27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 EKİM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EKONOMI SIRKETLER • PFİ- ZER, Fortune dcrgİSİ farafindan ilaç fırmalan arasında en beğnilen şirket seçilerek birinci sırada yer aldı. Pfizer geçen yil yine aynı derginin araştırmasında, "En Yenilikçi Firmalar'' arasında yer alnuştı. • DÜNYA Altın Konseyi tarafından sadece kuyumculuk sektörüne yönelik olan "Altın Takı Yanşması" ile tasanmcılara yönelik olan "Tasanm Yanşması" düzenlenecek. Yanşmaja katılacaklar için son baş-vuru tarihi 3Kasıml997. • AMWAYQueen Tencere Seti ve Anroay Mutfak Seti'ni tamamla\an, Rubbermaid tarafindan Amway için özel olarak tasarlanmış Yiyecck Muhafaza Sistemi piyasaya sunuldu. • ITALCEMENTTnin Türkiye"deki kuruluşu olan SET Group Holding. Ambarlı'daki Çimento Öğütme Tesisleri'ni açtı.Tesislerde. ara madde ürünleri başka bölgelerde yapılarak çimentonun sadece öğütme, paketleme ve dağıtım işleri gerçekleştırilecek. • LOGO Yaalım web sitesi. tele destek kullanıcılanna yeni bir hizmet daha sunuyor. Kulanıcılar, yükleme, devir, çevirim gibi standart destek dokümanlanna, en sık sorulan sorulann yanıtlanna bu sayfalardan erişebilecek. • ULUSLARARASI Tüketiciler Örgütü. 15. Dünya Kongresi 3-7 Kasım tarihleri arasında Şili'nin başkenti Santiago'da vapılacak. • ŞtŞECAM tarafından 1974 >ılında Türkiye'de üretimine başlaıian 'ISICAM', snırlan genişleterek bundan bö>1e Sarcam Cam Şanayi ve Ticaret Limited tarafından Kıbns'ta da üretilecek. I SANATÇI Hülya Avşar, piyasaya yeni sürülecek olan Molfix narka çocuk bezinin unıtımını. hem bebeğı coğuncaya kadar hem :e doğduktan sonra *irdürecek. Hayat ümya Sanayii AŞ arafından Conrad )tel"de dün cüzenlenen toplantıyla anıtımı yapılan çocuk •ezi için, piyasadaki :azarda yüzde 25 satış :edefi belirlendiği :elirtildi. • PERVASİVE >oftware firması ve rürkiye distribütörü Setsis işbiriiği Ue >olution Netvvork vuthorization Program SNAP) eğitim scmineri iüzenlendi. Seminerde dient ve server «ktöriinde yeni lanaklar ve iş erimliliği konulan arbşddı. I PINAR Krem Şanti, eni ambalajı ile iketıcilenn beğenisine unuldu. 150 gramlık 'ınar Krem Şanti .mbalajı içerisinde 2 .det 7 5 gramlık poşet uılunuyor. Özelleştirmelerden 4.2 milyar dolar gelir elde edilirken 3.9 milyar dolar harcandı Geriye bir şey kahtıadıİSTANBUL (AA) - Türki- ye on yılı aşkın bir süredir bi- tiremediği özelleştırmeden 4.2 milyar (767 trilyon TL) dolar gelir elde ederken 3.9 milyar dolar (712 trilyon TL) harcama yaptı. Özelleştirme Idaresı Başkanlığı'ncahazır- lanan "Türkiye'de Özelleş- tirnıe" başlıklı raporda, bu- güne kadar Süt Orünleri (SEK) ve Yem Sanayii dışm- da. "GerçekanlamdabirKtT özeüeştirmesinin söz konusu olamadığT bildinldi. Raporda. 1985 yılından bugüne kadar gerçekleştiri- len özelleştirme uygulamala- nna ve yasal çerçeveye yer ve- nldi. Raporda, özelleştirme konusunda ılgjnç rakamlar yer alıyor. OlB'ye göre 1985 "ten bu yana özelleştir- me uygulamalannın toplam tutan. 3.5 milyar dolar dü- zeyinde. Bir böîümü vadeli ve KİCEM 'Enerjide özelleştirme vatana ihanet' ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ka- mu îşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfi (KİGEM) Genel Sekreteri Üter Er- tuğrul, enerji santrallannın özelleştiril- mesinin vatana ihanet olduğunu öne sür- dü. Ertuğrul, "TüridyeVle enerji açığıvar" gerekçeleriyle özelleştirmelere zemin ha- zırlandığını ifade etti. Özelleştirmeler içinde enerji santralla- nnın "çok bûyük pasta" oiduğuna dikkat çeken KÎGEM Genel Sekreteri Ertuğrul, TEAŞ'ın hidroelektriksantrallanndaüre- tilen bir kilovatsaat elektriği. yaklaşık 100 kat kârla sattığma dikkat çekti. Ertuğrul, her santralda yedek ünite bulunduğunu belirtirken "Devlet yedek ünitt+eri üreti- mesürerek enerji açığını kapatabilir. Dev- let, sözleşmeyie sahştan sonra üretüeni aJ- masa da alnuş gibi para ödemek zorunda kalacak. Çatalhan'da oiduğu gibi olursa ye- dek ünite üretimini de alma garantisi ve- rir'" diye konuştu. Türkiye'de elektrik üretimini artrrma- nın en kolay ve ucuz yolunun hatlardaki kaybm önlenmesi olduğunu vurgulayan Ertuğrul. kaybın yanya indirilmesi halin- de bile Türkiye'de enerji açığmın kapatı- labilecegini dile getirdi. dövız cinsinden gerçekleşti- rilen bu hisse senedi ve var- lık satış ışlemlerinden. 1996 sonu itibanyla 2.8 milyar do- lar net giriş sağlandı. Özelleştirme kapsarmn- daki kuruluşlardan elde edi- len bir milyar dolar temettü gelin ve 373 milyon dolarlık diğer kaynaklarla birlikte 1985-1996 dönemi toplam kaynaklan. yaklaşık 4.2 mil- yar dolar düzeyine ulaşıyor. Aynı dönemde özelleştir- me uygulamalan çerçevesin- de de 3.9 milyar dolar tuta- nnda harcama yapıldı. Bu harcamalann yüzde 60'ına yakm bölümü kapsamdaki kuruluşlara sermaye iştiraki ve borç biçıminde aktanlan finansmandan oluştu. Özelleştirmenin ana fel- sefesı. "Devletin. asli görev- leri olan adalet \e güvenliğin sağianması yolundaki harca- malar ile özel sektör tarafın- dan yüklenilemeyecek altva- pı yaünmlarma yöneunesi ve ekonominin ise pazar meka- nizmalan tarafından yönlen- dirilmesi" olarak belirtilen raporda, özelleştirmenin baş- ladığı 1985 yılından 1994"e kadar geçen 9 yıllık sürede. kapsama alınan kuruluşlann yansından fazlasının tama- men özelleştırildiğı kayde- dıldi. Özelleştinlen 122 ku- ruluşta hisse devri veya var- lık satış-devır işlemi yapıl- dığı. bu kuruluşlardan 103"ünde de hiç kamu payı kalmadığı söylendi. Kısmen özelleştinlen 19 kuruluşta ise halen kamu payı bulunu\or. Şımdhedek yapılan özel- leştirme ışlemlerinin yüzde 51'i blok satış. yüzde 15'i LMKB"de satış. yüzde 12 hal- ka arz. yüzde !2 tesis- varlık satışı. yüzde I O'u ise ulusla- rarası arz şeklinde gerçek- leştirildı. Özelleştirme kapsamında- kı kamu kurumlan şunlar: # Türk Telekom 9 Tüp- raş • Petkim • Perrol Ofı- si 0 Erdemir # Denız Nak- üyat • T. Demir Çelik Işlet- meleri (Isdemır. Dı\ han, Ger- konsan), T. Gübre Sanayi. T. Şeker Fabrikaları. # TCDD'yeait hmanlar# SE- KA. TEKEL'e ait sigara fab- rikalan # Tanm İşletmeleri. ANAP Milletvekili Saracoğlu 'Hükümet IMF'yle anlaşmak zorunda' Ekonomi Senisi - ANAP Istanbul Milletvekili Rüşdü Saracoğlu, hükümetin 1998 yılı için açıkladığı bütçenin gerçekleşmesinin IMF ile ya- pılacak anlaşmaya bağlı ol- duğunu söyledi. Saracoğlu. "Tahminkrime göre hükü- metin, 1998)ihnda içborçla- n 5J katrilyon lira düze>in- de tutması için 2.6 mih ar do- larlık (475 triryon lira)ınetdış borçlanma >apmas gerekhor. Bunun için de [MF ile anlaş- ma yapmak şart" şeklinde konuştu. Önceki gün Türk Demok- rası Vakfi İstanbul Şubesi- nin. Boğaziçi Cniversitesi'nde düzenlediğı "Türkiye Eko- nomisi'neGünce) Baİaş" ko- nulu konferansa ANAP Mil- letvekili Saracoğlu ve Prof. Deniz Gökçe katıldı. Saracoğlu. hükümetin iç borçlan istediği düzeyde tu- tabilmesinin yolunun dış borçtan geçtiğini, bunun için- de 1998 yılında ödeyeceği dış borcun anaparasını öde- yip buna ek olarak 2.6 mil- yar dolar daha borç bulmak zorunda olduğunu öne sürdü. Saracoğlu. "Bu kadar dış borç bulmanın yolu IMF'nin kapısını çalmaktan geçi>or. Hükümeteğer bunu rviF'siz yapanm diyorsa, o halde hü- kümetin lafı bırakarak bir an önce harekete geçmesi ve hazıriadığı programın felse- fesini kamuoyuna anlatması gerekiyor"dedi. Dış desteğin de özellikle sosyal güvenlik sistemi ve özelleştirmede atılacak olum- lu adımlarla ahnabileceğini belirten Saracoğlu. sosyal güvenlik reformu gerçekle- şirse malı sektörün önemli bir hacime kavuşacağmı da sözlerine ekledi. Prof. Gökçe de 1998 yılın- da büyümenin yüzde 3 değil yüzde 5-5.5. enflasyonun yüzde 50 değil yüzde 65 ve ortalama dolar kurunun da 240 bin lira değil 320 bin li- ra olarak gçrçekleşeceğini tahmin eftiğini dile getirdi. Enflasyonun teknik bir konu olduğunu zannetmediğini söyleyen Gökçe. "Sosyal gü- venlik kanunuolmazsa 1998. hatta 1999 >ilı bütçesini unu- tabilirsiniz" dedi. Türkmenlerden müteahhiüere soğuk karşüama İstanbul Haber Servisi - Türk firması Mensel AŞ. Türkmenistan'm başkenti Aşkabat'ta yapımın: üstlendiği 30 bin kişilik olimpik stadyumu 8 ay gibi kısa bir sürede tamamladı. Açılış törenıne katılmak üzere Aşkabat'a gelen Türk delegasyonu ise törende umduğu konukse\erliği bulamadı. Türkrnenistan Cumhurbaşkanı Sapar Murad Ni\azo% "un isteğı üzerıne Türkmenistan'm 6. Bağımsızlık Yıldönümü törenlerine yetiştirilen Aşgabat Köpet Dağ Stadyumu ve firmasının Türkmenistan'dakr diğer faaliyetleri fıakkmda bilgi \eren Yurtdışındaki Türk lnşaat Müteahitleri Derneği Başkanı Kadir Sever. 30 bin kişi kapasitelı kapalı de\ stadyumu. söz verdikleri tarihe yetiştirebılmek için ışçilenn zaman zaman 8 saat dinlenip 36 saat çalıştıklannı belirterek bu başanyı Türk firmalanndan başka hiçbir firmanın gösteremeyeceğıni anlattı. Mensel yetkileri. 26 milyon dolara yapımını üstlendiklen stadyumda kullanılan çimlerin 6 saat içinde Hollanda'dan getirilip yerleştirildiğini. inşaatta kullanılan malzamelerin büyük bölümümün ham \e >an mamul olarak Türkıye'den getinldiğıni belirttiler. Türkmenistan'm Bağımsızlık Bayramı törenlerinin de yapıldığı stadyumun açılış törenıni izlemek üzere türkiye'den davet edilen aralannda gazeteciler. bürokratlar ve işadamlannın bulunduğu yaklaşık 120 kişilik Türk delegasyonunun stadyum girişinde Türkfnen polisinin kaba davranışlarına maruz kalması, firma yetkililerini üzdü. Türkmen polisi, sanatçı Nilüfer"in yanı sıra, Türk gazeteciler ve diğer davetlilerin stadyuma girişini bir süre engelledi; konuk \e basın mensubu olduklannı anlatmaya çalışanlan da tartakladı. IŞÇtNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Sivil, Gönüllü Katılım Her gün yürüyerek geçtiğim Vatan Caddesi'nde bayram, daha doğrusu tören günlerini en çok araç trafiği durduğu, temiz havada ve motor uğultusuz bir yolda yürüme şansını yakaladığım için seve- rim. Bayramların anlamına güçlü duygusal bağlı- lığıma rağmen, resmi törenler ilgimi çekmez, da- hası halkın katılımının çok zayıf oiduğu bu tören- lerden hüzünlenirim. Dün aşırı soğuğa, yağmura rağmen, daha iç- ten sivil kalabalık, değişen bir şeylerin işaretlerini verıyordu. Çocuklarının ellerine bayrak tutuştur- muş, tören alanına doğru yürüyen anne-babalar farklı bir gönüllülüğü, içtenliği, bilinci simgeliyor- lardı. Rejimin tehdit altında olması, sivil toplumda re- jime sahip çıkma bilincini geliştiriyordu. Sanki Va- tan Caddesi'ndeki resmi tören, kupkuru resmi ha- vasından biraz sıynlmış, sivil, sıcak bir şeyler ka- tılmıştı. Televizyon programlarına da yansıyan bu hava, Türkiye'de bir şeylerin değişmekte oiduğu umudunu veriyor. Ünlü bir grup heykeltıraşımızın, ressamımızın Atatürkgündemli ürünleryanşınagirmeleri. bay- rak satışlanndaki patlama, bu Cumhuriyet Bayra- mı kutlamalarının daha canlı olması çabaları. Ger- çekten de bu yılkı kutlamalarda çok daha renkli, keyifli etkinliklerin çeşıtliliği... 28 Şubat kökenli bir baskının ürünü, bir moda olarak algılanabilir mi? 12 Mart, 12 Eylül'lerden çok farklı olarak sivil ya- şama yönelik en küçük bir baskıdan söz edilebı- lirmi? Oysa sivil kaynaklı bir gönüllülük fışkırıyor gibi. Birkaç yıldan bu yana Arutkabir'de toplanan ka- labalıklar büyüyor. Çok sayıda sivil toplum örgü- tü, aşağıdan. gönüllü etkınlıklerle resmi tören dö- nemini rafa kaldırıyorlar. Kitleleri bılinçlenairırken aynı zamanda eğlendirip, keyif almalannı sağla- dıkları etkinliklerde yarışıyorlar. izmir sahilinde el ele buluşanlar, Türkiye'nin he- men her yennde, konseıierin, havai fişeklerin, gös- terilerin çekiciliği olsa da meydanlarda toplanan yüz binler, ortak değerlerde buluşmanın keyfini çıkarıyorlar. Ekonomik Toplumsal Tarih Vakfı'nın, Cumhuri- yet'in 75. yıldönümü için örgütlenmesinı üstlen- diği. doğrudan sivil toplum örgütlerinin ağırlığı ile gerçekleştirilecek, tabandan gelecek, büyük "şen- lik"\\, içine bilimin ağırlığı, ortak değerlerde buluş- manın anlamı katılacak kutlamaların, Türkiye'ye ne kadar önemli bir hava değişimi. soluk getirebile- ceğıni düşlüyorum. Unlü bir sanatçımızın. "Bana niye durmadan Ata- türk'üişlediğimisoruyoriar. O'nayaşamımda, gel- diğim noktada o kadar çok şey borçluyum ki top- lumumuz, yaşamımız öylesine ağır tehditier al- tında ki bir sanatçı olarak O'nu anlayıp, topluma anlatmayı, ortak değerlerinde buluşmamızda kat- kıda bulunmayı vazgeçilemez sorumluluğum ola- rak görüyorum.." sözleri, durumu ne güzel özet- liyor. Bugüne kadar devrimlerin yukarıdan gelmesin- den, toplumun yeterince sahip çıkmamasından ya- kınıp, sızlandık durduk. Acaba 70 yıllık eksiği, ge- diği ileyaşanmışlık, kazanılıp, kullanılamadığı için yitirilenler, toplumda sanılandan çok daha derin izler mi bıraktı? Aşağıdan yukarıya doğru bir ye- niden.bukez gönüllü. bılinçisahiplenmesürecine mi girilmış bulunuluyor? ORUŞ Prof. Dr. EROL >L4NİSALI Birliği'nin Türkiye Politikası Nedir? (1)Türkiye'nin Avrupa Sîniği (AB) ile ilişkilerini ele alırken ve değerlendirmeleryaparken eger AB'nin izledığı politikayı ye- terince bilmiyorsak. yaptığımız değeıiendirmeler yetersiz ol- makla kalmaz, aynı zamanda, Türk kamuoyunda yanlış bi- nkimlere ve beklentilere yol açmış oluruz. Avrupa Birliği'nin Türkiye politikası deyince de bu politikayı gerçekçi olarak an- layabilmek için: a) Hazırlanmış olan AB rapor ve değerlen- dirmelerinin: b) AB'nin organlan ile Türkiye ile olan ilişkiler- de izlediği fiili politikayı, c) AB'nin diğer ülkelerle ve Türki- ye'nin içinde bulunduğu bolge ile olan ilişkilerini, d) Türkiye- AB ilişkilerine etkisi olan ve olabilecek olan "Uluslararası ge- lişmelen" çok iyi bilmemiz ve sürekli izlememiz gerekır. 1) Tarihsel süreç içinde AB politikalan ~ 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalandığı zaman, Doğu ve Batı olarak bölünmûş iki dünya vardı ve Soğuk Savaş ya- şanıyor. Batı Avrupa ve ABD, Türkiye'yi, Yunanistan ile bir- likte. Batı Bloku içinde tutmak istiyorlardı. O zamaki AET (Av- rupa Ekonomik Topluluğu) da Batı Avrupa'da, Batı Bloku'nun temel taşlanndan birisinioluşturuyordu. AET, Yunanistan ile 1961 'de. Türkiye ile 1963'te ortaklık anlaşmalan (associate membership) yaparken temekjeki kaygı, Türkiye'yi Yuna- nistanlı Batı Avrupa'daki oluşumdan dışlamamak ve kendi kanatları altında tutmaktı. Bu konuda Batı Avrupa ile ABD arasında. tam bir görüş birliği ve bütünlük bulunuyordu. Güç- lü ABD, AET'yi oluşturan Altılara (Almanya, Fransa, Italya ve Benelüks) vargücü ile baskı yaparak Türkiye ve Yunanistan'ı dışlamamalannı istedi. AET, Türkiye ile 1963'te Ankara An- laşmasını imzalarken AET içinde tam bir görüş birliği de yok- tu. Birçok konuda oiduğu gibi Türkiye'nin aday üyeliği ko- nusunda da ileriye bulanık bakıyoriadı. Zaten AET'nin ileri- de, nasıl bir gelişme ye büyüme göstereceği de belli değil- di. 18 Avrupa Konseyi üyesinden yalnızca 6'sı AET içinde idi ve Doğu Bloku dışında olan daha birçok Avrupa ülkesi de ne AET'nin ne de Avrupa Konseyi'nin içindeydiler. Gerçek şu idi: Özellikle siyasal, askeri ve ideolojik neden- lerle, başvurularında ısrar eden Türkiye ve Yunanistan'a ha- yır denmemesi gerekiyordu ve ABD de var gücü ile bu doğ- rultuda baskı yapıyordu. Altılar (AET), Ankara Anlaşması'nı bu koşullar altında imzaladılar. Avrupa Birliği (AET) 1970'te Türkiye ile "geçmiş dönemi"rim koşullannı hazırlayan Kat- ma Protokol'ü imzalarken ortaya çıkan belge. çok eli açık ve uygun bir belge idi. 1971 'de ticari hükümlerı yürüriüğe giren bu belge ile; a) AET tekstil dışı endüstri ürünlerinde Türki- ye'ye kapılannı açtı, b) 1986 yılında işgücü dolaşımı serbest duruma gelecekti, c) Hizmetler alanında kısıtlamalar kalka- caktı. d) AET, Türkiye'ye parasal yardım yapacaktı. Bu koşullara bakıldığında, AET'nin o yıllarda Türkiye'ye çok olumlu yaklaştığını söyleyebiliriz. Tabii Türkiye'nin de belli yükümlülükleri vardı ve kademeli olarak kapılannı Avru- pa'ya açacaktı. 1973'ten itibaren ortaya çıkan gelişmeler, dünyayı ve Avrupa'yı hem sarsıyor hem de değıştiriyordu: -1973'te dünya petrol krizi başgösterdi. -1975 Helsınki Konferansı, Doğu-Batı ilişkilerindeki de- ğişmenın ilk önemli sınyalini gösteriyodu. - 196O'lı yıllarda, B. Almanya'nın gönüllü olarak talep et- tiği Türk işçileri, 70'lerin ortasından itibaren, Almanya'da sosyal, ekonomik, politik ve kültürel tepkilere neden olunca hazırlatılan raporlar ve araştırmalar, Türkiye'nin AET'ye üye yapılmamasının gerekçelerini, daha o tarihlerde sıralıyordu. - AET'ye katılan yeni üyeler sorun yaratmaya başladı. Aslında, Batı Almanya'nın başı çektiği bir grup, daha 1976 ve 1977 yıllannda, Türkiye'nin tam üye yapılamayacağı ko- nusunda, daha o tarihlerde, belli bir kararlılık içinde görül- meye başladılar. Ancak bunlar, resmi belgelere ve siyasile- rin beyanlanna henüz yansımıyordu. 1980'li yıllann başlannda, "Doğu-Batı ilişkilerinin değişe- ceği ve Soğuk Savaş'ın sona ereceği" artık, açık açık görül- meye başlamıştı. 1985'te Reagan ile Gorbaçov el sıkıştık- 1985'te Soğuk Savaş'a sonverenveduvarlann>ıkan ABD Başkanı Ronald Reagan veSSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov. Türkiye'nin de dümadaki konumunu değiştirivorlardı bilmeden. larında, artık bu iş noktalanmıştı. Bu durum. AET'nin (AB'nin) Türkiye'ye bakış açısını da değiştiriyordu. Soğuk Savaş dö- neminde, Türkiye'yi, zorunlu olarak Batı ve Batı Avrupa sem- siyesi altında tutma zorunluluğu, artık kalmamıştı. AET, Tür- kiye'nin tam üye yapılmasının ekonomik. sosyal, politik ve kültürel olarak B. Avrupa'ya "yükleyeceği maliyeti" çok iyi bildiklerinden. artık bu malıyete katlanmak ıstemıyoriardı. Kendi hesaplan açısından çok haklıydılar. Gerçekçi ve he- saplarını çok iyi yapan AET, bunun da hesabını yapıyordu. 1971 'de AET açısından ticari yükümlülükleri yerine getı- rilen katma protokol artık rafa kaldınlacaktı. 1986'da, katma protokole göre Türk ışçilerinin AET içinde serbest dolaşıma geçmesi gerekli. Bu tarihten bir yıl önce AET, resmen talep- te bulundu ve Ankara da bunu kabul etmek zorunda kaldı. Katma protokolün dört temel hükmünden üç tanesı rafa kal- dırılıyor. sadece, ticari yönü yürürlükte bulunuyordu. Kısa- cası AET, artık Türkiye'yi tam üye yapmak istemiyordu ve bu- nu da bütün ıç belge ve çalışmalanna yansıtmaya başlamış- tı. Artık Türkiye'nin tam üyeliğınden bahseden bir tek belge ve çalışma yoktu. hepsi rafa kaldınlmıştı. Ankara buna rağ- men, 1987'de tam üyelik başvurusunda bulundu. Başvuru öncesinde Brüksel'den Ankara'ya gelen ziyaretçiler. başvu- runun yapılmaması konusunda Özal'ı ikna edemediler. 1987'deki başvuru. 1989'da, nazikbirşekilde "reddedıl- di." Reddedileceği zaten. Avrupa Topluluğu çevrelerinde baştan belli idi. Bunu bilmeyen. sadece Türk kamuoyu idi. 2) Gümrük birliği belgesine götüren süreç 1989'da Türkiye'nin tam üyelik talebinin reddedilmesın- den sonra Başbakan Turgut Ozal'dan hiç beklenmeyen bir tutum ve açıklama geldi: "Türkiye 'nin tam üyeliği kabul edil- mese bıle, ticari ve ekonomik entegrasyonu sağlayan güm- rük birliğine gıhlecektir." Ankara'da konuya ilişkin ön çahşmalar yapılmamış ve il- gili kurumların görüşleri sorulmamıştı bile. NeTBMM, nede bakanlann büyük çoğunluğu, ne olup bittiğınden haberdar değildiler. Şahsi ilişkilerim oiduğu için bunu birinci elden doğrulayabilirım. Brüksel çevrelerı de şaşkınhk içinde idiler. Çünkü Avrupa Topluluğu'nda gümrük birliğine girmek diye bir mekanizma yoktu. Bir ülke önce tam üye olur, ilerieyen yıllarda da gümrük birliğine (ticari sisteme). idari, sosyal. ma- li, politik tüm mekanizmalara uyum sağlardı. Avrupa Toplu- luğu'nda düzen ve sistem bu kurala göre kurulmuş ve ge- lişmekte idi. Işın basıt mantığı da şuna dayanıyordu: "Bir ül- ke tam üye olur. ATnormlan, karar mekanizmalan içinde yer alır, tican, ekonomik, mali, sosyal ve politik uygulamalar ve politikalara yürûtmede ortak olur. bu yetki paralelinde, di- ğersorumluluklan üslenir." Şimdi Ankara diyordu ki "Ben yet- ki almadan, kararlar içinde bulunmadan ticari ve ekonomik sorumluluk altına girmek istiyorum. "Toplulukta ne buna uy- gun bir yapı vardı, ne de bu talebin başka bir ömeği. Ankara, tek yanlı olarak haklanndan vazgeçiyordu. Brük- sel'de o zamanlar tanıdığım AT bürokratlan, Ankara'nın tu- tumunu anlayamadıklannı, hayretler içinde ifade ediyoriar- dı. Türkiye'de ise kimse, ne olup bittiğinin farkında değildi. Bazı tepkiler vardı. ama bunlar, ortaya çıkan garabeti "nes- nel olarak" değeriendirmekten çok, tamamen ideolojik amaç- lı tepkilerdi. Ankara'da, gerçekten işin farkında olan ve bir elin on parmağını geçmeyecek sayıda bulunan zevat ise "susmak durumunda" kalıyordu. Brüksel'den Ankara'ya, Ankara'nın düşünemediği tek gerçekçi yol olan "serbest ticaret anlaşması" modelini öne- ren üst düzey uzmanlar oldu. Bu görüş, Ankara'da kabul gör- medi. 1990 ve 1991 'de, yeni adıyla Avrupa Birliği' (AB). bir fırsat yakaladığım görüyordu. Ankara'dakılerın çoğu ışin pek farkında değildiler ve Türkiye ıçın önemli olan Batı ve Batı Avrupa ile ilişkileri geliştirip dışlanmamaktı. Tek yanlı güm- rük birliğine katılmanın, "bu amaca hızmet ettiğine" ınanı- yorlardı. Ayrıca, bu tek yanlı bağımhlığı, içerideki gerici akım- lara set çekecek bir yapılanma olarak görenler vardı. O za- man, "Bırakalım, madem ki tek yanlı bağlamak istiyorlar, kendileri düşünsün" biz de AB olarak "gereğını yapanz" de- dıler. Ünlu Sir Leon Britton, raporları hazırlandı. Bu rapor- ları dikkatle okuyanlar, AB'nin Türkiye politikasının 1991 'den itibaren nasıl şekillenmeye başladığını da göreceklerdi. Bu raporlarda. dıkkatı pek çekmeyen, ancak satır aralarına sı- kıştınlmış ıfadelerde görülen bazı değeriendirmeler şunlar- dır: a) Türkiye'nin AB Gümrük Bırlıği'ne, tam üye yapılmaksı- zın dahil edilmesi, AB'ye ne ticari, ne mali, ne de sosyal bir yük getirmeyecektir. b) Ticari olarak AB'nin, Türkiye'ye olan ihracatında. bü- yük bir sıçrama görülecektir. c) Tekstil gibi Türkiye'nin avantajlı oiduğu sektörlerde, AB ülkeleri içinde bir sorun doğarsa, sistem, AB açısından, "bu- nu önleme olanağı" vermektedir. (Yani, merak etmeye ge- rek yok, ipler nasıl olsa bizim elimizde). d) Türkiye, gümrük birliği sistemi içine dahıl edılırse. Tür- kiye'nin üçüncü ülkelerle ilişkileri AB sıstemine göre yürüye- ceğinden, bu durum AB'ye ek istifadeler sağlayacaktır. e) Türkiye sistem içine gırince, "bazı AB üyeleri ile Türki- ye arasındakisorunlann" çözümü kolaylaşacaktı. Raporlar içinde bulunan ve netıcede, bu anlama gelen ıfa- deler, Avrupa Birliği'nin. 1987-1995 dönemınde, Türkiye'yi. gümrük birliği içinde nasıl algıladığını ve politikasının da ne olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır. AB. kendıne göre çok haklıydı. Bu garip ve sistem dışı ilişkı düzeninı ve yapılanmayı Ankara istiyordu. Brüksel de doğal olarak elıne geçen bu fırsatı kullanacaktı. Ayrıca, 1992-1994 döneminde Ankara'daki hükümetler, bu tek yanlı ve dengesiz yapılanmayı Türk kamuoyuna. bir başan olarak pazariarnaktaydılar ve "herne koşul altında olur- sa olsun" bu belgeyi imzalamaya kendilerini, "başanlan için", kendi kamuoyularında mahkûm etmişlerdi. Yanı artık, tama- men AB lehine olan bir yapılanmaya hazır ve zorunlu olan bir Ankara hükümeti karşılarındaduruyordu. Brüksel'de, "bu garip ve dengesiz anlaşma, yann Türkiye ile aramızda so- runlar doğurmaz mı" diyen bazı AB bürokratlannı. artık dın- leyen kalmamıştı, onlar da susmuşlardı. Brüksel'de, Türki- ye-AB Ortaklık Konseyi'ne, gümrük birliği belgesıni hazıria- yacak olan Türk ve AB heyetleri görüşmeleri ve pazarlıklan yürütüyorlardı. Türk delegasyonunun, "Türkıye'nin. AB'nin dış ticaretpolitikalanna, tamamen uymayı taahhüt ettiği" yo- lundaki bilgi. ilginçti. Çünkü, böyle bir yükümlülük altına, "ancak tam üye olan bir ülke" girebilirdi. Bu tür bılgılenn ço- ğu, o dönemde, Anka'nın çıkardığı bültenlerde de yayımla- nıyordu. Ankara'da, DPT'nin çıkardığı bir değeriendirmede. tam üye yapılmayan Türkiye'nin böyie bir yükümlülük altına giremeyeceği, ortaya konuyordu. Ama bu raporları okuyan ve değerlendiren yoktu. çünkü. karar verılmişti ve verilen ka- rann niçin verildiği, kararı verenler tarafından da bilınmiyor- du.Türkiye'debirileri. "bilerekyadabilmeyerek", üikeyi. "tek yanlı bağımlılık altına sokan bir sömürge anlaşmasına doğ- ru", adım adım götürüyorlardı. Oysa Ankara Anlaşması, Tür- kiye'yi, diğer üyeler konumuna getirmeyi, yeni tam üye yap- mayı hedefliyordu. Türkiye ise tam üye olmadan. "bir tam üye gibi yükümlülük altına" sokuluyordu. Bunun Türkçesi şu idi: Türkiye göz göre göre AB'nin "ve- sayetialtına" giriyordu. Yukanda da değindiğim gibi AB çev- releri bile. Ankara'nın bu tutumunu anlayamıyoriardı. Ancak madem kı Ankara'da birileri bunu istiyordu ve bu yapılanma AB lehine tek yanlı olarak gelişecektı, o halde kabul edılebı- lirdi. Bütün bu dramatik gelişmeler, AB'nin Türkiye politika- sını da AB açısından yerli yerine oturtuyordu. Artık AB, Tür- kiye'nin kendisıne yükleyeceği malı, sosyal, siyasal ve kül- türel bir bedel ödemeden, Türkiye'yi, kendi yanında tutma ve yönlendirme olanaklanna kavuşuyordu. Bu çözüm, AB için rüyasında bile göremeyeceği "ideal" bir çözümdü. Tam üye yapamayacağını anladığı Türkiye kendi arzusu ile tam üye yapılmadandabirtam üye gibi yükümlülük attınagirmeyi "gö- nüllü olar ak" kabul ediyordu. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle