25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 TEMMUZ 1996 PA2ARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Uygarhktarihine imza atanlann uluslararası dayanışması 1 Temmuz 1948'deLozan da başlamıştı: DünyaMmarlık Günü 'toplumsallaşıyor' • Dünya kentzirvelerini tanımlayan 'HABITAT' sözcüğü 'yaşama ortamı' anlamma geliyor. Bu ortamı insanoğlu için "uygarlık ortarnına' dönüştüren mimarlık sanatının topluma ve çevreye karşı sorumluluk bilinciyJe yogrulmuş sosyal ve kültürel yükümlülükieri ise 'HABITAT-II'nin ardındarf bir kez daha dünya mimarlannın uluslararası dayanışma gündeminde öne çıkıyor... OKTAY EKİNCİ Heryıl 1 Temmuz'da kutlanan "Dün- ya Mimarfık Günü", bu kez HABITAT- II Konferansı'nın "degerlendirme gün- ferine" rastladı. Bu nedenJe birçok ülkenin mimarlık örgütleri. İstanbul'daki "kentnrvesinin" sonuçlarını vine mimarlığın önündeki sorunlara bağlı olarak tartışıyorlar. Tfir- kiye'de de MimariarOdası'nca düzenle- nen 1 Temmuz etkmlıkleri arasında "HABITAT-H'nin ardından" başlıklı toplantılarağırlıklı bıryertutuyor. Dün- ya'daki kentleşme sürecinin "uygarca" ve "mimarea" gelişebilmesi için, Kon- ferans Vadisi'nde anımsanan ulusal ve evrensel yükümlü/ükler. I Temmuz / 996 "nın da "yeryüzü gündemini"1 oluş- turuyor... Nitekım lluslararası Mimariar Birfi- ği'nin (UIA) 3-6 Temmuz 1996 günle- nnde Barselona'da yapılacak olan 19. Dünya Mimariar Kongresi için de belir- lediği ana tema: "Bugünün vegeteceğin Kentlerinde Mimarlık". Yüzü aşkın ülkeden 1 miiyona yakın mımarı temsil etmek üzere şimdi de Is- pama'da buluşmaya hazırlanan UIA üyesı mimarlık örgütlennin delegeleri, HABITAT-II sonuçlanna da bağlı ola- rak "üzerlerine düşen görevlerin tartış- maya ve belırlemeje hazırlanıyorlar... Aslmabakılırsa. "48yılöncer> de dün- ya mimarlan benzer bir umut \ e sorum- fuluk ortamı içersınde Isviçre'de bırara- ya gelmışlerdi. ' Uygarhk tahribatı' Aralannda Türkiye'nın de bulunduğu "Birleşmiş Milletler kunıcusu" ülkeler- den katılan mimariar, "26 Haziran - 1 Temmuz 1948günlennde Lozan kentin- de gerçekleştırdikleri I. Dünva Mimar- iar Kongresi'nde. aynı anda L'IA'yı da resmen kurduklannı açıkladılar. Aynı kongrenın I temmuzdaki kapanış oturu- munda ilan ettikleri "Yeni Sorumluluk- lar Karşısında Mimarlık" başlıklı ulus- lararası bıldirgeyle de evrensel dayanış- ma sürecini başlatmış oldular... Yarım yüzyıl önce dünya mimarlanna ye- ni görevler yükleyen "umut ve sorumluluk ortamı" acaba neydi? Elberti ki 2. Dünya Savaşı denen tarihin bu en biiyük ınsan katli- amınınartık "durmuş" olması umudun da baş- iangıcıydı. Aynı katliama koşut olarak yakılan, yıkılan. yok edilen kentlerdek' "uygarüktahribatının ~ da yeniden imar edil- mesi ise insanlığın mı- marlıktan temel bek- lentisiydi... Mimariar bu tarihsel mısyonlannı elbette ki önce "banşı savuna- rak" yerine getırebılır- lerdi. Bunu sağlamak için de yine banşa vc uygarlığa olan bağ lılığı "küresel bir tutkuya" dönüştürecek uluslara- rası birdayanışmayı ör- gütlemek. mimariar için en temel ınsanlık göre- vıydi. Nıtekim. ilerle- yen yıllarda da UIA hep dünya banşını savunan kunıluşlar arasında et- kin bir yer aldı. Sadece savaşlara değil. çoğu kez savaşlan da yaratan ve insanlığın kültür. do- ğa ve uygarlık değerle- rini tehdit ve tahrip eden sömürgeci ve yağmacı politikalara karşı da Mimarlık mirasının korunması eibette ki mimariığın ev rensel göreı teri arasında. Ve var ki bunun sağlanabilmesi için fotoğraftaki "kültür varlığının" her iki yanına apartman i/ni verenlerin de ajnı göreve "ortak"olmalan gerekiyor™ dünya mimarlannın "ortak sesi" olarak etkin bir varlık gösterdı... Şimdi, yüzyılımızın son büyük ulus- lararası buluşması olarak gerçekleşen bir kent zirvesinin hemen ardından. I Tem- muz Dünya Mimarlık Günü"nün 1996 yılı gündemini de yine benzer hedefler oluşturuyor. "YÖresel külrürlere, çevre değerierine, temel hak \ eözgürlüklere ve insanoğlunun ortak csenliğine" duyarlı \e bağımlı bir kentleşmenin kavgasını da verecek bırdün>a mimarlığı için. 2). yüzvılageçerken ızlenmesı gereken ~ye- ni politikalar" gündemi belırlıvor Pekı. gerek (JIA (küre.sel ölçekte). ge- rekse örneğin Mimariar Odası. (ulusal ölçekte), mimar- lığın bu "tarihsel direnişjni" nasıl yaşama geçirecek- ler? Yağma yerine uygarlığa hizmet eden, kimliğe-küJ- türe ve çevreye du- yarlılıktan ödün vermeyen; çatış- mayı değil daya- nışmayı. el koy- mayı değil ortak kullanımı özendi- ren: kişisel rantın toplumsal değer- lerle sınırlanabil- diği; uyumun ve estetigin de yaşa- nabilir bir çevre için insana saygı- nın temel koşulla- rı arasında kabul edildiği bir "mi- marlık ortamını" nasıl savunacak- lar'. Birincisi, eibette ki mimariığın tüm bu değerlere olan bağımlılığını.yıne mimariığın bir "varoluş nedenî" olarak gören ev- rensel duyarlılığı vekararlılığıısrar- la "sürdürerek." Bu anlamda "sür- dürülebilir bir mi- mariıgın'H da temel koşulu haline ge- len: "riim toplum- sal değerlerie bir- likte, doğrudan mimarlığı da yağ- ma ve rant kültii- rünün yozlastıncı ilişki ve ttızakJan- na karşı koru- mak" ilkesinden asla ödün verme- yerek... İkincisi ise özel- lıkle HABITAT- N'nın gündeme getirdığı 4 *ortaJdık"ve "yapabiİirluJma" gibı yeni kavramlan da ışte bu temel il- keleri>a>amageçirebilmeyeyönelikbir tutum \e sorumlu/uk içerisinde. "mi- mariığın toplumsal yükümlülükJerinin süzgecindengeçirerek"yorumlamaya ve değerlendirmeye özen göstererek... Bu nedenle denılebılır ki, her ülkede- ki mimarlann ulusal meslek kurumlan. devletlerin, hükümetlerin. yerel yöne- tımlerin ya da diğer karar verici ve uy- gulayıcı çevrelerin mimarlık ve kentleş- meyle ilgili politikalannı "kent,çevre ve topium yaranna" bir çizgiye çekebi Imek için, önceJikle "karar süreçlerinde de- mokratik ortakukJar" kurmaya yönelik bir çaba ıçinde olmalılar. Benzer şekilde yine HABfTAT-H'nin "yapabilir kılma" hedefini de "mimar- ca"yakalayabilmek için, kentı ve çev re- yı biçimleyen süreçleri yağmacı güçle- rin elinden veyönlendirmesinden kurta- racak biryetki ve "denetim" hakkı kul- lanımını bilimsel ve yasal kurallara bağ- lanmanın savaşımını vermeliler... 'Toplum ve İnsaniık' Mimar, devletve topium üişkileri HABITAT-II'nin 1996>ılı haziran ayında tstanbul'da gündeme getirdiğı "ortaklık" kavramı. dünya mimarlannın 1948 yılı Haziran ayında Lozan'da gerçekleştirdikleri Uluslararası Mimariar Birliği (UIA) Kuruluş Kongresi'nde de "tartışma gündemi" içerisinde yer almıştı. I Temmuz 1948tarihli bu ilk bü)ük buluşmanın "davanışma belgeleri" arasında yayımlanan ve Zürih Federal Politeknik Okulu'ndan Prof. M.VV. Dunkel'in kaleme aldığı rapordan yine o yıllarda "üçüncü münakaşa konusu" şeklinde Türkçeye çevrilen Lozan Kongresi gündemindeki "Mimar, devlet, cemiyet (topium)" başlıklı bölüm şöyleydi: ("Arkıtekf" dergısınin 1948 yılı I. sayısından alınmıştır.) "'Üçüncü münakaşa konusu MİMAR, DEVLET V E CEMİYET Mimarlık mesleği memleketımızde teşkilatlandınlmış mıdır'' Mesleki faaliyetiniz hangi şekil altında icra edılmektedir? Yavaş yava:> devlet ile umumı \e özel idarelenn mimann en mühim mü\ekkılllerı olmalan hasebiyle. mimann özel müşterileri azalmak temayülündedir. Dığer taraftan memur nızamnameleri, mimann liberal karakterdeki faalıyerınin aleyhine olarak; gıttikçe cazipleşerek nüfuzunu arttırmaktadır. Bu vaziyette bir tehlike görüyor musunuz? Bu durum mimann yaratıcı hassalarının serbest gelişmesıne engel midir'.' Yok;>a bunu teş\ ık mi etmektedir? İnşa sanatı. mimar görevlerinin çoğalışı ve programlarının mütenevvileşmesı mecburiyetlerinden mutazarnrdır, İhtisasın kurulnıası. veya diğer bir zaviyeden mimar ekıplennin ihdası bu davavı halledecek çareler midir'.' Odevlerinin ehemmiyetine binaen. mimar bugün, her zamandan daha zıyade cemiyetteki birinci plandakı mevkiinı işgal etmelidir. Bu mevkıi ne şekilde kuvvetlendirmelidir? Mesleki davalanmızı vakından alakadareden bu konular tizerinde mimarlanmızın da hassasıyetle duracaklanna. ve Tiirk mimarlannın noktai nazarlannı bildireceklenne eminiz..." Bu noktada gündeme gelmesi gereken bir başka soru da mimariığın böylesi bir savaşımda "yalnız bırakılıp bıraküma- >acagı"olsa gerek. Çevre ve uygarlık de- gerlerine saygılı birkentleşmeden ve bu- na doğrudan katkı koyacak nitelikfi ve duyarlı bir yapılaşmadan asıl kazançlı çıkacakiar "topium ve insaniık" olacağı- nagöre, ılgilı diğer tüm kesimlerinde yi- ne aynı hedeflere ulaşabilmek için "mi- mariığa destek olması" gerekmez mi? Bu sorunun yanıtını da yine HABI- TAT-II'nin özel'likle "ortaklık" çağnsı- na bağlı olarak vermek eibette ki anlam- lı olacak. Eğer sorunlan ortaklaşa yaşa- yanlar. çözümünde de ortaklaşa bir so- rumluluk üstleneceklerse, buna en uy- gun alan herhalde yine mimarlık olsa ge- rek.Çünkü mimar, enınde sonunda "ken- disine gösterüen yerde" ve yine "kendi- sinden istenen büyüklükte" bir bınayı ta- sarlamakla görev li sayılıyor. Ne var ki o "yer" ve o "büyüklük" (ya da konum, işlev vb. özellikler) önceden saptandığında, toplumun genel "yaşama ortamı" (yani HABITAT) çıkarîan he- men hiç gözetilmemişse, mimann ve onun meslek odasının bu tür bir tasanm hizmetine karşı gösterebileceği "direni- şe" de (başta karar vericiler olmak üze- re) o yapılaşmayla ilgili herkesin "or- fak" olması. HABITAT-M'nin yaşama geçırilmesi demektır. Bunun dışında bir ortaklık ise mimarlığa ve topluma değil. yine yağmaya ve yozlaşmaya hizmet edecektır. J$te. böylesi biraşamada özellikle be- Iediyelerin ve diğer "imaryetkisine" sa- hip kurumlann. HABITAT-II'nin çağrı- sına artık kulak vermeleri ve "mimari çevreııin" yaratılmasına yön veren tüm karar ve uygulamalann öncelikle "mi- marlann demokratik katilımıyla" ger- çekleşebilmesi için "dayanışma »eisbir- l^i ortamını" yaratmalan gerekiyor. ûyie görünüyor ki I Temmuz Dünya Mimarlık Günü. İ996yılındaki "HABI- TAT sonrası" gündeminde işte bu yö- nüyle daha bir önem kazanıyor. Isaac Asımm'un dediği gibi uygarlığı yok eden değil. ona yine hizmet eden bir mi- marlık için "toplumsal güçbirliginin" belkı de tam zamanı. Bu nedenle I Temmuz'larda artık sa- dece mimarlann değil, uygar ve "HAB1- TAT değerleri korunmuş" bir çevrede yaşama hakkı olan herkesin "ortak mi- marlık günü" olarak kutlanrrıalı... Mimariar Odasfnın Jstanbul'daki 1 Temmuz etkinliklennde vurguladığı "mimariığın toplumla buluşması" kavra- mı da işte bu özlemi ıçeriyor. Hele, Kül- tür Bakanlığı'nın Mimariar Odası'na karşı takındığı "uygarhk dışı" davranış- lardadikkatealınırsa. buözlem daha bir önem kazanıyor ve "toplumsallaşı>or"~ 'Alaya aldıklan bile onu okur' • Ankara'da EdebiyatçıJar Derneği'nin düzenlediği 'Aziz Nesin Günleri' başlıklı sempozyum suruyor AN'KARA (Cumhuriyet Bürosu) - Edebiyatçılar Der- neği Başkanı Mustafa Şerif Onaran, "güJdürürken dü- sündürmesinr bilen bir ya- zar" olarak nitelediğı Aİiz Nesin için. "Oülkesindekur- tuluşu için, elinde süngü. cep- hede ölen bir asker gibi, kale- mi elinde öWü"dedi. Bir .Aziz Nesin kitabı almanın, yolcu- luğa çıkarken yanına su al- mak kadar doğal olduğunu söyleyen Onaran, "Alavaaklı- ğı kişilerbile onu okur" görü- şünü dile getirdi Edebiyatçılar Derneği'nce düzenlenen ve beş gün süre- cek "Aziz .Nesin Günleri" sempozyumu cumartesi gü- nü başladı. Dernek Başkanı Mustafa Şenf Onaran, açılış- ta vaptığı konuşmada. Azız Nesin "i "çaguı Nasreddin Ho- :ası" olarak nitelendirirken, Vesin'in. yaşadığı çağın ta- ııklığını yapan onurlu birya- :ar olduğunu söyledi. Onaran. "Halkunızm yüz- le60*ı apıaJdır" sözleri nede- iyle kendisinın de yanlış an- ıdığı Aziz Nesin'in zaman mde haklı çiktiğinı v urgula- 3rak, "Halkımızın geri bı- ıkrtnlmasından, karanlığa ilmesinden vakınıyor: bun- ın çıkar uman çirkin siya- tçiyi eleştirmek isriyordu" •di." Sempozyumun sanat da- ımanlığını yapan araştır- ıcı-yazar Alpay Kabacalı- Nesin'in askerlikten ya- lığa uzanan yaşam serüve- i anlatarak. konuşmasını. ünlü yazann şu sözleriyle noktaladı: "Ben bir simyacmm. göz- yaşlarımı gülmeceye çevire- rek, dünvava sundum. Belki de ben, bu in küleri yazabiie- yim dhe bunca uzun yaşa- dıın; saît bu öv küleri değil, bu romanlan. bu m unlan. bu şi- iıieri yazabilmek için ve dün- yayı kanştınp düzeltmek ve güzeUeştirmek umudu için.«" Eleştirmen Feridun Andaç da, Aziz Nesin taşlamalann- daki halkı uyancı veaydınla- tıcı söyleme ışaret efti. An- daç. taşlamaları siyasal bir mücadele aracı olarak kulla- nan Nesin'in. "Hiçbirzaman istekle, hevesle taşlama yaz- madım, taşlama vazmak zo- runda kaldım ya da bırakıl- dım"söz!erini anımsattı. Ne- sin'in son dönem taşlamala- nnda toplumdakı değer yiti- mine ve yozlaşmaya yönelik eleştiriler getirdiğuıe dikkat çeken Andaç, örnek olarak Nesin'in "Masal"adlı şuyer- gisini okudu: "Ey benim ko> un gibi maz- İum/Kuzu gibi masum / Yurt- taşlarım! Ej bükemediği eli öpen / El etek öpmekJe dudak- lanaşuimavan/Yurttaşlanm.' / Bir üstekine kuzu / Bir altta- kine canavar kesiien vurttaş- larım! / Her masaldan alın- malj bir ders / Ne vapalım ki kimileri dersi / Anlıjor ters / İstemiyorsan zartzurttan buy rultu / Alkışlama öv le her zartzutu. / Aldanıp alkışladı- ğını sanarak y iğit./ Bir de ba- karsın ki uvuz it." Esperanza Fernandez, VaJencia Orkestrası ile bugün AKM'de 'Flsanenko yürekten söylenir' Kültür Senisi- İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafın- dan düzenlenen 24. L'luslaru- rası îstanbul Müzik Festiva- lı'nin ağırladığı en önemlı or- kestralardan biri olan Valenci- a Orkestrası bugün ve yarın Atatürk Kültür Merkezfnde vereceği konserlerle müzikse- verlerle buluşuyor. 110 kişilikdev orkestra. bu- günkü konserinde şef Manuel Galdufun yönetımi v e mezzo soprano Esperanza Fernan- dez'in solıstliğınde Albeniz v e Manuel de Falla'nın yapıtlan- nı seslendırecek. Fernandez. de Falla'nın ün- lü çingene flamenko sanatçısı Pastorya Imperio'nun ısteği iizenne besteledıği 'El Amor Brujo' adiı yapıtı yorumlaya- cak. 1995 te Endülüs Gençlik Orkestrası ile aynı esen ses- lendiren ve kaydını yapan sa- natçı, aynı yıl Endülüs Fla- menko yanşmasında birınci- lik ödülünü de kazandı Babası Curro Fernandez in kurucusu olduğu ' Fernandez Ailesi' grubuyla ilk kez 14yaşın- da sahneye çıkan sanatçı. Av mpa. Japonya ve Hindistan'a turneler yaptı. 1992'de ünlü flamenko gı- tarcıRaeodeLuciaileAlmanva'da bırlikte sahne aldı. -Daha önce İstanbul'a geldiniz mi? FERNANDEZ- Ev et 8,9 yıl ön- ce gelmıstım. - Hangi programla gelmiştiniz? FERNAN'DEZ- Marıo Maya grubu ile Açıkhava Tiyatrosu'nda bir flamenko gösterisine gelmiş- tim ve gösteri sonrası îstanbul'da sadece bir gün kalabılmiştım. O yazden bu ikinci fırsarta konser- den iki gün önce geldim bu güzel şehri gezebilmek için. 24.H8SURMİISI ISTMItBL M02(K FESTİVAÜ - Bu kez ünlü Onjtıesfa de Vklen- cia ile sahne alacaksınız, de Fal- la'nın El Amor Brujo adlı eserini seslendireceksiniz. Bu parçanın vorumıı ile ilgili düşünceleriniziöğ- renebiür miviz? FERNANDEZ- Ben normalde bir flamenko sanatçısıyım . İki yıl önce Anda Lucıa Orkestrası ile ça- Iıştım bu bir orkestra ile ilk çalış- mamdı. Bu çalışmadan önce fla- menko söylerken benı dinlemiş- ler ve De Falla nın ölümünün 500. v ılında bu orkestra ile onun parça- sını seslendirmem istendi.. De Falla bueseri birçmgeneolan Pas- torya İmperio için bestelemiş. Her zaman bu parçayı sopranolar ses- lendirmiş, benim çingene olduğu- mu duyunca daha çok ılgilendiier ve 500 yjJ sonra ilk kez bu parça- >ı bir çingene flamenko sanatçısı seslendirdı.Tabii kı bundan büyük gurur duydum. - Ödülİer kazanmış bir flamen- ko sanatçısı olarak 110 kişilik Or- questa de Valencia ve şef Manuel Galduf ile çalışmak yorumunuzu etkilemiyor mu? FERNANDEZ- Farklı ama be- nim çok hoşuma gidıyor kendimi çok ıyi hissediyorum. Flamenko da sınır yok, nota yok klasik mü- zik ise yazılmıştır en büyük fark bu. Ama benim için söylerken hıçbir fark yok çünkü aynı duygu- larla aynı yürekle söylüyorum. Müzıği hissediyor ve sesımle his- seftiklerimi aktanyonım. - Peki bize ne gibi bir müzik eği- timi aldığınızı ve şarkı söylemeye nasıl başladığınızı anlafır mısınız? FERiNANDEZ- Hiçbir eğiti- mim yok hiç bir nota bilmeden na- türel söylüyorum. Flamenko söy- lemek için notaya, eğitime gerek duymayız. Bu halkımızın sesidir, yüreğinle söylersin. 9 yaşında dansa başladım 12 yaşımda ise profesyonel olarak şarkı söyleme- ye başladım. Şu anda 30 yaşında- yımyani J 8 yıldır söylüyorum. - Hâlâ dansediyor musunuz? FERNANDEZ- Sadece flamen- ko söylediğim zamanlar dansçıla- ra eşlik etmek amacıyla birkaç fi- gür yapıyorum. BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Yarın İki Temmuz "Mescidde nyâ-pîşeler etsin ko riyâyı, Meyhaneye gelkim ne nyâ var, ne mürâyi.."(") Bu iki dize d/van şiirinın gazel ustalarından biri ol- duğu kabul edilen Şeyhülislam Yahya'nın. Yanlış okumadınız. Yahya efendi yıllarca Anadolu ve Rumeli kazasker- liklerinde bulunduktan sonra üç kez şeyhülislaml/k makamına getirilen, kuşkusuz dini bütün, bir şaır. Yalancının, gösterişçinin, mescıdi kişiselleştirme esnafının suratında çağlar boyunca tokat gibi patla- yan bu d/zeleri öfke ürunü olarak düşünebılinz belki. Ama kaynağındaki tepkiyi gözardı etmeme koşu- luyla. Çünkü şairce düşünürtükten kaynaklanan bu tep- ki, mescidi/dini kendileri ya da toplumsal katmanla- rı yararına çıkar aracı olarak kullananlara/kullanmak isteyenlere karşıdır. Benzeröfkelenmelerin, Şeyhülislam Yahya'dan yıl- lar sonra gelen başka bir şairi, Mehmet Akif'ı ilke- lerini benimsediği ideolojiyi hırpalamaya kadar gö- türdüğünü biliyoruz.. "Sığmıyor işler en büyük endâzeye artık Saltanat namına, din namına maskarahk" * Yarın iki Temmuz Egemen sınıflann dümen suyundaki politikacılar. ki güneydoğudaki acıların meyvelerini de kullanan on- lardır, 3 yıl önce Sıvas'ta işlenen toplu cinayeti unut- mamızı istiyor bizden.. Dinsel olanı ideolojik olana çevirmenin ustası Is- lamcı akıma karşıtlığın birincil gereği şu: Şeyh Bedrettin'den, Şeyhülislam Yahya'ya, 31 Mart'tan Hilafet Ordusu'na, Kubilay olayından Sı- vas'a kadar uzanan kaç yüzyılın savaşımında "vaka nüvist"\r\ görmediğini görerek tarihsel gerçeklerı gün- demde tutmak. Bir yazımda değinmiştim. Erken CumhuriyetdönemindeOsmanlı'dan kalma "Maddi üretim araçlannı elinde bulunduran katman- lara dokunulamadığı için" bilimi öncü olarak kabul eden yeni güçler açmazda kaldı. Dönemın oluştur- duğu / geliştirdiği "yenisınıf" Kemalizm gösterip sağ vurma becerisini kazanmıştı çünkü. Tek partı döne- mi eğitiminin 1946'ya kadar iğneyle kuyu kazar gibi sağladığı birikimin, imam-hatip okullarının açılma- şıyla güç yitimine uğraması bundandır. Yoksa Hasan Â/i Yücel'lere, Hakkı Tonguç'lara karşı ReşatŞem- settin, Tevfîk lleri gibilerinin barınması mümkün olur muydu bu ülkenın eğitim politıkasında.. Adnan Menderes gibi "Siz istersenız hılafetı bile getırebılırsınız" diyebilen yalancı pehlivanlar. Kenan Evren gibı çağdışı eğit/m şampiyonları barınabılırler miydi? Sıvas toplu kıyımını ilkel düşmanlık duygulanna kapıldığımız için değil, "Cumhuriyet Sıvas 'ta kurul- du, Sıvas'ta yıkılacak" diye diye ağızları köpürenle- nn "Laiklik bitecek - Şeriat gelecek" diye saatlerce haykırabilme ortamı bulduklan için unutmayacağız: Kurtuluş Savaşımızın ilk örgütlenme evresinde para- lı askerlerle 'W/s/e?OAo't/sü"oluşturarakemperyaliz- min güdümüne giren sadrazam efendılen. dahıliye nazırlannı unutmadığımız gibi.. Mustafa Kemal ve arkadaşlanna "ıdam fetvası" veren şeyhülislamları, unutmadığımız gibi. Evet, yarın 2 Temmuz., Asım Bezirci yı Metin Altıok u Behçet Aysan'ı ve öteki sanat adamlannı, semaha çıkan Alevi genç- lerini 3 yıl önce çekip kopardılar aramızdan. Kalanlarımıza bakalım: Soluğumuz yerinde mi... (*) "Gösterişt huy edınenler mescidde nya yapadursunlar — Meyhaneye gel sen, çunku burada ne nya var, ne mura- yı.."(Çev: Abdülbaki Gölpınarlı). Edebiyatçılar Derneği 1996 ödülleri verildi ANKARA(ANKA>-29 haziran akşamı Edebiyat- çılar Derneği 'nin gelenek- sel onur ödülleri. çağdaş yazınımızın gelişmesıne katkıda bulunmuş 8 şair ve yazara. düzenlenen bir tö- renle verildi. 'Büyük Tiyarro'da ger- çekleşen törende bu yılın onur ödüllennı alan Mina Urgan, Arif Damar ve İs- met Zeki Eyüboğlu hazır bulunurken. Atilla flhan , Nezihe Meriç. Nermi Vy- gur, Memet Fuat \ e Can Yücel eeceve katılamadı- lar. Küştü Asyah'nın. .Aziz Nesin' in "Coşumeular" şi - irini seslendirmesiyle baş- layan törende ilk ödülü alan Arif Damar vaptığı konuşmada "'Kaücı şairler hep dünvav ı değiştirmek is- te\enlerdir"dedı. Ödülünü Muhsine Helimoğlu'ndan alan IsmetZeki Eyüboğlu. Türkıye'de son ellı yıldan ben 'düşünen insan' verı- ne . "sırtında vük taşnan devlethamalı'v etı^tırilmc- ye çalişıldığını savundu. Mina (Jrgan ödülünü Prof. Sevda Şener'den alırken kültürün evrensellığı üze- rine vaptığı konuşmasında "Kimi cahillerin sandıkla- rı gibi kültür ufusal değil evrenseldir" dedı. Törene sağlık sorunlan nedeniyle katılama>an Can Yücel gönderdığı mesajda "Bu- güne kadar damgalı bir eşektim. ödülünü/ savesin- de altın madalvalı bir eşek oldum" dedı. Ödül törenınde Atilia İ'- han'ın ödülünü Bılgı Yavı- nev i Yönetıcisı Mahmut Göleli alırken. Nezihe Me- riç'in ödülünü kızı Gülsün Şengil, Memet Fuat'ın ödülünü eleştirmen Feri- dun Andaç. Nermı Uv- gur'un ödülünü ise araştır- macı-v azar .\Jpa> Kabaca- lı aldı." Foça II. Uluslararası Yaz Miızik Okulu • Kültür Senisi - Foça Belediyesi ve Maria Rita Epık sponsorluğunda düzenlenen Foça II. Lluslararası Yaz Müzik Okulu. 19-28 ağustos tarihleri arasında Club Mackerel Tatil Köyü'nde gerçekleşecek. Flütte dünyanın ilk on flütçüsü arasında ver alan "Gülşen Tatu", piyanoda devlet sanatçısı Gülsüı Onav ve viyolada BBC Senfoni Orkestrası başvivolacısı Ruşen Güneş'ın eğitim vereceği yaz müzik okuluna. Türkıye'den ve dünvadan çok sayıda öğrencı katılması beklenivor. Dünyanın pek çok verınde gelenek halini almış. olan yaz müzik okullannın ülkemizde de kurumlaşması için düzenlenen bu önemli etkinlik sayesinde, vurtdışındaki yaz okullarına giden öğrencıler aynı eğıtimı ülkelerinde görme. hiç gideme>en öğrenciler ise uluslararası sanatçı ve eğitmenlerle çalışma ve kendilerinı geliştirme şansına. Foça'nın doğal güzellikleri içınde sahip oluvorlar. TC Valiliçi Özel Maria Epik Müzik Kursu'nun telefon numarası: (232) 445 38 78 - 445 38 80.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle