Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 AĞUSTOS1996PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ
Akçakoca'nm'SevgiSofi~ası'ndabarış,dostlukvehoşgöriikültürüvardı...
Diapolishep "Akça" kalmakistiyor...
AKÇAKOCA - Bu >ıl "ikincisi" dü-
zenlenen Akçakoca Turizm ve Fındık
FesthalTnın en çok ılgi çeken etkinlik-
lerinden bınsı de .Muhtarlar DerneğTnce
eerçekleştınien "Sevgi Sofrası" şöleniy-
di.
Bolu'nun Karadeniz kıyıstndaki bu
gii.ze] \e lanhı ılçesıne bağlı 43 köyün
muhtan. LğurluveYeniceköylerınınor-
taklaşa kullandıklan nıesire alanında
Akçakocalılara ve festival konuklanna
"mahaJli vemekler" ıkram ettıler. Yöre-
nın ünlü "şifalı suyunu" ıçerek yemek-
leri tatmaya başlayanlar, önce "karala-
hana dolması". sonra "hamsi kaygana-
sı". derken "lazböreği'" \e ardından da
"fasuheli karalahana dövmesi" ile şöle-
nı iürdıirerek yine Akçakoca'nm ünlü
tatl ısı "melengüçceği" ile bu eşsiz etkin-
liğe "doyasıya" katıldılar. Bu arada elbet-
teki ki "mısırekmeğiııi'*de ıhmal etme-
dıler \e "finali" ıse yeniden şifalı suyla
tamamladılar.
Hoşgörü kültürû
Sevgi sofrasının yoğun ilgi çekmesi.
aslında sadece Karadeniz yemeklerinde-
ki "•çekicilikten" ötürii değildı. Festiva-
lin aiil sahıbı olan Akçakoca Belediye
Başkanı ErolSolak, K.aradeniz'in hemen
tüm doğal güzellıklerinı bırarada ve ina-
nılmaz bır yoğunlukta barındıran bu eş-
siz dağ köylerinı de tanıtmak istemişti.
Bu nedenle Muhtarlar Derneği'ylede bir
tür "HABITATortaktığT kurarak halkı
ve konuklan otobüslerle "dağjaruı ara-
sındaki orınanlık eennete" taşımıştı. Bu
cennetın orta bahçesınde düzenlenen et-
kınliğin "yemek iizerine tatlı" y erine ge-
çen "söyleşi" programında ise ulu ağaç-
lann altında tartışılacak konu "hoşgörü"
olarak belirlenmişti.
Nitekım. sevgı sofrasının kurulduğu
ve festivalin yapıldığı mesire alanının
"tapulu sahibi" olan Yenıce Köyü Muh-
tan Münir Kutiuata.hem köylülerin hem
de tüm yöre halkının yıllardır bu büyük
bahçeyı pıknık alanı olarak kullanmala-
nnı hep "hoşgörii" ile karşılayarak söy-
leşide ele alınan bu ınsanlık erdeminin
belkı de en anlamlı örnegını seruilıyor-
du.
Benzer şekılde derneğin başkanı \e
Paşalar Köyü Muhtarı Nurerrin Pazmant
ise aynı söyleşiden önce yaptıgı konuş-
mada. Akçakoca'nın 43 köyünün hemen
tûmünün "dağarkası^köylerolduğunu,
bu nedenle de sevgi. dostluk ve dayanış-
manın, "köklü bir hoşgörü külrürü" ile
bu dağlann arasında sonsuza dek yaşa-
yacağını vurguluyordu...
Aynı isimle 2000 yıl
Aslmda Akçakoca, yine sevgi, dost-
luk, dayanışma, ve hoşgörüyü "kendi öz-
gün tarihinden taşıyarak bugünlere dek
getiren" bir Karadeniz yerleşmesi ola-
rak da nam salmıştı.
Dalgaların "ak köpükler" saçarak
"parlak kayalara" coşkuyla tırmandık-
lan antik "Diapolis" kenti, Osmanlı dö-
nemindeki "Akçaşar" kentinden başka
biryerdeğildi.
O Akçaşar ki zamanla adına "Akçaşe-
hir" denmişti, Cumhuriyet döneminde
deyine kendi tarihinin ünlü Osmanlı be-
yi Akçakoca'nm adını alarak uygarlık
serüvenınin 2000. yılında da "kültürel
sürekliliğinden" ödün vermemişti.
Kentin tarih içersindeki tüm
adlanna ilham kaynağı olan
"akça kavalar". aynı anda doğal
plajian da dalgaJara karşı
koruyoriar™
Akçakoca'da
dev bir
öğretmenevi
inşaah,
tariheve
doğaya
saygısızlığın
da yine dev
bir ömeğini
oluşturuyor.
Duyariı
öğretmenler
ise
öğrencilere
anlattıklan
çe\re
bilineivle
"çelişen" bu
yapıya
kaygıyla
bakıyorlar.
(Fotograflar:
OKTAY
KİNCİ)
T"~^v iapolis, antik Yunancada "parlak
/ I şehir" anlamına geliyor. Bu alımlı
J~*s kent admın ilham kaynağını ise
Karadeniz'le kucaklaşan "akça kayalar"
oluşturuyor. Osmanlı döneminde aynı sözcük
"Akçaşar" adıyla sürdürüldü. Sonra
"Akçaşehir"e dönüşen tarihsel adlandirma
1934'te de "Akçakoca" oldu. Şimdi bu güzel
kıyı beldemiz, 2000 yıllık uygarlık serüvenini
aynı duyarlılık içinde sürdürmek istiyor...
Akçakoca'nın geieneksel ahşap e\ leri. 1950'lerde olduğu
gibi yeniden pansiyonculukla yaşatılabilir...
Çünkü eski Grek dilinde "dia" sözcü-
ğü "parlak"* anlamına geliyordu. M.Ö.
650 yılında Yunanistan'ın Megaris böl-
gesinden gelerek bu kenti kuran Koko-
nes kabilesine "Parlakşehir" (Diapolis)
adı için ilham kaynağı olan "güâuik"
ise. akça kay alarla kucaklaşan beyaz kö-
püklerin, akşam güneşindeki o göz ka-
maştıncı parlak görüntüleriydi.
Nitekimyüzyıllar sonraCenovalı kor-
sanlarda bugün bile kentin en güzel kö-
şesini süsleyen "Ceneviz Kalesi"nı
1200'lü yıllarda ışte bu akça kayaların
üzenne inşa ettıler. Bizans dönemi bo-
yunca Diapolis adıyla anılan kent. Os-
manlı'yla bırlikte de yine aynı adını bu
kez "yeni diliyle" sürdürdü. Akçako-
ca'nın eşsiz doğası ve tarihsel kişilığı.
farklı kültürleri "aynıisimlekucaklayan''
hoşgörüsüyle bugünlere dek geldi...
Pariak kayalann t
kara belasf
O gün dağlann arkasındaki sevgi sot-
rasına varmadan önce. bu tarih ve dost-
luk kentınin akça kayalannı bir kez da-
ha seyretmek için yine Ceneviz Kale-
si'neugruyoruz.
Karadeniz'in kıyıya vuran dalgaları
bu kez sakin v e hatta "karalar bağlamış"
gibi de sanki yas tutuyorlar.
Gözümüzü koyu mavi sulardan yeşil
yamaçlara doğru kaydırdığımızda bu ür-
pertıci durgunluğun yine "ürpertici ne-
denini" de sanki görür gibi oluyoruz.
Birkaç yıl önceki Park Otel'ın lstanbul
üzorıne çöreklenmesine benzer bir şe-
kilde, "dev bir inşaat" Akçakoca"nın da
güzelim kıyı kuşagında daha da "ezki*
birkütleyle yükseliyor. Hemen önünde-
ki Diapolis'in akça kayaları ıse sanki
başlarını eğmişlercesine Karadenız'e
dogru sokulup "korkuyorlar".-
Dev inşaatın önüne geldiğinuzde. ta-
belasindaki bilgilerden "MUİİEğitim Ba-
kanlığı'nın öğretmene\i inşaan" olduğu-
nu öğreniyoruz.
Tanhe ve dogaya karşı böylesıne bü-
yük bır saygısızlık için şimdıye dek "40
milyar lira" harcandığı, ancak ödenek
bittiğınden inşaatın da yanm kaldığı söy-
leniyor.
Hoşgörü panelinde, Akçakoca'ya kar-
şı bu en büyük "hoşgörüsüzJük örneği-
nin" nasıl ruhsat aldığını sorduğumuz-
' da ise "projesinin bakanlıkçaonavlandı-
ğı"yanıtını alıyoruz. Böylesineduvarsiz
bır öğretmenevinde. cefakâr ögretmen-
lenmızin kente veakçakayalaraolan sev-
gi bağlarını "nasıl siirdürebilecekieri'"
yönündekı sorumuz ise elbette ki yanıt-
sız kalıyor...
Akçakoca'da turizm kültürü aslında
"yanmyüz\illık'*birgeçmişe sahıp. Tür-
kiye henüz Ege ve Akdeniz'ı keşfetme-
den çok daha önceleri, bu kentin ınsan-
ları "pansiyonculuğu" başlatmışlar. Av.
FerhatAkgûnvearkadaslarının 1949yı-
lında kurduklan "Akçakoca Turizm Der-
neğT bu anlamda ülkemizin belkı de ılk
sivil toplum örgütü.
Ev lerinı pansıyon olarak tunznıe aç-
mak için yine Akçakoca âsığı bıravukat
olan Mirhat Özkök'ün önderliğinde ça-
hşmalara başlayan dernek üyeleri, kenti
tanıtmak için dönemın ünlü yazarlarını
da "geieneksel ahşap evlerde" konuk et-
mişler.
Bu özgün evler, bugünde Akçako-
ca'nın özellikle Cumhuriyet ve Hacıyu-
suflar mahallelerini süslemeyı sürdürü-
yorlar.
1926'daki büyük yangından sonra ye-
niden ve yine eski mimari kimliklerıy le
ınşa edilen geieneksel ahşap evlerın
"düzgün ve bakımlı bahçeleri içersinde"
yeralması dikkatimızi çekıyor.
Av. Ferhat Akgün. böy lesı bir şehircı-
lik düzeyinin 1928'lerdeki planlı yerleş-
me çabasından kaynaklandığını anlatı-
yor. Dönemin Belediye Başkanı Lütfii
Gören'in yangından sonraki imarplanı
par^elasyon uygulaması. "yöreseİ mi-
mariık üriinleriyle çagdaş kent düzeni-
nin" eşıne az rastlanır bır uy umlu bera-
berliğini Akçakoca'ya cumhuriyetin da-
ha ilk yıllannda armagan etmiş.
Evet. Akçakoca "öğretmenevine rağ-
men" yine de bır çok güzellikieny le hâ-
lâ Akçakoca.
Türkiye'de tunzm olayını daha 1950'li
yıllarda "pansivonculukla*' başlatarak bu
alanda öncü sayılan Akçakoca'nın güzel
ve aydınlık insanları artık yolunuzu göz-
lüyorlar.
Hem Ankara'ya hem de İstanbul'a
otomobılle sadece "2.5 saat" uzaklıkta
olan bu şırin ilçemizde yazın Karade-
niz'le, yaz ve kış >ılın tüm aylarında ıse
tarih ve dogayla kucaklaşabilirsiniz.
Ancak "küçük" bir koşulumuz var.
Tatil ve turizm denilince artık yagmayı
ve "betoniaşmayi" anlamadan ve Diapo-
lis'i de sonunda Marmara, Ege ve Akde-
niz'in bugünkü "betonpolis"lerine ben-
zetmeye kalkışmadan...
Fotoğrafevi 'nin
ağustos gezüeri
• Fotoğrafevi, yaz aylannda yurtiçinde gerçekleştirdiği
gezilerin ardından, sonbaharda Iran, Pakistan, Hindistan,
Nepal, Mısır, Sudan ve Kenya gezilerine hazırlanıyor...
Kültiir Servisi - Fotoğrafevi'nin
agustos ayı gezıleri hızlı başlıyor.
'Trekking", haftalık gezıler ve
'Cherland' gezilenvle doğa ve
fotoğraf tutkunlanna renkli bir
program hazırlayan Fotoğrafevi'nin
bu ay yapılacak günübirlik doğa
geziîeri şöyle: 4 ağustos pazar günü
Sankayalar / V'alov-a, iç içe vadilerin
oluşturduğu görsel zenginlik içindeki
dere kıyısında ve orman patikasında
yürüyüş yapabilırsiniz.
11 ağustos pazar günü. Manay ır
Köyü / Dikenli. orman içindeki dere
kenannda y ürüyüşten sonra. şelale v e
gölette yüzme olanağının elde
edilecegı gezı Şıle çevresinde
yapılıyor.
î 0-11 ağustos Manayır Köyü /
Dikenli, iki günlük çadır konaklamalı
gezıde kamp malzemelennızı
Fotoğrafevi sağlıyor.
18 ağustos pazar. Maden Deresi /
Adapazan. Karasu yakınlanndaki
dere kıyısında yürüyüşte eski altın
madenleri. mağaralargezilecek.
dilerseniz şelale içinde yüzme
olanağınız da var.
25 ağustos pazar. Üvezpınar/
Sudüşen Şelalesi. orman içi
patikalarda ve çalılar arsındaki
yürüyüşten sonra Sudüşen Şelalesi'ne
vanlıyor. Fotoğrafseverler için ılginç
olanaklar sunuluyor.
1 eylül pazar, Erikli Yaylası gezisi.
Samanlı Dağlan arasında Erikli
"Yaylası ve Bilgesu Şelalesi'ne
yürüyüşten oluşan bu ılginç gezı
sırasında. çevredeki bitki örtüsü
hakkında bilgi edinebilirsinız.
Fotografevi'nin Bajram Geziîeri 29
agustOJ-1 eylül arasında yapılıyor.
Bayram programında, Toros-Bolkar
Dağlan'nda trekking. Kapadokya'da
fotoğraf kampı ve Bafa Gölü-
Heraklia geziîeri yer alıyor.
Haftalık gezılerde ıse 10-17 ağustos
arasında Kaçkar Yaylalan. 10-18
agustos arası Akdeniz Doğa Gezisi.
17-25 ağustos arası Trans Kaçkarlar
ve yine 17-25 ağustos arası Kayaköy
Fotoğraf Kampfna katılabilirsinız.
Fotoğrafevi'nın 'tatil programı' ise
oldukça ılginç gezilerden oluşuyor:
Ağustos ve eylül aylannda. Kaçkar
Yaylalan'nda konakJama şansına
sahip olacağınız geziler her hafta
tekrarlanacak.
24 ağustos-1 eylül tarihleri arasında,
Ölüdeniz \e çevresındekı kıyılann
kuşbakışı izlendiğı patikalarda
yürüyüşler ve deniz keyfıyle dolu
Kelebekler Vadisi gezisi,
kaçınlmaması gerekenlerden.
10-18 ağustos arası Meke Krateri,
Taşkale ve Köprülü Kanyon'u içeren
programın sonunda, Olimpios'ta
deniz kıyısında konaklanacak.
Fotoğrafevi 17-25 ağustos arası,
'Artvin yaylalanndan Kaçkar'ın
doruklanna' ulaşan zorlu bir geçiş
gerçekleştirecek. Kaçkar Geçişi'nde
zirveye ulaşma şansınız da var.
31 ağustos-8 eylül tarihleri arasında
Gençtur işbirliğiyle gerçekleştirilecek
olan Uluslararası Kapadokya
Kampı'na katılabilirsiniz.
Fotoğrafevi'nin beşincı kez
gerçekleştireceğı Overland
kıtalararası karayolu gezilerinde ıse
ekimde İran, Pakistan, Hindistan,
Nepal. kasımda Nepal, Hindistan,
Pakistan, İran. ocak-şubat 19Q
7
'dc
ıse Surhe, Ürdün, Mısır. Sudan ve
Kenya eezileri >er alıyor. Fotoörafev r
(0 2*12 251 05 66 - 245 40 08)"
Cumartesi Anneleri'nin dramı iki kitapla belgelendi
6
Bir gece geldiler,
götürdükleri yüreğiındi...'
• Cumartesi
Anneleri'nin ve
toplum olarak
hepimizin yaşadığı
bir dram, Iletişim \e
Insancıl
Yayınlan'ndan çıkan
iki kitapla okura
sunuldu. Her iki
kitap da Cumartesi
Anneleri'yle yapılan
söyleşilere ve
fotoğraflara yer
veriyor.
Kültür Servisi-"Onlan
'anneler' diye anıyoruz,
ama analar, babaİar ve
eşlerden oluşan ve - ne
kadar utanç verici -
giderek kalabalıklaşan bir
topluluk onlar" dıyor
Berat Günçıkan fletişim
Yayınlan'ndan çıkan
"Cumartesi Anneleri"
adlı kitabında. Gazetemız yazarı Berat
Günçıkan'ın. 2-10 Haziran tanhleri
arasında Cumhuriyet"te yayımlanan
"Cumartesi Anneleri" başîıklı yazı
dizisinde çıkan röportajlannın
derlemesinden oluşan kitapta. Eunas
Eren'ın Hayrettin'ini. Fatma
Bahçeci'nin İsmail inı. Hanını
Tosun'un Fehmisinı ve arayışı \e hızla
yiten ümitlenn ardından yükselen
hesap soruş gözler önüne serilivor
Gazetemiz muhabirlerinden Erzade
Ertem'in fotoğralan eşliğinde verilen
röportajlarda "kayboluş' öykülerı hiç de
esrarengiz olmayan ayrıntılarla
sunuluyor. Kıtap aynı zamanda okuru
kendi duyarlılığını sorgulamaya
yöneltıyor. Berat Günçıkaıı "Cumartesi
AnnelerPnin önsözünde şöyle diyor:
"Galatasaray 'da oturmalannı
yasaklayanlara, ellerindeki kırmızı
karanfili suç sayanlara. coplayanlara,
gözaltına alanlara da bir söyleyecekleri
var elbet, ama kırgınlıklan bizlere, yani
GÖRMEV ENLERE,
DIA'.MAVANLARA,
SLfSANLAR.A..^_) Görmedik onlan,
hâlâ da görmüyoru/.Ovsa duyulsun
istiyorlar vcsleri. Başka anneler
ağlamasın diye, başka anneler
'mezarsız' kalmasın diye.Onlar.
olmayan suçların cezasını bizler adına
ödüyorlar._"
Cumartesi Annelen ile ijgılı bu ay bır
kıtap daha çıktı. Aydan Oztürk'ün
In^ancıl Yavınları. Siir-Deneme
dizisinden çıkan "Cumartesi Anneleri-
Anımsamaıun Zaferi" adlı kitabının
önsözü RagıpZarakolu'nun 18-21
mayıs tarihleri arasında Demokrasi
Gazetesi'nde yayımfanan
"Lüsemburg'dan Güniimüze Kayıplar'
adlı dizi yazısından alınmış. (Citapta
Oztürk'ün şiır ve denemelen
Cumhuriyet ve Evrensel gazetelen
muhabirlerinin belge fotoğrafları
eşliğınde okuyucuya sunulmuş.
Öztürk kitabında şöyle sesleniyor
okuyucuya: "ZalimrSetmeyi
anlayamamış bir yabancıdır
kendine.Annenin bir parçasını
öldürebilmek çocukluğunu
harırlayamayanlann belleksiz
ölüşleridir."
ODAK NOKTASI
AHMET CE>L4L
Biitün Ölümlere
Karşı mıyız?
Son zamanlarda ölüm orucundan ölenlerin sayısı
arttıkça, bu bağlamdaki duyarlılık da -haklı olarak-
yoğunlaştı. Bu ölümlere karşı çeşitli biçimlerde tep-
ki gösterenler, başkalarını, kimi zaman da bütün bir
toplumu -yine haklı olarak- bu ölümler karşısında ye-
terince duyarlı olmamakla suçladılar.
Vanlan noktada, kamuoyunda bazı ölümlerin ne-
den ötekilerden daha çok ya da daha az yankılandı-
ğını irdelemek, toplumumuzun ruhsal yapısını çö-
zümleyebilmek için zorunludur. Çünku toplumumu-
zun gerek bugün içinde bulunduğu, gerekse ilerde
varacağı konumları sağlıklı biçimde saptayabılmek,
onu gelecekte daha ınsanca yörüngelere oturtabil-
mek, ancak böyle bır çözümlemenın sonuçlarının ışı-
ğında başanlabilir.
O zaman ilk yapmarmız gereken, bir an için bugü-
nün sınırları dışına çıkıp şu temel soruları sormaktır:
Acaba Türk toplumu, Türk kamuoyu geneide ya da
doğal bir eğilim olarak öldürülenler ve ölenler kim
olursa olsun, öldürmelere ve istenseydi önlenebile-
cek ölümlere karşı yeterince duyarlı mıdır? insan ya-
şamı bu toplumda karşısında "bütün akan suların
durduğu" bir ölçüt müdür? Öldürülenlerin ve isten-
seydi önlenebilecek ölümlerle ölenlerin ölümlerine -
ölenler kim ve hangı kamptan olurlarsa olsunlar- kar-
şı çıkma bağlamında, toplumda bır consensusa va-
nlmış mıdır? Olaylara 'polıtık' ya da 'eleştırel' bak-
manın 'ınsanca' bakmayı asla dışlamaması gerektı-
ği yolunda bir bılınç yerleşmiş mıdır? Öldürülenin ve
ölenin son çözümlemede ölümün kendisini kanıtla-
maktan başkaca bır ışlevının olamayacağı, yeterin-
ce anlaşılmış mıdır? Yoksa bütün bunların yerine,
toplumumuzda on yıllardır sürdürülen yanlış yönlen-
dirme sonucu yerleşen, aklm ve insan olmanın ge-
reklenni çoğu kez hiçe sayan bir "polıtık kılma' eyle-
mı, insanoğlunun ölme ve öldürme karşısında takın-
ması gereken doğal tavrı da mı etkilemıştir? Yoksa
bu toplumda, insan yaşamının değerını her şeyin öl-
çütü diye benimsemenin yerinı. bazı öldürmelere ses
çıkarılmayabileceğı, bazı ölümlerin daha 'sessız'ge-
çiştirilebilecegi, dahası o günkü 'po//Wca'gereği, ye-
rine göre 'sessiz' geçiştirılmesı gerektiği yolunda bır
anlayış mı almıştır?
Bölünmelerin, karşı saftan olanlann ya da öyle ol-
duklan varsayılanlann ölümlerinı 'ölümden saymama'
noktasına varıldığı toplumları bekleyebilecek tek yaz-
gı, bundan böyle insan değerlerıyle ılintisız bir ortam-
da yaşamaktır. Şu ya da bu ınançla 'bazı' ölümleri
ötekıler kadar önemsemeyen. onemsememeyi 'po-
litika' gereği bulanlar. kendi onemsedıkleri ölümlerin
de başkalarınca umursanmamasına hazır olmak du-
rumundadırlar. Ölümü böylece sınıflandıran toplum-
ları insan toplumları diye adlandırmayı sürdürmek
ise doğrudan ınsanlık kavramına yöneltılmiş korkunç
bir aşağılamadır.
Bilindiğı gibi özellikle uzun süren savaşların yol aç-
tığı en büyük yıkım, insanları ölüme alıştırmasıdır. Bu
yıkımın en korkunç yanı, etkısini savaştan sonra da
sürdürmesıdir. Çünkü bellı bir süre öldürmelere ve
ölümlere alıştınlmış olanlar, Stefan Zvveig'ın yerın-
de deyişiyle, savaş biter bıtmez, bir düğme çevrilmiş-
çesine. yeniden savaştan önceki insan değerlerine
gerı döndürülemezler. Bu durum, insan değerlerini
önemsemeyen polıtik kılma eylemlen ıçın de geçer-
lidir; günün birınde yanlışlığın ayırdına varılması, bir-
birinin can düşmanı kesılmiş kampların yeniden in-
sana dönmelerıne yetmeyecektir.
Hangi nedenle olursa olsun, başkalannın yaşamı-
nı umursamama noktasına gelmış olan insan, ken-
disi bunun bilincinde olmasa bıle artık bütünüyle ya-
şamın kendisini umursamama noktasına varmıştır. V/e
bu noktadaki bır ınsanın 'bazı
1
ölümler karşısında
tepki göstermesi, ne yaşamı ne de insanı ve insan-
lığı savunmak adına inandırıcı olabılır.
Evet. bugün toplum olarak bulunduğumuz nokta-
da ve bunca acı olayı yaşarken, ınsanlığımız adına
kendimize sormamız gereken soru, şudur: Bizler, bü-
tün öldürmelere ve istenseydi önlenebilecek bütün
ölümlere karşı mıyız? Bu soruya hıç çekinmeden,
gecikmeden ve içgüdüsel olarak kocaman bır
'evet'le yanıt veremediğimiz sürece, yaşam ve ınsan-
lık adına yürüteceğımiz bütün savaşımlarımız yenil-
giyle sonuçlanacaktır. Çünkü herkesin yaşama hak-
kının dokunulmaz sayılmadığı bir toplumda, dokunul-
maz olan hiçbir yaşam yoktur; ölümleri, umursanan-
lar ve umursanmayanlar diye sınıflandırma alışkan-
lığını edinmiş bir toplum. yaşamın kendisini bır bü-
tün olarak yadsıyor demektir.
Daha önce de alıntılamıştım: Fransız yazarı Mauri-
ce Rostand'ın Birıncı Dünya Savaşı'nı konu alan ün-
lü "Öldürdüğüm Adam" adlı oyunu, savaşta oğlunu
yıtırmış olan bır Fransız annenin şu sözüyle noktala-
nır: "Ben, kendımı savaşta çocuklannı yitırmiş olan
Alman analanna, hiçbır şeylerini yitirmemiş olan
Fransız analara olduğumdan daha yakın hıssediyo-
rum." Bütün yaşamlan savunmayı ilke olarak benim-
sediğimiz gün, tek tek öldürmelere ve ölümlere kar-
şı çıkışımız, hiç kuşkusuz daha etkili ve daha inandı-
rıcı olacaktır.
Atilla Atalay'ın kitapları
Kültiir Servisi- Atilla Atalay'ın daha önce
yayımlanmamış iki kitabı, Uyuyamadığım ve
Düşkovalayan tek kitap halinde iletişım Yayınları'ndan
çıktı. Atalay. düşkovalayanlık'ı şöyle tanımlıyor:
"Düşkovalayanlık. "borsa brokerlıği'.' knovv hovv
advisorluğu". "creatif menagerlık". c'isco-bar'
işletmeciliği. kanal sahıpliğı gibi günümüzün "ın"
mesleklennden değil... Oldum olası 'out' Üstelık
sosyal güvencesı filan da yok.Düş diye kovaladığınız
şey. bazen sızi de önüne katıp kovalavan bır kâbus
çıkabiliyor... Ama gene de keyifli ve heyecanlı."
'Baykuşun Adımı Söylediğini
Duydum'
Kültür Servisi - Margaret Craven'ııı Kızıldeıılılerın
yaşayış biçıminı büyük bır sadelikle unlattıgı romanı
'Bayku>un Adımı Söylediğini Duyduın'. Sel
Yayıncılık'tan çıktı. Dilek Yaprak Erdem tarafmdan
dilimıze kazandınlan kıtap okuyucuyu günümüzün
kemikleşmış 'beyaz adam' egemenlığıni sorgulamaya
çağırıyor.
BUGUN
RUMELİHİSARI KONSERLERİ kapsamında saat
21:00'de Bülent Ortaçüil konsen
ızlenebilir. (265 80 22"- 265 42 36ı
V ILDIZ DIŞ KARAKOL BİNASI Ftkinlikleri
kapsamında saat 18.30'da Lstanbui Büyüksehir
Bejediyesı Şehir Planlama Müdürlüğü'nün 'Deprem
\c (stanbul için Vaklaşımlar' ba>iıklı bır söyle^ısi yer
alıyor. (227 69 10-11)
İFSAKetkınlikleri kapsamında saat 19.00 ve 20.00'dc
Murat Monus'un hazırladığı "Doğa" başîıklı dia
L'österisı ızlenebilir. (243 14 01)
SAHAF Kİ LTİ R MERKEZİ etkınlıklerı
kapsamında İlhami Mısıroğlu'nıın katılacağı müzik
solıbctı s;ıat 19.30'da.