04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10EKİM1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Bilimkurgusal komedi-aksiyon-macera kokteyli niteliğindeki yeni bir Amerikan eğlenceliği sinemalarda Aramızda uzayhlar var!ABD hükümetinın. "dünyayı evrenin tiim pisliklerinden korumayı" görev edinmiş. çok gizli ve özel bir servisin- de çalışan 2 ajanın kahramanı olduğu "Men in Black- Siyah Giyinen Adam- lar". uzayın derinliklerindeki gezegen- lerden dünyaya gelen yabancı ziyaret- çileri denetleyen. kollayan \ e insanlann panığe kapılmaması gerekçesiyle. uzaylı yaratıklann varlığını gizli tutan bu ikilinin serüvenleri üstûne gelışiyor. Unutulmaz Blucs Brothersgibi siyahlar giyinen Ray Ban gözlükler takan. dün- yada ınsan kılığında dolaşan uzaylı zi- yaretçilerle uğraşarak olaylan denetim altında tutmaya çalışan 2 kahramanı- mızdan yaşlı olanı, işini çok ciddiye alan. deneyimli gizli ajan K. (Tommy LeeJones). Onun serv ise aldığı çırağıy- sa, önceleri meraklı bir afacan edasıyla olup bitenlen izledikten sonra etkin ola- rak devreye gıren zenci çaylak ajan J (WUlSmith).Tıpkı dünyayı mesken tut- muş insanoğlunda gözlendiği gibi dün- ya dışı uzaylı yaratıklann da, E.T. gibi hem iyısi, uysali hem de insan hali Vin- centD'Onofriotarafından canlandınlan böcek Edgar gibi kötûsü var. Uzaylı bır saygın göçmeni öldürüp Edgar kılığın- da çevresine terör saçarak gezegenine dönebıleceği gemisini onanp uçuracak bir parçamn peşindekı korkunç uzaylı yaratığa karşı verdikleri mücadeleye ka- nşan. önüne gelen makatsız ve iç or- gansız bir garip cesetlerden orlada bir dümen döndüğünü fark eden. New Y- ork morgunda görevli. güzel ve akıllı bir otopsi uzmanı (harika Linda Fîorenti- no) da, siyahlı adamlanmızın yanında saftutacaktır... "Men in Black- Siyah Giyinen Adam- lar", 1950'li yıllardan bu yana Amen- kan sinemasında izlediğimız dünyayı ele geçirme derdindekı kötü niyetlı uzayhlann yeryüzünü istila edişlenni konuedinen, "TheThing,from Anothe- re VVorld", "Invasion of Bodv Snatc- hers", "The Man who feU toEaıth", "Ctose Encainters", "E.T.", "Starman", "They Live", ve en son "Independence Day" gibi filmlerin geleneğinı sürdü- rüyor, mizah öğesini daha bır öne çıka- rarak. Pek iyi gitmez komediyle bilim- kurguyu kanştmp kaynatmak iddiasın- Siyah Giyinen Adamlar Men in Black / Yönetmen: Barry Sonnenfeld / Senaryo: Ed Solomon / Kamera: Don Peterman / Müzik: Danny Elfman / Oyuncular: Tommy Lee Jones, Will Smith, Linda Fiorentino, Vincent D'Onofrio, Rip Torn, Sibhan Fallon, Tony Shalhoub / 1997 ABD (WB) da ve çızgı roman sığlığında gelişen. "büyücü" Rick Baker'ın hayalgücünün eseri ahtapot gibi ya da dinozonımsu sürûngenlen andıran yaratıklarla, In- dustrial Light and Magıc'in elinden çık- ma, etkileyicı görsel efektlerle donatıl- mış, parlak High-Tech cilası çekilmış, 80 milyon dolara mal olmuş, türlerin harmanlandığı. beylik bır yeni Amen- kan eğlenceliği sayılacak film, biterbit- mez unutuluveriyor hemencecik. ABD'de yılın en fazla gişe hasılatı getıren fllmlerinden olan bu abuk sabuk komedi, aksiyon, bilimkurgusal mace- ra kokteylinde matrak diyaloglar, çeşit- li filmleri çağnştıran sahneler. güncel göndermeler ve taş atmalar gırla gidi- yor. Birinci sınıf efekt becerisiyle sanp sarmalanarak Marvel Comics'de ya- yımlanrruş başansız bir çizgi romandan esinlenip, dünyanın parası sarfedilerek tezgâhlanmış. kimi gerçeklerin her za- man yönetenlerce yönetilenlerden giz- lendiğine ve yönetilenlerin aslında pek bir şey bilmediğine ilişkin "Men in Black", dünyada insan kılığında boy gösteren uzaylı yaratıklar geyiği üstû- ne iş tutuyor. Şirin ama zırva ve abuk sa- buk bu bilim-kurgusal komedi-aksiyon fantezisi, Coen kardeşler, Rob Reiner, Penny MarshaU gibi yönetmenlere uzun süre kameramanlık ettikten sonra kas- vetli bir mizahın ağır bastığı "Adams Ailesi", "Get Shorty - Tut Şu Bflcûrü" gibi karanlık. tuhaf eğlencelıklerçeke- rek yönetmenliğe geçen Barry Sonnen- feld'in imzasını taşıyor. Nerdeyse siyah- la beyaz kadar karşıt karakterlerdekı 2 gizli ajanın uzaylı terönst Edgar'ı ense- leyip habis planlannı engelleyerek dün- yayı kurtardıklan filmde. kahramanla- nmızın taktıklan Ray Ban gözlüklerin bir ışlevi de hafıza kaybına yol açan, ileri teknoloji ürünü bir silahın ateşlen- diğinde çevTeye yaydığı, ışınlardan iki- liyi koruması. Uzaylı ziyaretçilerin var- lığına tesadüfen taıuk olanlara, tüm gör- düklerini anında silip unutturuyorbu si- lah. Vs. vs.... Bu kez "hem korkutucu, hem gerilimİL, hem de komik" bir film piyonu "Hayalet Avcüan"nın bir başka abuk sabuk çeşidi sayılabilir sonuçta. "Kurtulus, Günü"yle yıldızı parlayan rapçi. zenci komedyen Will Smith'le Tommy Lee Jones'in oluşturduğu iki- linin yeni serüvenlerini aktaracak bir devam filminin de belirtilerini içe- ren "Men in Black", örneğin aynı konuda. John Carpen- ter ustanın vaktiyle çektiği "They Li- ve" filminin ya- nında karikatür gibikalaruzev- zek ve zıpır bir patlamış mısır eğlenceliği özetle. yap- maya soyun- muş eski kamera- man-yönetmen Barry Sonnenfeld'in "Siyah Giyinen Adamlar"ı. Amenka- hlann malum "Uzayb- lar dünyayı istila ede- büir" fobısinden kaynaklanan. yo- ğun bir ilgiyle kar- _ şılanıp özellikle Amerikan seyircisınin bağnna bastığı, farklı türlerin iç içe geçtiği, şenlikli, şamatah, gırgır bir çizgi roman fantezisi ve yaklaşık on yıl öncesinin gişe şam Geçmişiyle banşık yaşamayı öğrenebilmek...Bugün göstenme gıren yeni filmlerden 'The Blackout- Ka- raröna'. en son 'The Funeral- Cenaze Töreni'nı festıvalde ve sinemalarda izlediğımiz. bağım- sız sinemadan yetişerek son dö- nemde Hollyvvood'un özgün ve önemli yönetmenlerinden biri haline gelmiş Abel Ferrara'nın bu yıl Cannes'da gösterilen son eseri. Geçmişinden kurtulmak iste- yen yakışıklı. varlıklı, ünlü bir sinema oyuncusunun. burnunu kc& < a 1 m'âeW kaldırmayan, alkol- den de uzak duramayan aktör Matrynin (Matthe^v Modine) öyküsünü aktaran "The Blacko- ut', herkesçe imrenilen cilalı Hollywood tarzı ün, alkol, uyuş- turucu, seks şeytan üçgeninde çılgınca yaşamaktan giderek ka- fayı yiyen, malum o zevk sefa içindekı oyuncu yasantısına da- yanan bir "takınrı ve tahrip' öy- küsünü anlatıyor. Anaç sevgili Schiffer Bu kez kamerasını sinemanın mutfağına, yanı kendi uğraşının sahne gerisine çevirmiş Abel Ferrara, kafayı 'ışığatakmış', de- lidolu sinemacı mılletinın arka fonunu. ana karaktenni de ünlü bir oyuncunun oluşturduğu. Mı- ami'de geçen sıcak. etotık ve çağdaş bir hikâyeyi önümüze sü- rüyor Birtürlüaçık seçıkbiçim- de anımsayamadığı \e onu habi- re rahatsız eden hatıralannın içın için kemirdigı, habire içip saçıp dağıtan perişan aktör Matty, yak- laşık 5 yıldırılişkisinı sürdürdü- ğü ve delicesıne tutkun olduğu, ona söylemeden çocuğu- nu gizlice aldırmış. Fran- sız asıllı, esmer sevgılisi, öpüşme ustası Annie'nin (Beatrice Dalle) bir sabah ortadan kayboluverme- siyle, bir çeşit bunalıma giriyor, bir daha kolay ko- lay çıkamamacasına. Ünlü aktörden gebe ka- lıp doğuracağı çocuğun da babası gibi kokainman olmasım istemediğı içın kürtaja başvuran An- nie'ye çok geciiarıış bır evlenme önerisinde bulu- nan Matty'yi, şiddetli bir tartışmanın ardından an- sızın terk edıveriyor An- nie. evlilik önerisi için ni- ye bu kadar geç kaldın di- yerek. Hem alkolik hem de uyuşturucu bağımlısı olan, zayıf ve çocuksu ka- rakterli Matty'den aslın- da doğru dürüst bir baba olaca- ğına da hiç aklı yatmayan Annie, kurtuluşu Matty'den çekıp kaç- makta buluyor. Sahte cennetlerin müdavımı ve kokaın, crack, \ b. uyuşturucu- larla içki kadehlerinin tutsağı ha- line gelmiş, ünlü aktör Matty'nin kendini tahrip etme sürecinin ka- otik atmosferine gömüldüğümüz fılm, belleğinde kocaman bir de- lik açılmış Matty'nin tedavı gö- rüp temizlenmiş olarak Annie'lı yakın geçmışmin tüm aynntıla- nnı hatırlayıp bütün sorunlann- dan kurtulabilmek amacıyla bir buçuk yıl kadar sonra yeniden Miami'ye gelişiyle sürüyor. Uyuşturucu ve alkol bağımlı- Karartma The Blackout /Yönetmen: Abel Ferrara/ Senaryo: Marla Hanson, Christ Zois, A. Ferrara / Kamera: Ken Kelsch / Müzik: Joe Delia / Oyuncular: Matthevv Modine, Beatrice Dalle, Dennis Hopper, Sarah Lassez, Claudia Schiffer, Steven Bauer / 1997 ABD (Özen Film) lığından kurtulmasına yardımcı olan, son derece sağhkh, doğal, temiz ve disiplinli, New Yorklu yeni sevgilisi Susan'm (sulak yerlerde büyüdüğü belli, ünlü Alman manken Claudia Schif- fer boy gösteriyor, "saghklı yiye- cekdükkânı gibi' güvenl i ve anaç bu yeni sevgili rolünde) müşfık kollannda temiz bir aşk yaşayan Matty, boğarak öldürdüğünü rü- yalannda filan gördüğü, fena halde çocuk sahibi olmak istedı- ği Fransız sevgilısinın yol açtığı vicdan azabı hasanndan ve An- nie takıntısından az buçuk sıyn- lıyor. ruh doktoru seanslan sa- yesinde. Ama Annie'yi aramak- tan. en ıyi arkadaşı olan yönet- men Mickey (porno mu, kJip mi çektiği pek anlaşılamayan, dene- yimli, bıçkın bir yönetmeni oy- nayan, aslında filmde söz konu- su edilen bütün bağtmhlık du- raklanndan bir bır geçmiş, eski Hollyvv'ood kurtlarından, yıllann Dennis Hopper'ı da, oldukça abartılı, yerkarikatürleştirilmiş, sivri ama yine de sevimli bir oyun çıkanyor) aracılığıyla araş- tırmaktan da hiç vazgeçmiyor. Canlı öltim sahneleri Bu arada, gördüğü son filmi- ne vurulmuş bir hayranı olan, gencecik, saf bir garson kjzla, sırf Annie adını taşıdığı için gö- nül eğlendirmekten, hatta bu ikinci Annıe'ye (Sa- rah Lassez) pek hatır- lamadığı. ama kâbus- lanna giren, bazı kötü eylemlerde bulun- maktan da geri dur- muyor Matty. Üstelik Matty'nin ikinci An- nie'yi, farkında ol- maksızın boğuverişi- ni, kamerasını çalıştı- np 'canlı canlı, anında görüntü' kabilinden filme çekiyor, şeytan ruhlu yönetmen Mic- key. cinayete engel ol- maktansa cinayeti ka- merasıyla anında kay- detmeyi yeğliyor. Sonra da Matty'ye kalkıp ahlak, doğru- luk. dürüstlük nutuk- lan atıyor. Böylece belki de sinema tarihi- ne geçmeyi(!) uman sapık yönetmen Mickey'in bu yaptığını, son yıllann kan ve şid- detın doruğa çıktığı bazı iğrenç 'Gore' filmlerinde de uygulan- dığı ısrarla söylenen, filmin için- de gerçekten cinayet işlendiği, kimi gerçekten 'canlı' ölüm-öl- dürme sahnelerine gönderme gi- bi algıladık. 3 günlüğüne. sanatla ilgili bir iş gezisıne çıkan, huzurlu dilber Susan'ın yokluğunda. içki şişe- leriyle yine dostluk kurup adre- se teslim çalışan, eski torbacısı- nı da bularak yine acınacak hal- lere düşüyor Matty ve sonunda, yönetmen arkadaşı Mickey"in Acapulco'lardan bulup getirdiği eski sevgüisi Annie'yi (Beatrice Iııaııma ama falsız da kabna!Köln Ha\aalanı'nda çalışan, 4 yıldır bir er- kekle ilişkı kurmadan yalnız başına yaşa- yan, artık20'ıyaşlannıarkadabırakıp30'lu yaşlanna haarlanan. akça pakça, akıllı ve güzelce ama sıkılgan ve kompleksli Fannj 1 Füık'in (tsvivTeli yönetmen Dani Levy'nin filmleriyle unıştığımız, yetenekli Alman oyıoncu Mara Schrader) öyküsü. Bir fmcan sahveyle başlayıp yemek dave- tiyle sürerekyatağa doğru yön alan ilişkile- re set çekmijbu çalışan yalnız kızın işi. evi. parası \ar, ana kollannda mutluluğu bula- bileceği bir ckeği yok! Bi- çeşit ölim felsefesi yapılan. özel kurs- lara de\am eden, intihar etmenm yollannı araşt ran, göni olan hıçbir canlıyı yemeyen. vejetaryen. kmdine aşk ve mutluluktan yok- sun tır dünyıkurmuş, siyah kadife kaph ta- butunun içirJe uyuyan, kendi cazibesinin, albcnismin pk farkında olmayan bu çağdaş kadnın öykisü, bir akşam iş dönüşünde aparmanın sansöründe karşılaşrığı, karna- vala giderce^ne yüzü gözü boyalı, acayip giysiler içıncekı, esrarengız havalı, kara de- rili l.omşustyla tanışıp kesişmesiyle ivme kazanıyor. .^sksızlıknn mustanp Fanny'nin yaşamı- nı değiştirhir Orfeo adlı bu gizemlı falcı komşusu. G:leceği okuyup her çeşit fal ba- kan Orfeo (Reme Sanoussi- Bliss), soğuk, iç- tenlıksız. karalı Alman toplumunun hep dış- layıp yok etıeye uğraştığı marjınal kesim- der» ıırprotcap aslında. Faldan filan pek pa- ra kizanamaiığından. takıp takıştınp sürüp sürüîtürereleşcınsellenn devam ettıği pas- pal ->n geceklübünde. ünlü şarkılan play- b a c l vaparaıgecelen gösteriye çıkan mete- liksız Orfeo kirasını ödeyemediği dairesin- Beni Kimse Sevmiyor Keiner Liebt mich / Yönetmen, Senaryo: Doris Dörrie / Kamera: Helge VVeindler / Muzık: Niki Reiser / Oyuncular: Maria Schrader, Pierre Sanoussi- Bliss, Michael von Au, Elisabeth Trissenaar, Peggy Parnass, Joachim Kroll, ingo Naujoks / 1995 Almanya (Fono Film, WB) Dalle) bir kez daha tiksindiriyor. 'Taş gibi bir kafa'yla yerlerde süründüğü o berbat. perişan. es- ki haline dönen, hayatı kaymış jön. 'sorumluluk kaçkınu âciz be- bek, keş gamsız'Matty' nin öykü- sünü bıraz yoruma açık bir fina- lebağlamayı yeğlemiş Abel Fer- rara sonda. Kuşkusuz Ferrara'nın en önemli eserleri arasında anılma- yacak, ancak yine de yer yer et- kili, kışkırtıcı filmlerinden biri sayacağımız bu 'The Blackout', psikolojik gerilim kulvanyla bil- dik 'thriDer' türü arasında gıdip gelerek, birtakım üst üstebindir- melerle (süperpozelerle) yakın plan çekimlerden oluşturulmuş. deneysel tonlardan ses veren. k- lıp tarzı, gevşek, sarkık bir üslup tutturuyor. Etkileyicı görsel ve erotik dü- zeyi, Ken Kelsch'in çoğu kez farklı açılara ve çerçevelemele- re me>"leden kamera çalışması, kimi zaman grenli, rengârenk, karmaşık görüntüleri. Joe De- Ba'ya ait müzikleri ve Amerikan, Fransız, Alman kanşımı oyuncu kadrosu da 'The Blackout'u. me- raklısı için ilginç kılıyordenebi- lir. ortalama seyirciye yer yer ha- fakanlar bastırsa da. Özellikle 'geçmişiyle birlikte yaşamanui' pek üstesinden ge- lemeyen, o parlak, hayran olu- nan. sevilen. nerdeyse tapılan ünlü bir film yıldızının lüks ya- şamının sınırlannı süreklı zorla- yarak zikzaklar çizen, annesınin bıricık oğlu. zürriyet meraklısı, madde bağımlısı aktör Matty ro- lündekı, şimdıye kadar hak etti- ği yere pek gelememiş, — 198O'lı yıllann bereketli Hollywood kuşağı aktörle- rinden, 'Birdy', 'Full Me- tal Jacket' ya da 'Short Cuts'gibi baba Filmlerden hemen anımsanabilecek Matthew Modine akılda kalıyor filmden geriye. 'The Blackout- Karartma'. her halükârda 'Indie' yö- netmen Abel Ferrara'nın tutkunu sinemaseverlerce es geçilemeyecek bir film sayılabilir sonuçta. KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Öyle Girilmez Böyle Girilir Birkaç haftadır kedınin sesi çıkmıyor dıye me- raklananlarabiryanıtvermeliönce. Nesöylesem? Bir tek nedeni yok kı... Sevgili "dede"nin, Orhan Çağman'ın ölümünü öğrendikten sonra, daha ön- ce yazdığım yazıyı yayımlamak ıçimden gelmedi işte... Dede'nin kulağıma fısıldadığı sözler olmalı ne- deni... "Vazma, sevgili kedicik. Onlar seni aniayamaz- lar ki. Doğrvlan söyleyenlerin karşısına yasalarla, yasaklarla çıkarlar; iktidarları sarsılmasın diye. Devlet memuru kediler düşüncelerini açıklaya- maz, yasalar böyle buyurmuş, deyiverirler. Bazen suskunluk da işe yarar. Biz senin ne demek iste- diğini anlanz..." • • • Antalya'dayım gene. Dede'siz bir festival. Yok- luğunu bir sır gibi saklıyoruz aramızda. Sanki, ko- nuşulmayan gerçeklerden kaçılabilirmış gibi. An- talya gene eski Antalya, sevgili Dede'cığım. Halk gene yollara döküldü, sizleri görmeye. "Yıldız"\a- ra dokunmak yetiyor onlara. Suç onlarda mı? Suçun kımde olduğunu sen çok ıyi bilırsin... Değişimın kaçınılmaz olduğunu bildiğin gibi... Ve bu yüzden umut'unu hiç yitirmezsın. Bu yıl, bu umut'u paylaşanların sayısı oldukça fazla. Seyırci rekorları kıran "Eşkıya" ile açıldı fes- tival. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de bu coşkuya katıldı. Yavuz Turgul'u, Şener Şen'i. Uğur Yücel'i, yapımcı Mine Vargı'yı onurlandır- dı. Festivalin Cumhurbaşkanı'nca açılması emınım seni de çok mutlu etmiştir. "Nıhayet." demişsindir, "Nıhayet, devlet sine- manın önemini kavnyor galiba." • • • "Nihayet" demen boşuna değıl elbet. Sinema- nın ve diğer sanat dallarının devlet katında onur- landınlmak, desteklenmek yerine kösteklendiğıne, itilip kakıldığına tanık olmadık mı hep. Sanatın gücünün farkındalar da, korkuyorlar sa- nıyorduk bir zamanlar. Sonraları anladık ki. kendi kendimızi kandınyormuşuz. Asıl sorun, sanatın gücünün farkına vanlmama- sı... Dünyanın hertarafında irıli ufaklı ülkelertanıtım- lan için sanata umut bağlarken, tanıtım kampan- yalarında sanatçılannı motor güç olarak değerlen- dırirken, bızımkiler ne yapar, çok iyi bilirsin... Türkiye'yı Avrupa'nın bir parçası olarak görmek- tezorlanan Avrupalılara "çağdaş"yüzümüzü gös- termenın en doğru yolu sanattan geçmıyor mu? Kıme, nasıl anlatırsın? Şimdilerde bu gerçeği bir tek Cumhurbaşkanı Demirel kavramış gözüküyor. Nerede bir sanat kı- vılcımı varsa ona sahip çıkıyor. Darısı diğer devlet büyüklerinin başına. MeselaTanıtma Fonu'nu yö- neten Devlet Bakanı Cavit Kavak'ın. Yurtıçinde- ki uluslararası sanat olaylarına ya da Türk sanat- çıların yurtdışındaki etkinliklerine destek verdikle- rine pek tanık olmadık ama, gazetelerden okudu- ğumuza göre, Tanıtma Fonu parası ile Elizabeth Taylor'a Antalya'da ev hediye ediliyormuş... Dış tanıtımda sanatın gücünden, sanatçılanmı- zın yaratıcılığından yararlanmayı akıl edemeyen- ler. yıldızları ev sahibi yapmayı ya da Pepsi Co- la'nın Spice Girls kampanyasından medet umma- yı tanıtım polıtikası sanıyorlar besbelli. Sanatçıla- rımız ıse kendi çabaları ile Avrupa kapılarını zorlu- yor. Onlara inat! • • * İşte, Antalya'da yarışan filmlerden birkaç ör- nek... Zeki Demirkubuz'un "Masumiyet"\, geçen ay Venedik Film Festivali'nde ve Strasbourg Av- rupa Sinema Forumu'nda ülkemızi temsil etti. Bı- leğinin hakkı ile. Devlet bu katılıma ne ufak bir destek verdi. ne de bir "aferin" duyuldu yetkili ağızlardan. Festiva- le çağnlan bir memur kedı'nın orada ülkesıni tem- sil etmesi de uygun bulunmadı. "Memursun, me- murluğunu bil" mesajı iletıldı kedıye... Antalya'da filmlerinı izlediğimız iki genç yönet- menin çabaları daTürkiye'nin uluslararası alanda- ki "/may"ının değişmesine katkıda bulunabilecek sanat yapıtlan. Hayır, zannettiğiniz gibi değıl. Ya- ni.Türkiye'nin "güzel"taraflannıgösterdikleri, "çir- kin" yanlarını göstermedikleri için değil. Sanatsal tanıtımda ölçülerin farklı olduğunu na- sıl anlatsak? En önemli tanıtım öğesinin, evrensel değerleri işleyen, evrensel standartlarda ürün or- taya koyan sanatçılara sahip olmak olduğunu na- sıl anlatsak? İşte, Banş Pirhasan'ın "Usta Beni Ûldürse- ne"si. Bir Türk-Macar-Alman ortak yapımı. işte, Ferzan Özpetek'in "Hamam'"\. Bır Italyan-Türk -Ispanyol ortak yapımı. Ikisi de öyle kâğıt üstün- dekı ortak yapımlardan değıl. Gerçek ortak-ya- pımlar. Avrupa ülkelerinin yaratıcı işbirliğinin örnek- leri. Avrupa'ya nasıl girileceğını dosta, düşmana gösteren bu başan öykülerinden ders alıp alma- mak politikacılarımıza kalmış bir iş. Kendi bildikleri yolda devam edebilirler. "Biz ezelden beri Avrupalıyız, kim bizi Avrvpa'ya al- mazsa şaşarız" türünden demeçler verebilirler. Zeki, Ferzan ve Barış onları Avrupa'da beklıyor. den, apartmanın yeni paragöz vönetıcisi (Michael Von Au) tarafından çıkanlmak üze- re. Üstelik tamnmış bir televizyon haber su- nucusu olan dostunca da terk edilmiş. Direnme gücü azalmış. eşcinsel siyah Or- feo'yu sokaktan kurtanp evine konuk edıyor Fanny. Farklı kesimlerden gelen Fanny ile Orfeo'nun dayanışmasını hikâye eden 'Ke- iner Liebt Mkh-Beni Kimse Sevmiyor'a ıl- gısız kalmak zor, 198O'lı y ıllarda 'Erkekkr' adlı. hınzırca ve taşı gedığine oturtan güldü- rüsüyle çıkış yapmış, Alman sinemasının çok ödüllü, ilginç kadın yönetmeni Doris Dörrie'nin 1994 yapımı filmi olduğunu bi- len sinemaseverler için. Nedense bana hep romancı EricaJong'u çağnştıran Doris Dör- ne, çağdaş Alman sinemasında kadın yönet- menlerin de boru öttürebildiğinın somut ör- neği, genelde filmknnin tatmınkârgişe-ha- sılat sonuçlan da göz önüne alındığında. ABD'de tiyatro öğrenimi gördükten, fel- sefe ve psıkoloji okuduktan sonra 1975 'te ül- kesine dönüp Münıh televizyon okulundan da yönetmen diplomasını alarak mezun olan ve on yıl kadar film eleştirmenliği de yapa- rak yönetmenliğe atlayan Doris Dörrie, adı- nı duyuran 'Erkekler'in başansına pek eri- şemese de yine de panltılı, duyarlı, ilginç filmler yaptı 1985'ten günümüze kadar, 'Ben ve O', 'Para', 'Doğum Günün Kutlu Olsun Türk!' gibi. Hiçbir şeye pişman olun- mayan, esef edilmeyen unutulmaz bir Edith Piaf klasiğiyle içine girdiğimiz 'Kimse Beni Sevmiyor'da, eleştırmenlenn yerden yere vurduğu pembe romanlar yazan annesinin (Elisabeth Trissenaar) adeta zorla koynuna soktuğu, Orfeo'nun falındaki tanıma da uyan, ikiyüzlü, bencil, sanşın, yeni apart- man yöneticisine tutulmaktan vazgeçın Fan- ny, teselliyi, sağlığı sürekli kötüye giden ve Armanı giysileri çekip ölmeye yatan Or- feo"daanyor... Fanny'nin gözlemleri, değerlendirme \e monologlanyla anlatılan filmde, yönetmen Doris Dörrie ve kadın kameramanı Helge VVeindler, bar köşelerinde yiyişen. kesişen, paslaşan eşcinsel portrelen çiziyor, hatta öpüşmelenni zevlde saptayıp gözümüze so- kuyorlar gibi geldi bize. Keyifle se>Tettik. Fanny'yle Orfeo'nun yer yer masalımsı klişelere teslim olmaktan sıynlamayan bu matrak dayanışma öyküsü- nü. Maria Schrader ise, bir zamanlar gözde- si olduğu yönetmen Danı Levy'nin filmle- rinden daha bır ustalaşmış ve güzelleşmiş sanki, Doris Dörrie'nin yönetiminde. Vak- tiyle 'Erkekler'den zevk almış. 'Bean ve O'ya gülmüş, ıki mev sim kadar önce de 'Do- ğum Günün Kutlu OlsunTürkî'e takılmış si- nema severlere önerilır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle