27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 KASIM 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Lübnanlı yazar Amin Maalouf un yapıtlannda gerçekle efsane iç içe geçiyor 'Bııtı, Doğu 'nun öyküleıinisevtyor'GÜL ERÇETİN "Efsaneden harekede gerçeği arama- mış mıvdım? Gerçeğin ta kendisini yaka- ladiğımı sandığım anda, efsaneye dönüs- medi mi" diyor Amin Maalouf "Tainos Kayası'nda. Okuru efsaneyle gerçek ara- sında gizemlı yolculuklara çıkaran Lüb- nanlı yazar Asya ve Akdeniz çevrelerinin tanhini ve söylencelerini işliyor yapıtla- nnda. Kendisınin de belirttiği gibi gerçek ve efsane kavramlan daha da iç içe geçi- yoronun kıtaplannda. Yaşamını 1976'dan ben Paris"te sürdüren yazar, bu yıl fuarda Yapı Kredi Yayınlan"nın konuk yazan. Yapıtlan ile tran'dan Afrika'ya, Lübnan'dan Adana'ya uzanan Maalouf'la görüştük: - Yapıüannızu üretim sürecinde hangi kaynaklardan besleniyorsunuz? MAALOUF-Tarihi konulan işlememe karşın kendimi bir tarihçi olarak görmü- yorum kesinlikle. Benim yapmak istedi- ğim insanlar ya da tarihteki herhangi bir dönemle ilgili öyküler anlatmak. Çoğun- lukla pek çok kişinin bildiği tarihi olayla- ra değindiğim için tarihi kaynaklardan besleniyorum elbette. Ancak, amacım in- sanlann bakış açısını degıştirmek. - Yazma sürecinizde tarihten esinlendi- ğiniz olaylarla efsaneler arasındaki ince çizgiyi nasıi oluşturuyorsunuz? - Efcanelenn de bir noktaya kadar tari- hin bırparçası olduğunu düşünüyorum. Öte yandan romancı olmanın olanaklannı kul- lanıyorum yazarken. Örneğin Semerkant'ı kaleme alırken Ömer Hayyam, Hasan Sabbah, ve Nizamülmülk'ü önce çok iyi dost, sonra da düşman olan üç karakteroia- rak işledim. Tarihçi gözüyle değerlendi- rildiğinde, aynı dönemde yaşamış olma- lan imkânsız. Bu noktada romancılar ta- rihçilerden daha ayncalıklı bir konum ka- zanıyorlar. Romancılar efsaneleri ele ala- bilirler. Tarihten çok kopmamaya çalışı- yorum, ama aynı zamanda efsanelerin bü- yüsünü bozmak istemiyorum. Romanın ef- sanelerden esinlenmesi hatta efsanelere kaynaklık etmesi gerekir. 'Tanios Kayaa'nı yazdıktan sonra pek çok kişı yaşadığım dağlık bölgeye giderek yöre halkına ka- yanın yerini sormuş. Bu arada hiçbir za- man var olmayan, hayali bir kaya olması- na karşm benim betimlememe uygun bir kayayı seçerek onu Tanios kayası ilan et- mişler. Şimdi pek çok insan kayayı ziya- ret ediyor, fotoğraflannı çekiyor. Artık gerçek bir efsaneye dönüştü kaya. - Kitaplanmz dünyanın dört bir yanın- da büyük ilgi görüyor. Doğu efsaneİerinin bu kadarçok ilgi görmesini nasıl açıkhyor- sunuz? -însanlann özellikle Batı'nın Doğu'yla ilgilenmesini çok dogal buluyorum. Buböl- geyle ilgili binlerce öykü var. tnsanlann bu öykülerle ilgilenmemeleri anormal olurdu. Batı Doğu'yla her zaman ilgilen- mıştir. Şimdi de bu bölgenin insanından öyküler dinlemeyi seviyorlar. - Öykükrin Baü'ya bir şe>1er anlat- nıas ya da samimi gelmesi için Do- ğu bakışaçısıyla ını kalemeatın- ması gerekiyor? '* - Kesinlikle. Ancak bu noktada bakış açısı kav- - ramını coğrafi ve duy- * gusal bir yaklaşımla kullanıyorum. Ente- lektüel ya da ideolojik birbakış açısından söz etmiyorum. Bir romancı için önemli olan okuyucuya görüşlerini ya da düşün- celerini değil de duygulannı aktarmaktır. - Peki Baü'nın Doğu'yayaklasımı nasıl? - Batı için Doğu çok geniş bir kavram. Çin'i de, Lübnan'ı da. Iran'ı da Doğu ola- rak adlandınyorlar. Bu hataya hepimiz düşüyoruz. Ben bile öyküsünü anlattığım yöreleri Doğu olarak adlandınyorum. An- cak kültürler arasında ınanılmaz farklar var. Bu açıdan bir yanlış anlama var ortada. Bu noktada benim için önemli olan ne söy- lemek istediğim. Batı'daki pek çok kişi tarihi kendi ba- kış açılanyla değerlendirmeye alışrraş du- rumda. .Artık tarihteki bırolayı pek çok açı- dan görme, olayı bütün halinde ele alma vakti geldı sanınm. - Peki kitaplannızın bu doğrultuda bir etkisi olduğuna inanıyor musunuz? - Dürüst olmak gerekirse hiçbir yaza- nn böyle bir iddiada bulunabileceğini san- mıyorum. Yazarlar aynca kitaplannın et- kilerini de kestiremezler. Benim tek bil- diğim şey hissettiklerimi yazmak. Ancak sonuçta bir şeyler olumlu yönde değişiyor- sa oldukça hoş bir şey elbette bu. - Doğu. y apıtlannızı efsaneleriyle ve tarihiyle besliyor. Peki Paris'in yaprt- lanmz üzerindeki etkisi nedir? - Paris'in yazın hayatım üzerinde gör- mezden gelinemeyecek, çok önem- li bir yeri var. Pans'e gelmeden önce ülkem ve yaşadığım bölgelerin dağlan üze- rine efsaneler din- lerken aynı şekilde vak- 'Lnsanlann özellikle Batı'nm Doğu'yla ilgilenmesini çok doğal buluyorum. Bu bölgeyle ilgili binlerce öykü var. Batı Doğu'yla her zaman ilgilenmiştir. Şimdi de bu bölgenin insanından öyküler dinlemeyi seviyorlar. Bir romancı için önemli olan okuyucuya görüşlerini ya da düşüncelerini değil de duygularını aktarmaktır.' laşrruyordum bu öykülere. Paris'in insa- nı üretmeye iten bir yönü var. Buraya gel- dikten sonra bütün bu öykülerden bır şey çıkartma zorunluluğunu hissettim. Ül- kemdeyken de kitap yazma düşüncem vardı. ancak bir türlü başaramıyordum. Paris'e yerleşmeseydim yaşamımı yaz- maya adayamazdım. - İlk Idtabımz 'Araplann Gözüyle Haç- blar" belgesel olarak tele>iz>ona uyarlan- ımştL Romanlannızm sinemaya uyarlan- ması konusundaki yaklaşunınız nedir? - Bu yönde bır takım projeler var. An- cak ben henüz senaryo yazmak ya da fil- mi takip etmek için vakıt ayırmak istemi- yorum. Bugün artık yazarlardan çok fark- İ! alanlarda da varlık göstermeleri isteniyor. Benim şimdilik tek ilgi alanım yazmak. - Peki kitaplanmzı bir >apımcı ya da yö- netmenin elk'rinc teslinı edemez misiniz? - Böyle bir gınşimde hep bır nsk payı olur. ancak bu işe ginşecek kişinin yapı- tın ruhuna ihanet etmeyeceğinden emin olursam bir ıtirazım olmaz. Kitaplannı aşın derecede sahiplenen kıskanç yazar- lardan değilim kesinlikle. Sonuçta bırgün öleceğiz, ama kitaplar yaşamaya devam edecek. - Kitapiannızın çoğu Osmanlı İmpara- torhığu'nun çöküş dönemindegeçiyor. Bu dönemi işlemenizin özel bir önemivar mı? - Evet bu döneme kişisel ve özel bir