27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 1997 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Şeyhülislam Fetvasına Sansür Prof. Dr. SÜLEYMAN ÇELİK Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi 1 7. yüzyılda (1631 -1692) ya- nıt veriyor. Yazısında, kendi saptaması- şamış ve uzun süre şeyhülis- lamlık yapmış olan Çatal- cab Ali Efendi. fetvalannı sağlığında bir kitapta topla- mış. 1970 yılında Türk Kültürü dergisin- de (sayı: 90) bir yazısı (makalesi) ya- yımlanan bir ilahiyat fakültesi öğretim üyesi, yazısında "İslam dinindeki içki yasağma rağmen muhtelif çağlarda iş- ret (içki) meclisleri kurukJuğunu, (sa- raylarda) resmi şarabdarlann (şarap uzmanlan) görevlendirildiğini, içki ve içki nıeclislerivle ilgili bir edebiyatm oluştuğunu" belirtiyor ve Ali Efen- di'nin bir fetvasını açıklayarak, "onun, vişne likörü içilmesini bir bakıma tecviz ettiğiniT> (uygun bulduğunu, ızin verdi- ğini) bildiriyor. Fakat büyük olasılıkla, aldığı tepkiler üzerine daha sonra aynı konuda ikinci bir yazı yazıyor ve içki ile ilgili kısmı çıkanyor. Türkiye Diyanet Vakfı tarafindan ya- yımlanan İslam Ansiklopedisi'nin Ça- taicalı Ali Efendi maddesinde, söz Türk Kültürü dergisindeki bu yazıya getiri- lerek yazar, "fetvayı vanlış yorumlayıp içki içmeyi hoş göstennekİe" suçlanı- yor. Yazar, ansiklopedideki bu suçlamaya Türkiye Günlüğü dergisinin Yaz-1997 sayısında yayımlanan bir yazısıyla ya- nın doğru olduğunu savunuyor. Aynca çok çeşitli kaynaklar göstererek. birçok halifenin içki içtiğini, "bu konuyla ilgili Emevüer, AbbasUer, Selçuklular ve Os- manlılar dönemlerinden örnekler bul- manın hiç de z»r olmadığını" bildiriyor. Hatta Hz.Osmanın Kûfe Valisi'nin al- kolik olduğuna işaret ediyor. Fakat bun- dan sonra, "Ben yorum yapmadım. Nes- nel bir yaklaşımla geryeği olduğu gibi yazdnn. Bir ünrveshe öğretim üyesine de bu yalaşırdı" diyerek yazısıru bitir- mesi gerekirken böyle yapmıyor, mad- denin yazannı ansiklopedi yayın yöne- ticilerine şikâyet ederek sitemlerini su- nuyor ve "Geçmişte, içki lehine olan bir fetvayı açıkiayarak hata \aptik. Fakat hatamızı gördük ve pişman olduk. Ger- çek dahi olsa böyle bir şeyi yapmama- mız gerektigini anladık. Daha sonra ay- nı konuda Atatürk Üniversitesi İslarni tlimler Fakültesi Dergisi"nde yazdığunız yeni bir makalede içki ile ilgili kısmı ya- zımıza almadık. Aradan yıllar geçmiş, eski yazunız unutulmuş iken. sonraki yazunızı görmezlikten geüp 30 vıl kadar önceki hatamızı açıklayarak bizi zor du- rumda bırakmanın ne gereği vardı_." anlamına gelen bir şeyler yazıyor. Olay dinsel bağnazhğm ve baskuun boyutlannıgöstermesi bakımmdan çok düşündürücü. Bir üniversite öğretim üyesi yazdığı bir yazının tepki alması üzerine ikinci bir yazı yazarak 17. yüz- yıMa verilmiş bir şeyhülislam fetvasını, 21. yüzyıhn eşiğinde sansür edebiüyor. Tepki alan yazısına 30 yıl kadar sonra atıfta bulunulmasından son derece ra- hatsız oluyor. Demek ki zamanımızda 17. vüzyıldakiıtden daha yoğun bir din- sel bağnaziık ve baskı içindeyiz. Hatta tüm Müslümanlann halifesi Kanuni Sultan Süleyman'ın, Muhibbi takma adıyla yay ımlanan Muhibbi Divam'nda içkiyi ve içki içmeyi öven; buna karşı- lık ham soflayı "eşek" benzetmesi ya- pacak kadar yeren şiirlerini okuduğu- muzda bağnazlığın 1500'lü yıllardan bile yoğun olduğunu düşünebiliriz. tlahiyat fakülteleri, ne imam ya da müfrü yetiştiren imam hatip meslek yüksekokullan ne de yüksek islam ens- titüleridir. Daha doğrusu böyle olma- malan, teotoji, yani inançbilim fakülte- leri olmalan gerekir. Bılim dogmalar- dan uzak durmayı, doğru bilinenlerden kuşku duyarak gerçekleri bulmaya yö- nelik sürekli araştırmayı gerektirir. Inanma gereksiniminin tarihsel neden- leri, inanç felsefesi ve inançlartarihi gi- bi bilim dallan bu konularda araştırma yapacaklar için bol gereçlere sahiptir- ler. Bunlann yerine 1000 yıl önce ya- pılmış yorumlann nakilleri ile uğraş- manın bilimle ilgisi olamaz. Öbür fakültelerimizin durumu da ne yazık ki ilahiyat fakültelerinden farklı değil. Üniversıtelerimiz; insan aklının kapasitesinin sınırlı olduğunu, bu ne- denle bilimin ancak vahrv yohıyla yapı- labileceğini öne süren kimya profesör- leri; evliyalann aynı anda değişik yer- lerde görülebilmelerini (!) ışık hızı ile hareket etmelerine bağlayan fizik pro- fesörleri; hastalanna kendilerinin sade- ce aracı olduklannı. esas tedaviyi Al- lah'm yapacağım bildiren tıp profesör- leri ve benzeri öğretim üyeleri ile dolu. Henüz kafalannda bilim kavramı ohış- mamış. bilim tarihinden ve bilim felse- fesinden habersiz böyle insanlara, ya- yınlanna bakarak bilim insanı mı diye- ceğiz? Üniversitelerimizin ve üniversite ho- calanmızın ibret verici bu durumlan yanında devletimizin ve devlet yöneti- cilerimizin durumlan da iç açıcı değil. Dört halifenin en tutucusu olan Hz. Ömer bir alkohği vali olarak atayabıli- yor. Zamanımızda ise kadın eii sıkma- yan vaiiler, kaymakamlar çoğunlukta. Geri kalan vaiiler ise bir kokteylde bi- le içki içmekten tedirgin oluyorlar. Öte yandan millet açlıktan birbirini yerken lüks, israf ve haram içinde yaşayıp Hz. Ömer'in adaJetini dillerinden düşürme- yenler ele geçirdikleri kurumlarda ve yerel yönetimlerde içki yasaklan koya- rak Müslüman oMuklannı kanıüama- ya çahşıyorlar. İnanç kargaşasını gidermek ve dinsel hurafelerden temizlemek için dinin özüne dönmeyi savunan; bu amaçla Ku- ran'a çağdaş yorum getirmeye çalışan, geçmişte Diyanet tşleri Başkanlığı yap- mış üniversite öğretim üyesi saygın bir din adamı bile düşüncelerini açıkla- maktan çekiniyor. Özel konuşmalann- da hurafelerin sürmesinden çıkarlan olanlardan şimdi bile tehditler aldığıru; eğer düşüncelerini tam olarak açıkla- yacak olursa kendisini yaşatmayacakla- rmı bildiriyor. Söylev'in (Nutuk) 70. yıldönümün- de Samsun'dan baktığımızda yurdumu- zun içinde bulunduğu vaziyet-i umu- miye (genel görünüm) böyle görünü- yor. Öte yandan zamanımızdan 400, Şeyhülislam Ali Efendi'den 100 yıl ge- riye gittiğimizde Giordono Bruno adın- da, bizdeki medresenin karşılığı olan manastır eğitimi almış bir din ve bilim adamının doğru bildiklerini, Hıristiyan şeriatınm en acımasız bir şekilde uygu- landığı engizisyon mahkemesınde bile savunmaktan çekinmediğıni görüyo- ruz. Bruno gıbiler diri diri yakılaraköl- dürüldüler. Ancak bunlann yanan vü- cutlan ortaçağ karanhğuu deien meşa- leler oldu ve sayelerinde, Hıristiyan dün- yası aydınlandı, dinsel bağnazlıktan ve dogmalardan kurtularak akıl çağına girdL Tüm bu olumsuz görüntülere karşın yurdumuzun da yakmda aydınlığa ka- vusacağına inanıyoruz. Çünkü bizim de Bahrtye İ çok, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu gibi meşalelerimiz var. Unutmayalım ki karanhğın en koyu oi- duğu an şafağın en yakın olduğu andır. Yargıya Hatalı Yaklaşım KAZIM YENİCE Emekli Danıştay Da C umhuriyet gazetesinde (14 Eylül günlü) yargıyla ilgili ilginç bir ha- ber vardi. "HSYK siyasallaşünl- makistemyor 1 " başlığmı taşıyordu. Doğrusu bu beklenmeyen bir ha- berdi. Adalet Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin Türkiye Bü- yük Millet Meclisi'nce seçilmesini öngören bir anayasa değişikliği taslağı hazırlamıştı. Yüksek Kurulu'un işlevini kısaca anımsayalım: Yürürlükte olan 1982 Anayasası'na göre kurul, mesleğe girişten başlamak üzere,adli ve idari alan- lardaki hâkim ve savcılann tüm özlük işlenne bak- makla görevlidir. Kurulun başkanı Adalet bakanı, müsteşan kurulun doğal üyesidir. Kurula seçimde. Yargıtay Genel Kurulu üç asıl, üç yedek; Danıştay Genel Kurulu iki asıl, iki ye- dek üyelik için her üyeliğin üç katı aday belirler. Cumhurbaşkanı, dört yıl sürelı bu hizmete aday- lar arasından beş asıl ve beş yedek üye seçer. Böy- lece kurul yedi üyeden oluşur. Kurulun kararlan- na karşı yargı yolu kapatılmıştır (Atıayasa madde: ire Başkanı 159). 1982 Anayasası'nın çok tartışılan konulann- da birisi de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuru- lu'nun bu oluşturma biçimi olmuştu. Çünkü ba- kanla siyaset, müsteşarla yürütme yargıya egemen kılınmaya çalışılmıştır. Taslakta, Adalet Bakanı'mn kurul başkanlığı yi- ne saklı tutulmaktadır. Bakanlık müsteşan üyelikten çıkanlmıştır. Ku- rulda, Yargıtay'ın dört asıl iki yedek üyesi. Danış- tay'ın iki asıl bir yedek üyesi bulunacaktır. Adalet Komisyonu her üyelik için beşer aday saptayacak; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bun- lar arasından yukanda açıklanan sayıda asıl ve ye- dek üye seçecektir. Hizmet süresi dört yıldır. Seçilenlerin dört yıl için asıl görevler ile ilişkileri kesilmektedir. Üye- ler ancak bir dönem için seçilebilirler. Şimdi, böyle bir seçimin nasıl gelişeceğine ba- kalım: Hizmete talip olan onlarca Yargıtay ve Danıştay üyesi, tanışmak ve kendilerini tanıtmak için önce adaiet komisyonu üyelerine taşınacak; sonra ko- misyonun belirlediği kırk beş asıl ve yedek üye adayı, seçilmek için bu kez Türkiye Büyük Millet Meclisi koridorlannda boy göstereceklerdir. Genel Kurul'da seçimin tamamlanmasının aylar ve aylar sûrdüğü daha önceki uygulamalardan çok iyi bilinmektedir. Adaylar aracılar bulacak, onlar aynca milletvekillerinin takipçisi olacaklardır. Se- çim sonuçlan alınıncaya değın, adaylann Yargıtay ve Danıştay'daki görevleri aksayacak; bir yandan yargısal hizmet, öte yandan Meclis çalışmalan olumsuz etkilenecektir. Seçimi kazanan üyelerin, kendilerinin seçimiy- le ilgilenenlere, bundan böyle her vesile ile min- net borçlannı ödeme zorunluluğu da cabası!.. Yargıda ve diğer üst düzey kamu hızmetlerinde değerliliğini kanıtlayarak bugünlere gelmiş seçkin Yargıtay ve Danıştay üyelerini, üstelik bağımsız ve yansız yüksek yargı organlannın işlevleriyle de bağdaşmayacak biçimde birtakım davranışlara sokmanın tutarlılığı ve yararlılığı olabilir mi? Adalet Bakanlığı'nın şimdi yapmak istediği ön- celeri denenmemiş mi idi? 1924 Anayasası'nın 51 'inci maddesine göre, Danıştay başkan ve üye- leri "BöyükMiDrtMecHsi'ncemtihap'' olunurdu. Hayatınızda geniş bir yer açın. BELLONA geliyor. Kanepe, oturma grubu, salon, yatak, hatta bebek odası takımlarıyla evinizin her köşesini daha çekici, daha değerli kılmak için... BELLONA'yla tanışın. Güzel yaşamak sanattır. Hayatınızda yeni bir sayfa açılıyor. 1961 Anayasası'nın 143. maddesi ile de o tarihte- ki Yüksek Hâkimler Kurulu'nun üçer üyelerini Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu seçmek- teydi. Daha sonra 20.9.1971 gün 1488 sayılı yasa ile madde değiştirilmiş; Millet Meclisi ve Cumhuri- yet Senatosu devreden çıkanlmıştır. Böylece 1961 Anayasası, Danıştay seçiminde artık yasama or- ganlanna yer vermemiş; 1961 Anayasası'nda 1971 yılında yapılan değişiklikle de, Yüksek Hâkimler Kurulu yönünden aynı yola gidilmiş, Meclis ve Cumhuriyet Senatosu'nun seçim işlevine son ve- rilmiştir. Yüksek yargı organlan seçimlerinı yasamaya vermenin, yargıya bu yolla sıyasetı bulaştırmanın ciddi sakıncalan görüldüğü içindir ki, bu değişik- liklere gidilmiştir. Adalet Bakanlığı'nın iki ayn anayasada denen- miş olumsuzu, yıllar sonra yeniden denemeye kal- kışmasını anlamak gerçekten olanaksız. Olması gereken ve bağımsız yargıya yakışan, Yargıtay ve Danıştay genel kurullannın yüzlerce üyesinin bir arada, yakından tanıdıklan arkadaşlan arasından. doğrndan doğnrya Hâkîmlerve SavcılafYûtsek Kufufu'nun, kendilerine verilmiş asıl ve yedek üye- lerini secmektir. Yürürlük- teki hukuka göre, bu ku- rullar ne diye üç kat aday belirlesinler de, Sayın Cumhurbaşkanı tanımadı- ğı bu kimseler arasından - çevreden estirilecek hava- ya göre- asıl ve yedek üye- leri seçsin? 12 Eylül önyargılı zihni- yetinin yansıdığı 1982 Anayasası'nın birçok hü- kümleri yamnda, yargının bağımsızlık ve yansızlığı- nı gölgeleyen hükümleri çoktan değişmeliydi. Bir kez daha anımsayalım: Yürütmede görevli Ada- let bakanı ve müsteşan böyle bir kurulda ne diye bulunsun? Önceleri ya- yımlanan değişik yazıla- nmda değindiğimiz gibi, "...adalet bakanı bir siya- si pati üyesidir. Bellisiya- sal ideolojinin takipçisidir. Parti hiyerarşisine tabidir; partilileriyle bağlantıları vardır. Bakanlar Kuru- lu 'na, grubuna, parti ge- nel merkezine dantşmak, gerektikçe onlara hesap vermek durumunda- dır..."(x) Müsteşarın daba- kana bağlantısı açıktır. Çok yakın geçmişte olan- lan unutabilir miyiz!.. Yineleyelim. Yargi ba- ğımsızdır ve yansızdır. Hâ- kim ve savcılan seçen, on- lann tüm özlük işlerini yü- rüten kurul da, tasarrufla- nnda bağımsız ve yansız olmalıdır. Ancak böyle bir kurul yargıyı güçlendirir ve güvence verir. Yargı, topluma güvence veren, onu sağhkla ayakla- n üstünde tutan, her olum- suz davranışa karşı duyar- lı devlet güçlerinden birisi- dir. Olumlu sonuçlar vere- ceği, özellikle yargı gücü- nün işleviyle bağdaşacağı kuşkulu formülleri yinele- yerek onda denemekten vazgeçmeliyiz. Dolambaçlı yollara sap- maktansa, yargıya kendi içinde, tutarlı ve hiç de bi- linmezliği olmayan çö- zümler getirilmelidir. Hu- kuk devletinin, çağdaş de- mokratik düzenin sağdu- yulu yöneticilerden bekle- diği de herhalde bu olma- lıdır. MA ANA BAYİLERİ: ADANA IZPA T1C LTD. ŞT1 Tel. (0 322) 428 11 85 • ADAPAZARI GÜNPA TIC. LTD. ŞTI. Tel: (0 264) 279 98 20 - 21 • ANKARA SAMRA MOBİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 312) 353 81 72 • BURSA ÇAĞLAYAN MOBıLYA A.Ş. Tel: (0 224) 714 81 80 • DİYARBAKIR HALİS PA2. LTD. ŞTİ. Tel. (0 412) 251 54 44 - 46 • ERZURUM SEMA MO8İIYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 442) 327 41 92 • İSTANBUL BEPAŞ A.Ş. TeU (Q 216) 451 00 67 • SlllVBl RUMELİ MO8İLYA LTD. ŞTİ. Tel. (0 212) 721 55 18 • İZMİR ULUSOY MOBİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 232) 253 77 77 - BELPA MOOİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 232) 367 82 86 • KAHRAMANMARAŞ VEFA PAZ. LTD. ŞTİ. Tel: (0 344) 223 54 40 • KAYSERİ BİMEKS DIŞ TfC. PAZ A.Ş. Tel (0 352) 336 60 87 • KONYA ÇELİKKALE A.Ş. Tel: (0 332) 237 14 50 • SAMSUN LİMAN MOBİLYA A.Ş. Tel: (0 362) 266 67 70 (*)-"HepOÖzlem:Hu- kuk Devleti" - Cumhuri- yet, 23 Eylül 1986 - Yeni Türkiye Yargı Re- formu Özel Sayısı - "Ana- yaşayla ilgili Görüşler", sayfa: 403-413 - Temmuz, Ağustos 1996 PENCERE Şark Diktatoruyle Batı'nın Çılgını... Körfez Savaşı 1991 'de patladı. Bugün de sürüyor. Amerika, Körfez'e silah ve asker yığıyor, sıcak ça- tışma başladı başlayacak... Neden?.. • 'ABD Milli Güvenlik Stratejisi'ni saptayan dev- let belgesi birkaç gün önce bu köşede yayımlan- dı. Amerikalı şöyle düşünüyor: 1) Dünyanın ABD lidehiğine gereksinimi vardır. 2) ABD'nin milli güvenliği için küresel ekonomi- ye gerek bulunmaktadır. 3) ABD dünyanın her bölgesine ilgi duymakta- dır. 4) ABD milli güvenliği tehdit edildiğinde, önce diplomasi silahı kullanılır; olmadı mı, askeri müda- hale -gerektiğinde- tek başına yapılır. ABD, ekonomik çıkarianyla milli güvenlik strate- jisini (Sovyetler'in yıkılmasından sonra) gezegen- sel boyutlarda birleştirdi. Yeni bir durum bu. • ABD yeryüzünün tek egemeni olmak hırsına ken- disini tümüyle kaptırmış... Tarih sayfalan dünyayı avucunun içine almak is- teyen cihangirlerin yenilgileriyle doludur, bu yolda- ki imparatorluklann hepsi yıkıldı; son kez Hitler tüm dünyada 'Yeni Nizam'\ geçerli kılmak istiyor- du. Çagımızda dünya küçüldü, Ay insan erimine gir- di; Mars'a çengel atıldı; yer küreyi ekonomik de- netime almak isteyen yeni emperyalizmin cihangir- leri, bütün ulus devletleri yıkarak gezegenimizi tek merkezden yönetmek karannı verdilen teknolojik devrimi bu stratejinin buyruğunda kullanıyorlar; Amerika'nın dünya petrol coğrafyasını denetlemek için yapmayacağı şey yok!.. • 1979'da Iran'da Şahlık rejimi yıkıldı. Şah Pehle- vi bölgede Amerika'nın jandarmalığını yapıyordu. Humeyni Iran'ı, ABD'yetavıraldı. Batı, Irak'ı silah- landınp Saddam'ı Iran üzerine sakJınya yöntendir- di. ABD, dünyanın en büyük silah satıcısıdır. Batı, bir taşla iki kuş vuruyordu: Irak'a silah satarak bir düş- manı yok edecekler, enerji kaynaklanndaki ege- menligi Ortadoğu'da sızıltısız sürdüreceklerdi; ama hesap tersine döndü. Iran-lrak savaşı sekiz yıl sür- dü, bir milyon Müslüman öldü, yenen ve yenilen belli olmadı, Saddam rejimi; tükenmişbirlrakeko- nomisı ve Batı'ya ağır borçlanyla baş başa kaldı. Bağdat'ın Kuveyt'i işgali, bu çıkmazdan kurtul- mak için bir yol ve yordam aranışıdır. Batı, bu kez diktatör Saddam'ın karşısına çıktı ve Körfez Sava- şı patladı. • Sermaye uygarlığındaki ekonomik özü oluşturan çıkar sarmalına dolanan Batı, yeryüzündeki buna- lımlann kaynağıdır. 20'nci yüzyılda iki büyük dün- ya savaşınasürüktendi Batı; 50milyoninsanakıy^ dı, sosyalizm yolunda bir deneyim sayılması geıtfe- ken Sovyetler 'Soğuk Savaş 'la yenilgiye uğratHdi; ama bugün ınsanlık bir kargaşa içindedir: Tek mo- del diye sunulan YDD'nin (Yeni Dünya Düzeni) hak- çabir içeriği yok... ABD'nin Ortadoğu'daki petrol savaşı, Türkiye'yi de yıkıma sürüklüyor; 1991 'den bu yana 30 mityar dolan aşkın zarara girmekle kalmadık, ABD'nin tüm gezegeni 'arka bahçe' sayan milli güvenlik anlayı- şındaki çarpıklık yüzünden bizim milli güvenliğimiz tehlikeye düştü. 21'inci yüzyılın eşiğinde dünyayı saran 'Süper Güç'ün hırsı sınırsız... Saddam Şark diktatörü... Clinton Batı çılgını. VEFAT Fakültemizin kuruculanndan ve eski dekanlanndan, çok değerli bir bilim insanı ve seçkin bir hoca olan emekli öğretim üyesi Prof. BEDİ ILGIM vefat etmiştir. 18 Kasım 1997 Salı günü saat 10.00'da, Y.T.Ü. Merkez Kampus'taki törenden sonra Teşvikiye Camii'ndeki öğle namazı sonrası Edirnekapı Çamlık Mezarlığı'na defhedilecektir. Yıldız Teknik Üniversitesi ve fakültemiz camiasına, öğrencilerine ve kendi ailesine başsağlığı dileriz. YILDIZ TEKNtK ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI ECumhuriyet kitap kulübü TAKSİM Sergi Salonu GİSİKARMA (Bilim Sanat Galerisi Katkılanyla) Mustafa Pilevneli, Ibrahim Çiftçioğlu, Ramiz Aydın, Mustafa Aslıer, Vural Yıldırım, Sadık Altınok, Hayati Mismen, Muzaffer Akyol, Veysel Günay, Mehmet Özet, Umur Türker, Alptamer Ulukılıç, Mahmut Çelayir, Ali Atakan, Ahmet Özel, Tanju Alpay. ve Teoman Südor Gülseren Südor Adres: Istiklal Cad. (Aksanat Karşısı)Taksim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle