Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10EKİM1997CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Bilimkurgusal komedi-aksiyon-macera kokteyli niteliğindeki yeni bir Amerikan eğlenceliği sinemalarda
Aramızda uzayhlar var!ABD hükümetinın. "dünyayı evrenin
tiim pisliklerinden korumayı" görev
edinmiş. çok gizli ve özel bir servisin-
de çalışan 2 ajanın kahramanı olduğu
"Men in Black- Siyah Giyinen Adam-
lar". uzayın derinliklerindeki gezegen-
lerden dünyaya gelen yabancı ziyaret-
çileri denetleyen. kollayan \ e insanlann
panığe kapılmaması gerekçesiyle.
uzaylı yaratıklann varlığını gizli tutan
bu ikilinin serüvenleri üstûne gelışiyor.
Unutulmaz Blucs Brothersgibi siyahlar
giyinen Ray Ban gözlükler takan. dün-
yada ınsan kılığında dolaşan uzaylı zi-
yaretçilerle uğraşarak olaylan denetim
altında tutmaya çalışan 2 kahramanı-
mızdan yaşlı olanı, işini çok ciddiye
alan. deneyimli gizli ajan K. (Tommy
LeeJones). Onun serv ise aldığı çırağıy-
sa, önceleri meraklı bir afacan edasıyla
olup bitenlen izledikten sonra etkin ola-
rak devreye gıren zenci çaylak ajan J
(WUlSmith).Tıpkı dünyayı mesken tut-
muş insanoğlunda gözlendiği gibi dün-
ya dışı uzaylı yaratıklann da, E.T. gibi
hem iyısi, uysali hem de insan hali Vin-
centD'Onofriotarafından canlandınlan
böcek Edgar gibi kötûsü var. Uzaylı bır
saygın göçmeni öldürüp Edgar kılığın-
da çevresine terör saçarak gezegenine
dönebıleceği gemisini onanp uçuracak
bir parçamn peşindekı korkunç uzaylı
yaratığa karşı verdikleri mücadeleye ka-
nşan. önüne gelen makatsız ve iç or-
gansız bir garip cesetlerden orlada bir
dümen döndüğünü fark eden. New Y-
ork morgunda görevli. güzel ve akıllı bir
otopsi uzmanı (harika Linda Fîorenti-
no) da, siyahlı adamlanmızın yanında
saftutacaktır...
"Men in Black- Siyah Giyinen Adam-
lar", 1950'li yıllardan bu yana Amen-
kan sinemasında izlediğimız dünyayı
ele geçirme derdindekı kötü niyetlı
uzayhlann yeryüzünü istila edişlenni
konuedinen, "TheThing,from Anothe-
re VVorld", "Invasion of Bodv Snatc-
hers", "The Man who feU toEaıth",
"Ctose Encainters", "E.T.", "Starman",
"They Live", ve en son "Independence
Day" gibi filmlerin geleneğinı sürdü-
rüyor, mizah öğesini daha bır öne çıka-
rarak. Pek iyi gitmez komediyle bilim-
kurguyu kanştmp kaynatmak iddiasın-
Siyah Giyinen Adamlar
Men in Black / Yönetmen:
Barry Sonnenfeld / Senaryo:
Ed Solomon / Kamera: Don
Peterman / Müzik: Danny
Elfman / Oyuncular: Tommy
Lee Jones, Will Smith, Linda
Fiorentino, Vincent
D'Onofrio, Rip Torn, Sibhan
Fallon, Tony Shalhoub / 1997
ABD (WB)
da ve çızgı roman sığlığında gelişen.
"büyücü" Rick Baker'ın hayalgücünün
eseri ahtapot gibi ya da dinozonımsu
sürûngenlen andıran yaratıklarla, In-
dustrial Light and Magıc'in elinden çık-
ma, etkileyicı görsel efektlerle donatıl-
mış, parlak High-Tech cilası çekilmış,
80 milyon dolara mal olmuş, türlerin
harmanlandığı. beylik bır yeni Amen-
kan eğlenceliği sayılacak film, biterbit-
mez unutuluveriyor hemencecik.
