Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 EKİM 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
SIRKETLER
• PFİ-
ZER,
Fortune
dcrgİSİ farafindan ilaç
fırmalan arasında en
beğnilen şirket seçilerek
birinci sırada yer aldı.
Pfizer geçen yil yine
aynı derginin
araştırmasında, "En
Yenilikçi Firmalar''
arasında yer alnuştı.
• DÜNYA Altın
Konseyi tarafından
sadece kuyumculuk
sektörüne yönelik olan
"Altın Takı Yanşması"
ile tasanmcılara
yönelik olan "Tasanm
Yanşması"
düzenlenecek.
Yanşmaja katılacaklar
için son baş-vuru tarihi
3Kasıml997.
• AMWAYQueen
Tencere Seti ve Anroay
Mutfak Seti'ni
tamamla\an,
Rubbermaid
tarafindan Amway için
özel olarak tasarlanmış
Yiyecck Muhafaza
Sistemi piyasaya
sunuldu.
• ITALCEMENTTnin
Türkiye"deki kuruluşu
olan SET Group
Holding. Ambarlı'daki
Çimento Öğütme
Tesisleri'ni
açtı.Tesislerde. ara
madde ürünleri başka
bölgelerde yapılarak
çimentonun sadece
öğütme, paketleme ve
dağıtım işleri
gerçekleştırilecek.
• LOGO Yaalım web
sitesi. tele destek
kullanıcılanna yeni bir
hizmet daha sunuyor.
Kulanıcılar, yükleme,
devir, çevirim gibi
standart destek
dokümanlanna, en sık
sorulan sorulann
yanıtlanna bu
sayfalardan
erişebilecek.
• ULUSLARARASI
Tüketiciler Örgütü. 15.
Dünya Kongresi 3-7
Kasım tarihleri
arasında Şili'nin
başkenti Santiago'da
vapılacak.
• ŞtŞECAM
tarafından 1974 >ılında
Türkiye'de üretimine
başlaıian 'ISICAM',
snırlan genişleterek
bundan bö>1e Sarcam
Cam Şanayi ve Ticaret
Limited tarafından
Kıbns'ta da üretilecek.
I SANATÇI Hülya
Avşar, piyasaya yeni
sürülecek olan Molfix
narka çocuk bezinin
unıtımını. hem bebeğı
coğuncaya kadar hem
:e doğduktan sonra
*irdürecek. Hayat
ümya Sanayii AŞ
arafından Conrad
)tel"de dün
cüzenlenen toplantıyla
anıtımı yapılan çocuk
•ezi için, piyasadaki
:azarda yüzde 25 satış
:edefi belirlendiği
:elirtildi.
• PERVASİVE
>oftware firması ve
rürkiye distribütörü
Setsis işbiriiği Ue
>olution Netvvork
vuthorization Program
SNAP) eğitim scmineri
iüzenlendi. Seminerde
dient ve server
«ktöriinde yeni
lanaklar ve iş
erimliliği konulan
arbşddı.
I PINAR Krem Şanti,
eni ambalajı ile
iketıcilenn beğenisine
unuldu. 150 gramlık
'ınar Krem Şanti
.mbalajı içerisinde 2
.det
7
5 gramlık poşet
uılunuyor.
Özelleştirmelerden 4.2 milyar dolar gelir elde edilirken 3.9 milyar dolar harcandı
Geriye bir şey kahtıadıİSTANBUL (AA) - Türki-
ye on yılı aşkın bir süredir bi-
tiremediği özelleştırmeden
4.2 milyar (767 trilyon TL)
dolar gelir elde ederken 3.9
milyar dolar (712 trilyon TL)
harcama yaptı. Özelleştirme
Idaresı Başkanlığı'ncahazır-
lanan "Türkiye'de Özelleş-
tirnıe" başlıklı raporda, bu-
güne kadar Süt Orünleri
(SEK) ve Yem Sanayii dışm-
da. "GerçekanlamdabirKtT
özeüeştirmesinin söz konusu
olamadığT bildinldi.
Raporda. 1985 yılından
bugüne kadar gerçekleştiri-
len özelleştirme uygulamala-
nna ve yasal çerçeveye yer ve-
nldi. Raporda, özelleştirme
konusunda ılgjnç rakamlar
yer alıyor. OlB'ye göre
1985 "ten bu yana özelleştir-
me uygulamalannın toplam
tutan. 3.5 milyar dolar dü-
zeyinde. Bir böîümü vadeli ve
KİCEM
'Enerjide
özelleştirme
vatana
ihanet'
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ka-
mu îşletmeciliğini Geliştirme Merkezi
Vakfi (KİGEM) Genel Sekreteri Üter Er-
tuğrul, enerji santrallannın özelleştiril-
mesinin vatana ihanet olduğunu öne sür-
dü. Ertuğrul, "TüridyeVle enerji açığıvar"
gerekçeleriyle özelleştirmelere zemin ha-
zırlandığını ifade etti.
Özelleştirmeler içinde enerji santralla-
nnın "çok bûyük pasta" oiduğuna dikkat
çeken KÎGEM Genel Sekreteri Ertuğrul,
TEAŞ'ın hidroelektriksantrallanndaüre-
tilen bir kilovatsaat elektriği. yaklaşık 100
kat kârla sattığma dikkat çekti. Ertuğrul,
her santralda yedek ünite bulunduğunu
belirtirken "Devlet yedek ünitt+eri üreti-
mesürerek enerji açığını kapatabilir. Dev-
let, sözleşmeyie sahştan sonra üretüeni aJ-
masa da alnuş gibi para ödemek zorunda
kalacak. Çatalhan'da oiduğu gibi olursa ye-
dek ünite üretimini de alma garantisi ve-
rir'" diye konuştu.
Türkiye'de elektrik üretimini artrrma-
nın en kolay ve ucuz yolunun hatlardaki
kaybm önlenmesi olduğunu vurgulayan
Ertuğrul. kaybın yanya indirilmesi halin-
de bile Türkiye'de enerji açığmın kapatı-
labilecegini dile getirdi.
dövız cinsinden gerçekleşti-
rilen bu hisse senedi ve var-
lık satış ışlemlerinden. 1996
sonu itibanyla 2.8 milyar do-
lar net giriş sağlandı.
Özelleştirme kapsarmn-
daki kuruluşlardan elde edi-
len bir milyar dolar temettü
gelin ve 373 milyon dolarlık
diğer kaynaklarla birlikte
1985-1996 dönemi toplam
kaynaklan. yaklaşık 4.2 mil-
yar dolar düzeyine ulaşıyor.
Aynı dönemde özelleştir-
me uygulamalan çerçevesin-
de de 3.9 milyar dolar tuta-
nnda harcama yapıldı. Bu
harcamalann yüzde 60'ına
yakm bölümü kapsamdaki
kuruluşlara sermaye iştiraki
ve borç biçıminde aktanlan
finansmandan oluştu.
Özelleştirmenin ana fel-
sefesı. "Devletin. asli görev-
leri olan adalet \e güvenliğin
sağianması yolundaki harca-
malar ile özel sektör tarafın-
dan yüklenilemeyecek altva-
pı yaünmlarma yöneunesi ve
ekonominin ise pazar meka-
nizmalan tarafından yönlen-
dirilmesi" olarak belirtilen
raporda, özelleştirmenin baş-
ladığı 1985 yılından 1994"e
kadar geçen 9 yıllık sürede.
kapsama alınan kuruluşlann
yansından fazlasının tama-
men özelleştırildiğı kayde-
dıldi. Özelleştinlen 122 ku-
ruluşta hisse devri veya var-
lık satış-devır işlemi yapıl-
dığı. bu kuruluşlardan
103"ünde de hiç kamu payı
kalmadığı söylendi. Kısmen
özelleştinlen 19 kuruluşta ise
halen kamu payı bulunu\or.
Şımdhedek yapılan özel-
leştirme ışlemlerinin yüzde
51'i blok satış. yüzde 15'i
LMKB"de satış. yüzde 12 hal-
ka arz. yüzde !2 tesis- varlık
satışı. yüzde I O'u ise ulusla-
rarası arz şeklinde gerçek-
leştirildı.
Özelleştirme kapsamında-
kı kamu kurumlan şunlar:
# Türk Telekom 9 Tüp-
raş • Petkim • Perrol Ofı-
si 0 Erdemir # Denız Nak-
üyat • T. Demir Çelik Işlet-
meleri (Isdemır. Dı\ han, Ger-
konsan), T. Gübre Sanayi. T.
Şeker Fabrikaları. #
TCDD'yeait hmanlar# SE-
KA. TEKEL'e ait sigara fab-
rikalan # Tanm İşletmeleri.
ANAP Milletvekili Saracoğlu
'Hükümet IMF'yle
anlaşmak zorunda'
Ekonomi Senisi - ANAP
Istanbul Milletvekili Rüşdü
Saracoğlu, hükümetin 1998
yılı için açıkladığı bütçenin
gerçekleşmesinin IMF ile ya-
pılacak anlaşmaya bağlı ol-
duğunu söyledi. Saracoğlu.
"Tahminkrime göre hükü-
metin, 1998)ihnda içborçla-
n 5J katrilyon lira düze>in-
de tutması için 2.6 mih ar do-
larlık (475 triryon lira)ınetdış
borçlanma >apmas gerekhor.
Bunun için de [MF ile anlaş-
ma yapmak şart" şeklinde
konuştu.
Önceki gün Türk Demok-
rası Vakfi İstanbul Şubesi-
nin. Boğaziçi Cniversitesi'nde
düzenlediğı "Türkiye Eko-
nomisi'neGünce) Baİaş" ko-
nulu konferansa ANAP Mil-
letvekili Saracoğlu ve Prof.
Deniz Gökçe katıldı.
Saracoğlu. hükümetin iç
borçlan istediği düzeyde tu-
tabilmesinin yolunun dış
borçtan geçtiğini, bunun için-
de 1998 yılında ödeyeceği
dış borcun anaparasını öde-
yip buna ek olarak 2.6 mil-
yar dolar daha borç bulmak
zorunda olduğunu öne sürdü.
Saracoğlu. "Bu kadar dış
borç bulmanın yolu IMF'nin
kapısını çalmaktan geçi>or.
Hükümeteğer bunu rviF'siz
yapanm diyorsa, o halde hü-
kümetin lafı bırakarak bir
an önce harekete geçmesi ve
hazıriadığı programın felse-
fesini kamuoyuna anlatması
gerekiyor"dedi.
Dış desteğin de özellikle
sosyal güvenlik sistemi ve
özelleştirmede atılacak olum-
lu adımlarla ahnabileceğini
belirten Saracoğlu. sosyal
güvenlik reformu gerçekle-
şirse malı sektörün önemli
bir hacime kavuşacağmı da
sözlerine ekledi.
Prof. Gökçe de 1998 yılın-
da büyümenin yüzde 3 değil
yüzde 5-5.5. enflasyonun
yüzde 50 değil yüzde 65 ve
ortalama dolar kurunun da
240 bin lira değil 320 bin li-
ra olarak gçrçekleşeceğini
tahmin eftiğini dile getirdi.
Enflasyonun teknik bir konu
olduğunu zannetmediğini
söyleyen Gökçe. "Sosyal gü-
venlik kanunuolmazsa 1998.
hatta 1999 >ilı bütçesini unu-
tabilirsiniz" dedi.
Türkmenlerden müteahhiüere soğuk karşüama
İstanbul Haber Servisi - Türk firması Mensel AŞ.
Türkmenistan'm başkenti Aşkabat'ta yapımın: üstlendiği
30 bin kişilik olimpik stadyumu 8 ay gibi kısa bir sürede
tamamladı. Açılış törenıne katılmak üzere Aşkabat'a
gelen Türk delegasyonu ise törende umduğu
konukse\erliği bulamadı. Türkrnenistan Cumhurbaşkanı
Sapar Murad Ni\azo% "un isteğı üzerıne Türkmenistan'm
6. Bağımsızlık Yıldönümü törenlerine yetiştirilen
Aşgabat Köpet Dağ Stadyumu ve firmasının
Türkmenistan'dakr diğer faaliyetleri fıakkmda bilgi \eren
Yurtdışındaki Türk lnşaat Müteahitleri Derneği Başkanı
Kadir Sever. 30 bin kişi kapasitelı kapalı de\ stadyumu.
söz verdikleri tarihe yetiştirebılmek için ışçilenn zaman
zaman 8 saat dinlenip 36 saat çalıştıklannı belirterek bu
başanyı Türk firmalanndan başka hiçbir firmanın
gösteremeyeceğıni anlattı. Mensel yetkileri. 26 milyon
dolara yapımını üstlendiklen stadyumda kullanılan
çimlerin 6 saat içinde Hollanda'dan getirilip
yerleştirildiğini. inşaatta kullanılan malzamelerin büyük
bölümümün ham \e >an mamul olarak Türkıye'den
getinldiğıni belirttiler.
Türkmenistan'm Bağımsızlık Bayramı törenlerinin de
yapıldığı stadyumun açılış törenıni izlemek üzere
türkiye'den davet edilen aralannda gazeteciler.
bürokratlar ve işadamlannın bulunduğu yaklaşık 120
kişilik Türk delegasyonunun stadyum girişinde Türkfnen
polisinin kaba davranışlarına maruz kalması, firma
yetkililerini üzdü.
Türkmen polisi, sanatçı Nilüfer"in yanı sıra, Türk
gazeteciler ve diğer davetlilerin stadyuma girişini bir
süre engelledi; konuk \e basın mensubu olduklannı
anlatmaya çalışanlan da tartakladı.
IŞÇtNİN EVRENİNDEN
ŞÜKRAN SONER
Sivil, Gönüllü Katılım
Her gün yürüyerek geçtiğim Vatan Caddesi'nde
bayram, daha doğrusu tören günlerini en çok araç
trafiği durduğu, temiz havada ve motor uğultusuz
bir yolda yürüme şansını yakaladığım için seve-
rim. Bayramların anlamına güçlü duygusal bağlı-
lığıma rağmen, resmi törenler ilgimi çekmez, da-
hası halkın katılımının çok zayıf oiduğu bu tören-
lerden hüzünlenirim.
Dün aşırı soğuğa, yağmura rağmen, daha iç-
ten sivil kalabalık, değişen bir şeylerin işaretlerini
verıyordu. Çocuklarının ellerine bayrak tutuştur-
muş, tören alanına doğru yürüyen anne-babalar
farklı bir gönüllülüğü, içtenliği, bilinci simgeliyor-
lardı.
Rejimin tehdit altında olması, sivil toplumda re-
jime sahip çıkma bilincini geliştiriyordu. Sanki Va-
tan Caddesi'ndeki resmi tören, kupkuru resmi ha-
vasından biraz sıynlmış, sivil, sıcak bir şeyler ka-
tılmıştı. Televizyon programlarına da yansıyan bu
hava, Türkiye'de bir şeylerin değişmekte oiduğu
umudunu veriyor.
Ünlü bir grup heykeltıraşımızın, ressamımızın
Atatürkgündemli ürünleryanşınagirmeleri. bay-
rak satışlanndaki patlama, bu Cumhuriyet Bayra-
mı kutlamalarının daha canlı olması çabaları. Ger-
çekten de bu yılkı kutlamalarda çok daha renkli,
keyifli etkinliklerin çeşıtliliği... 28 Şubat kökenli bir
baskının ürünü, bir moda olarak algılanabilir mi?
12 Mart, 12 Eylül'lerden çok farklı olarak sivil ya-
şama yönelik en küçük bir baskıdan söz edilebı-
lirmi?
Oysa sivil kaynaklı bir gönüllülük fışkırıyor gibi.
Birkaç yıldan bu yana Arutkabir'de toplanan ka-
labalıklar büyüyor. Çok sayıda sivil toplum örgü-
tü, aşağıdan. gönüllü etkınlıklerle resmi tören dö-
nemini rafa kaldırıyorlar. Kitleleri bılinçlenairırken
aynı zamanda eğlendirip, keyif almalannı sağla-
dıkları etkinliklerde yarışıyorlar.
izmir sahilinde el ele buluşanlar, Türkiye'nin he-
men her yennde, konseıierin, havai fişeklerin, gös-
terilerin çekiciliği olsa da meydanlarda toplanan
yüz binler, ortak değerlerde buluşmanın keyfini
çıkarıyorlar.
Ekonomik Toplumsal Tarih Vakfı'nın, Cumhuri-
yet'in 75. yıldönümü için örgütlenmesinı üstlen-
diği. doğrudan sivil toplum örgütlerinin ağırlığı ile
gerçekleştirilecek, tabandan gelecek, büyük "şen-
lik"\\, içine bilimin ağırlığı, ortak değerlerde buluş-
manın anlamı katılacak kutlamaların, Türkiye'ye ne
kadar önemli bir hava değişimi. soluk getirebile-
ceğıni düşlüyorum.
Unlü bir sanatçımızın. "Bana niye durmadan Ata-
türk'üişlediğimisoruyoriar. O'nayaşamımda, gel-
diğim noktada o kadar çok şey borçluyum ki top-
lumumuz, yaşamımız öylesine ağır tehditier al-
tında ki bir sanatçı olarak O'nu anlayıp, topluma
anlatmayı, ortak değerlerinde buluşmamızda kat-
kıda bulunmayı vazgeçilemez sorumluluğum ola-
rak görüyorum.." sözleri, durumu ne güzel özet-
liyor.
Bugüne kadar devrimlerin yukarıdan gelmesin-
den, toplumun yeterince sahip çıkmamasından ya-
kınıp, sızlandık durduk. Acaba 70 yıllık eksiği, ge-
diği ileyaşanmışlık, kazanılıp, kullanılamadığı için
yitirilenler, toplumda sanılandan çok daha derin
izler mi bıraktı? Aşağıdan yukarıya doğru bir ye-
niden.bukez gönüllü. bılinçisahiplenmesürecine
mi girilmış bulunuluyor?
ORUŞ Prof. Dr. EROL >L4NİSALI
Birliği'nin Türkiye Politikası Nedir? (1)Türkiye'nin Avrupa Sîniği (AB) ile ilişkilerini ele alırken ve
değerlendirmeleryaparken eger AB'nin izledığı politikayı ye-
terince bilmiyorsak. yaptığımız değeıiendirmeler yetersiz ol-
makla kalmaz, aynı zamanda, Türk kamuoyunda yanlış bi-
nkimlere ve beklentilere yol açmış oluruz. Avrupa Birliği'nin
Türkiye politikası deyince de bu politikayı gerçekçi olarak an-
layabilmek için: a) Hazırlanmış olan AB rapor ve değerlen-
dirmelerinin: b) AB'nin organlan ile Türkiye ile olan ilişkiler-
de izlediği fiili politikayı, c) AB'nin diğer ülkelerle ve Türki-
ye'nin içinde bulunduğu bolge ile olan ilişkilerini, d) Türkiye-
AB ilişkilerine etkisi olan ve olabilecek olan "Uluslararası ge-
lişmelen" çok iyi bilmemiz ve sürekli izlememiz gerekır.
1) Tarihsel süreç içinde AB politikalan ~
1963 yılında Ankara Anlaşması imzalandığı zaman, Doğu
ve Batı olarak bölünmûş iki dünya vardı ve Soğuk Savaş ya-
şanıyor. Batı Avrupa ve ABD, Türkiye'yi, Yunanistan ile bir-
likte. Batı Bloku içinde tutmak istiyorlardı. O zamaki AET (Av-
rupa Ekonomik Topluluğu) da Batı Avrupa'da, Batı Bloku'nun
temel taşlanndan birisinioluşturuyordu. AET, Yunanistan ile
1961 'de. Türkiye ile 1963'te ortaklık anlaşmalan (associate
membership) yaparken temekjeki kaygı, Türkiye'yi Yuna-
nistanlı Batı Avrupa'daki oluşumdan dışlamamak ve kendi
kanatları altında tutmaktı. Bu konuda Batı Avrupa ile ABD
arasında. tam bir görüş birliği ve bütünlük bulunuyordu. Güç-
lü ABD, AET'yi oluşturan Altılara (Almanya, Fransa, Italya ve
Benelüks) vargücü ile baskı yaparak Türkiye ve Yunanistan'ı
dışlamamalannı istedi. AET, Türkiye ile 1963'te Ankara An-
laşmasını imzalarken AET içinde tam bir görüş birliği de yok-
tu. Birçok konuda oiduğu gibi Türkiye'nin aday üyeliği ko-
nusunda da ileriye bulanık bakıyoriadı. Zaten AET'nin ileri-
de, nasıl bir gelişme ye büyüme göstereceği de belli değil-
di. 18 Avrupa Konseyi üyesinden yalnızca 6'sı AET içinde idi
ve Doğu Bloku dışında olan daha birçok Avrupa ülkesi de
ne AET'nin ne de Avrupa Konseyi'nin içindeydiler.
Gerçek şu idi: Özellikle siyasal, askeri ve ideolojik neden-
lerle, başvurularında ısrar eden Türkiye ve Yunanistan'a ha-
yır denmemesi gerekiyordu ve ABD de var gücü ile bu doğ-
rultuda baskı yapıyordu. Altılar (AET), Ankara Anlaşması'nı
bu koşullar altında imzaladılar. Avrupa Birliği (AET) 1970'te
Türkiye ile "geçmiş dönemi"rim koşullannı hazırlayan Kat-
ma Protokol'ü imzalarken ortaya çıkan belge. çok eli açık ve
uygun bir belge idi. 1971 'de ticari hükümlerı yürüriüğe giren
bu belge ile; a) AET tekstil dışı endüstri ürünlerinde Türki-
ye'ye kapılannı açtı, b) 1986 yılında işgücü dolaşımı serbest
duruma gelecekti, c) Hizmetler alanında kısıtlamalar kalka-
caktı. d) AET, Türkiye'ye parasal yardım yapacaktı.
Bu koşullara bakıldığında, AET'nin o yıllarda Türkiye'ye
çok olumlu yaklaştığını söyleyebiliriz. Tabii Türkiye'nin de
belli yükümlülükleri vardı ve kademeli olarak kapılannı Avru-
pa'ya açacaktı. 1973'ten itibaren ortaya çıkan gelişmeler,
dünyayı ve Avrupa'yı hem sarsıyor hem de değıştiriyordu:
-1973'te dünya petrol krizi başgösterdi.
-1975 Helsınki Konferansı, Doğu-Batı ilişkilerindeki de-
ğişmenın ilk önemli sınyalini gösteriyodu.
- 196O'lı yıllarda, B. Almanya'nın gönüllü olarak talep et-
tiği Türk işçileri, 70'lerin ortasından itibaren, Almanya'da
sosyal, ekonomik, politik ve kültürel tepkilere neden olunca
hazırlatılan raporlar ve araştırmalar, Türkiye'nin AET'ye üye
yapılmamasının gerekçelerini, daha o tarihlerde sıralıyordu.
- AET'ye katılan yeni üyeler sorun yaratmaya başladı.
Aslında, Batı Almanya'nın başı çektiği bir grup, daha 1976
ve 1977 yıllannda, Türkiye'nin tam üye yapılamayacağı ko-
nusunda, daha o tarihlerde, belli bir kararlılık içinde görül-
meye başladılar. Ancak bunlar, resmi belgelere ve siyasile-
rin beyanlanna henüz yansımıyordu.
1980'li yıllann başlannda, "Doğu-Batı ilişkilerinin değişe-
ceği ve Soğuk Savaş'ın sona ereceği" artık, açık açık görül-
meye başlamıştı. 1985'te Reagan ile Gorbaçov el sıkıştık-
1985'te Soğuk Savaş'a sonverenveduvarlann>ıkan ABD Başkanı Ronald Reagan veSSCB Devlet Başkanı Mihail
Gorbaçov. Türkiye'nin de dümadaki konumunu değiştirivorlardı bilmeden.
larında, artık bu iş noktalanmıştı. Bu durum. AET'nin (AB'nin)
Türkiye'ye bakış açısını da değiştiriyordu. Soğuk Savaş dö-
neminde, Türkiye'yi, zorunlu olarak Batı ve Batı Avrupa sem-
siyesi altında tutma zorunluluğu, artık kalmamıştı. AET, Tür-
kiye'nin tam üye yapılmasının ekonomik. sosyal, politik ve
kültürel olarak B. Avrupa'ya "yükleyeceği maliyeti" çok iyi
bildiklerinden. artık bu malıyete katlanmak ıstemıyoriardı.
Kendi hesaplan açısından çok haklıydılar. Gerçekçi ve he-
saplarını çok iyi yapan AET, bunun da hesabını yapıyordu.
1971 'de AET açısından ticari yükümlülükleri yerine getı-
rilen katma protokol artık rafa kaldınlacaktı. 1986'da, katma
protokole göre Türk ışçilerinin AET içinde serbest dolaşıma
geçmesi gerekli. Bu tarihten bir yıl önce AET, resmen talep-
te bulundu ve Ankara da bunu kabul etmek zorunda kaldı.
Katma protokolün dört temel hükmünden üç tanesı rafa kal-
dırılıyor. sadece, ticari yönü yürürlükte bulunuyordu. Kısa-
cası AET, artık Türkiye'yi tam üye yapmak istemiyordu ve bu-
nu da bütün ıç belge ve çalışmalanna yansıtmaya başlamış-
tı. Artık Türkiye'nin tam üyeliğınden bahseden bir tek belge
ve çalışma yoktu. hepsi rafa kaldınlmıştı. Ankara buna rağ-
men, 1987'de tam üyelik başvurusunda bulundu. Başvuru
öncesinde Brüksel'den Ankara'ya gelen ziyaretçiler. başvu-
runun yapılmaması konusunda Özal'ı ikna edemediler.
1987'deki başvuru. 1989'da, nazikbirşekilde "reddedıl-
di." Reddedileceği zaten. Avrupa Topluluğu çevrelerinde
baştan belli idi. Bunu bilmeyen. sadece Türk kamuoyu idi.
2) Gümrük birliği belgesine götüren süreç
1989'da Türkiye'nin tam üyelik talebinin reddedilmesın-
den sonra Başbakan Turgut Ozal'dan hiç beklenmeyen bir
tutum ve açıklama geldi: "Türkiye 'nin tam üyeliği kabul edil-
mese bıle, ticari ve ekonomik entegrasyonu sağlayan güm-
rük birliğine gıhlecektir."
Ankara'da konuya ilişkin ön çahşmalar yapılmamış ve il-
gili kurumların görüşleri sorulmamıştı bile. NeTBMM, nede
bakanlann büyük çoğunluğu, ne olup bittiğınden haberdar
değildiler. Şahsi ilişkilerim oiduğu için bunu birinci elden
doğrulayabilirım. Brüksel çevrelerı de şaşkınhk içinde idiler.
Çünkü Avrupa Topluluğu'nda gümrük birliğine girmek diye
bir mekanizma yoktu. Bir ülke önce tam üye olur, ilerieyen
yıllarda da gümrük birliğine (ticari sisteme). idari, sosyal. ma-
li, politik tüm mekanizmalara uyum sağlardı. Avrupa Toplu-
luğu'nda düzen ve sistem bu kurala göre kurulmuş ve ge-
lişmekte idi. Işın basıt mantığı da şuna dayanıyordu: "Bir ül-
ke tam üye olur. ATnormlan, karar mekanizmalan içinde yer
alır, tican, ekonomik, mali, sosyal ve politik uygulamalar ve
politikalara yürûtmede ortak olur. bu yetki paralelinde, di-
ğersorumluluklan üslenir." Şimdi Ankara diyordu ki "Ben yet-
ki almadan, kararlar içinde bulunmadan ticari ve ekonomik
sorumluluk altına girmek istiyorum. "Toplulukta ne buna uy-
gun bir yapı vardı, ne de bu talebin başka bir ömeği.
Ankara, tek yanlı olarak haklanndan vazgeçiyordu. Brük-
sel'de o zamanlar tanıdığım AT bürokratlan, Ankara'nın tu-
tumunu anlayamadıklannı, hayretler içinde ifade ediyoriar-
dı. Türkiye'de ise kimse, ne olup bittiğinin farkında değildi.
Bazı tepkiler vardı. ama bunlar, ortaya çıkan garabeti "nes-
nel olarak" değeriendirmekten çok, tamamen ideolojik amaç-
lı tepkilerdi. Ankara'da, gerçekten işin farkında olan ve bir
elin on parmağını geçmeyecek sayıda bulunan zevat ise
"susmak durumunda" kalıyordu.
Brüksel'den Ankara'ya, Ankara'nın düşünemediği tek
gerçekçi yol olan "serbest ticaret anlaşması" modelini öne-
ren üst düzey uzmanlar oldu. Bu görüş, Ankara'da kabul gör-
medi. 1990 ve 1991 'de, yeni adıyla Avrupa Birliği' (AB). bir
fırsat yakaladığım görüyordu. Ankara'dakılerın çoğu ışin pek
farkında değildiler ve Türkiye ıçın önemli olan Batı ve Batı
Avrupa ile ilişkileri geliştirip dışlanmamaktı. Tek yanlı güm-
rük birliğine katılmanın, "bu amaca hızmet ettiğine" ınanı-
yorlardı. Ayrıca, bu tek yanlı bağımhlığı, içerideki gerici akım-
lara set çekecek bir yapılanma olarak görenler vardı. O za-
man, "Bırakalım, madem ki tek yanlı bağlamak istiyorlar,
kendileri düşünsün" biz de AB olarak "gereğını yapanz" de-
dıler. Ünlu Sir Leon Britton, raporları hazırlandı. Bu rapor-
ları dikkatle okuyanlar, AB'nin Türkiye politikasının 1991 'den
itibaren nasıl şekillenmeye başladığını da göreceklerdi. Bu
raporlarda. dıkkatı pek çekmeyen, ancak satır aralarına sı-
kıştınlmış ıfadelerde görülen bazı değeriendirmeler şunlar-
dır:
a) Türkiye'nin AB Gümrük Bırlıği'ne, tam üye yapılmaksı-
zın dahil edilmesi, AB'ye ne ticari, ne mali, ne de sosyal bir
yük getirmeyecektir.
b) Ticari olarak AB'nin, Türkiye'ye olan ihracatında. bü-
yük bir sıçrama görülecektir.
c) Tekstil gibi Türkiye'nin avantajlı oiduğu sektörlerde, AB
ülkeleri içinde bir sorun doğarsa, sistem, AB açısından, "bu-
nu önleme olanağı" vermektedir. (Yani, merak etmeye ge-
rek yok, ipler nasıl olsa bizim elimizde).
d) Türkiye, gümrük birliği sistemi içine dahıl edılırse. Tür-
kiye'nin üçüncü ülkelerle ilişkileri AB sıstemine göre yürüye-
ceğinden, bu durum AB'ye ek istifadeler sağlayacaktır.
e) Türkiye sistem içine gırince, "bazı AB üyeleri ile Türki-
ye arasındakisorunlann" çözümü kolaylaşacaktı.
Raporlar içinde bulunan ve netıcede, bu anlama gelen ıfa-
deler, Avrupa Birliği'nin. 1987-1995 dönemınde, Türkiye'yi.
gümrük birliği içinde nasıl algıladığını ve politikasının da ne
olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır. AB. kendıne
göre çok haklıydı. Bu garip ve sistem dışı ilişkı düzeninı ve
yapılanmayı Ankara istiyordu. Brüksel de doğal olarak elıne
geçen bu fırsatı kullanacaktı.
Ayrıca, 1992-1994 döneminde Ankara'daki hükümetler,
bu tek yanlı ve dengesiz yapılanmayı Türk kamuoyuna. bir
başan olarak pazariarnaktaydılar ve "herne koşul altında olur-
sa olsun" bu belgeyi imzalamaya kendilerini, "başanlan için",
kendi kamuoyularında mahkûm etmişlerdi. Yanı artık, tama-
men AB lehine olan bir yapılanmaya hazır ve zorunlu olan
bir Ankara hükümeti karşılarındaduruyordu. Brüksel'de, "bu
garip ve dengesiz anlaşma, yann Türkiye ile aramızda so-
runlar doğurmaz mı" diyen bazı AB bürokratlannı. artık dın-
leyen kalmamıştı, onlar da susmuşlardı. Brüksel'de, Türki-
ye-AB Ortaklık Konseyi'ne, gümrük birliği belgesıni hazıria-
yacak olan Türk ve AB heyetleri görüşmeleri ve pazarlıklan
yürütüyorlardı. Türk delegasyonunun, "Türkıye'nin. AB'nin
dış ticaretpolitikalanna, tamamen uymayı taahhüt ettiği" yo-
lundaki bilgi. ilginçti. Çünkü, böyle bir yükümlülük altına,
"ancak tam üye olan bir ülke" girebilirdi. Bu tür bılgılenn ço-
ğu, o dönemde, Anka'nın çıkardığı bültenlerde de yayımla-
nıyordu. Ankara'da, DPT'nin çıkardığı bir değeriendirmede.
tam üye yapılmayan Türkiye'nin böyie bir yükümlülük altına
giremeyeceği, ortaya konuyordu. Ama bu raporları okuyan
ve değerlendiren yoktu. çünkü. karar verılmişti ve verilen ka-
rann niçin verildiği, kararı verenler tarafından da bilınmiyor-
du.Türkiye'debirileri. "bilerekyadabilmeyerek", üikeyi. "tek
yanlı bağımlılık altına sokan bir sömürge anlaşmasına doğ-
ru", adım adım götürüyorlardı. Oysa Ankara Anlaşması, Tür-
kiye'yi, diğer üyeler konumuna getirmeyi, yeni tam üye yap-
mayı hedefliyordu. Türkiye ise tam üye olmadan. "bir tam
üye gibi yükümlülük altına" sokuluyordu.
Bunun Türkçesi şu idi: Türkiye göz göre göre AB'nin "ve-
sayetialtına" giriyordu. Yukanda da değindiğim gibi AB çev-
releri bile. Ankara'nın bu tutumunu anlayamıyoriardı. Ancak
madem kı Ankara'da birileri bunu istiyordu ve bu yapılanma
AB lehine tek yanlı olarak gelişecektı, o halde kabul edılebı-
lirdi. Bütün bu dramatik gelişmeler, AB'nin Türkiye politika-
sını da AB açısından yerli yerine oturtuyordu. Artık AB, Tür-
kiye'nin kendisıne yükleyeceği malı, sosyal, siyasal ve kül-
türel bir bedel ödemeden, Türkiye'yi, kendi yanında tutma
ve yönlendirme olanaklanna kavuşuyordu. Bu çözüm, AB için
rüyasında bile göremeyeceği "ideal" bir çözümdü. Tam üye
yapamayacağını anladığı Türkiye kendi arzusu ile tam üye
yapılmadandabirtam üye gibi yükümlülük attınagirmeyi "gö-
nüllü olar
ak" kabul ediyordu.
SÜRECEK