25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SOTEMMUZ1996SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Yavuz Turgul, Şener Şen ve Uğur Yücel 'üçlüsü'nden yeni bir film: "Eşkıya"... Macera, aşk ve ilıaııetiıı öykiisü D U Y G l DURGL'N 3 5 yılını hapıste geçırmiş. ardından özrjîürlüğüne kavuşmuş bir insan, hapse diLşme nedenının en >akın arkadaşının ıhaneti olduğunu öğrenirse neler olur? Intîkam hırsıyla geldiği Istanbul'da bıçkın bir kenar mahalle delikanlısı ıle buluşan yaşam çızgıleri onları ne türlü serüvenlere sürükler? Yavuz Turgulun yeni filmi "Eşkıya", işte bö> le bir karaktenn portresini. yaşadığı inanılmaz seriivenleri seriyor gözlerönikıe. Fılmin kalabalık ve ünlü bir oyuncu kadrosu var. Turgul. "Muhsin Bey" \e "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Vönetmeni" gıbi fılmlennde bırlikte çalıştığı Şener Şen \e Uğur Yücel ile bir kez daha buluşuyor "Eşkıya"da Pop müzığı şarkıcısı \eşim Salkını. Gülgün Feyman, Vlithat Bereket, MFÖ'nün Özkan'ı göze çarpan ünlü isimler arasında. Çekımlen Balat, Fener. Hıdiv, Beyoğlu, Çubuklu gibi istanbul mekânlannda gerçekleştirilen "Eşkıya"nın çekimine 15 ağustostan başlayarak Urfa'da de\am edilecek. Teknik altyapı ve sesli çekimleriyle 1 milyon dolara mal olacak film üzerine Yavuz Turgul ıle görüştük. - Sin daha çok, toplunısal değişime avak uvduramavan. kenarda köşede k'almış bin?\lerin hıi/ünlü övküleri ile tanıdık. Bu kez nasıl bir öykü anlatacaksınız bize? TURGUL- Sözünü ettığınız ınsanlara kıyıda kalmış mı demek lazım bilemiyorum. Kenara itilmişlik çoğunlukta olan ın^anların derdi gibi Türkiye'de. Bir Muhsin Bey ya da diğerlerine baktığımızda marjınal bir tip yok gıbi geliyor benim öykülerimde. Yaşamın içindeler hepsi de. Unutulmuş degerler gibi belli kalıplann ıçinde olmaktan nefret edivorum. Bu vüzden bu filmde farklı • 'Bîzim içinde bulunduğumuz dönemde, sinemacılar olarak üstünde durmamız gereken şey de benim kabaca macera diye nitelendirdiğim, ama aslında seyircinin de filme katılarak ve onu keşfetmek arzusu duyarak yaratılacak olan o müthiş akıcılığı bulabilmek. Çünkü sinema, insanlann ideolojik görüşlerini aktarma alanı değildir.' bir denemeye giriştim. Filmin özüne baktıgınızda da ana konuyu aşk. macera, intikam ve ihanet oluşturuyor. - Kendinize yakın gördüğünüz bir tarz mı macera? TURGUL- Hangimize yakın değil ki?.. Yunan tragedyalanndan tutun da Shakespeare'e kadar uzandığınızda ne büyük maceralarla karşılaşmıyor muyuz? Macera derken kaba anlammda algılanmaması gerek. Dramatik yapı anlamında insanlan süreklı sorduran. kuşkuya düşüren. sorgulatan bir türü kastediyorum. Bundan sonra acaba ne olacak derken onu keşfetmeye çalışmasından söz edıyorum .. Seyircinin en büyük yanılgısı keşfetme çabasındaki 'Acemilikgeride kaldı' *Eşkıya"da Şener Şen ile birlikte başrolii üstlenen Uğur Yücel, Eşkıya Baran'ın (Ş. Şen) Istanbul'da karşılaştığı bıçkın delikanlı Cumali'yi canlandınyor. 1986'da yine Yavuz Turgul ile yaptığı "Muhsin Bey"den sonra. sinemaya uzun bırara veren Yücel içın "Eşkıja", oy unculuk araştırması nıteliğınde bir deney ım. "Yine on \ıl önceki anlaf ıvla yola çıktık 1 * dıyor Yücel; "Yaptığımız işe çok özen gösternoruz. Önemli olan bizim bir değer olarak kavdertiğimiz, özen olarak altını çizdiğimiz her sözcüğün fılmin vizvona çıktığında yerini ve anlanıını bulması. Bu nedenle bü> ük bir titizlikle yüreğimizi vererek göre>imizi vapmava çalışıyoruz". Yavuz Turgul ve Şener Şen ile birlikte çalışmak ise her şeyden önce bir "nefes meselesı"" Yücel içın. ~İnsanlar arasındaki iletişim açısından a>nı zamanlamada nefes alıp verebilmek çok güç. Sinema sanatı icerisinde biz, aynı zanıan dilimi icerisinde nefes alıyoruz. Pavlaştığımız çok şev var. Ama benim üzerinde en çok durduğum şe> şu: Ben gerçek sinema oyunculuğu kimliğimi Muhsin Btv'de vakaladım. Sinemav ı benden çok daha iyi bilen bir usta yönetmen ve usta oyuncu Şener Şen ile çalıştım. Aradan on yıl geçti. Bir sinema o> uncusunun on yıl IJON unca bir vönefmeni nasıl bekJediğini açıklamak zor. Bunun yanıtını da umanm izleyküer filmde verir" diyen sanatçı "Eşkıya"yı, oyuncu olarak acemilik dönemini geride bırakıp olgunluğa geçişinde önemli bir deneyim olarak değerlendiriyor. yanılgılandır. Eğer her keşfettiği şey filmde varsa. canı sıkılır. Ama keşfetmeye çalıştığı şeyin başka mecralara doğru aktığını görünce daha fazla meraklanmaya başlar. Ancak kalıplan kırabilmek ve dramatik yapıda var olan verilerle oynayabilmek çok başanlı yaratıcılann işidir. Omeğin Shakespeare'i öyle değerlendirırim. Çok muazzam bir dramatik yapıyı müthiş biredebi dille süslemeyi bilmiştır... Bizim içinde bulunduğumuz dönemde. sinemacılar olarak üstünde durmamız gereken şey de benim kabaca macera olarak dıye nitelendirdiğim. ama aslında seyircinin de filme katılarak ve onu keşfetmek arzusu duyarak yaratılacak olan o müthiş akıcılığı bulabilmek. Çünkü sinema insanlann ideolojik görüşlerini aktarma alanı degildır. Sız o zaman filmlerde bir şeyler öğrenmeye giden öğrencilere dönüşürsünüz ve "Bakalım bu büyük, derin düşünen yönetmen bana neler öğretecek" diye düşünmeye başlarsınız. Oysa söz konusu film eğer gerçek bir sanat yapıtı ise bir sürü şey öğrenirsiniz zaten. - Peki estetiğin önemi nerede başhyor? TURGUL- Estetik. filmin dramatik yapısının hızmetınde olmalı. Estetıkten yola çıkarak film yapamazsınız. Bir hikâyeden yola çıkarak yaparsınız. - Senaryoyu ne kadar zamanda tamamladımz? TURGUL- Öykünün oluşması ve bugüne gelmesı on yılı buluyor. On yıl içinde pıştı. Daha başka projeler vardı. onlar araya girdi. Benim her projem böyledir. Uzun bir sürede olgunlaşır. Ben hiçbir zaman öykü, sinopsıs yazmam zaten; direkt olarak tretmanla başlanm. - Şener Şen, Uğur Yücel, Yavuz Turgul üçlüsünü böv le zaman zaman bir araya getiren nedir peki? TURGUL- Ortak mutluluğumuz olan sinema. Belli düşünceler konusunda hemfikirolmamız. Düşünsel. artistik ve oyunculuk anlamında pek çok konuda buluşuyoruz. Belki de bu benim şansım. Türkıye'nin en büyük iki oyuncusuy la bırliktey im. Onlann düşünceleri de benim onlann oyunculuguna katkılarım. Bir de beni taşıyabıliyorlar. bana katlanabiliyorlar. En önemlisi de bunu hiç zorlanmadan yapabüıyorlar. - Filmin çekim süreci belgesele alınıyor. Bu belgeseli nasıl değerlendirmeyi düşünüvorsunuz? TURGUL- Tomris Giritlioğiu, benimle ilgili birbelgesel hazırlıyor. Asıl düşündüğümüz bu belgeselle bir film çekiminin nasıl olduğunu sinema öğrencilerine göstermek. Çünkü bu çocuklar hiçbir şey bilmeden eğitım görüyorlar. Halbuki gerçek hayat çok farklı. özellikle Türkıye'de... Bu tür bir projenin bütün yönetmenlerle uygulanmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Diğer yönetmenlerin setlerinde de bu tür belgesellerin yapılması ve öğrencilerin. farklı yönetmenlerin çekim tarzlannı görmelerinde büyük yarar var. Darphane sergileri eylül sonuna dek uzatıldı Kültür Servisi- Tarih Vakfı'nın HA- B1TAT II Kent Zirvesi nedeniyle eski darphane binalarında gerçekleştirdiği "Dünya Kenti İstanbul" ve "Tarihten Günümüze Anadolu'da KonutveYerleş- me~ başlıklı ikı sergi. gördüğü yoğun il- gı nedeniyle 29 eylüle dek uzatıldı. Ko- nuyla ilgili olarak, Tarih Vakfı Genel Sekreteri OrhanSUier, İstanbul Müzesi Genel Koordinatörü Çelen Bilan. Kültür Etkinlıkleri Sorumlusu Işıl Uyar\e Mü- nevverEminoğhı'nun katıldığı basıntop- lantısında. ziyaretçı anketleri sonuçlan, sergiler süresince yapılan egitsel çalış- malar ve gerçekleştırilmesi planlanan yeni projeler hakkında bilgi verildi. 29 mayısta açılan ve ilk etapta 31 tem- muza kadar sürdürülmesi planlanan ser- giler bugüne dek 21.595'i biletli toplam 23 bin kışi tarafından ziyaret edildi. Gün- lük ortalama 393 kişinin gezdiği sergiye bir günde gelen en çok ziyaretçi sayısı ise 1090. Geçtiğimiz pazar günü gerçekle- şen bu yüksek ziyaretçi sayısıyla rekor kırdıklarını belirten Vakıf yetkilileri, ser- gilerin gördüğü ilgıden son derece mem- nunlar. Gelen 23 bin ziyaretçiden 15 yaş üstündeki 1800'üne uygulanan anketle- rın sonuçlanna göre yüzde 87"si yerli olan ziyaretçilerin. yüzde 80'i üniversi- te, yüzde 14'ü lise ve ortaokul mezunu. Yüzde 60'a \aran oranla kadınlann er- keklere göre daha fazla ilgi gösterdiği sergiye şımdiye kadar ağırlıklı olarak ta- sanm grubundan (mimar. grafiker. sa- natçı vb.), sanat tarihi ve arkeoloji ala- nında eğitım görmüş kişiler ve ögrenci- ler geldi. Bunlann yüzde 6 - 7 si sergiyi beğenmedıklerini belirtırlerken. yüzde 93 "ü getirdikleri eleştirılerle birlikte ser- giden olumlu söz ediyor. 1800 anketin sadece dörtte bin anketörleraracılığıyla gerçekleştırilirken, üçte biri izleyicinin kendi isteğiyle yapıldı. Böy lece izley ici- yi olayın içine çekebıldiklerini ve onla- n tepki vermeyeyönelttiklerini söyleyen Çelen Bilan, serginin amaçlanndan biri olan paylaşımcı ve duyarlı izleyiciye ulaştıklannı belirtti. Anket sorulan ara- sında yer alan açık uçlu bir soruyia izle- yicinin düşüncelerini. önerilenni ve bek- lentılerini onlann öznel ifadeleriyle ala- rak daha net bilgiler elde ettıklerini bıl- diren yetkililer, çocuklara yönelik egit- sel çalışmalann da hem çocuklara hem de kendilerine büyük yarar sağladığı gö- rüşündeler. Vakfın kurduğu temaslar doğrultusunda düzenlenen bu egitsel et- kinliklereyazokullarınakayıtlıöğrenci- ler onbeşerlı küçük gruplar halinde ka- tıldılar. Oğrencilerözel eğitimciler tara- fından haftada üç gün sergiyi gezme fır- satı bulurken. bu günlerde darphanede gerçekleştinlen çeşıtli güzel sanatlarça- lışmalannada katıldılar Böylece çocuk- lar kendileri için hazırlanan ve gün bo- yunca sürdürülen etkinlıklerle resim, ya- ratıcı drama çalışmaları. yazdıklan mek- tuplar ile sergiden aldıklanm yansıtma olanağı buldular. Tarih Vakfı'nın sergiler süresince ger- çekleştirilmesine büyük önem verdiği bir diger çalışma da kültürel etkinlikler. 1 haziran - 28 temmuz tarihleri arasında 52 günde gerçekleştinlen etkinlikler ara- sında 5'i tiyatro. 18'i konser, 9'u konfe- rans. 4"ü dans gösterisi, 2'si şiir dinleti- si.3'ü tarihi gösteri sanatlanndanörnek- ler (meddah, Karagöz) ve İFSAK'la or- taklaşa düzenlenen saydam gösterileri olmak üzere toplam 58 etkinlik yapıldı. Bütün bu etkinliklerle bir kültür merke- zi kimligıne de bürünen darphane, 2001 yılında istanbul Müzesi olarak yeniden açılmak üzere eylül ayı sonunda kapatı- lacak. Bu süre boyunca pazartesi ve sa- h günleri dışında her gün 10.00 / 19.00 saatleri arasında açık kalacak sergiler. öncelikle Türkiye içinde. sonrasında yurtdışında tekrarlanacak. IngittzsanatçıHekn ChadmckHn esrarengizölümü Kültür Servisi - İngiliz sanatçı HeJen Chad»ick'ın ölümü. sanat dünyasında üzüntüyle karşılandı. tngiliz basınında "döneminin önde geİen sanatçılanndan" bin olarak nitelendirilen Chadvvick. 1987 yılında Ingilizlerin ünlü sanat ödülü Turner'a aday gösterilen ılk kadın sanatçıydı. Şimdi sanatçının aynı ödüle aday gösterilen ilk ölü sanatçı olma olasılığı söz konusu... Buyıl 15 martta anıden fenalaşarak kalp knzi geçiren Helen Chadvvick'in ölüm nedeni kesin olarak biünmemekle birlikte, doktorlar. herhangı bir kanıt göstermeden sanatçının kalp kası iltihabından öîmüş olabileceği olasılığı üzerinde duruyorlar. 42 yaşındaki Helen Chadvvick'in ani ölümü. sanat dünyasında kötü bir şaka gibi algılandı; Sanatçının üzerinde çalıştığı son işi, iki yıldır Ingiltere'deki King's College Hastanesi'nden özel izinle aldığı ceninlerin fotofiraflarmdan oluşuyordu. "Dondurulmuş YaşamJar"adını vermişti bu işe. Tamamlar tamamlamaz, yaşama vedaettı. Gençlik döneminde feminist mesajlar içeren işleriyle gündeme gelen Helen Chadvvıck'ın son yıllardaki ılgı alanı ınsan vücudu ve sınırlanydı. "İnsan vücudunu ölmeden, çürümeden. içi boşalmadan hemen önceki anında yakalayıp gösterebilmeyi isti\orum" demıştı. 30'lu yaşlannda yaptığı işlerinde yavaş yavaş kırışmaya başlayan C hadvvick, 1987 yılında İngilizlerin ünlü sanat ödülü Turner'a aday gösterilen ilk kadın sanatçıydı. Şimdi sanatçının aynı ödüle aday gösterilen ilk ölü sanatçı olma olasılığı söz konusu... tenınin detaylı fotoğraflannı çekip sergileyen Helen Chadvvick. sonradan bakışım iç organlara cevirerek kendi hücrelerinin misroskobik fotoğraflanndan yola çıkan resımler vapmıştı. İngiliz bir babayla. daha sonra ülkesine dönen Yunan asıllı bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Helen Chadvv ick, Exeter Üniversitesi'nde arkeoloji ve antropoloji eğitimini yanda bırakıp sanat okuluna gitmeye karar venniştı. Londra'dan önce İngiltere'nin güneyindeki sahil kentlerinden Brighton'da belli ölçüde tanınan Chadvvick'in Londra sanat dünyasına kabulü, Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nde(ICA) 1986 yılında açtığı bir sergide yer alan ve moloz dolu bir cam kuleden oluşan "Carcass"(Karkas) adlı yapıtının bir sızıntı yapıp galeriyi pisliğe bulamasıylaoldu! Basının yoğun ilgisiyle karşılaşan bu aksilik, Chadvvick'i birden sanat çevresine tanıttı. Bir sonraki yıl Turner ödülüne aday gösterilen sanatçı. ödülü kazanamadı, ama Avrupa ve Amerika'da pek çok galeriden teklifler almaya başladı. 1993 yılında Londra'daki Serpentıne Galerisi'nde açtığı bir sergi, sanatseverlerin hücumuna ugradı. Chadvvick, burada "Piss FfcAvers" adı altında, kendi ıdrannın kar üzennde bıraktığı izlerin birer kopyası olarak gerçekleştirilen heykeller ve "•Cacao" başlıklı bir çikolata fıskıyesi gerçekleştirmişti. ALINTILAR TAHSIN YUCEL İnsanlar ve Hayvanlar "Batılı insan, özellikle tarihinin son dörî yüzyılın- da, insansallıkla hayvansallığı birbirinden kesınlıkle ayırmayı bir hak olarak benimsernekle, bırınden al- dığı her şeyi ötekine vermekle uğursuz bir dönemi başlattığını, durmamacasına daraltılan bu sınırın in- sanlan da birbirinden uzaklaştırmaya ve gittikçe da- ha sınırlı bir azınlık yaranna, bir insanlık ayncalığı is- temeye yarayacağını, bu insanlığınsa, ılkesinı vekav- ramını özsaygıdan aldığı için, daha doğar doğmaz çürüyeceğini anlayamamıştır." Levi-Strauss'un bu sözleri ne denli yinelense az, çünkü bızı çağımızın insanının yıkıcı edimlerinın, ki- mı insan toplulukları da işin içinde olmak üzere, ni- ce türlerin soyunun rüketilmesinin kökenıne götürü- yorlar. Hiç kuşkusuz, insanlar hayvanlardan her za- man nerdeyse sınırsızca yararlanmışlar; ustelik, Ba- tılı insana özgü bir tutum da değıl bu. Ama Levı-Stra- uss bu sözleri söylerken. gözlerının önünde. Avru- pa'dan uzaklarda, "insanlık adına" ve "insanlık ya- rarına "yapıldığı söylenen kızıl ve kara derilı kıyımla- rı vardır; onun için, ınsanın çürümesmin kaynağı da ötekini "düşman " bile saymadan öldürme, otekınin uzun çabalar sonunda. belli bir dûnya görüşü doğ- rultusunda kurduğu zengınlıklerı "farklı" dıye ya da kuçük ve geçıcı çıkarlar uğruna yok etmek ya da başka şeye dönüştürmektir. Ama işın ıçıne conqu- istador'lann eyleminı sokalım, sokmayalım. "insan- sallıkla hayvansallığı birbirinden kesınlikle ayırmayı bir hak olarak benımseme"ri\r\ bizı bındiğımiz dalı kesmeye yönelttiğinı. bu arada, hiç de doğal. hiç de insanca olmayan araçlarla. doğayı budadıkça, kent- lerimizi büyüttüğümüz ölçüde doğadan uzaklaştık- ça, bitki ve hayvanlarla ılişkılerımızı nerdeyse teme- linden değiştirdığimizı söylememiz gerekir. Kendi ya- şam ortamımıza şöyle bir göz atmak bile bunu sap- tamak için yeterlı: onları değil, ındirgenmiş biçımle- rinı yeğliyoruz artık: kaçtığımız ya da yok ettiğimiz bahçelerın ve ormanların bıraktığı boşluğu saksı çı- çekleriyle doldurduk, artık lyiden iyiye koptuğumuz hayvanlarla ılişkimizın yerini de birkaç hayvan türüy- le, kedi, köpek, kafes kuşu ve süs balığıyla sürdür- düğümüz kuşkulu ilişkilerle. Ne var ki, yalnızca "kafes kuşu"ya da "süs balığı" sözcükleri bile onlarla ılişkimizın ve onlara duyduğu- muz gereksinimin türünü göstermeye yetıyor. Bu bitkilere ve bu hayvanlara yaşamsal bir gereksınim- le bağiı olmadığımızdan, birer "süs" olarak, daha çağnştırıcı bir deyişle, birer "lüks" olarak sokuyoruz onları yaşamımıza, nerdeyse doğal özellıklerıne ters düştükleri ölçüde benımsıyoruz. Akvaryumdaki ba- tık, doğal yaşamın uzak bir gostergesı olmaktan çok (bu yaratıkların doğal sulardan gelmedıklenni çok iyi bılıyoruz), evın görüntüsünün birparçasını oluşturu- yor. Nıce yüzyıldır ınsanın ayncalıklı yoldaşı olarak değerlendirilmiş olan at, bugun bırkumar ve oyalan- ma aracına indirgenmiş durumda: ya yarışlarda ko- şuyor ya da sırtında hiçbir yere gıtmeyen insanlan taşıyor. Kediyle köpekse, daha çok bırtakım aynca- lıklı türlerden geldikleri, hatta belli eğıtımlerden ge- çip belli becenler kazandıkları, başka bir deyişle, do- ğalanndan ya da doğallıktan uzaklaştıklan ölçüde değer taşıyor bizim için. "Lüks" nıtelıklen gittikçe daha ağır basıyor. Hiç kuşkusuz, yalnızca bugüne ilişkin bir özellik de- ğil bu, XIX. yüzyıl Fransa'sının seçkın çevresının gö- nül ve eğlence yaşamını anlatan bir kitapta okudu- ğumuza göre romantık dönemde seçkın semtlerde "moda" armağan "tazı"dır; insanlar "mucevher" ya da "çiçek sepeti" sunargibi tazı sunarlarsevdıkleri- ne; sokaklarda dışili erkekli, irilı ufaklı tazılar koşuşup durur. Musset'nin çok sevımli bir dişı tazısı vardır, hü- zünlü ozan Lamartine de Doğu yolculuğundan çok çekici ve çok "akıllı" tazılarla donmüştur. Ne var ki, moda gerçek gereksınımlerden uzaklaştığı ölçüde kısa ömürlüdür: çok geçmeden tazının tahtına uzun ve dalgalı tüylü bışon, onun tahtına bodur buldog, onun tahtına da kaniş yerleşir. Bugün de, bir araba- nın ön ya da arka penceresinden, bıblo ya da oyun- cak boyutunda köpeklerın birden kımıldadığını gö- rerek şaşınp kalıyoruz. Yararsızlığın, yanı "lüksün" son perdesi! Ama günümüzün yaşamı birtakım hayvanlar için mutlu ışlevler de yaratmıyor değil. Örneğin. sokak- ta, her biri ipıni bir başka yana çeken iki kanişin ar- dından güçlüklü yürüyen gün görmüş bir yaşlı hanım- la karşılaştığımız zaman, kökeni öyle bile olsa, lüks, süs ya da gösteriş gelmiyor usumuza; bıliyoruz kı, yaşlı hanım fazlasıyla gereksinim duyduğu. ama çok ender ulaşabildiğı insan ilişkılerinın, artık semtine uğ- ramaz olmuş evlı oğulun, kızın, torunun, gelinin ya da yeğenin, hiçbir işe yaramasa da insana can yol- daşı olan evlatlığın yerini onlarla dolduruyor; onlar da, yaramaz torunlar gibi, büyük hanımın oturup kendi- ni dinlemesini, bacak ve göğüs ağrılarına kulak ver- mesine bir an bile olanak bırakmıyoriar. Peki. köyden kente göç yarışının gittikçe hızlandığı şu son yıllar- da, sayıları her geçen gün biraz daha artan. ama in- sanlar gibi ekmek kavgasına girişecek yerde, apart- man eşiklerinin mermerleri üzerinde çile dotduran Sıvas- Kangallar'a ne demeli? Onlar hangı yrtırilm.ş ya da bulunmuş. ama her iki durumda da kuşkulu işlevi gerçekleştirmeye geldi- ler ki? Nükleer karşıtı heykel sempozyumu Kültür Servisi- Türkiye de son 30 v ıldır süren nükleer santral kurma çabalanna tepkı olarak Türk \e Ukraynalı altı sanatçı Akkuyu'da düzenlenecek nükleer karşıtı heykel sempozyumunda buluşuvor. 1 ağustos- I eylül tarihleri arasında gerçekleştırılecek sempozyum Akkuyu'nun Büyükeceli kövunde gerçekleştirilecek. Sanatçılar. tümüyle gönüllülük ilkesine dayalı olarak gerçekleştireceklen vapıtlannı Büyükeceli Belediyesi tarafından düzenlenecek "Nükleer Karşıtı Park'a armağan edecekler. Avnca. Hiroşıma ve Nagazaki'ye atılan atom bombalannın 51. y ılında Türkiye'nin nükleer planlarını protesto etmek için nükleer karşıtlan 3-4 ağustosta Akkuyu'da buluşacak. Programa herhangı biretkınlıkle katılmak isteyenlenn 212 260 70 73 numaralı faksa bildırmeleri gerekiyor. 10. Kıbrıs Gençlik Festivali Kültür Servisi- Üniversite Temsılcıler Konseyi (ÜTK)'nin düzenlediği 10. Kıbns Gençlik Festivali. 29 temmuz-9 ağustos tarihleri arasında gerçekleştırıliyor. Açılış yürüyüşü ile başlayan fe.stival kapsamında konser, konferans. tiyatro. anma günü gıbi etkinlikler yer alacak. Bızım Tiyatro'nun. Zafer Diper'in oyunculuğuyla Avnı Dılligil Tiyatro Ödülü kazandığı 'Yargf adlı oyunu 1 ağustos günü Lefkoşa'da sergilenecek. Bir dığer önemli etkinlik ise PEN Yazarlar Derneğı Başkanı Şükran Kurdakııl'un konuşmacı ve Zafer Diper'ın şiir sunucusu olarak katılacağı "Nâzım Hikmet'ı Anma Gecesı'. 30 temmuz günü Lefkoşa'da gerçekleştırılecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle