04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10EKİM1997CUMA 10 KULTUR Üçlemesinin ikinci ayağı Kanncanm Su Içtiği adlı romanı yanlayan Yaşar Kemal 'Barış Odülü NobeFden önendf• "1973'tenberiaday gösteriliyorum. İnan İci istemiyorum. Nobel'i verirlerse kötülük ederler. Yazamam bir daha bir şey, önümü kaparlar. Çok derdim de değil Nobel. Banş Ödülü önemli. Ama şu gidip gelmeler, konuşmalardan başımı alamıyorum ki, oturup yazayım." FERİDUN ANDAÇ Aheste beste bir ezgı dinlerce- sine adımlıyorum Antalya sokak- lannı. Birazötede, Konyaaltı'na doğru. Falez'de konaklamış, sö- zün çadinnı kurup haldır haldır y enı roman üçlemesini yazan Ya- şar Kemal' i düşünüyorum. Yalıyar'ın başından Akdenız'i seyrediyorum bir yandan da. O söz büyücüsü. Akdenız coğraf- yasımn o soluklu sesi biraz ötede konaklamış; Akdenız'i soluyarak yeni serüvenlere doğru yol alı- yor... Içli bir şarkının dudaklanmız- da deyilenışı gıbı Akdeniz'm yağmur bulutlan altında onun şu sözlenne dönüyorum: "Tbros dağlannın eteideri ta Akde- aiz'den başlar. Kıyılan döğen ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaşyükselir.Akde- niz'in üstünde daima. top top ak bulutlar salınır. Kıyılar diimdüz, cüalanmış gibi düz killi toprak- lardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatterce içe kadar deniz kokar. tuz kokar." (İnce Memed I) Bu izlerden dolaşıp, yağmurla sırdaş, Kaleiçi'nin gizemlı dün- yasıyla haldaş olup yönümü Bel- dibı'ne, Camyuva'ya, Kemer'e döndürecektim. Dünyaya nasıl bakmalı O söz ustasına el ederek geçe- cektim Falez önlennden. Dos- yamda •'Yaşar Kemal: Yaşamın. Yazının Gerçeğine Doğru"nun notlan. Akdeniz'inbirucundao- nun yazmak eyleminın, roman dünyasının serüvenine uzanacak- tım. Dönüş günûmdeyse, onunla sözûn beşiğinı sallayacaktık. Onun söz evreni ile günbegün 'Abatüğımı sanıyorlar, tanımıyorlar ki bu doğayı, doğa insanııu. Ben az bile yazdım'. (Fotoğraf: H ATtCE TUNCER) yol almışken, bir soluk an'ı yaka- layıp izinın peşine düşmüştüm. Çamyuva'da. Naturland'da bir düş evreni kuran. bir anlamda da kendi ütopyasını gerçekleştıren Cemil Çakmakh ıle bir akşamüs- tü söze durduğumuzda. onun, bir "68'li" olarak hayata bakışı. ya- şamı algılayışı ve eylemı. biraz da Yaşar Kemal'ın hayata karşı tavnnı, eylermnı çağnştınyordu. Müthış bir çaba, uğraşı ile bir düş e\ renı kurmuştu. Çakmakh. "İn- sanlann dünyaya nasıl bakmala- n gerektiğini ortaya koyan bir dı- şavurum" olarak adlandınyordu bueyleminı, Çakmakh "Dünya- ya doğru olarak bakmayı öğrenir- sek, onu doğru kav rar, doğru al- güarsak ortava koyacaklannızda doğru önermeleri içerir" sözle- nyle; burada kurduğu doğal ya- şam ortamıyla insanın çevreye, doğaya nasıl bakması. bunu ya- parken de hangi bilınçten hare- ket etmesi gerektiğini sergiliyor- du. Doğru olanın ardından gitmek, doğaya sahıp çıkmak düşüydü onunkısi. Düşten gerçeğe dönü- şen eylemınde kendi dışavuru- munu da görüyordu. Onca yıkım, tahribat, kirlenme karşısında ne yapmalıyız sorusunu sordudarak hem de! Bu doğayı tanımıyoriar Yaşar Kemal'den yeni roman çalışmasının. yazılması süren ro- manlannın öyküsünü dinlerken; Çakmaklı'nın. bugünkü çevre tahnbatına karşı. "doğru olan bir yaşama biçimi sunuşu da bir tav- nnortakvansınıasT gıbi geliyor- du bana. Çakmakh, 68 'li ruhuy- la bunu gerçekleştiriyordu haya- tın bir başka alanında. Yaşar Kemal de hep bu ruhla yazıyordu romartlannı. Doğa, in- san, çevre ilişkileri onu her dem ilgilendirmış. romanının anaka- rasını oluşturmuştur. Bu yeni ro- man üçlüsünde de (1. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, 2. Kannca- nm Su İçtiği 3. Çıplak Ada, Çıp- lak Deniz) kaçınılmaz bir yıkım- dan gelişin öyküsünü ve doğayı anlatıyoryine... Antalya'ya dönüşün aydınlık bir günündeyim. Doğanın düşsel evreninden kopmanın esrikhğin- de... Falez Otel'e, yabancılann 'göç' sesleşmelerinin arasından sıyn- lıp ulaşınca; lobi bann öte ucun- da. Yaşar Kemal'in izine kavuş- manın gür sesiyle kucaklaşıyo- rum. Kabı kabına sığmayan. coş- ku dolu haliyle sözün önünü açı- yor. Bir köşede oturuyoruz. Ka- dırli'den ziyaretıne gelen yeğeni Nihat yanı başımızda. Önce, Thüda'nın (Kemal) sağhğından konuşuyoruz. O, buradaki son ça- lışrna günlerinde, biraz Yaşar Ke- mal'ı üzmüş. Ortak bir düşten söz edercesi- ne Andınn'dan, Kadirlı'den, Ma- raş'tan, Akifiyeden, Çokak'tan, Geben'den. Çamurlu'dan söz edi- yoruz. Çiçeklerin. ağaçlann, böcekk- rin diliyle konuşuyoruz. 17 yıl öncesine, baharda çiçek kokula- nyla geçirdiğim baş dönmeleri- ne, Akçadağ'ın çıçek tarlalanna dönüyorum. "Oradald doğaya, yaşama tanık olunca Yaşar Ke- mal'in yazdıklannın hiç de abar- ü olmadığma inanmıştım" diyo- nım. Yaşar Kemal. "Evet, abarrüğı- mı sanıyorlar. tanımıyorlar ki bu doğayı, bu doğa insanını. Ben az bile yazdım. O çiçeklerin, böcek- k'rin dilini başka rüriü anlatamaz- sın_." sözleriyle o yörenın. özel- likle Kadirli-Göksun arasının do- ğasındart aıılatnjiaya bas.u>or. Yazımmı sürdürdüğü yeni ro- CazseverlerBetty Carter'la coştu Kültür Servisi -8-18 ekim tarihle- nnde tstanbul 'da. 17-19 ekim tarihle- rinde de Ankara'da düzenlenecek Ak- bank 7,Caz Festivalı dün akşam Sa- bancı Center'da gerçekleşen Betty Çarter Trio konseri ile açıldı. Lzun süredir Betty Carter'la müzik yapan Bnıce Flovvers (piyano). Neal Caine (bas) \e Eric Harland'dan (davul) oluşan üçlü, konsere 'doğaçlama' ile başladı. Betty Carter, konserde kendine özgügırtlağıylayedi parça yorumla- dıtstanbullu'lara. Grubuyla kurduğu sıcak iletişimi seyircıyle de yaşayan sanatçı, iki saat süren konserde. sık sık denediği doğaçlamalarla oldukça terletti. Eric Harland'ın Betty Carter'la birlikteliği tıpkj bir 'düello'yu andı- nyordu. Salonu ağızına kadar dolduran cazseverler konserin sonunda sanat- çıyı uzun süre ayakta alkışladılar ve Betty 'Bebop" Çarter'dan caz ziyafe- tini sürdürmesini istediler. Ancak Carter bu yoğun ilgiye rağmen 'bis' yapmadı. Bu gece 20,30'da Sabancı Cen- ter'da ikinci konserine çıkacak Betty Carter müzik yaşamına 1940'lıyılla- nn sonlannda Dizzy Güiespie ve Charlie Parker'la birlikte şarkı söy- leyerek başladı. Daha sonra 1948'den 195l'ekadarLıonel Hampton veor- kestrasıyla çalıştı. Bu beraberliği bo- yunca elde ettiği disiplin anlayışı ve ekip ruhu Betty Carter'ın yırmi yıl sonra başka müzisyenlerle yapacağı çalışmalardaki performansına da yansıdı. 1988de çıkardığı 'I'm Yours, Y- ou're Mine' adlı albümüyle tanındı. Bu albümünde. Xa\ier Davis, Gre- gory Hutchinson, Matt Hughes,Mark Shim ve Andre Hayward gibı genç yeteneklerle çalıştı. Sanatçı aynca albümünde. daha önce EUa FHzgerald ve Frank Sinat- ra'nın seslendırdıği Antonio Carlos Jobim'in 'liseless Landscape' adlı parçasını yorumladı. 1994yıîında 'FeedThefıre'adlı al- bümünde Geri Allen, Dave Holland ve Jack Dejohnette ıle birlikte çalış- tı. Yanm yüzyılı sahnede geçiren sa- natçı, 'Look VVhat Fve Got' (1988), 'Dropping Things'(1990) ve 'It's Not About The Mekxh'(1992) parçala- nvlaGrammv ödülleri aldı. manlannın kıyılannda dolaşıyo- ruz. Ilk romanı. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana'yı bitırmiş. Ikin- cisini, KanncanmSulçtiğj'ni ya- nlamış bile... Ayın buluta girip çıkması gıbi şöyle bir değiniyor romanlann öyİcüsüne. 1900'lü yıllann başına. Van'dan Akde- niz'e uzanan bir göç'ün. sürükJe- nişin öyküsünü anlatıyor.. Kınm- kıyım günlerinden söz ediyor... Kışılerden, olaylardan, insanlığın yaşadığı trajedınin boyutlannın romanında nasıl yer ettiğıni dıle getiriyor. •*Bu üçleme yazdığım en iyi ro- man otacak.." sözlerinden, "Kim- secik"e dönüyoruz. Biraz özya- şamsal ızlekler getıren bu üçle- menın romancıhğının nirengi noktasını oluşturduğunu söylü- yorum. Ama onun gönlü Yusuf- cuk Yiısuftan yana. Insan trajedisKle anlaülır Almanya'da verilecek olan "Banş Ödülü"nden. Nobelden konuşuyoruz. Öfkesini dile getiri- yor: "1973'ten beri aday gösterili- yorum. İnan ki istemiyorum. No- bel'i verirseler kötülükederler. Ya- zamam bir daha bir şe>, önümü kaparlar. Çok derdim de değil No- bel. Bu Banş Ödülü' önemli. A- ma şu gidip gelmeler. konuşmalar- dan başımı alamıyorum ki; otu- rup yazayım_" Burada, yazmanın uçlandığı yerde biz "Akçasaz'uı Ağalan"na, "Kimsecik"e dönüyoruz. 0, bu yeni çalışmasının bunlann önüne geçeceğini söylüyor. Ben yine "Kimsecik"ın altını çiziyorum. Anlatımıyla, kurgusuyla müthiş bir tragedya oluşturduğunu söy- lüyorum. "İnsan, ancak trajedi- siyle anlaolabilir" diyor... Musta- fa'nın babasının öldürüldüğünde gidip bilya oynamasını anlattığı bölümü konuşuyoruz. Çok sevdı- ğim dedemin öldüğü an, sinema- ya gittiğımı, bunu da hıçbır zaman ifade edemediğımi; ancak Musta- fa'nın trajedisini okurken anladı- ğımı söylüyorum. Sonra, "Kimse- dk"in leitmotifi "korku" üstünde duruyoruz. Oradan bu sürüklenı- şin öyküsüne dönüyoruz. Yeni ro- manında o dönemi başka boyutla- nyla secgikdigini;4k)fi»j»gan iliş- kilerini yeni bir bakışla işledığinı anlatıyor. Bu sürüklenişe ka- tılan aılelerden söz ediyor. Yeğeni Nihat, Yaşar Ke- mal'in anlattıklannın canlı tanığıymışcasına onu onay- lıyor; ya da yer/zaman/ad anıştırmalannda bulunuyor. Dayısı Eşkıya Mahiro'dan, Birinci Dünya Savaşı sıra- sında Ruslardan, Van'da ya- şayan insanlardan söz edi- yor... tnsanlann topraklanndan kolay kolay kopamadığını. o sürüklenışle savnıluşlannın trajedisini anlattığı FıratSu- >ıı Kan Akıyor Baksana'ya dönüyoruz. Büyülü bir dü- şün peşındeydı yine. Bu ya- zılıp bitirilmiş. Kanncanm Su Içtiği'nı ise yanlamış. Üçüncüsü Çıplak Ada, Çıp- lak Deniz yazılıp bitmeye hazır "Kafamda her şeyi\- le... Yazabilmek için zaman ve yer anyorum" dıyor Ya- şar Kemal. ÎDSO'da açJış Carmina Bıırana'ylaASUMAN KAFAOĞLL-BÜKE Büyük korkularla, programın ip- tal edilmesi tehlikeleriyle başlayan tstanbul Devlet Senfoni Orkestra- sı 97-98 sezonu, Carl OrfTun 'Carmina Burana' oratoryosu ile bu akşam açılış yapıyor. Bu sezon tstanbuUulann karşıla- şacaklan solistlerin başında. 14-15 Kasım tarihlerinde konser verecek olan BeauxArtsTriogeliyor. Dün- yanın en ünlü piyanolu üçlüsü ola- rak bilinen grubu, sezon içinde ola- ğan hafta sonu konserlerinde, Be- ethoven'ın 'Üçlû Konçertosu'nu seslendirirken orkestra eşliğinde dinlemek bir şans. Konserde Go- recki'nin 3. Senfonisi de ilk kez ça- lınacak. İDSO ile ilk kez konser verecek sanatçılann arasında bu sezon şef- lerden. George Hanson, Nir Kaba- retti, Kemal Akçağ, Jean BaiK, Gil Jardim: solistlerden de kemancı Piotr Kwasny, viyolacı Yuri Gan- delsman,çellist Rocco Fîlippini pi - yanist Tzimon Barto ve Alain Le- fe\re, şancı Yumi Nara, Nobert Nozy, Ömer Yılmaz, Eralp Kmcu Katarüıa Mkhaeli, Graciela Al- peryn, Jivko Jelev, Juri Kruglov, Oxana Arkaeva, Ubike Mara Sych, Christian Bauer var. Aynca geçen senelerden bazıla- nnı çok iyi tanıdığımız Tadeusz Strugala, lonescu Galati, Ivan An- guelov, Peter Vronsky, Andrevv Greenvvood, Vladimir Altschuler, Heidelberg Şarkı Kitabı'ndan minyatür detayı. Heidelberg L ni. Küt Erich Bergel, Erol Erdinç, Yusuf Güler Aksöz gibi şefler ve Jiri Bar- ta. Massimo Quarta, Hüseyin Ser- met, Ayşegül Sanca, Verda Erman, Alfonso Moreno, Günay Yetiz, Er- tuğrul Köse, Suna Kan, Gülsin On- ay gibi solıstler de otuz hafta bo- yunca İstanbullu müzikseverlerle birlikte olacak. Programda Türk bestecilerden Kamran İnce'nin "Bizans'ın Düşü- şü", KemalSiinder'in 'Korno Kon- çertosu', Necati Giray'ın 'Yayhlar İçin Parça' eserleri yer alıyor. Bu sene gençlere ağırlık verilen bir program yapılmaya çalışılmış. 7-8 Kasım'da 'Hafif Müzik Konse- ri', 13-14 Mart'ta "Barok Haftası'. 27-28 Mart'ta 'Gershvrin Haftası', 24-25 Nısan'da çocuklann sevgili- si şef Howard GrifRths ile 'Çocuk Konseri', 1-2 Mayıs'ta 'Dans Haf- tası', 15-16 Mayıs'ta 'Latin Hafta- sı' v e son hafta' Bahar Konseri' adı altında Andrev* Lloyd VVeber'ın eserlerinden oluşan Sertap Erener ve Fatih Erkoç'un solıst olarak ka- tılacağı konserler \ar. Carmina Burana Benedıkten papazlannm şarkısı anlamına gelen 'Carmina Burana', ortaçağda yazılmış 200 kadar şiirin bir araya getırilmış formuna sonra- dan verilmiş addır. 1803 yılında Bav- yera'da bir manasnrda bulunan şiir- ler. gezginci rahipler v e papazlık eği- timi gören gençler tarafindan orta- çağ Almancası ve Fransızca kanşımı Latince ile yazılmıştır. Besteci Carl Orff(1895- 1982). çok genç yaşta bu şiırlen tanıma fır- satı buldu ve bunlan 1930'lu yıllar- da sahne kantatı olarak besteledi. Carmina Burana. çok ünlü bir kantat olmasına rağmen. genelde metnı oluşturan şiirler. hemen hıç tanın- mazlar; halbukı bu ortaçağ şiırlen kendine has alaycılığı ve dünyevi gü- zelliklere düşkünlüğü ile oldukça benzersizdir. 'Carmina Burana'yı dinlerken Carl OrfF'un ntmı ne denli ön plan- da tuttuğu hemen fark edılir, geniş bir vurma saz kadrosunun yanı sıra iki piyano \ e çelesta da eserinritmikte- melinı oluşturur. Bu hafta sonu İstanbul'da şef lo- nescu Galati yönetiminde. soprano Aytül Büyüksaraç. tenor Ömer Yıl- maz, banton Eralp Kıyıcı ve Alman Lisesi Korosu ile İDOB Korosu ve Is- tanbul Devlet Senfoni Orkestrası eş- liğinde. bu akşam saat 19.00'da. ya- nn saat 11.00de Atatürk Kültür Mer- kezi Büyük Saion'da dınleyeceğız. YAZI ODASI SELİM İLERİ Akşamlar... "Akşamüstleri geliyor I Tam insanlar işten çı- karken. I Salkım salkım tramvaylardan I Bir gü- zel çocuk yüzüyle gülümsüyor I Namussuz, ak- şamüstleri geliyor. "Neremden yakalıyor; bilmiyorum I Ben tam sevmeye hazırlanırken I On altı yaşındaki sev- gilimi. I Elini elimle tutmak I Yırmi dört saatte bir I Sıcak bir lâf dinlemek isterken.. I Rezil... Tam o saatlerde geliyor!" "Yeis": Sait Faik'in bir şiiri. Unırtulmayacak şi- irlerden. Bununla birlikte edebiyatımızda 'şair' Sait Faik üzerinde hemen hiç durulmamıştır. Ece Ayhan görmezden gelişin bilinçli bir çirkinlik ol- duğunu ileri sürmüştür. "Yeis" Oktay Akbal'ın da dikkatini çekmiş. Ama bu şiirin bende bambaşka bir anısı var. Alıp alıp, Her Gece Bodrum'u yazdığım, yayımladı- ğım zaman dilimine götürüyor. Ankara'dayım. Her Gece Bodrum'un ilk adı Akşamları Bu Saat. Attilâ llhan birdenbire Sait Faik'in şiirini hatırlatıyor. Bilgi Yayınevi'ndeyiz. "Rezil... Tam o saatlerde geliyor!" Dizenin an- latmak istediği her şeydi benim için Her Gece Bcdrum. Gerçi şiiri düşünerek, dizeleri ezberimden söy- leyerek, şiirden esinlenerek yazmamıştım, ama, Attilâ ilhan söyler söylemez içim burkulmuştu. Bodrum'un o günkü dünyası, günbatımlan, de- rin mutsuzluk, melankoliyi andırır bunaltı... Akşamüstlerini, akşamları, ilk ışıklann yanışı- nı çağdaş edebiyatımızda değişik yazarlardan okuyabiliriz. Demin Oktay Akbal'ı andım: Onun sığırcıkların akşamla birlikte çıldırasıya ötüşleri- ni anlatan biröyküsü vardır. Nezihe Meriç'in öy- külerinde akşam bir hüzünle çıkagelir. Nezihe Meriç yalnız "Dağılış" öyküsüyle bile bir akşamüstü, akşam yazarıdır: "Birdenbire ışıklar yandı. Kalabalık caddeler pınl pınl, mağazaların reklam ışıklan rengârenk aydınlanıverdi." Roma'da geçer öykü, her şey Roma'da akşa- müstü dağılıverir... Eskiden tutkundum akşamüstlerine. (Hoş, ben 'akşamüstü' demem, 'akşamüzeri' derim.) Akşamüzerleri öyle ışıklann yanması, caddeler- deki iş çıkışı kalabalığı, hele, bastıran akşam bende filmlerin, büyük romanların, bazı şiirlerin etkisini bırakırdı, kendiliğinden, akşamın baş- langıcı da bir sanat eseri olup çıkardı. Akşamla başlardı kalp ağrısı. Akşamla kaçıp gitmek, kaybolmak isterdim. Bir gemideydim, bir otobüste, uçakta, trende: ille gidiyordum, il- le yeni bir hayata atılıyordum. Hepsi geçti. Akşamüzerleri, akşamları sokak- lara fırlamak, geceyi tek başıma geçiremem sa- nıları, birilerini görmek, birileriyle buluşmak çar- pıntısı, bunlann hepsi geçti. Günbatımı, üstelik mevsimlerden sonbaharsa, üstelik güz erken gelmişse. çıldırtırdı-çıldırtırdı. Öyle uzak geliyor ki şimdi. Şimdi televizyonun karşısına, geçiyorum, kanaldan kanala haber bültenlerini izliyorum. Haber-yıkım-ihanet-dedi- kodu kanşımı bu bültenler bütün coşkulanmı zaten söndürüp bitiriyor. Gün battı mı, balkonun pencerelerini örtüyo- rum. Oda radyatörünün fışini takıyorum. Hava- lar iyice serinledi, diyorum kendi kendime. Ba- zan boş gözlerle telefona bakıyorum; kimse ara- madı diye geçiriyorum. (Eskiden öyle miydi? Ni- ye çalmıyor, bozuk mu? diye telefona koşar- dım.) Galiba Her Gece Bodrum'daydı, "Gün ince- liyor..." diye yazmıştım. Gün inceldiğinde duy- duğum kalp ağrılan işte dindi. Kalp ağnsı çek- miyorum. Yaşlılann temkinli davranışlanyla ka- pıyı bacayı örtüyorum, perdeleri çekiyorum, er- tesi gün neler yapmam gerektiğini hatırtayabil- mek için ajandama bakıyorum. Akşamüstleri hiçbir şey gelmiyor artık. 'Akşam Kuşlan'm görmek için Beyoğlu'na çık- mıyorum. Bir gün Roma'da sokaklardan sokaklara ge- çeceğim hayalimden vazgeçeli hani... Fakat bazan, müzikle, sözgelimi "Un bel di vedremo"yu dinlerken, eskısi gibi, akşamüstle- ri geldiği gibi, akşamüzerleri fırlayıp gittiğim gi- bi... Boş ver. Bütün operalar yalan söyler. Takvimde Iz Bırakan: "Yağmur, nisbeten tenha olan bu kısımda flo- resans lambalanyla aydınlatılmış asfaltta, ışıklı, kebap kestane kokulu, güzel bir yağmurdu." Nezihe Meriç, Bozbulanık, Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Yayınlan, 1953. S e z o n d a n s e ç m e l e r K Ü L T Ü R # Ç I Z Î K 24-25 Ekim: Prokofi- yeff'in 'Aleksandr Nevski Kantatı'. şef Ivan Anguelov, Sofya Svetoslav Obretenov Korosu- Bulgar sanatçılar. Atatürk'ü Anma Konse- ri 14-15 Kasım: Beethoven 'Üçlü Konçerto'. şef Tade- usz Strugala yönetiminde Beaux Arts Tno. Hafif Müzik Konseri 7-8 Kasım. 21-22 Kasım: Kamran İn- ce'nin 'Bizans'm Düşüşü' ve Beethoven'ın 5. Piyano Konçertosu. şef: Strugala ve piyanist Alaın LefevTe. 28-29 Kasım: Barber 'Knorville' ve Şostakoviç '8. Senfoni'. şef George Hanson. soprano Oxana Ar- kaeva. 5-6 Arahk: Ravel 'Sol el için piy ano konçertosu'. şef: Piotr Vronsky, piyanist Hü- seyin Sermet. İsmet İnönü'nün Anısına 19-20 Arahk: Brahms 'l.Pi- yano Konçertosu'. şef: And- revv Greenvvood. piyanist Ayşegül Sanca Yeni Yü Konseri 26-27 Arahk: Strauss ve Le- hardan valsler ve aryalar. 16-17 Ocak: Richard Strauss 'Ahj Senfonisi' şef: Strugala. v iyolacı Yuri Gan- delsman. 13-14 Şubat: ProkofıyefT '3. Piyano Konçertosu', Çaykovskı '4. Senfoni', şef: Altschuler, piyanist .Barto. 27-28 Şubat: Bartok'Or- kestra Konçertosu', Elgar 'Çello Konçertosu'. Şef: Erich Bergel. çellist Rocco Filippini. Barok Haftası 13-14 Mart: Vivaldi 'Mevsimler'. Bach •Magnifıcat". Şef: Ke- mal Akçağ. kemancı Massi- mo Quarta, TRT Gençlik \ e MSÜ Korolan. Gershwin'in 100. Doğum Yıh 27-28 Mart: Şef: Erol Erdinç. solistler: J. Thomp- son, J. Wade. M. Ross. 3-4 Nisan: Hoinic, Keith Jarrett ve Holst'un eserleri. Şef: Andrevv Greenvvood Bılkent Gitar Üçlüsü. Çocuk Konseri 24-25 Ni- san: Şef: Hovvard Gnffiths. Dünya Dans Günü nede- niyle Dans Haftası 1-2 Ma- yıs: Şef: Erol Erdinç. 5-16 Mayıs: Latin Hafta- sı. Şef: Gil Jardim. Vurma sazlar: Nana Vasconcelos. Bahar Konseri 22-23 Ma- yıs: Andrevv Lloyd Weber Programı. Şef: Erol Erdinç. Solistler: Sertab Erener ve Fatih Erkoç. KÂMİL MA VOWBr*- L S A R A C I r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle