Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 26 TEMMUZ 1996 CUMA
12 BIR KONU BIR KONUK
\4odacı Vural Gökçayh, Refah Partisi 'nin iktidar oluşundan duyduğu kaygıyı dile getirdi
Tesettürle kadın modası bağdaşmaz
• Vural Gökçayh, 'göstermelik
Atatürkçüler'e de tepkisini şu
sözlerle dile getiriyor: '•Kendilerine
Atatürkçü diyenlere de, dindar
kesimin dindarlığına da
inanmıyorum. Sırtında frak,
Anıtkabir'e çıkıp deftere "Atam sana
geldim' yazanın samimiyetine de hiç
güvenim yok. Bugün, Türkiye'de her
şey birbirine kanşmış. Tesettürlü
kadına bakıyorsunuz, mantosunu
çıkarıyor, içinde son moda bir giysi.
Tesettürlü genç kızlar sokaklarda
mantolannın altında yırtık paçalı
'jean'leriyle dolaşıyorlar. Burada
tam anlamıyla bir ikiyüzlülük var."
LEYLA TAVŞANOĞLU
Tüfkiye"de çagdaş, demokrat. laık ilkelere bağlı
kJşJer. 21. yüzyıla dört kala. REFAHYOL adını
verjiğımız yeni hükümete tepkı. öfke ve
üzüntülerini her fırsatta ortaya döküp 'veryansın'
ediyorlar. Bu kişilerden biri de, ülkemızde 'haute
couture' kadın modasına imzasını atan Vural
Gökçayh.
Vura] Gökçaylı. Türkive'de birdinci partinin
iktidar oluşundan duyduğu derin kederle sık sık
gözeri dolarak bize içini döküyor. Kadın
modasının bir yaratıcısı olarak bundan sonra
tesertür modası yapnıak zorunda kalırsa ne
yapar? Dıyorkr
"Tesettür \e kadın modası birbiriyle kesinlikle
bağdaşmavan iki kavranı. Halta birfoirhle
çelişkili. Görüyoruz; tesettür defileleri de
yapıyoriar. Ama bunlar şeriatçılann kendilerine,
inançlanna da ay kırı. Bu, bir özenti. Bizinı
toplunıda 200 yıİdan fazla zamandır Batılılaşma
yönünde çok ciddi bir eğüim var. Ama karşısında
da sürekli olarak taassubu göriiyor. Taassup ve
Batılılaşma birbirleriyle bağdaşabilir mi?
Dolayısıyla Refah ve moda suyla yağ gibi..."
Karşımızda oturan Gökçaylı'nın. son politik
gelişmelerden çok etkifendiği beili oluyor.
Konuşurken dudaklannı ısınyor. parmaklanyla
elinin altındaki dosyanın üzerinde trampet
çalıyor. Sesinde hafif bır titremeyle konuşmasını
sürdürüyor:
"Türkiye'de bir türlü gereğince
çağdaşlaşamay ışımızın nedeni de, sürekli frene
basılmasından kaynaklanıyor. 27 Mayıs'ta, 12
Mart'ta, 12 Eylül'de hep frene bastılar."
1940'lı yıllarda çocukluğunun geçtıgi
Kadıköy'de. genç kızlann sokak ortasında şortla
dolaştığını anımsayan Gökçayh, "Bugün bu
mümkün mü" diye esefle soruyor.
Gökçayh'nın bakışlan, geçmişe dalıp gıdi>or:
"Bir şehir güzeL çağdaş olursa. güzel givimli
insanlar o şehri çiçekler gibi süslerler. Bugün artık
sokaklan süsleyecek o insanlar yok. Çünkii
tstanbul çepeçevre varoşlarla kuşatılmış. IstanbuL,
artık tam anlamıyla bir kö>-kent haline geldiği
için bu köv-kentin de kendine özgü bir giyim zevki
oluştu."
Sırtında kurşun grisi şık bır kostüm olan Vural
Gökçaylı. "70 yüdan beri bir Batı ülkesi olmamız
gerekirken ben ilk kez 40 yaşımdan sonra
Türkiye'nin bir Batı değu\ Ortadoğu ülkesi
olduğıınu gördüm. 21. yüzyıla girilirken
ülkemizde hurafelerden söz edilivor. anlatıljyor"
diye konuşuyor
Batılılann Türkiye'de ırtıca eğılimlerine karşı ne
kadar duyarlı olduklannı da şu anılanyla dile
getiriyor:
"Konya'da Refah ilk defa seçim kazandığı zaman
Fransız televizyonundan geldüer, 'Sız. bir
modacısınız. Şimdi Konya'da Refah kadınlarla
erkekleri ayıracak. otobüslere bile ayn ayn
oturtacak. Buna ne diyorsunuz' di>e
sorduklannda bunu bir Fransızın bana söylemesi
çok onuruma dokunmuş, 'Korıya özerk bir yer
Atöh/eme iki başörtülü kadın geldi. Nişan elbisesi
istiyorlarmış. Yakası kapalı bir elbise> le a\ nı
kumaştan başörtüsü modcli çizdim. Valnız
sekreterime, "Kendılerine söylersıniz. provalan
ben yapıyorum. Razılarsa siparişı alalım" dedim.
Bunu duyunca, 'Vural Bey'ın bir hanım
yardımcısı yok mu' diye sormuşlar. Benim öyle
bir liiksüm olduğu anlatılınca bir daha gelmediler.
Valnız, Allah korusun, bu üikeye bir şeriat düzeni
filan gelirse o zaman modacı olarak bu benim
sonum olur."
Bu sözleri telaffuz ederken gözleri yeniden
>aşanyor.
"Bövle bir düzen gelirse ben mesleğimi bırakır,
başka bir iş de yapanm. Ama Türkiye'de
çağdaşlığa öylesine sıkı sıkıya bağlı bir kuşak var
ki, buna izin vereceklerini sanmıyorum. Bugün
artık sivil toplum örgütleri de ülkemizde söz
sahibl, seslerini du> uruyorlarf
Vural Gökçayh, 'göstermelik Atatürkçüler'e de
tepkisini şu sözlerle dile getmyor:
"Kendilerine Atatürkçü diyenlere de, dindar
kesimin dindarlığına da inanmıyorum. Sırtında
frak, Anıtkabir'e çıkıp deftere 'Atam sana geldim'
yazanın samimiyetine de hiç güvenim yok. Bugün,
Türkiye'de her şey birbirine kanşmış.
Tesettürlü kadına bakıyorsunuz, mantosunu
çıkarıyor, içinde son moda bir giysi. Tesettürlü
genç kızlar sokaklarda nıantolarının altında yırtık
paçalı 'jean'leriyle dolaşıyorlar. Burada tam
anlamıyla bir ikiyüzlülük \ar. Bugün başörtüsü
bağlama biçimleri de farklı farklı. Bunlar
tamamıyla ideolojik simgeler. Bunun altında
büyük olasılıkla büy ük çıkarlar da var. Çünkii çok
da pahalı giysiler. marka kıyafetler giyiyoriar.
Şeriatçılar bugün otursunlar kalksınlar da
Atatürk'e şükretsinler. Atatürk olmasaydı, bugün
burada ezan sesini de duyamayacaklardı,
sokaklarda tesettürtü de dolaşamayacaklardı.
Çünkü Türkiye'ye Batı emperyalizmi egemen
olacaktı."
Şeriatçılann Atatürk'e hıçbir biçimde saygı
göstermediklerini Gökçayh şu cümlelerle
hatırlatıyor:
"Müslümanlıkta ve bütün öbür dinlerde ölüye
saygı vardır. Bunlar Atatürk'e bu saygıyı bile
göstermiyorlar."
Sonra yeniden kadınlarda tesertür kıhğına
dönüvor "Kadınlann üstlerini başlarını örtmek,
bir garip sapkınlığı da gösteriyor. Çıplakiıktan
hiçbir zaman tehlike gelmez. Kadın kapandığı
zaman daha tahrik ediri. erkek muhayyilesini çok
daha canlandıncıdır. Bakın. Anadolu'da kadın hiç
Mİ/ünü kapattı mı? O Müslüman değil mi?
İnancım o ki Türk insanı çağdaş kılıktan da,
çağdaş düşünceden de hiçbir zaman
vazgeçmeyecektir."
Gökçayh tesettür defilelerinin yapıldığı ancak
bunlann şeriatçılann inançlanna \e kendilerine
ay kın olduğunu ve bir özenti olarak kaldığını
vurguluyor.
degil. Türkiye'de anayasa, yasalar var. Yasalar ne
diyorsa Kon>a Belediye Başkanı da onu
yapacaktır' diye cevap vermiştim. Bir başka
Fransız arkadaşım bir gün bana sordu:
'Uçaktan indım. şehre geldim. Bütün sahil yolu
boyunca başı örtülü. çarşaflı kadınlar gördüm. Siz
ne yapıyorsunuz Allahaşkına?"
Bu kılıklara inançtan değil. ne olduklan belli
olsun diye ideolojik olarak giriyorlar. Kıyafetlerini
ideolojilerinin simgesi yapmasalar belki bu kadar
çok tepki çekmeyecekier. Bizler de Müslüman
kökenliyiz, ama o kılıklara girmiyoruz. İnancınıza
neden şekil vermeye çalışıyorsunuz? İslamiyet
zaten şekle karşıdır."
Günün binnde tesettürlü bır kadın gelıp kendisıne
bir gardırop hazırlamasını ıstese Vural
Gökçaylı'nın tepkısi ne olur?
"Bir kere bana gelemez, çünkü provaları bilfiil
ben yapıyorum. Tesettürlü kadın. bildiğiniz gibi
erkek elini üzerine değdirmez. Böyle bir şey
başıma bir kez geldi. Birkaç yıl öncesiydi.
ORUŞl FARUKŞEN
Avrupa'nın Refah'a ve Türkiye'ye BakışıAvrupa'da Refah korkusu Mart 1994 yerel se-
çimlerinden sonra ortaya çıktı. 1973 yılında yüz-
de 11 civarındaki oy oranıyla Erbakan ve kitle-
si Avrupa'nın henüz gözünü korkutamamıştı.
1994 seçimleri ve ardından 24 Aralık seçimîe-
riyle Avrupa'nın Refah korkusu elle tutulur hale
geldi.
Refah'a ve Türkiye'ye yaklaşımı bakımından
Avrupa'yı homojen olarak görmek ve değerlen-
dirmek yanıltıcı olur. 25 Aralık 1995'ten bugüne
kadar geçen gelişmelere göz atarsak. Avrupa
Birliği ülkelerinin Refah'a bakışını üç ana grup-
ta toplamak mümkün olur.
1) Refah'a kaygılı bakan ülkeler: Refah'a
gerçek bir korkuyia bakan ve Refah'ta islami
fundamentalist birgelişmeyi gören ülkelerin ba-
şında Fransızlar gelmektedir. Bunun tek nede-
ni, Fransızların Cezayir deneyimini yaşamış ol-
malan ve Cezayir'deki fundamentalist akımla-
rın kendi ülkelerine ne açıdan etki yaptığını ya-
kından bilmeleridir. Nitekim Fransız Cumhur-
başkanı Chirac, 21 -22 haziran tarihlerinde Flo-
ransa'da gerçekleşen Avrupa Birliği Zirve Top-
lantısı esnasında bu konuyu tüm çıplaklığıyla or-
taya koymuştur. Chirac ve Fransız hükümeti,
1987 yılında Avrupa Birliği'ne tam üyelik için
müracaat eden Türkiye'nin, Avrupa Birliği için-
de yer alması gerektiğini ilk defa dile getirmiş
ve Türkiye'yi İslami fundamentalistlerin eline bı-
rakmanın Avrupa Birliği'nin zararına olacağını
belirtmiştir. Fransa bu konuda ciddi bir yakla-
şım içindedir. Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerine
kıyasla fundamentalizmi ve getirdiği sorunları
eski kolonilerinden gören, FIS hareketini ciddi
inceleyen bir ülke olarak Fransa, Refah'a sert
ve olumsuz bakmaktadır. Bu yaklaşım kısmen
Belçika, Lüksemburg ve belirli ölçüde de Hol-
landa'da geçerlilığinı sürdürmektedir.
2) Refah'a ılımlı bakan ülkeler: Refah'a ılım-
lı bakan ülkelerin başında, son aylarda Federal
Almanya gelmektedir. Federal Almanya. hem
toplumuyla hem de hükümet olarak islami fun-
damentalist akımlara genelde karşı çıkan bir ül-
kedir. Ancak buna paradoks olmasına rağmen,
İslami fundamentalizmin en belirgin ömeklerini
oluşturan Iran ve Suudi Arabistan ile ülke ba-
zında ekonomik ve siyasi ilişkileri en üst düzey-
de götürmesini başaran ülke yine Almanya'dır.
Özellikle Hür Demokrat politikacılar bu konuya
son derece rasyonel yaklaşmakta ve Türkiye'de
İslami fundamentalistlerin güç kazanmasını
kendileri açısından pek fazla olumsuz bir geliş-
me olarak değerlendirmemektedirler. Bunlar,
Iran örneğinden yola çıkarak, AB'den dışlanmış,
fakat Refah Genel Başkanı'nın ve onun örgütü-
nün kökeninde Almanya'ya bağımlı bir ülke ile
dostça ilişkiler geliştirebilecekleri. AB'ye dahil
etmeden Türkiye'den daha fazla yararlanabıle-
cekleri görüşünü benimsemiş bulunmaktadırlar.
Bunun sinyallerıni, dolaylı olarak federal hükü-
metten para alan iki kurumun yaklaşımlannda
da görmek mümkün. Federal Başbakanlık ta-
rafından finanse edilen Alman Bilim ve Politika
Vakfı uzmanlarından Heinz Kramer'in hazırla-
dığı raporda Refah'ın tüm olumlu yönleri orta-
ya çıkarılmakta, hiç de korkulacak bir parti ol-
madığı tezi savunulmaktadır. Buna yakın bir gö-
rüşü, uzun yıllardır Türkiye'de faaliyetlerinj sür-
düren Konrad-Adenauer Vakfı'nın temsilcisinin
açıklamalarında da bulmak mümkündür. Anka-
ra'da yaşayan vakıf yöneticisi, bugüne kadar iş-
birliği yaptığ/ ANAP ve DYP gibi partileri başa-
rısız ve nıteliksiz olarak tanımlarken, Refah'ın Al-
manlarla gerçek kooperasyon yapacak bir par-
tiye dönüştüğünün sinyallerini vermektedir. Bu
konuda Refah'ın, kısa vadede ılımlı davranma-
sı beklenmesine rağmen, uzun vadeli funda-
mentalist emellerini ortaya koyan tek rapor, fa-
aliyetlerini Essen'de sürdüren Türkiye Araştır-
malar Merkezi'nin hazırladığı rapordur.
Almanya'nın yanında, Türkiye'ye karşı sert
politikalarıyla tanınan Kuzey Avrupa ülkeleri,
italya, Ispanya gibi ülkeler de Refah'a pek so-
ğuk bakmamakta, belki de Türkiye'yi Avrupa
Birliği'nden uzaklaştıracağı için olumlu yaklaş-
maktadırlar.
3) Refah'a sevinen tek Avrupa ülkesi:
AB'nin 14 ülkesi içinde Refah'a değişik dozaj-
larda sert, korkarak ya da ılımlı bakan 13 ülke-
nin yanı sıra Refah'ın Türkiye'de iktidara gelme-
sini sevinçle karşılayan bir ülke bulunmaktadır.
O da, Türkiye'nin "kadim dostu" Yunanis-
tan'dır. Yunanistan'daki genel yaklaşım, Refah
yönetimindeki bır Türkiye'nin Avrupa Birli-
ği'nden ve Amerika'dan uzaklaşacağından yo-
la çıkmakta ve böylece Yunanistan'ın tarihsel
olarak AB ve Amerika'ya kabul ettirmek istedi-
ği tezin, yani Avrupa'nın sınırlarının Yunanis-
tan'da biteceği yaklaşımının Refah sayesinde
kabul göreceği düşünülmektedir. Yunanıstan,
Türkiye'nin Refah iktidarından sonra Avrupa'ya
ters düşen bir ülke olarak algılanıp Avrupa'dan
da aynı cevabı alacağından hareket etmekte, is-
lamiyetin önem kazandığı bır Türkiye'nin kendi
iç politikası açısından da yararh olacağını dü-
şünmektedir. Bundan önceki ANAYOL hükü-
metinin başbakanı Yunanistan'a zeytin dalı ata-
rakYunanistan'ıAvrupalınezdindegüçduruma
düşürürken, Refah'ın yaklaşımının hiç de böy-
le olmayacağından hareket eden Yunanistan,
herhalde tarihinde ilk kez, Türkiye'deki bir hü-
kümeti sevinçle karşılamaktadır.
8 temmuzda güvenoyu alarak iktidara gelen
REFAHYOL hükümeti Bonn'dan fazla tepki al-
mazken, Brüksel ve Strasbourg'dan biraz kor-
ku ile izleniyor. Parıs'te ise korkunun da üzerin-
de, bir tepki görülüyor. Bakalım, olaya sevinen
Atina ile Ankara önümüzdeki aylarda Avrupa
Birliği'ne yönelik ne gibi gelişmeler içine gire-
cekler. Hepimiz ilgi ile bekiiyoruz.
MUTASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1995 325
Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Mut Orman tşletme Müdürlügü tarafından davah
Mahmut Derbent hakkında açılan tazminat davasının mahkememizde yapılan duruşmasında venlen
ara karan gereğince;
Davalı İstiklal Mah., 223 Sokak. No: 75. Adana adresinde mukım olan Mahmut Derbentın teblı-
gata yarar açık adresi >apılan zabıta kanah ile araştırma\a rağmen tespıt edılememiş olup. da\a dılek-
çesi ve duruşma gününün ılanen tebliğıne karar verılmiş olmakla da\ah Mahmut Derbent'in mahke-
memizde duruşma günü olan 18.9.1996 günü saat 09.00'da mahkememiz dııruşma salonunda hazır
bulunması veya kendisini bir \ekille temsil ettırmesi. aksi takdirde duruşmanm yokluğunda yapılaca-
ğ: ve karar \erilebileceği hususu tebliğ olunur.
Basın: 81625
MUTASLİYEHUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1995 375
Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Mut Orman Işletme Müdürlügü tarafından dava-
lı Kadır Eser hakkında açılan alacak davasının mahkememizde yapılan duruşmasında verilen ara
karan gereğince:
Da\alı Ağaç Sanayii Kınmlı Sokak. No: 57. Konya adresinde mukım olan da\ah Kadır Eser'in
tebligata yarar açık adresi zabıta kanalı ile yapılan araştırmava rağmen tespit edilememiş olup.
bu nedenle dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiş olduğundan. da-
valı Kadir Eser'in duruşma günü olan 18.9.1996 günü saat 09.00'da mahkememiz duruşma sa-
lonunda hazır bulunması vev a kendisini bir veki İle temsil ettırmesi, aksi takdirde duruşmanın yok-
luğunda vapılacağı ve karar \erilebilecegi hususu ilanen tebliğ olunur.
*" Basın. 81628
ANKARA...ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Bir Damla Işık
Kıyıda yürüyor, bir kanepeye oturarak denizi sey-
rediyor. Adalet Ağaoğlu, kim bilir neler düşünüyor.
Ölüme yatmayı düşünemez. Ama düşünmedikleri-
mizi yaşıyoruz durmadan! Yazıma başlamadan ye-
niden sordum. Yaşamak umudu artıyor giderek.
Umudun yeşermesini diliyorum. Değerlı yazarımızın
yaşama dönmesini, onurlu savaşını sürdürmesini.
Tüm kitaplarını sevdiğımı söyleyemem, ama onu
saygıyla düşünürüm her zaman. Güzel bircumhuri-
yet kızı, özünü aşmak, tüm olanaklan zorlamak için
güzel savaşları var, olaylar içinde yerini, yöntemini
yüreklice belirtir. Çevresındeki özen ve sevgi de top-
lumdaki yerini belirtiyor şimdi. Konuşmaları anlıyor,
ama yanıtlamıyor henüz. Sıcak seslenişler, sevgı söz-
cükleriyle sevilmenin mutluluğunu da yaşıyor ben-
ce. O mutluluğun da solmamasını diliyorum.
Yeşermeyı değil, solmayı yaşıyoruz artık. Bir ölüm
haberi daha aldım biraz önce. Ölüm orucu eylemin-
de bir kişi daha yaşamını yitirdi. Başka yitirenler de
olabilir. Tutukluların yaşamını koruyamıyor devleti-
miz, sağlığını güvenceye alamıyor. Adalet Bakanı'nın
konuşmasını inandırıcı bulmuyorum ben. Açlık gre-
vi yapanların, ölüme yatanların davranışı, dışarıdan
yönlendirilmeleri ötesinde bir olay bu. Onların suçu
olabilir, ama biz de suçlu değil miyiz acaba? Bu top-
lumun bireyleri, bu düzenin, sistemin seyircileri ola-
rak hepimiz sorumlu değil mıyız olaylardan? Çağdaş
bir toplum olmaktan çok uzak değil miyiz, çağdaş
yaşam özlemimizi dindirebilir miyiz bu durumda?
Sesimizi, tepkımizi duyuramazsak, duyuracak güç-
te örgütlenemezsek, uyarı görevinde geri kalırsak
umutla bakabilir miyiz geleceğe, kararan ufukları na-
sıl aydınlatabıliriz? Her gün, her olayda boynumuzu
büken, yüreğimizi kızartan utançtan nasıl annabili-
riz?
Sevgili Türkân Saylan, bir damla ışık vermeye
çağırıyor herkesi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Der-
neği'nin amacı, eylemi doğrultusunda bir çağrı. Tüm
sorunların kökeninde geri kalmışlık var, çözümü de
eğitim hiç kuşkusuz. Bilimin ışığıyla halkımızı eğit-
mek, yetişen kuşaklan çağdaş eğitimle aydınlatmak
gerekiyor. Bu çağrıya herkes katılmalı, parasal gücü
olanlar da, olmayanlar da. Nasıl derseniz, güçbirli-
ğiyle. Bir öğrenci için gerekli parayı birkaç kişi öde-
yerek, karanlığa bır damla ışığı damlacıklarla oluş-
turarak. Çağdaş Yaşamı Destekleme Demeği'nin
çağrışını özüne, çevresine de yaparak, benimsete-
rek. Özellikle bugün, siyasal yaşamda da. dinsel po-
litikanın ağırlık taşıdığı bir dönemde laık cumhuriye-
timizi korumanın yolu eğitimden geçıyor. Çağdaş
eğitimden ödün vermemek gerekiyor. Ödün vererek
vardığımız ortamı aşmak istiyorsak, tüm yolları, ola-
naklan zorlamalıyız. Belli özverilerı de göze almalı-
yız. O özverilerle güzel çiçekler açıyor yaşamımız-
da. O çiçekler açarken özveriler de mutluluğa dönü-
şüyor.
Ben de mutlu bır kışiyim doğrusu. Babacığımın va-
siyeti var, mevlit okutmayı değil çocuk okutmayı
öğütledi bıze. Annem bu söze bağlı kaldı ölünceye
dek. Sonra ben üstlendim bu görevi. Altı çocuk oku-
tuyoıum şimdi. Beşi kız, biri erkek. Her aşamada öğ-
renciler. İki kız ayrıca sevindiriyor beni. Fakir baba,
tutucu çevre nedeniyle Kuran kursuna gitmeye ha-
zırlanırken yolu kestim! Biri lise 1 'de, öteki orta son-
da şimdi. Pariak notlarla teşekkür mektubu alarak
geçiyoriar sınıfı. Desteğimi sürdürürsem ünıversıte-
ye gitmekten söz edıyorlar. Hiç karşılaşmadık, ama
tanımak gerekmiyor bence. Karanlığı delen ışık
önemli, ışığın kaynağı değil.
Kimi dostlarım masal türü dinler bunları, oysa her-
kes bir masal yazabilir bence. Çağdaş Yaşamı Des-
tekleme Derneği yolu açmış bulunuyor. Bu yolu uzat-
mak, genişletmek ulusal bir görev bugün. Neredey-
se devletle yarışmak gerekiyor. Devleti yönetenlerı,
cumhuriyetimizin ilkeleri doğrultusunda görevıni şa-
şıranları, yan çizenleri uyarmak gerekiyor. Karanlık
güçlere karşı aydın bireylem, güçbırliğı oluşturmak,
itici bir güç olmak için el ele, yan yana gelmeli, var-
gücümüzle yansıtmalıyız ışığımızı. Bir damla, bir
damla, derken bir ışık seli oluşabilir.
Ören'e geldiğim akşam ay doğmamıştı henüz.
Derken bir hilal parladı, küçük ayın parıltısını izledim
denizde, sonra yarım ay oldu, neredeyse dolunaya
dönüşecek. Mavi körfez ne güzel gümüşlenecek.
Doğa hiç şaşırmıyor. Güneş doğuyor, batıyor. Meh-
tap iri güller gibi açsa da solma anı hiç değişmiyor.
Ama insan öyle mi? Özellikle çağdaş yaşama yönel-
meyen ülkelerde! Özünden kaynaklanmasa da tüm
sorunların sorumluluğunu duyuyor insan. Ölenlerle
ölüyor, özgürlüğünü yitirenlerle tutsaklaşıyor, birey-
sel sevinç, özüyle banş yetmiyor. tüm bireylerin se-
vincıni hissetmek istiyor, toplumsal barışı özlüyor.
Kolay değil insan olmak! Ot gibi değil, insanca ya-
şamak için çarpıyor kalbiniz, beyniniz durmadan
zonkluyor. Dağlar, denizler dar gelıyor artık. Güneş
üşütüyor, deniz ısınyor. Dinlencede de işkenceyi ya-
şar gibi... Kuşkusuz direneceğız, özlemi de din-
direceğiz.
Her sabah yeniden doğuyor güneş...
S
B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\
SOLftVN SAĞA:
1/ Ökçesız ve ar-
kalıksız terlık. 2/
Yunan mıtoloji-
sınde tanrılann
habercısı olan
kız... "'Hayır. hayır
sana değil bu
tel'ınat" (fevfık
Fıkret).3/Bırnok-
tanın denız yüze-
yınden olan yük-
seklığı... Denden
sızan sıvı. 4/Yap-
ma. etme... İki an-
lamı olan bır söz-
cüğün akla en az gelen an-
lamının amaçlanarak kul-
lanılması sanatı. 5/Pınnç-
le yapılan bir yemek. 6/Bır
bağlaç... Cst kol. 7/Avı >a
da kendisıne gösterilenı
yakalavıp getırmesı için
köpeğe venlen buyruk .
Bır şeym doğru olduğunu
belirtmek için vapılan ışa-
ret. 8/Yakışır. vennde. uy-
gun... Dinsel tören. 9/ II.
Dünya Savaşı'nın sonlan-
1 2 3 4 5 6 7
y
na doğru Japonlar tarafından kullanılan ıntıhar ucaklanna-
venlen ad.
VTKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Karagöz, ortao>unu. tuluat gıbı seyırlık ovunlarda lafı
açan ve karşısındakıne nükte yapma fırsatı vererek konuşan
kışıye venlen ad. 2/Asva'da bır ülke... Bır dokuma madde-
si. 3/Küçükkamyon... Düz\egenışarazı.4/Hararet... Alış-
verışte satıcının alıcı>a\aptığı ındınm. 5/lsa Peygamber'ın
doğduğu gün. 6/ Şarîcı. türkü... Eskı dilde eşek... Bır renk.
7/Göeebe balıkların IM düşmesı sonucu Karadenız'den Mar-
mara Denızıne ya da Akdenız'e geçmelerı. 8/"' Sendın o câ-
mı — gıbı hakkıyla nuş eden" (Yahva Kemal)... Yapılma-
sında sakınca olmayan. 9/Meyve kurusu... Bır o\un va da
fılmin başlıca bölümlennden her biri.