Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS 1996 CUMA
14 KULTUR
Yılmaz Güney, Şerif Gören, Zeki Ökten, Ali Özgentürk, Erden Kıral ve diğerleri
FARUKGUNALTAY
Türk sinemasının gelişimı içınde Yıl-
maz Güney'in özel bir yer işgal ettiği
açıkça ortadadır. Önemi sadece tarzına
ya da kışiliğinin çeşitli yanlanna bağlı
değildir. Gerçek bir sinema serüvencisi
olan Güney öykü yazan, senaryocu, po-
pülerbiroyuncu. gerçek bir star, prodük-
tör ve yönermen olmuştur ama sinema-
>a 70'İi yıllarda damgasını vurmasının
:ek nedeni cesareti, siyasi angajmanı, in-
>an hayatının duy arlı manzaralanna açıl-
•na kararlılığı gibi özel nitelikleri ya da
bunlann doğurduğu sonuçlar değil. ay-
aı zamanda onu bazen örnek olmaktan
cok uzak, uygunsuz davranışlara sürük-
leyen kusurlandır.
Bir Robin Hood
Yılmaz Güney herşeyden önce halkın
bağnndan çıkmış. büyük bir sinema ve
hayat tutkusuyla ilerlemiş olan. yaşadı-
ğı dönemin ortay a çıkarmış oldugu bır
kahramandır; bunun karşılığında. o da
sankj çagdaş Türkiye'nin Robin Hood'u
olmayı düşlercesıne topluma ıçinde ken-
dıni görebileceğı bırayna uzatmıştır...
Bu bağlamda çağını ve özellikle de
kendi neslinden bazı sinemacılan etkile-
mişti. Ama yine de acaba sinematogra-
fik alanda onun eserini sürdürmek için
onun yolunda ilerleyen müntlenn etra-
finda döndüğü bir usta olduğunu söyle-
yebilir miyiz? Bu olgulara uymayan bir
bakıştır. Bunu ifade etmek onun eserinin
önemini ya da Türk sinema tarihinde oy-
namış oldugu rolü ve yerini azaltmaz
Yılmaz Güney'in gıkergâhını esasen se-
naryocu (çoğu zaman bu alandaki çalış-
ması bitmiş bir biçime ulaşamayıp konu
veöyküoluşturmaklakısıtlıdır),oyuncu.
prodüktör ve yönetmen olarak yaptıkla-
n oluşturur Bu güzergâh boyunca siya-
si sansüryüzünden birçok kez hapse gir-
miştir. Bu onun enerjısini kıramamış
ama, çok güvenıJir olmayan kışilerle te-
mas etmesine neden olmuştur. Belki de
dostlannı ve hayranlanni üzen şaşırtıcı,
hatta kuşkulu davranışlannm nedenleri-
ni burada aramak gerekır...
Türk sinemasında bir pencere
Ardında bıraktığı iz, çeşitlilik göster-
digi kadar karmaşık ve özgündür. Geri-
yedönüpbakıldığında, "Umut"tan "Du-
var"a uzanan sinematografik yapıtı he-
terojendir. Filmlerinin bazılan zamana
karşı koyamamakta, ama bazılan da ade-
ta birer kılometre taşı, güçlü birer yara-
tı olmayı sürdürmektedir. Ilk filmi de
son filmi de böyle filmlerdir.
"l/mut", ne Türk sinemasının ne de
yeni bir ekolün kurucusudur. Umut da-
ha çok toplumun ve halkın kaygılannı
gözeten siyasi bır angajmana dayanan
sinematografik biryakla$ıma açılan pen-
ceredir.
Yanı bir muhalefet sinemasıdır ve bu
sinema belirli ölçülerde tıcari Yeşilçam
sinemasının kalıplanna sırt çevirir. Bu
pencere. yaratıcı sineması gibı yenı yol-
lann keşfedilmesıni sağlavacak ve Şerif
Gören, Zeki Ökten, AÜ Özgentürk. Er-
den KıraJ gibi Yılmaz Güney'e ve bir-
birlerine hiç benzemeyen ya da Ömer
Kavur ve YavuzOzkan gibi daha da fark-
lı birçok sinemact. herbiri kendi tarzın-
da. bunlan deneyeceklerdir.
Öziemle andığımız Onat Kutlar
"L'mut
r
'un Türk sınemasındaki yerini
gayet net bir biçimde belirlemiştir:
"l'mutile bir ilkyolaçılmış oldu. L'mut'ta
ilk kez klişe olmayan köylii kahramanlar
ve köy gerçelderi görüldü. Bu, toplumsal
sorunlara açık bir sinemanın gelişmesini
sagladığı gibi bu sinemanın natüraJizm ile
realizm arasjnda bir yerlerde sıkışıp kal-
ması ve yerikn feodal geleneklere belirli
bir hayraniık u>andırma riskini de taşı-
yordu." (1) Hatta şunu da ekleyebılıriz:
Vönetmenin kısiliğindekı çelişkilerden
ileorman
T T
1
V*/ e
aktan
bakıidığında,
Batılı sinema
eleştirmenleri
için Türk sineması isimsiz
bir marka gibiydi.
Medyatik kolaylık adına
Yılmaz Güney bu
sinemanın seçkin markası
ilan ediidi ve ağaç ormanı
gizlemiş oldu... Açık seçik
bir biçimde bir kez daha
söyleyelim, Yılmaz
Güney'in gerçek konumunu
yerine oturtmak onun layık
oldugu yeri yadsımak
değildir. Güney'in
sinematografik bir ekol ya
da akımın ustasmdan çok
devinime yol açan bir tetik
olduğunu anımsatmakta
yarar vardır. Yılmaz Güney,
Şerif Gören, Zeki Ökten,
Ali Özgentürk ve
diğerlerine gelince. Ağaç,
ormanı, özellikle de bu
isimlerin araJanndaki ortak
noktalan gizlememelidir.
birini oluşturan bu feodal geleneklere
duyulan hayranlığın gündelik yaşamın
dav ranışlanna da yansıması nski de var-
dı.
Yılmaz Güney 'in bunca insanı etkile-
mesinın ve büyülemesinin nedeni
"L'mufun getirdiği ve özgür. çeşitli ve
farklı bir bakısın yönelebileceğı yeni
uzamlan ortaya çıkaran verimli açılma-
dır. Böylece çok sayıda sinemacı kişisel
bir tarza yönelme olanağını buldu. Gü-
ney aynı zamanda cesareti, siyasi angaj-
manı ve maruz kaidığı haksız ve acıma-
sız baskı nedeniyle de çekicıydi. zaten bu
baskı hayatının bazı aniannda onu hata
yapmaya itti. Bu yüzdendirki. Şerif Gö-
ren ya da Zeki Ökten gibi birçok sinema-
cı dayanışma ve kardeşlik adına ona eş-
lik etmiş ve dogrudan ya da Ali Özgen-
türk ve Erden Kıral gibi daha uzaktan
destek olmuşlardır. Zaten hepsi Atıf Yd-
maz'ın asistanı ya da yardımcısfyken ta-
nışmıştır. Erden Kıral da Yılmaz Gü-
ney'in yerini iyi tanımlıyor."Tüm bu si-
nemacılar l'mut'ta göriiİen o at arabasın-
dan inmiştir. Biz hepimi/ o faytondan in-
dik. Yılmaz Güney sinemamıza çok bü-
yük bir enerji getirdi ama, ardında bir
ekol brrakmadı. Ve yazık ki daha çok
kendi sinematografik dünyasını gelişrir-
mek. popüler bir sinema, halk sineması
diye tanımlayacağım bir sinema oluştur-
mak derdindeydi. Sinemanın biçemini
belirleven anlarmak istediğivdi. Biçem ile
içerik arasında karşılıklı bir etkileşim
\ardı._ İştc tam o sıralarda bizim sinema-
mız Avrupa'ya açılmaya başladı. Ama
Avrupa'da şöyle bir denklem kuruldu:
Türk sineması - Yılmaz Güney." (2).
Erden Kıral"ınsöyledigi,karmaşık bir
gerçekliğe Batı'nın kaba hatlı, koruma-
cı. rahat ve tembel yaklaşımına dayanan
olguyu özetlemektedir ne yazık ki.
Uzaktan bakıidığında. Batılı sinema
eleştirmenleri için Türk sineması isim-
siz bir marka gibiydi. Medyatik kolaylık
adına Yılmaz Güney bu sinemanın seç-
kin markası ilan ediidi ve ağaç ormanı
gizlemiş oldu...
Açık seçik bir biçimde bir kez daha
söyleyelim, Yılmaz Güney'in gerçek ko-
numunu yerine oturtmak onun layık ol-
dugu yeri yadsımak değildir. Güney'in
sinematografik bir ekol yada akımın us-
tasmdan çok devinime yol açan bır tetık
olduğunu anımsatmakta yarar vardır.
Ormanda
Güney'in güçlü kişiliği ve cesareti bir-
çok sinemacıyla işbirliği yapmasını sağ-
ladı. Başta ŞerifGören olmak üzere. Gö-
ren. Güney'le yedi sene boyunca önce
kurgucu, sonra asistan olarak çalıştı, Gü-
ney ısrarla onunla tüm sene için anlaşı-
yor böylece varlığının vazgeçılmeznite-
liğini kabul ediyordu. "Umut". "Umut-
suzJar". "Ağıt", "Acı". "Arkadaş"ve
"Bir Çirkin Adam" filmlerinde Gören,
Güney'in asıstanlığını yaptı. Kurgucu
olarak Güney'in filmlerinin vurgulu ve
yoğun bir tempoya sahip olmasına kat-
kıda bulundu. bu da Gören'e göre, mo-
tordenilene dek birkaralama halinde ka-
lan senaryo y üzünden teknik dekupaj ve
çekim planının zayıf noktalarını denge-
lemiştir.
Yılmaz Güney'in üst üste hapse gir-
mesi nedeniyle. onunla dayanışma adı-
na Gören yönetmenliğe başlamıştır. Ilk
filmi. Güney"ın senaryosunu bitırecek
zamanı bulamadıgı bır öyküsünden yo-
la çıkan "Endişe"dir. Yenıden hapse gı-
ren Güney. Erden Kıral'dan " \ b r tasa-
nsını çekmesinı ıster. ama on yedı gün-
lük çekimden sonra görüş aynlıklanndan
ötürü Kıral tasanyı bırakır.
Şerif Gören tasarıyı sürdürmey ı kabul
eder ama, senaryosu karalama halinde
olan öykünün baş kahramanlarını on bir
kışiden dört kişıye ındirir. Film hepımi-
zin bildigi başany ı elde eder. 1982 y ılın-
da Cannes Fılm Festıvalı'nde Altın Pal-
miye ödülleri verilirken. \ılmaz Güney
çekiminherbirplanınıhapıshanedenyö-
netmış olduğunu ileri süren, akıldan
uzak efsanenin pınltısıyla ortaya çıktı.
Filmin medyada promosyonunu sağla-
mak gibi kuşkulu nedenlerle yaratılan
bu yapmtı uzaktan yönetim ya da telesi-
nema dıye özgün bir anlayışa yol açtı!
Uluslararası basın tarafından sinemacı
olarak çalışması elinden alınan Gören de
o zamanlar açıkça yönetimde olan aske-
ri baskının ılgısinemazharoldu. "YoT'un
senaryocusu ve prodüktörü olan Gü-
ney'in de Gören'in adını anmamış ol-
ması sinematografik bır ekol ya da akı-
mın ustası olmak gibi birderdinin olma-
dıgını kanıtlıyordu.
Durum daha çok telif hakkı ve final
cutuygulamalannınŞarkusulübirörne-
gini sergiliyordu. Halen 45'ten fazla fıl-
me, ki bunlann bazılan vasat bazılany-
sa hak ettiklerı ılgıyı görmemis olan ha-
rikulade filmlerdir ("Kan". ~Dcrman".
~Be>oğlu'nun Arka Yakası"). ımzasını
atmış olan Şerif Gören'in ızlediğı yol,
onun tam bır Mnemacı ve Yılmaz Gü-
ney'den bağımMZ. çeşitlilik taşıyan bir
eserin yaratıcısı olduğunu gösterıyor.
Aynı durum "Sürü'"\e "Düşman"dışın-
da "Ses" ya da •*Pehli\an"ve "Da\acr
gibi çok heyecan \erıcı filmler gerçek-
leştirmış olan Zeki Ökten ıçın de i:eçer-
lidir.
Öyleyse Yılmaz Güney. Şerif Gören.
Zeki Okten. Ali Özgentürk ve diğerleri-
ne gelince. Ağaç. ormanı, özellikle de bu
isımlenn aralarındakı ortak noktalan
gizlememelidir. bu ortak noktalarşunlar-
dır: Önce hepsı Atıf Yılmaz'ın asistanı
olmuştur, sonra hepsı tutkuyla tican sı-
nemadan kaçmaya çalışarak bir yaratıcı
sineması yoluna girmiştir. sansür karşı-
sında kardeşçe oldugu kadar karmaşık,
gergin, çelişkıli, yani tek kelimeyle pa-
radoksal (tıpkı yaşam gibi) bırdayanış-
mayı paylaşmıştır. özellikle de polisiye.
siyasi ve toplumsal güçlüklere rağmen
herbin kendınce. ınatla sinema tutkusu-
nu yaşamak tutarlıiığını göstermıştir.
Bugün. en güçlü kişilige sahıp olan Yıl-
maz Güney artık yok. Layık oldugu yer
bir bütiın olarak duruyor. Dığerlen ken-
dilerince çelişkıli, çeşitli, bazen görüş
aynlıklan taşıyan sinema mtkulannı sür-
dürüyorlar, dağınık birdeğışimın sancı-
lany la kıvranan bır ülkenin toplumsal ve
ekonomik sıkıntılanna göğüs gererek.
(1) Contreplongee dergisisayı 13 Mart
- Nisan 1989.
(2) Contreplongeedergisisa\i. 19 Mart
1990
'Ölüm kadar güzel,
günah kadar çekici'
Kültür Servisi - Fransa'nın. y ıllandıkça güzelleşen
şaraplan kadar ünlü yıldızı Catherine Deneuve. geçen
ayiarda düzenlenen 49. Cannes Film Festivali'nin
gözde simalan arasındaydı. Deneuve, festivalin
yanşma filmleri arasında yer alan. ünlü yönetmen
Andre Techine'in yönettiği 'Les \bleurs' (Hırsıziar)
adlı filmde. kız öğrencılerinden binne aşık olan bir
felsefe profösörünü canlandınyordu.
Fransa'nın güzellik sembolü Deneuve, kariyerinin
dönüm noktalan arasında yer alan bu rol ile, sinema
dünyasının ilgisini yenıden iizenne çektı.
Eleştirmenler. 53 yaşındaki ünlü oyuncunun lezbiyen
birögretmeni canlandırmasını 'cesur bir seçim' olarak
değerlendınrken Deneuve. "Film, bir kadının
hemcinsiyle vaşadığı aşkın öyküsü.. Benim için önemli
olan nokta, bunun bir aşk övküsü olnıas/ydı. Kadın, bir
erkeğe de âşık olabilirdi. Bunda yadırganacak bir şey
göremiyorum" diyor.
Ancak. Fransız basınında, ünlü oyuncunun lezbiyen
eğilimler taşıdığına dair haberlerin çıkması Deneuve'ü
çok rahatsız ediyor: **Bu filmin bir parçası. Böyle
olduğumu düşünüyorlarsa diledikleri başlığı atsınlar
ama bir gazetenin ilk sa\ fasında. korkunç bir uçak
kazasının fotoğraflannın hemen yanında kırmızı büvük
harflerle 'Deneuve lezbiyen!' başlığını görmeve
dayanamıyorum. Bu benim için çok ucuz bir tarz".
Deneuve. son olarak 'Ma Saison Preferee'' (Sevdiğim
Mevsim) ve 'Les Voleurs'(Hırsıziar) adlı filmde
birlikte çalıştığı yönetmen Andre Techine ile çok iyi bir
ekip oluşturduklan düşüncesinde. Bir filmde rol
almayı kabul ederken canlandıracağı karakterden çok,
birlikte çalışacağı vönetmenin önemli olduğunu
söylüyor Deneuve. Fransız sinemasının bu güzel,
hüzünlü yüzü bugüne dek 70"i aşkın filmde rol aldı.
'Gündüz Güzeli'nin y önetmeni Luis Bunuel. onu
'ölüm kadar güzel, günah kadar gizemu" dıye niteliyor.
Deneuve ise, sinemada çizdiği gizemli, soguk, güzel
kadın tiplemesı üzerine şunlan söylüyor: "Insanlann
beni yaklaşılmaz olarak görmesini istemiyorum. Belki
onJar için bir semboi olabilirim ama her zaman
onlardan biriydim_ Yenilikçi yönetmenlerle çalıştım,
çizgi dışı karakterleri canlandırdım ama yanına
yakJaşılmaz bir insan olduğumu sanmıyorum. Sakin bir
yapım var fakat buzlar kraliçesi de değiiim"
Catherine Deneuve. 1991 yılında Oscar ödülü alan
'Indochine'de birlikte çalıştığı yönetmen Regis
Uârgnier ile yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Gelecek
yıl ise Şilili yönetmen Raoul Ruiz iie yeni bir film
yapmayı planlıyor.
Başarı Tarkan'm, başarısızbk Ertegün'ün
ZEYNEPSAVGI
Ahmet Ertegfin'ün Bod-
rum'daki evindeyiz. Bu yaş-
lı Bodrum evi ilk kez bu ka-
dar çok gazeteciyi birarada
ağırlıyor. Günübirlik tstan-
bul'dan Bodrum'a özel uçak-
la getirilen basın mensupları
evin arka bahçesinde yeşil-
likJer arasında sakin bir or-
tamda konuşmacılan bekli-
yor. Ancak aramızda bir kişi
hiç de sakin değil. İçinde bu-
lunduğumuz organizasyo-
nun ve daha nicelerinın başa-
nlı yaratıcısı Ahmet San, ko-
nuşmacılan beklerken, bu
kez de kameramanlan ve fo-
toğraf muhabirlerini rahat
çalışmalan için organize edi-
yor. Çekmek istedıkleri gö-
rüntüler için pek çok kez gü-
rültü çıkarmış magazin bası-
nı, nasılsa bugün Ahmet
San'ın söylediklerine harfiyen uyııyorlar. Ne de
olsa bugünkü konuşmacılan Türkiye'nin, tuva-
lete gitmesi bile olay olan. fazlasıyla medyatik
sanatçısı Tarkan ve Atlantic Records gibi dev bir
müzik şirketinin sahibi Ahmet Ertegün. Bu iki
ismi yanyana gelmelerinden doğacak sonuç ise
herkes için merak konusu...
Çok geçmeden basın toplantısı başlıyor. Ah-
met Ertegün, Tarkan , Ahmet San ve istanbul
Plak'ın sahibi Mehmet Söğütoğlu yerlerini alı-
yorlar. Medya mensuplan sorulannı sorarken.
eskiden oldugu gibi Tarkan"ı köşeye sıkıştırma-
ya çalışmıyorlar. Az da olsa tuzak özelligi taşı-
yan soruların hiçbiri anında yanıtlanmıyor. Ah-
met San hemen Tarkan'a dönüyor, mikrofon
uzaklaşıyor ve biraz sonra Tarkan soruyu yanıt-
lıyor.
Üzerinde çalıştıklan projenin önemli oldugu
ortada. Hiç bir şeyin planladıklannın dışına çık-
masını istemiyorlar. Hem zaten magazincilerde
artık Tarkan'a askerlik, aşk yaşamı ya da genel
toplum kurallan üzerine soru sormaktan şimdi-
lik vazgeçmiş görünüyorlar.
Toplantı sırasında Tarkan'ın önümüzdeki yıl-
larda ABD'de çıkaracağı albümle ılgili bilgi alı-
yoruz. Türkçe çıkardığı üç albümden sonra şim-
dı de İngilizcesöyleyecek Tarkan. Üçy ıl gıbı bır
sürede hazırlanması düşünülen albüm için dün-
yanın pek çok yerinden gönderilen parçalar Ah-
met Ertegün'ün önderliğinde ınceleniyor. Ame-
rika müzik piyasasinda bır yabancının yer edın-
mesınin zorluğunun farkında olan ekıp. projenin
başan kazanması için girişilen hummalı çalışma-
da: Arif Mardin, Eric Clapton, Rolling Stones,
Boyz To Men gibi isımlerie çalışmayı planlıyor.
Ancak bu isimler bile, Ertegün'ün. albümün ba-
şansı konusunda kesin bıryorum yapmasını sağ-
lamıyor. Yine de insanın aklına Ertegün gibi
uluslararası müzik piyasasında önemli yere sa-
hip biryapımcınınböylesibırprojeyı gerçekleş-
tirmeye karar verirken risk payını en aza indir-
gemiş olması gerektiği geliyor. Ertegün. Tarkan'ı
piyasadaki kalıplaşmıştürlerden farklı bırşekıl-
de lanse edeceklerini ve çalışma beğenilmezse
bunun sorumluluğunun sanatçıda değil kendile-
rinde olacağını söylüyor.
Her fırsatta Türk olmaktan gurur duyduğunu
ve Türkçe söylemenin de kendisi için vazgeçil-
mez olduğunu yineleyen Tarkan ise "kendisini
var eden Türk dinleyicik'ri'nın ağzına bir par-
mak bal çalmayı ihmal etmıyor: Üç ay ıçinde
Mehmet Söğütoğlu'nun yapımcılığında çıkacak
L'ç yıl gibi bir sürede
hazırlanması düşünülen
albüm için dünyanın pek
çok yerinden gönderilen
parçalar Ahmet
Ertegün'ün önderliğinde
ınceleniyor. Bu çalışmada;
Arif Mardin, Eric
Clapton. Rolling Stones,
Boyz To Men gibi isimlerk
çalışmayı planlıyor. Ancak
bu isimler bile,
Ertegün'ün. albümün
başansı konusunda kesin
bir yorum yapmasını
sağlamıyor: "Tarkan
bizim çalıştığunız
sanatçüarın en iyileri
arasında. Eğer albüm
başanlı olmazsa bu bizim
kabahatimiz, Tarkan'uı
değü."
(Fotoâraf DEVRİM
BARÂN)
olan dördüncü albüm! Tüm hazırlıklan tamam-
lanan bu albüm çıktıktan sonra Tarkan Ameri-
ka'ya dönüp uzun vadeli yeni arayışlannı sürdü-
recek.
Basın toplantısına katılan tüm konuşmacılann
birleştikleri fıkir: bir sanatçının dünyaya sesle-
nebilmesi için. (yetenegin yanı sıra). kendi kül-
türü dışındakı kültürleri yaşaması. özümsemesı.
farklı külrürlerden sanatçılarla birlikte çalışma-
sı. ufkunu genışletmesı ve bu gelışım süreci için-
de dünya müziğini ruhunda hissetmeyı öğrenme-
si gerektiği. Konuşmacılann hemfikirolduklan
başka bir noktaysa Tarkan'ın şu anda bır dünya
sanatçısı olma yolundakı süreci yaşadığı... Ah-
met Ertegün bu süreci şöyletanımlıyor: "Tarkan
Amerika'da birçok müzik tiiriinü inceiiyor ve uf-
kunu genişletiyor. Esin ve esinlenmek stüdyoya
girmekten daha önemli. Ruhu ve uyumu anlamak
gerekli..."
Oysa Tarkan'ın gerçek anlamda bir dünya sa-
natçısı oldugu toplantının sonunda zaten belli ol-
muştu. Çünkü Bodrum Hayvanseverler Derneği
yaranna önümüzdeki günlerde bır konser ver-
mek istediğinı de açıkladı. Dünyaya malolmuş
pek çok sanatçının. çevre ve temiz toplum ıçın
çalışması gerektiğinin bilıncıne varmıştı Tarkan.
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
Şosyal Demokrasinin
Önlenemez Yükselişi
Türkiye çok hızlı değışıyor.
Değerlerdeki, inançlardaki ve en önemlisi beklenti-
lerdeki bu karşı konulmaz ve süratli değişim, mevcut
siyasal ve hukuksal yapıyı da zorluyor.
Bu değişımi kımse önleyemeyecek.
Çünkü bu değişımin ardında iki muazzam güç var:
Globalleşme ve kentleşme.
• • •
Böyle büyük değişim dalgalan yaşayan toplumlar-
da üç ana tepki oluşur.
Birinci tepkı mevcut yapıdan çıkar sağlayanların ve
bu yapıya alışanların oluşturduğu tutuculuktur.
Ikincı tepki, değişim sürecınin yarattığı kargaşanın
ve belirsızliğin çözümünü. geçmiş yapılarda arayan-
ların oluşturduğu reaksıyonerlıktir.
Üçüncü tepkı. sorunlan, ilerıye dönük çağdaş çö-
zümler üreterek aşmak ısteyenlerin oluşturduğu de-
ğişimcilıktır.
Bu üç tepkının birbirlen karşısındaki göreli güçleri-
ni ise genel olarak halkın, özel olarak ise örgütlu ve
örgutsüz. çeşitli grup, kesım ve sınıfların beklentileri
belırler.
• • •
Cumhuriyet'in kuruluş döneminde henüz gelişme-
miş olan çağdaş sınıfların yerine toplumsal ve siyasal
dinamiği belirleyen gelenekçi-liberaJ cephe ile devlet-
çi-seçkincı cephe artık ışlevlennı yıtirmiş ve dağılmış-
tır. (Bakınız Türkiye'nin Toplumsal Yapısı adlı kitap.)
Doğal ve normal oluşum. bu cephelerin işlevlenni
sınıfların ve sınıfları temsil eden siyasal partilerin yük-
lenmesidır.
Nitekim, ANAP ve DYR tutucu tepkileri, Refah re-
aksıyoner tepkileri, DSP ve CHP'de değişimci tepki-
leri temsil eder görünmektedir.
Bu partilerin. oluşan tepkılen "temsilettiğini"değil,
"temsil eder goründüğünü" söylüyorum; çünkü hiç-
biri ideoloji, orgüt, kadro, eylem ve soylem açısından
tutaıiı bir görünüm verememektedir.
• • •
Türkiye'de bugün reaksiyoner ve tutucu güçlerın ya
da bu güçleri temsil eden partilerin ne sorunları çöz-
mesi olanaklıdır, ne de halkın beklentilerıne yanıt ver-
mesi.
Işte bu nedenle yazımın başlığını "Sosyal Demok-
rasinin önlenemez Yükselişi" koydum.
Ben hem Türkiye'nin, hem de sosyal demokrasinin,
bugünkü bunalımı atlatacağına ınanıyorum. Belki bi-
raz zaman ve enerji kaybı olacak, ama mutlaka sos-
yal demokrasi bu toplumda yenıden umut haline ge-
lecek.
• • •
Pekı sıyaset bu "önlenemez yükselışe" nasıl yanrt
verecek?
İki sol partinın bırieşmesi, anlarnsız, yararsız, uste-
lik de olanaksızdır.
Liderlerın değişmesi de mümkün görünmemekte-
dir.
Ne kalıyor elimizde geriye?
1) Partilenn örgütlenme ve işleyış modelleri değış-
tirilebilir.
2) Ülke sorunlarını çözmeye yönelık, değişimci
programlar üretılebılır.
Bu iki alan bır "manevra çerçevesı" çızer, ama ana
sorunu çözmez. Çünkü ana sorun solpartılerie kamu-
oyu arasındaki 'guven bunalımı'dır.
Kamuoyu (hem genel olarak. hem de "partililer"
anlamında) karşısında özü sözü bir, eylemı ve söyle-
mi tutarlı, inandmcı ve uygulanabilir çözüm önenleri
sunan liderier ve kadrolar beklemektedir. Hatta "bek-
lemenin" de ötesınde, partileri buna zorlamaktadır.
Inandıncılık vegüven, gerek kişisel, gerekse toplum-
sal ve siyasal ilışkilerde. çok zor kazanılan, ama çok
kolay yitirılen duygulardır.
Sol siyasetin bugünlerde ışı zor, yolu uzun, ama go-
revi kaçınılmazdır.
Türkiye'ye iyi teşhis koymak ve bu teşhis ile önce
demokrasinin sonra da solun kesişme noktalannı sap-
tamak gerekmektedir.
Ben kendi payıma, gelecek hafta böyle bir yazı yaz-
mayı planlıyorum.
Not: Türkçeyı en güzel kullanan TRT dahıl, bütün
kanalların haber bültenlerinde, "icraatlar" dıye bır söz-
cuk kulaklarımı tırmalıyor. "lcraat" Arapça kökenli bir
kelimedir ve zaten çoğuldur. "İcraatlar" dıyenler, "ic-
ralarlar" gibi garıp ve yanlış bir sözcük üretmiş olu-
yor. Bu uyarım, medya mensuplarından çok, Türkçe-
yi bilen bilmeyen politikacılara. Çünkü bu hata, genel-
likle pohtıkacıların konuşmalan dogrudan aktanldığı
zaman yapılıyor.
BLGUN
Evrensel Kültür Merkezi'nde bugün saat !9.00'da
S.Spielbera'ın 'Mor Yıllar' adlı filmi izlenebilir. (243
08 03-06)"
Sahaf Kültür .Merkezi'nde saat 17.00'de F.
Schafftier'in ünlü filmi 'Kelebek' aösterilecek. (414
75 73)
Taranta Babu Kültür ve Sanat Merkezi'nde bu akşam
saat 19.30-21.30 arası 1400 yıl sonra dünyamıza gelen
son peygamberin öyküsünün anlatıldığı 'Son
Peygamber' adlı tiyatro oyunu izlenebilir. (235 28 59)
K Ü L T Ü R • Ç İ Z İ K
KAMİL MASARACI