il- , (Fotoğraf:KADERTUĞLA) gi duyuyorum. Babam bir Osmanlı teba- sı olarak dünyaya geldi. Atalanm da Os- manlı tebasıydı. Osmanlı Imparatorluğu bu nedenle bende çok hoş bir nostalji ha- vası uyandınyor İmparatorluğun yöne- tim biçımiyle değil de bütün bu bölgenin tekbirülkeolmasıvebirbirlerinebağlıol- masından kaynaklanan bir duygu bu. Bu nedenle hep ülkemden aynlıp Istanbul'u ziyaret etmek isterdim. Kültürlerin fark- lı olmasına karşın Osmanlı tmparatorlu- ğu demokratik bir şekilde yönetilen bir fe- derasyona dönüşseydi, küçük parçalara bölünüp dış güçlerin de etkisiyle banşı bulamamış bu ülkeleriçin çok daha iyi olur- du belkı de. -Türkrye'deki ziyaretinizsırasında araş- ürmalannız olacak mı? Yakında bekle- nen bir kitap var mı? -Ziyaretımın birincil amacı bu aslında. Bu ülkedekı insanlann yaşamını daha ya- kından tanımak ıstiyorum. İnsanlann bu- lunduğu bölgelerde birkaç saat geçirmek de bir tür araştırmadır bence. Şu anda ge- lecek yıl yayımlanacak olan bir kitap üze- rinde çalışıyorum. Kadin Düşmanı Sözlük'ün yazari MiCMüx, erkekleri yetiştirenlerin anneleri olduğunu anımsatıyor f " 'Kachıiların da eğitilınesi gerek'ZEYNEP SAYGI "Sözeüldertek bir evrensel ger- çekliği gizlenıeye yarar; hiçliğT dıyen ünlü Fransız yazın adamı Guy de Maupassant'ın aşağıda- ki sözleri neyi gizlemeye yan- yordu sizce? "Madem Id kadın- lar haklannın verilmesini istiyor- lar, onlara tek bir hak tanıyahm; beğenilme hakkı!" llginç bir sözlükle karşı karşı- yayiz. Adı "Kadın Dûşmanı Söz- lûk.' 1968 doğumlu Fransız tele- vizyoncu Agnes Michauj tarafin- danhazırlanmış. Michaux tam bir 68'li kızı aynı zamanda. Işte bu nedenle annesinin ve bugü- nün devrimci diğer babaannele- rinin taşıdığı kadın erkek eşitliği ba>Tağı altında böyle bir kitap yazdığı için suçluluk duyuyor. Annesinden özür dileyerek baş- ladığı önsözde kitabı erkeklere ithaf ettiğini yazıyor Michaux. -Çünkü bu kitap onlara çok ben- zh'or. Bazen gülünç. sebepsiz ye- re saldırgan. ama çoğu kez komik v« her zaman da gerçeğe o kadar da aykın değfl." - Bu kitabı >azmava nasıl karar verdiniz? - Üniversıtede Viktorya döne- mi Ingiliz edebiyatı okurken!.. Çünkü dönemin birçok yazannın elbette geleneklerden etkilenerek kadınlan küçük düşüriicü tamm- lamalar kullandıklan dikkatimi çekti. Ardından Fransız edebiya- tında da Moüere'den, Y. Hugo'ya Babac'tan. Gide'e, Baudlaire'den. Vfehaire'e birçok önemli yazın in- sanının eserlerinde beni şoka dü- şürecekömeklerbuldum. Yalnız- ca yazın adamlan değil, politika- cılarda ideolojininyansımalany- dı. Asıl şaşırtıcı olansa miras edi- nilen bu ideolojinin asla sorgulan- madan kabul edilmesiydi. - Khapta yer verdiğiniz güncel ömekler 68'li kadın harekerinin bu sorunlan yine de kökünden halletmediğini mi gösteriyor? - Tek söyleyebileceğim, bu ha- reketı gerçeleştiren kadınlar saye- sinde benim kuşağım daha rahat yaşadı. Çünkü eşit işe, eşit ücret ve eğıtım konusunda savaşan on- lardı. Bize düşense edinilen hak- lan korumaktı. Ne yazık ki kadın düşmanı söylemlereskisi gibi ol- masa bile