Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 1997 PERŞEMBE
HABERLER
Tîto en çok khnisevdi?.."Yeryüzünde seyre dalıp hayal kura-
cağınız kaç yer vardır" dıye sorsalar:
"Onlardan biri Belgrad Kalesi'dir"de-
rim, devam ederim:
"Belgrad Kalesi'nden Tuna ve Sava
nehrinin buluşmasmı izlemek.."
Her ikısı de heyecansız gibi görünü-
yor. Bu şöyle bir şey; hani iki sevgili ko-
şa koşa birbirine yaklaşır...
Az kala durakJar... Sonra dudaklar...
Tuna. Almanya'dan yeryüzüne çıkıp
geçtiği her ülkede biraz biçim biraz ad
değiştiriyor. Belgrad'daki adı Dunav...
Sava'yı baştan savmayalım.
Alplerden doğup, Balkantar'ın ırma-
ğı olarak Tuna'ya kanşıyor. Bosna-Her-
sek'le Hırvatistan sınınnın da önemli
dilimini oluşturuyor. Nehirlerin sınır
çizmesinin sinir bozucu olduğunu vur-
gulayıp, kaieye çıkalım.
Belgrad Kalesı'nin ve çevresinin adı
Kalemegdan. Yazılışı da okunuşu da ay-
nen böyle. Kalenin içinde. çevTesinde
şöyle bir tur attım, üç saat sürdü. Kale-
nin dört kapısını dolaştım. Ikisinin adı
şöyle:
- Istanbul Kaprya, Zından Kapıya-.
Tam ortasındâ. ağaçlann arasında bir
yapı:
Damat Ali Paşa TürbesL.
Kente 500 yıl damgasını vuran Os-
manirnın kimi izleri hâlâ devam ediyor.
Kimi sözcükler. mekânlar Sırplann di-
line de yerleşmiş.
Yemekte çok zorlanmıyorsunuz. Söz-
cüklerde küçük değişikliİder yapıyorsu-
nuz. O kadar. Çorba değil de çurba, kah-
vedeğilde kafa...
Yolda yürürken yanda Sırpça konu-
şan iki kişiye ister ıstemez
baktım, sanki arada pek çok
Tûrkçe sözcük vardı.
Türk kahvesini tepside
cezve içinde. yanında fin-
can ve bir bardak suyla su-
nuyorlar.
Belgrad, "beyaz şehir'*
anlamına geliyor. Kimi ta-
rihçilere göre Doğu ile Ba-
tı arasındaki gerçek sınır
Belgrad.
Tuna-Sava buluşmasının
tanığı kıyılar. buluşmanın
ortasındaki ada. yeşil mi
yeşil. Anlaşılan Belgrad
Belediye Başkanı biraz be-
ceriksiz. lnsan böylesine
güzelim yeşilin ortasına
villa etmez mi?
Daha önce Balkanlar'ı
dolaşan Robert John. Suiz-
berger, Robert Kaplan gibi
kimi gazeteciler ve yazar-
lar. Belgrad'a geldıklerin-
de Moskva (Moskova) Ote-
li'nde kalmışlar. Kitapla-
nnda bunun da altını çiz-
mişler.
Arnavutluk, Makedonva
yorgunluk.. hayıryorgunluk
değil. yorgunluğumun ar-
M u s t a f a B A I . B A V
YÜGOSLAVYA'MIV KİMLİK KARTI
Resmi adı: Yugoslavya Federal Cumhurıyetı.
Nüfus: 10 milyon 400 bin. Yüzölçümü: 102 bin 703
kilometrekare. (Sırbistan 88.361, Karadağ 13.812)
Etnik gruplar: Sırp yüzde 62.3. Karadağlı 5, Arnavut
16.6, Macar3.3, Müslüman3.1, Çingene 1.3, Hırvat 1.1,
Slovak 0.6, Romen 0.4, Makedbn 0.5, Bulgar 0.2, Türk
0.1 (resmi olarak kabul edilen). Sloven 0.1, ötekiler 4.7.
Para birimi: Dinar. Bir dolar 6 dinar.
Kişi başına düşen milli gelir: 1250 dolar.
ği için ileride daha kötü sonuçlar orta-
ya çıkacak.
Balkanlar"daki her ülkenin "tarihin-
deki en geniş yeri" istediğini vurgulayıp
devam etti:
"Araa bu ülkelerin hiçbiri ötekine eşit
değil. Değişik nedenlerle her biri farklı
bicimlerde gelişmiş ya da geri kalnıış.
Eski Yugoslavya döneminde de her ül-
kenin ötekiyle sorunu \ardı."
Büyükelçıye sordum:
"Can sıkarak değil de el sıkarak ayn-
lamaz mıydınız?"
"Olabilirdi" deyip devam etti:
"Büyük ülkeler işin içine girmeseydi,
olabilirdi. En azından sonuç bu kadar
trajik olma/dı. Anımsayuı, daha bagım-
sızlığını ilan etmeden uluslararası alan-
da tanınan ülkeler oldu._"
Konu ülke ıçine geldi. Özellikle Ko-
sova bölgesi. Buradaki Arnavutlar,
Türkler...
Büyükelçi düzeltti:
"Türk yok, Müslüman var..."
Büyükelçi düzeltti. ama sohbetin iler-
leyen dakikalannda arada bir. "Türk"
n kurmak istediler. Bu olmazdı. Savaş da
bu yüzden çıktL İ Ikemizin nüfusu on
milyon. savaş yüzünden 600 bin göçmen
aldık. Ambargo her şeyimizi etkiledL Sa-
vaşuı bize verdiği zarann bo\ utlannı tek
kalemde anlatmak olanaksız."
500 yıl Osmanlı şimdi ABD...
Balkan ülkelennın çoğunda yaşanan
bir başka kayıp var:
Nitelikli insan gücü.
Savaş, doktorundan mühendisine.
üniversite öğrencisinden öğretim üyesi-
ne kadar pek çok kesimi "dış arayışla-
ra" itmiş. Birinci çekim yeri, ABD ve
Kanada...
Brezilya'da bir tıp fakültesi varmış.
Burada başanlı olanlan ABD kolayca
ülkesine kabul ediyormuş. Doğrudan
ABD'ye gidemeyen tıp öğrencileri so-
lugu Brezilya'da alıyormuş.
1992'den bu yana ülkeyi terk eden ni-
telikli insan gücü ve üniversite öğren-
cisi sayısının 500 bini geçtiği sanılıyor.
Yani her 20 kişiden biri.
Bir öğretim üyesi. bu duruma şu yo-
yaşartı biçimini denemeye girişen ülke-
lerin önemli bölümü başanlı olamadı.
Kiminde başansızlık her şeyi reddet-
meyi getirdi.
Rusya. Lenin'in. Staün'in heykelle-
nni yıktı. Doğu Avrupa ülkeleri aynı
volu izledi.
Arnavutluk. Enver Hoca dönemine
duvar ördü.
Çin şu yolda yürüyor:
Başkan: Mao.
Düzen: Sosyalizm.
Rehber: Kapitalizm.
Çinlıler Mao'yu kırmadılar. üzerine
örtü de örtmedıler. Masanın üzerinden
alıp rafta görünür, ama işlevsiz bir ye-
re koydular.
Peki. ya Tîto?
Görünen o ki henüz tarihteki yerini
netleştirmiş değiller. Eski Yugoslav-
ya'nın parçası olan ülkelerin çoğunda,
"Maraşala Tito" caddelerinin adı de-
ğişmemiş. İnsanlarda da Tito'ya nefret
olduğunu söylemek zor.
Belgrad'da bir Sırp anlatıyor:
"Tito döneminde ekonornik olarak
dından. kendimi ödüllendirip burada
kaldım. Sava'ya tepeden bakan manza-
rası güzelbirotel.
Belki de başkenti olduğu için "Yugos-
lavya neden dağıldı" sorusunu en çok
burada sorma gereği hissettim.
Aldığım yanıtlar o kadar farklıydı ki
birini çekip "dogru budur" deseniz, "O
zaman Yugoslavya nasü bu zamana ka-
dar yaşadı" sorusu yanıtsız kalıyor.
Ötekini öne alsanız, "Bu da neden mi"
sorusu çengelli kalıyor.
ICimilerine göre yanlış tkinci değil
Birinci Dünya Savaşfnda yapıldı. Hiç
mi hiç ortak devlet kurulmamalıydı.
Yugoslavya'nın dağılışını sadece ül-
ke içindeki nedenlerle anlatmak zor.
Çözümleri yeniden çözüme
kavuşturmak
Sırbistan ve Karadağ'dan oluşan ye-
ni Yugoslavya Federasyonu Dışişleri
Bakanhğı'nın bir yetkilisiyle uzunca
sohbet ettik. Adının yazılmasının ge-
reksiz olduğunu. sadece beni bilgilen-
dirme amacı taşıdığını söyledi.
Büyükelçi düzeyindeki yetkiliye gö-
re Balkanlar'da her şey yeni başlıyor.
Daha önce "çözüldü" diye düşünülen
konulann da yeniden masaya yatınlıp
"çözülmesi" gerekiyor. Eğer bu yapıl-
mazsa, herkes sorunlann çözülmüş ol-
duğunu sanacak. Gerçekte çözülmedi-
TUNA-SA\A: BELGRAD - İki nehrin birleştiği nokta Kalemegdan. Çe\re ise yemyeşil. Anlaşılan Belgrad Belediye Başkanı yeterince "aktif" değil.
'düzeltti'". Müslüman diyededi. Sonra'
devam etti.
Arnavutlar... Balkan
Apaçileri...
Arnavutlarla ılgili düşüncelerinde ise
fazlaca diplomatik davranma gereği
duymadı:
"Yugosla\ya'da Arnavut sorunu ne
olacak sorusu gerçekçi bir soru değiL
Buradaki Amavudar. gerçekçi hareket
etmiyoriar. kosova'da Amavutlar için
okullar var, ama göndermiyoıiar. Ken-
dileri evlerinde eğitim veriyorlar. Ne
yapmak istedikleri belli değil. Aileler ha-
linde yaşıyoıiar. Amerika'daki Apaçikr
gibi"
Araya girdim:
"Onlara bir bakıma Balkan Apaçile-
ri mi demek istiyorsunuz?"
Aynı tonda devam etti:
"Neredeyse tarih öncesi devirde yaşı-
yorlar."
Amerikan istıhbarat servisleri 1990
başında. "Balkanlar'da savaş nerede
başlar" sorusuna yanıt aramışlar. ''Ko-
sova'da'' karar kılmışlardı. Yanıldılar.
ama Kosova'nın kısa sürede durulması
güç görünüyor.
Büyükelçinin Bosna-Hersek'e ilişkin
değerlendirmesi ise şöyle:
" Dini bir tarafa koyalım. Politikayı bir
tarafa kovahm. Politık olarak din devle-
rumu getirdi:
"Biliyorsunuz. Sokoloviç (Sokullu
Mehmet Paşa) Sırpö. Osmanlı yüzyıl-
larca de\şirme yöntemi\le buralardan
nitelikli kişileri alıp götürdü. Şimdi de
farklı bir yöntemle, ülkesini çekim mer-
kezi yaparak ABD aynı şeyi yapıyor. Bu
ülkeye en iyi hizmeti \erebilecek dönem-
deki insanlarunız, ABD'ye gidiyor. Dö-
nemin süper güçlerine karşı kaderimiz
bu..."
Konu Osmanlı'dan açılmışken... Os-
manlı dönemi zaman zaman konu olu-
yor. Türkiye ile Osmanlı"yı özdeş tut-
mayanlann sayısı az değil. Bu kesim.
"Biz Osmanlı'yla hesabımızı 1918'de bi-
tirdik" dıyor. Ama böyle düşünmeyen
de var. Onlar Türk görünce akıllanna
Kosova Savaşı geliyor. O kadar ki Ko-
sova bugün bile araştırma-inceleme ko-
nusu. Kimi tarihçilerşutezi kanıtlama-
ya çalışıyormuş:
"Kosova'da venilmedik. Berabere
kaldık. Taraflar çekilmiştL Ama daha
sonraki gelişmeler aleyhimize oldu."
1989'da Kosova'nın 600. yılı da ay-
nca kutlanmış. Kutlama şu gerekçeye
dayandınlmış:
"O savaş bizim ulusal benliğimizin
perçinlenmesini sağladı."
Yugoslavya'nın çöküş sürecini bu
"kutlamaya" bağlayanlar da var.
20. yüzyılda kapitalizmden farklı bir
mız Inat Kuca'da (inat evi) Arnavut kö-
kenli Enver, konu Tito'dan açılınca.
gömleginin düğmelennı çözmeye baş-
ladı. Şaşırdım. yoksa kavgaya mı rutu-
şacağız.
Üçüncü düğmede anlaşıldı.
Düğme altı dövme...
Env er' in göğsünün tam ortasındâ kü-
çük bir "Tito dövmesi" var.
Tatili nerede geçirelim?
Sırplar ıçın yanıtı zor bir soru. Gele-
neksel mekânlan Adriyatik'ti. Kiminin
bu kıyılarda evi var, kimi çantayı sırtla-
yıp gidiyor.du.
Aynlmadan sonra Hırvatlar. "Para-
sıyla dahi" Sırp turist istemiyor. Bu
olumsuzluk beraberinde, >eni tatil yer-
leri arayışına dönüşmüş. Akla gelen ül-
kelerin başında Türkiye var.
Turizmciler mantıklı, "Kısa sürede
oturturuz" dive düşünmüşler. ama ta-
rihsel ve siyasal gerginlikleri düşünün-
ce. işin rayına değil karaya oturacağın-
dan endişe etmişler.
Kimi seyahat acenteleri. "VTtrinimiz-
de Türkiye yazısını okuyan taşlar" kay-
gısındaymış.
L'sul usul denemişler, korktuklan ba-
şına gelmemiş.
1996'da Türkiye'ye gelen Yogoslav
sayısı 96 bin. Bunlann bir bölümü ba-
vul turizminin sonucu. ama tatil amaç-
lı gelenler de aynca artmış.
Tito döneminde de seyahat izni oldu-
ğu için dışan çıkma geleneği olan Sırp-
lann tatillerini Türkiye'de geçirmesi.
yakınlaşmanın da zemini olabilir. Zira
olumsuz düşüncelerle dönen azmış.
Priştine'de 1970'tenbe-
ri haftalık çıkan Türkçe bir
gazete var. Adı Tan. Tablo-
id boydaki gazetede ço-
ğunluk iç haberler. Türki-
ye'ye ilişkin haberlere de
yer veriliyor.
Cumhuriyet'ten de kimi
yazarlann köşe yazıları
üçüncü sayfanın eteğinde
tıpkıbasım yayımlanıyor.
Gözüme çarpan yazılar
arasında. tlhan Selçuk,
Hikmet Çetinkaya, Ergun
Balcf nınkiler çoğunluk-
taydı.
Gazetenin Şiir Sofrası
köşesinde Zeynelabidin
Kureyş'in "Anadiüm" ad-
lı şiiri dikkatimi çekti:
"Dilim güzeldir/ Adı
anadiüm/ Bununla anam-
la konuşurum/ Bunuola
babamla konuşurum/ Di-
lim bal gibi tatlıdır/ Onu
ben sev dikçe/ Onu ben kul-
landıkça/ Daha da büyü-
rüm
Dilim anamındır/ Be-
nimdir/ Anadilim/ Türkçe
Başka dilleri de çok seve-
rim/ Oğrenmekte fayda gö-
son derece iyiydik. Sosyal yaşantımız ye-
rinde>di. Seyahat özgüıiüğümüz vardL
On >illık pasaport alabilhorduk. En
önemlisi bu pasaportu cebimize ko\ up,
en azından iki yılda bir > urtdışına gide-
biliyorduk. Şimdi bütün özgürlükleri-
miz olsa bile. cebimizde para >ok, neye
>arar."
Yerigelmişkenvurgulayalım. 1990'-
da kişi başına düşen milli gelir 3 bin
100 dolardı. bugün 900 dolar.
Ülke yöneticileri gözünde de Tito'ya
"küfre" varan hakaret yok, ama kızgın-
lık var.
Belgrad'a göre Tito. hep Hırvatlan
ve Slovenleri sevdi. Çünkü babası Hır-
vat, annesi Slovendi.
Hırv atlara göre Tito hep Sırplan sev -
di. Zaten Belgrad'ın başkent oluşu da
bunu belli ediyor. Hırvat olması kendi-
leri için dezavantaj oluşturdu. Çünkü.
"Kendi kökenine yardım edhor, deme-
sinler" diye düşündü.
Hınat ve Sırplann ortak bir kızgın-
lığı daha var:
- Müslümanlara ulusal kimlik verdi.
Boşnaklara o kimliği veımemiş ol-
saydı. bugün başlarına bu gelmeyecek-
ti.
Manastır'dan Saraybosna'ya, Üs-
küp'ten Belgrad'a kadar hemen her yer-
de Tito caddesı. heykeli ya da resmi var.
Saraybosna'da yann konuk olacağı-
rürüm/Ama anadiüme çamur atmak is-
teyene/ Kızar arkadaşlığunı bozanm."
Drina'nın öte yakası
Belgrad'dan Saravbosna'ya karadan
gidiş için iki yol var. Birincisi "güven-
B ve uzun yol":
Belgrad-Zagrep-Saraybosna...
Ikıncisi "risklivekısayor:
Belgrad-Pale-Saraybosna...
Birinci yol, kabaca bir buçuk gün.
ikincisi 7-8 saat. Kısa yolla. Sırbıstan
Cumhuriyeti'nden doğrudan Bosna-
Hersek'in Sırpbölümünegeçiliyor. Bu-
rada. Türklerin ve İranlılann başına ba-
zı işlergelmiş. Zaman kaybetmeyi gö-
ze almak mı riski göze almak mı?
İşin içine heyecanı da katıp risk de-
dim. Sının oluşruran Drina'nın Doğu
yakasında fazla sorun çıkmadı.
Pasaportumla 10 dakika kadar özel
olarak ilgilendiler. Ama asıl olan Bos-
na Sırplannın olası engelini aşmaktı.
Ağır ağır Drina üzerinden geçtik.
Polis pasaportlara şöyle bakıp geçti.
Benimkini aldı.
Amirine götürdü.
Az sonra dönüp. eliyle aşağı çağırdı...
YARIN: Saraybosna...
Kent tamirde...
Sırada insanlar var. mı?
Kuzgun Acar'ın uzun adını ilk
kez, 1971 yılındayargılandığımızTl-
İKP davasının iddianamesinde gör-
müştüm. Dahadoğrusu, Kuzgun'un
acayip uzun ismi hafızama yer et-
mişti: Adbulhalet Kuzgun Çetin
Acar. Onu, öğrencilik yıllarımın An-
kara'sında Kızılay'daki gökdelen
üzerindeki röliyeflerinden anımsıyor-
dum.
12 Mart döneminde bizim davanın
iddianamesine isminin nereden gir-
diğini ise, ölümünden ancak 21 yıl
sonra açılan sergisinde öğrenecek-
tim. Kuzgun Acar'ın heykel, mask
ve desenlerini içeren sergisi, Milli
Reasürans Sanat Galerisi'nde ön-
ceki akşam açıldı. Bu büyük heykel-
tıraşın sergisinin hazırlanmasını ya-
kından izledim.
Milli Reasürans Sanat Galerisi'nin
direktörü dostum Amelie Edgü'nün
son biryıldır Kuzgun Acar'ın eserle-
rinin peşinde geçirdiği serüvenlere
zaman zaman ortak, zaman zaman
tanık oldum. Amelie, çok sevdiği
Kuzgun Acar'ın yok olan eserlerini
Kuzgun Acar'ın izleri...
ortaya çıkarmak ve bu sergiye yetiş-
tirebilmek için olağanüstü bir çaba
sarf etti. Bu çabalarında ona, Kuz-
gun'un eski eşleri Fersa Acar ve Bi-
ge Berker'in de çok yardımlan ol-
du.
Ortaya tam anlamıyla muhteşem
bir sergi çıkmıştı. Türk heykel sana-
tının bu büyük adına yaraşır bir ser-
gi. Her biri Türkiye'nin ve dünyanın
bir yerinden getirilen eserterin bu-
luştuğu sergi, dört kadının eseriydi.
Amelie, Suzy, Fersa ve Bige. Bu dört
kadın olmasaydı, hemen hiçbirese-
ri ortalıkta olmayan Kuzgun, belki de
belgesiz ye bilgisiz tarihe kanşıp gi-
decekti. Önceki geceden sonra böy-
le bir ihtimal artık yoK.
Cumhuriyet Dergi'nin yazarların-
dan Murat Ural da bu dört kadının
yanına katılıncatablotamamlanmış-
tı. Murat Ural, aylar boyu Kuzgun'u
tanıyan, onunla anısı olan hemen
herkese ulaşmış, toplanabilecek bü-
tün bilgileri toplamış ve bir kuyum-
cu titizliğiyle bütün bilgi, belge ve fo-
toğrafları birkitaptatoplamıştı. Şim-
di artık Kuzgun Acar'ın biyografisi
elimizde. Buradan yola çıkarak bu
renkli, olağanüstü yetenekli insanın
izini sürebiliriz. Kaybolan eserlerini
arayabiliriz.
Sergi muhteşemdi. Kuzgun
Acar'ın DlSK'e bağlı Otomobil-lş
Sendikası'nın Gönen'deki dinlenme
tesisleri için yaptığı heykelin öyküsü
başlı başına birdramdı. Bu dram bu
ülkede sanatın ve sanatçının başına
gelenleri de özetliyordu. Öyküyü
Murat Ural'ın kitabından aktarıyo-
ruz: 12 Eylül Askeri darbesinin ardın-
dan DİSK tesisleri ile birlikte kapa-
tılmıştı. Tesislerin müdürü Fethi
Eken o günleri şöyle anlatıyor: "12
Eylül'de tesislere askeri görevliler
geliyor ve heykeli söküyorlar. Bu
arada bazı parçaları kırılıyor. Hurda-
ya atmak istiyorlar. Fakat subaylar-
dan biri engel oluyor. 'Yarın bize so-
rarlar' diyor. Bunun üzerine heykel
bir merdivenin altına konuyor ve
orada saklanıyor."
Kuzgun'un bu önemli heykeli da-
ha sonra eski yerıne monte edile-
cekti. Fethi Eken'den dinleyelim:
"7992 Ekimi'nde tesislere müdür
olarak gelirken eski DİSK yönetici-
lerinden Şinasi Kaya bana heykeli
hatıriatmış ve bulmamı istemişti. Te-
sislere gelince heykeli merdiven al-
tında bulduk. Bazı parçalan kınktı.
Sağlam olanlan duvara astık. Ben
ellerimle boyadım. 1996 yılında
Kuzgun Acar'ın eski eşi Bige Berker
ve Milli Reasürans Sanat Galerisi
Yönetmeni Amelie Edgü geldiler.
Eksik parçalan da çıkarttık. Duvar-
da heykelin asıldığı yerier belliydi.
Eskiden kalma bir fotografa bakarak
heykeli tamamladık."
Bu heykel şimdi Maçka'daki ser-
gide. Suzy Hug Levy'nin olağanüs-
tü becerisiyle heykeller, büyüleyici
bir görüntü oluşturmuş. Heykelin al-
tındaki kumlar bile Gönen'den geti-
rilmiş. Amelie Edgü. sergi hazırlıkla-
rının son günlerinde geçirdiği kaza-
nın sıkıntılannı üzerinden atamadan
oradan oraya koşmuş, bütün bu
eserleri birer birer toplamıştı. Sergi
günü mutluydu. Yılın en önemli sa-
nat olayını başaran bu yetenekli ka-
dın, Mehmet Ulusoy'un Paris'ten
gönderdiği mesajı keyifle gösteriyor-
du. Ulusoy, "Kafkas Tebeşir Daire-
si" oyunundaki maskları Paris'ten
sergiye yetiştirmişti. Kuzgun için de
şunlan söylüyordu: "Hayatımda en
çoksevdiğim, saydığım, en çok şey
öğrendiğim ve en önemlisi bana in-
san sevgisini öğreten Kuzgun'a
merhaba."
Kuzgun'u bize yeniden kazandı-
ran herkese sonsuz teşekkürler. Bu
güzel sergi 30 Ekim'e kadar süre-
cek.
NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Uzaya Yolculuğun
Sırası Değil
Saat 21.00'de ellerım elektrik düğmesiyle oyna-
maya başlıyor. Ama benim amacım başka. Elimle
çıt çıt yaparken, içimde yeni yeni kımıldamaya
başlayan: başka dünyalara, mekânlara, koşullara,
zamanlara ve insanlara yöneliş isteğinin dayanıl-
maz dürtüsüyle hareket ediyorum. Bu dürtünün,
kesin olarak. Douglas Adams'ın "Her Otostop-
çu'nun Galaksi Rehberi" adlı 5'li kitap setini oku-
duktan sonra ortaya çıktığını belirtmeliyim.
Uzun zamandır bir dizi bilimkurgu uyduruğu
film, kıtap vb.'nin uzak-yakın bombardımanı altın-
da beyni yıkanmış. kirlenmiş, kusacak derecede
doymuş biriydim ve uzun bir suskunluk dönemin-
den sonra bir şekilde üçkâğıda gelerek bu kitap-
lara bulaşmıştım. Önce onları nereye gittiysem
her nasılsa ve her ne sebepse uzun süre yanım-
da taşıdığımı anımsıyorum. Henüz okumadan,
aramızda gizlı ve esrarlı bir ilişki peydahlanmıştı.
Bu ilişkinın dayanılmaz bir düzeye ulaştığı zaman-
da, arabayı; Boğaz'ı, Marmara'yı ve ufku gören
denize doğru park ettim; çantamı açtım ve serinin
ilk kıtabını okumaya başladım. Bu, üç saate yakın
soluksuz sürdü.
Sonra ıkincısiyle, Evrenin Sonundaki Resto-
ran'\a büyük bir çarpışma yaşadım... Bu böyle
aralıklarla, bazen dinlene dinlene bazen koşarak
sürdü... Her şey bittiğinde aslında yeniden başlı-
yordu ve içimde bu dünyadan bıkma duygusu fi-
lizleniyordu.
• • •
Düşünüyorum da. önümüzdekı günlerde Sa-
türn'e fırlatılacak olan uzay aracı Cassini'nin için-
de asla olmak istemezdim. Çünkü Cassini 7 yıl
sürecek çok sıkıcı bir yolculuk yapacak. Yörünge-
si nedeniyle görup göreceği, iki kez Dünya. bir
kez Venüs, bir kez Jüpiter ve sonra boşlukta çok
can sıkıcı ve hiçbir şey görmeden geçen 4 yıl,
2004 yılında nihayet Satürn.
Satürn'ün halkalan arasında dolaşabilmek için
7 yıllık bir yolculuğa katlanamam.
Ben, Küçük Ayı Takımyıldızı'nda basılan ve ga-
laksilerarası piyasada "Sıfır Yerçekiminde Yapıla-
bilecek Elliüç Şey Daha" ve "Tann Nerede Hata
Yaptı?" kitaplarından bile çok daha fazla satan
"Her Otostopçunun Galaksi Rehberi"ndek\ evren-
de yolculuk yapmak isterim.
Bu evren, ne düş ürünü, ne olabilemezliklerle
dolu ne de uyduruk.
Sadece iki milyon yıl sonrasının evreni.
Her şey, fiziğin olabilirlik hesapları, kuralları,
kavramları ve sıkca sözü edilen terimleri içinde
geçiyor. Olabilirlikler içinde, muhteşem yolculuk-
lar yapıyorsunuz.
Evrenin büyuk kıyametler içinde yok oluşunu,
bir restoranda canlı olarak izliyorsunuz.
Zaman ve uzay içinde kaybolmanın anlamını
sorguluyorsunuz.
Galaksilerarası otoban yolu üzerinde olduğu
için hakkında alınan istimlak kararı henüz uygu-
lanmadan, bu dünyadan bir an önce tüymentn
yollannı bulmalıyım. '
ı u
• • •
C(
Uzaydan Türkiye nasıl görünüyordur geceleri?
Veya görünüyor mudur?
Görünüyordur, görünüyordur!...
Işıklan gece daha sık, daha çok açıp kapamalı-
yız.
Bu da yetmez; elimizdekı fenerleıie gökyüzüne
sinyaller göndermeliyiz.
Türkiye üzerinde açıp kapanan milyonlarca el
feneri....
Dedim ya benim amacım başka.
Ben. bir uzay otostopçusu görür umudunda-
yım.
Şu "Aydınlık için bir dakika karanlık" nasıl da
denk düştü ve imdata yetişti, bilemezsiniz...
Yekta Cüngör Özden
' Yasalar yetersiz'
ANKARA (Cumhuri-
yet Biirosu) - Anayasa
Mahkemesi Başkanı Vek-
taGüngörÖzden, mev cut
v asal düzenlemelenn ini-
ca tehdidine karşı yetersiz
kaldığını vurgulayarak.
"Veterli olmadığını herza-
nıan söylediın. Türkiye'de
toplumsal gelişmelerde
saptadığımız avkınlıklar
zamanında önlenemevin-
ce yasalaria önlemek de
zor olur. Demokratik hoş-
görü kapsamında sürdür-
düğümüz tartışmalar >a-
ntı demokrasinin yitiril-
mesine neden olabilir"' de-
di.
Özden. Ankara Ünıv er-
sıtesi'nın açılış törenlen-
ne katıldı. Ankara Ünıver-
sıtesi Senatosu'nun onur-
sal doktora unvanı verdi-
ği Özden. 'Demokrasi ve
Toplum* adlı konuşma-
sında, demokrasiyı yok
etmek isteyen Atatürk ve
laiklik karşıtı güçlere kar-
şı dikkatli olunması uya-
nsmda buiundu. Demok-
rasinin arkasına sığınan-
lann demokrasiyi yok et-
mek istediğini vurgulayan
Özden. "Eksikliklerini,
zavıflıklannı saptasak da
demokrashi vaşamak a-
maç halinegelmiştir. 1960,
1971 ve 1980 olaylan bUe
Türkhe'nin demokrasiye
bağlıhğını yok edemedi"
dedi. Özden, demokrasi-
nin öğretim, eğitim. terbi-
ye ve yaşam bıçimi oldu-
ğuna işaret ederek buna
ters düşenlerin yalnız ka-
lacağını sövledı. Demok-
rasinin başıboşluk. kural-
sızlık ve gelişigüzellik ol-
madığını vurgulavan Öz-
den. -Demokratik hoşgö-
rü kapsamında sürdürdü-
ğümüz tartışmalar. vann
demokrasinin vitirilmcsi-
ne neden olur" dedi. Öz-
den, Atatürk karşıtı bölü-
cü sapkınlara karşı laiklı-
ğin demokrasinin temina-
tı olduğunu belirterek,
^Demokrasinin olmadığı
yerde laiklik vardır, ama
laikliğin olmadığı yerde
demokrasi yoktur'' dedi.
Teokrasinin karanlığın-
dan çıkanlann gözlerinin.
demokrasinin aydınlığıy-
la kamaşarak kapandığını
belirten Özden. sahte Ata-
türkçü ve dindarlardan da
uzak durulmasını istedi.
Demokrasinin, Türki-
ye"de aydınlann katkısıy-
la korunacağını belirten
Özden. ulusal egemenli-
5in Amasya Genelgesî ile
başlavarak Erzurum ve
Sıvas kongrelerinden
TBMM'nin açılışına ka-
dar uzanan süreçten son-
ra cumhuriyet ile kurum-
sallaştığını söyledi. Öz-
den. Türkiye'nin Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, in-
san haklanna saygılı ana-
yasal demokratik parla-
menter bir sistemle yöne-
tildığini kaydetti.
Özden, gazetecilerin
"İrtica için yasa yeteıii
mi?" sorusuna. *Değil.ye-
terli oimadığını her za-
man söyledim. Türki>e''de
toplumsal gelişmelerde
saptadığımız aykınuklar
zamanında önlenemeyin-
ce yasalarla önlemek de
zor olur" dedi. Özden.
MGK bu yönde hazırlığı
bulunduğuna ilişkin soru-
ya. "MGK'nin TBMM"-
ye yasa sevketme yetkisi
yok. Ancak parlamento> a
tasarı önerisinde buluna-
bilir. Hükümet de isterse
bu tasanyı Meclis'e götü-
rebilir. Demokrasi herke-
sin malıdır" yanıtını ver-
dı.