25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 AĞUSTOS1996SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Onceki gün başlayan Uluslararası Edinburgh Festivali 50. yaşını kutluyor Sanatın öncülüğünde yaşamanın büyüsü EDINBURGH FESTIVAL Kültür Servisi - Uluslararası Edinburgh FestıvalC 50. vaşını kutluyor. Önceki gün başlayan festival, Edinburgh'un çehresini değiştimıeve ba^ladı bıle. Sanatseverlere üç hafta boyunca bir mûzik. tiyatro. komedi. sinema. perfbrmans. opera şöleni yaşatacak olan festıvalin milvonlarca insan tarafmdan izlenmesi bekleniyor. 553 prodüksiyonun sahneleneceği festival programında yapıtlann vansından çoğu. dünyada ilk kez sergilenecek. Festhal süresince sabah 9.00'dan itibaren geceyansına dek sürekli gösterileryer alacak. 50 yıl önce. 7 tiyatro grubunun katıldığı festivalde bu yıl 700'ün üzerinde tiyatro topluluğu bulunuyor. Edinburgh kenti de fesıivale çok ycğun birbiçimde hazırlandı. Dünyanın çeşitlı ülkelerinden festivali izlemek üzere gelen 'kültür turistleri' için özel güvenlik birimleri oluşturuldu. Festi\alin ana mekânlanndan Pnnces Street boyunca trafik denetimi sıkılaştırıldı. Özel arabalara trafiğe çikma yasağı konuldu. Edinburgh sakinleri ise festival ile bir tür aşk nefret ilişkisi yaşıyorlar. Ingiltere'nin bu en önemli festivali için dünyanın hemen her yerinden gelen izleyicilenn yarattığı nüfus patlaması ve sabahlara kadar süren etkinliklerin yarattığı canlıfık. kent sakinleri için kimi zaman katlanılamaz hale gelebiliyor. Kentte yaşayanlann sayısı ikiye hatta üçe katlandığı için yollarda adım atmak bile zorlaşıyor. Üç hafta bovunca bambaşka bir kimliğe bürünen kent, festival sonrasında yine o eski. küçük. sakin haline geri dönerken bir sonraki yılı sabırsızlıkla beklemeye başlıyor. 1964 yılından bugiine gelişimi Edinburgh Festivali'nin ilk artistik direktörü Rudolf Bing'in asistanlığını vapmış olan Sir lan Hunter, festivalin 50. yılını değerlendirirken; 1946 yılından bugüne gelışimini şöyle anlatıyor: "Edinburgh Festnali'nidüzenlenıe flkri ilk kez, o dönemde Gl> nderbourne Operası'nın genel direktörü Rudolf Bing ve operanın kurucusu John , Christie'nin eşi, soprano Audrey Mildmay'in inisiyatifi) le gündeme geldi. Opera. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle kap.ınmış ve sıgınak haline dönüştürülmiiştü. Kentin ileri gelenleri, savaşın böliip parçaladığı Avnıpa ruhunu veniden oluşturmak diişüncesinde birleşiyorlardı. Bu yü/den festivalin uluslararası nitelikte olmasına ayrı bir önem veriliyordu". En önemli yanı ticari amaç gözetmemesi olan Edinburgh Festivali'nin kuruculanndan Sir John Falconer'ın festivalin ikinci yılında kaleme aldıgı yazısında, bu niteliğe verilen önemin tekrar tekrar altı çiziliyordu. Şöyle diyordu Falconer: "*Bu festivalin en önemli yanı ticari amaçlar gözetmemesidir. Edinburgh Festivali, güzel sanatlar temelinde inşa edilecek yeni bir yaşam tar/jnın itici gücü olmalıdır. Festival için kentimize geten konuklar ve katılımcılar, banş ve yaratıcılığın ışığında dünyanın madde ile değil sanatla kazandığı güzelliğe katkıda bulunmorİar." Falconer" ın geleceğe yönelik büyük umutlar beslediği Edinburgh Festivali. savaş sonrası Avrupa"nın içine düştüğü bunalımlı yıllarda gerçekten de umutlan yeşertiyordu. Hiçbir ticari amaç gütmemek, ziyaretçilerin ruhlannı tazelemek vs. bu sözlerin ne kadannın içten söylenmiş olduğu kafanızda soru işareti yaratıyorsa, o halde festivalin elli yıllık geçmişine şö> le bir göz atalım. Üstelik Eileen Miller"ın dünyanın bu en büyük "kültürel cümbüşünü" a\ nntılanyla incelediği kıtabı 'Uluslararası Edinburgh Festivali 1947-1996' > ı yanımıza rehber olarak alarak. MarthaGraham(1963) Sanatseverlere üç hafta boyunca bir müzik, tivatro. komedi, sinema, performans, opera şöleni yaşatacak olan festivalin milvonlarca insan tarafından izlenmesi bekleniyor. 553 prodük'sivonun sahneleneceği festival programında yapıtlann vansından çoğu, dümadailkkez sergilenecek 50 yıl önce, 7 tiyatro grubunun katıldığı festivalde bu yıl 700'ün üzerinde tiyatro toplulugu bulunuvor. Robert\Vilson(1993) düşüncesi yeşerebildi? Daha da önemlisi: Bu tür kültürel etkinlikleri halkın parasının israfı olarak gören yerel yönetime. Londra'dan gelen acımasız eleştirilere ve kendilerini gülünç duruma düşüren yabancı düşmanı (skoç basınının tüm misillemelenne rağmen Falconer'ın ütopyasının nasıl gerçekleşebildiği. Edinburgh Festivali'nin tüm bu olumsuzluklara karşı ayakta kalabilmesinin sırrı aslında tarihsel bir gelişmeyle ilintili. Bayreuth ve Salzburg gibi dönemin en ünlü festivalleri Edinburgh'un başladığı yıl olan 1947'de henüz savaşın yıkımını üzerlerinden atamamışlardı. Sanatçılar ise umutsuzca üretmeyi sürdürüyorlardı. Ve savaştan kalma yıkıntılar arasında yükselen yeni binalar \e fabrikalar kadar. Avrupa toplumunun zarara uğravan düşün ve sanat yaşamında da yepyeni bıryapılanma süreci, yani kültürel biryeniden doğuş yaşanıyordu. FestivaUe şavaş baJtalan toprağa gömüldü 1947 Festivali. Avrupa nın üzerine çöken kara bulutlan -bir süre için de olsa- dağıtmayı başardı. Ünlü Edinburgh Kalesi dört gece boyunca ışıl ışıldı. Güneş üç hafta boyunca tüm parlaklığıyla kendini gösterdi. Festivalde, altı topluluğun sunduğu tiyatro gösterileri. 75 belgesellik bir film festivali. bir fener alayı ve 275'in üzerinde gazeteci, gündüzlü geceli bir çalışmayla yeraldılar. Ancak gelecekteki anlaşmazlık 9\ İlk Edinburgh Festivali'nin bir başka önemli yönü: yönetici Rudolf Bing'in birinci sınıf bir klasik müzik adamı olması sayesinde. savaş öncesinde birlikte çalıştığı Almanya, Avusturya ve Italya'nın en ünlü yorumculannı bir araya getirmesiydi. Böylelikle bu festival savaş baltalannın topraga gömülmesi anlamını taşıyordu. 12 yıl önce Avusturya'yı terk etmek zorunda kalan bir Yahudi orkestra şefi. Bruno VValter. Edinburgh Festivali için Viyana Filarmoni'yi yönetmeyi kabul etti. Walter, vıllar sonra bu mucizevi ortamı şöyle tanımlavacaktı: "Festhal, hâlâ dost olup olmadıklannı kestiremeyen eski dostlann buluşması gibiydL Oysa gerçekte övleydiler!" Maria Callas (1957) i OMarda yeniden fdoğuşu yaşayan ve Brian McMaster'ın artistik yönetmenliğinde altın çağına adım atan 'Dünyanın en büyük kültürel cümbüşü' Edinburgh Festivali, ilk yıllanndan bu yana hedef olarak belirlediği sanatın temel alındığı yeni bir yaşam tarzmm savunucusu olarak sanatın var olmadığı bir dünyanın ne denli çorak ve yaşanmaz bir yer haline dönüşeceğine olan inancı pekiştirmeyi sürdürüyor. Miller, Moore, Bennett, Cook (1960) tohumlan çoktan atılmıştı. Edinburgh Festivali geniş anlamda bir tiyatro ve ciddi opera projelerini hakkıyla gerçekleştirecek biralt yapıya sahip değildi henüz. Bu nedenle -özellikle 1950'lerde Hamburg Operası"nın 'KralivetTiyatrosu'ldünyanın en kötüsü) unvanı almasıyla birlikte-. acilen geniş kapsamlı bir tiyatro • organizasyonuna girişilmesi ve bir 'festival tiyatrosu' kurulması kaçınılmaz oldu. Ancak bu aşama 40 yıllık bir süreçte gerçekleşebildi, hem de sahne arkasında. yetersizliklerden doğan yüzlerce kavga bırakarak. Edinburgh Festivali. başlangıcından bugüne geçen elli yıl içinde aldığı eleştiriierle de kendinden konuşturmayı başardı. Zaman zaman çağdaş muziğe ya da görsel sanatlara yeterli yerin ayrılmadığı konusunda eleştirilse de lan Hunters'ın 1950'lerdeki Rembrandt, Cezanne, Gaugin, Renoir ve Degas gösterileri ya da Festival Tiyatrosu'nun Viktorya Dönemi eserlerine getirdikleri başarılı yorum hâlâ unutulmadı. Edinburgh'u özel kılan noktalardan biri de 1951 yılında festivalde 14 konser veren Nevv York Filarmoni gibi dünyanın en ünlü isimlenni, ünleriyle ters orantıda bir ödemeyle festivale dahil etmeleri. 1950'lerde Ferrier, Fonteyn, Robbins, Sutherland gibi ünlü isimlerin yanında henüz 24 yaşında şöhretin kapılarını aralayan bir yıldızcık Maria Callas da Edinburgh"dan geçen ünlû kafilesi arasındaydı. 1962 yılında Sostakovk,-. festivalde 25 eserinin yorumlanışına tanık oldu. Marlene Dietrich. 1964 ve 65'te 'Cabaret'i oynadı. halk ona taptı. Sahne arkası çalışanlanysa nefret etti. Ençalkantılı dönemi 90'larda FaJconer'ın ütopvası nasıl gerçekleşn? Acaba nasıl oldu da Edinburgh gibi kozmopolit yapısını. toplumsal kaynaklannı, seçkincilik bilincini. kısacası öz varlığını tüm dünyadan esirgemiş bir kentte. böylesi idealist biretkinlik Festivalin gözde etkinlikleri MÜZİK: Edinburgh Festivali'nin bir şölene dönüştürdüğü 50. Yıl açılışı. dün akşam Schönberg'in 'A Survivor from VVarsavv' ve Beethoven'in '9. Senfoni'si'yle gerçekleşti. Edinburgh Festivali'nin bu yılki programı kapsamında yer alacak diğer müzik etkinlikleri arasında. Haydn'ın 'Yaradıhş'ının ve yaylı çalgılar için bütün eserlerinin seslendirileceği toplam 18 konserin yanı sıra. Bhrams ın Andras Schiff tarafından yorumlanacak piyano konçertosu veoda orkestrası için yazdığı tüm piyano eserleri yer alıyor. Festivalin gözde müzik etkinlikJeri içinde aynca. lskoç bariton Bryn Terfel'in resitali. besteci Gyorgy Kurtag'ın piyanist eşi Martha Kurtag ile birlikte sunacağı kendi eserlerinden oluşan dinleti. Emmanuel Nune'un 'RuF senfonisinin İngiltere prömiyeri yer alıyor. Edinburgh bu yıl aynca Nevv York ve Oslo Füarmoni orkestralannı ve 18. Yüzyıl Orkestrası'nı ağırlayacak-. Opera: İskoç Operası festival kapsamında. James MacMillan'ın ilk uzun operası 'İnes De Castro"nun. Helen FieM'tn de rol aldığı. dünya prömiyerini gerçekleştiriyor. Operayı Richard Armstrong yönetiyor. Bu yılki festivalde iki dans efsanesi: MarkMorris ve Pina Bausch, 'Gluck'un operalan için yaptıklan koreografilerle yer alıyorlar festivalde. DANS: Jiri Kylian ve Hollanda Dans Tiyatrosu yepyeni bir gösteriyle çıkacaklar festival izleyicisinin karşısına. Topluluk aynı zamanda Symphonieof Psalms gibi klasikleşmiş eserlerini de unutmayacak. Martha Graham Dance Company. yıllann sanatçısının en son eserlerinden oluşan iki ayrı program hazırlamış. Marc Morris Dans Grubu'na gelince onlar da "Behenıoth', "Ten Suggestions' ve 'VVbrld POvver" adlı çalışmalann yanı sıra. 50. yıl kutlamalan amacıyla hazırladıklan yepyeni bir eserle festivale katılıyor. TİYATRO: Miranda Richardson \ irgjnia VVolf'un Orlando'suyla festivalin gözdeleri arasında yer alıyor. Robert Lepage tarafından vönetilen ve oynanan Elsinore ise Shakespeare'in eğer teknoloji çağında yaşamış olsaydı bu çağın nimetlerinden nasıl yararlanacağı üzerine düşsel biroyun.. Botho Strauss, 'Zaman ve Oda' adlı oyununda. modern çağı bir dolambaç olarak yansıtıyor. Alman yönetmen Peter Stein. Çehov'un "N'anya Dayı' adlı oyununu Moskova Sanat Tivatrosu ile birlikte sunuyor. SERGİLER: Ulusal Galen'de '\elazquez Se\ille'de* sergisi 20 ekim. jskoç Kraliyet Akademi'sinde 'David Livingston' sergisi 6 ekim, İskoç Ulusal Modern Sanat Müzesi'nde •AlbertoGiacometti"nin resim ve heykel sergisi ise 22 ekim tarihlerinden itibaren gezilebilecek. Edinburgh Uluslararası Sanat Festivali ile ilgili aynntılı bilgi için telefon numarası: 44 131-2255756 Gullini. festivalin avrılmaz bir parçası olmuştu. Ve festival ruhunu bütünüvle taşıdığı söylenemese de Karajan da festivalde sürekli yeralıyordu. Büyük şefle ilgili yüzlerce anekdotlardan biri şöyledir: Lord Harewood heyecan verici bulduğu Schönberg'in eserlerinin Berlin Filarmoni'nin repertuvannda yer alıp almadığını sorduğunda. Karajan şö> lc cevap verir: "Doğnısu bu güne kadar hiç ihtiyaç duymadım." Ayrılan ödeneklenn komik rakamlarolması nedenivle bir türlü rahat yüzü göremeyen festival, 1963 yılında avant-garde bir topluluğun sunduğu yarı çıplak gösteri sonucunda tarihinin en büyük tepkisini topladı. Ancak Edinburgh tarihinin en çalkantılı ve ilginç dönemi 90'larda jaşandı. ingiltere'nin diğer kültür kurumlan ayakta kalabilmek için çaba sarf ederken Edinburgh bir yeniden doğuş yaşıyordu. Brian McSiaster'ın artistik yönetmenliğinde altın çağına adım atan festival, Peter Sellars, Robert VV ilson, Mark Morris, Peter Stein, Robert Lepage gibi dünyanın önde gelen tiyatro adamlarını konuk ederek adeta bir tiyatro şöleni haline dönüştü. Uzun sözün kısası. Edinburgh Festivali. ilk yıllanndan bu yana hedef olarak belirlediği sanatın temel alındığı yeni bir yaşam tarzının savunucusu olarak sanatın var olmadığı bir dünyanın ne denli çorak ve yaşanmaz bir yer haline dönüşeceğine olan inancı pekiştirmeyi sürdürüyor. Sydney Bienati'nde teknoloji-sanat ilişkisi tarbşıldı • İleri teknolojinin sanatta kullanımının irdelendiği tartışmalarda, Turner Ödüllü İngiliz sanatçı Willie Doherty, teknolojinin sanatın gerisinde kaldığını savunarak ilgi çekti. Kültür Servisi- Avustralya'nın başkenti Sydney'de düzenlenen 10. Sydney Bienali. görsel sanatlar aJanında birbirinden ilginç yapıtlan biraraya getirdi. Video. fotoğraf. baskı. mimari gibi alanlardan yapıtların yer aldığı bienalin başlığı •Jurassk Technologies Re\enant'(Eski Çağ Teknolojilerinin Dönüşü) olarak belirlenmişti. Başlıktan da anlaşılacağı üzere sergilenen işlerin büyük çoğunluğu, eski teknolojilerin kullanıldığı yapıtlar olarak içinde bulunduğumuz ileri teknoloji çağına göndermelerde bulunuyordu. Avusturalya'nın bu en büyük çağdaş sanat etkinliğinin küratörlüğünü ise Nev\ York'ta bulunan Dia Sanat Merkezi'nin yöneticiliğini yapan LyneeCooke üstlenmışti. Ancak eleştiımenler ve izleyenlerın Sydney Bıenah'ne yönelik degerlendirmelerı. bienalin jeterince özenle gerçekleştirılmediği yönündeydi. Sydney'in, Venedık Bienalı'nın yanında solda sıfır kaldığı söylenilen etkinlikte tartışmalar teknoloji- sanat ilişkisi üzerine yoğunlaştı. İleri teknoloiinin sanatta kullanımının irdelendiği tartışmalarda. Tumer Ödüllü İngiliz sanatçı VV'illie Dohertv. teknolojinin sanatın gerisinde kaldığını savunarak ilgi çektı. Modası geçmiş teknolojik aygıtları tercih ettiği gözlenen küratör Cooke ise, fotoğraf sanatı üzerine odaklanan ışlere öncelik verdi Sydney Bienali'nde. Basım teknikleri ve fotoğrafın yanısıra Rosemarie Trockel'ın heykelleri. Amerikan-Endonezya asıllı çift Nia Fliam \e Agus Ismoyo'nun batik ışfen. Araja Rasdjarmreamsook'un X ışınlarıyla donattığı çalışması ve özellikle Douglas Gordon'un Alfred Hitchcock'un 'Sapık'ına göndermede bulunduğu '24 Hour Psycho' (24 Saat Sapık) ılgiyı üzerinde toplayan yapıtlar arasındaydı. Gordon. bu video çalışmasıyla 10. Sydney Bienali'nin en fazla ilgi gören sanatçısı oldu. Bienalin dikkat çekici özelliklerinden bın de. pek çok sanatçının sinema ve vıdeova yönelmiş oluşuvdu. Gordon'un yanısıra. yedınci sanata tııtkun bir başka sanatçı. ClaudeCloskv'nin video projeksiyoııu \e Barselonalı sanatçı Kulalia \alldostra'nııı 'Aşk Şaraptan Tatlıdır/ Bir İlişkinin Iç Evresi' baslıklı v ideo düzenlemeM. nesnelerın dünyasından şıire doğru akan bir çalışma olarak bıenalde begeni topladı. ALINTILAR TAHSİIV YÜCEL Aydın ve İşadamı Geçenlerde, kendisiyleyapılan uzun birkonuşma- da gördük (Yeni Yüzyıl, 21.7.1996), TÜSİAD. İSO ve TOBB Başkanlıkları yapmış ünlü bir işadamımtz. "Son birkaç senedır bir kez daha gördüm ki, işada- mı ülkenin sorumluluğunu hissetmiş durumda ve bunun ağırlığını kamuoyunda hissettiriyor" diyor. "Sanayicinin, işadamının sözü dinleniyor. Hatta bu kesimin dışındakilerin sesi de az çıkıyor. iş âleminin dışında aydın kesimlerin kamuoyunda tepkı göster- diğini az görüyoruz. Hukukçulan, üniversiteden ay- dın kesimi eskisi gibi kamuoyunda göremiyoruz. iş- veren kesimi kuvvetli." Dilsel sapmalar bir yana, en azından ilk bakışta, doğru bir saptama söz konusu: ışveren kesimi çok güçlü, sanayici vetecimen hem çok konuşuyor, hem de çok dinleniyor. Ama, elimızı yüreğimızın üstüne koyup da konuşalım. ülkenin tüm iletişım araçları işadamlarının ağzından çıkan her şeyi dakıkasında, allayıp pullayarak kitleye ulaştırıyorsa, onların dü- şünsel açıdan başkalarından daha ileride bulunma- larından ya da "ülkenin sorumluluğunu" başkaların- dan daha iyi duymalanndan kaynaklanmıyor bu du- rum. Tam tersine. en büyüklerinin bile, zaman zaman zaman ne denh sıradan, ne denli yüzeysel. ne denli çelişkın ve bencıl olabıldiklerıni hepımız bılıyoruz Ha- yır, işadamları seslerıni bu denli iyi duyuruyorlarsa. eski TÜSİAD Başkanı'nın kamuoyu sandıgı şeyın. yani kitle iletişim araçlarının çok büyuk bir bölümü- nü kendileri beslediği. kendilerı yönlendirdiğı için du- yuruyorlar. Öte yandan, bu üikede nice yıldır her şeyin iş dün- yasına göre düzenlendiğı de bilinen bir şey, serbest pazar. özelleştirme, ucuz emek tutkusu bir yana, de- ğerli işadamımızın "çok saygı, derin sevgi" duydu- ğunu söylediği Özal, bir sonradan-görme pervasız- lığıyla, Ben zengin severim", diyor, uluslan birbın- ne yaklaştıran en büyük etkenin tecim olduğunu ke- sınlıyordu. Bugün de devlet başkanları, başbakan- lar, bakanlar. müsteşarlar, veliler, iki ellen kanda da olsa, uçaklara ya da helikopterlere atlayıp işverenle- rimizin oda ve dernek toplantılanna. otel ve market açılışlarına, nişanlarına, sünnet düğünlerine koşma- yı, kutsal bir devlet görevi sayıyorlar. Buna karşılık. üniversitelerimizin 1980 başlarından beri susturul- duğunu, bugün de iş çevrelerinin yedeğıne verilmek istendiğini herkes bilir. Bu ülkenin yazgısını ellerinde tutanlann onun aydınlarına, sanatçılarına. araştırma- cılarına nasıl bir gözle baktıklarını. gerek duydukça ümüklerini nasıl sıktıklarını da. Kısacası. ışadamları- mızın yadsınmaz yükselişi korkunç bir toplumsal ve ekinsel yozlaşmanın ötekı yüzü olarak da tammlana- bilir. Söylemek bile fazla. bu yöneiim, ekonominin (üre- tim ilişkilerinin değil) bir yandan her şeyi belirleyen güç olarak değerlendirilirken. bir yandan da pazar ilişkilerineindirgenmesinden kaynaklanıyor. işadam- larımızsa. sağ olsunlar. bir adım daha atıyor. ülke ekonomisini kendi kesimsel çıkarlarıyla özdeşleştiri- yorlar. Her şeyin başı ekonomi! Ölüm cezasma çarp- tırılmış gençler için "Asmayalım da besleyelim mi?" diyen devlet başkanı da ülke sorunlarına ekonomi açisından bakmakla övünebilırdi. Ama aydın, benim alçakgönüllü kanıma göre, her şeyden önce "ekono- m/A'"insaltıklaştınlmasıkarşısındadirenen,onuaşan, ona indirgenmesi olanaksız olan toplumsal ve birey- sel değerlerin varlığını kesinleyen kişidir. Bu neden- le, gözünü güncelden ayırmamakla birlikte, çevresi- ni onunla sınırlamaz hiçbirzaman; bu nedenle, örne- ğin işadamlarımız gibi. üç ay önce "ANAYOL" deyip bugün "REFAHYOL" diye tutturmaz: bu nedenle. kı- şisel ya da kesimsel çıkan gerektirdiği için değil. bağ- landığı değerlere borçlu olduğu için. sorulsun, sorul- masın, görüşünü bıldirmeyi görev saydığı için konu- şur. Bugün de konuşmaktadır. Aydınımızın sustuğu- nu kesinlemek için, değerli ışadamımız gıbı. kamu- oyunu renkli kitle iletişim araçlarıyla karıştırmak ge- rekir. Aydınla işadamı arasında ındirgenmez bir karşıtlık kurmak istediğim sanılmasın. Hayır. Bunca bılgili. be- cerikli, yaratıcı kişi arasından aydınlar da çıkar kuş- kusuz. Orneğin yıllar önce yitirdiğımiz Mümtaz Zey- tinoğlu yaratıcı bir sanayici olduğu kadar da örnek biraydındı. Ama "Home, home, sweethome", diye içlenen duyariı işadamımız elini yüreğinin üstüne koy- sun da söylesin: örneğin özelleştirme konusunda söylem üstüne söylem üretip baskı üstüne baskı uy- guladılar, ama örneğin Türk Dil Kurumu ve Türk Ta- rih Kurumu'nun bu ülkenin kurtancısının özlük hak- larının çiğnenmesi pahasına devletleştirilmesı karşı- sında sesini yükselten tek bir işadamı, tek bir işve- ren kuruluşu çıktı mı? Bildiğimiz kadarıyla. hayır. Ya- zık ki, iş-yoğun bilgi çağında her şey birbirine kanş- tırılıyor. Romain Gary'nin son romanı Kral Salo- mon'un Bunalımı'nın gün görmüş şarkıcısı da "Ger- çek erkek kalmadı artık. Haydutlar bıle ışadamlanna benziyor" diyor. Gelin de hak vermeyin kadıncağıza! Katil Doğanlar' okuyucuyla buluşuyor Kültür Servisi- Pulp Fiction (Ucuz Roman) ve 'Rezervuar Köpekleri' ile tanıdığımız Quentin Tarantino'nun senarvosundan OliverStone'un sinemalaştırdığı 'Katil Doğanlar' ^ımdi de roman olarak okuvucuyla buluşuyor. Tarantıno'nun vasa olavlardan vola çıkarak yazdığı 'Katil Doğanİar'da Mickey ile Mallory'nin kişiliklennde iki genç insanın seri cinayetler işleyen bırer katil haline gelişi \e medyanın onlan önce birer kahraman sonra da ınıt olarak yansıtması yeralı>or. Parantez Vavınları arasından. Zeynep .AJvkuş'un çev irisiv le yav ımlanan kitapta Stone un önsözde ver alan değerlendırmesı oldukça ilginç: "Mickev ile Mallon savgısızama masum kişiler. Onlar da şiddetin içinden çıkageldi. Katil Doğanlar'da anne ve babalardan çocuklara aktanlan ve daha nerelere kadar uzanacağı bifinmeyen bir şiddetten söz edilivor. Şiddetin gidip davanahileceği bir son nokta da vok". Gökçeada'da arkeolojik kazı Kültür Servisi- Uzun zamandıraraştırılmavı bekleven Gökçeada'da ilk kazı çalışmaları başladı. Çanakkalo 18 Mart Üniversitesi ile Hacettepe Univcrsitesi Arkeoloji Bölümü öğrencilerınin katıldığı kazının danışmanlığını ise vine Hacettepe Üniversıte.sı Oıı Asya Arkeolojisi Anabilim Dalı öğretim ihelerıııden Yrd. Doç. Halime Hüryılmaz yapıyor. Gökçeada'nın en eski verle>im birimlerinden \em Bademlı kosii \c çevresınde >apılan vüzey araştırmalarında. bölgede ilk yerleşım alanının Erken Tuııç Çağında başladığı ve Orta Tunç Çağı'nda devam ettiği belirlendi. Temmuz a>ı ortalarından bu >ana sürdürülen kazı • çalışmalannda. MÖ 3 bin v ıllanna ait bir sur kalıntısı ve iç kesiminde yer alan bınalarda keramikler bulundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle