Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 1996 SALI
14 KULTUR
Düsseldorf ta 20. yüzyılın sonuna doğru çağdaş sanatın gelişim sürecini irdeleyen bir sergi gerçekleştirildi
6
Muthı Son' sergfeinde mutsuz mesajlar
NECMİSÖNMEZ
DÜSSELDORF-20. yüzyılın sonuna
yaklaştıgırnız son beş yıllık zaman dili-
mi içınde, Almanya'da çağdaş sanatın
izlediği gelişim süreçlerini büyüteç altı-
na alan. rerrospektif karakterli birçok
sergiler açıldı
Bu sergiler tarihsel bir bakış açısını
gündeme getirmeyeçalışırken, Kunshal-
le Düsseldorf ta. "Happy End" (Mutlu
Son) isımli bir sergi. bakış açısını, gele-
ceğe. 20001i yıllann ötesine taşıyan bir
özelliğin altını çıziyor. Marie Luise Sy-
ringin hazırladıgı bu sergide, değişik
kuşaklara an. bırbirinden farklı tarzlar-
da çahşan 28 sanatçının çalışmalarını üç
ana başlık altında ızleyicilere sunuyor.
Dünya nereye gidiyor?
Sergiyi daha detaylı olarak ele alma-
dan öncebu sergiy i ılginç kılan başkabir
özelliğin altını çizmek yerinde olacak.
u
Dünya nereye gidiyor, sonumuz ne ola-
cak?" sorusu, Sanat Tarihi'nin hemen
hemen herdöneminde sanatçılan yakın-
dan ılgılendıren konulardan bıri olmuş-
tur. Ama çe\re kirliliği, gen teknolojisi,
arkası ârkasına gelen doğal felaketler,
199O'lı yıllarda farklı ülkelerde yaşayan
birçok sanatçıyı yakından ilgılendiren
konular oldu. O yüzden Düsseldorf'takı
"Happy End" sergisini. geleceğe yöne-
lik. sorgulayan, araştıran bir bakış açısı-
nın sonucu olarak yorumlamak yerinde
olacak. Bu sergiye katılan sanatçılarso-
rulara yanıt aramak yenne. dünyanın, in-
sanoğlu'nun ortak sorunlannın şekillen-
dirdiği "çevre faktörlerine" gönderme
yapan bir yaklaşım tarzının altmı çizi-
yorlardı.
Serginın ilk bölümü olan "OlağandF
şı Yaratıkların Odası"nda, çalışmalannı
"•gövde" kavramı üzerinde yoğunlaştı-
Fransız sanatçı Genevieve Cadieux'nün yerleştirme işinde. izlevici ağiavan bir kadının sesivie sarsılnor...
ran Ecker, Hirst, Huber, Grünfeld, Le-
wandowsky,Quinn, Ray ve Lang'in yer-
leştirme tekniğiyle gerçekleştirdikleri
üçboyutlu işler yer alıyor. Bu kısımda
özellikle gen teknolojisinin ve buna bag-
lı olarak canlı organizmalar üzerinde ge-
liştirilen manipülasyonlann sonuçlannı
sanatçılar son derece farklı, eleştirel bir
tarzda ele aldıklan için, oldukça değişik
birmanzarayla karşılaşıyorlardı izleyici-
ler. Ingilizsanatçısı MarcQuinn'inken-
dine ait 4.5 kilo kanı dondurarak yaptı-
ğı kendısine aıt bir büst, şeffaf bir buz-
dolabında sergilenirken. Damien
Hirst'ün cam bir konstrüksıyon içınde
yaşattığı kara sıneklen inıltıye benzerbir
ses çıkanyordu.
Gay Giraud'nun ınsan iskeleti ve Tho-
masGrünfekl in dondurulmuş. birbinn-
den farklı hayvanlan kolaj mantığı ile
bırbırine ekleyerek yaptığı canavarlan,
gelişen teknolojinin arkasında bıraktığı
"tortulann" ne denli korkunç olduğunu
betımleyen çalışmalar olarak. serginin
yetkın ışleri arasında yer alıyorlardı.
"Kıyamete Dair Düşüneeler" bölü-
münde gösterilen büyük boyutlu, \ ideo-
bilgisayar teknığivle gerçekleştırilmiş
olan yerleştırmelerde ön plana çıkan ol-
gu. teknolojik çirkinlikler karşısında sa-
natçılann kara mizah sınırını zorlama> an
bir yaklaşım geliştirmelenydi. Harald
Fuchs'un gerçekten tiksınti uyandıncı
bir AIDS virüsü dia projektörler 1000
kez büyüterek oluşan görüntüyü sürekli
olarak hareket halinde tutması, Jean
FrançoisGuiton'un mumyalanmış insan
yüzlerini karanlıkbirmekân içınde ade-
ta canlandırması. izleyıcilere "mutsuz-
lukdolu bir gelecek" ka\ ramını çağnştı-
nyordu.
Mutsuzluk dolu bir gelecek
Serginın son bölümü olan "Nesnelerin
SOIHI" kısmına Cadieu\. Fischli \e \Ve-
iss, Goldin, Plensa, Serrano, Shermaa,
Smithgibı sanatçılann. yavaş yavaş gün-
lük yaşamdan elini ayağını kesen nesne-
ler, özellikle de "duygular" üzerinde vo-
ğunlaşan işleri hâkimdi. Alfredo Jaar'ın
4. tstanbul Bıenalı'nde göstenlen "Avru-
pa" yerleştirmesi. Andres Serrano'nun
Nevv York morglanndakı cesetlerden
çektıgi son derece ilginç fotograflan.
Cindy Sherman"ın kendiMni model ola-
rak kullandığı renkli fotoğraf kurgulan.
ınsanoğlunun 20. yüzyılın sonunda ıçi-
ne düştügü yabancılaşma sorununu de-
sîışik noktalardan yorumlayan çalışma-
r
ardı
Bu bölümde beni en çok çok etkileyen
ış. Genevieve Cadieux'nun "Broken Me-
mory" isimlı yerleştirmesiydi. lçinde
elektrik kablolannın görüldüğü camdan
yapılmış bir konstrüksiyondan mikro-
fonlar aracılığıyla ağlayan bir kadın se-
sinin kullanıldığı bu çalışma, yan loş,
yan aydınlık bir mekânda tek başına ser-
gileniyordu. Sanatçının son derece yalın
bir görsel dıl kullanarak çağ bitimınde-
ki sorunlar karşısında "kişisel yorumu-
nu" ortava çıkaran bu yerleştirmede.
duvguları ön plana çıkaran bir eğilim
söz konusuvdu.
Uluslararası AktörlerFederasyonu'nun 16. GenelKurulu, buyılAvrupa kiiltür başkentiolan Kopenhag'dayapıldı
Kopenhag, 'oyıuıcuhaklan'nasahneoldu
TAMER LEVENT
Uluslararası Aktörler Federasyo-
nu'nun 16. Genel Kurulu. Danimar-
ka'nın başkenti Kopenhag'da yapıldı. 17
- 23 Haziran 1996 tarihleri arasında ya-
pılan genel kurulda TOBAV Türkiye'yi
temsil etti. FIA'nın kuruluş amacı. telif
haklan. oyuncu hakları ile ilgili çalışan
dünya sendika ve birliklerini bir araya
getirmek. TOBAV, bu ortaklığa 4 yıl ön-
ce kabul edilmiştı.
Türkiye'de henüz sanatçı tanımının
çalışma yasalarında bulunmaması. ana-
yasaileyasalararasındakıçelişkiyiaçık-
ça ortaya ko> u> or.
Anayasamız. sanatçının korunması ve
özendırilmesini sa\unurken bu korun-
ması gereken kişilerin kendi tanımlannı
>apmalan. kendi kendilerini korumala-
nnı sağlayacak örgütlenmeler ıçerisine
girebilmeleri hâlâ olanaklı görülmüyor.
Bu koruyuculuk ıçinde sanatçılar, dev-
letin kanatları altında. ancak kendi rüş-
tünü ıspat edememış kışiler görünümün-
de bulunuyor.
FIA bünvesinde irilı ufaklı. ancak her
binsı kendi ülkesinın en güçlü kuruluşu
olan sendika. birlik ve vakıflar. iyi kötü
sanatçı haklannın tanımını yapmış görü-
lüyorlar. Sanat alanında bir sektörleşme
içindeler. Film. TV, radyo çalışmaları
için fıyatlannbelirlenmesi.doğrudan bu
kuruluşlar tarafından yapılıyor. Sanat
alanının iş\ erenleri bu kuruluşlann sap-
tadıklan fiyatlann altında sanatçı çalış-
tıramıvorlar.
Telıf haklan konusunda da FIA son
derece etkıli bir çalışma izliyor. Sofya,
Roma anlaşmalan ve onlara ek olarak
yapılan çalışmalarda ortaya çıkan ya da
saptanılan sorunlara karşı önerilen çö-
zümlenn ulusal ve uluslararası uygula-
malarda yerine getirilip getirilmediğinin
takipçiliği yapılıyor.
Kuruluşlann pek çoğu TOBAV gibi,
içinde tiyatrocular. operacılar v e dansçı-
lar bulunuyor. Teknik ve idari kesimin
içinde bulunduğu kuruluşlar pek çok.
Oraegin en eski oyuncu sendikalanndan
olan îngiliz Aktörler Sendikası sadece
aktörlerden cluşuyor.
100 yıllık bir geçmişi olan Syndıcat
Frances des \ctors (SFA) ise aktörlere
haklannın neolduğunu öğretiyor. FIA'ya
üyeolmayaniiikelerin oyunculan. lngil-
tere ve Fransa'da çahşamıyor. radyo, TV
programı ç&cemiyor, bağımsız olarak
fılmlerderolalamıyor. Hatırlanacagı gi-
bı 1993 yılında TOBAV, dünyanın en es-
ki sendikalar ndan biri olan SFA'nın Ge-
Danimarka'da
gerçekleştirilen
Uluslararası
Aktörter
Fcderasyonu'nun
16. Genel
kurulıTnda
Türkiye'yi temsil
eden Türkiye
Opera ve Bale
Çalışanlan
Yardımlaşma
\akfı'nın Başkanı
Tamer Levent,
toplantna katılan
Güney Kıbrıs
Aktörler Biriiği
Başkanı
Neophytos
Neophytou ve Çek
Cumhuriyeti
Aktörler Biriiği
Başkanı Jan Teply
ile biriikte.
F
IA bünyesinde irili ufaklı, ancak her birisi kendi ülkesinin en güçlü kuruluşu
olan sendika, birlik ve vakıflar, iyi kötü sanatçı haklannın tanımını yapmış
görülüyorlar. Sanat alanında bir sektörleşme içindeler. Film, TV, radyo çalışmalan
için fiyatlann belirlenmesi, doğrudan bu kuruluşlar tarafından yapılıyor. Sanat alanının
işverenleri bu kuruluşlann saptadıklan fiyatlann altında sanatçı çalıştıramıyorlar.
nel Sekreteri Francois Parrot'u Türki-
ye'ye davet ederek Tiyatro Oyunculan
Sendikası hakkında 2 günlük bir semi-
ner düzenlemişti. Bu seminerde sfendıka-
nın sadece hak talep eden b\r kuruluş de-
gil, belirlemiş olduğu ölçülere göre ak-
törleri denetleyen. onlann profesyonel-
lik koşullannı da oluşturan kuruluşlar
olduğu belli olmuştu. Ancak Türkiye'de
tiyatro, opera ve bale alanında çalışan-
lann büyük bir çoğunluğunu devlete
bağlı sanatçılar oluşturduğu için yani
"freelance" denilen, bağımsız oyuncu-
luğun bizde >eterince gelişmemiş olma-
sı, diğer ülkelerle olan en önemli farkı-
mızı oluşturuyor. Devlete bağlı sanatçı-
lar. maaşlannı düzenli aldıklan için hak
talebinde bulunurken daha çok maaş ar-
tışını konu etmişler. Maaş artışı. ikramı-
ye, teşvik. puanlama konulan bir ortala-
maya ulaşınca. sanatçılar da sessizlıkle-
rini korumuşlar.
FIA Genel Kurulu"nun üçüncü günü
"Yaşayan Tiyatro" panelı>di. Tartışma
konusu aktör kımdır. nedenaktörolunur
sorusuydu. Burada gündeme bızde de
sık sık rastlanan sorunlar geldı. Bunlar-
dan ikisi aktörlerin \aptiklan ışı tarif
edememe sorunuydu. Tiyatronun knz
dönemi geçırdığı, bunun nasıl aşılacağı
tartışmasında ise Isveçlı bir oyuncu, her
gün daha çok oyuncunun işsiz kaldığını,
tiyatrolann kapandığını söyledi. İsveçli
oyuncu. devletin tiyatroya yeterince pa-
ra a>ırmadığını söylüyordu. Buna karşı
oluşan düşünce ise oyunculann kendile-
nni yenilemesi dü^üncesıvdi.
FlA'nın genel politikasında telif hak-
lan. aktörlerin haklan sa\unulmalı ve
bunun için mücadele edilmeliydı. ancak
aktörlerin en önemli \e en can alıcı hak-
kı ile ilgili görüş belırtilmıyordu. Bu ta-
bıi ki yaratma hakkı \e özgürlüğüdür.
Ancak bu. tanımlanamaz bir özgürlük
olarak görüldüğü için bu konuda tanım
yapmaktan hep kaçınılıyor. bu sorun bi-
raz kaderin ellerine terk edilmiş oluyor.
Oysa sanatçı malzemesıni toplumdan
alır. onu kendi yaratıcılık laboratuvann-
da geliştirir. sonra aynı topluma yeniden
sunar \e toplumun gelişip degışme sü-
recıne katkıda bulunur. Sanatçının mal-
zemesi tabıı kı insandır. Hem kendisi
hem başkaları. Dolayısıyla sanatçının
varatıcılığı onun yaşama tanıklıgı ile
doğru orantılıdır.
Sanatçı ürününü gerçekleştiriş biçimi
ile kendisıni tanımaya çalışan. kendisini
dışarna ifade ederken başkalan ile olan
benzerliklerinı keşfeden ve insana ulaşa-
bilen kişidir. Ancak insana ulaşımda
kendi yaratıcı üslubunu ve üretkenliginı
kullanır. Sanatçının bu özelliğı ve hak-
kı. onun en temel ve vazgeçilmez hakkı-
dır. Bu hakkı elde etmemiş sanatçının
başka haklar elde etmesi kolay olmaya-
cağı gibi gerçekçi de değildır.
FIA bünyesinde bir de yenı gelişme
var. bu "Coltecting Society" denilen sa-
nat alanının farklı gruplanndan dernek.
birlik \e \akıfların bir araya gelerek
l
"birleşmiştopluluk'"oluşturmlan. Böy-
lece haklannı daha ı> ı savunabıliyor. Üs-
telıkgelırkaynakları nedenıvlededığer
küçük \e bağımsız örgütlere göre daha
güçlüler.
Bizde Devlet Tiyarrolan sistemi tabii
ki korunmalı. ancak her yıl artan mem-
nunluk verici okul bitirmiş oyunculann
tünıününpevlet Tiyatrolan'nda istih-
dam edilraesi gibi bir zorunluluk olma-
malı. Zaten TOBAV olarak geçen yıllar-
da duyurularda bulunarak Dev let Tiyat-
rolan'na. de\let operasına. devlet bale-
sine girememış okul mezunlannın ken-
dilerini TOBAV "a kaydettirmelerini is-
temiştik. Ancak sadece bir kişinin kay-
dını alabildik. Bu da herhalde söz konu-
su genç adaylann hepsinin iş bulabildi-
ğini gösteriyor. Birçoğunun. dublaj ya-
parak ya da başka yan uğraşılarla İstan-
bul piyasasında yaşamlarını sürdürdü-
günü duyuyoruz. Demek pıyasa aç. Bu
anlamda okul bitirmiş kişılen bir şekil-
dedoyurabıliyor.
Peki piyasa doyunca. ne olacak, dub-
laj tiyatro sanatı ile bir tutulamayacagı-
na göre tiyatro egitimi alıp da ömür bo-
yudublajlageçinmeyidüşünenlerolabi-
lecegi gibi tiyatroya gen dönmek iste-
yenlerde olacaktır. Bu süre zarfında okul
bitirmiş oyuncu savısında da artış ola-
caktır. Ancak hepsi Dev let Tiyatrolan'na
giremeyecek olan bu oyuncular. bağım-
sız olarak özel tıyatrolarda. Dev let Tıyat-
rolan'nda çalışacak, serbest kaldıklan
aylarda film çev irecek. stüdyo çalışma-
lanna katılacak. Devlet Tiyatrolan'nın
kadrolu sanatçılanndan daha fazla gelir
de elde edebılecektır. Ancak bağımsız
o>uncu sayısının artması. o>uncu sendi-
kasının oluşumunu zorunlu hale getire-
cektir.
İçinde bulundugumuz dönemde 1100
tiyatro aktörünün piyasada bulunduğu-
nu hesap edebiliyoruz. Bunun 650'si
Devlet Tıyarrolan"nda, 180'i İstanbul
Belediyesi ŞehirTiyatrolan'nda. demek
ki 370 kadan da bağımsız olarak çalış-
makta. Demek şu anda hepsi hayatından
memnun. Çünkü bir ölçüt oluşturacak
bir kurumlaşma arayışlan yok.
TOBAV. yakın gelecekte. bir yan dal
olarak TOBAV Sanat Kulübü"nü oluştu-
racak. Bu kulübün en önemli amaçlann-
dan birisi. bağımsız oyunculan tanımak
v e onlara artistik üretim alanında olanak
saglamak olacak. Bu nedenle. bağımsız
çalışan tüm oyunculann. TOBAV'a baş-
vurmalannı dilivoruz...
Joyce'un Idta^darmı resnnleyen kacbıı
Kültür Seıvisi- ünutulmuş bir sanatçı-
yı yeniden ktşfetmek kuşkusuz heyecan
verici birden;yimın kapılannı açarsanat-
severlere. Hee bunlardan biri ünlü Irlan-
dalıyazarJanesJojce'un yakın çevresin-
den Stella Styn gibi bir İcadınsa...
Joyce'un 'Finnegans Wake" adlı ya-
pıtının deseılennı çızen kişiydi Stella
Steyn. Joyce an buölümsüz yapıtını oku-
yanlariçin, Seyn'ı tanımak heyecanlı bir
İceşif olsa geek. Pek çok kişinin görsel
boyuta indırpnemez dediğı romana. çiz-
diği illüstra.yonlarla bambaşka bir an-
lam katan St!>n"m (ngılterecleki Belgra-
\e Galerisı'ıde sergilenen seçme yapıt-
lan v e ilk ke; ya\ ımlanan özyaşamöykü-
sü, Joyce. B-ckett gibi yazarlann yakın
arkadaşlarnnlan bıri olmuş ancak başan-
lı sanat \aşanına rağmen bir köşede unu-
tulmaya terl' edilmiş bu lrlandalı kadın
sanatçıyı tanmak açısından önem taşı-
yor.
Steyn'ın öyküsü 1907'de Dublin'de
başlıyor. Rusasıllı biraileden gelen Steyn
annesinin teşvikıyle giysi tasanmlan üze-
nne Dublin Sanat Okulu'na giriyor.
Okuldan mezun olduktan sonra Paris'e
yerleşmesinde de yine annesinin büyük
desteğini alıyor sanatçı. 1920'lerin Pa-
ris' inde Joyce ve ailesi ile tanışmak, Stel-
la Steyn gibi yetenekli bir sanat öğrenci-
si için bulunmaz bir fırsat. Joyce ve
"Ulysses"in ilk yayımcısı Sylvia Beach.
bir anlamda ilk mesenleri oluyorlar
Steyn'ın. Sanatçının bu dönemde yaptı-
ğı resimlerden bugüne çok az sayıda ya-
pıt kalmış. Ancak, dönemin çağdaş sanat
anlayışını yansıtan fotoğraflannın büyük
bir kısmı Belgrave Galerisi'nde sergile-
niyor. Sanatçının fotoğraflannda başlıca
esın kaynaklan ise Chagall, Bonnard \e
Pascin.
Paris'in bellı başlı sanat dergilerineçiz-
meyi sürdürürken, bir yandan da akade-
miye devam eden Steyn'ın o dönemdeki
en yakın arkadaşı. Joyce'un şizofrenik kı-
zı Lucia. Beckett'ın bir sınıf üstü olan
Stellanın Beckett ile biriikte Joyce aıle-
sinin vazgeçilmez bir parçası olduğu bi-
liniyor. Evlerine gırip çıkan bu yetenek-
li sanatçı adayını izleyen Joyce, sonunda
şöyle diyor kendi kendine: "Neden, Stel-
la Finnegans Wake'in 'Anna-Livia Plu-
rabelle. bölümüne desen yapmasın?".
Bölümü satır satır okumaya başlıyor ve
Stella'dan dilin müziğini öğrenmesini is-
tiyor Joyce.
Ancak, Steyn'ın çizgilerı dergilerde
yaptığı çalışmaların düzeyınin çok altın-
da. Joyce'un beklentileri karşılanamıyor.
Yine de Stella'nın Joyce'a vaptıgı desen-
lerin başarısız olduğunu söylemek adil-
ce değil Kendisinden 'imkânsızı yap-
ması* ıstenen Stella. çızım yapmaktan
vazgeçıyor ve 1931 'de Almanya'ya gidi-
yor. Ancak yükselen Nazı faşizmi bura-
da bannma olanağı tanımıyor ona. Al-
manya'dan kaçarken tanıştığı, sonralan
Bırkbeck Koleji'nde Fransızca derslen
verecek olan dıl bilimci David Ross ile
tanışıp evleniyor. 1987"deHampstead"de-
ki ev ınde yaşama gözlerini yumuyor.
Pekı, Stella Steyn'ın. kuşağının dığer
lrlandalı kadın sanatçılan arasındaki ye-
ri neydı? Belki de buna genel geçerbırya-
njt bulmak zor değil: ama tıpkı Steyn gi-
bi Anglo-lrlanda kökenlı olan Mainie
Jellett. Evie Hone. Norah McGuinnes,
Elizabeth Rivers gibi pek çok lrlandalı
kadın sanatçının ortak noktası. kendile-
nne yol gösterecek bir kuşaktan mahrum
kalarak yetişmeleriydi. Tipik lrlandalı ge-
leneğıni sürdüren ailelerı. yerel alışkan-
lıkları sürdürürken, bu genç kadınlar Pa-
ris sanat akademılennin kapılannı aşın-
dınyorlardı. Şans belkı aralannda en çok
Stella Steyn'ın yüzüne gülmüştü. O da bir
ömür boyu anılmasına yetmedı.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Yazı Masam
Yazı masam toz içinde.
Bu, yıllardan beri böyle.
Yazı masam bana babamdan kaldı. Babam onu
Hitler Almanyası'ndan kaçmış bir yahudi profesör-
den almış.
Çocukluğumda gül ağacından kaplamalan oldu-
ğu söylenırdi. Kaplamalar eskıdi, cilası soldu, yer
yer kabardı. Biriikte yıllar geçirdik. Güzel ve acı gün-
lerimiz oldu.
Yazı masamda emektar daktilom. dosyalar, sav-
ruk kâğıtlar, masa lambam. birçok kitap birarada du-
ruyor. Derleyip toparlayayım diyorum; ya üşengeç-
lik, ya aldırışsızlık ağır basıyor.
Bu sabah çok erken uyandım. Yazı masam otur-
ma odasında baş köşede. Kondordan gördüm: Şi-
zofrenik bir düzen içindeydı. Kıtapları, boş fincanı,
dolu kül tablasını, bozuk paraları sankı bir başkast
bırakmıştı.
Mumu yarı yarıya yanmış, akmış beyaz şamdan,
çok eski bir yumurtalıktan uydurma. Onda ablama
rafadan yumurta yedirılmış. Bir de kırık dansoz hey-
kelı var. Bir zamanlar evlerde güzel dursun diye alın-
mış. ;
Bazı günler, çalsın-çalsın diye baktığım telefon ya-;
zı masamda duruyor...
Yazı masam aslında bana hayatımı anlatıyor.
Yaz geceleri olurdu, yazı masamın başına geçip
daktiloda yazardım, yazdıklarımdan hoşnut, esriyıp
giderdim. Kış geceleri de hatırlıyorum. yine daktilo
başında, yine yazarak, bir şeyler söylediğime, bir
şeyleri paylaştığıma inana ınana.
Dün ya da önceki gün tuhaf şeyler yazmışım: n
"Bittiğini biliyorsun, gen gelmeyeceğinı, gen dö-?,
nülemeyeceğinı. Denize bakıyorsun, boyuna deni-
ze bakıyorsun. Güneş yansımış. Güneş yansımala-
naltın, gümüş yaldızlar serpiyor denize. Denize bak-
tıkça iyileşeceğını, geçeceğinı sanıyorsun. Oysa bit-i
tiğini biliyorsun.
"Belki de artık yazamayacaksın. Kendi kendine,
burayı yazanm, buınsanlan, ilışkılerı, B. 'nınyenıha-
lini, beyaz ev mezarlıklarını -onlara yazlık site dıyor-
lar-, romanlanmın yaşlanmış kışılennı yazanm di-
yorsun. Hemen, döner dönmez...
"Boşuna söylenıyor, boşuna hayal ediyorsun. Ro-'.
man fılan yok ortada, artık yazamıyorsun. Yazama-
dığın ıçın de, ben hepsını yazdım, her şeyı yazdım
dıyorsun. Yalan olduğunu bıle bıle anlatıyorsun.
Çevrendekilere. Çevrendekıler boş gözlerle dınli-
yorlar. Senın yazdıklannı çoğu okumamıştır. Belkı
hiçbiri sonuna kadar okumadı bir kıtabını. O yüzden
hepsini, her şeyı yazıp yazamadığını bilmiyoriar. ',
"Sen bıliyorsun yazamadığını. ',
"Yazmaktan kaçındığını, korktuğunu.
"Genç'ken daha cesurdun.
"Romanlar yazdın, iyi denemeyecek romanlar.
Ama olsun, her birinde hayat kuruyordun. Kendine
hayat kuruyordun. Insanlar yaşatıyordun. Eski ro-
manlarının kişilerı şimdi burdalar. Yaşlanmışlar, çök-
müşler, birbatakta boğulmuşlar. Hepsi bırerhıç. En
başta sen. Ne yaptığını bılmıyorsun. Sönmüş gıt-
miş.. kavrulup geçmiş bir şey var hayatında." j
Buruşturup attım. ' '
ivecen, öfkelı söyleniyordum: Niçın yazamayacak
mışım? Yazıyorum işte! Yazmaktan başka ne kaldı!..
Alçı kitap üstünde duran küçük baykuş biblosu-
na baktım. Bu yaz sabahı gece çıkmak üzere kovu-
ğuna dönememış gıbiydı.
Ne olmuştu da yazdıklarım beni avutmuyordu?
Kahve ıçın su ısıtırken aklımdan hep bu geçıyordu.
Sönen.. kavrulan neydi?
Yavaş yavaş apartman uyanıyor. Kapıiar açılıyor,
kapılar gıcırdıyor.
Az önce sokak uyandı. Ekmek getiren kamyonet
geçti. Ardından gazete dağıtan kamyonet Taksiler
geçiyor. Insanlar sokağa çıktılar.
Karşıkı yalnız madam yine toz bezını silkeliyor.
Önceleri için için alaya alırdım bu toz alışları, toz
bezı silkeleyişleri.
Yazı masamı derleyip toparlamalıyım.
Bir yerlerde bir toz bezı olacak.
Her şeye yeniden başlanabılir.
Yeniden yazmaya başlıyorum.
Yazi masam tertemız olacak.
İşte toz bezi ve iki nokta üst üste...
Ttiizgâp Gibi Geçti', tüm
zamanların en iyi (ilmi
Kültür Servisi - "Ruzgâr Gıbı Geçtı". "Tüm ı
Zamanların En Kı Gişe Yapan Filmlerf lısteMndekı
birincıliğını koruyor. The Guardıan gazetesınin
ABD'de vapılan araştırmava davanarak verdığı habere
göre 1939 yapımı filmın 1 milyar 629 mılyon sterlın •
hasılat yaptığı bıldınldı. En başanlı fılmler lıste^ınde
"Rüzgâr Gibi Geçti'nın ardından "The Sound of
Musıc". "On Emır". ""^ı'ıldız Savaşlan'. "E.T" ve
'Doktor Jivago' gibi filmler >er alıyor.
Can Kohıkısa, MED Film Festivali
Seçici Kurul Üyesi
Kültür Servisi - ÇASOD ^ önetım Kurulu Başkan ,
Yardımcısı Can Kolukısa. MED Film Festivali Seçici '
Kurul üveliğine seçıldı. halya'nın Sorrento şehrinde 2.
düzenlenen film festıvalınin özelliği. her vıl başka bir
şehirde düzenlenmesi. Akdenız'e kıyısı olan üikelerin
filmlerinin yanştığı ve göstenme girdiğı festıvalde bu
yıl Tunus filmı *Halfaquine (Ferit Boughedır) bınnci
oldu. Festivalde Türkive'yı Tülay Eratalav ın
yönettiği. TRT vapımı "Düş. Gerçek. Bir de Sinema"
temsil etmişti. Özel gösterim bölümünde ise Tomris
Giritlıoğlu'nun "80. Adım". Memduh Ünün '•
'Zıkkımm Kökü" ve UNICEF programı çerçevesınde
de Atıf Yılmaz'ın 'Berdel' filmı gösterilmişti. Bu vıl
3. sü düzenlenecek olan MED Film Festivalf nde
ÇASOD Y'önetim Kurulu'ndan Can Kolukısa'nın yanı
sıra. Tomris Giritlioğlu ve Tüla> Eratalay seçici ;
kurulda görev alacaklar.
BUGUN
RLMELİHİSARI KONSERLERİ kapsamında saat i
21:00'de Sibel Tüzün konserı izlenebilir. (265 80 22 - 4
265 42 36) J
.AKSANAT'ta bugün saat 12:30 ve 18:00'de Karajan ;
vönetımındekı Berlin Fılarmoni Orkestrası'nın "Verdi,»
Bızet. Lıszt. Berlioz. Ma>cagnı. Suppe. \Yeber ve »
Vv'aaner'ın eserlerini sundufiu konser Laser-disc'ten <
izlenebilir (252 35 00-01-02) «
SAHAF KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19:00 da î
"Romanveöykü'üzerıne sövleşılıvor. (414 42 06- 349^
8142) ' ;
Y1LDIZ Dış Karakol Bınası Etkınlıkleri kapsamında *
Tan Oral ve Behiç Ak'ın "Ruhsatsız Şehirler' kankatür»
sergisinın açıliş kokteyh *aat 18:3»'da. (227 69 10-1 \)l