1933'e kadar ayakta kalabilecek, Alman toplumu Hit-
ler'e teslim olacaktı.
Kabaca bir söylemle AJman yurttaşlannın çoğun-
luğu I. Dünya Şavaşı öncesi kutsadığı "Aiman ulus-
çuluğu", II. Dünya Savaşı öncesi ise kutsadığı "de-
mokratik devlet" adına direnme özgürlüğünü kullan-
mamıştı. Toplum özgürlüklerine sahip çıkmamış, bi-
reyler, özgürlükleri birer birer ellerinden alınırken
karşı koymamıştı. Alman insanı her iki tarihsel dö-
nemde de kendisine dayatılan din, ulus, devlet gi-
bi "kutsal değerter"e teslim olduğu ölçüde insan
haklan, demokrasi, özgürtük gibi bizzat kendisine
"insani kişilik" kazandıran temel değerlere karşı ya-
bancılaşmıştı. Bir noktadan sonra egemen güçlerin
birer "siyaset aracı" olarak kullandığı bu değerieri
amaçlaştırarak düzene teslim olup onunla bütünle-
şecek ve giderek totaliterleşen rejimin taşıyıcısı ha-
line gelecekti.
Gerek Alman Birliği'nin kurulduğu 1871 yılını iz-
leyen dönemde, gerekse VVeimar Cumhuriyeti'nde
merkez siyasetçilen ve sosyal demokrat önderler ta-
rafından yükseltilen "kutsal değerfer" siyasal ve top-
lumsal alanlarda bireylerin kişisel reflekslerini körelt-
miş, toplum kitleselleştirilmişti. Oysa susacağı yer-
de konuşan, teslim olacağı yerde direnen, sahip ol-
duğu özgürlükleri bilinçli olarak kullanan bireyler
karşısında ne sosyal demokratlar 1914 yılında par-
lamentoda Alman ulusçuluğunun "savaş ödenekle-
n" talebine oy verip I. Dünya Savaşı'nın suç ortağı
konumuna-düşebtlirter, ne de Alman tarihinin en de-
mokratik ve özgürlükçü donemi olarak kabut edilen
VVeimar Cumhunyeti'ni Hitler öylesine kolay teslim
alabilirdi.
Özellikle VVeimar Cumhuriyeti'nin son yıllannda mer-
kez partileri ve sosyal demokratlar akıl almaz basi-
retsizlik örnekleri sergılediler. Hitler'in çeteleri komü-
nistlerin ve sosyal demokratlann parti binalannı ba-
sıyor, parti örgütlerinin siyasi faaliyetlerini engelliyor,
sosyal demokrat liderler ise kitlelere hâlâ "düzenin
istikran için itidal tavsiyesi'nde bulunuyordu. Mer-
kez Partisi üyeleri sokaklarda dövülüyor, yakalanan
sanıklar nasyonal sosyalist ülküdaşlan polis mü-
dürteri tarafından serbest bırakılıyor ve buna karşı-
lık dayak yiyenler "toplumun huzunjnu bozduklan"
gerekçesiyle tutuklanırken Merkez Partisi yönetici-
teri yine istikrar adına susuyorlardı. "Demokratikhu-
kuk devleti" sözcüğünün giderek daha sık kullanıl-
maya başlandığı bu dönemde yargı bağımsızlığı fi-
ilen ortadan kalkmış, hukuk işlevini yitirmiş, basın
sindirilmiş, faşistleşen güvenlik güçleriyle bütünle-
şen çeteler sokağa egemen olmuştu. Burjuva poli-
tikacıları ve onlann peşine takılmış sosyal demok-
ratlar "içi boşalmış demokrasi" adına kitleler karşı-
sında sonuna kadar sürdürdükleri "özgürtüklerden
feragat" talebinin bedelini büyük acılaria ödediler.
Toplumun geniş kesimleri bu taleplere uymuş, se-
sini çıkartmamıştı. Bundan cesaret bulan Hitler "kut-
salAJman demokrastsi"n\ hiçbir dirençle karşılaşma-
dan bir fiskeyle yıkacak. "özgürtük" kavramına ya-
bancılaştırılmış kitleler 1 Mayıs 1934 günü gamalı
haçlı Nazi bayrakları altında "Nasyonal Sosyâiıst Iş-
çiBayramı'm kutlarken sosyal demokratlar ve mer-
kez politikacılan kaçacak delik arayacaklardı.
Goethe'nin 1813 yılında sorduğu soru bir kez
daha yanıtlanmıştı.
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4SOLDA.N SAĞA:
1/ Ozerinden
geçtiği insanla-
ra mutluluk ve
zenginlik geti-
receğine inanı- 3
lan mitolojik
kuş... Işyeri. 2/
"Oğuz '":
Karikatür sa-
natçımız... Ka-
dınlann bluz
üzerine giydik- Q
leriyelek.3/Bir
tür tuzsuz ve "
ymnuşak peynir... Ilaç.
4/ Spor karşılaşmala-
nnda seyircileri coştu-
ran kimse... Tecrübeli, 2
usta. 5/ Dans ayakka- 3
bısındanesinleneıekya- 4
pılmış, düşük ökçeli ve
dekolte tip kadın ayak-
kabısı. 6/ Iskarribilde
koz... Kalıba dökme,
kalıpla biçim verme. II 8 I
Asker... Pamuk ipliği- 9 |
ni sarmaya yarayan el
çıknğı. 8/ " — Sağdıç": Fotoğraf sanatçımız... Küçük.
9/ Pokerde bir oyuncunun önündeki paranın tümü...
Yanağın alt kısmı.
YUKARIDAJV AŞAĞIYA: 1/ Yanılgı... Atlas Okya-
nusu'nda Portekiz'e ait takımada. II Faiz... Hukuk. 3/
Kahve, hindistancevizi, süt ve alkolden oluşan içki...
tskambilde bir kâğıt. 4/ Hindistan'da dokunan pamuk
ve keten kumaş... Yemin. 5/ Birbirine ekli parçalardan
oluşan ve kendi kendine hareket eden soyut heykel. 6/
Tırnak boyası... Yeniçerilerin kayıth olduklan kütük def-
teri. II Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kulla-
nılan deyim sözü... Seyrek dokunmuş bir tür kumaş. 8/
tncirağaçlanndadöllenmeyi sağlayan sinek... Afrika'da
bir ülke. 9/ Ahmak... "Celal —•": Ünlü güreşçimiz.