ABD'de yılın en fazla gişe hasılatı
getıren fllmlerinden olan bu abuk sabuk
komedi, aksiyon, bilimkurgusal mace-
ra kokteylinde matrak diyaloglar, çeşit-
li filmleri çağnştıran sahneler. güncel
göndermeler ve taş atmalar gırla gidi-
yor. Birinci sınıf efekt becerisiyle sanp
sarmalanarak Marvel Comics'de ya-
yımlanrruş başansız bir çizgi romandan
esinlenip, dünyanın parası sarfedilerek
tezgâhlanmış. kimi gerçeklerin her za-
man yönetenlerce yönetilenlerden giz-
lendiğine ve yönetilenlerin aslında pek
bir şey bilmediğine ilişkin "Men in
Black", dünyada insan kılığında boy
gösteren uzaylı yaratıklar geyiği üstû-
ne iş tutuyor. Şirin ama zırva ve abuk sa-
buk bu bilim-kurgusal komedi-aksiyon
fantezisi, Coen kardeşler, Rob Reiner,
Penny MarshaU gibi yönetmenlere uzun
süre kameramanlık ettikten sonra kas-
vetli bir mizahın ağır bastığı "Adams
Ailesi", "Get Shorty - Tut Şu Bflcûrü"
gibi karanlık. tuhaf eğlencelıklerçeke-
rek yönetmenliğe geçen Barry Sonnen-
feld'in imzasını taşıyor. Nerdeyse siyah-
la beyaz kadar karşıt karakterlerdekı 2
gizli ajanın uzaylı terönst Edgar'ı ense-
leyip habis planlannı engelleyerek dün-
yayı kurtardıklan filmde. kahramanla-
nmızın taktıklan Ray Ban gözlüklerin
bir ışlevi de hafıza kaybına yol açan,
ileri teknoloji ürünü bir silahın ateşlen-
diğinde çevTeye yaydığı, ışınlardan iki-
liyi koruması. Uzaylı ziyaretçilerin var-
lığına tesadüfen taıuk olanlara, tüm gör-
düklerini anında silip unutturuyorbu si-
lah. Vs. vs.... Bu kez "hem korkutucu,
hem gerilimİL, hem de komik" bir film
piyonu "Hayalet Avcüan"nın bir başka
abuk sabuk çeşidi sayılabilir sonuçta.
"Kurtulus, Günü"yle yıldızı parlayan
rapçi. zenci komedyen Will Smith'le
Tommy Lee Jones'in oluşturduğu iki-
linin yeni serüvenlerini aktaracak bir
devam filminin de belirtilerini içe-
ren "Men in Black", örneğin aynı
konuda. John Carpen-
ter ustanın vaktiyle
çektiği "They Li-
ve" filminin ya-
nında karikatür
gibikalaruzev-
zek ve zıpır bir
patlamış mısır
eğlenceliği
özetle.
yap-
maya soyun-
muş eski kamera-
man-yönetmen
Barry Sonnenfeld'in
"Siyah Giyinen
Adamlar"ı. Amenka-
hlann malum "Uzayb-
lar dünyayı istila ede-
büir" fobısinden
kaynaklanan. yo-
ğun bir ilgiyle kar- _
şılanıp özellikle
Amerikan seyircisınin
bağnna bastığı, farklı
türlerin iç içe geçtiği,
şenlikli, şamatah, gırgır
bir çizgi roman fantezisi
ve yaklaşık on yıl öncesinin gişe şam
Geçmişiyle banşık yaşamayı öğrenebilmek...Bugün göstenme gıren yeni
filmlerden 'The Blackout- Ka-
raröna'. en son 'The Funeral-
Cenaze Töreni'nı festıvalde ve
sinemalarda izlediğımiz. bağım-
sız sinemadan yetişerek son dö-
nemde Hollyvvood'un özgün ve
önemli yönetmenlerinden biri
haline gelmiş Abel Ferrara'nın
bu yıl Cannes'da gösterilen son
eseri.
Geçmişinden kurtulmak iste-
yen yakışıklı. varlıklı, ünlü bir
sinema oyuncusunun. burnunu
kc&
<
a
1
m'âeW kaldırmayan, alkol-
den de uzak duramayan aktör
Matrynin (Matthe^v Modine)
öyküsünü aktaran "The Blacko-
ut', herkesçe imrenilen cilalı
Hollywood tarzı ün, alkol, uyuş-
turucu, seks şeytan üçgeninde
çılgınca yaşamaktan giderek ka-
fayı yiyen, malum o zevk sefa
içindekı oyuncu yasantısına da-
yanan bir "takınrı ve tahrip' öy-
küsünü anlatıyor.
Anaç sevgili Schiffer
Bu kez kamerasını sinemanın
mutfağına, yanı kendi uğraşının
sahne gerisine çevirmiş Abel
Ferrara, kafayı 'ışığatakmış', de-
lidolu sinemacı mılletinın arka
fonunu. ana karaktenni de ünlü
bir oyuncunun oluşturduğu. Mı-
ami'de geçen sıcak. etotık ve
çağdaş bir hikâyeyi önümüze sü-
rüyor Birtürlüaçık seçıkbiçim-
de anımsayamadığı \e onu habi-
re rahatsız eden hatıralannın içın
için kemirdigı, habire içip saçıp
dağıtan perişan aktör Matty, yak-
laşık 5 yıldırılişkisinı sürdürdü-
ğü ve delicesıne tutkun olduğu,
ona söylemeden çocuğu-
nu gizlice aldırmış. Fran-
sız asıllı, esmer sevgılisi,
öpüşme ustası Annie'nin
(Beatrice Dalle) bir sabah
ortadan kayboluverme-
siyle, bir çeşit bunalıma
giriyor, bir daha kolay ko-
lay çıkamamacasına.
Ünlü aktörden gebe ka-
lıp doğuracağı çocuğun
da babası gibi kokainman
olmasım istemediğı içın
kürtaja başvuran An-
nie'ye çok geciiarıış bır
evlenme önerisinde bulu-
nan Matty'yi, şiddetli bir
tartışmanın ardından an-
sızın terk edıveriyor An-
nie. evlilik önerisi için ni-
ye bu kadar geç kaldın di-
yerek. Hem alkolik hem
de uyuşturucu bağımlısı
olan, zayıf ve çocuksu ka-
rakterli Matty'den aslın-
da doğru dürüst bir baba olaca-
ğına da hiç aklı yatmayan Annie,
kurtuluşu Matty'den çekıp kaç-
makta buluyor.
Sahte cennetlerin müdavımı
ve kokaın, crack, \ b. uyuşturucu-
larla içki kadehlerinin tutsağı ha-
line gelmiş, ünlü aktör Matty'nin
kendini tahrip etme sürecinin ka-
otik atmosferine gömüldüğümüz
fılm, belleğinde kocaman bir de-
lik açılmış Matty'nin tedavı gö-
rüp temizlenmiş olarak Annie'lı
yakın geçmışmin tüm aynntıla-
nnı hatırlayıp bütün sorunlann-
dan kurtulabilmek amacıyla bir
buçuk yıl kadar sonra yeniden
Miami'ye gelişiyle sürüyor.
Uyuşturucu ve alkol bağımlı-
Karartma
The Blackout
/Yönetmen: Abel
Ferrara/
Senaryo: Marla
Hanson, Christ
Zois, A. Ferrara /
Kamera: Ken
Kelsch / Müzik:
Joe Delia /
Oyuncular:
Matthevv
Modine,
Beatrice Dalle,
Dennis Hopper,
Sarah Lassez,
Claudia Schiffer,
Steven Bauer /
1997 ABD (Özen
Film)
lığından kurtulmasına yardımcı
olan, son derece sağhkh, doğal,
temiz ve disiplinli, New Yorklu
yeni sevgilisi Susan'm (sulak
yerlerde büyüdüğü belli, ünlü
Alman manken Claudia Schif-
fer boy gösteriyor, "saghklı yiye-
cekdükkânı gibi' güvenl i ve anaç
bu yeni sevgili rolünde) müşfık
kollannda temiz bir aşk yaşayan
Matty, boğarak öldürdüğünü rü-
yalannda filan gördüğü, fena
halde çocuk sahibi olmak istedı-
ği Fransız sevgilısinın yol açtığı
vicdan azabı hasanndan ve An-
nie takıntısından az buçuk sıyn-
lıyor. ruh doktoru seanslan sa-
yesinde. Ama Annie'yi aramak-
tan. en ıyi arkadaşı olan yönet-
men Mickey (porno mu, kJip mi
çektiği pek anlaşılamayan, dene-
yimli, bıçkın bir yönetmeni oy-
nayan, aslında filmde söz konu-
su edilen bütün bağtmhlık du-
raklanndan bir bır geçmiş, eski
Hollyvv'ood kurtlarından, yıllann
Dennis Hopper'ı da, oldukça
abartılı, yerkarikatürleştirilmiş,
sivri ama yine de sevimli bir
oyun çıkanyor) aracılığıyla araş-
tırmaktan da hiç vazgeçmiyor.
Canlı öltim sahneleri
Bu arada, gördüğü son filmi-
ne vurulmuş bir hayranı olan,
gencecik, saf bir garson kjzla,
sırf Annie adını taşıdığı için gö-
nül eğlendirmekten, hatta bu
ikinci Annıe'ye (Sa-
rah Lassez) pek hatır-
lamadığı. ama kâbus-
lanna giren, bazı kötü
eylemlerde bulun-
maktan da geri dur-
muyor Matty. Üstelik
Matty'nin ikinci An-
nie'yi, farkında ol-
maksızın boğuverişi-
ni, kamerasını çalıştı-
np 'canlı canlı, anında
görüntü' kabilinden
filme çekiyor, şeytan
ruhlu yönetmen Mic-
key. cinayete engel ol-
maktansa cinayeti ka-
merasıyla anında kay-
detmeyi yeğliyor.
Sonra da Matty'ye
kalkıp ahlak, doğru-
luk. dürüstlük nutuk-
lan atıyor. Böylece
belki de sinema tarihi-
ne geçmeyi(!) uman
sapık yönetmen Mickey'in bu
yaptığını, son yıllann kan ve şid-
detın doruğa çıktığı bazı iğrenç
'Gore' filmlerinde de uygulan-
dığı ısrarla söylenen, filmin için-
de gerçekten cinayet işlendiği,
kimi gerçekten 'canlı' ölüm-öl-
dürme sahnelerine gönderme gi-
bi algıladık.
3 günlüğüne. sanatla ilgili bir
iş gezisıne çıkan, huzurlu dilber
Susan'ın yokluğunda. içki şişe-
leriyle yine dostluk kurup adre-
se teslim çalışan, eski torbacısı-
nı da bularak yine acınacak hal-
lere düşüyor Matty ve sonunda,
yönetmen arkadaşı Mickey"in
Acapulco'lardan bulup getirdiği
eski sevgüisi Annie'yi (Beatrice
Iııaııma ama falsız da kabna!Köln Ha\aalanı'nda çalışan, 4 yıldır bir er-
kekle ilişkı kurmadan yalnız başına yaşa-
yan, artık20'ıyaşlannıarkadabırakıp30'lu
yaşlanna haarlanan. akça pakça, akıllı ve
güzelce ama sıkılgan ve kompleksli Fannj
1
Füık'in (tsvivTeli yönetmen Dani Levy'nin
filmleriyle unıştığımız, yetenekli Alman
oyıoncu Mara Schrader) öyküsü.
Bir fmcan sahveyle başlayıp yemek dave-
tiyle sürerekyatağa doğru yön alan ilişkile-
re set çekmijbu çalışan yalnız kızın işi. evi.
parası \ar, ana kollannda mutluluğu bula-
bileceği bir ckeği yok!
Bi- çeşit ölim felsefesi yapılan. özel kurs-
lara de\am eden, intihar etmenm yollannı
araşt ran, göni olan hıçbir canlıyı yemeyen.
vejetaryen. kmdine aşk ve mutluluktan yok-
sun tır dünyıkurmuş, siyah kadife kaph ta-
butunun içirJe uyuyan, kendi cazibesinin,
albcnismin pk farkında olmayan bu çağdaş
kadnın öykisü, bir akşam iş dönüşünde
aparmanın sansöründe karşılaşrığı, karna-
vala giderce^ne yüzü gözü boyalı, acayip
giysiler içıncekı, esrarengız havalı, kara de-
rili l.omşustyla tanışıp kesişmesiyle ivme
kazanıyor.
.^sksızlıknn mustanp Fanny'nin yaşamı-
nı değiştirhir Orfeo adlı bu gizemlı falcı
komşusu. G:leceği okuyup her çeşit fal ba-
kan Orfeo (Reme Sanoussi- Bliss), soğuk, iç-
tenlıksız. karalı Alman toplumunun hep dış-
layıp yok etıeye uğraştığı marjınal kesim-
der» ıırprotcap aslında. Faldan filan pek pa-
ra kizanamaiığından. takıp takıştınp sürüp
sürüîtürereleşcınsellenn devam ettıği pas-
pal ->n geceklübünde. ünlü şarkılan play-
b a c l vaparaıgecelen gösteriye çıkan mete-
liksız Orfeo kirasını ödeyemediği dairesin-
Beni Kimse Sevmiyor
Keiner Liebt mich /
Yönetmen, Senaryo: Doris
Dörrie / Kamera: Helge
VVeindler / Muzık: Niki
Reiser / Oyuncular: Maria
Schrader, Pierre Sanoussi-
Bliss, Michael von Au,
Elisabeth Trissenaar, Peggy
Parnass, Joachim Kroll,
ingo Naujoks / 1995
Almanya (Fono Film, WB)
Dalle) bir kez daha tiksindiriyor.
'Taş gibi bir kafa'yla yerlerde
süründüğü o berbat. perişan. es-
ki haline dönen, hayatı kaymış
jön. 'sorumluluk kaçkınu âciz be-
bek, keş gamsız'Matty' nin öykü-
sünü bıraz yoruma açık bir fina-
lebağlamayı yeğlemiş Abel Fer-
rara sonda.
Kuşkusuz Ferrara'nın en
önemli eserleri arasında anılma-
yacak, ancak yine de yer yer et-
kili, kışkırtıcı filmlerinden biri
sayacağımız bu 'The Blackout',
psikolojik gerilim kulvanyla bil-
dik 'thriDer' türü arasında gıdip
gelerek, birtakım üst üstebindir-
melerle (süperpozelerle) yakın
plan çekimlerden oluşturulmuş.
deneysel tonlardan ses veren. k-
lıp tarzı, gevşek, sarkık bir üslup
tutturuyor.
Etkileyicı görsel ve erotik dü-
zeyi, Ken Kelsch'in çoğu kez
farklı açılara ve çerçevelemele-
re me>"leden kamera çalışması,
kimi zaman grenli, rengârenk,
karmaşık görüntüleri. Joe De-
Ba'ya ait müzikleri ve Amerikan,
Fransız, Alman kanşımı oyuncu
kadrosu da 'The Blackout'u. me-
raklısı için ilginç kılıyordenebi-
lir. ortalama seyirciye yer yer ha-
fakanlar bastırsa da.
Özellikle 'geçmişiyle birlikte
yaşamanui' pek üstesinden ge-
lemeyen, o parlak, hayran olu-
nan. sevilen. nerdeyse tapılan
ünlü bir film yıldızının lüks ya-
şamının sınırlannı süreklı zorla-
yarak zikzaklar çizen, annesınin
bıricık oğlu. zürriyet meraklısı,
madde bağımlısı aktör Matty ro-
lündekı, şimdıye kadar hak etti-
ği yere pek gelememiş,
— 198O'lı yıllann bereketli
Hollywood kuşağı aktörle-
rinden, 'Birdy', 'Full Me-
tal Jacket' ya da 'Short
Cuts'gibi baba Filmlerden
hemen anımsanabilecek
Matthew Modine akılda
kalıyor filmden geriye.
'The Blackout- Karartma'.
her halükârda 'Indie' yö-
netmen Abel Ferrara'nın
tutkunu sinemaseverlerce
es geçilemeyecek bir film
sayılabilir sonuçta.
KEDİ GÖZÜ
VECDİ SAYAR
Öyle Girilmez
Böyle Girilir
Birkaç haftadır kedınin sesi çıkmıyor dıye me-
raklananlarabiryanıtvermeliönce. Nesöylesem?
Bir tek nedeni yok kı... Sevgili "dede"nin, Orhan
Çağman'ın ölümünü öğrendikten sonra, daha ön-
ce yazdığım yazıyı yayımlamak ıçimden gelmedi
işte...
Dede'nin kulağıma fısıldadığı sözler olmalı ne-
deni...
"Vazma, sevgili kedicik. Onlar seni aniayamaz-
lar ki. Doğrvlan söyleyenlerin karşısına yasalarla,
yasaklarla çıkarlar; iktidarları sarsılmasın diye.
Devlet memuru kediler düşüncelerini açıklaya-
maz, yasalar böyle buyurmuş, deyiverirler. Bazen
suskunluk da işe yarar. Biz senin ne demek iste-
diğini anlanz..."
• • •
Antalya'dayım gene. Dede'siz bir festival. Yok-
luğunu bir sır gibi saklıyoruz aramızda. Sanki, ko-
nuşulmayan gerçeklerden kaçılabilirmış gibi. An-
talya gene eski Antalya, sevgili Dede'cığım. Halk
gene yollara döküldü, sizleri görmeye. "Yıldız"\a-
ra dokunmak yetiyor onlara. Suç onlarda mı?
Suçun kımde olduğunu sen çok ıyi bilırsin...
Değişimın kaçınılmaz olduğunu bildiğin gibi...
Ve bu yüzden umut'unu hiç yitirmezsın.
Bu yıl, bu umut'u paylaşanların sayısı oldukça
fazla. Seyırci rekorları kıran "Eşkıya" ile açıldı fes-
tival. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bu
coşkuya katıldı. Yavuz Turgul'u, Şener Şen'i.
Uğur Yücel'i, yapımcı Mine Vargı'yı onurlandır-
dı. Festivalin Cumhurbaşkanı'nca açılması emınım
seni de çok mutlu etmiştir.
"Nıhayet." demişsindir, "Nıhayet, devlet sine-
manın önemini kavnyor galiba."
• • •
"Nihayet" demen boşuna değıl elbet. Sinema-
nın ve diğer sanat dallarının devlet katında onur-
landınlmak, desteklenmek yerine kösteklendiğıne,
itilip kakıldığına tanık olmadık mı hep.
Sanatın gücünün farkındalar da, korkuyorlar sa-
nıyorduk bir zamanlar. Sonraları anladık ki. kendi
kendimızi kandınyormuşuz.
Asıl sorun, sanatın gücünün farkına vanlmama-
sı...
Dünyanın hertarafında irıli ufaklı ülkelertanıtım-
lan için sanata umut bağlarken, tanıtım kampan-
yalarında sanatçılannı motor güç olarak değerlen-
dırirken, bızımkiler ne yapar, çok iyi bilirsin...
Türkiye'yı Avrupa'nın bir parçası olarak görmek-
tezorlanan Avrupalılara "çağdaş"yüzümüzü gös-
termenın en doğru yolu sanattan geçmıyor mu?
Kıme, nasıl anlatırsın?
Şimdilerde bu gerçeği bir tek Cumhurbaşkanı
Demirel kavramış gözüküyor. Nerede bir sanat kı-
vılcımı varsa ona sahip çıkıyor. Darısı diğer devlet
büyüklerinin başına. MeselaTanıtma Fonu'nu yö-
neten Devlet Bakanı Cavit Kavak'ın. Yurtıçinde-
ki uluslararası sanat olaylarına ya da Türk sanat-
çıların yurtdışındaki etkinliklerine destek verdikle-
rine pek tanık olmadık ama, gazetelerden okudu-
ğumuza göre, Tanıtma Fonu parası ile Elizabeth
Taylor'a Antalya'da ev hediye ediliyormuş...
Dış tanıtımda sanatın gücünden, sanatçılanmı-
zın yaratıcılığından yararlanmayı akıl edemeyen-
ler. yıldızları ev sahibi yapmayı ya da Pepsi Co-
la'nın Spice Girls kampanyasından medet umma-
yı tanıtım polıtikası sanıyorlar besbelli. Sanatçıla-
rımız ıse kendi çabaları ile Avrupa kapılarını zorlu-
yor. Onlara inat!
• • *
İşte, Antalya'da yarışan filmlerden birkaç ör-
nek... Zeki Demirkubuz'un "Masumiyet"\, geçen
ay Venedik Film Festivali'nde ve Strasbourg Av-
rupa Sinema Forumu'nda ülkemızi temsil etti. Bı-
leğinin hakkı ile.
Devlet bu katılıma ne ufak bir destek verdi. ne
de bir "aferin" duyuldu yetkili ağızlardan. Festiva-
le çağnlan bir memur kedı'nın orada ülkesıni tem-
sil etmesi de uygun bulunmadı. "Memursun, me-
murluğunu bil" mesajı iletıldı kedıye...
Antalya'da filmlerinı izlediğimız iki genç yönet-
menin çabaları daTürkiye'nin uluslararası alanda-
ki "/may"ının değişmesine katkıda bulunabilecek
sanat yapıtlan. Hayır, zannettiğiniz gibi değıl. Ya-
ni.Türkiye'nin "güzel"taraflannıgösterdikleri, "çir-
kin" yanlarını göstermedikleri için değil.
Sanatsal tanıtımda ölçülerin farklı olduğunu na-
sıl anlatsak? En önemli tanıtım öğesinin, evrensel
değerleri işleyen, evrensel standartlarda ürün or-
taya koyan sanatçılara sahip olmak olduğunu na-
sıl anlatsak?
İşte, Banş Pirhasan'ın "Usta Beni Ûldürse-
ne"si. Bir Türk-Macar-Alman ortak yapımı. işte,
Ferzan Özpetek'in "Hamam'"\. Bır Italyan-Türk
-Ispanyol ortak yapımı. Ikisi de öyle kâğıt üstün-
dekı ortak yapımlardan değıl. Gerçek ortak-ya-
pımlar. Avrupa ülkelerinin yaratıcı işbirliğinin örnek-
leri.
Avrupa'ya nasıl girileceğını dosta, düşmana
gösteren bu başan öykülerinden ders alıp alma-
mak politikacılarımıza kalmış bir iş.
Kendi bildikleri yolda devam edebilirler. "Biz
ezelden beri Avrupalıyız, kim bizi Avrvpa'ya al-
mazsa şaşarız" türünden demeçler verebilirler.
Zeki, Ferzan ve Barış onları Avrupa'da beklıyor.
den, apartmanın yeni paragöz vönetıcisi
(Michael Von Au) tarafından çıkanlmak üze-
re. Üstelik tamnmış bir televizyon haber su-
nucusu olan dostunca da terk edilmiş.
Direnme gücü azalmış. eşcinsel siyah Or-
feo'yu sokaktan kurtanp evine konuk edıyor
Fanny. Farklı kesimlerden gelen Fanny ile
Orfeo'nun dayanışmasını hikâye eden 'Ke-
iner Liebt Mkh-Beni Kimse Sevmiyor'a ıl-
gısız kalmak zor, 198O'lı y ıllarda 'Erkekkr'
adlı. hınzırca ve taşı gedığine oturtan güldü-
rüsüyle çıkış yapmış, Alman sinemasının
çok ödüllü, ilginç kadın yönetmeni Doris
Dörrie'nin 1994 yapımı filmi olduğunu bi-
len sinemaseverler için. Nedense bana hep
romancı EricaJong'u çağnştıran Doris Dör-
ne, çağdaş Alman sinemasında kadın yönet-
menlerin de boru öttürebildiğinın somut ör-
neği, genelde filmknnin tatmınkârgişe-ha-
sılat sonuçlan da göz önüne alındığında.
ABD'de tiyatro öğrenimi gördükten, fel-
sefe ve psıkoloji okuduktan sonra 1975 'te ül-
kesine dönüp Münıh televizyon okulundan
da yönetmen diplomasını alarak mezun olan
ve on yıl kadar film eleştirmenliği de yapa-
rak yönetmenliğe atlayan Doris Dörrie, adı-
nı duyuran 'Erkekler'in başansına pek eri-
şemese de yine de panltılı, duyarlı, ilginç
filmler yaptı 1985'ten günümüze kadar,
'Ben ve O', 'Para', 'Doğum Günün Kutlu
Olsun Türk!' gibi. Hiçbir şeye pişman olun-
mayan, esef edilmeyen unutulmaz bir Edith
Piaf klasiğiyle içine girdiğimiz 'Kimse Beni
Sevmiyor'da, eleştırmenlenn yerden yere
vurduğu pembe romanlar yazan annesinin
(Elisabeth Trissenaar) adeta zorla koynuna
soktuğu, Orfeo'nun falındaki tanıma da
uyan, ikiyüzlü, bencil, sanşın, yeni apart-
man yöneticisine tutulmaktan vazgeçın Fan-
ny, teselliyi, sağlığı sürekli kötüye giden ve
Armanı giysileri çekip ölmeye yatan Or-
feo"daanyor...
Fanny'nin gözlemleri, değerlendirme \e
monologlanyla anlatılan filmde, yönetmen
Doris Dörrie ve kadın kameramanı Helge
VVeindler, bar köşelerinde yiyişen. kesişen,
paslaşan eşcinsel portrelen çiziyor, hatta
öpüşmelenni zevlde saptayıp gözümüze so-
kuyorlar gibi geldi bize.
Keyifle se>Tettik. Fanny'yle Orfeo'nun
yer yer masalımsı klişelere teslim olmaktan
sıynlamayan bu matrak dayanışma öyküsü-
nü. Maria Schrader ise, bir zamanlar gözde-
si olduğu yönetmen Danı Levy'nin filmle-
rinden daha bır ustalaşmış ve güzelleşmiş
sanki, Doris Dörrie'nin yönetiminde. Vak-
tiyle 'Erkekler'den zevk almış. 'Bean ve
O'ya gülmüş, ıki mev sim kadar önce de 'Do-
ğum Günün Kutlu OlsunTürkî'e takılmış si-
nema severlere önerilır.