Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10EKİM1997CUMA
10 KULTUR
Üçlemesinin ikinci ayağı Kanncanm Su Içtiği adlı romanı yanlayan Yaşar Kemal
'Barış Odülü NobeFden önendf• "1973'tenberiaday
gösteriliyorum. İnan İci
istemiyorum. Nobel'i
verirlerse kötülük ederler.
Yazamam bir daha bir
şey, önümü kaparlar. Çok
derdim de değil Nobel.
Banş Ödülü önemli. Ama
şu gidip gelmeler,
konuşmalardan başımı
alamıyorum ki, oturup
yazayım."
FERİDUN ANDAÇ
Aheste beste bir ezgı dinlerce-
sine adımlıyorum Antalya sokak-
lannı. Birazötede, Konyaaltı'na
doğru. Falez'de konaklamış, sö-
zün çadinnı kurup haldır haldır
y enı roman üçlemesini yazan Ya-
şar Kemal' i düşünüyorum.
Yalıyar'ın başından Akdenız'i
seyrediyorum bir yandan da. O
söz büyücüsü. Akdenız coğraf-
yasımn o soluklu sesi biraz ötede
konaklamış; Akdenız'i soluyarak
yeni serüvenlere doğru yol alı-
yor...
Içli bir şarkının dudaklanmız-
da deyilenışı gıbı Akdeniz'm
yağmur bulutlan altında onun şu
sözlenne dönüyorum: "Tbros
dağlannın eteideri ta Akde-
aiz'den başlar. Kıyılan döğen ak
köpüklerden sonra doruklara
doğru yavaş yavaşyükselir.Akde-
niz'in üstünde daima. top top ak
bulutlar salınır. Kıyılar diimdüz,
cüalanmış gibi düz killi toprak-
lardır. Killi toprak et gibidir. Bu
kıyılar saatterce içe kadar deniz
kokar. tuz kokar." (İnce Memed I)
Bu izlerden dolaşıp, yağmurla
sırdaş, Kaleiçi'nin gizemlı dün-
yasıyla haldaş olup yönümü Bel-
dibı'ne, Camyuva'ya, Kemer'e
döndürecektim.
Dünyaya nasıl bakmalı
O söz ustasına el ederek geçe-
cektim Falez önlennden. Dos-
yamda •'Yaşar Kemal: Yaşamın.
Yazının Gerçeğine Doğru"nun
notlan. Akdeniz'inbirucundao-
nun yazmak eyleminın, roman
dünyasının serüvenine uzanacak-
tım. Dönüş günûmdeyse, onunla
sözûn beşiğinı sallayacaktık.
Onun söz evreni ile günbegün
'Abatüğımı sanıyorlar, tanımıyorlar ki bu doğayı, doğa insanııu. Ben az bile yazdım'. (Fotoğraf: H ATtCE TUNCER)
yol almışken, bir soluk an'ı yaka-
layıp izinın peşine düşmüştüm.
Çamyuva'da. Naturland'da bir
düş evreni kuran. bir anlamda da
kendi ütopyasını gerçekleştıren
Cemil Çakmakh ıle bir akşamüs-
tü söze durduğumuzda. onun, bir
"68'li" olarak hayata bakışı. ya-
şamı algılayışı ve eylemı. biraz
da Yaşar Kemal'ın hayata karşı
tavnnı, eylermnı çağnştınyordu.
Müthış bir çaba, uğraşı ile bir düş
e\ renı kurmuştu. Çakmakh. "İn-
sanlann dünyaya nasıl bakmala-
n gerektiğini ortaya koyan bir dı-
şavurum" olarak adlandınyordu
bueyleminı, Çakmakh "Dünya-
ya doğru olarak bakmayı öğrenir-
sek, onu doğru kav rar, doğru al-
güarsak ortava koyacaklannızda
doğru önermeleri içerir" sözle-
nyle; burada kurduğu doğal ya-
şam ortamıyla insanın çevreye,
doğaya nasıl bakması. bunu ya-
parken de hangi bilınçten hare-
ket etmesi gerektiğini sergiliyor-
du.
Doğru olanın ardından gitmek,
doğaya sahıp çıkmak düşüydü
onunkısi. Düşten gerçeğe dönü-
şen eylemınde kendi dışavuru-
munu da görüyordu. Onca yıkım,
tahribat, kirlenme karşısında ne
yapmalıyız sorusunu sordudarak
hem de!
Bu doğayı tanımıyoriar
Yaşar Kemal'den yeni roman
çalışmasının. yazılması süren ro-
manlannın öyküsünü dinlerken;
Çakmaklı'nın. bugünkü çevre
tahnbatına karşı. "doğru olan bir
yaşama biçimi sunuşu da bir tav-
nnortakvansınıasT gıbi geliyor-
du bana. Çakmakh, 68 'li ruhuy-
la bunu gerçekleştiriyordu haya-
tın bir başka alanında.
Yaşar Kemal de hep bu ruhla
yazıyordu romartlannı. Doğa, in-
san, çevre ilişkileri onu her dem
ilgilendirmış. romanının anaka-
rasını oluşturmuştur. Bu yeni ro-
man üçlüsünde de (1. Fırat Suyu
Kan Akıyor Baksana, 2. Kannca-
nm Su İçtiği 3. Çıplak Ada, Çıp-
lak Deniz) kaçınılmaz bir yıkım-
dan gelişin öyküsünü ve doğayı
anlatıyoryine...
Antalya'ya dönüşün aydınlık
bir günündeyim. Doğanın düşsel
evreninden kopmanın esrikhğin-
de...
Falez Otel'e, yabancılann 'göç'
sesleşmelerinin arasından sıyn-
lıp ulaşınca; lobi bann öte ucun-
da. Yaşar Kemal'in izine kavuş-
manın gür sesiyle kucaklaşıyo-
rum. Kabı kabına sığmayan. coş-
ku dolu haliyle sözün önünü açı-
yor. Bir köşede oturuyoruz. Ka-
dırli'den ziyaretıne gelen yeğeni
Nihat yanı başımızda. Önce,
Thüda'nın (Kemal) sağhğından
konuşuyoruz. O, buradaki son ça-
lışrna günlerinde, biraz Yaşar Ke-
mal'ı üzmüş.
Ortak bir düşten söz edercesi-
ne Andınn'dan, Kadirlı'den, Ma-
raş'tan, Akifiyeden, Çokak'tan,
Geben'den. Çamurlu'dan söz edi-
yoruz.
Çiçeklerin. ağaçlann, böcekk-
rin diliyle konuşuyoruz. 17 yıl
öncesine, baharda çiçek kokula-
nyla geçirdiğim baş dönmeleri-
ne, Akçadağ'ın çıçek tarlalanna
dönüyorum. "Oradald doğaya,
yaşama tanık olunca Yaşar Ke-
mal'in yazdıklannın hiç de abar-
ü olmadığma inanmıştım" diyo-
nım.
Yaşar Kemal. "Evet, abarrüğı-
mı sanıyorlar. tanımıyorlar ki bu
doğayı, bu doğa insanını. Ben az
bile yazdım. O çiçeklerin, böcek-
k'rin dilini başka rüriü anlatamaz-
sın_." sözleriyle o yörenın. özel-
likle Kadirli-Göksun arasının do-
ğasındart aıılatnjiaya bas.u>or.
Yazımmı sürdürdüğü yeni ro-
CazseverlerBetty Carter'la coştu
Kültür Servisi -8-18 ekim tarihle-
nnde tstanbul 'da. 17-19 ekim tarihle-
rinde de Ankara'da düzenlenecek Ak-
bank 7,Caz Festivalı dün akşam Sa-
bancı Center'da gerçekleşen Betty
Çarter Trio konseri ile açıldı. Lzun
süredir Betty Carter'la müzik yapan
Bnıce Flovvers (piyano). Neal Caine
(bas) \e Eric Harland'dan (davul)
oluşan üçlü, konsere 'doğaçlama' ile
başladı.
Betty Carter, konserde kendine
özgügırtlağıylayedi parça yorumla-
dıtstanbullu'lara. Grubuyla kurduğu
sıcak iletişimi seyircıyle de yaşayan
sanatçı, iki saat süren konserde. sık
sık denediği doğaçlamalarla oldukça
terletti.
Eric Harland'ın Betty Carter'la
birlikteliği tıpkj bir 'düello'yu andı-
nyordu.
Salonu ağızına kadar dolduran
cazseverler konserin sonunda sanat-
çıyı uzun süre ayakta alkışladılar ve
Betty 'Bebop" Çarter'dan caz ziyafe-
tini sürdürmesini istediler. Ancak
Carter bu yoğun ilgiye rağmen 'bis'
yapmadı.
Bu gece 20,30'da Sabancı Cen-
ter'da ikinci konserine çıkacak Betty
Carter müzik yaşamına 1940'lıyılla-
nn sonlannda Dizzy Güiespie ve
Charlie Parker'la birlikte şarkı söy-
leyerek başladı. Daha sonra 1948'den
195l'ekadarLıonel Hampton veor-
kestrasıyla çalıştı. Bu beraberliği bo-
yunca elde ettiği disiplin anlayışı ve
ekip ruhu Betty Carter'ın yırmi yıl
sonra başka müzisyenlerle yapacağı
çalışmalardaki performansına da
yansıdı.
1988de çıkardığı 'I'm Yours, Y-
ou're Mine' adlı albümüyle tanındı.
Bu albümünde. Xa\ier Davis, Gre-
gory Hutchinson, Matt Hughes,Mark
Shim ve Andre Hayward gibı genç
yeteneklerle çalıştı.
Sanatçı aynca albümünde. daha
önce EUa FHzgerald ve Frank Sinat-
ra'nın seslendırdıği Antonio Carlos
Jobim'in 'liseless Landscape' adlı
parçasını yorumladı.
1994yıîında 'FeedThefıre'adlı al-
bümünde Geri Allen, Dave Holland
ve Jack Dejohnette ıle birlikte çalış-
tı. Yanm yüzyılı sahnede geçiren sa-
natçı, 'Look VVhat Fve Got' (1988),
'Dropping Things'(1990) ve 'It's Not
About The Mekxh'(1992) parçala-
nvlaGrammv ödülleri aldı.
manlannın kıyılannda dolaşıyo-
ruz. Ilk romanı. Fırat Suyu Kan
Akıyor Baksana'yı bitırmiş. Ikin-
cisini, KanncanmSulçtiğj'ni ya-
nlamış bile... Ayın buluta girip
çıkması gıbi şöyle bir değiniyor
romanlann öyİcüsüne. 1900'lü
yıllann başına. Van'dan Akde-
niz'e uzanan bir göç'ün. sürükJe-
nişin öyküsünü anlatıyor.. Kınm-
kıyım günlerinden söz ediyor...
Kışılerden, olaylardan, insanlığın
yaşadığı trajedınin boyutlannın
romanında nasıl yer ettiğıni dıle
getiriyor.
•*Bu üçleme yazdığım en iyi ro-
man otacak.." sözlerinden, "Kim-
secik"e dönüyoruz. Biraz özya-
şamsal ızlekler getıren bu üçle-
menın romancıhğının nirengi
noktasını oluşturduğunu söylü-
yorum. Ama onun gönlü Yusuf-
cuk Yiısuftan yana.
Insan trajedisKle anlaülır
Almanya'da verilecek olan
"Banş Ödülü"nden. Nobelden
konuşuyoruz. Öfkesini dile getiri-
yor: "1973'ten beri aday gösterili-
yorum. İnan ki istemiyorum. No-
bel'i verirseler kötülükederler. Ya-
zamam bir daha bir şe>, önümü
kaparlar. Çok derdim de değil No-
bel. Bu Banş Ödülü' önemli. A-
ma şu gidip gelmeler. konuşmalar-
dan başımı alamıyorum ki; otu-
rup yazayım_"
Burada, yazmanın uçlandığı
yerde biz "Akçasaz'uı Ağalan"na,
"Kimsecik"e dönüyoruz. 0, bu
yeni çalışmasının bunlann önüne
geçeceğini söylüyor. Ben yine
"Kimsecik"ın altını çiziyorum.
Anlatımıyla, kurgusuyla müthiş
bir tragedya oluşturduğunu söy-
lüyorum. "İnsan, ancak trajedi-
siyle anlaolabilir" diyor... Musta-
fa'nın babasının öldürüldüğünde
gidip bilya oynamasını anlattığı
bölümü konuşuyoruz. Çok sevdı-
ğim dedemin öldüğü an, sinema-
ya gittiğımı, bunu da hıçbır zaman
ifade edemediğımi; ancak Musta-
fa'nın trajedisini okurken anladı-
ğımı söylüyorum. Sonra, "Kimse-
dk"in leitmotifi "korku" üstünde
duruyoruz. Oradan bu sürüklenı-
şin öyküsüne dönüyoruz. Yeni ro-
manında o dönemi başka boyutla-
nyla secgikdigini;4k)fi»j»gan iliş-
kilerini yeni bir bakışla işledığinı
anlatıyor. Bu sürüklenişe ka-
tılan aılelerden söz ediyor.
Yeğeni Nihat, Yaşar Ke-
mal'in anlattıklannın canlı
tanığıymışcasına onu onay-
lıyor; ya da yer/zaman/ad
anıştırmalannda bulunuyor.
Dayısı Eşkıya Mahiro'dan,
Birinci Dünya Savaşı sıra-
sında Ruslardan, Van'da ya-
şayan insanlardan söz edi-
yor...
tnsanlann topraklanndan
kolay kolay kopamadığını. o
sürüklenışle savnıluşlannın
trajedisini anlattığı FıratSu-
>ıı Kan Akıyor Baksana'ya
dönüyoruz. Büyülü bir dü-
şün peşındeydı yine. Bu ya-
zılıp bitirilmiş. Kanncanm
Su Içtiği'nı ise yanlamış.
Üçüncüsü Çıplak Ada, Çıp-
lak Deniz yazılıp bitmeye
hazır "Kafamda her şeyi\-
le... Yazabilmek için zaman
ve yer anyorum" dıyor Ya-
şar Kemal.
ÎDSO'da açJış Carmina Bıırana'ylaASUMAN KAFAOĞLL-BÜKE
Büyük korkularla, programın ip-
tal edilmesi tehlikeleriyle başlayan
tstanbul Devlet Senfoni Orkestra-
sı 97-98 sezonu, Carl OrfTun
'Carmina Burana' oratoryosu ile
bu akşam açılış yapıyor.
Bu sezon tstanbuUulann karşıla-
şacaklan solistlerin başında. 14-15
Kasım tarihlerinde konser verecek
olan BeauxArtsTriogeliyor. Dün-
yanın en ünlü piyanolu üçlüsü ola-
rak bilinen grubu, sezon içinde ola-
ğan hafta sonu konserlerinde, Be-
ethoven'ın 'Üçlû Konçertosu'nu
seslendirirken orkestra eşliğinde
dinlemek bir şans. Konserde Go-
recki'nin 3. Senfonisi de ilk kez ça-
lınacak.
İDSO ile ilk kez konser verecek
sanatçılann arasında bu sezon şef-
lerden. George Hanson, Nir Kaba-
retti, Kemal Akçağ, Jean BaiK, Gil
Jardim: solistlerden de kemancı
Piotr Kwasny, viyolacı Yuri Gan-
delsman,çellist Rocco Fîlippini pi -
yanist Tzimon Barto ve Alain Le-
fe\re, şancı Yumi Nara, Nobert
Nozy, Ömer Yılmaz, Eralp Kmcu
Katarüıa Mkhaeli, Graciela Al-
peryn, Jivko Jelev, Juri Kruglov,
Oxana Arkaeva, Ubike Mara Sych,
Christian Bauer var.
Aynca geçen senelerden bazıla-
nnı çok iyi tanıdığımız Tadeusz
Strugala, lonescu Galati, Ivan An-
guelov, Peter Vronsky, Andrevv
Greenvvood, Vladimir Altschuler,
Heidelberg Şarkı Kitabı'ndan minyatür detayı. Heidelberg L ni. Küt
Erich Bergel, Erol Erdinç, Yusuf
Güler Aksöz gibi şefler ve Jiri Bar-
ta. Massimo Quarta, Hüseyin Ser-
met, Ayşegül Sanca, Verda Erman,
Alfonso Moreno, Günay Yetiz, Er-
tuğrul Köse, Suna Kan, Gülsin On-
ay gibi solıstler de otuz hafta bo-
yunca İstanbullu müzikseverlerle
birlikte olacak.
Programda Türk bestecilerden
Kamran İnce'nin "Bizans'ın Düşü-
şü", KemalSiinder'in 'Korno Kon-
çertosu', Necati Giray'ın 'Yayhlar
İçin Parça' eserleri yer alıyor.
Bu sene gençlere ağırlık verilen
bir program yapılmaya çalışılmış.
7-8 Kasım'da 'Hafif Müzik Konse-
ri', 13-14 Mart'ta "Barok Haftası'.
27-28 Mart'ta 'Gershvrin Haftası',
24-25 Nısan'da çocuklann sevgili-
si şef Howard GrifRths ile 'Çocuk
Konseri', 1-2 Mayıs'ta 'Dans Haf-
tası', 15-16 Mayıs'ta 'Latin Hafta-
sı' v e son hafta' Bahar Konseri' adı
altında Andrev* Lloyd VVeber'ın
eserlerinden oluşan Sertap Erener
ve Fatih Erkoç'un solıst olarak ka-
tılacağı konserler \ar.
Carmina Burana
Benedıkten papazlannm şarkısı
anlamına gelen 'Carmina Burana',
ortaçağda yazılmış 200 kadar şiirin
bir araya getırilmış formuna sonra-
dan verilmiş addır. 1803 yılında Bav-
yera'da bir manasnrda bulunan şiir-
ler. gezginci rahipler v e papazlık eği-
timi gören gençler tarafindan orta-
çağ Almancası ve Fransızca kanşımı
Latince ile yazılmıştır.
Besteci Carl Orff(1895- 1982).
çok genç yaşta bu şiırlen tanıma fır-
satı buldu ve bunlan 1930'lu yıllar-
da sahne kantatı olarak besteledi.
Carmina Burana. çok ünlü bir kantat
olmasına rağmen. genelde metnı
oluşturan şiirler. hemen hıç tanın-
mazlar; halbukı bu ortaçağ şiırlen
kendine has alaycılığı ve dünyevi gü-
zelliklere düşkünlüğü ile oldukça
benzersizdir.
'Carmina Burana'yı dinlerken
Carl OrfF'un ntmı ne denli ön plan-
da tuttuğu hemen fark edılir, geniş bir
vurma saz kadrosunun yanı sıra iki
piyano \ e çelesta da eserinritmikte-
melinı oluşturur.
Bu hafta sonu İstanbul'da şef lo-
nescu Galati yönetiminde. soprano
Aytül Büyüksaraç. tenor Ömer Yıl-
maz, banton Eralp Kıyıcı ve Alman
Lisesi Korosu ile İDOB Korosu ve Is-
tanbul Devlet Senfoni Orkestrası eş-
liğinde. bu akşam saat 19.00'da. ya-
nn saat 11.00de Atatürk Kültür Mer-
kezi Büyük Saion'da dınleyeceğız.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Akşamlar...
"Akşamüstleri geliyor I Tam insanlar işten çı-
karken. I Salkım salkım tramvaylardan I Bir gü-
zel çocuk yüzüyle gülümsüyor I Namussuz, ak-
şamüstleri geliyor.
"Neremden yakalıyor; bilmiyorum I Ben tam
sevmeye hazırlanırken I On altı yaşındaki sev-
gilimi. I Elini elimle tutmak I Yırmi dört saatte
bir I Sıcak bir lâf dinlemek isterken.. I Rezil...
Tam o saatlerde geliyor!"
"Yeis": Sait Faik'in bir şiiri. Unırtulmayacak şi-
irlerden. Bununla birlikte edebiyatımızda 'şair'
Sait Faik üzerinde hemen hiç durulmamıştır. Ece
Ayhan görmezden gelişin bilinçli bir çirkinlik ol-
duğunu ileri sürmüştür.
"Yeis" Oktay Akbal'ın da dikkatini çekmiş.
Ama bu şiirin bende bambaşka bir anısı var. Alıp
alıp, Her Gece Bodrum'u yazdığım, yayımladı-
ğım zaman dilimine götürüyor.
Ankara'dayım. Her Gece Bodrum'un ilk adı
Akşamları Bu Saat. Attilâ llhan birdenbire Sait
Faik'in şiirini hatırlatıyor. Bilgi Yayınevi'ndeyiz.
"Rezil... Tam o saatlerde geliyor!" Dizenin an-
latmak istediği her şeydi benim için Her Gece
Bcdrum.
Gerçi şiiri düşünerek, dizeleri ezberimden söy-
leyerek, şiirden esinlenerek yazmamıştım, ama,
Attilâ ilhan söyler söylemez içim burkulmuştu.
Bodrum'un o günkü dünyası, günbatımlan, de-
rin mutsuzluk, melankoliyi andırır bunaltı...
Akşamüstlerini, akşamları, ilk ışıklann yanışı-
nı çağdaş edebiyatımızda değişik yazarlardan
okuyabiliriz. Demin Oktay Akbal'ı andım: Onun
sığırcıkların akşamla birlikte çıldırasıya ötüşleri-
ni anlatan biröyküsü vardır. Nezihe Meriç'in öy-
külerinde akşam bir hüzünle çıkagelir.
Nezihe Meriç yalnız "Dağılış" öyküsüyle bile
bir akşamüstü, akşam yazarıdır:
"Birdenbire ışıklar yandı. Kalabalık caddeler
pınl pınl, mağazaların reklam ışıklan rengârenk
aydınlanıverdi."
Roma'da geçer öykü, her şey Roma'da akşa-
müstü dağılıverir...
Eskiden tutkundum akşamüstlerine. (Hoş,
ben 'akşamüstü' demem, 'akşamüzeri' derim.)
Akşamüzerleri öyle ışıklann yanması, caddeler-
deki iş çıkışı kalabalığı, hele, bastıran akşam
bende filmlerin, büyük romanların, bazı şiirlerin
etkisini bırakırdı, kendiliğinden, akşamın baş-
langıcı da bir sanat eseri olup çıkardı.
Akşamla başlardı kalp ağrısı. Akşamla kaçıp
gitmek, kaybolmak isterdim. Bir gemideydim,
bir otobüste, uçakta, trende: ille gidiyordum, il-
le yeni bir hayata atılıyordum.
Hepsi geçti. Akşamüzerleri, akşamları sokak-
lara fırlamak, geceyi tek başıma geçiremem sa-
nıları, birilerini görmek, birileriyle buluşmak çar-
pıntısı, bunlann hepsi geçti.
Günbatımı, üstelik mevsimlerden sonbaharsa,
üstelik güz erken gelmişse. çıldırtırdı-çıldırtırdı.
Öyle uzak geliyor ki şimdi. Şimdi televizyonun
karşısına, geçiyorum, kanaldan kanala haber
bültenlerini izliyorum. Haber-yıkım-ihanet-dedi-
kodu kanşımı bu bültenler bütün coşkulanmı
zaten söndürüp bitiriyor.
Gün battı mı, balkonun pencerelerini örtüyo-
rum. Oda radyatörünün fışini takıyorum. Hava-
lar iyice serinledi, diyorum kendi kendime. Ba-
zan boş gözlerle telefona bakıyorum; kimse ara-
madı diye geçiriyorum. (Eskiden öyle miydi? Ni-
ye çalmıyor, bozuk mu? diye telefona koşar-
dım.)
Galiba Her Gece Bodrum'daydı, "Gün ince-
liyor..." diye yazmıştım. Gün inceldiğinde duy-
duğum kalp ağrılan işte dindi. Kalp ağnsı çek-
miyorum. Yaşlılann temkinli davranışlanyla ka-
pıyı bacayı örtüyorum, perdeleri çekiyorum, er-
tesi gün neler yapmam gerektiğini hatırtayabil-
mek için ajandama bakıyorum.
Akşamüstleri hiçbir şey gelmiyor artık.
'Akşam Kuşlan'm görmek için Beyoğlu'na çık-
mıyorum.
Bir gün Roma'da sokaklardan sokaklara ge-
çeceğim hayalimden vazgeçeli hani...
Fakat bazan, müzikle, sözgelimi "Un bel di
vedremo"yu dinlerken, eskısi gibi, akşamüstle-
ri geldiği gibi, akşamüzerleri fırlayıp gittiğim gi-
bi...
Boş ver. Bütün operalar yalan söyler.
Takvimde Iz Bırakan:
"Yağmur, nisbeten tenha olan bu kısımda flo-
resans lambalanyla aydınlatılmış asfaltta, ışıklı,
kebap kestane kokulu, güzel bir yağmurdu."
Nezihe Meriç, Bozbulanık, Seçilmiş Hikâyeler
Dergisi Yayınlan, 1953.
S e z o n d a n s e ç m e l e r K Ü L T Ü R # Ç I Z Î K
24-25 Ekim: Prokofi-
yeff'in 'Aleksandr Nevski
Kantatı'. şef Ivan Anguelov,
Sofya Svetoslav Obretenov
Korosu- Bulgar sanatçılar.
Atatürk'ü Anma Konse-
ri 14-15 Kasım: Beethoven
'Üçlü Konçerto'. şef Tade-
usz Strugala yönetiminde
Beaux Arts Tno.
Hafif Müzik Konseri 7-8
Kasım.
21-22 Kasım: Kamran İn-
ce'nin 'Bizans'm Düşüşü'
ve Beethoven'ın 5. Piyano
Konçertosu. şef: Strugala ve
piyanist Alaın LefevTe.
28-29 Kasım: Barber
'Knorville' ve Şostakoviç
'8. Senfoni'. şef George
Hanson. soprano Oxana Ar-
kaeva.
5-6 Arahk: Ravel 'Sol el
için piy ano konçertosu'. şef:
Piotr Vronsky, piyanist Hü-
seyin Sermet.
İsmet İnönü'nün Anısına
19-20 Arahk: Brahms 'l.Pi-
yano Konçertosu'. şef: And-
revv Greenvvood. piyanist
Ayşegül Sanca
Yeni Yü Konseri 26-27
Arahk: Strauss ve Le-
hardan valsler ve aryalar.
16-17 Ocak: Richard
Strauss 'Ahj Senfonisi' şef:
Strugala. v iyolacı Yuri Gan-
delsman.
13-14 Şubat: ProkofıyefT
'3. Piyano Konçertosu',
Çaykovskı '4. Senfoni', şef:
Altschuler, piyanist .Barto.
27-28 Şubat: Bartok'Or-
kestra Konçertosu', Elgar
'Çello Konçertosu'. Şef:
Erich Bergel. çellist Rocco
Filippini.
Barok Haftası 13-14
Mart: Vivaldi 'Mevsimler'.
Bach •Magnifıcat". Şef: Ke-
mal Akçağ. kemancı Massi-
mo Quarta, TRT Gençlik \ e
MSÜ Korolan.
Gershwin'in 100. Doğum
Yıh 27-28 Mart: Şef: Erol
Erdinç. solistler: J. Thomp-
son, J. Wade. M. Ross.
3-4 Nisan: Hoinic, Keith
Jarrett ve Holst'un eserleri.
Şef: Andrevv Greenvvood
Bılkent Gitar Üçlüsü.
Çocuk Konseri 24-25 Ni-
san: Şef: Hovvard Gnffiths.
Dünya Dans Günü nede-
niyle Dans Haftası 1-2 Ma-
yıs: Şef: Erol Erdinç.
5-16 Mayıs: Latin Hafta-
sı. Şef: Gil Jardim. Vurma
sazlar: Nana Vasconcelos.
Bahar Konseri 22-23 Ma-
yıs: Andrevv Lloyd Weber
Programı. Şef: Erol Erdinç.
Solistler: Sertab Erener ve
Fatih Erkoç.
KÂMİL MA
VOWBr*-
L S A R A C I
r