06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EKİM 1997 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA KULTUR 11 Ankara'da 20-22 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 3. Sanart Sempozyumu'nda 'Sanat ve Çevre' konusu irdelendi Sanatla ekolojmm iğiAHU ANTMEN ANKARA - Günümüzde başarılı' bir sanatçı olmak ne anlama geliyor? Yazar Suzi Gablik, 1990 'lann başında bu sonıya yanıt arayan bir kitap yayımladı; sanatın bugün artık sosyal ve ekolojik sorunlan her zamankinden çok göz önünde bulundurması gerektiğini sa\imduğu bu kitabında, sanatçıları yaşadıkları dünyaya karşı "sorumluluk " duymaya çağınyor Gablik, yaratıcılık eyleminin bireysel bir ifade Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde 20-22 ekim tarihleri arasında gerçek- leştınlen üçüncü uluslararası sanart sempozyumu "Sanat ve Çevre". yaşa- dığımız çevreyle ilgilı fârklı alanlan temsil eden. ama aynı konuya duyarlı- lıklan çerçevesinde birleşen çok sayıda sanatçı, mimar, yazar, şehir planlama- cısı, felsefeci. coğrafyacı ve eğitmeni bir araya getirdı. Sergiler. performans- lar, resitaller ve tiyatro gösterileriyle de desteklenen sempozyumda, bugüne dek ekolojik kaygılarla gerçekleştirilen kimi ışlergözden geçirildi. gelecek ıçin çeşitli öneriler sunuldu. Bozkurt Gü- venç'in "yaşa ve yaşat" mesajlı açılış konuşmasıylabaşlayan sempozyumda, sanat ve ekolojinin işbirlığiyle doğabi- lecek yeni bir estetik anlayışın ıpuçla- nnı sezdiren ilginç yaklaşımlar ortaya kondu. İngiltere'de Ekoloji Enstitüsü'nüku- ran Alf Lohr'un sunduğu bildiride or- taya attığı "Çevre sanatu ancak insan- ian da içine kattığL, insanlara ulaşabii- diği ölçüde başanhdır" düşüncesı. sem- pozyuma katılan çoğu konuşmacının paylaştığı bir bakış açısı oldu. Estetik düşünceyle ilgıli ikı uluslararası derne- ğin başkanlığını yürüten ve konuyla il- gılı çeşitli kitaplar yayımlayan ArnoM Berleant da bu yeni bakış açısının çer- çevesini çızdi: Bugün geldiği nokta içinde sanatı geleneksel estetik anlayı- şıyla değerlendırmek hemen hemen olanaksızdı. Berleantın dediğı gibı "es- tetik düşüncenin yeni kuramlar üretme- si" gerekiyordu. "Sanat ve Çevre" sempozyumunda çeşitli konuşmacılann sık sık verdiği örnekler arasında, Robert Smithson'ın fotoğrafıyla ölümsüzleşen, gerçekte pek kimsenin göremedıği "Spiral Get- ty" ile 1980'liyıllardaAmerika'daateş- li tartışmalara yol açan, ve halkın top- ladığı imzalarla yerinden kaldınlan "Tîlted Arc" yer aldı. Richard Serrarun kent için yaptığı bu heykele. "çevresi' bir tarzımn ötesine, kolektif küîtürel gereksinimlere göre yönlendirilmesi yolunda önerilerde bulunuyor. 2000'e yaklaştığımız şu günlerde, müthiş bir hızla yeni teknolojilerin çılgınlığıyla dönen dünyada, Gablik 'in kaygüarını ta 1960'lıyıllardan beri paylaşan ve sanatı çerçevelerden. kapalı mekânların klostrofobisinden kurtaran. maddi 'değer 'in ötesine taşıyan ve insanların, yaşadıkları çevreyle özdeşleştirebilecekleri, günlük yaşamlarının bir uzantısı haline getirebüecekleri işler ortaya koyan birçok sanatçı var. 20-30 yıl önce, Robert Smithson, Richard Long, Dennis Oppenheim gibi sanatçıların öncülük ettiği bu akıma 'çevre sanatı' denildi; sanat tarihinde yerini aldı, ama zaman içinde modası geçti. Oysa geçen süre içinde dünya daha çok kirlendi, ozon paniği yaşandı ve ekolojik kaygılar arttı. Konuya duyarlılar çoğaldı. Bugün artık bir çevre sanatı nın ötesinde, sanatın genel anlamda, "özü'nde " çevre duyarlılığı taşıması Robert Smithson,' Vancouver, 1986. türlü ısınamamıştı... İçinde bulunduğu çevreye uyum sağlayan ve insanlann katılımıyla görselin ötesine uzanan, bir 'deneyim'e dönüşen işlere dair örnek- ler de verildi. Ünlü Amerikalı sanatçı Patricia Johanson, "Kamuya Ah Pey- sajlann Tekrar Düşünülmesi" başlıklı konuşmasında kendi yaptığı 'işlevsel' sanat yapıtlan çerçevesinde bugün ar- tık gündemdeki sorunsalın doğaya da- ir imgelemlerimiz değil, doğanın ken- •disi olduğu değerlendirmesini yaptı. Spiral Getry•", Ltah. 1970. Richard Serra, "Tüted Arc", New York, 1981 Site Project "Highvvay '86 r Genelde şehir planlamacılannın alanı- na giren bölgelerde, bitki örtüsünü, böl- gede yaşayan hayvanlan ve insanlann psikolojik gereksinimlerini de göz önünde bulundurarak estetik kaygılann ötesine uzanan dev boyutlu işlevsel pro- jeleriyle tanınan Johanson. "Sanat,çev- reyi daha yaşanılır bir yere dönüştür- mek amacıma hizmet ediyor" dedi. Sanat ile ekolojinin birlikteliğinden doğan yepyeni bir anlayışa işaret eden bir diğer konuşmacı. ABD'de 197O'lı yı1larda kurulan mimari ve çevre sanat- lan kurumu SITE"ın kurucusu James VVInes'dı. Wines, yıllar önce pek çok heykeltıraş gibi mimariyi tamamlayan biröğe olarak ısmarlanan heykellerden yaptığını. ancak zaman içinde sanat ya- pıtını çevrenin salt bir parçası olmaktan çıkararak, çe\Tenin kendisini oluşturan projelennden örnekler gösterdi. Günü- müze dek gelen mimari anlayışlann ar- tık tükendiğini savunan James Wines, endüstri \e teknoloji çağından bîîgi ve tetiğive yalmzca daha temiz değil, daha iyi bir dünya için çözümler önermesi gerektiğıne inananlar çoğalıyor. Yazının başında andığımız Suzi Gablik 'in işaret ettiği gibi, kirlettiğimiz dünyanın olumlu yönde değişebilmesi için değer yargılarımızı gözden geçirmeli, materyalizmin dayattığı kimi 'önceliklerden' vazgeçmeliyiz belki... Bu noktada, yeniden sorabilıriz o soruyu: Günümüzde, başarılı bir sanatçı olmak ne anlama geliyor? ekoloji çağına geçmekte olduğumuzu söyledi. Wines"ın sözünü ettiği bu bil- gi ve ekoloji çağına yapıtlanyla bir an- lamda görsel bir karşılık sunan sanatçı Handan Böriitüçene de sempozyumda 1995 yılında Ankara'da gerçekleştirdi- ği "Yeryuzü ve 861160" sergisini anlat- tı. Sergi, izleyiciye binlerce yıl öteye uzanan bir uygarlığın çağdaş yorumu- nu sunarken geçerlıliği kabul edilmiş tarihsel 'bilgi'yi sorguluyor ve ancak doğanın - yeryüzünün belleğinin - ya- lan söylemediğine işaret ediyordu. "Sanat ve Çevre" sempozyumu çok farklı alanlardan çeşitli bakjş açılannı bir süzgeçten geçirerek yaşadığımız dünyaya dair yeni bir anlayışı ortaya koydu. Fizik profesörü Ayşe Erzan'ın fiziksel çevrenin armonisini anlattığı, 'doğanın geometrisi'ni sorguladığı il- ginç konuşmasından. gazetemiz yazar- lanndan Oktay Ekinci'nin doğal alan- lann ve kamu mekânlannın değerlendi- rilmesinde rol oynayan politıkalara de- ğindiği saptamalara, Hasan Bülent Kahraman'ın kentsel mekân, etik, göv- de ve erotizm arasında bağlantılar ku- ran değerlendirmesinden dalgalann es- tetiğini çizen Barbara Sandrisser ile de- nizlerin küîtürel ekolojisini anlatan Sar- gun Tont'a dek çok çeşitli yönleriyle 'sanat ve çevre'ye değinen sempozyum, aynca çok sayıda sanat ve çevre dostu- nun katkılanyla uluslararası düzeyde zengin bir küîtürel platfoım oluşturdu. Türkiye'de görsel sanatlan destekle- mek amacıyla kurulan Sanart Derne- ği'nın Jale İN. Erzen ve Emin Mahir Balcıoğlu'nun öncülüğünde 1993'te "Sanat, Kimlik ve Suursalhk". 1995 'te "Sanat ve Tabular" başlığıyla düzenle- nen sempozyumlann üçüncüsünü oluş- turan "Sanat ve Çevre", her iki konuda da dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen insanlann duyarlılığını ortaya koydu ve bugünün sanatçısını başanlı kılanın ne oldugu^yolundaki soru işaretlerine M ginç yânıtlar getirdi. ~ " * Loreena Mc Kennitt'e. Türtdye 1 de ulaşüğı yüksek sabş grafiği için BaletPlak yetkilileri H ^ ^ H tarafindan ^ ^ ^ H ahmplak ^ ^ ^ | verildi. Loreena McKennitt, yeni albümü 'The Book ofSecrets 7 tanıttı 'KeşifYokuhığumun SeyahatnamesV Kiiltür Servisi - Kanadalı sanatçı Loreena McKennitt. yeni albümü 'The Book of Secrets''in Türkiye ta- nıtımını cumartesı günü Çtrağan Sarayı'nda düzenlen bir basın top- lantısıyla gerçekleştirdi. Toplantıda Balet Plak yetkilileri, McKennitt'e Türkiye'de ulaştığı yüksek satış grafiği için altın plak verdiler. McKennitt'in yedinci albümü olan 'The Book ofSecrets', yine sa- natçının kendi eserlerinden oluşu- yor. İngiltere'de. Peter Gabriel'ın sahibi olduğu Real World stüdyola- nnda kaydedilen albüm. McKen- nitt'in Trans Sibenan Express tre- niyle yaptığı yolculuğun birikimle- ri üzertne ortaya çıkmış. Albümde- ki her parçanın bir öyküsü var. "Son kasedüni bir 'seyahatname' olarakdadeğerlendirebiliriz" dıyor McKennith. "Çıköğım keşif yolcu- hığunun bir bdgeseH gibi, hatta ken- di iç yolculuğumun. Müzik yapmak benim için bir süreç. Kimi m üzisyen alkole. kimi m üzisyen ise uyuşruru- cuya ihtiyaç duyar yaratmak için. Ben gezipöğrenme gereksinimi his- sediyorum. ilk önce belli bir ülke üzerbe akademik çalışmalar yapt- yıorum. O ülkenin tarihini incelhor, o ülke hakkında yazılmış romanlar. öyküler okuyorum. Daha sonra oraya gittiğimde ise aynı şeyleri farklı bir boyutta tanıma şansun oluyor. O ülkenin insanmı da kültü- rünü de yeniden keşfediyorum ve yapacağım müziğin altyapısı oluş- maya başlıyor" 'The BookofSecrets' ismi de 'Bi- limin ve Doğanın Gizleri' adlı aka- demik bir yapıttan geliyor. McKen- nitt, albümdekı tüm parçalann bir- birleriyle bağlantılı oldugunu ve al- büme ismini \enrken bu bağlantı- yı da yansıtmaya çalıştığını belırti- yor. 'The Book of Secrets' başlığı, albümün üçte bin tamamlandıktan sonra ortaya çıkmış. McKennitt. Kelt kültürü, Hint müzıği ve klasık müzik yansımala- n taşıyan çalışmalanna söz yazar- ken kişisel deneyımlennden değil, belli temalardan yararlandığını ve klasik yazarlara da sıkça başvurdu- ğunu söylüvor. McKennitt, yaptığı müziği 'dünya müziği' olarak ta- nımlıyor. McKennitt'e göre Türkiye'de bu denli yoğun bir dınleyici kitlesine sahip olmasının nedeni ise müzi- ğindeki tutku. "Endüstrileşnıişmü- zikte tutku yoktur" diyor. "Benim müziğimde ise du> gulu bir yön var; tutkuvar. Türk insanının da duygu- lu bir yönü olduğu için önemli bir ortak noktada buluşuyoruz,". Türkiye'de 'The Vısit'albümü ile 70 bin, 'The Mask and the Mirror' ile 80 bin ve '\Vinter Garden' ile de 60 binlik bir satış grafiğine ulaşan McKennitt'ın yeni albümü 'The Book of Secrets', piyasaya çıkma- sının ardından heniiz 30 gün geçmiş olmasına karşın şimdiden 25 binin üzennde satmış durumda. "Müzik şirketim beni popülarize etmek adına vapoğım müziği etki- lemeye çauşnuyor" diyor McKen- nitt, "Üzerimde hiçir baskı yok. Kendi yaratıcı sürccim. tamamen kendi kontrolüm altında. Şirketyet- kilileri, norm dışı olsa da yapbğun müziğin bir piyasası oldugunu bili- >"orlar." Simitçiyi dans ettiren bir grup: Zen ESR.\ ALİÇAVUŞOĞLU Pozitıf ve Açık Radyo'nun işbirlıği ile düzenlenen tstan- bul Müzik Şenliği'nde şenli- ğin en sıradışı grubu Zen de bir konser verdi. Kendilerini, "O anm müzi- ğini yapıyx)ruz" dıye tanımla- yan, bir defa çaldıklannı bir daha çalamayan. ama konser- lerinde istek parçalanyla kar- şılaşan bir grup Zen. Bazen bir cümleden. bazen Almanca sözlüğü rastgele açarak oluş- turduİdan cümlelerden ya da hiçbir dile ait olmayan şarkı sözlerinden oluşan müzikle- riyle Taksim Meydanı'ndakı simitçiyi bile oynatabilen bir grup Zen. 'Suda Balık' ve Amerika'da yayımlanan 'Derya' adlı kaset- lerinin yanı sıra yasal olmayan beş albüme daha ımza atan Zen, Türkiye'de doğaçlama müzik yapan tek grup olma özelliğini de taşıyor. Tabutta Rövaşata filminın müzikJeri- ni de Babu Zula adıyla çıkaran grup, en salaş barlardan Ce- mal Reşit Rey Konser Salo- nu'na kadar her türlü mekân- da çaldı. lstanbul Müzik Şen- liği'ni, piyasanın içinde yer bulamayan farklı gruplan izle- yicilerle buluşturması dolayı- sıyla çok önemli bulduğunu söyleyen Zen'in değişmeyen elemanlanndan Murat Ertel, şenlığin diğer festivallerden daha önemli bir misyonu yük- lendiğini söylüyor. - 1988'den bu yana 'toplu meditasyon' diye adlandırdn ğınız bir müzik üslubuyla din- leyicilerin karşısma çıkıyorsu- nuz. On yıkia nereden nereve geldiZen? ML'RAT ERTEL - Toplu meditasyonun yanı sıra toplu doğaçlama olarak da adlandı- rabiliriz Zen'ı. Başlangıçta rock ya da funk grubu gibi kendi bestelerini seslendiren bir gruptuk. Sonra basçı soru- nu yaşamaya başladık. Gitar, bas, davul ve vokal ile klasik bir rock grubu diyebileceği- miz bir formasyonumuz var- dı. Zaman geçtikçe basçımız gelmemeye başladı, sürekli bir eksiklik yaşadık. Neler yapa- biliriz derken, daha önceki gi- bi doğaçlama bölümleri beste- lerin içine katmaya başladık. Bunun ardından da beste çal- Zen, İstanbul Müzik Şenliği'nde bir konser verdi. (Fotoğraf: KAAN SAGANAK) mayı bıraktık ve doğaçlamaya yöneldik. - Yaptığınız müzik, içinde görsclliğin de bulunduğu bir performans olarak tanımlana- bilirmi? Grubu kurduğumuz ılk dö- nemde rock'a yakındık. On yıl içinde sözlerin Türkçe olması- nın dışında müzikal anlamda da Türk müziğine yakınlaştık. Psikolojik durum ifadesi bize yakın geldi. Salt müzik olarak değil. görsel olarak da seyircı- yi yakalamaya çalıştığımız doğru. Tiyatrodan aldığımız yı amaçlıyoruz. Fakat her şeyi düşünemediğımiz için şu an tamamen müzik ağır basıyor. - Bunun izleyicisi kim? Mü- ziğinLa yaparken seyirci hangi konumda yer alıyor? Taksim Meydanı'nda yerle- şik Zen izleyicisi zaten var. Bi- zim yaptıklanmızı takip eden arkadaşlann dışında konserle- rimizde özellikle genç insanla- ra. çocuklara. hiç ilgisi olma- dığı belli olan insanlara \ e yaş- lılara bakıyorum. Bazı kişiler müziğe eğlence olarak bakıyor ve biz hüzünlü bir şeyler çal- . endilerini, "O anın müziğini yapıyoruz" diye tanımlayan, bir defa çaldıklannı bir daha çalamayan, ama konserlerinde istek parçalanyla karşılaşan bir grup Zen. Bazen bir cümleden, bazen Almanca sözlüğü rastgele açarak oluşturduklan cümlelerden ya da hiçbir dile ait olmayan şarkı sözlerinden oluşan müzikleriyle Taksim Meydanf ndaki simitçiyi bile oynatabilen bir grup Zen. çok şey var. Yaşadığımız ha- yatta bir sürü şeyin sahte oldu- gunu ve bizim gerçek yaşama dair daha gerçek şeyler ortaya koymamız gerektiğini kavra- dık. Kulağa müzikle, göze ise resimler görüntüler. balkon- dan atılan konfetiler ve dıalar- la hitap etmeyi uygun gördük. Beş duyu organına da ulaşma- dığımızda niye böyle çalıyor- sunuz diye kızıyor ya da, "Ne bu abi, gürüJtü yapıyor bu he- rifler" diyen insanlarla da kar- şılaşıyoruz. O kadar garip yer- lerden tepkiler ahyoruz kı.. Yugoslav^a'dan tutun da Bel- çika'ya kadar. Bir bakıyorsu- nuz New York Times'da, bir bakıyorsunuz MHP'nin ülkü- cü bir yayınında "tşte gerçek müzik bu" diye eleştiri çıkı- yor. Eğer simitçiyi dans ettire- biliyorsak amacımıza ulaştık demektir. Biz, bir grup müzi- ği oluşturmak istiyoruz. Elit bir kitleye hitap etmek istiyo- ruz diye bir iddia taşımıyoruz ama, müzikten anlayan insan- lar da bizi takip ediyor. Güzel müziğin farkına varan insanlar bızi dinJesinler. bunu istiyo- ruz. - Üçüncü albümü ne zaman çıkaracaksınız? Üçüncü albümü kısa bir za- man önce tamamladık. Kasım ya da aralık aymda piyasaya çıkacak. Bu albümde gitardan uzaklaşarak saza yöneldim ve sadece elektro saz çalıyorum. Türk müziği enstrümanlannı daha önce hiç çalınmarmş bi- çimde kullandık bu albümde. Rock, dans müziği ve Türk müziği arasında gezinen ilginç bir şey oldu. - Doğaçlama müzik yaptığı- nıza göre stüdyo çalışmalaruuz nasıl etkileniyor bu durum- dan? Stüdyoda da konserde çalı- yormuşuz gibi davTanıyoruz. Bazen kötü kaydedilmiş bir parçayı bile çok sevdiğimiz için tekrar çalmıyoruz. Bizim için önemli olan performansın ıyi sonuç vermesi, yoksa tek- nolojik üstünlük sağlamak o kadar zor değil. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Yazarlar Devletle Barıştı mı? Bir arkadaşımız, Hürriyet'teki yazısına şu başlığı yakıştırmış: "Devlet Yazanyta Nasıl Banştı?" Bizim edebiyatçılar loncasının nice ustasını dü- şündürdü bu yazı başlığı bana. Henüz cumhuriyetimizin kuruluşunu duyuran top- lann sesı kulaklardayken "Ben Deli miyim?" roma- nı kovuşturmaya uğrayan Hüseyin Rahmi'den iti- baren çağdaş edebiyatımızın yapı taşlannı devletli, temel haklara aykın yasalara dayanarak, yargıç kar- şısına da sürükledi, mapushane avlulannda volta at- ma sanatını da öğretti. Hele emperyal güçlerte sıcak ilişkilerin başladığı dönemde... Hele adı Demokrat olan partinin iktidar yıllannda... Bildiğim kadarıyla bizim loncanın yargıç karşısı- na götürulen en genç sosyalisti Attilâ llhan'dır, en yaşlı liberali Servet-i Fünuncu Hüseyin Cahit Yal- çın. Attilâ'nın bilekleri kelepçeyitantdığındaon altıya- şındaydı. Hüseyin Cahit sekseninde. Anımsamaz olur muyuz o yıllarda devletle yıldız- lan banşık şairier, yazarlar da vardı kuşkusuz. Kimi- leri büyükelçi, kimileri milletvekilleri olanlar. Yahya Kemal, Yakup Kadri gibi edebiyatımız- daki yerierini yadsımadıklanmız. Ahmet Hamdi Tanpınar, dönemin CHP Genel Sekreter yardımcısı Cevat Dursunoğlu'na millet- vekilliğine atanması için o sanatçı onuruyla bağ- daşmayan başvuru mektubunu yazarken hangi ge- leneğin adamı oldugunu unutuyordu kuşkusuz. Üstelik Nâzım Hikmet'e uzaktan kumandalı bir mahkemede onca yıl hapis cezası verilmışken. Tek parti döneminde Abdülhamit'li yıllardan kal- ma bir deyimin siyasal yaşamda geçerliliğinı koru- duğunu bilir benim yaşımdakiler: "Menfi." Namık Kemal "Menfi". Tevfik Fikret, Halikar- nas Balıkçısı, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali "menfi"... Her dönem, hukuk makinesini ustaca işleten dev- letliler, düşün ve edebiyat yaşamının kendilerine ters düşen ustalannı, üstelik devlet adına, cumhuriyet ve demokrasi adına oturttular sanık sandalyesine. Sait Faik, Istanbul'da da arkası kesilmeyen sıkı- yönetimlerden birinin mahkemesince "Medan Ma- işet Motoru" romanı yasaklandığı için on yıl sonra "Bir Takım İnsanlar" adıyla yayımlamak zorunda kaldı yapıtını. ABD ile senli benli ilişkilerin hızlandığı 1950'li yıl- larda, benim bildiğim, ona yakın edebiyat adamının yapıtlan nedeniyle 7.5 yıl ceza istemiyle yargılandı- ğı bir. ülke burası. 1951 'de Suat Taşer, Sabih Şendil ve benim, şi- irlerimiz... "Önce Sonra", "Değil", "Milli Kurtuluş Sarkısı". 1952'de Cahit Irgat'ın şiirleri "Ortalık". 1953'te Rrfat llgaz'la llhan Berk'in şiir kitaplan... "Devam", "Günaydın Yeryüzü". 1955-56'da Melih Cevdet'in "Vanyana", Oktay Rrfat'ın "Aşağı Yukan", Orhan Kemal'in "Grev", benim "Giderayak", Fethi Naci'nin "Insan Tüken- mez", Arif Damar'ın "Günden Güne"s\. 1961 Anayasası'nın yirmi, yirmi birinci maddele- rine karşın Hasan Hüseyin'le Metin Demirtaş'ın şiirleri suç sayılarak parmaklığın arkasına götürül- düğü yazılıdır künyelerinde. 12 Mart'larda, 12 Eylül'lerde olanlan tarih baba bi- liyor. Devlet süreklidir. Devletli geçici. Kaç adliye bakanı geldi geçti, düşün ve edebiyat adamlanna yargıç karşısma götürülme komutu ve- ren. Kaç başbakan. "Esame"leri bile okunmuyor şimdi. Nâzım Hikmet engelleri, yasaklan aşarak milyon- lann beğeni süzgecinden geçti. Çağdaş klasikJeri- mizin başında. Sait Faik'ler, Rrfat llgaz'lar. Orhan Kemal'ler gibi. Yazık ki devletle banşıp banşmadıklannı sorma olanağımız yok onlara. Düşünme ve yaratma özgürlüğümüze gölge dü- şüren zoraki yasa maddeleri kaldınlmadan nasıl dü- şünebiliriz ki devletliyle banşmayı. Benim birincil koşulum bu. "Olmazsa olmaz"\m. 'Edebiyatta Sansür' • Kültür Servisi - The British Council, Pen Yazarlar Derneği ve Cumhuriyet Kitap Kulübü 'Edebiyatta Sansür' başlıklı bir etkinlik düzenliyor. lngiliz şair Peter Porter, Alpay Kabacalı, Ali Cengizkan, Zeynep Alıye ve Konur Ertop'un katılacağı panel, 2 Kasım saat 18.00'de Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde gerçekleştirilecek. Edebiyat alanında doğrudan veya dolaylı sansürün yazarlar. çevirmenler, yayıncılar ve okuyuculan nasıl etkilediği. yasal açılardan ne gibi sonuçlar doğurduğu, Türkiye ve lngiltere örnekleri ele alınarak tartışılacak. çözüm önenleri aynı kapsam içinde oluşturulmaya çalışılacak. Panele katılacak olan çağdaş lngiliz şiirinin ustalanndan Peter Porter'ın yapıtlan arasında en çok ses getirenler. 1983'te yayımlanan ve Duff Cooper Memorial Prize On Publicatıon ödülünü ve sekiz kez "Yılın ^ ^ P o r t e r Kitabr ödülünü alan Collected Poems, Fast Forvvard (1984), 1987 yılı Whitbread ödülünü alan The Automatic Oracle, Possible Worlds (1989) ve The ChairofBabel (1992) sayılabilir. 'Opera Odağında Enis Batur Şiirr' • ANT.\LYA (AA) - Alttn Portakal Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği, "Opera Odağında Enis Batur Şiin" sempozyumu, Antalya'da yapıldı. Büyük Şehir Belediyesi Kültür Salonu'nda iki gün süren sempozyumda. şair-yazar Enis Batur'un 'Opera' adlı şiir kitabı, değişik yönlerden irdelendi. Sempozyuma katılan edebiyat eleştirmenleri Enis Batur şiiri üzerine bildiriler sundular. Sempozyum yöneticisi, Uludağ Oniversıtesi Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Durak, yalmzca okumakla ve bireysel tükeümle kültürün oluşturulamayacağını belirterek 'Okumalar paylaşıldığı ve üretime yansıtılarak küîtürel değerler haline getirildiği zaman, bir küîtürel gelişmeden söz edilebilir" dedi. Sempozyuma, Ramis Dara 'Yol ve Yolculuk Çevresinde', Serdar Aydın, "Varlığın Niyesi İçin Bir Libretto: Opera 1^004', Prof. Dr. Suat Karantay 'Opera ve Israfil'in Sur'u', Mehmet H. Doğan "Enis Batur'un Şiirinde Opera'mn Yeri', Doğan Hızlan "Bu Bir Enis Batur Operası: Opus Magnum Est", Doç. Dr. Gürkan Doğan "Opera'da Bağışıklık ve Bağdaşılık llişkileri" başlıklı bıldırilen ile katıldılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle