04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 1996 SALI 14 KULTUR Düsseldorf ta 20. yüzyılın sonuna doğru çağdaş sanatın gelişim sürecini irdeleyen bir sergi gerçekleştirildi 6 Muthı Son' sergfeinde mutsuz mesajlar NECMİSÖNMEZ DÜSSELDORF-20. yüzyılın sonuna yaklaştıgırnız son beş yıllık zaman dili- mi içınde, Almanya'da çağdaş sanatın izlediği gelişim süreçlerini büyüteç altı- na alan. rerrospektif karakterli birçok sergiler açıldı Bu sergiler tarihsel bir bakış açısını gündeme getirmeyeçalışırken, Kunshal- le Düsseldorf ta. "Happy End" (Mutlu Son) isımli bir sergi. bakış açısını, gele- ceğe. 20001i yıllann ötesine taşıyan bir özelliğin altını çıziyor. Marie Luise Sy- ringin hazırladıgı bu sergide, değişik kuşaklara an. bırbirinden farklı tarzlar- da çahşan 28 sanatçının çalışmalarını üç ana başlık altında ızleyicilere sunuyor. Dünya nereye gidiyor? Sergiyi daha detaylı olarak ele alma- dan öncebu sergiy i ılginç kılan başkabir özelliğin altını çizmek yerinde olacak. u Dünya nereye gidiyor, sonumuz ne ola- cak?" sorusu, Sanat Tarihi'nin hemen hemen herdöneminde sanatçılan yakın- dan ılgılendıren konulardan bıri olmuş- tur. Ama çe\re kirliliği, gen teknolojisi, arkası ârkasına gelen doğal felaketler, 199O'lı yıllarda farklı ülkelerde yaşayan birçok sanatçıyı yakından ilgılendiren konular oldu. O yüzden Düsseldorf'takı "Happy End" sergisini. geleceğe yöne- lik. sorgulayan, araştıran bir bakış açısı- nın sonucu olarak yorumlamak yerinde olacak. Bu sergiye katılan sanatçılarso- rulara yanıt aramak yenne. dünyanın, in- sanoğlu'nun ortak sorunlannın şekillen- dirdiği "çevre faktörlerine" gönderme yapan bir yaklaşım tarzının altmı çizi- yorlardı. Serginın ilk bölümü olan "OlağandF şı Yaratıkların Odası"nda, çalışmalannı "•gövde" kavramı üzerinde yoğunlaştı- Fransız sanatçı Genevieve Cadieux'nün yerleştirme işinde. izlevici ağiavan bir kadının sesivie sarsılnor... ran Ecker, Hirst, Huber, Grünfeld, Le- wandowsky,Quinn, Ray ve Lang'in yer- leştirme tekniğiyle gerçekleştirdikleri üçboyutlu işler yer alıyor. Bu kısımda özellikle gen teknolojisinin ve buna bag- lı olarak canlı organizmalar üzerinde ge- liştirilen manipülasyonlann sonuçlannı sanatçılar son derece farklı, eleştirel bir tarzda ele aldıklan için, oldukça değişik birmanzarayla karşılaşıyorlardı izleyici- ler. Ingilizsanatçısı MarcQuinn'inken- dine ait 4.5 kilo kanı dondurarak yaptı- ğı kendısine aıt bir büst, şeffaf bir buz- dolabında sergilenirken. Damien Hirst'ün cam bir konstrüksıyon içınde yaşattığı kara sıneklen inıltıye benzerbir ses çıkanyordu. Gay Giraud'nun ınsan iskeleti ve Tho- masGrünfekl in dondurulmuş. birbinn- den farklı hayvanlan kolaj mantığı ile bırbırine ekleyerek yaptığı canavarlan, gelişen teknolojinin arkasında bıraktığı "tortulann" ne denli korkunç olduğunu betımleyen çalışmalar olarak. serginin yetkın ışleri arasında yer alıyorlardı. "Kıyamete Dair Düşüneeler" bölü- münde gösterilen büyük boyutlu, \ ideo- bilgisayar teknığivle gerçekleştırilmiş olan yerleştırmelerde ön plana çıkan ol- gu. teknolojik çirkinlikler karşısında sa- natçılann kara mizah sınırını zorlama> an bir yaklaşım geliştirmelenydi. Harald Fuchs'un gerçekten tiksınti uyandıncı bir AIDS virüsü dia projektörler 1000 kez büyüterek oluşan görüntüyü sürekli olarak hareket halinde tutması, Jean FrançoisGuiton'un mumyalanmış insan yüzlerini karanlıkbirmekân içınde ade- ta canlandırması. izleyıcilere "mutsuz- lukdolu bir gelecek" ka\ ramını çağnştı- nyordu. Mutsuzluk dolu bir gelecek Serginın son bölümü olan "Nesnelerin SOIHI" kısmına Cadieu\. Fischli \e \Ve- iss, Goldin, Plensa, Serrano, Shermaa, Smithgibı sanatçılann. yavaş yavaş gün- lük yaşamdan elini ayağını kesen nesne- ler, özellikle de "duygular" üzerinde vo- ğunlaşan işleri hâkimdi. Alfredo Jaar'ın 4. tstanbul Bıenalı'nde göstenlen "Avru- pa" yerleştirmesi. Andres Serrano'nun Nevv York morglanndakı cesetlerden çektıgi son derece ilginç fotograflan. Cindy Sherman"ın kendiMni model ola- rak kullandığı renkli fotoğraf kurgulan. ınsanoğlunun 20. yüzyılın sonunda ıçi- ne düştügü yabancılaşma sorununu de- sîışik noktalardan yorumlayan çalışma- r ardı Bu bölümde beni en çok çok etkileyen ış. Genevieve Cadieux'nun "Broken Me- mory" isimlı yerleştirmesiydi. lçinde elektrik kablolannın görüldüğü camdan yapılmış bir konstrüksiyondan mikro- fonlar aracılığıyla ağlayan bir kadın se- sinin kullanıldığı bu çalışma, yan loş, yan aydınlık bir mekânda tek başına ser- gileniyordu. Sanatçının son derece yalın bir görsel dıl kullanarak çağ bitimınde- ki sorunlar karşısında "kişisel yorumu- nu" ortava çıkaran bu yerleştirmede. duvguları ön plana çıkaran bir eğilim söz konusuvdu. Uluslararası AktörlerFederasyonu'nun 16. GenelKurulu, buyılAvrupa kiiltür başkentiolan Kopenhag'dayapıldı Kopenhag, 'oyıuıcuhaklan'nasahneoldu TAMER LEVENT Uluslararası Aktörler Federasyo- nu'nun 16. Genel Kurulu. Danimar- ka'nın başkenti Kopenhag'da yapıldı. 17 - 23 Haziran 1996 tarihleri arasında ya- pılan genel kurulda TOBAV Türkiye'yi temsil etti. FIA'nın kuruluş amacı. telif haklan. oyuncu hakları ile ilgili çalışan dünya sendika ve birliklerini bir araya getirmek. TOBAV, bu ortaklığa 4 yıl ön- ce kabul edilmiştı. Türkiye'de henüz sanatçı tanımının çalışma yasalarında bulunmaması. ana- yasaileyasalararasındakıçelişkiyiaçık- ça ortaya ko> u> or. Anayasamız. sanatçının korunması ve özendırilmesini sa\unurken bu korun- ması gereken kişilerin kendi tanımlannı >apmalan. kendi kendilerini korumala- nnı sağlayacak örgütlenmeler ıçerisine girebilmeleri hâlâ olanaklı görülmüyor. Bu koruyuculuk ıçinde sanatçılar, dev- letin kanatları altında. ancak kendi rüş- tünü ıspat edememış kışiler görünümün- de bulunuyor. FIA bünvesinde irilı ufaklı. ancak her binsı kendi ülkesinın en güçlü kuruluşu olan sendika. birlik ve vakıflar. iyi kötü sanatçı haklannın tanımını yapmış görü- lüyorlar. Sanat alanında bir sektörleşme içindeler. Film. TV, radyo çalışmaları için fıyatlannbelirlenmesi.doğrudan bu kuruluşlar tarafından yapılıyor. Sanat alanının iş\ erenleri bu kuruluşlann sap- tadıklan fiyatlann altında sanatçı çalış- tıramıvorlar. Telıf haklan konusunda da FIA son derece etkıli bir çalışma izliyor. Sofya, Roma anlaşmalan ve onlara ek olarak yapılan çalışmalarda ortaya çıkan ya da saptanılan sorunlara karşı önerilen çö- zümlenn ulusal ve uluslararası uygula- malarda yerine getirilip getirilmediğinin takipçiliği yapılıyor. Kuruluşlann pek çoğu TOBAV gibi, içinde tiyatrocular. operacılar v e dansçı- lar bulunuyor. Teknik ve idari kesimin içinde bulunduğu kuruluşlar pek çok. Oraegin en eski oyuncu sendikalanndan olan îngiliz Aktörler Sendikası sadece aktörlerden cluşuyor. 100 yıllık bir geçmişi olan Syndıcat Frances des \ctors (SFA) ise aktörlere haklannın neolduğunu öğretiyor. FIA'ya üyeolmayaniiikelerin oyunculan. lngil- tere ve Fransa'da çahşamıyor. radyo, TV programı ç&cemiyor, bağımsız olarak fılmlerderolalamıyor. Hatırlanacagı gi- bı 1993 yılında TOBAV, dünyanın en es- ki sendikalar ndan biri olan SFA'nın Ge- Danimarka'da gerçekleştirilen Uluslararası Aktörter Fcderasyonu'nun 16. Genel kurulıTnda Türkiye'yi temsil eden Türkiye Opera ve Bale Çalışanlan Yardımlaşma \akfı'nın Başkanı Tamer Levent, toplantna katılan Güney Kıbrıs Aktörler Biriiği Başkanı Neophytos Neophytou ve Çek Cumhuriyeti Aktörler Biriiği Başkanı Jan Teply ile biriikte. F IA bünyesinde irili ufaklı, ancak her birisi kendi ülkesinin en güçlü kuruluşu olan sendika, birlik ve vakıflar, iyi kötü sanatçı haklannın tanımını yapmış görülüyorlar. Sanat alanında bir sektörleşme içindeler. Film, TV, radyo çalışmalan için fiyatlann belirlenmesi, doğrudan bu kuruluşlar tarafından yapılıyor. Sanat alanının işverenleri bu kuruluşlann saptadıklan fiyatlann altında sanatçı çalıştıramıyorlar. nel Sekreteri Francois Parrot'u Türki- ye'ye davet ederek Tiyatro Oyunculan Sendikası hakkında 2 günlük bir semi- ner düzenlemişti. Bu seminerde sfendıka- nın sadece hak talep eden b\r kuruluş de- gil, belirlemiş olduğu ölçülere göre ak- törleri denetleyen. onlann profesyonel- lik koşullannı da oluşturan kuruluşlar olduğu belli olmuştu. Ancak Türkiye'de tiyatro, opera ve bale alanında çalışan- lann büyük bir çoğunluğunu devlete bağlı sanatçılar oluşturduğu için yani "freelance" denilen, bağımsız oyuncu- luğun bizde >eterince gelişmemiş olma- sı, diğer ülkelerle olan en önemli farkı- mızı oluşturuyor. Devlete bağlı sanatçı- lar. maaşlannı düzenli aldıklan için hak talebinde bulunurken daha çok maaş ar- tışını konu etmişler. Maaş artışı. ikramı- ye, teşvik. puanlama konulan bir ortala- maya ulaşınca. sanatçılar da sessizlıkle- rini korumuşlar. FIA Genel Kurulu"nun üçüncü günü "Yaşayan Tiyatro" panelı>di. Tartışma konusu aktör kımdır. nedenaktörolunur sorusuydu. Burada gündeme bızde de sık sık rastlanan sorunlar geldı. Bunlar- dan ikisi aktörlerin \aptiklan ışı tarif edememe sorunuydu. Tiyatronun knz dönemi geçırdığı, bunun nasıl aşılacağı tartışmasında ise Isveçlı bir oyuncu, her gün daha çok oyuncunun işsiz kaldığını, tiyatrolann kapandığını söyledi. İsveçli oyuncu. devletin tiyatroya yeterince pa- ra a>ırmadığını söylüyordu. Buna karşı oluşan düşünce ise oyunculann kendile- nni yenilemesi dü^üncesıvdi. FlA'nın genel politikasında telif hak- lan. aktörlerin haklan sa\unulmalı ve bunun için mücadele edilmeliydı. ancak aktörlerin en önemli \e en can alıcı hak- kı ile ilgili görüş belırtilmıyordu. Bu ta- bıi ki yaratma hakkı \e özgürlüğüdür. Ancak bu. tanımlanamaz bir özgürlük olarak görüldüğü için bu konuda tanım yapmaktan hep kaçınılıyor. bu sorun bi- raz kaderin ellerine terk edilmiş oluyor. Oysa sanatçı malzemesıni toplumdan alır. onu kendi yaratıcılık laboratuvann- da geliştirir. sonra aynı topluma yeniden sunar \e toplumun gelişip degışme sü- recıne katkıda bulunur. Sanatçının mal- zemesi tabıı kı insandır. Hem kendisi hem başkaları. Dolayısıyla sanatçının varatıcılığı onun yaşama tanıklıgı ile doğru orantılıdır. Sanatçı ürününü gerçekleştiriş biçimi ile kendisıni tanımaya çalışan. kendisini dışarna ifade ederken başkalan ile olan benzerliklerinı keşfeden ve insana ulaşa- bilen kişidir. Ancak insana ulaşımda kendi yaratıcı üslubunu ve üretkenliginı kullanır. Sanatçının bu özelliğı ve hak- kı. onun en temel ve vazgeçilmez hakkı- dır. Bu hakkı elde etmemiş sanatçının başka haklar elde etmesi kolay olmaya- cağı gibi gerçekçi de değildır. FIA bünyesinde bir de yenı gelişme var. bu "Coltecting Society" denilen sa- nat alanının farklı gruplanndan dernek. birlik \e \akıfların bir araya gelerek l "birleşmiştopluluk'"oluşturmlan. Böy- lece haklannı daha ı> ı savunabıliyor. Üs- telıkgelırkaynakları nedenıvlededığer küçük \e bağımsız örgütlere göre daha güçlüler. Bizde Devlet Tiyarrolan sistemi tabii ki korunmalı. ancak her yıl artan mem- nunluk verici okul bitirmiş oyunculann tünıününpevlet Tiyatrolan'nda istih- dam edilraesi gibi bir zorunluluk olma- malı. Zaten TOBAV olarak geçen yıllar- da duyurularda bulunarak Dev let Tiyat- rolan'na. de\let operasına. devlet bale- sine girememış okul mezunlannın ken- dilerini TOBAV "a kaydettirmelerini is- temiştik. Ancak sadece bir kişinin kay- dını alabildik. Bu da herhalde söz konu- su genç adaylann hepsinin iş bulabildi- ğini gösteriyor. Birçoğunun. dublaj ya- parak ya da başka yan uğraşılarla İstan- bul piyasasında yaşamlarını sürdürdü- günü duyuyoruz. Demek pıyasa aç. Bu anlamda okul bitirmiş kişılen bir şekil- dedoyurabıliyor. Peki piyasa doyunca. ne olacak, dub- laj tiyatro sanatı ile bir tutulamayacagı- na göre tiyatro egitimi alıp da ömür bo- yudublajlageçinmeyidüşünenlerolabi- lecegi gibi tiyatroya gen dönmek iste- yenlerde olacaktır. Bu süre zarfında okul bitirmiş oyuncu savısında da artış ola- caktır. Ancak hepsi Dev let Tiyatrolan'na giremeyecek olan bu oyuncular. bağım- sız olarak özel tıyatrolarda. Dev let Tıyat- rolan'nda çalışacak, serbest kaldıklan aylarda film çev irecek. stüdyo çalışma- lanna katılacak. Devlet Tiyatrolan'nın kadrolu sanatçılanndan daha fazla gelir de elde edebılecektır. Ancak bağımsız o>uncu sayısının artması. o>uncu sendi- kasının oluşumunu zorunlu hale getire- cektir. İçinde bulundugumuz dönemde 1100 tiyatro aktörünün piyasada bulunduğu- nu hesap edebiliyoruz. Bunun 650'si Devlet Tıyarrolan"nda, 180'i İstanbul Belediyesi ŞehirTiyatrolan'nda. demek ki 370 kadan da bağımsız olarak çalış- makta. Demek şu anda hepsi hayatından memnun. Çünkü bir ölçüt oluşturacak bir kurumlaşma arayışlan yok. TOBAV. yakın gelecekte. bir yan dal olarak TOBAV Sanat Kulübü"nü oluştu- racak. Bu kulübün en önemli amaçlann- dan birisi. bağımsız oyunculan tanımak v e onlara artistik üretim alanında olanak saglamak olacak. Bu nedenle. bağımsız çalışan tüm oyunculann. TOBAV'a baş- vurmalannı dilivoruz... Joyce'un Idta^darmı resnnleyen kacbıı Kültür Seıvisi- ünutulmuş bir sanatçı- yı yeniden ktşfetmek kuşkusuz heyecan verici birden;yimın kapılannı açarsanat- severlere. Hee bunlardan biri ünlü Irlan- dalıyazarJanesJojce'un yakın çevresin- den Stella Styn gibi bir İcadınsa... Joyce'un 'Finnegans Wake" adlı ya- pıtının deseılennı çızen kişiydi Stella Steyn. Joyce an buölümsüz yapıtını oku- yanlariçin, Seyn'ı tanımak heyecanlı bir İceşif olsa geek. Pek çok kişinin görsel boyuta indırpnemez dediğı romana. çiz- diği illüstra.yonlarla bambaşka bir an- lam katan St!>n"m (ngılterecleki Belgra- \e Galerisı'ıde sergilenen seçme yapıt- lan v e ilk ke; ya\ ımlanan özyaşamöykü- sü, Joyce. B-ckett gibi yazarlann yakın arkadaşlarnnlan bıri olmuş ancak başan- lı sanat \aşanına rağmen bir köşede unu- tulmaya terl' edilmiş bu lrlandalı kadın sanatçıyı tanmak açısından önem taşı- yor. Steyn'ın öyküsü 1907'de Dublin'de başlıyor. Rusasıllı biraileden gelen Steyn annesinin teşvikıyle giysi tasanmlan üze- nne Dublin Sanat Okulu'na giriyor. Okuldan mezun olduktan sonra Paris'e yerleşmesinde de yine annesinin büyük desteğini alıyor sanatçı. 1920'lerin Pa- ris' inde Joyce ve ailesi ile tanışmak, Stel- la Steyn gibi yetenekli bir sanat öğrenci- si için bulunmaz bir fırsat. Joyce ve "Ulysses"in ilk yayımcısı Sylvia Beach. bir anlamda ilk mesenleri oluyorlar Steyn'ın. Sanatçının bu dönemde yaptı- ğı resimlerden bugüne çok az sayıda ya- pıt kalmış. Ancak, dönemin çağdaş sanat anlayışını yansıtan fotoğraflannın büyük bir kısmı Belgrave Galerisi'nde sergile- niyor. Sanatçının fotoğraflannda başlıca esın kaynaklan ise Chagall, Bonnard \e Pascin. Paris'in bellı başlı sanat dergilerineçiz- meyi sürdürürken, bir yandan da akade- miye devam eden Steyn'ın o dönemdeki en yakın arkadaşı. Joyce'un şizofrenik kı- zı Lucia. Beckett'ın bir sınıf üstü olan Stellanın Beckett ile biriikte Joyce aıle- sinin vazgeçilmez bir parçası olduğu bi- liniyor. Evlerine gırip çıkan bu yetenek- li sanatçı adayını izleyen Joyce, sonunda şöyle diyor kendi kendine: "Neden, Stel- la Finnegans Wake'in 'Anna-Livia Plu- rabelle. bölümüne desen yapmasın?". Bölümü satır satır okumaya başlıyor ve Stella'dan dilin müziğini öğrenmesini is- tiyor Joyce. Ancak, Steyn'ın çizgilerı dergilerde yaptığı çalışmaların düzeyınin çok altın- da. Joyce'un beklentileri karşılanamıyor. Yine de Stella'nın Joyce'a vaptıgı desen- lerin başarısız olduğunu söylemek adil- ce değil Kendisinden 'imkânsızı yap- ması* ıstenen Stella. çızım yapmaktan vazgeçıyor ve 1931 'de Almanya'ya gidi- yor. Ancak yükselen Nazı faşizmi bura- da bannma olanağı tanımıyor ona. Al- manya'dan kaçarken tanıştığı, sonralan Bırkbeck Koleji'nde Fransızca derslen verecek olan dıl bilimci David Ross ile tanışıp evleniyor. 1987"deHampstead"de- ki ev ınde yaşama gözlerini yumuyor. Pekı, Stella Steyn'ın. kuşağının dığer lrlandalı kadın sanatçılan arasındaki ye- ri neydı? Belki de buna genel geçerbırya- njt bulmak zor değil: ama tıpkı Steyn gi- bi Anglo-lrlanda kökenlı olan Mainie Jellett. Evie Hone. Norah McGuinnes, Elizabeth Rivers gibi pek çok lrlandalı kadın sanatçının ortak noktası. kendile- nne yol gösterecek bir kuşaktan mahrum kalarak yetişmeleriydi. Tipik lrlandalı ge- leneğıni sürdüren ailelerı. yerel alışkan- lıkları sürdürürken, bu genç kadınlar Pa- ris sanat akademılennin kapılannı aşın- dınyorlardı. Şans belkı aralannda en çok Stella Steyn'ın yüzüne gülmüştü. O da bir ömür boyu anılmasına yetmedı. YAZI ODASI SELİM İLERİ Yazı Masam Yazı masam toz içinde. Bu, yıllardan beri böyle. Yazı masam bana babamdan kaldı. Babam onu Hitler Almanyası'ndan kaçmış bir yahudi profesör- den almış. Çocukluğumda gül ağacından kaplamalan oldu- ğu söylenırdi. Kaplamalar eskıdi, cilası soldu, yer yer kabardı. Biriikte yıllar geçirdik. Güzel ve acı gün- lerimiz oldu. Yazı masamda emektar daktilom. dosyalar, sav- ruk kâğıtlar, masa lambam. birçok kitap birarada du- ruyor. Derleyip toparlayayım diyorum; ya üşengeç- lik, ya aldırışsızlık ağır basıyor. Bu sabah çok erken uyandım. Yazı masam otur- ma odasında baş köşede. Kondordan gördüm: Şi- zofrenik bir düzen içindeydı. Kıtapları, boş fincanı, dolu kül tablasını, bozuk paraları sankı bir başkast bırakmıştı. Mumu yarı yarıya yanmış, akmış beyaz şamdan, çok eski bir yumurtalıktan uydurma. Onda ablama rafadan yumurta yedirılmış. Bir de kırık dansoz hey- kelı var. Bir zamanlar evlerde güzel dursun diye alın- mış. ; Bazı günler, çalsın-çalsın diye baktığım telefon ya-; zı masamda duruyor... Yazı masam aslında bana hayatımı anlatıyor. Yaz geceleri olurdu, yazı masamın başına geçip daktiloda yazardım, yazdıklarımdan hoşnut, esriyıp giderdim. Kış geceleri de hatırlıyorum. yine daktilo başında, yine yazarak, bir şeyler söylediğime, bir şeyleri paylaştığıma inana ınana. Dün ya da önceki gün tuhaf şeyler yazmışım: n "Bittiğini biliyorsun, gen gelmeyeceğinı, gen dö-?, nülemeyeceğinı. Denize bakıyorsun, boyuna deni- ze bakıyorsun. Güneş yansımış. Güneş yansımala- naltın, gümüş yaldızlar serpiyor denize. Denize bak- tıkça iyileşeceğını, geçeceğinı sanıyorsun. Oysa bit-i tiğini biliyorsun. "Belki de artık yazamayacaksın. Kendi kendine, burayı yazanm, buınsanlan, ilışkılerı, B. 'nınyenıha- lini, beyaz ev mezarlıklarını -onlara yazlık site dıyor- lar-, romanlanmın yaşlanmış kışılennı yazanm di- yorsun. Hemen, döner dönmez... "Boşuna söylenıyor, boşuna hayal ediyorsun. Ro-'. man fılan yok ortada, artık yazamıyorsun. Yazama- dığın ıçın de, ben hepsını yazdım, her şeyı yazdım dıyorsun. Yalan olduğunu bıle bıle anlatıyorsun. Çevrendekilere. Çevrendekıler boş gözlerle dınli- yorlar. Senın yazdıklannı çoğu okumamıştır. Belkı hiçbiri sonuna kadar okumadı bir kıtabını. O yüzden hepsini, her şeyı yazıp yazamadığını bilmiyoriar. ', "Sen bıliyorsun yazamadığını. ', "Yazmaktan kaçındığını, korktuğunu. "Genç'ken daha cesurdun. "Romanlar yazdın, iyi denemeyecek romanlar. Ama olsun, her birinde hayat kuruyordun. Kendine hayat kuruyordun. Insanlar yaşatıyordun. Eski ro- manlarının kişilerı şimdi burdalar. Yaşlanmışlar, çök- müşler, birbatakta boğulmuşlar. Hepsi bırerhıç. En başta sen. Ne yaptığını bılmıyorsun. Sönmüş gıt- miş.. kavrulup geçmiş bir şey var hayatında." j Buruşturup attım. ' ' ivecen, öfkelı söyleniyordum: Niçın yazamayacak mışım? Yazıyorum işte! Yazmaktan başka ne kaldı!.. Alçı kitap üstünde duran küçük baykuş biblosu- na baktım. Bu yaz sabahı gece çıkmak üzere kovu- ğuna dönememış gıbiydı. Ne olmuştu da yazdıklarım beni avutmuyordu? Kahve ıçın su ısıtırken aklımdan hep bu geçıyordu. Sönen.. kavrulan neydi? Yavaş yavaş apartman uyanıyor. Kapıiar açılıyor, kapılar gıcırdıyor. Az önce sokak uyandı. Ekmek getiren kamyonet geçti. Ardından gazete dağıtan kamyonet Taksiler geçiyor. Insanlar sokağa çıktılar. Karşıkı yalnız madam yine toz bezını silkeliyor. Önceleri için için alaya alırdım bu toz alışları, toz bezı silkeleyişleri. Yazı masamı derleyip toparlamalıyım. Bir yerlerde bir toz bezı olacak. Her şeye yeniden başlanabılir. Yeniden yazmaya başlıyorum. Yazi masam tertemız olacak. İşte toz bezi ve iki nokta üst üste... Ttiizgâp Gibi Geçti', tüm zamanların en iyi (ilmi Kültür Servisi - "Ruzgâr Gıbı Geçtı". "Tüm ı Zamanların En Kı Gişe Yapan Filmlerf lısteMndekı birincıliğını koruyor. The Guardıan gazetesınin ABD'de vapılan araştırmava davanarak verdığı habere göre 1939 yapımı filmın 1 milyar 629 mılyon sterlın • hasılat yaptığı bıldınldı. En başanlı fılmler lıste^ınde "Rüzgâr Gibi Geçti'nın ardından "The Sound of Musıc". "On Emır". ""^ı'ıldız Savaşlan'. "E.T" ve 'Doktor Jivago' gibi filmler >er alıyor. Can Kohıkısa, MED Film Festivali Seçici Kurul Üyesi Kültür Servisi - ÇASOD ^ önetım Kurulu Başkan , Yardımcısı Can Kolukısa. MED Film Festivali Seçici ' Kurul üveliğine seçıldı. halya'nın Sorrento şehrinde 2. düzenlenen film festıvalınin özelliği. her vıl başka bir şehirde düzenlenmesi. Akdenız'e kıyısı olan üikelerin filmlerinin yanştığı ve göstenme girdiğı festıvalde bu yıl Tunus filmı *Halfaquine (Ferit Boughedır) bınnci oldu. Festivalde Türkive'yı Tülay Eratalav ın yönettiği. TRT vapımı "Düş. Gerçek. Bir de Sinema" temsil etmişti. Özel gösterim bölümünde ise Tomris Giritlıoğlu'nun "80. Adım". Memduh Ünün '• 'Zıkkımm Kökü" ve UNICEF programı çerçevesınde de Atıf Yılmaz'ın 'Berdel' filmı gösterilmişti. Bu vıl 3. sü düzenlenecek olan MED Film Festivalf nde ÇASOD Y'önetim Kurulu'ndan Can Kolukısa'nın yanı sıra. Tomris Giritlioğlu ve Tüla> Eratalay seçici ; kurulda görev alacaklar. BUGUN RLMELİHİSARI KONSERLERİ kapsamında saat i 21:00'de Sibel Tüzün konserı izlenebilir. (265 80 22 - 4 265 42 36) J .AKSANAT'ta bugün saat 12:30 ve 18:00'de Karajan ; vönetımındekı Berlin Fılarmoni Orkestrası'nın "Verdi,» Bızet. Lıszt. Berlioz. Ma>cagnı. Suppe. \Yeber ve » Vv'aaner'ın eserlerini sundufiu konser Laser-disc'ten < izlenebilir (252 35 00-01-02) « SAHAF KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19:00 da î "Romanveöykü'üzerıne sövleşılıvor. (414 42 06- 349^ 8142) ' ; Y1LDIZ Dış Karakol Bınası Etkınlıkleri kapsamında * Tan Oral ve Behiç Ak'ın "Ruhsatsız Şehirler' kankatür» sergisinın açıliş kokteyh *aat 18:3»'da. (227 69 10-1 \)l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle