27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 1997 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Düşümde Kafka Bana Dedi ki! Prof. Dr. ÇETİN YETKİN • • lkemizdeolupbitenlerigör- U dükçe, izledikçe. zaman za- man "Acaba, bir köşeye ka- pansam, her şeyden uzak- laşsam, gazete aimasam. te- levi/yonu açmasam rtıı?" diyorum kendi kendime. Öyle ya, her canlıda varlığını sürdürmek ıçgüdüsü var. Gerçekten de, ülkemizde ınsanın sağlık- lı yaşayabilmesi için her şeyden kopma- sı, bir köşeye çekilmesi, eskı deyişle *in- ava"ya kapanması gerek. Yoksa, usunu yitirmemek, çıldırmamak işten bile değil. Çünkü, örnegın yurdumun güvenliği bakımmdan ekonomik ve askeri açılar- dan yaşamsal önem taşıyan stratejik ku- ruluşlann haraç mezat ama yok pahası- na ba^lıca amacı kâr etmek olan özel ki- şilere yağma ettirilmesini nasıl olup da içime sindirebiieceğimi düşünürken bir de bakjyorum, yağmacılar arasına yaban- cılar da katılıveriyor. Bu da yetmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Adalet Bakanı, bir tutuklu ya da hükümlü için devletın ayda 50 mılyon lira harcadığını, bu yükten kurtulmak için de cezaevleri- nin özelleştırilecegini söylüyor!.. Dü$ün- meye çabalıyorum, sözgelimi ünlü hol- dinglerimizdeTi birinin ya da GeneraJ Mo- tors, Morrison fırmalannın işietöği birce- zaevi nasıl olurdiye. Bunlarcezaevi için yaptıklan yatınmlannı acaba nasıl kâra dönü$türecekler? Belkı de tutuklu ve hü- kümlülenn yemekien ''fast-food" olur, MacDonald's ile de ortaklık yaparlar!.. Bunalmaya başlıyorum. Yoksa uyanık- ken de karabasan mı (kâbus mu) görme- ye başladım? "Akan kanlar, yanan canlar, göi olan yaşiar karşısında darbenize mcşruzemin yaratünı/. Çaresizük içinde çare arayan- lara, iftira atümz. Siz bunlan yaptuuz." Bu sözler Sayın Cumhurbaşkanımız Sü- leyman Demirel'e ait. Kenan Evren'in anılanna yanıt olarak MİUiyefte 23 Ka- sım 1990'dayayımlanrruşbulunuyor. Şu sözler de yine onun: "Sayın Evren şunun hesabınıvermekzorundatür: BEyiülgü- nü duran kan, 11 Eylülgünü niye akıyor- du? Hayırefendûn! Verdiğicevaplar kur- taramaz kendisini. Kcndileri daha iyi bi- Byor, niye dunnadığuu o kanlann. Kan- lar aJoyordu. çünkü Sayın Evren'in Çan- kaya'ya çıkması genekivordu. Bu ilhamla karşı karşryadır. Yanı Evren,Çankaya'va çıksin diye 11 Eylülgünüo kanlar akıyor- du ve maalesef, 13 E>lüTde de onun için dunnuştu. Bu jtfaamla karşı karşıyadır." (Nokta. 18 Kasım 1990). Oysa, daha ge- çen gün Sayın Cumhurbaşkanımız De- mirel, eski darbeci emekli general Ev- ren'in resim sergisinde (her nedense öy- le deniyor) birükteydiJer, Cumhurbaşka- nımız, ondan "akan kanlar"ın hesabını sormuyordu, sergisini onurlandınyordu. Hem, daha önce de içtenlikli bir biçimde bir arada olduklan anlar TV ekranlanna da yansımamış mıydı? 7-8 Kasım gecesi GüneriCıvaoğhı'nun "Dunım" programında özel üniversite- lerle ilgili yayıru izledim. YÖK Başkanı, YÖK'te görev yapmış kimi başka profe- sörler, öteki katıhmcılar. hep birden dev- let üniversitelerinin içine sürüklendiği acıklı duruma da değındiler. Pekiyi, kim- di bunun sorumlusu? İhsan Doğramacı değıl mı? Onun oğlu Prof. Dr. Ali Doğnt- maa da programa katılmıştı ve o da özel üniversıtelerin üstünlüğünü, ünıversiteye ögrenci alınmasında uygulanan seçme sı- navınm saçmalığını vurgulayıp durdu. Babasi deği! miydi bunlann miman? Ama Cumhurbaşkanımız. İhsan Doğra- macfya devlerimizin en üstün ödülünü törenle vermiş bulunuyordu. Gerçekte benim bu yazıyı kaleme al- mama neden olan da bu program oldu. Sabah saat 02.30'a değin süren programı dehşetle izledim. Bir tek ses vardı gerçek- leri dile getiren. MilJiyet gazetesinin eği- tim uzmanı Abbas Giiçhl O da olmasay- dı, Kafka'nm bir öyküsünden uyarlanan bir programı izledigim sanısına kapıla- caktım. Değil mi ki Abbas Güçlü, üniversite gıriş sınavını kazanamayan, çok düşük puan alan birinin babasının 'dotor'lan sa- yesınde bu özel üniversıtelerde okuma olanağıru bulmasına karşılık, çok daha yüksek puan almış ama yoksul bir öğren- cinin salt babasının 'doîar'lan oimadığı için buolanaktan yoksun kalmasımn ada- teteiz olduğunu söylediğinde YÖK Baş- kanı, öteki saygıdeğer profesörlerden ki- mılen adaleti gözetmenin kendı işleri ol- madığını açıklıyorlardı. YOK Başkanı ise, daha da ileri gitti. bir fıkra anlattı: Padişah bir gün AJi'yle Veli"yi huzuruna getirtmiş se onlardan Ali'ye demiş ki "Sana benden dikdigini vereceğinL, ama Veü\c de bunun iki kao- nı ihsan edeceğun." Bunun üzenne Ali de "Benim bir gözümü oyun'" demis. tşte, YÖK Baskanı Prof. Dr. Kemai Göriiz, varlıklı ailelerin çocuklan için bıraynca- lık olan çok paralı yüksek eğitimi böyle savundu!.. Program boyunca hep doiar sözü edil- di durdu. Öğrencilerin ödedıklen ücret- ler, öğretim üyelerinin aylıklan, giderler. hep dolar üzerinden anlatıldı. Hangi ül- kecie yaşıyoruz diye düşünmeye başla- dım yayını izlerken!.. Yabancı dilde egitım savunuldu. Anla- dım ki bu profesörler yabancı dil öğren- menin başka şey olduğunu, yabancı dil- de eğitim yapmanın ise sömürgelere öz- gü bulundu|unu bilmiyorlar.'.. Özel üniversıtelerin ülkeye sağlayaca- p başlıca yaran ise açıklarken diyorlar- dı ki özellikle devlet üniversiteleri ile bunlann aralannda "rekabefolacakmış, bu nedenle de devlet üniversitelen ken- dilerini düzeltecek ve geliştireceklermiş. Bilimi, pazar ekonoınisi açısından ele alırsanız dogal olarak bu sonuca vanrsı- nız. Bu bir yana, devlet ögretim üyelerinin aylıklannı son kerte düşük tutarken özel ünıversiteler bunlan rutbolcu transfer eder gibi yüksek ücretlerle kendi bünye- lerine alıyorlarsa hangi rekabetten, nasıl söz edılir, devlet yoksul yurttaşların gırt- lağına basarak aldığı vergiden sağladığı parayı kendi üniversitesinden esirgerken özel üniversitelere aktardığında ortada re- kabet filan olabilir mi? Bunlara verilecek yanıtlar öylesine açık ki!.. Ama progra- ma katılanlar bu gerçekleri meğerse bil- miyorlarmış. Neden acaba şu açık gerçeğı dile getir- mediler? Artık, ülkemizde üç çeşit üni- versite var: Biri. yoksul ya da yoksulluk sınınnda geniş halk kitlesinin çocuklan- nın gıdebildiklen ve dev let eliyle kurul- muş, mantargibi biten üniversitelen Bun- lann ögretim üyesi sayısal olarak eksik, nitelikleri genelde düşük, ödenekJeri kı- sıtlı, dogru dürüst yapılan yok... Üstelik bir bölümünde Atatürk ilke ve devrimle- rine düşman öğretim üyeleri egemen. O genış halk kitlesi, çocuklannın buralarda yükseköğrenim gördüğünü sanıyor. Da- ha doğrusu. aldatılıyor, kendilerini avut- 'malan sağlanıyor. lkinci çeşit ise. hâlâ ayakta durabilen ve "iyi" eğitim veraıe- yi sürdürebilen birkaç devîet üniversite- si ya da bu ünıversitelenn bazı fakültele- ri. Ne kı bunlara da bir yandan YÖK ve bir yandan da siyasal sistem tarafindan darbe üstüne darbe rndinlmekte. Üçüncü çeşide gelince. bunlar da varlıklı ailele- rin çocukJannın okuma olanağına kavu- şabilmeleri için açılmış, Türk burjuvazi- sinin değer yargılan ve amaçlan doğrul- tusunda insan yetiştiren özel üniversıte- ler. Bunlan da ikiye ayırmak gerek. Bun- lann bir bölümü varlıklı kesımin yete- nekli çocuklannın gırebildikleri nitelikli üniversiteler. Bir bölümü de bu kesimin yeteneksiz ve aptal çocuklan için açılan ve niteliksiz olanlan. Bu da, bilinçli bir siyasanın sonucu!.. Dedim ya, olup bitenler karşısmda in- san ıısunu yitirecek gibi oluyor. Bu ne- denle. sözünü ettığim bu "Durum" prog- ramında söylenenler yûzünden o gece 02.30'dan sonra da uyuyamadım. ülke- mizde yaşanan us-dışı ama unutmaya ça- lıştığım olaylar yeniden anlağıma üşüşüp durdu. Ülkemizin geleceği için kaygılanm bu programı izledikten sonra daha da yoğun- İaştı. Nasıl kaygılanmayacaktım ki! Ata- türkçülüğü kimselere bırakmayan DSP'nin üç milletvekili hacca gidip "ha- a " olmuşlardı. Dahası, haydi gittiler di- yelım, bütünüyle din ve vicdan işi olma- sı gereken hac için genel başkanlanndan 'izm" almışlardı. Demek ızin alamasalar- mış gıtmeyeceklermiş. ARADA BİR BEHZAT AY Bu Sayılamalar, Bu Sayılar... Bizim Cumhuriyet Gazetesi okunduktan son- ra atılacak bir gazete değil. Kimi sayılannı sak- lıyorum, kimi sayılanndan köşe yazılannı, haber- leri kesip belgeliğime koyuyorum. Sakladığım gazetelerden biri 1 Ağustos 1996günlü. Neden saklamışım diye düşünürken, gazetenin üstüne "Arka sayfaya bak" diye yazmışım. Çevirip bak- tım, şu başlıkla bir haber: "Türkiye Kızlannı Okutmuyor". Haberin aJtın- da yazılanlar: "Birfeşmiş Milletler Çocuklara Yar- dım Fonu (UNICEF)" ilkokul çağındaki Türk kız- lannın yüzde 29'unun okula gönderilmediğini açıklamış. UNICEF'in hazırladığı araştırma rapo- runa göre, bölgemizdeki ve bizdeki ilkokul ça- ğındaki kızlann yüzde kaçı okula gönderilmtyor- muş: '*•" " ' •" " c "Ürdün 'de yüzde 3, Libya 'da yüzde 4, Tu- nus'ta yüzde 5, Iran'da yüzde 7, Suriye'de yüz- de 9, Cezayir'de yüzde 11, Mtsır'da yüzde 18, Irak'ta yüzde 26, Umman'da yüzde 28, Türki- ye'de yüzde 29 ilkokul çağındaki kızlar okula gönderilmiyor." Bu sayılamalan okuduğumda kuşkusuz çok üzülmüşüm ki, gazeteyi saklamışım. Her bakım- dan durumumuz utanç vericidir. Sözgelimi, yine Cumhuriyet'in bir sayısını saklamışım. Bu sayı- da da kimi ülkelere göre okul öncesi eğitimden yararlanma oranı şöyle: Şili'de yüzde 77, Bangladeş'te yüzde 69, Ar- jantin'de yüzde 68, Kolombiya'da yüzde 44, Brezilya'da yüzde 35, Zimbabvve'de yüzde 35, Hindistan'da yüzde 16, Nijerya'da yüzde 15, Türkiye'de yüzde 7. Utanç verici bu sayılamalan (istatistikleri) okur- ken yine bir başka Cumhuriyet'te bir haber: "Türkiye 'nin nüfusu 65 mılyon, öğretmen sa- ytsı 550 bin, Italya 'nın nüfusu 57 milyon, öğret- men sayısı 840 bin." Şu sayılamalar beni çıldırtmanın eşiğine getir- mişti ki, yine Cumhuriyet'in bir sayısında 65 mil- yon nüfusumuzun 10 milyonunun yoksulfuk sı- nınnın altında yaşadığı yazılmış.. Gazeteleri bir yana bıraktım. Bir süre gezindim odamda, son- ra gazete kesiklerini ayıklamak üzere yine ma- sama oturdum. Aydınlanma'nın simgesi diye ni- telediğim sevgili flhan Selçuk'un biryazısı dos- yamda beni oku der gibiydi. flhan Selçuk şöyle yazıyor: "Türkiye Genç Işadamları Derneği (TÜGİ- ADj'nin gelir dağıtımı araştırmasına göre ülke- mizde en yüksek gelirsahibiyüzde 20'likkesim, toplam gelirin yüzde 55 'ini alıyor, en düşük ge- lir sahibi olan yüzde 20 'si ise yüzde 4.9 'unu alı- yor. Böyle adaletsizliğe kepazelik denir." Ordumuzun ve ilerici sivil kuruluşların dayat- masıyla kesintisiz eğitim 8 yıla çıkanldı ve bu ya- saya cuma namazlanndan sonra karşı gösteri- ler yapıldı, bu başkaldınya benzer gösteriler sı- rasında Türk Bayrağı çiğnenip, yeşil bayrakları- nıdalgaJandırdılar... Bu bilisiz karayobazlann kış- kırtıcılan, sözcüleri TV kanallarında 8 yıllık kesin- tisiz eğitimin sosyalist ülkelerden esinlenildiğini yinelediler sık sık... Oysa kesintisiz zorunlu eği- tim sözgelimi Ispanya'da 10, Yunanistan'da 9, Brezilya'da 8 yıldır. Bu ülkeler sosyalist ülkeler- den mi esinlendiler? Bilemiyorum... Sosyalist ül- kelerden esinlenmiş olsalar bile ne sakıncası var? Bize göre hiçbir sakıncası yok. Ama Yeni Dünya Düzencileri'ne, Sevr Sevdalıları'na göre pek çok sakıncaları vardır... Onlar ki, son 20 yıl- da laik liseterde eğitim görenlerin sayısı 3 kat ar- tarken imam - hatip okullarını bitirenlerin sayısı- nn 14 kat arttığının doyumsuzluğundalar... 550 milletvekilinin 137'si, 810 kaymakamın 264'ü imam - hatip çıkışlılar... Daha ne istiyorlar? An- lamıyoruz diyemeyeceğim, çok iyi anlıyoruz... Onlarşöyle düşünseler ne denli iyi olur: Sık sık Türk ürası'nın yerine Dinar'dan söz eden bir par- tnin başkanı 148 kg. altını, bankalardaki mark- lan, dolarlan, apartmanlan, köşkleri, arsalan aca- ba nasıl edindi? Boğaziçi Sultanı 40 trilyonluk nalvarlığına genç yaşında nasıl kavuştu?.. Gerçekten insan olanlann bunlan düşünmesi gerekir. Veyukardaki sayılamalan, sayılan gözö- riüne alıp uykulannın kaçması, karabasanlarla ak sık sıçramaları gerekir... Elbette gerçekten in- sansalar... Ekmekçi'ye Adanan Kitap... H iç kuşkusuz, düşün ve eğitim alanında bu yıl yayımlanan en önemlı yapıt Bir Eğitim DevrinK-isi Ismail HaJdu Tonguç (Yaşanu, Oğretisi, Eylemjytur. Birinci kitap 540, ifcinci kitap 616 sayfa. tamamı 1156 sayfalık oylumlu bir yapıt 237 belge. 425 mektup, 160 kitap ve 188 makaleden yararlanılarak, yaklaşık üç yılda tamamlanmış bir büyük emek ürünü. Yaşamöyküsü türünde yazılmış olan yapıt, büyük eğitimcı İsmail Hakkı Tonguç'un yaşadığı dönemin eğitim tarihine( 1893 1960) ışık tutmaktadır. Pek çoğu ilk kez yayımlanan belgelerle, Köy Enstitülennin kuruluş. gelişme ve yıkılış dönemlerine açıkhk getiren bir başvuru kaynağıdır eğıtimcimizin yaşamı. Bugünlerde çıkan kitabın ikinci cildi, Mustafa Ekmekçi'ye adanmış. Türk halkının nabzını elinde tutan. araştırmacı- gazeteci yazar Mustafa Ekmekçi'ye. Bu oylumda. nitelikte bir yapıtın ortaya çıkışı nasıl mutlu ederdi Öksüz Yamahğı/Köy Enstitüleri v azannı... Yapıtın ona adanışı, Tonguç'a yakışan bir değerbilirük. Diyordu ki Ekmekçi, Öksüz Yamaiığı adb kitabındaki "Köy Enstitülü Nadir Sadi" yazısında: "Köy Eastitülerinin kunıcusu tsmaii Hakkı Tonguç, Enstitülülerin çocuklannı da Köy Enstirülü sayar, Enstitüleri savunanlan da onlardan a>ırmazdı. Enstitük-rde okumadığım halde, °Köy Enstitülü' diyeadım çıknuştı. Gazeteciler, 'O, Karaoğlan Köy Enstitüsü'nden!" derterdi Tonguç'a göre Nadir Nadi, dört dörtlük bir Köy Enstitülüydii. Köy Enstitülü olmâk uygariığuı, çağcılhğın. Atafürkçiilügün de ölçüsü değil miydi?" Tonguç'u, kurulmuş kurulacak en devrimci, en ilerici eğitim kurumlannı, dünya eğitimi ne katkı sayılan Köy Enstirülerini tanımak ısteyenler muhakkak oku- malıdır Bir EğJtim Devrimcisinin Yaşamı 'nı. HJVIERAN Bir Eğitim De\rımcisı Ismail Hakkı Tonguç (Yaşamı. Öğretısı, Eylemı), flanci Kitap, 616 safya, Gûldikenı Yayınlan, Ankara. KANAL 6'DA CUMA MOTTO (YARIŞMA) RANA EÜK'LE SICAK GÜNDEM HAFTA İÇİ HER AKŞAM SAAT: 18:40 ARDAN ZENTÜRKLE BUGÜN HAFTA İÇİ HER AKŞAM SAAT: 19:30 ARKA PENCERE HAFTA İÇİ HER AKŞAM SAAT: 20:00 AHU'CA HAFTA İÇİ HER AKŞAM SAAT: 20:30 CEVİZ KABUĞU HER CUMA SAAT: 21:30 HER CUMA SAAT: 22:30 K a n a I " T ü r k i y e E k r a n PENCERE Altan Ata Ot••• ilkokuldaki "abece" kitabının bugünkü durumu nedir, bilmiyorum; eskiden şöyle başlardı: At. Altan.. . '* '- Altan ata ot. Atam.. Atan.. Demokrasinin 'abece'sinde ise "atayan" ve "atanmış"ın yanına bir sözcük daha yazılır "Seçilmiş!.." A'dan Z'ye nasıl gelinir?.. Arada epey harf var, Z'ye vardın mı abece'yi hatmetmiş olursun. Eski Başbakanlardan Refik Saydam'ın ünlü sözü unu- tulur mu!.. Rahmetli ne demişti: "Bu ülkede A 'dan Z'ye kadarher şey bozuk!.." Saydam canlanıp başını kaldırsa, bugünkü du- rumu görünce ne söyler?.. • 'Atanm/şlar' ile 'seçilmişler' üzerine basmda ne zaman çeşitleme yapılsa aklıma bir soru gelir: - Seçilmişleri kim seçiyor?.. Yanıt: : " - Halk!. ;, - Peki, atanmışlan kim atıyor?.. - 7v Yanıt: , ?^. - Seçilmişler!.. ~ '*' Peki, bu aynm niye?.. Hafkın seçtiği seçilmiş- ler, atanmışlan atadıklanna göre biz bize, el ele, diz dize, kucak kucağa değil miyiz?.. Al birini, vur ötekine!.. Eskidan kral ya da sultanı seçmek kimsenin haddine değildi, tahta oturan hergele Tann'dan alıyordu gücünü ve atanmışlan da keyfince atar- dı. Peki, şimdi?.. Atanmışı kim atıyor?.. Atam mı?.. Atam gözlerini yaşama yumalı yanm yüzyılı çok- tan aştı, o günden bugüne seçim yapılıyor; genel seçim yapılıyor, yerel seçim yapılıyor, seçim, se- çim, seçim... Seçimle iktidara gelerek koltuğa lök gibi oturan siyasal güç kimleri atıyor?.. Polis müdürünü Adalet Bakanlığı'na atayan şa- nşın seçilmişe ne buyrulur?.. • Kendi kendımize cin peri masallanndaki gibi umacılar mı yaratıyoruz?.. Sanık polis mahkemeye getirilemiyor.. Kim sorumludur?.. Hükümet!.. Hükümet, seçilmişler Meclisi'nde yapılan güve- noylamasıyla oluşmuyor mu?.. Kırk yıldan beri nöbetleşe hükümet koftukfann- da oturan Bakanlar atanmış mı, seçilmiş mi?.. Sanık polisi mahkemeye getirmeyen atanmışın canına okuyacak kışi kim?.. Emniyet teşkilatının bağlı bulunduğu içişleri Bakanı değil mi?.. Atanmış Emniyet Genel Müdürü'ne kızacağına aklını başına devşırip gerçekçi ol; sorumluluğun- da yetkinin de seçilmiş Bakan'da. hükümette, se- çilmiş Mecliste olduğunu söyleyecek kadar siya^ £$ blfibnîn abecösıni hecele!.. :-\-r~J rnl Susurluk'dosyası nasıl aydınlanır?.. • ->^ Devletin içindeki çeteleşmeyle göbek bağı bu- lunan seçilmişlerin dokunulmazlıklan kalkmalı!.. Işin abecesi bu değil mi!.. Altan ata ot... : * * -• Oktay Ekinci Yüzyılın Direnişçisi KiibaDevrimi ve Tarih Bilinci n a r ÇnarYaymlan. FWatngazKöffiJrMetite) KûçükpannakKapı sokak No 23 80060 Beyoğiııİstanbul Tel- 212 293 23 98-99 Fac 212 293 28 96 İLAN T.C. BAŞBAKANLIK GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI GÜMRÜKLER GENEL IVIÜDÜRLÜĞÜ ISTANBL L GÜMRÜKLERİ BAŞMÜDÜRLÜĞÜ (HUKLK İ^LERl VE KAÇAKÇILIK ŞüBE MÜDÜRLUĞÜ'\DEN) - Konu: B.07.0.GÜM. 1.10.00 Sayı: 09HİK.092'3915 (95)-15613 Istanbul 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nın esas: 1995 l 215. karar: 1995/452 sayılı. 25.4.1996 günlü karan uya- nnca idaremize 2.153.000.- TL para cezası ödemeye yükümlü Ramazan Çoruk kararda belırtilen adresinde bulunamadığından mezkur para cezası tahsil edileme- mektedir. • Tebhgata esas olacak başkaca biradresi de bilinmedi- ğinden 7201 sayıh teblıgat kanununun 28. ve 29. mad- delerine göre ilanen teblığine karar verildı. Teblıgat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basm:51114 Vatanseverler, insanlar, doğaseverler, toprak erozyonu size sevebileceğiniz hiçbir şey bırakmıyor. T.E Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıklan Koruma Vakfı Tel: (0.212) 281 10 27 / 268 09 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle