27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 1997 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Sevgili sahtekâr halkımız üzerineUiuslann farklı özelliklerini izlemeyi ve anlamaya çalışmayı keyifli buluyorum. Ama bunlan, milliyetçilik kokan ortamlarda konuşmaktan kaçınıyorum. Gerçi zaman zaman kaçmmak olanaksızlaşıyor. Bazen Türk düşmanlanna karşı çarpıştığım, bazen de başkalanna hak vererek "Biz Tûrkler niye böylejiz" dediğim oluyor. Işte geçen gün bizı ıyi tanıyan bir Rİs dostumun "Siz Tiirkler kfiçük yalanlara kölelik derecesinde tutkunsınıuz'" sözleriyle yeni bir polemık başladı Ama kısa sûrede pes ettim; adam haklı. Gerçekten de içimiz dışımız hafif siklet palavralar. Anlatayım. Örneğın. sizi ele alalım: Sizin de ufak tefek ve zararsız sahtekârlıklannız var mıdır? Yok demeyin. Vardır, vardır... Mesela, kahvede veva lokantada ödemeyeceğiniz bir hesap için arkadaşlannızla birlikte cebinize davranır rrusınız? Ve bu arada "Vaflahi olmaz! Ya lütfen! Allah aşkına! Siz misafır sayıhrsuuz" gibi fuzuli cümleleri seslendirir misiniz? Evinizden güç bela uğurlaınakta olduğunuz sıkıcı misafirlennizle "Bunu saymayız; en kısa sürede bir daha bekleriz" türünden yalanlar eşliğinde mi vedalaşırsınız? Timsaha benzeyen kadınlara "Çok güzebiniz, gerçekten!" dediğiniz olmadı mı çeşitlı nedenlerle? Ya da onlann üzerindeki özürlü bir tavus kuşunu andıran kıyafete bakıp "Bugûn çok ştksuuz" palavTasıru sahte gülücükler arasında yutturmaya çalışmadınız rru hiç? Ne zamandan beri bu rür sahtekârlıklara tutkunsunuz? Ortalama kaç günde bir (ya da gûnde kaç kez) MOSKOVA HAKAN AKSAY böyle boş cümleler söylersiniz? Bu cinsten ilk yalanı ne zaman söylediğinizi hatırhyor musunuz? Yanlış anlamayın. Türklerin dürüst ve mert olduklanndan kuşku duyuyor değilim. Bütün hemşerilerimizin doğumdan ölüme kadar birer melaike olduğunu gayet iyi biliyorum... Üstelik kendimi de. size sorduğum sorulann dışında tutmuyorum. Daha geçen gün kendisi çok güzel, ama parfürnü pek ucuz ve tatsız bir kadınla dans ederken "Kokunuz ne güzel!" dedim. Memnun oldu. Neden başka ve daha isabetli iltifatlar dururken bu yalarıı seçtiğimi bümiyorum. Belki de insanlann tıpkı yeme-içme gibi, yalan söylemeye de ihtiyacı da vardır; kimbilir... Televizyonda gördüm; Tûrkiye'de "trafik canavarTna karşı (artık iyice etkisizleşen bu uydurma tanımı değiştirip "canavarsız'' bir anlatım bulmanın zamanı gelmedi mi acaba?) mücadelede "uyjuuk" bir yöntem bulmuşlar. Sıvil trafik görevlilenyle hata yapanlan ansızın enseliyorlarmış. Yeni uygulamanın gafıl avianan birkaç kurbanıyla söyleşi yapıyorlar. Adamlar - çoğu dudaklannda sümûkJü çocukluk döneminden kalma o riyakâr gülücûkle - hiç şikâyet etmiyorlar. Hatta, tersine, bu uygulamayı destekliyorlar!.. Biri "Canımızfeda" edebiyatı yapıyor. Öteki" 'Trafik düzelsin de, böyle cezalan memnuniyetle öderim" palavrasmı sıkıyor. Üçûncüsü "Keşke devlet bütün yolsuzhıktann üzerine gitsc, başun gözüm üstüne" diyor. Beyzadeler. sanki köşe yazan. Yahu, trafik suçu işleyen bizzat sensin! Ve az sonra polislerin ve kameralann önünden uzaklaştığın zaman "Ulan bu piyango da bizi buktu. Hay ben senin_" diyerek başlayacağın kiirürleri şimdıden duyuyor gibiyim. Bu sahtekârlıklar niye? Bari sus! Canı fedaymış, memnuniyetle ödermiş, başı üzerineymiş... Sizi "sevimli" yalancılar! Sizi yapmacık kahramanlar! Sizi iki yüzlü yurtseverler!.. Sahi, biz niye böyle sahtekânz? Havasından mı, suyundan mı?.. Şiddetle uygarlık nasıl birlikte olabilir?Geçen hafta Ankara'dan iki duyarlı. sanatçı konuğumuz vardı Stockholm'de. Artium Galerisf nın sahıbi AtiUaGültü ve suluboya ustası Vahap Demirbaş. Açtıklan sergide tanıştık: Cumhuriyet okuru olmalan referans için yeterlıydi. Çok kanlan ısındı Isveçlılere. Nazik, zarif birhalk olarak tanımladılaronlan. Evlenn pencerelerinin içerden asılı lambalarla aydınlatilması (pervazdakı saksılann ışık gereksinımini karşılamak için) gittikleri her kapalı yerde sanata yer verilmesi, müzecilik anlayışının son derece farklı ve kitleye mal olmuş bir biçimde olması bu duyarlı iki insanı çok etkiledi. Her şey güzel de, en kaba şiddetın bu toplumda işi ne? Geçenlerde The Economist, ülkelerdekı polis sayısıyla suç işleme sayısı arasındaki ilişkiyi gösteren bir istatistik yayımladı. tspanya'da her 1000 kişiye yaklaşık 5 polis düşüyor: 28 adet de suç. isveç'te ise 2.5 polise. 122 suç düşüyor. Yani, en tutucu anlayış olan, "çok polis, az suç; az pofa çok suçr doğru çıkıyor. Son birkaç örneğı kısaca vereyim: 5-6 Dazlak. peronda banliyö trenını bekleyen bir "normal STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN tsveçHye* -çünkü doğma büyüme Isveçli olsa da görünüşü yabancı (gibi) olan kişi olağan bir hedef bu yaratıklar için: zevk için- saldırdılar. Adamın kafasıyla futbol topu gibi oynadıktan sonra kaçmadan önce, bir de tornavida soktular göğsüne. Mucize eseri ölmedi zavallı. Kim bilir ne kadar sakat kaldı bundan sonrası için. Cep telefonlu bir tanığın hızlı davranması sonucu saldırganlann birkaçı yakalandı. Suçlama "ağır yaralamayla" kaldı; öldürmeye teşebbûs için yeterli veri yokmuş çünkü. Yok canım, hiç olur mu? Insan zaman zaman yere yatar, kafasına burnu çelik kapit pdstallarla $ut çekilir ve uygun bir yerine de tornavida sokulur, değil mi? Bir başka örnek: Yahudi soykınmının başlayış gecesi olan 8 kasımda (kristal gece derler buna) akşamüstü Stockholm'ün ana caddelerinin birinde 200 Dazlak, "Heü HMer" işaretleri yaparak yürüyüş yaptılar ve Isveç'e "szan" Yahudileri kınadılar. Bunlann başında, ülkenin en büyük yaymevi Bonniers geliyordu. Izinsiz gösteriye yalnızca bir o kadar sayıdaki antirasistler karşı çıktı. Polis iki grubun bir süre dövüşmesine resmen izin verdi. Sonra anti rasistleri copladı, köpekle kovaladı ve bazılannı gözaltına aldı. Neo faşist gruptan tek bir kişı bile yakalanmadı. Sınta sınta, anti rasistlerin polisce hırpalanışını seyrettiler. Şimdi polisin davranışıyla ilgili soruşturmama açıldı. ama Dazlaklar, o cumartesiyi zafer olarak yazdılar pis defterlerine. Evet, bir yanda pencerelerde aydınlatılmış çiçekler. bir yanda da sokakta kol gezen şiddet Gelişmiş toplum tsveç, uygarlıkla şiddeti bir arada götürmeyi başanyorlar(!) Sorun, uyanmalan için ne gerektiği? Belli ki seyirçi „ kaldıklan ve nazilere göz kırparak geçirdikleri 2. Dünya Savaşı yetmemiş. Acaba bir üçüncüsüne mi gerek var kafalanmn dank etmesi için? Timtnhİ Tuatahi, Maori dilinde "ilk" anlamına geliyor. Bu üç haf- ı n u ı u r u tahk sevimB kivi ya>Tusuna, Avustralya'nın Sydney ken- tindeki Taronga Hayvanat Bahçesi'nde 26 yıllık bir aradan sonra dünyaya gelen ilk krvi olduğu için bu isim \erildi. Dişi kivL, gövdesinin neredevse dörtte biri boyutiannda yumurta \umurtiu- yor. Kuluçkaya ise erkek kuş yaüyor. Krvi, gagasında burun delikleri olantekkuş türii. Şaşırtan ölme biçimleri ve Elton JohnElton John'un bu yılın sonuna doğru Prenses Diana için okuduğu şarkımn plağından 100 milyon sterlinlik gelir beklenıyor Bu demektir ki Prenses'in fahri başkanlığını yaptığı ya da çalışmalanna destek verdiği çeşitli vakıflara önemlı mıktarda para gitmiş olacak. Böylesine ıyi bir haber Elton Johnun. bazılannın yüzündeki, felaketı felaket sonrasında da anımsatan bir şarkıcı olduğu imajını silecek mi acaba? Çünkü sayılan çok olmasa da bazılan onu, önemli kişilerin cenaze törenlerinde sürekli çalınan kilise çanlarına benzetiyorlar. Çanlann sadece "çok önemü" kişilenn cenaze törenlennde ve hep aynı tempoda çalınışıyla. John'un aynı besteyi "çok önemli" iki "public fıgure" (ünlü kişi) için seslendirmiş oluşu bu benzetmeye yol açıyor. Bunda hafif bir kızgınlığın da etkısi olmadı değil. "Candle in the Wind"ı daha önce MarDyn Monroe için bestelediğinı bılenler, Elton John'un çok yakın arkadaşı Diana adına neden bir başka beste yapmadığına içerlemişlerdi. Öyle ya, Marilyn Monroe ile Diana arasında nasıl bir bağ kurabilmişti John? Kimisi cenaze törenine kadar yeni bir beste yetiştiremeyecek oluşuna bağladı bunu. Yani işin kolayına kaçmakla da suçlandı anlayacağınız. Iyi bir reklam firsatını kaçırmak istemeyişinden. hazır bir besteyle "sahnedeki yerini" alma çabasında olduğunu söyleyenler de çıktı. Bütün bunlar millet Diana için gözyaşı dökerken kimilerinin kendi aralannda da olsa konuşup tartıştığı konular oldu. "Candle in the VVTnd" (Rüzgârdaki Mum), Monroe'nun ölümünden çok sonra, 70'li yıllarda bestelenmişti. Sözlerini Bernie Taupin'in yazdığı bu şarkı ilk çıktığı yıllarda da çok popüler olmuştu. Elton John'un sözlerini Prenses Diana için yeniden yazarak yıllar sonra bir kez daha seslendirmesi boşuna değil. Çünkü her iki kadının da ölümü beklenmedik bir "anda" oldu. Her ikisi LONDRA de çok popülerdiler. Öldüklerinde her ikisi de 36 yaşındaydılar. Elton John'un yeni bir beste yapmayışının. aynı besteyi Prenses için de seslendirişinin gerekçeleri bunlar. Sanatçı bu şarkının "Diana'ya özeT olduğunu, "Sadece cenaze töreninde seskndireceğim. Bir daha da hiçbir yerde söykmeyeceğim" sözleriyle vurgulamıştı. Yani "Candle in the VVUKT ithaf edildiği gerçek kişiyi yıllar sonra bulmuş oluyor. Piyasaya çıktığı ilk zamanlarda da çok tutulan bu beste. hem Monroe'nun hem de Diana'nın "şaşırtan ölümleriyk'' birlikte düşünüldüğünde bir anlam ifade ediyor olmalı. Bu tür ölme biçimlenne uygun bir şarkı ve bu örneğin yıllarca birbirlerinden ayn düşmüş ikı sevgilinin yeniden kavuşmalan gibi durumlarda söylenmesi herhalde uygun düşmezdi. Bu kadar lafı "Candle in the Wind"in tüm dünyada 31 milyon adet sattığını belirtmek için ettim aslında. Elton John böylelikle Bing Crosby'nin o muhteşem şarkısı White Christmas'ın rekorunu da kırmış oluyor. "VVhhe Christmas" 55 yıllık süre içensinde 30 milyon adet satmıştı. "Candk in the Wind" ise sadece 37 günde bu rakamı geride bıraktı. Bu sonuçta parçanın güzel oluşunun yani sıra belkı de ondan çok "Prenses'e ait" oluşunun da etkisi var kuşkusuz. Çünkü aynı plağın satışı Monroe için seslendirildiği Amerika'da bu rakamın yanından bile geçmemişti. Prenses'in ölümü bu şarkıyı onun her şeyiyle ilgilenenlerin "klasiği" yaptı doğal olarak. Diana ile özdeşleşme tavn lngiltere'de öyle bir hal aldı ki. pek çok kişi öldüğünde onun gibi özel mekânlarda gömülmek istiyor. Ölümünden sonra bile takJit edilmekten kurtulamayan Diana'nm adına bestelenen şarkının çok satmasının nedenini anlayabiliyor musunuz? Kım ne derse desin, kaybettiği çok yakın bir arkadaşı için duygulannı eskı bir bestesiyle de olsa ifade etmeyi seçti Elton John. Bunu kimilerinin iddia ettiği gibi para için de yapmadı. Satıştan tek küruş almayacağını açıklamıştı zaten. Kaldı ki para için yapsa bile böyle besteleri esinlendirecek "trajedilere" ihtiyacı olmayacak ıru yine de? Biz Türkler 2. SeGm, Yunanlılar da 2. Akksander için dünyanın parasrna, "Candle in the Wind"i besteletebilir miydik? Hareminin hamamında cariye kovalarken düşüp ölen bir padişahla. maymun ısırmasuıdan yaşamını yitiren bir kral için yani? Denemesi bedava. Zindan sırası şimdi çizerlerde TORONTO ENGtN AŞKIN Bu yılki Toronto Uluslararası Yazarlar Şenliği'nde. çeşitlı dünya ülkelerinde, düşünceleri yüzünden zindanlara atılmış yazarlann yani sıra çizerlerin de benzer kaderi paylaştığı vurgulandı. Geleneksel 10 günlük şenhgin. ünlü Iranlı çağnlısı ozan ve romancı Reza Baharcni, Şah'ın hapisanelennde ve mollalann zindanlannda uğradığı işkenceleri anlatırken şenliğe katılan 60 dünya yazan ve ozanıyla, evsahibi Kanadalı yazarlann gözleri dolmuştu. Şenliğin tüm toplantılannda, şiir ve sunu gecelerinde, bu yılki simgesel "onur konuğu" ortadan kaybolan Ekvadorlu ozanı ve öykü yazan Gustavo Garzon oldu. Yıkıcılıkla suçlanıp yargılandıktan sonra beraat eden Ekvadorlu yazar ve ozan, bazı tahminlere göre güvenlik güçlerinde kaçınlmış ve yok edilmişti. Ekvador başkentinde "Kayıplann Anneleri" son günlerde, tüm kayıplan protesto eden yürüyüşlerinde. yazar ve ozan Gustavo Garzon'un resmini taşıyor. Kanada'ya ulaşan bilgilere göre 1990'nın bir eylül gecesi polisleri kaçırdığı Garzon, öldürüldüktcn soor*-: - bilinmeyen bir yere gömülmüş. Zındanlan dolduran yazarlann acılı öyküsü tüm şenliği üzgüye boğarken pek bilinmeyen bir başka dramın aynntılannı tartıştı Kanada. Şimdi, çizerler de zindanlara atılmayabaşlamıştı. PEN örgütünden kaynaklanan bir belgede. Türk karikatür sanatçısı Ertan Aydnı'ın çizdikleri yüzünden sekiz ay hapiste yattığı ve Türk çizerinin 1994yılından bu yana 9 kez duruşmaya çıktığı belirtiliyordu. tranlı çizer Manoşer Kerimzade, İran futbolunu alaya alan ve bir spor sayfası yazısının üst bölümünde yer alan karikatürü yüzünden 10 yıl hapis cezası almıştı. Mollalann yargıçlan, lCerimzade'nin bir İran futbolcusunu simgeleyen çizgi resminde, baş bölümün Ayetullah HumejTii'yi anımsattığı yargısıyla ceza biçtiler. 1996 yılmda. Türk basınında ve Arjantin'de "Türco" deyimiyle tanımlanan Başkan KA Y*T CumhuriYet L^A kitap kulübü TAKSİM Sergi Salonu ılM AYI ETKİNLİKLERİ (Bilim Sanat Galerisi Katkılarıyla) Mustafa Pilevneli, Ibrahim Çiftçioğlu, Ramiz Aydın, Mustafa Aslıer, Vural Yıldırım, Sadık Altınok, Hayati Mismen, Muzaffer Akyol, Veysel Günay, Mehmet Özet, Umur Türker, Alptamer Ulukılıç, Mahmut Celayir, Ali Atakan, Ahmet Özel, Tanju Alpay. ve Teoman Südor Gülseren Südor Adres: Istiklal Cad. (Aksanat Karşısı)Taksim ÇAĞDAŞ YAYINLARI İlhan Selçuk ZİVERBEY KÖŞKÜ İlhan Selçuk ZİVERBEY KÖŞKÜ Cumhuriyet Kitap Kulübü Çağ Pazarlama A.Ş. Tûrkocağı Cad. No:39/41 Cağaloğtu-tstanbul Posta çetd no«66322 ECumhuriyet kitap kulübü CAĞALOĞLU Sergi Saionu >IM AYİ ETKİNLİKLEI ĞRAVUR VÜÖZĞÜN İAİPtr RESİM SERGİSİ (Bilim Sanat Galerisi Katkılanyla) Mustafa Pilevneli, Burhan Doğançay, Hayati Misman, Devrim Erbil, Ergin inan, Mustafa Aslıer, Umur Türker, Süleyman Saim Tekcan, Güngör Taner, Ibrahim Çiftçioğlu Adres: Tûrkocağı Cad. No:39/41 Cağaloğlu ANMA Muazzez ve Ömer BEYGO'nun sevgili kızlan, yiğit, avdın OYA BEYGO'yu anıyoruz. Dostlan, 28.11.1997 günü, 20.00'de Cihangir Yokuşu 13/5 adresindeki evinde bekliyoruz. AİLESİ Yaşhca kan - kocaya bakacak, evli olmayan, çocuksuz, 20 - 50 yaş arasında, gece yatıya kalabilecek bir yardımcı anyorum. Türkçe bilmesi şartıyla ecnebi de olabilir. tlgilenenlerin 265 53 23 no'lu telefonu aramalan rica olunur. p ; ŞUŞEHRİKADASTRO MÜDÜRLLĞÜ'NDEN Snas ılı. Susehn ılçesı, Eskışar köyû, Koyıçı mevkıuıde bulunan 708 no lu parsele mraz eden Davut İnan ve Latif tnan'laraı ıtırazlannm kabulüne. Bu parselın tamamı 3 hisse ıtıbanyle 13 hıssesı Şükrû oğlu Davııt Inan ve 1 '3 hıssesı Şükrü oglu Latıf tnan \e 1 '3 hıssesi Şükrü kızı ,\zbive Bektaş adlanna ta- puya tescılıne, Susehrı Kadastro Müdürlüğû'nün 18.09 1996 tanh ve 17 no lu Komısvon taran Adı geçen Şükrü kızı Azbıye Bektaş in ölü olması halinde mırasglanna ılanen tebhğ nıtelijmde oldu|u tşbu Komısyon kararı ile ılan tanhfiden ıtıbaren 15 gün sonra ılgılılenne ılan'en teblığ edilmiş sayılacağı. ka- rar aleyhıne teblı| tanhınden ıtibaren 30 gun ıçensmde Suşehn Kadastro Mahkemesı nezdmde dava açılabıleceğı Kanunı süresı ıçensmde karar aleyhıne dava açılmadıjı lakdırde karar kesınlestınlerek Suşehn Tapu Sıcıl Müdûrlüğû'ne devır yapılacağı ve ilgili karar Müdüriûğumüzde ıncelenebıleceğı, 7201 sayılıvasınmılgılımaddelerigeregınce ılanen tebhğ olunur. ' Basın 53237 ANTALYA ASLİ\T HUKUK MAHKEMESI Sayı: 1996/748' Davacı Büyûkschr Beledıye Başjcanlığı vekılı taraftndan davalılar Ayfer Tıkırdak ve aık. aleyhıne açılan tescıl davasının yapılan yargılaması sı- rasrnda venlen ara karan geregince; Davalılar .\ntalya Yeşıldere Mahallesı 1173 Sokak No- 10'da orurur ölü Musa Kaplan mirasçılan MEHMET 1C\PLAN. KJEZ- BAN tOVPLAN (ÇOBAN), FATMA KAPLAN (YENER), NACİYE K.APLAN ıie .Antalya Gûndoğdu Mah 2459 Sokak no 13'te oturur ML ST \?A GÜRKAN ve Antalya Güzeloba Mahallesı, Havaalanı Caddesı, Ostündag Apt No: 8de oturur MUSTAFA KAYA'nın belırtilen adreslerine tebhgat yapılamamış. baskaca adres- lendetesbıtedılememıstrr HUMK'nm213 ve377 maddelerigeretincedurusmamnbırakıldığı21 1 1998günüsaat8 50'demahkemesalonumuzdahazırbulunma- lan veya kendılennı bir vekılle temal etnrmelen. hazır bulunmadıklan vej'a kendılennı bir vekılle lemsıl etürmedıklen takdırde dava dilekçesı teblıg edılmıs sa>nla- rak yargılamaya yokluklannda devam olunacağı ve sonuçlandmlacagı ılanen tebhğ olunur. 14 11 1997 . Basm 52"*11 Menem'in ülkesinde Nik Dz\'orki adlı çok ünlü bir çizer sivil, polis olduğu sanılan maskeli bireylerce. dipçikle fena halde dövülmüştü. Kanlar içinde yere yıkılan çizere sunturlu küfürler ardından şu uyanyı >apmıştı saldırganlar: "Çizgilerie dalga geçmeyi bırakmazsan, seni toz edeceğiz." Bir Afrika ülkesi olan Zimbabvve'nin tanınmış çizeri Tony Namate, otokrat tutumunu iğnelediği Devlet Başkanı Robet Mugabe tarafından "ihanette" suçlanıyor bu sıralar. Karikatürist Namate. Başkan Mugabe'nin kaderinin devrilen Zaire diktatörü Mobutu'ya benzeyeceğini ıma eden çızgilerine, korkusuzca devam edeceğini belirtiyor. Cezayirli Guerrovi İbrahim, kaçınlıp yok edilen bir başka sanatçı ' oldu. 1996'da başkentin banliyösündeki evinde boğazı kesilmış olarak bulunan çizer tbrahim'i, kimin öldürdügü ortaya çıkanlamamakla birlikte resmi yetkililer köktendincileri suçluyorlar. Çin'de, Tayvan'da, Mısır'da, Fas'ta ve Hırvatistan'da "kamu görevlUerinin karikatürlerle alaya aluımasını yasa> la önledikleri için1 " tüm \ devlet yöneticileri, yarattıklan dikensiz gül . bahçesinden övünç duyuyorlar. K.amboçya'da son aylarda darbe ardından yönetimi ele geçirenler "politikacılan ^ ve hiikümet yetkOUerini ^ hayvan olarak simgeleyen tüm karikatürleri" yasaklayarak derin bir nefes aldı. Nazı Almanyası. hınzır çizerleri "dejenere bireyler ve devlet düşmanı olarak" ilan etmişti. 1944 Mayısı'nda, Hitleri ve kıyimcı yönetimini kınayan bir grup Polonyalı çizeri, saklandıklan evlerde ele geçiren Gestapo onlan. Varşova'da kurşuna dizmiş ve patronu Hitler'den "aferin" mesajı almıştı. Nevv York Times gazetesinin dünyaca ünlü gülmece yazan Art Buchvvald şöyle tanımlıyor çizerlere karşı olan alerjıyi: "Sağın ya da solun diktatftrleri. çizerin >apıtından atom bombasından korkar gibi korkariar." Dünyaca saygınlığı olan Yunan gazeteci Helen Vlachos, çizeri bir demokrasi göstergesi olarak belirlerken şöyle demişti: "Sağhkh bir demokrasinin ölçütü, bir ülkedeki karikatüristin çokluguyla belli olur." LÜLEBURGAZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESI 1996 791 Davacı Ahmet Bat- maz vekili tarafından da- va! ı Sevda Mırçeva Ma- nnova Batmaz aleyhine açılan boşanma davası- nın yapılan açık yargıla- ması sırasmda venlen ara karan uyannca, ts- tanbul Perte\'nıyal Lisesi bınası bıtışığınde Güreş lhtisas Kulübü öğretim üyesı olarak görev yapan Sevda Mirçeva Mannova (Batmaz) adına mahke- memKce çıkanlan dave- tıyelere rağman adresin- de olmamasından tanın- mamasından bahısle ia- de edilmiş, C. Savcüığı kanalı ile yapılan adres tahkikinde adresı bulu- namadığindan Lulebur- gaz Asliye Hukuk Mah- kemesi'nde 21.1.1998 günü saat 9 30'da yapıla- cak duruşmaya bizzat gelmesi. ya da kendismi bir vekılle temsıl ettir- mesı, gelmemesi halinde yokluğunda duruşmaran yürütülüp karar verilece- ğı hususu davetıye yerine kaim olmak üzere ılan olunur 13 11.1997. Basın: 52330
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle