Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 EKİM 1997 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA
KULTUR 11
Ankara'da 20-22 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 3. Sanart Sempozyumu'nda 'Sanat ve Çevre' konusu irdelendi
Sanatla ekolojmm iğiAHU ANTMEN
ANKARA - Günümüzde başarılı' bir sanatçı
olmak ne anlama geliyor? Yazar Suzi Gablik,
1990 'lann başında bu sonıya yanıt arayan bir
kitap yayımladı; sanatın bugün artık sosyal ve
ekolojik sorunlan her zamankinden çok göz
önünde bulundurması gerektiğini sa\imduğu
bu kitabında, sanatçıları yaşadıkları dünyaya
karşı "sorumluluk " duymaya çağınyor
Gablik, yaratıcılık eyleminin bireysel bir ifade
Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde
20-22 ekim tarihleri arasında gerçek-
leştınlen üçüncü uluslararası sanart
sempozyumu "Sanat ve Çevre". yaşa-
dığımız çevreyle ilgilı fârklı alanlan
temsil eden. ama aynı konuya duyarlı-
lıklan çerçevesinde birleşen çok sayıda
sanatçı, mimar, yazar, şehir planlama-
cısı, felsefeci. coğrafyacı ve eğitmeni
bir araya getirdı. Sergiler. performans-
lar, resitaller ve tiyatro gösterileriyle de
desteklenen sempozyumda, bugüne
dek ekolojik kaygılarla gerçekleştirilen
kimi ışlergözden geçirildi. gelecek ıçin
çeşitli öneriler sunuldu. Bozkurt Gü-
venç'in "yaşa ve yaşat" mesajlı açılış
konuşmasıylabaşlayan sempozyumda,
sanat ve ekolojinin işbirlığiyle doğabi-
lecek yeni bir estetik anlayışın ıpuçla-
nnı sezdiren ilginç yaklaşımlar ortaya
kondu.
İngiltere'de Ekoloji Enstitüsü'nüku-
ran Alf Lohr'un sunduğu bildiride or-
taya attığı "Çevre sanatu ancak insan-
ian da içine kattığL, insanlara ulaşabii-
diği ölçüde başanhdır" düşüncesı. sem-
pozyuma katılan çoğu konuşmacının
paylaştığı bir bakış açısı oldu. Estetik
düşünceyle ilgıli ikı uluslararası derne-
ğin başkanlığını yürüten ve konuyla il-
gılı çeşitli kitaplar yayımlayan ArnoM
Berleant da bu yeni bakış açısının çer-
çevesini çızdi: Bugün geldiği nokta
içinde sanatı geleneksel estetik anlayı-
şıyla değerlendırmek hemen hemen
olanaksızdı. Berleantın dediğı gibı "es-
tetik düşüncenin yeni kuramlar üretme-
si" gerekiyordu.
"Sanat ve Çevre" sempozyumunda
çeşitli konuşmacılann sık sık verdiği
örnekler arasında, Robert Smithson'ın
fotoğrafıyla ölümsüzleşen, gerçekte
pek kimsenin göremedıği "Spiral Get-
ty" ile 1980'liyıllardaAmerika'daateş-
li tartışmalara yol açan, ve halkın top-
ladığı imzalarla yerinden kaldınlan
"Tîlted Arc" yer aldı. Richard Serrarun
kent için yaptığı bu heykele. "çevresi' bir
tarzımn ötesine, kolektif küîtürel
gereksinimlere göre yönlendirilmesi yolunda
önerilerde bulunuyor. 2000'e yaklaştığımız şu
günlerde, müthiş bir hızla yeni teknolojilerin
çılgınlığıyla dönen dünyada, Gablik 'in
kaygüarını ta 1960'lıyıllardan beri paylaşan
ve sanatı çerçevelerden. kapalı mekânların
klostrofobisinden kurtaran. maddi 'değer 'in
ötesine taşıyan ve insanların, yaşadıkları
çevreyle özdeşleştirebilecekleri, günlük
yaşamlarının bir uzantısı haline
getirebüecekleri işler ortaya koyan birçok
sanatçı var. 20-30 yıl önce, Robert Smithson,
Richard Long, Dennis Oppenheim gibi
sanatçıların öncülük ettiği bu akıma 'çevre
sanatı' denildi; sanat tarihinde yerini aldı,
ama zaman içinde modası geçti. Oysa geçen
süre içinde dünya daha çok kirlendi, ozon
paniği yaşandı ve ekolojik kaygılar arttı.
Konuya duyarlılar çoğaldı. Bugün artık bir
çevre sanatı nın ötesinde, sanatın genel
anlamda, "özü'nde " çevre duyarlılığı taşıması
Robert Smithson,'
Vancouver, 1986.
türlü ısınamamıştı... İçinde bulunduğu
çevreye uyum sağlayan ve insanlann
katılımıyla görselin ötesine uzanan, bir
'deneyim'e dönüşen işlere dair örnek-
ler de verildi. Ünlü Amerikalı sanatçı
Patricia Johanson, "Kamuya Ah Pey-
sajlann Tekrar Düşünülmesi" başlıklı
konuşmasında kendi yaptığı 'işlevsel'
sanat yapıtlan çerçevesinde bugün ar-
tık gündemdeki sorunsalın doğaya da-
ir imgelemlerimiz değil, doğanın ken-
•disi olduğu değerlendirmesini yaptı.
Spiral Getry•", Ltah. 1970. Richard Serra, "Tüted Arc", New York, 1981 Site Project "Highvvay '86
r
Genelde şehir planlamacılannın alanı-
na giren bölgelerde, bitki örtüsünü, böl-
gede yaşayan hayvanlan ve insanlann
psikolojik gereksinimlerini de göz
önünde bulundurarak estetik kaygılann
ötesine uzanan dev boyutlu işlevsel pro-
jeleriyle tanınan Johanson. "Sanat,çev-
reyi daha yaşanılır bir yere dönüştür-
mek amacıma hizmet ediyor" dedi.
Sanat ile ekolojinin birlikteliğinden
doğan yepyeni bir anlayışa işaret eden
bir diğer konuşmacı. ABD'de 197O'lı
yı1larda kurulan mimari ve çevre sanat-
lan kurumu SITE"ın kurucusu James
VVInes'dı. Wines, yıllar önce pek çok
heykeltıraş gibi mimariyi tamamlayan
biröğe olarak ısmarlanan heykellerden
yaptığını. ancak zaman içinde sanat ya-
pıtını çevrenin salt bir parçası olmaktan
çıkararak, çe\Tenin kendisini oluşturan
projelennden örnekler gösterdi. Günü-
müze dek gelen mimari anlayışlann ar-
tık tükendiğini savunan James Wines,
endüstri \e teknoloji çağından bîîgi ve
tetiğive yalmzca daha temiz değil, daha iyi bir
dünya için çözümler önermesi gerektiğıne
inananlar çoğalıyor. Yazının başında
andığımız Suzi Gablik 'in işaret ettiği gibi,
kirlettiğimiz dünyanın olumlu yönde
değişebilmesi için değer yargılarımızı gözden
geçirmeli, materyalizmin dayattığı kimi
'önceliklerden' vazgeçmeliyiz belki... Bu
noktada, yeniden sorabilıriz o soruyu:
Günümüzde, başarılı bir sanatçı olmak ne
anlama geliyor?
ekoloji çağına geçmekte olduğumuzu
söyledi. Wines"ın sözünü ettiği bu bil-
gi ve ekoloji çağına yapıtlanyla bir an-
lamda görsel bir karşılık sunan sanatçı
Handan Böriitüçene de sempozyumda
1995 yılında Ankara'da gerçekleştirdi-
ği "Yeryuzü ve 861160" sergisini anlat-
tı. Sergi, izleyiciye binlerce yıl öteye
uzanan bir uygarlığın çağdaş yorumu-
nu sunarken geçerlıliği kabul edilmiş
tarihsel 'bilgi'yi sorguluyor ve ancak
doğanın - yeryüzünün belleğinin - ya-
lan söylemediğine işaret ediyordu.
"Sanat ve Çevre" sempozyumu çok
farklı alanlardan çeşitli bakjş açılannı
bir süzgeçten geçirerek yaşadığımız
dünyaya dair yeni bir anlayışı ortaya
koydu. Fizik profesörü Ayşe Erzan'ın
fiziksel çevrenin armonisini anlattığı,
'doğanın geometrisi'ni sorguladığı il-
ginç konuşmasından. gazetemiz yazar-
lanndan Oktay Ekinci'nin doğal alan-
lann ve kamu mekânlannın değerlendi-
rilmesinde rol oynayan politıkalara de-
ğindiği saptamalara, Hasan Bülent
Kahraman'ın kentsel mekân, etik, göv-
de ve erotizm arasında bağlantılar ku-
ran değerlendirmesinden dalgalann es-
tetiğini çizen Barbara Sandrisser ile de-
nizlerin küîtürel ekolojisini anlatan Sar-
gun Tont'a dek çok çeşitli yönleriyle
'sanat ve çevre'ye değinen sempozyum,
aynca çok sayıda sanat ve çevre dostu-
nun katkılanyla uluslararası düzeyde
zengin bir küîtürel platfoım oluşturdu.
Türkiye'de görsel sanatlan destekle-
mek amacıyla kurulan Sanart Derne-
ği'nın Jale İN. Erzen ve Emin Mahir
Balcıoğlu'nun öncülüğünde 1993'te
"Sanat, Kimlik ve Suursalhk". 1995 'te
"Sanat ve Tabular" başlığıyla düzenle-
nen sempozyumlann üçüncüsünü oluş-
turan "Sanat ve Çevre", her iki konuda
da dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen
insanlann duyarlılığını ortaya koydu ve
bugünün sanatçısını başanlı kılanın ne
oldugu^yolundaki soru işaretlerine M
ginç yânıtlar getirdi. ~ " *
Loreena
Mc
Kennitt'e.
Türtdye
1
de
ulaşüğı
yüksek sabş
grafiği için
BaletPlak
yetkilileri H ^ ^ H
tarafindan ^ ^ ^ H
ahmplak ^ ^ ^ |
verildi.
Loreena McKennitt, yeni albümü
'The Book ofSecrets 7 tanıttı
'KeşifYokuhığumun
SeyahatnamesV
Kiiltür Servisi - Kanadalı sanatçı
Loreena McKennitt. yeni albümü
'The Book of Secrets''in Türkiye ta-
nıtımını cumartesı günü Çtrağan
Sarayı'nda düzenlen bir basın top-
lantısıyla gerçekleştirdi.
Toplantıda Balet Plak yetkilileri,
McKennitt'e Türkiye'de ulaştığı
yüksek satış grafiği için altın plak
verdiler.
McKennitt'in yedinci albümü
olan 'The Book ofSecrets', yine sa-
natçının kendi eserlerinden oluşu-
yor. İngiltere'de. Peter Gabriel'ın
sahibi olduğu Real World stüdyola-
nnda kaydedilen albüm. McKen-
nitt'in Trans Sibenan Express tre-
niyle yaptığı yolculuğun birikimle-
ri üzertne ortaya çıkmış. Albümde-
ki her parçanın bir öyküsü var.
"Son kasedüni bir 'seyahatname'
olarakdadeğerlendirebiliriz" dıyor
McKennith. "Çıköğım keşif yolcu-
hığunun bir bdgeseH gibi, hatta ken-
di iç yolculuğumun. Müzik yapmak
benim için bir süreç. Kimi m üzisyen
alkole. kimi m üzisyen ise uyuşruru-
cuya ihtiyaç duyar yaratmak için.
Ben gezipöğrenme gereksinimi his-
sediyorum. ilk önce belli bir ülke
üzerbe akademik çalışmalar yapt-
yıorum. O ülkenin tarihini incelhor,
o ülke hakkında yazılmış romanlar.
öyküler okuyorum. Daha sonra
oraya gittiğimde ise aynı şeyleri
farklı bir boyutta tanıma şansun
oluyor. O ülkenin insanmı da kültü-
rünü de yeniden keşfediyorum ve
yapacağım müziğin altyapısı oluş-
maya başlıyor"
'The BookofSecrets' ismi de 'Bi-
limin ve Doğanın Gizleri' adlı aka-
demik bir yapıttan geliyor. McKen-
nitt, albümdekı tüm parçalann bir-
birleriyle bağlantılı oldugunu ve al-
büme ismini \enrken bu bağlantı-
yı da yansıtmaya çalıştığını belırti-
yor. 'The Book of Secrets' başlığı,
albümün üçte bin tamamlandıktan
sonra ortaya çıkmış.
McKennitt. Kelt kültürü, Hint
müzıği ve klasık müzik yansımala-
n taşıyan çalışmalanna söz yazar-
ken kişisel deneyımlennden değil,
belli temalardan yararlandığını ve
klasik yazarlara da sıkça başvurdu-
ğunu söylüvor. McKennitt, yaptığı
müziği 'dünya müziği' olarak ta-
nımlıyor.
McKennitt'e göre Türkiye'de bu
denli yoğun bir dınleyici kitlesine
sahip olmasının nedeni ise müzi-
ğindeki tutku. "Endüstrileşnıişmü-
zikte tutku yoktur" diyor. "Benim
müziğimde ise du> gulu bir yön var;
tutkuvar. Türk insanının da duygu-
lu bir yönü olduğu için önemli bir
ortak noktada buluşuyoruz,".
Türkiye'de 'The Vısit'albümü ile
70 bin, 'The Mask and the Mirror'
ile 80 bin ve '\Vinter Garden' ile de
60 binlik bir satış grafiğine ulaşan
McKennitt'ın yeni albümü 'The
Book of Secrets', piyasaya çıkma-
sının ardından heniiz 30 gün geçmiş
olmasına karşın şimdiden 25 binin
üzennde satmış durumda.
"Müzik şirketim beni popülarize
etmek adına vapoğım müziği etki-
lemeye çauşnuyor" diyor McKen-
nitt, "Üzerimde hiçir baskı yok.
Kendi yaratıcı sürccim. tamamen
kendi kontrolüm altında. Şirketyet-
kilileri, norm dışı olsa da yapbğun
müziğin bir piyasası oldugunu bili-
>"orlar."
Simitçiyi dans ettiren bir grup: Zen
ESR.\ ALİÇAVUŞOĞLU
Pozitıf ve Açık Radyo'nun
işbirlıği ile düzenlenen tstan-
bul Müzik Şenliği'nde şenli-
ğin en sıradışı grubu Zen de
bir konser verdi.
Kendilerini, "O anm müzi-
ğini yapıyx)ruz" dıye tanımla-
yan, bir defa çaldıklannı bir
daha çalamayan. ama konser-
lerinde istek parçalanyla kar-
şılaşan bir grup Zen. Bazen bir
cümleden. bazen Almanca
sözlüğü rastgele açarak oluş-
turduİdan cümlelerden ya da
hiçbir dile ait olmayan şarkı
sözlerinden oluşan müzikle-
riyle Taksim Meydanı'ndakı
simitçiyi bile oynatabilen bir
grup Zen.
'Suda Balık' ve Amerika'da
yayımlanan 'Derya' adlı kaset-
lerinin yanı sıra yasal olmayan
beş albüme daha ımza atan
Zen, Türkiye'de doğaçlama
müzik yapan tek grup olma
özelliğini de taşıyor. Tabutta
Rövaşata filminın müzikJeri-
ni de Babu Zula adıyla çıkaran
grup, en salaş barlardan Ce-
mal Reşit Rey Konser Salo-
nu'na kadar her türlü mekân-
da çaldı. lstanbul Müzik Şen-
liği'ni, piyasanın içinde yer
bulamayan farklı gruplan izle-
yicilerle buluşturması dolayı-
sıyla çok önemli bulduğunu
söyleyen Zen'in değişmeyen
elemanlanndan Murat Ertel,
şenlığin diğer festivallerden
daha önemli bir misyonu yük-
lendiğini söylüyor.
- 1988'den bu yana 'toplu
meditasyon' diye adlandırdn
ğınız bir müzik üslubuyla din-
leyicilerin karşısma çıkıyorsu-
nuz. On yıkia nereden nereve
geldiZen?
ML'RAT ERTEL - Toplu
meditasyonun yanı sıra toplu
doğaçlama olarak da adlandı-
rabiliriz Zen'ı. Başlangıçta
rock ya da funk grubu gibi
kendi bestelerini seslendiren
bir gruptuk. Sonra basçı soru-
nu yaşamaya başladık. Gitar,
bas, davul ve vokal ile klasik
bir rock grubu diyebileceği-
miz bir formasyonumuz var-
dı. Zaman geçtikçe basçımız
gelmemeye başladı, sürekli bir
eksiklik yaşadık. Neler yapa-
biliriz derken, daha önceki gi-
bi doğaçlama bölümleri beste-
lerin içine katmaya başladık.
Bunun ardından da beste çal-
Zen, İstanbul Müzik Şenliği'nde bir konser verdi. (Fotoğraf: KAAN SAGANAK)
mayı bıraktık ve doğaçlamaya
yöneldik.
- Yaptığınız müzik, içinde
görsclliğin de bulunduğu bir
performans olarak tanımlana-
bilirmi?
Grubu kurduğumuz ılk dö-
nemde rock'a yakındık. On yıl
içinde sözlerin Türkçe olması-
nın dışında müzikal anlamda
da Türk müziğine yakınlaştık.
Psikolojik durum ifadesi bize
yakın geldi. Salt müzik olarak
değil. görsel olarak da seyircı-
yi yakalamaya çalıştığımız
doğru. Tiyatrodan aldığımız
yı amaçlıyoruz. Fakat her şeyi
düşünemediğımiz için şu an
tamamen müzik ağır basıyor.
- Bunun izleyicisi kim? Mü-
ziğinLa yaparken seyirci hangi
konumda yer alıyor?
Taksim Meydanı'nda yerle-
şik Zen izleyicisi zaten var. Bi-
zim yaptıklanmızı takip eden
arkadaşlann dışında konserle-
rimizde özellikle genç insanla-
ra. çocuklara. hiç ilgisi olma-
dığı belli olan insanlara \ e yaş-
lılara bakıyorum. Bazı kişiler
müziğe eğlence olarak bakıyor
ve biz hüzünlü bir şeyler çal-
. endilerini, "O anın müziğini yapıyoruz"
diye tanımlayan, bir defa çaldıklannı bir daha
çalamayan, ama konserlerinde istek parçalanyla
karşılaşan bir grup Zen. Bazen bir cümleden,
bazen Almanca sözlüğü rastgele açarak
oluşturduklan cümlelerden ya da hiçbir dile ait
olmayan şarkı sözlerinden oluşan müzikleriyle
Taksim Meydanf ndaki simitçiyi bile oynatabilen
bir grup Zen.
çok şey var. Yaşadığımız ha-
yatta bir sürü şeyin sahte oldu-
gunu ve bizim gerçek yaşama
dair daha gerçek şeyler ortaya
koymamız gerektiğini kavra-
dık. Kulağa müzikle, göze ise
resimler görüntüler. balkon-
dan atılan konfetiler ve dıalar-
la hitap etmeyi uygun gördük.
Beş duyu organına da ulaşma-
dığımızda niye böyle çalıyor-
sunuz diye kızıyor ya da, "Ne
bu abi, gürüJtü yapıyor bu he-
rifler" diyen insanlarla da kar-
şılaşıyoruz. O kadar garip yer-
lerden tepkiler ahyoruz kı..
Yugoslav^a'dan tutun da Bel-
çika'ya kadar. Bir bakıyorsu-
nuz New York Times'da, bir
bakıyorsunuz MHP'nin ülkü-
cü bir yayınında "tşte gerçek
müzik bu" diye eleştiri çıkı-
yor. Eğer simitçiyi dans ettire-
biliyorsak amacımıza ulaştık
demektir. Biz, bir grup müzi-
ği oluşturmak istiyoruz. Elit
bir kitleye hitap etmek istiyo-
ruz diye bir iddia taşımıyoruz
ama, müzikten anlayan insan-
lar da bizi takip ediyor. Güzel
müziğin farkına varan insanlar
bızi dinJesinler. bunu istiyo-
ruz.
- Üçüncü albümü ne zaman
çıkaracaksınız?
Üçüncü albümü kısa bir za-
man önce tamamladık. Kasım
ya da aralık aymda piyasaya
çıkacak. Bu albümde gitardan
uzaklaşarak saza yöneldim ve
sadece elektro saz çalıyorum.
Türk müziği enstrümanlannı
daha önce hiç çalınmarmş bi-
çimde kullandık bu albümde.
Rock, dans müziği ve Türk
müziği arasında gezinen ilginç
bir şey oldu.
- Doğaçlama müzik yaptığı-
nıza göre stüdyo çalışmalaruuz
nasıl etkileniyor bu durum-
dan?
Stüdyoda da konserde çalı-
yormuşuz gibi davTanıyoruz.
Bazen kötü kaydedilmiş bir
parçayı bile çok sevdiğimiz
için tekrar çalmıyoruz. Bizim
için önemli olan performansın
ıyi sonuç vermesi, yoksa tek-
nolojik üstünlük sağlamak o
kadar zor değil.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Yazarlar Devletle
Barıştı mı?
Bir arkadaşımız, Hürriyet'teki yazısına şu başlığı
yakıştırmış:
"Devlet Yazanyta Nasıl Banştı?"
Bizim edebiyatçılar loncasının nice ustasını dü-
şündürdü bu yazı başlığı bana.
Henüz cumhuriyetimizin kuruluşunu duyuran top-
lann sesı kulaklardayken "Ben Deli miyim?" roma-
nı kovuşturmaya uğrayan Hüseyin Rahmi'den iti-
baren çağdaş edebiyatımızın yapı taşlannı devletli,
temel haklara aykın yasalara dayanarak, yargıç kar-
şısına da sürükledi, mapushane avlulannda volta at-
ma sanatını da öğretti.
Hele emperyal güçlerte sıcak ilişkilerin başladığı
dönemde... Hele adı Demokrat olan partinin iktidar
yıllannda...
Bildiğim kadarıyla bizim loncanın yargıç karşısı-
na götürulen en genç sosyalisti Attilâ llhan'dır, en
yaşlı liberali Servet-i Fünuncu Hüseyin Cahit Yal-
çın.
Attilâ'nın bilekleri kelepçeyitantdığındaon altıya-
şındaydı. Hüseyin Cahit sekseninde.
Anımsamaz olur muyuz o yıllarda devletle yıldız-
lan banşık şairier, yazarlar da vardı kuşkusuz. Kimi-
leri büyükelçi, kimileri milletvekilleri olanlar.
Yahya Kemal, Yakup Kadri gibi edebiyatımız-
daki yerierini yadsımadıklanmız.
Ahmet Hamdi Tanpınar, dönemin CHP Genel
Sekreter yardımcısı Cevat Dursunoğlu'na millet-
vekilliğine atanması için o sanatçı onuruyla bağ-
daşmayan başvuru mektubunu yazarken hangi ge-
leneğin adamı oldugunu unutuyordu kuşkusuz.
Üstelik Nâzım Hikmet'e uzaktan kumandalı bir
mahkemede onca yıl hapis cezası verilmışken.
Tek parti döneminde Abdülhamit'li yıllardan kal-
ma bir deyimin siyasal yaşamda geçerliliğinı koru-
duğunu bilir benim yaşımdakiler:
"Menfi."
Namık Kemal "Menfi". Tevfik Fikret, Halikar-
nas Balıkçısı, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali
"menfi"...
Her dönem, hukuk makinesini ustaca işleten dev-
letliler, düşün ve edebiyat yaşamının kendilerine ters
düşen ustalannı, üstelik devlet adına, cumhuriyet ve
demokrasi adına oturttular sanık sandalyesine.
Sait Faik, Istanbul'da da arkası kesilmeyen sıkı-
yönetimlerden birinin mahkemesince "Medan Ma-
işet Motoru" romanı yasaklandığı için on yıl sonra
"Bir Takım İnsanlar" adıyla yayımlamak zorunda
kaldı yapıtını.
ABD ile senli benli ilişkilerin hızlandığı 1950'li yıl-
larda, benim bildiğim, ona yakın edebiyat adamının
yapıtlan nedeniyle 7.5 yıl ceza istemiyle yargılandı-
ğı bir. ülke burası.
1951 'de Suat Taşer, Sabih Şendil ve benim, şi-
irlerimiz...
"Önce Sonra", "Değil", "Milli Kurtuluş Sarkısı".
1952'de Cahit Irgat'ın şiirleri "Ortalık". 1953'te
Rrfat llgaz'la llhan Berk'in şiir kitaplan...
"Devam", "Günaydın Yeryüzü".
1955-56'da Melih Cevdet'in "Vanyana", Oktay
Rrfat'ın "Aşağı Yukan", Orhan Kemal'in "Grev",
benim "Giderayak", Fethi Naci'nin "Insan Tüken-
mez", Arif Damar'ın "Günden Güne"s\.
1961 Anayasası'nın yirmi, yirmi birinci maddele-
rine karşın Hasan Hüseyin'le Metin Demirtaş'ın
şiirleri suç sayılarak parmaklığın arkasına götürül-
düğü yazılıdır künyelerinde.
12 Mart'larda, 12 Eylül'lerde olanlan tarih baba bi-
liyor.
Devlet süreklidir. Devletli geçici.
Kaç adliye bakanı geldi geçti, düşün ve edebiyat
adamlanna yargıç karşısma götürülme komutu ve-
ren. Kaç başbakan.
"Esame"leri bile okunmuyor şimdi.
Nâzım Hikmet engelleri, yasaklan aşarak milyon-
lann beğeni süzgecinden geçti. Çağdaş klasikJeri-
mizin başında.
Sait Faik'ler, Rrfat llgaz'lar. Orhan Kemal'ler gibi.
Yazık ki devletle banşıp banşmadıklannı sorma
olanağımız yok onlara.
Düşünme ve yaratma özgürlüğümüze gölge dü-
şüren zoraki yasa maddeleri kaldınlmadan nasıl dü-
şünebiliriz ki devletliyle banşmayı.
Benim birincil koşulum bu.
"Olmazsa olmaz"\m.
'Edebiyatta Sansür'
• Kültür Servisi - The British Council, Pen Yazarlar
Derneği ve Cumhuriyet Kitap Kulübü 'Edebiyatta
Sansür' başlıklı bir etkinlik düzenliyor. lngiliz şair
Peter Porter, Alpay Kabacalı, Ali Cengizkan, Zeynep
Alıye ve Konur Ertop'un katılacağı panel, 2 Kasım
saat 18.00'de Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde
gerçekleştirilecek. Edebiyat alanında doğrudan veya
dolaylı sansürün yazarlar. çevirmenler, yayıncılar ve
okuyuculan nasıl etkilediği. yasal açılardan ne gibi
sonuçlar doğurduğu, Türkiye ve lngiltere örnekleri
ele alınarak tartışılacak. çözüm
önenleri aynı kapsam içinde
oluşturulmaya çalışılacak. Panele
katılacak olan çağdaş lngiliz
şiirinin ustalanndan Peter
Porter'ın yapıtlan arasında en
çok ses getirenler. 1983'te
yayımlanan ve Duff Cooper
Memorial Prize On Publicatıon
ödülünü ve sekiz kez "Yılın ^ ^
P o r t e r
Kitabr ödülünü alan Collected Poems, Fast Forvvard
(1984), 1987 yılı Whitbread ödülünü alan The
Automatic Oracle, Possible Worlds (1989) ve The
ChairofBabel (1992) sayılabilir.
'Opera Odağında Enis Batur Şiirr'
• ANT.\LYA (AA) - Alttn Portakal Kültür ve Sanat
Vakfı'nın düzenlediği, "Opera Odağında Enis Batur
Şiin" sempozyumu, Antalya'da yapıldı. Büyük
Şehir Belediyesi Kültür Salonu'nda iki gün süren
sempozyumda. şair-yazar Enis Batur'un 'Opera' adlı
şiir kitabı, değişik yönlerden irdelendi.
Sempozyuma katılan edebiyat eleştirmenleri Enis
Batur şiiri üzerine bildiriler sundular. Sempozyum
yöneticisi, Uludağ Oniversıtesi Eğitim Fakültesi
Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Durak, yalmzca
okumakla ve bireysel tükeümle kültürün
oluşturulamayacağını belirterek 'Okumalar
paylaşıldığı ve üretime yansıtılarak küîtürel değerler
haline getirildiği zaman, bir küîtürel gelişmeden söz
edilebilir" dedi. Sempozyuma, Ramis Dara 'Yol ve
Yolculuk Çevresinde', Serdar Aydın, "Varlığın
Niyesi İçin Bir Libretto: Opera 1^004', Prof. Dr.
Suat Karantay 'Opera ve Israfil'in Sur'u', Mehmet
H. Doğan "Enis Batur'un Şiirinde Opera'mn Yeri',
Doğan Hızlan "Bu Bir Enis Batur Operası: Opus
Magnum Est", Doç. Dr. Gürkan Doğan "Opera'da
Bağışıklık ve Bağdaşılık llişkileri" başlıklı
bıldırilen ile katıldılar.