Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 1997 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Şeyhülislam Fetvasına Sansür
Prof. Dr. SÜLEYMAN ÇELİK Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
1
7. yüzyılda (1631 -1692) ya- nıt veriyor. Yazısında, kendi saptaması-
şamış ve uzun süre şeyhülis-
lamlık yapmış olan Çatal-
cab Ali Efendi. fetvalannı
sağlığında bir kitapta topla-
mış.
1970 yılında Türk Kültürü dergisin-
de (sayı: 90) bir yazısı (makalesi) ya-
yımlanan bir ilahiyat fakültesi öğretim
üyesi, yazısında "İslam dinindeki içki
yasağma rağmen muhtelif çağlarda iş-
ret (içki) meclisleri kurukJuğunu, (sa-
raylarda) resmi şarabdarlann (şarap
uzmanlan) görevlendirildiğini, içki ve
içki nıeclislerivle ilgili bir edebiyatm
oluştuğunu" belirtiyor ve Ali Efen-
di'nin bir fetvasını açıklayarak, "onun,
vişne likörü içilmesini bir bakıma tecviz
ettiğiniT>
(uygun bulduğunu, ızin verdi-
ğini) bildiriyor. Fakat büyük olasılıkla,
aldığı tepkiler üzerine daha sonra aynı
konuda ikinci bir yazı yazıyor ve içki ile
ilgili kısmı çıkanyor.
Türkiye Diyanet Vakfı tarafindan ya-
yımlanan İslam Ansiklopedisi'nin Ça-
taicalı Ali Efendi maddesinde, söz Türk
Kültürü dergisindeki bu yazıya getiri-
lerek yazar, "fetvayı vanlış yorumlayıp
içki içmeyi hoş göstennekİe" suçlanı-
yor.
Yazar, ansiklopedideki bu suçlamaya
Türkiye Günlüğü dergisinin Yaz-1997
sayısında yayımlanan bir yazısıyla ya-
nın doğru olduğunu savunuyor. Aynca
çok çeşitli kaynaklar göstererek. birçok
halifenin içki içtiğini, "bu konuyla ilgili
Emevüer, AbbasUer, Selçuklular ve Os-
manlılar dönemlerinden örnekler bul-
manın hiç de z»r olmadığını" bildiriyor.
Hatta Hz.Osmanın Kûfe Valisi'nin al-
kolik olduğuna işaret ediyor. Fakat bun-
dan sonra, "Ben yorum yapmadım. Nes-
nel bir yaklaşımla geryeği olduğu gibi
yazdnn. Bir ünrveshe öğretim üyesine
de bu yalaşırdı" diyerek yazısıru bitir-
mesi gerekirken böyle yapmıyor, mad-
denin yazannı ansiklopedi yayın yöne-
ticilerine şikâyet ederek sitemlerini su-
nuyor ve "Geçmişte, içki lehine olan bir
fetvayı açıkiayarak hata \aptik. Fakat
hatamızı gördük ve pişman olduk. Ger-
çek dahi olsa böyle bir şeyi yapmama-
mız gerektigini anladık. Daha sonra ay-
nı konuda Atatürk Üniversitesi İslarni
tlimler Fakültesi Dergisi"nde yazdığunız
yeni bir makalede içki ile ilgili kısmı ya-
zımıza almadık. Aradan yıllar geçmiş,
eski yazunız unutulmuş iken. sonraki
yazunızı görmezlikten geüp 30 vıl kadar
önceki hatamızı açıklayarak bizi zor du-
rumda bırakmanın ne gereği vardı_."
anlamına gelen bir şeyler yazıyor.
Olay dinsel bağnazhğm ve baskuun
boyutlannıgöstermesi bakımmdan çok
düşündürücü. Bir üniversite öğretim
üyesi yazdığı bir yazının tepki alması
üzerine ikinci bir yazı yazarak 17. yüz-
yıMa verilmiş bir şeyhülislam fetvasını,
21. yüzyıhn eşiğinde sansür edebiüyor.
Tepki alan yazısına 30 yıl kadar sonra
atıfta bulunulmasından son derece ra-
hatsız oluyor. Demek ki zamanımızda
17. vüzyıldakiıtden daha yoğun bir din-
sel bağnaziık ve baskı içindeyiz. Hatta
tüm Müslümanlann halifesi Kanuni
Sultan Süleyman'ın, Muhibbi takma
adıyla yay ımlanan Muhibbi Divam'nda
içkiyi ve içki içmeyi öven; buna karşı-
lık ham soflayı "eşek" benzetmesi ya-
pacak kadar yeren şiirlerini okuduğu-
muzda bağnazlığın 1500'lü yıllardan
bile yoğun olduğunu düşünebiliriz.
tlahiyat fakülteleri, ne imam ya da
müfrü yetiştiren imam hatip meslek
yüksekokullan ne de yüksek islam ens-
titüleridir. Daha doğrusu böyle olma-
malan, teotoji, yani inançbilim fakülte-
leri olmalan gerekir. Bılim dogmalar-
dan uzak durmayı, doğru bilinenlerden
kuşku duyarak gerçekleri bulmaya yö-
nelik sürekli araştırmayı gerektirir.
Inanma gereksiniminin tarihsel neden-
leri, inanç felsefesi ve inançlartarihi gi-
bi bilim dallan bu konularda araştırma
yapacaklar için bol gereçlere sahiptir-
ler. Bunlann yerine 1000 yıl önce ya-
pılmış yorumlann nakilleri ile uğraş-
manın bilimle ilgisi olamaz.
Öbür fakültelerimizin durumu da ne
yazık ki ilahiyat fakültelerinden farklı
değil. Üniversıtelerimiz; insan aklının
kapasitesinin sınırlı olduğunu, bu ne-
denle bilimin ancak vahrv yohıyla yapı-
labileceğini öne süren kimya profesör-
leri; evliyalann aynı anda değişik yer-
lerde görülebilmelerini (!) ışık hızı ile
hareket etmelerine bağlayan fizik pro-
fesörleri; hastalanna kendilerinin sade-
ce aracı olduklannı. esas tedaviyi Al-
lah'm yapacağım bildiren tıp profesör-
leri ve benzeri öğretim üyeleri ile dolu.
Henüz kafalannda bilim kavramı ohış-
mamış. bilim tarihinden ve bilim felse-
fesinden habersiz böyle insanlara, ya-
yınlanna bakarak bilim insanı mı diye-
ceğiz?
Üniversitelerimizin ve üniversite ho-
calanmızın ibret verici bu durumlan
yanında devletimizin ve devlet yöneti-
cilerimizin durumlan da iç açıcı değil.
Dört halifenin en tutucusu olan Hz.
Ömer bir alkohği vali olarak atayabıli-
yor. Zamanımızda ise kadın eii sıkma-
yan vaiiler, kaymakamlar çoğunlukta.
Geri kalan vaiiler ise bir kokteylde bi-
le içki içmekten tedirgin oluyorlar. Öte
yandan millet açlıktan birbirini yerken
lüks, israf ve haram içinde yaşayıp Hz.
Ömer'in adaJetini dillerinden düşürme-
yenler ele geçirdikleri kurumlarda ve
yerel yönetimlerde içki yasaklan koya-
rak Müslüman oMuklannı kanıüama-
ya çahşıyorlar.
İnanç kargaşasını gidermek ve dinsel
hurafelerden temizlemek için dinin
özüne dönmeyi savunan; bu amaçla Ku-
ran'a çağdaş yorum getirmeye çalışan,
geçmişte Diyanet tşleri Başkanlığı yap-
mış üniversite öğretim üyesi saygın bir
din adamı bile düşüncelerini açıkla-
maktan çekiniyor. Özel konuşmalann-
da hurafelerin sürmesinden çıkarlan
olanlardan şimdi bile tehditler aldığıru;
eğer düşüncelerini tam olarak açıkla-
yacak olursa kendisini yaşatmayacakla-
rmı bildiriyor.
Söylev'in (Nutuk) 70. yıldönümün-
de Samsun'dan baktığımızda yurdumu-
zun içinde bulunduğu vaziyet-i umu-
miye (genel görünüm) böyle görünü-
yor. Öte yandan zamanımızdan 400,
Şeyhülislam Ali Efendi'den 100 yıl ge-
riye gittiğimizde Giordono Bruno adın-
da, bizdeki medresenin karşılığı olan
manastır eğitimi almış bir din ve bilim
adamının doğru bildiklerini, Hıristiyan
şeriatınm en acımasız bir şekilde uygu-
landığı engizisyon mahkemesınde bile
savunmaktan çekinmediğıni görüyo-
ruz. Bruno gıbiler diri diri yakılaraköl-
dürüldüler. Ancak bunlann yanan vü-
cutlan ortaçağ karanhğuu deien meşa-
leler oldu ve sayelerinde, Hıristiyan dün-
yası aydınlandı, dinsel bağnazlıktan ve
dogmalardan kurtularak akıl çağına
girdL
Tüm bu olumsuz görüntülere karşın
yurdumuzun da yakmda aydınlığa ka-
vusacağına inanıyoruz. Çünkü bizim de
Bahrtye İ çok, Muammer Aksoy ve
Uğur Mumcu gibi meşalelerimiz var.
Unutmayalım ki karanhğın en koyu oi-
duğu an şafağın en yakın olduğu andır.
Yargıya Hatalı Yaklaşım
KAZIM YENİCE Emekli Danıştay Da
C
umhuriyet gazetesinde (14 Eylül
günlü) yargıyla ilgili ilginç bir ha-
ber vardi. "HSYK siyasallaşünl-
makistemyor
1
" başlığmı taşıyordu.
Doğrusu bu beklenmeyen bir ha-
berdi. Adalet Bakanlığı, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi'nce seçilmesini öngören bir
anayasa değişikliği taslağı hazırlamıştı.
Yüksek Kurulu'un işlevini kısaca anımsayalım:
Yürürlükte olan 1982 Anayasası'na göre kurul,
mesleğe girişten başlamak üzere,adli ve idari alan-
lardaki hâkim ve savcılann tüm özlük işlenne bak-
makla görevlidir. Kurulun başkanı Adalet bakanı,
müsteşan kurulun doğal üyesidir.
Kurula seçimde. Yargıtay Genel Kurulu üç asıl,
üç yedek; Danıştay Genel Kurulu iki asıl, iki ye-
dek üyelik için her üyeliğin üç katı aday belirler.
Cumhurbaşkanı, dört yıl sürelı bu hizmete aday-
lar arasından beş asıl ve beş yedek üye seçer. Böy-
lece kurul yedi üyeden oluşur. Kurulun kararlan-
na karşı yargı yolu kapatılmıştır (Atıayasa madde:
ire Başkanı
159). 1982 Anayasası'nın çok tartışılan konulann-
da birisi de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuru-
lu'nun bu oluşturma biçimi olmuştu. Çünkü ba-
kanla siyaset, müsteşarla yürütme yargıya egemen
kılınmaya çalışılmıştır.
Taslakta, Adalet Bakanı'mn kurul başkanlığı yi-
ne saklı tutulmaktadır.
Bakanlık müsteşan üyelikten çıkanlmıştır. Ku-
rulda, Yargıtay'ın dört asıl iki yedek üyesi. Danış-
tay'ın iki asıl bir yedek üyesi bulunacaktır. Adalet
Komisyonu her üyelik için beşer aday saptayacak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu bun-
lar arasından yukanda açıklanan sayıda asıl ve ye-
dek üye seçecektir.
Hizmet süresi dört yıldır. Seçilenlerin dört yıl
için asıl görevler ile ilişkileri kesilmektedir. Üye-
ler ancak bir dönem için seçilebilirler.
Şimdi, böyle bir seçimin nasıl gelişeceğine ba-
kalım:
Hizmete talip olan onlarca Yargıtay ve Danıştay
üyesi, tanışmak ve kendilerini tanıtmak için önce
adaiet komisyonu üyelerine taşınacak; sonra ko-
misyonun belirlediği kırk beş asıl ve yedek üye
adayı, seçilmek için bu kez Türkiye Büyük Millet
Meclisi koridorlannda boy göstereceklerdir.
Genel Kurul'da seçimin tamamlanmasının aylar
ve aylar sûrdüğü daha önceki uygulamalardan çok
iyi bilinmektedir. Adaylar aracılar bulacak, onlar
aynca milletvekillerinin takipçisi olacaklardır. Se-
çim sonuçlan alınıncaya değın, adaylann Yargıtay
ve Danıştay'daki görevleri aksayacak; bir yandan
yargısal hizmet, öte yandan Meclis çalışmalan
olumsuz etkilenecektir.
Seçimi kazanan üyelerin, kendilerinin seçimiy-
le ilgilenenlere, bundan böyle her vesile ile min-
net borçlannı ödeme zorunluluğu da cabası!..
Yargıda ve diğer üst düzey kamu hızmetlerinde
değerliliğini kanıtlayarak bugünlere gelmiş seçkin
Yargıtay ve Danıştay üyelerini, üstelik bağımsız ve
yansız yüksek yargı organlannın işlevleriyle de
bağdaşmayacak biçimde birtakım davranışlara
sokmanın tutarlılığı ve yararlılığı olabilir mi?
Adalet Bakanlığı'nın şimdi yapmak istediği ön-
celeri denenmemiş mi idi? 1924 Anayasası'nın
51 'inci maddesine göre, Danıştay başkan ve üye-
leri "BöyükMiDrtMecHsi'ncemtihap'' olunurdu.
Hayatınızda geniş bir yer açın.
BELLONA geliyor. Kanepe, oturma
grubu, salon, yatak, hatta bebek
odası takımlarıyla evinizin her
köşesini daha çekici, daha değerli
kılmak için... BELLONA'yla
tanışın. Güzel yaşamak sanattır.
Hayatınızda yeni
bir sayfa açılıyor.
1961 Anayasası'nın 143. maddesi ile de o tarihte-
ki Yüksek Hâkimler Kurulu'nun üçer üyelerini
Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu seçmek-
teydi.
Daha sonra 20.9.1971 gün 1488 sayılı yasa ile
madde değiştirilmiş; Millet Meclisi ve Cumhuri-
yet Senatosu devreden çıkanlmıştır. Böylece 1961
Anayasası, Danıştay seçiminde artık yasama or-
ganlanna yer vermemiş; 1961 Anayasası'nda 1971
yılında yapılan değişiklikle de, Yüksek Hâkimler
Kurulu yönünden aynı yola gidilmiş, Meclis ve
Cumhuriyet Senatosu'nun seçim işlevine son ve-
rilmiştir.
Yüksek yargı organlan seçimlerinı yasamaya
vermenin, yargıya bu yolla sıyasetı bulaştırmanın
ciddi sakıncalan görüldüğü içindir ki, bu değişik-
liklere gidilmiştir.
Adalet Bakanlığı'nın iki ayn anayasada denen-
miş olumsuzu, yıllar sonra yeniden denemeye kal-
kışmasını anlamak gerçekten olanaksız. Olması
gereken ve bağımsız yargıya yakışan, Yargıtay ve
Danıştay genel kurullannın yüzlerce üyesinin bir
arada, yakından tanıdıklan arkadaşlan arasından.
doğrndan doğnrya Hâkîmlerve SavcılafYûtsek
Kufufu'nun, kendilerine
verilmiş asıl ve yedek üye-
lerini secmektir. Yürürlük-
teki hukuka göre, bu ku-
rullar ne diye üç kat aday
belirlesinler de, Sayın
Cumhurbaşkanı tanımadı-
ğı bu kimseler arasından -
çevreden estirilecek hava-
ya göre- asıl ve yedek üye-
leri seçsin?
12 Eylül önyargılı zihni-
yetinin yansıdığı 1982
Anayasası'nın birçok hü-
kümleri yamnda, yargının
bağımsızlık ve yansızlığı-
nı gölgeleyen hükümleri
çoktan değişmeliydi. Bir
kez daha anımsayalım:
Yürütmede görevli Ada-
let bakanı ve müsteşan
böyle bir kurulda ne diye
bulunsun? Önceleri ya-
yımlanan değişik yazıla-
nmda değindiğimiz gibi,
"...adalet bakanı bir siya-
si pati üyesidir. Bellisiya-
sal ideolojinin takipçisidir.
Parti hiyerarşisine tabidir;
partilileriyle bağlantıları
vardır. Bakanlar Kuru-
lu 'na, grubuna, parti ge-
nel merkezine dantşmak,
gerektikçe onlara hesap
vermek durumunda-
dır..."(x) Müsteşarın daba-
kana bağlantısı açıktır.
Çok yakın geçmişte olan-
lan unutabilir miyiz!..
Yineleyelim. Yargi ba-
ğımsızdır ve yansızdır. Hâ-
kim ve savcılan seçen, on-
lann tüm özlük işlerini yü-
rüten kurul da, tasarrufla-
nnda bağımsız ve yansız
olmalıdır. Ancak böyle bir
kurul yargıyı güçlendirir
ve güvence verir.
Yargı, topluma güvence
veren, onu sağhkla ayakla-
n üstünde tutan, her olum-
suz davranışa karşı duyar-
lı devlet güçlerinden birisi-
dir. Olumlu sonuçlar vere-
ceği, özellikle yargı gücü-
nün işleviyle bağdaşacağı
kuşkulu formülleri yinele-
yerek onda denemekten
vazgeçmeliyiz.
Dolambaçlı yollara sap-
maktansa, yargıya kendi
içinde, tutarlı ve hiç de bi-
linmezliği olmayan çö-
zümler getirilmelidir. Hu-
kuk devletinin, çağdaş de-
mokratik düzenin sağdu-
yulu yöneticilerden bekle-
diği de herhalde bu olma-
lıdır.
MA ANA BAYİLERİ: ADANA IZPA T1C LTD. ŞT1 Tel. (0 322) 428 11 85 • ADAPAZARI GÜNPA TIC. LTD. ŞTI. Tel: (0 264) 279 98 20 - 21 • ANKARA SAMRA MOBİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 312) 353 81 72 • BURSA
ÇAĞLAYAN MOBıLYA A.Ş. Tel: (0 224) 714 81 80 • DİYARBAKIR HALİS PA2. LTD. ŞTİ. Tel. (0 412) 251 54 44 - 46 • ERZURUM SEMA MO8İIYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 442) 327 41 92 • İSTANBUL BEPAŞ A.Ş.
TeU (Q 216) 451 00 67 • SlllVBl RUMELİ MO8İLYA LTD. ŞTİ. Tel. (0 212) 721 55 18 • İZMİR ULUSOY MOBİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 232) 253 77 77 - BELPA MOOİLYA LTD. ŞTİ. Tel: (0 232) 367 82 86 • KAHRAMANMARAŞ
VEFA PAZ. LTD. ŞTİ. Tel: (0 344) 223 54 40 • KAYSERİ BİMEKS DIŞ TfC. PAZ A.Ş. Tel (0 352) 336 60 87 • KONYA ÇELİKKALE A.Ş. Tel: (0 332) 237 14 50 • SAMSUN LİMAN MOBİLYA A.Ş. Tel: (0 362) 266 67 70
(*)-"HepOÖzlem:Hu-
kuk Devleti" - Cumhuri-
yet, 23 Eylül 1986
- Yeni Türkiye Yargı Re-
formu Özel Sayısı - "Ana-
yaşayla ilgili Görüşler",
sayfa: 403-413 - Temmuz,
Ağustos 1996
PENCERE
Şark Diktatoruyle
Batı'nın Çılgını...
Körfez Savaşı 1991 'de patladı.
Bugün de sürüyor.
Amerika, Körfez'e silah ve asker yığıyor, sıcak ça-
tışma başladı başlayacak...
Neden?..
•
'ABD Milli Güvenlik Stratejisi'ni saptayan dev-
let belgesi birkaç gün önce bu köşede yayımlan-
dı.
Amerikalı şöyle düşünüyor:
1) Dünyanın ABD lidehiğine gereksinimi vardır.
2) ABD'nin milli güvenliği için küresel ekonomi-
ye gerek bulunmaktadır.
3) ABD dünyanın her bölgesine ilgi duymakta-
dır.
4) ABD milli güvenliği tehdit edildiğinde, önce
diplomasi silahı kullanılır; olmadı mı, askeri müda-
hale -gerektiğinde- tek başına yapılır.
ABD, ekonomik çıkarianyla milli güvenlik strate-
jisini (Sovyetler'in yıkılmasından sonra) gezegen-
sel boyutlarda birleştirdi.
Yeni bir durum bu.
•
ABD yeryüzünün tek egemeni olmak hırsına ken-
disini tümüyle kaptırmış...
Tarih sayfalan dünyayı avucunun içine almak is-
teyen cihangirlerin yenilgileriyle doludur, bu yolda-
ki imparatorluklann hepsi yıkıldı; son kez Hitler
tüm dünyada 'Yeni Nizam'\ geçerli kılmak istiyor-
du.
Çagımızda dünya küçüldü, Ay insan erimine gir-
di; Mars'a çengel atıldı; yer küreyi ekonomik de-
netime almak isteyen yeni emperyalizmin cihangir-
leri, bütün ulus devletleri yıkarak gezegenimizi tek
merkezden yönetmek karannı verdilen teknolojik
devrimi bu stratejinin buyruğunda kullanıyorlar;
Amerika'nın dünya petrol coğrafyasını denetlemek
için yapmayacağı şey yok!..
•
1979'da Iran'da Şahlık rejimi yıkıldı. Şah Pehle-
vi bölgede Amerika'nın jandarmalığını yapıyordu.
Humeyni Iran'ı, ABD'yetavıraldı. Batı, Irak'ı silah-
landınp Saddam'ı Iran üzerine sakJınya yöntendir-
di.
ABD, dünyanın en büyük silah satıcısıdır. Batı, bir
taşla iki kuş vuruyordu: Irak'a silah satarak bir düş-
manı yok edecekler, enerji kaynaklanndaki ege-
menligi Ortadoğu'da sızıltısız sürdüreceklerdi; ama
hesap tersine döndü. Iran-lrak savaşı sekiz yıl sür-
dü, bir milyon Müslüman öldü, yenen ve yenilen
belli olmadı, Saddam rejimi; tükenmişbirlrakeko-
nomisı ve Batı'ya ağır borçlanyla baş başa kaldı.
Bağdat'ın Kuveyt'i işgali, bu çıkmazdan kurtul-
mak için bir yol ve yordam aranışıdır. Batı, bu kez
diktatör Saddam'ın karşısına çıktı ve Körfez Sava-
şı patladı.
•
Sermaye uygarlığındaki ekonomik özü oluşturan
çıkar sarmalına dolanan Batı, yeryüzündeki buna-
lımlann kaynağıdır. 20'nci yüzyılda iki büyük dün-
ya savaşınasürüktendi Batı; 50milyoninsanakıy^
dı, sosyalizm yolunda bir deneyim sayılması geıtfe-
ken Sovyetler 'Soğuk Savaş 'la yenilgiye uğratHdi;
ama bugün ınsanlık bir kargaşa içindedir: Tek mo-
del diye sunulan YDD'nin (Yeni Dünya Düzeni) hak-
çabir içeriği yok...
ABD'nin Ortadoğu'daki petrol savaşı, Türkiye'yi
de yıkıma sürüklüyor; 1991 'den bu yana 30 mityar
dolan aşkın zarara girmekle kalmadık, ABD'nin tüm
gezegeni 'arka bahçe' sayan milli güvenlik anlayı-
şındaki çarpıklık yüzünden bizim milli güvenliğimiz
tehlikeye düştü.
21'inci yüzyılın eşiğinde dünyayı saran 'Süper
Güç'ün hırsı sınırsız...
Saddam Şark diktatörü...
Clinton Batı çılgını.
VEFAT
Fakültemizin kuruculanndan ve eski
dekanlanndan, çok değerli bir bilim
insanı ve seçkin bir hoca olan emekli
öğretim üyesi
Prof. BEDİ
ILGIM
vefat etmiştir. 18 Kasım 1997 Salı günü
saat 10.00'da, Y.T.Ü. Merkez Kampus'taki
törenden sonra Teşvikiye Camii'ndeki öğle
namazı sonrası Edirnekapı Çamlık
Mezarlığı'na defhedilecektir.
Yıldız Teknik Üniversitesi ve fakültemiz
camiasına, öğrencilerine ve kendi ailesine
başsağlığı dileriz.
YILDIZ TEKNtK ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
DEKANLIĞI
ECumhuriyet
kitap kulübü
TAKSİM Sergi Salonu
GİSİKARMA
(Bilim Sanat Galerisi Katkılanyla)
Mustafa Pilevneli, Ibrahim
Çiftçioğlu, Ramiz Aydın, Mustafa
Aslıer, Vural Yıldırım, Sadık Altınok,
Hayati Mismen, Muzaffer Akyol,
Veysel Günay, Mehmet Özet,
Umur Türker, Alptamer Ulukılıç,
Mahmut Çelayir, Ali Atakan, Ahmet
Özel, Tanju Alpay.
ve
Teoman Südor
Gülseren Südor
Adres: Istiklal Cad. (Aksanat Karşısı)Taksim