Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 1997 PERŞEMBE
12 KULTUR
Popüler kültürü anıtlaştıran ressam Roy Lichtenstein'ın ölümüyle Amerika'dan bir yıldız daha kaydı
Amerika'ııın imzası: LichtensteinAHUANTMEN
"Ljchtenstein"laştınlmadık bir
şey bırakmadı v e kuşkusuz huzur
içinde son yolculuğuna çıktı...
Dünyanın en ünlü sanatçılanndan
biriydi. Popüler kültürü anıtlaştı-
ran ve sonucunda belki kendısinin
bile hayal edemeyeceği ölçüde
anıtlaşan bir isim, bir imzaydı:
Roy Lichtenstein
Şöhreti. Mickey Mouse ile Do-
nald Duck sayesinde yakaladı.
1961 yılında yaptığı "Look Mic-
key'' başlıklı resmi. genış kitlele-
rin yakından tanıdığı bu ünlü kah-
ramanlan, çizgi bantlardaki mi-
nik baskı noktalanna dek tıpatıp,
ama devasa boyutlarda ricari renk-
lerle allarup pullanmış bir versiyo-
nuydu. Lichtenstein'ın çizgi ro-
man resimlerinin ılkiydi bu, sa-
natçı 38 yaşmdaydı ve sonunda
kendi ifade tarzını bulmuştu. Bü-
tünüyle alıntılardan oluşan ve ge-
niş kıtlelenn gündelık tüketim nes-
nelerini ve eğlenceliklerini kutsa-
yan bu "özgün" tarzın adı Lich-
tenstein oldu. Zaman içinde çizgi
romanlann yanı sıra tıpkı kendi-
sinden önce Pkasso'nun klasik us-
talara yapmış olduğu gibi, modem
sanatın öncülerinin yapıtlannı da
'Lichtenstein'laştırdı sanatçı; ilk
dönem yapıtlannda kendısine esin
kaynağı olan Picasso ve Mee gibi
ressamlann da aralannda bulundu-
ğu birçok modern sanatçıdan yap-
tığı alıntılarla espnlı bir 'görsel
modern sanat tarihi' oluşturdu.
Amerika'da büyük ölçüde so-
yut dışavurumculuk akımına tep-
kı olarak ortaya çıkan pop-art'ın
öyküsünü yazan ısımlerden bıny-
di Roy Lichtenstein, soyut dışa-
vıırumcularla dalga geçtiği 1966
THAT'5 THE WAY~ IT SHOULD
HAVE BEÛUN-'
HOPELE^S L
• Bir dönem 'Amerika'nın en kötü
sanatçısı' olarak ilan edilen Roy
Lichtenstein'ın zaman içinde Amerika'nın
kendisini temsil eden sanatçılardan biri
olabileceğini öngörmek için müneccim
olmak gerekmiyordu. Pop-art, Amerika'nın
ta kendısinin resmiydi zaten...
San >e Kırmua Fırça Darbeleri, 1966.
tanhlı u
San ve Kırmızı Fırça Dar-
belerTnde, 'hareket resmi' olarak
da bilinen ve ressamın "kotunun bir
hareketiyle' attığı darbeyı. yani
soyut dışavurumculuk akımının
zaman içinde bir klışeye dönüşen
özünü ortaya koymuştu. Soyut dı-
şa\Tjnımcunun fırça darbesi tekti,
özgündü. Lichtenstein'ın tırnak
içine aldığı bu fırça darbelerinin
taklidi ise. devasa boyutlarda işlen-
mış mekanik, adeta 'fabrika üre-
timi' karşılığıydı. Kliselenn ressa-
mı Lichtenstein, bu resmıyle so-
yutu figüratıfe dönüştürüyor, so-
yut dışavurumculan deşifre edıyor
ve tarih sahnesine pop-art"ın çıkı-
şını kendınce müjdelıyordu.
195O'lı yıllarda lngıltere'de or-
taya çıkan pop-art, ABD'de
1960'larda Robert Rauschenberg
ve JasperJohns gibi öncülenn pe-
şinden gelen And> VVarhol. Roy
Lıchienstein. Tom VVesselman, Cla-
esOidenburg,JamesRosenquist gi-
bi. popüler kültürü, gündelik tüke-
tim nesnelerinı sanatının içeriği
haline getiren ama sanatsal 'tarz'
anlamında birbirinden farklı sa-
natçılann üretimiyle bır anda or-
talığı kasıp kavurdu. ABD'yi Ikin-
ci Dünya Savaşı'ndan sonra dün-
ya sanat haritasının ilk sırasına
yerleştıren soyut dışa\Tirumculuk
akımı için bir 'tehdit' olarak algı-
landı önce pop-art, tepkıyle kar-
şılandı, cıddıye alınmadı, yerden
yere vuruldu. Tam da bu dönem-
de ortaya çıkan Roy Lichtenstein
da eleştirmenlerin pek sevmediği,
sanatçıdan saymadığı bir isimdi
başta.
Eleştirmenler sevmedi
O dönemde bır gazetenın 'Ame-
rika'nın en kötü sanatçısı' ilan et-
tiğı Roy Lichtensteın'ın zaman
içinde Amerika'nın kendisini tem-
sil eden sanatçılardan biri olabile-
ceğini öngörmek için müneccim
olmak gerekmiyordu oysa... Pop-
art. Amerika'nın ta kendisiydi za-
ten. Avrupa'da ortaya çıkmış olma-
sına karşın Amerika'da serpılmiş
olmasınm başlıca nedeni de buy-
du kuşkusuz. Kolay hazmedilır eğ-
lenceliklerini 'popcorn'suz tüket-
meyen Amerikalılar için ideal bir
sanattı pop-art. Tüketebilenin var
olduğu yalancı Hollyvvood dün-
yasının doğal dışa\ urumuydu.
Eleştirmenler ne derse desin, Cla-
es Oldenburg'un devasa kumaş
hamburgerlerini, Andy VV'arhol'un
şöhretini, Roy Lichtenstein'ın çiz-
gi romanlannı seviyordu Ameri-
kalılar. Lichtenstein'ın 1962 yı-
lında ünlü Leo Castelli Galeri-
si'nde açtığı ilk sergısindeki yapıt-
lann tümü. sergı açılmadan satıl-
mıştı. Sanatçı, yaşamı boyunca
koleksiyoncuların en sevdiği res-
samlardan biri olmayı sürdürdü,
çizgi romanlardan almtıladığı ya-
pıtlan, sanatçıya milyonlar kazan-
dırdı.
1993 yılında 70. yaşını New
York'taki Guggenheım Müzesi'nde
kapsamlı bir retrospektifle kutla-
yan Roy Lichtenstein, bugün Ame-
rikan sanatının başlıca temsilcile-
rinden biri sayılıyor. Amenkan ga-
zeteleri. yabancı ajans ve TV'ler.
ölüm haberinı "Sanaün da eğten-
celi olabileceğini kanıtlayan adam
arükyok" şeklınde duyurdu. So-
yut dışavurumculuğun soğuk, me-
safeli ve bıreysel hareket sahnesin-
den sonra Amerikan kent yaşamı-
nın gündelık, herkese özgü hare-
ketinı çerçeve ıçıne almıştı Roy
Lichtenstein ve doğru, müzelere
soktuğu renkli çızgı roman kare-
leri bir tebessümü hak ediyordu.
Los Angeles Times'da Christop-
herKnighfın yazdığı gibi, "Jack-
son Pollock ve VVillem de Ko-
oning'in soyut resimkrindeki 'bü-
yük, Amerikan temalan' Ro> Lich-
tenstein'ın resimlerinde daba da
büyük \e Amerikaulara daha da
özgü popüler kültür temalanna
dönüşnıüştü." Bu açıdan, Amen-
kalılar, en Amerikalı ressamlan-
nı yitirdiler Lichtenstein'ın ölü-
müyle...
Amerikan sanat agacının yaprak
dökümüne tanık oluyoruz son yıl-
larda. 1950. 60 ve 70'li yıllarda
Amerikan sanatını belırleyen so-
yut dışavurumculuk (\ViUem de
Kooning). pop-art (Roy Lichtens-
tein) ve mınimalizm (Dan Flavin)
akımlannın üç temsilcisinin artar-
da yaşamını yıtirmesiyle, başrol
oyunculan sahneden çekilen ta-
rihsel bir dönem yavaş yavaş ka-
panıyor.
Garcia Lorca
beyazperdede
ENGtN AŞKIN
TORONTO-lspanyada. 19 Ağustos 1936'da
gün ışıdığı sıralarda patlak veren faşist başkal-
dınyla birlikte, FedericoGarcia Lorca. bir idam
mangası önünde kurşuna dizilmişti. Ünlü oyun
yazan ve ozanın ölümüyle ilgili, hiçbir tanık ve
belgeye rastlanmadı şimdiye kadar. Tetiği ki-
min çektiği, Lorca'nın neden öldürüldüğü, yo-
ğun uğraşlara karşın gizemini hâlâ koruyor.
"The Disappearance Of Garcia Lorca" adıyla
beyazperdeye gelen yeni bir film, gerçekte var
olmayan bir soruşturmanın öyküsünü sunuyor
bize. 1965'te konuyu incelemek üzere Ispan-
ya'da aylarca kalan trlandalı yazar Ian Gibson.
Lorca'nın idamıyla ilişkin 2 ayn kitap yazmış-
tı, ama bu yapıtlarda da gerçeği vurgulayan ke-
sin bir görünüm izlenmedi.
"The Disappearance Of Garcia Lorca-Gar-
cia Lorca'run Ortadan Ka> boluşıT adlı filmin
senaristi ve yönetmeni olan Amerikalı Marcos
Zurinaga, trlandalı araştırmacı yazann yapıt-
lannı. gereğince sinematogTafık bulmadığı için,
içeriğinde düşsel bir tspanyol gazetecinin yer
aldığı yeni bir senaryo yazdı. Ricardo adlı bu
düşsel karakter, Ispanya Iç Savaşı sırasında
Granada'yı terk eden bir ailenin oğludur ve
Lorca'nın gerçek öyküsünü saptamak için, 1954
yıhnda geriye dönmüştür. Tarihsel konumda, gi-
zem dolu bir açmaza ışık tutmak isteyen yönet-
men Zurinaga, düşsel karakterlerle örgülenen
Andy Garcia. Garcia Lorca'yı canlandınyor.
yapıtında, aklı zorlayan bir belırsizlık tuzağı-
na düşüyor. Lorca'nın neden öldürüldüğü so-
rusuna yanıt arayan fılm, bir karmaşa yumağı-
na dönüşüyor sonunda. Biryandan ölümden her-
kesin sorumlu olduğunu ıma eden film. bir
yandan da katilleri aklar görünüyor. Seçkin se-
yırcıyi "Bu yönetmen neyi söylemekistiyor" so-
rusuyla öfkelendiren ve yoğun bir düş kınklı-
ğına iten bır yapıt bu.
Gazeteci Ricardo rolünü üstelenen EsaiMo-
rales, Lorca'yı canlandıran ünlü aktör And>
Garcia. göz kamaştıncı oyunlar sergiliyorlar
filmde. Gerçek Lorca'nın sıcak kımliğinı, ka-
rima gücünü ustaca yaratan Andy Garcia, özel-
likle beğeni topladı. Fılm. bir eşcinsel olan \e
bazı îspanyol edebıyatçılanna göre, bu neden-
le öldürüldüğü sanılan Lorca'yı, bu yanlanna
değinmeksizın tanımlıyor.
Bir de bu terapiyi deneyimı
CUMHUR CANBAZOGLU
Yerli rock gruplannın Anado-
lu'ya açılmasında önemli pay sa-
hibi olan Majör MüzikOrganizas-
yon'un bu yıl Türkiye'ye getırdi-
ği yabancılar arasında en isabetli
seçım diye değerlendirdiğimiz The-
rapy? yann Ankara Sakukent'te.
cumartesi de İstanbul Bostana Gös-
teri Merkezi'nde iki konser vere-
cek. Biletleri Ankara'da iki mıl-
yon, lstanbul'da iki buçuk mılyon
TLden satılan Therapy?'nın ismin-
deki o "soru işareti" esprisi ortaya
çıkacak \e müzığin ne derece ru-
hun gıdası olduğu tartışmaya açı-
lacak. Therapy?'yi tiryakileri çok
iyi tanıyor. grupla yeni tanışacak-
lara bir iki not aktaralım:
Ne zaman Irlanda kültüründen
söz açılsa Kelt müzıği. James Jo>-
ce. Oscar Uilde, Samuel Beckett
\an Morrison, L'G, Ehis Costello
ve son olarak da Therapy? eklen-
meye başladı gurur listesıne Bel-
fastlı tno. basçı Michael McKe-
egan, gıtanst-vokalıst And> Ca-
irns ve davulcu FyfeEwing'li kad-
rosuyla eleştiren dılı ve güçlü bes-
teleriyle A\rupa rock sahnesinın
en iyi gruplanndan biri haline gei-
dı kısa sürede Ancak eleştirmen-
lerin yere göğe koy amamasına rağ-
men soundlan radyolann alışkan-
lıklanna ters düştüğünden ABD'de
fazla tanınmadılar, onlar da Ame-
rikalılar sevsin dıye soundlarını
yumuşatmadılar.
Hiçbir zaman moda grup olma-
dı Therapy?: grunge rüzgân eser-
ken de köşedeydiler, bugün Ingi-
liz gfuplan modayken de köşede-
ler. Nedeni. müziklennin sertliği ve
trlandalı olduklanndan endüstri-
nin suyuna gidecek şinnliklerde
Therap>, Ankara ve lstanbul'da.
bulunmamalan. Buna rağmen med-
ya maymunu olmuş birçok grup-
tan daha iyi satmalan, Therayp?'nin
özgün mesajının insanlara ulaştı-
ğını gösteriyor.
Therapy? süreklı rock'n'roll gru-
bu olduğunu söylüyor, ama ilginç-
tir. hayranlan da sürekli onlann
punk yaptığını iddia ediyor. Bize
göre soundu Qash,metaDica,Hüs-
ker dü arası bir yerde şekillenen
grup punk, metal, rocka aynı doz-
da kıymet veriyor. Son dönemde
Fyfe Ewing'in yerine gelen davul-
cu Graham Hopkins ve gnıba ye-
ni katılan çello Martin Garrick'le
üye sayısı dörde çıkan Therapy?'nin
hangi adrese yöneldiği Ankara ve
İstanbul konserlennde örnekler su-
nacağı, yeni albümleri Ice Cream
Headache'deki sounddan anlaşıla-
cak. Yılbaşında yayımlanacak al-
bümle ilgili orada burada çıkan
notlardan. grubun Nurse('92). mı-
dı albüm Born in a Cresh ("93),
TroubJegum ("94) ve bızde The-
rapy°'nm hayTan kitlesini arttıran
Infernal Love'dan ("95) daha sert
bır çızgı getireceğı anlaşılıyor.
Bir önemli not daha: Akustiği ol-
mayan Bostancı Gösteri Merke-
zi'nde kurulan asma tavanda akus-
tik sağlanmış. duyurulur.
Cemil Kavukçu'nun yeni öykü kitabı 'Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak', Can Yayınlan'ndan çıktı
Içsel yolculııklarla zengLnleşen yaşamlar...
FECİRALPTEKİN
"Nasıl bir >olculuğa çıktığı. amacına
ulaşıp ulaşmadığL neden geri döndüğü be-
lirtilmiyor öyküde. Çünkü bunlann bir
önemi \ok; yani bir anlamda."
Cemil Kavukçu'nun öykücülüğünün de
bir vanş noktası yok. Yazarak bir sonuca
ulaşmak kaygısı taşımıyor Kavukçu. Oku-
yucuyu doğrudan sorgulamaktan kaçındı-
ğı için, herkesi kendi içsel yolculuğuna çık-
maya davet ediyor.. 'Bilinen Bir Sokakta
Kaybolmak' ise aslında o çok iyi bildiği-
mizi sandığımız kendi içimizde ve kendi
yaşamlanmızda kaybolmak.
- Daha önceleri olduğu gibi yeni öykü-
lerinizi oluştururken de görüntülerden mi
yola çıkünız?
Evet, başlangıç noktam yine görüntü-
ler. Bu bazen bir müzik, bir çağnşım, hat-
ta bir ses bile olabiliyor. Özellikle de sı-
nema sanatından yararlanmaya çalışıyo-
rum. Herhangi bır fılm karesi, beni yeni
bir öyküye götürebiliyor. tlk önce kafam-
da 'çekirdek' diye adlandırabileceğim bu
kareyı oluşturuyorum ve böylece sonunu
bejıim de bilmediğim bir serüven başlıyor.
- Ö> külerinizde bildiğiniz, iyi tamdığınız
çe\TE ve insanlara yer vermeniz, görüntü-
lerden >ola çıkmanızdan kaynaklanıyor
olabUir'mi?
tlk önce görüntü ve atmosfer oluşuyor;
daha sonra bu görüntü ve atmosfenn ıçi-
ne birtakım insanlar giriyor. Her şey bu in-
sanlann üzerine kuruluyor işte. Öj;küle-
rimin odağında insan var kısacası. Öykü-
lenme giren ve kendi rollerine bürünen bu
insanlar, yabancısı olmadığım kişiler as-
lında. Ben, bilmediğim ve iyi tanımadığım
birisini yeterince içten ve canlı bir biçim-
de anlatabileceğime inanmıyorum. Öy-
künün içtenliğı de estetik kaygılar kadar
önemh' benim için.
- Yeni öykülerinizde de okuyucuya ke-
Cemil Kavukçu,
'Patika' adlı
kitabı ile 1987
Yaşar Nabi
Nayır ve 'Uzak
Noktalara
Doğru * adlı
kitabı ile 1996
SaitFaikÖykü
Ödülü *nün
sahibL
(Fotoğraf: KUBİL AY
TÜNTÜL)
sin çözümler sunmak yerine onlan düşün-
meye. kendi Idşisel yoiculuklarına çıkma-
ya davet ediyorsunuz.
Evet, ben onlann işine hiç kanşmıyo-
nım. Ahlakı bır biçimde de ırdelemiyorum
olaylan, sadece anlatıyorum. Dolayısıyla
da yan tutmamış oluyorum tabıı. Insanı
bütünüylekavramayaçalışıyorum; iyi ve
kötü_yanlany!a.
- Oykülerinizi oluştururken yaşamın
gözden kaçan küçük aynnblanna önemli
işlevler yüklediğinizi sö\leyebilir mijiz?
Aynntılar çok şey anlatıyor , ama ay-
nntıyı da iyi seçmek gerek. 19. yüzyıl ro-
manlannda görüntüyü okuyucu için can-
lı kılmak adına çok genış betimlemeler ya-
pılırdı. Bugün ise sinema ve televızyon o
kadar gelişti kı küçük ıpuçlan ile aynı so-
nuca ulaşmamz mümkün.
- Öykülerinizde, sıradan insaniaruı tek-
düzeyaşamlanicerisindeyakaladıklanyi-
ne basit ama keyif veren küçük serüven-
lere sıklıkla ver \ermenizin özel bir nede-
Yaşamımız bu serüvenlerle geçiyor za-
ten: gözardı edilen küçük aynntılarla. Bu
aynntılan yazdıkça okuyucuyla özdeşle-
şebıliyorum. Herkes kendıne ait bır şey-
ler bulabıliyor öykülenmde.
- Peki gündelik >aşamın getirdigi ukan-
ma noktasuıa ulaşan bireyin kaderi ne olu-
yor?
ICitabımın 'Boşluğa BakanPencere' ad-
lı ikınci bölümünde. büyük kentte belli
bır düzen içinde yaşayan insanlann öykü-
leri var. Onlar da aynı bırincı bölümde yer
alan. genel değer yargılan dışında yaşa-
mayı seçmiş karakterler gibi tıkandıklan
noktada kaçmaya başlıyorlar. İşte bu ka-
çışla birlikte bireyin içsel yolculuğu baş-
lıyor. Dış dünyada yakalayamadıklanmı-
zı kendi ıçımızde aramaya başlıyoruz. Bü-
yük yalnızlığın içinde birazcık insan sıcak-
lığı arayan kışı de kendi düşlerine kaçıyor.
Düşler bıttığinde ise neredeyse yaşam da
bıtıyor.
- İnsanlann düşlerini paylaşnklan içld
sofralannda gelişen o uzun sohbetierin öy-
külerinizde belirgjn bir işlevi var. „
Yalnızlık başlaymca ıçki de bir başka sı-
ğınak oluyor çünkü. Öykülerimde anlat-
mayı seçtiğim, yani toplumun yalnızlık
ve iletişimsizlikten sıkılan bireyleri top-
lanıyorlar buralarda. İçki ortamlannda bir
araya gelip düşler kurmaya başlıyor, hat-
ta Nolya gibi düşsel bir kadın yaratıp ona
âşık oluyor. onu anyorlar. Özellikle Türk
toplumunun meyhane kültürü daha çok
kedere dayanıyor.
- tnsanlannyaşadığıtüm kedereve hüz-
ne karşın yine de güldüren bir yanı. fark-
h bir espri anlayışı var öykülerinizin....
Okuyucunun içini karartmak istemem.
Onlar zaten kederden ve sıkıntıdan kaç-
manın bır yolunu anyorlar. Hiç kimse kö-
tü bir şey duymak istemiyor artık. Ben de
onlann tebessüm etmesini sağlayacak kü-
çük aynntılarla bu dengeyi kurmaya çalı-
şıyorum.
- 'tşte Bu' adh ö> künüzde.önemli olanın
kendi içsel yokuluğumuza çıkmak olduğu-
nu söylüyorsunuz. Öyleyse salt bu yolcu-
luğun kattığı bir şeyler \ar insana.
Iç zengjnliği... Birnesnelerdünyası iceri-
sinde yaşadığımız bugün, sahip oldukla-
nmız hükmedıyor bizlere. Bu yüzden de
iç dünyamız gittikçe yoksullaşıyor. lnsa-
nın kendine doğru bir yolculuğa çıkması
çok önemli. Kendimızi daha iyi tanıdığı-
mız zaman zengınleşmeye başlıyoruz.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Eylülde Flamenko Ateşi
Belki de geç kalmış bir yazı. 22 eylül pazartesi;
sonbaharın ilk günü. Hiç Istanbul'a yakışmayan bir
eylül gecesi. Açıkhava'da, biraz da titreyerek, oysa
ay da yarım aydır gökyüzünde ama ne var kı bulırt-
lar önünde, flamenkonun kralıçesi geliyor sahneye:
Christina Hoyos.
Biraz yaşlanmış, ama derler ya mıhrap yerinde.
Bedeni müziğin kışkırtıcı eşliğınde adeta biraşktür-
küsü okuyor. Madem kı flamenko benı kendi öykü-
mü kurmaya zorluyor; o zaman işte karşımdaki,
umırtsuz bir aşkın, karşılıksız bir aşkın, imkânsız bir
aşkın dansı.
Evet, evet, bu romantizm eylüldendir. Ama tam
da22 eylül gecesi, izliyoruz Hoyos'u. Etrafı, renkdi-
namizmi ve bedenlerin kösnüllüğüyleçevrili... Etra-
fındaki birbirinden genç ve güzel bedenler bir aşkı
anlatıyor, bir Endülüs tutkusuyla...
Belki de eylüldeki Necib'ın Suad'a olan aşkı gi-
bi...
Belki de Cyrano'nun Roxane'aolan aşkı gibi...
Belki de Don Kişot'un. Dulcinea'yaolan aşkı gi-
bi...
Sahnenin üstündeki dans görkemi, renk görke-
mi, beden dilinın estetik görkemi, bizi kendi öykü-
müzü kurmaya yöneltiyor; biraz titriyoruz Açıkhava'da
ama olsun, gorkemin tadına varmaktayız; keşke şu
gökyüzündeki bulutlar olmasa; ay da yanm ay...
•
Belki de çoğumuzun içinde biraz Cyrano'luk var.
Aşkı "söyleme"yle ilgili bırsorun. "Gizleme"yle ilgi-
li bir sorun. Umutsuz bır aşka düşme sorunu.
Büyük bireğretıleme var. Cyrano'nun aşkını, Ba-
ron de Neuvilette'in "söy/eme"si. Baron kendi aş-
kını mı söyler Roxane'a; yoksa Cyrano'nunkini mi?
Roxano kime âşıktır; Baron'a mı. Cyrano'ya mı?
Yeryüzünde bundan büyük bır "eğretıleme" var mı?
Büyük bır aşk eğretilemesi.
Sözcüklerin her bir şeyi taşıdığına inanıyorum;
aşkı da taşır; anlatım güçlüğü dilde değil, sözcük-
lerde değil, olsa olsa bizdedir. Bızım seçimimiz ya
da eksikliğımızle ilgılıdir. Dil her bır şeyi taşır.
Aşkın görkemi benced/7'de. dılegeldiği gibi, par-
maklarda da gelir. Şayet parmaklannızın uçlan, duy-
gulannızı taşıyorsa.
Hep dedik, şayet âşıksanız; neden bütün dünya-
ya âşık olduğunuzu haykırmıyorsunuz. Şayet âşık-
sanız; yüreğiniz püsküren biryanardağ gibiyse: duy-
gulannız bir kadına aitse, niye ona söylemiyorsunuz.
Neden delilergibı âşığım demiyorsunuz. Bu kar-
şılıksız da olsa, niye söylemiyorsunuz. Utanıyor mu-
sunuz? Asla!
Utanmamalı bir insan, yüreğinde aşk ateşi yanı-
yorsa.
Bakın. Cyrano bile. evet, o delicesine gururlu ve
gizlı âşık, ölmeden önce, aşkını ıtıraf etmiyor mu Ro-
xane'a. Biliyorum, Cyrano çok eskilerde kaldı...
Belki de çoğumuzun içinde biraz Don Kişotluk var...
Evet, Don Kişot da çok çok eskilerde kaldı. Dulci-
nea'yı düşünde kurgulayan Don Kişot da; ama ey
yazı; ey söz sen varsın ya...
Söz aşkın taşıyıcısıdır birçok şey gibi: Parmak uç-
lan, birdokunuş, bırbedenin kıvrımlan; iki çıplakbe-
denin birbiriyleteması; bir-öpücük...
•
Açıkhava'daki dans, müzik, şarkı, renk şöleni, ge-
cenin ileriemesiyle birlikte. kendi anlatımını sürdü-
rüyor. Flamenko zaten, aşkın ateşini betimlemez
mi: Bir Endülüs tutkusuyla, bir Endülüs kösnüllüğüy-
le. Bunlardaevrensel değil midir, hep soluduğumuz
hep duyumsadığımız?
Bedenlerin hareketinde aşk dile geliyor. Beden-
ler, belki imkânsız bir aşk öyküsünü anlatıyor:
Belki de eylüldeki Necib'in Suad'a olan aşkı gi-
bi...
Belki de Cyrano'nun. Roxane'a olan aşkı gibi...
Belki de Don Kişot'un, Dulcinea'ya olan aşkı gi-
bi...
Belki de bu geç kalmış bir yazı. Hiç kuşkusuz, bu
romantizm eylüldendir. Şimdi eylül geride kaldı, ama
imgesel olarak eyiulden kurtulmak olanaklı mı? Bir
kez yüreğıne düşmüşse insanın eylül ateşi...
Janko Messner İstanbul'da
• Kültür Servisi - Çağdaş Av usturya edebiy atının
en önemli temsilcilerınden biri olan Janko Messner,
tstanbul Avusturya Kültür Ofısi'nin davetlisi olarak
12-15 Ekim tarihleri arasında tstanbul'a gelecek.
1921 yılında dünyaya gelen yazar. eserlerinde
Almanya ve Slovence dillerinı kullanarak "'Şiirler
Pesmi-Conti"de olduğu gibi bölgesel Sloven
şivesinde de eserler veriyor. 14. Uluslararası
Televizyon Festivali "Altın Prag" Ödülü 1978,
Sloven Kültür OTganizasyonu Odülü 1989,
Avusturya Bilim ve Sanat Ödülü 1992, Antas-Altın
Madalya Lublıyana 1995 gibi ödüllerin sahibi olan
Messner. aynı zamanda Graz Yazarlar Topluluğu ve
Sloven Yazarlar Derneğı üyeliğini ve Avusturya'da
Sloven Yazarlar Derneği Başkanlığı'nı sürdürüyor.
Yazann önemli yapıtlan arasında "Bir Karitiya
Vatanı", "Siyah-Beyaz Hikâyeler", "Karintiya Üçlü
Tablo", "Geri Dönüş" sayılabilir. Messner, Türkiye
ziyareti sırasında 14 Ekım'de tstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edtbiyatı
Bölümü'nde bırokuma günü gerçekleştirecek.
Salah Birsel'in son şiir kitabı
'Sevdîm Seni Ey İnsan'
• Kültür Servisi - Ülkemız şıinnin özgün
kalemlerinden Salah Birsel'in son şiir kitabı "Sevdim
Seni Ey insan'" Adam Yayınlan'ndan çıktı. Duygu
yüklü kısa ve vurucu şiırlenyie dikkat çeken. birkaç
sözcükle kurduğu dizelerine günlük dili ustalıkla
sindirmeyi başaran sanatçı. "...Ben kimseyi sevmedim
/ Seni sevdiğim kadar ' Kendimi de sevmedim ey şiir"
diyor. Salah Birsel'in beş şiir kitabını bir araya getiren
"Köçekler", diğer şiir kıtaplan " Yalellı, Rumba da
Rumba, Yaşama Sevinci. Çarleston, Varduman, Baş ve
Ayak" ile günlüklerinı toplayan iki kitabı "Yanhş
Parmak" ve "Papağanname'"de Adam Yayınlan
arasında yer alıyor.
Chermine Vıdori'den
UNICff yararına sergi
• Kültür Servisi - İtalyan ressam Chermine Vidori,
UNICEF yaranna Bahçeşehır Tanıtım ve Sergi
Binası Sanat Galerisi'nde bir sergi açtı. Sanatçı
"Benimle Gelin-Düşleyin" isimli sergisiyle
tstanbullu sanatseverlerin ıçindeki çocuğu yumuşak
darbelerle uyandırmak ıstıyor. Sergiden elde edilen
tüm gelır yardıma muhtaç çocuklara bırakılacak.
tzmir doğumu Chenrune Vidon. 1965 yılında
Italya'ya yerleşerek, resim çalışmalanna ünlü
Amavut ressam Lin Delia ile birlikte Roma Güzel
Sanatlar Okulu'nda başladı. Avrupanın en tanınmış
ressamlanndan ve sahne dekoratörlerinden Tilly
Saletti'nin desteğini alan sanatçının Italya'da açtığı
sergileri birçok ödül aldı.