bugün de sürüyor. Fran- sa'da 'Gali Şakası' diye bir kav- ram var. Eskıden erkekler kadın- lan aşağılayan fıkralar anlatarak toplumdaki yerlerini saygınlaş- tırdıklannı sanırlarmış. Yani bu ge- Düşmanı Sözlük'ün yazan Agnes Michaux, annesinden özür dileyerek başladığı önsözde kitabı erkeklere ithaf ettiğini yazıyor: "Çünkü bu kitap onlara çok benziyor. Bazen gülünç, sebepsiz yere saldırgan, ama çoğu kez komik ve her zaman da gerçeğe o kadar da aykın değil." Kitabı kadınlar, özellikle annesi eğlendirici bulmuş. Erkeklerse 'Gayet iyi olmuş' deyip geçiştirmişler. lenekselbirolgu! Bunuönleme- nin, kadın ve erkeğin yaşamlan- nı ortak paylaşabilmelerinin, da- ha uygar daha eşıtlikçi bir sis- teme oturtulmasının ve elbette bu tür söylemlerin sona ermesinin başlıca yolu eğitim. Erkekler ka- dar kadınlann da eğitilmesi gere- kiyor. Çünkü sonuçta erkekleri yetiştiren anneler değil mi? - Getirdiğiniz eleştiri eskimiş feminist turumdan a\ n. siz kita- bınızda erkekleri sev diğinin sö>- lüyorsunuz. - Dediğim gibi artık daha fark- lı şeyleri sorguluyoruz. Örneğin boşanma sonrasmda çocuklann neden hep kadında kaldığı ya da doğum sonrasında erkeğin bebe- ğin bakımını üzerine alması gibi. Geçenlerde bir gazetede ilginç bir araştırma N'ardı. Kadının üçün- cü evresinden söz ediyorlardı. II- ki bilınen evde oturup yemek ya- pan kadın tiplemesi. ikincisi iş ortamında kurallan erkeklerinki- ne göre oynayan. aktif. erkeksi kadın imajı. üçüncüsüyse kendi kimliğini ve her alanda eşitliği özümsemiş kadın. Şimdi artık ka- (Fotoğraf: 1C\DERTUĞLA) dınlar açısından bu üçüncü evre geçerli. Çünkü erkeklenn ve ka- dınlann haklan eşit. Sorun yalnız- ca eğitim yoluyla bu bilinenin ya- yılmasında. - Kültürlere göre sorunlar de- ğişiyor yine de. - Elbette. Sizin ülkenizi çok iyi tanımıyorum. Ancak kadınlann hanai kültürden olurlarsa olsun- larözgürlük için savaşım verme- si gerekiyor. Kültürünüzde neyi muhafaza etmek istediğiniz, ne- yi değiştirmek istediğiniz neyse siz karar vereceksiniz.. - Kitabınıza kadınlardan ve ekeklerden nasıl tepkiler geldi? - Kadınlar, özellikle annem ki- tabı eğlendirici buldu. Erkekler- se 'gayet iyi olmuş' deyip geçiş- tirdiler. Michaux ile yaptığımız söyleşinin ardından yazar. Hıncal Uluç ve Prof. Dr. Türkel Mini- baş'la birlikte kitap fuan kapsa- mında birpanele katıldı. Paneli ki- tabı Türkçeye çeviren YiğitBener yönetti. Ne yazık ki Uluç ve Mi- nibaş arasında kadın ve erkeğin iktidar kavgası polemiği ile geç- ti panel. Konuşmalann sonunda Uluç, Türk aile yapısında kadının egemen olduğunu, kendi aile ya- pısından örnekler vererek kanıt- lamayıdenedi. Michaux'nun bu konudaki ya- nıtı ise hayli ilginçti: "Toplum olarak sizdcn, ancak bir arpa bo- yu yol ilerdeyiz bu tartışmalar- da" diyordu yazar. ".\ncakbu ar- pa boyu yolun bize kattığı dene- yim kuDandığıııızsöyktnin tam bir maço söylemi olduğunu öğretti bize!." KİTAP FUARI'NDAKİ YAYINEVLERİNDEN YENİKİTAPLAR Telos, okurlara onyeniyapitsunuyorKültür Senisi - Telos Yayıncılık ede- biyat. inceleme/bilim, gezi, şiir başlığı altında topladığı eski yapıtlannm yanı sı- ra toplam on yeni yapıt daha ulaştınyor bu yıl okurlanna. Yazar. senarist, film yönetmeni ve ga- zeteci Işıl Özgentürk bu yıl 'Büyülü Bir Yolda' adlı kitabıyla 1996'da lstanbul "dan başlayıp NepaKin başkenti Katmandu'da sona eren, Iran, Pakdstan. Hindistan ve Ne- pal'i kapsayan uzun yolculuğunu payla- şıyor okurlarla. Faik Baysal'ın her türlü çıkar ilişkileri, soygunlar, vatan-millet- kutsal değerler adına çevrilen dolaplar üzerine kaleme aldığı 'Vofi' ise adliye ta- rihine 'Tabut Davası', halk diline de 'Ye- ğen Çıkmazı' olarak yerleşen bir olaydan yola çıkıyor. Amin MaalouTun 'ArapGözüyleHaç- hSeferleri' adlı yapıtını da Prof. Dr. Meh- met Ali Kıhçbay'ın çevirisiyle ulaştınyor okurlara. Lübnan'dadoğan. 1976yılından ben de yaşamını Fransa'da sürdüren Ma- T E L O S Y A Y I N L A R I alouf 'Araplann Gözüyle Haçlı Seferle- ri'nde iki yüzyıl süren Haçlı Seferleri'ni ve Ortadoğu'daki Frenk işgalini anlatır- ken bu bölgenin güncel durumuna da ışık tutuyor. Pascal Bruckner'in 'Dogmadı Kutsal Çocuk' adlı romanı ise Esin Talu Çevik- kan'm çevirisiyle ulaşıyorokurlara. Me- tafizik bir öykünün kurgulandığı kitapta Louis ve Celine adlı ıkiz kardeşler 'doğ- madan önce dünyada kendilerinin ney in beklediğini bilselerdi tek bir çocuğun dün- yaya gelmeyi isteyip istemeyeceği' soru- sunu tartışıyor. Daha bir haftalık cenin- ken anne karnında eğitim görmeye baş- layan, bir ay içinde dünyanın bütün bil- gilerini edinen ikizlerden Celine, dünya- ya gelmeyi tercih ederken ana karnında kalan Louis orada benzersiz bir bilgisa- yara dönüşür. Bir başka çeviri yapıt ise Anne Marie Garat'ın 'Karatavuk'adlı yapıtı. EceKor- kut'un dılimize aktardığı kitapta sınema montajcısı bir genç kadının zihinsel dün- yası irdeleniyor. Merle yani •Karatavuk" kendısine görüntü yığını olarak v erilen bir dünyayı kesip bıçerek bır görüntü heyke- line dönüştürüyor. Ancak nesnel gerçek. keşke serüvenin başında kurgulanabil- seydi ya da yeniden kurgulanabilseydi... Yoğun, çok mesajlı bir roman olan 'Ka- ratavuk* aynı zamanda bir sinema sana- tı el kitabı. Sadist ve sadizm sözcüklerinin kayna- ğı olan Marquis de Sade'ın hayat öykü- sü de Jeremy Reed'in kaleminden ulaşı- yor okura. Mehmet H. Doğan'ın liiliı.ıı- ze kazandırdığı 'Kırbaç İnince' adlı ro- manda klasik biranlatı yöntemine başvu- ruluyor. Yazara göre süvan subayı olarak 'Yedi Yıl Savaşlan'na katılan, baştan çı- karma. zehirleme, sefahat ve siyasal sap- kınlık yüzünden 27 yıl hapse ve idama mahkûm edilen Sade, her yıl yeniden do- ğarak, kendi varoluşunu yeniden yaşa- yan bir düşünce ve eylem türüdür. Yinninci yüzyılın en önemli, en büyük şairlerinden biri olan Paul Eluard'ın 'Şi- irin Dolambaçlı Yollan" adlı yapıtı Sevim Akten'in çevirisiyle buluşuyor okurla. Radyo programı için hazırlannuş beş şi- irprogrammın metninden oluşan yapıt şi- irin ne olduğunu açıklamak için tekerle- melere, atasözlerine. sözcük oyunlanna, bilmecelere ve şiir krallığının bütün şa- irlerine başvuruyor. Aynca yeni yapıtlar arasında Peter Es- terhazy'nin Berrak Yedektarafından çev- rilen 'Bir Kadın" adlı romanı, Elizabeth Smart'ın Alev Bulut tarafından çevrilen 'Merkez tstasyonunda Oturup Ağladun' adlı romanı ve Peter Handke'nın SezerDu- ru tarafından çevrilen 'Tuna Sava Moro- va ve Drina'ya Bir Kış Vblculuğu' başlık- lı incelemesi yer alıyor. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Vazgeçemediklerimizden Biri: Hasan Âli Yiicel Bu yıl, uluslararası düşün ve sanat dünyasmda bizi gönendiren bir olaya tanık olduk. UNESCO, 1997'yi "Hasan Âli Yücel Yılı" olarak duyurdu dünyaya. Bence, eski ile yeni, gelenekçilikle çağdaşlaşma çabaları arasındaki çatışkılarda yerini arayan bir ülkenin aydınlan için uyan niteliği de taşıyan bir se- çim bu... 1897 doğumlu Yücel, bu çatışkının yaşamsal önem kazandığı "Mütareke" döneminde felsefe öğrenimı görerek, düşünen adam kimliği kazanmış- tı. Biliyorsunuz, hem "tebaa" ve "ümmet"olmazin- cirinden, hem emperyalizmin ordularından kurtul- mak vardı bu dönemin gündeminde. Bir yandan, önceki yüzyıl yarı sömürge durumu- na düşürülmüş imparatorluğun enkazı üstündeki saray ve saray varsa var olacak kurumlar. Öte yanda, variığının önemini algılayan aydın bi- linci. Sarayın elinde geleneğin, skolastiğin ve emper- yalizmle işbirtiğinin gücü. Aydının elinde zincirlerin, kelepçelerın, zindan- ların, silahlann yok edemediği düşünme yetisi. Dönemin okumuşlan, özünde devrimsel sıçrama- lan besleyen evrim yasalarının belirledıği seçme or- tamında buldular kendilerini. Ya kimlik kirlenmesi... Ya özgür insan, özgür vatandaş... Bu darboğazdan aydın namusunu kirletmeden geçenlerden biri oldu Yücel. • • • Önce şu gerçeğin altını çizmek ıstiyorum: Dergâh, Yarın gibi ulusal Kurtuluş Savaşımızı destekleyen dergilerdeki ilk yazılarından, şıırterin- den ölümünedeğın kırkyıl boyunca düşünen, ara- yan, araştıran ve öğrendiklerini öğretmeye çaba- layan bir çağdaşımız var karşımızda. Bakan olarak kültür ve eğitim dünyamıza yadsı- namaz katkılarda bulunan Yücel dışında düşün adamı kimliği... "Yılın Adamı "nın birincil özelliği budur. İkincisi, çağdaş hümanizmanın temel ilkelerine bağlıhk. Cumhuriyetimizin daha ilk on yılında dergi yazı- lan ve kitapları kanıtlar Yücel'in bu özellıklerini bi- ze. Bu yıllarda bile ulusal ve evrensel kavramlan üze- rinde kafa yorarken Doğu, Batı klasiklerinin öne- mini vurgulayan bir aydındır o. Kaç yıl sonra Türk Edebıyatına Toplu Bir Bakış (1932), Edebiyat Tarihimizden I (1957) yapıtlarına yeniden bakıyorum. Yücel'e göre, bir edebiyatın ulusal olabılmesi. o edebiyatın içinden çıktığı toplumun varlığından kopmaması koşuluna bağlıdır. Çünkü ulusal ede- biyat toplumun dününü, bugününü veyarınını için- de saklar. Ulusal kültüre ancak "ümmet" kültürü- nü aşarak ulaşılır. Klasikler bu uğraşın yol açıcıla- ındır. Klasikler bilinmeden evrenselliğe uJaştlamaz 1 . (Türk Edebıyatına Toplu Bir Bakış. sf. 149-150) Homeros'tan Racine e, Moliere'e, Mevfana'dan Şeyh Sadi'ye. Goethe'den Balzac'a, Tolstoy a ka- dar yüzlerce yapıtı kazanmamıza Yücel'in bu dü- şünceleri etken oldu kuşkusuz. Hümanizma karşıtı çağdışı kafalarla, çıkar esna- fı politikacılann harekete geçerek işınin başından kopanlması da kuşkusuz bu nedenledir. 1961 'de yitirdiğimiz zaman "Yücel 'ın Ardından " başlıklı yazım şu satırlarla bitiyordu: "...Sahte aydınlarfa mücadeleden sonra Cum- huriyet gazetesinde ilk yazısına şöyle başlıyordu: 'Gençler ben bu yazıyı yazarken ne kadar düşün- müşsem sizden deo kadar düşünme bekliyorum.' Düşünceye bu kadar inanan Hasan Âli daima düşüncenin biryöntem işi olduğunu savunmuş, ku- ramlarla memleket gerçekleri arasında ortak nok- talar bulmadıkça uygulamadan kaçınmıştı." (Yel- ken, sayı: 50) Bir satır da bugünden: Vazgeçilmezliği, düşünen adam kimliğinden geliyor. I.UhısalKüttürKongresi' bugün başlıyor • tZMtR(AA)- Izmir, 3-5 Kasım tarihleri arasında önemli bir etkinliğe ev sahipliği yapacak. Izmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı'nca (IKSEV) düzenlenen '1. Ulusal Kültür Kongresi'ne bilim. sanat ve medya dünyasının ünlüleri katılacak. "Demokrasi Kültür ve Globalleşme" ana başlığıyla gerçekleştirilecek kongrede. ulusal kültürleri etkileyen faktörler ve oluşumlar ele alınacak. Hazırlıklan, iletişimci yazar Prof. Dr. Hıfzı Topuz tarafından yapılan kongre, uygarlık devrimleri. teknolojik gelişmeler. uluslarüstü örgütlenmeler \e iletişim araçlan ışığında Türkiye'nin kültür alanında yaşadığı sorunlan, dünya genelinde ise kültürel demokrasi. demokrasi kültürü, siyasal kültür v e kültür planlaması konulannı irdeleme amacı taşıyor. Kongrede "Globalleşmenin Kültür Kimliği Üzenndekı Etkileri", "Medyanın ve Sanatın Kültür Kimliği Ozerindeki Etkileri", "2000 Yılına Girerken Kültür Vakıflannın Korunması". "Din- Kültür İlişkileri", "Çevre Kültürü ve Etiği", "Ahlak, Politika ve Kültür", "Feodal Kültür, Halk Kültürü ve Kent Kültürü". "Kültürel Demokrasi, Demokrasi Kültürü, Kültür Hakkı, Kültür Pohtikalan" konulannda 33 bilım adamı. sanatçı ve gazeteci, 34 bildiri sunacak. KİTAP FUARI^NDA BUGÜN A SALONU • 12.0O-14.00'te Türkiye Yayıncılar Bırlıği'nın düzenlediği, Osman Deniztekin'in yöneteceği, Olivier Betourne. Ragıp Zarakolu, Robın Blackburn ve Wolfgang Koydl'ın katılacağı 'Yayınlama Özgürlüğü' başlıklı panel yer alıyor. • 14.00-16.00'da Can Yaymlan'nın düzenlediği, Isveç Nobel Ödül Komitesi temsilcilerinin katıldığı 'Başlangıcından Günümüze Nobel Edebiyat Ödülleri' tanıtım toplantısı izlenebilir. • 16.00-18.00'de Fransız Kültür Merkezi'nin düzenlediği Philippe Jaccottet ile 'ŞıirOkumalan' başlıklı söyleşi yer alıyor. • 18.00-20.00de Alman Küjtür Merkezi'nin düzenlediği Deutche Welle Ödül Töreni yer alıyor. BSALONU • 15.00-17.00'de tnsancıl dergisinin düzenlediği, Cengiz Gündoğdu'nun yönettiği, Ruşen I-iakkı, Güngör Gençay, Aydın Oztürk, Tevfik Taş, Berrin Taş ve Aydın Hatıpoğlu'nun katıldığı 'Düşünce Özgürlüğüne ve Kültür Yaşamına Katkılannın 40. Yılında Afşar Timuçin' başlıklı panel izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle