23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 MAYIS 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLEGRO EVtN İLYASOĞLl Alkışlar gençlere..İstanbui Devlet Senfoni Orkestrası'nın gençlik konserleri heryıl olduğu gibi iki gün üst üste ayn solistlerle yapıldı. Şef I. lonescu Galati. yıllann verdiği deney imle her bir solistin soluğuna, nabız atışına göre uyum sağladı. Ne de olsa bu gençlerin çogu ilk kez orkestra ile çalıyordu ve ilk kez onca yıl dinleyip özendiği senfoni orkestrasının artık dinleyicisi değil de solisti oluyordu. Böylece tatlı bir telaş içinde. bu tarihi günün özgeçmişlerine iyi anılarla geçmesine çaba gösterdiler. Gönül ister ki daha sık gençlik konserleri olsun. onlara daha sık fırsatlar taninsın. Neyse ki artık konservatuvarlarımızda disiplinli çalışan gençlik orkestralan başanlı konserler vermeye başladılar. Mimar Sinan Üniversitesi ve İstanbui Üniversitesi konservatuvarlan gibi. Ancak yeni sahneye çıkan genç solistlerin profesyonel bir orkesrra eşliğinde konçerto çalmalan bir başka olay. Bu nedenle büyük orkestralanmızın bu gençlere daha çok zaman ayırabilmesi. belki de zarnan zaman gün ortası konserleri düzenlenmesi ne kadaryararlı olur. Istanbul'da bu hafta sonu dinlediğimiz genç solistler. kimi orkestra solisti unvanını taşıyanlardan çok daha üstündü. Kendini kanitlamanın tutkusu ile disiplinli çalışmanın sonucunu sergilediler. Üç piyanist. bir çellist. bir viyolacı. iki klarnetçi ve birobuacı ile bir flütçü katıldı konserlere. Geçen y ıllarda birçok yetenekli kemancı ve çellist tanımıstık bu konserlerde. Ancak nicedir hiç genç şancı çıkmaması da dikkatleri çekti! İki günün özetinde en tamperamanı yüksek sanatçı, piyanist Birsen l lucan (1970) oldu. Iddiaİı ve yüksek tamperamanına yakısan bir piyano konçertosunu (Çaykovski no. I) tertemiz bir vomm ve piyanistlik kolaylıgı ile sundu. Sanki ona kimse "Konser brtti" demese daha saatlerce aynı enerji ile çalabilirdi. Son bölümde Esra Seda Içan tempoyu hızlandırması bazı kavramları tehlikeye soktu. ancak ikinci bölümde Çaykovski çalmanın inceliklerini güzel yansıttı. Birsen. pariak tekniği vc doludizgin coşkusuna müziğin düşünsel yönünü de eklerse yannlarda adından çok söz ettirecek. Müziğin gizemi ne de olsa tuşjarın ardındaki büvülü bir dünvada saklı. Emre Elivar / stanbul'da bu hafta sonu dinlediğimiz genç solistler, kimi orkestra solisti unvanını taşıyanlardan çok daha üstündü. Kendini kanıtlamanın tutkusu ile disiplinli çalışmanın sonucunu sergilediler. JT TTer yıl olduğu gibi iki gün üst r—t üste ayn solistlerle yapılan JL A. konserlerde şef lonescu Galati, yıllann verdiği deneyimle her bir solistin soluğuna, nabız atışına göre uyum sağladı. Üç piyanist, bir çellist, bir viyolacı, iki klarnetçi ve birobuacı ile bir flütçü katıldı konserlere. Bir diger başanlı solist. flütçü Esra Seda Uçan (1977) oldu. Flütü ile dans eden. bedeninden aldığı gücü soluğuna yansıtan bir sanatçı. Özcnle çalışmış. kısacık müzik geçmişine karsın tekniğin mekanik yönünü çözmüş. Mcrcadante'nin flüt konçertosunda lirik bölümün duyarlılığı kadar Rondo Russo'nun zengin ezgiselliğini eoskııyla duyurdu. Orkestra da bu az tanınan yapıtta ustaca bireşjik sergiledi. Piyanist Özlem Ebesekl 1970) tertemiz seslendirdiği Grieg konçertosuyla disiplinli bir sanatçı olduğunu kanıtladı. Yumuşak birtuşe kazanmış. teknik zorlııklann üstesinden gelmiş. Belki biraz daha tutku. biraz daha coşku kazanması gerekiyor. Çellist Efe Baltacıgil (1978). güzel bir ton ve dramatik biranlatımla Faure'nin dokunakh Elegie'sini seslendirdi. Başladığı noktadan aynlmadan ve hiç abartmadan tamamladı parçayı. Piyanist Emre Elivar (1976), piyanist yeteneğini sergilemek için Gerslmin'in Rhapsody in Blue adlı yapıtını seçmişti. Caz coşkusuyla, değişken ruh hallerini başanyla yansıttı. Yumuşak tuşeye ve saglam bir tekniğe sahip olmuş. Giderek orkestra ailesi ile daha da uyumlu birdeneyim kazanacak. Iş ki daha çok konçerto calabilme fırsatını bulsun. Aslı Engiıı (1975) ve Aylin Ensoy (1976) Krontmer'in iki klarnet için konçertosunu başanlı bir eşleme ile seslendirdiler. Onlarda giderek sahne telaşlarını yenecekler mutlaka. Böylece orkestra ile söyleşilerinde daha yumuşak. daha anlamlı biralışveriş kazanacaklar. Viyolacı Evrim Baçtaş (1977) çalgısının dogasında varolan güzel şarkı soyleme yeteneğini ögrenmiş bir sanatçı. Çalgısına ruh katabilmeyi. onunla aynı ezgiyi yaşamayı başardı. Orkestra ile birlikteliği giderek biraz daha saydamlaşırsa önemli bir viyolacı kazanmış olacagız. Ayşin Kiremitçi, Mozart'ın ünlü obua konçertosunu titiz oiduğu kadar biraz da tedirgin seslendirdi. Obuanın güzel şarkı söyleme becerisini yıllar geçtikçe keşfedecek. sahne alıskanlığı edindikçe çalgısıyla özleşecek. Bu arada genç sanatçılann özgeçmişlerini yazarken birileri onlara yol göstermeli. Belki de senfoni orkestrasının yönetimindekilere düşer bu iş. Henüz işin başındaki bir sanatçı tüm sayfa boyu bir özgeçmiş veriyorsa. biraz ünlendi mi yaşamöyküsü bir bütün kitapçıgı kaplayacak demektir. Tüm gençleri kutlarken onlan yetiştiren ögretmenlerine ve onlara kanat geren orkestra üyelerine (ne denli yorgun düşseler de) teşekkür etmemiz gerek. AHMETSAY ANKARA - Yapıtından bölümler seslen- dirilırkendınleyicılergözyaşlannıtutamı- yordu ve bu yapıtın bestecisi olarak pod- yumaçagrıldığındaherkesayağakalkıyor. onu coşkuyla alkışlıyordu. Müzik alanın- daki demokratik savaşıma onun kişiliğin- de duyulan saygı ve sevgiyle sınırlı degil- di bu gösteriler: Bir bestecinin kırk yıldan berı sürdürdügü özverinin halk tarafından onaylanışıydı. MuammerSun. podyumda dinleyicileri selamladığı sırada. insanlar kıvançtan. sevinçten aglıyor. onu ısrarla. dakikalarca alkışlıyor. haykırarak yürek- ten selamlıyordu. "Kurtuluş" filminin müzigi. artık bir konser yapıtıdır: Orkesrra eşliğinde karma koro tarafından konser salonlannda sıkça seslendirilmekte, müzik kurumlarımızın yurtiçi turnelerinde konser programlannın başına oturtulmaktadır. Geçen hafta CSO Salonu'nda Ankara Devlet Konservatuva- n'nın "60. Yıl Kutiamasrnda da bu kon- ser müzıginın "Direniş", "Özveri" ve "k- mir'in Daglannda" bolümleri. şef Hik- met Şimşek yönetımindekı konservatuvar korosu ve orkestrasmda seslendirildi. Hikmet Şimşek hocamız. aynı zamanda çok yetenekli bir konuşmacı: 60. Yıl Kut- laması'nın "müzik" ve **tören"e ılişkin yönlerini doğaçtan yaptığı konuşmalarla kaynaştırtrken, 1936'da Atatürk'ün buy- ruguyla kurulan konservatuvann heyecan uyandıncı serüvenini, "Kurtuluş" müzi- gının anlamıyla bütünleştirdi. Böylece. müzikle birlikte başka bir tat bulan "tören konuşmalan". içtenlıkli bi- çimde dile getirilen gerçekler olarak yeri- ne oturdu. Ögrenciler adına Aysun Işımer'in "bel- letilmiş sözJer"den oluşmayan konuşma- sında. müzmin sorunlarvurgulandı: Yirmi beş yıldır yapımı tamamlanmayan. sadece dış duvarlanyla bekleyeduran. kısa bir sü- re sonra göçeceğinden kaygı duyulan "Konservatuvar Konser Salonu"nun ta- mamlanması. okulun gereksinimlerini kar- şılamayan. bilgisızce planlanmış binadaki yetersızliklerin gidenlmesi. mezun olan 'SO Salonu'nda Ankara Devlet Konservatuvarfnın "60. Yıl Kutlamasf'nda Muammer Sun'un 'Kurtuluş' filminin müziği seslendirildi. Konservatuvar müdürü Prof. Erol Gömürgen, konservatuvann Cebeci'deki 'özyuva'sının geri verilmesini istedi. genç sanatçıların "bütçe. ödenek. kadro" gibi bılinen nedenlerle işsiz bırakılnıası ve biryığın öteki temel sorun... Bütün bu olumsuz koşullarda başanlı çalışmalanyla tanıdığımız konservatıısar müdürü Prof. Erol Gömürgen ise, kısa ko- nuşmasmda hem ögrencilerın dileklenni destekledi hem de yılan hikâyesıne dönen, konservatuvann Cebeci'deki "Öz>u>a"sı- nın geri verilmesini istedi. Bu tören fırsatı dolayısıvla Hacettepe Cniversıtesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Saglam ve Kültür Bakanı Dr. Agâh Ökta> Güner tabii ki konuştu. "Ödenek, bütçe vs." sıkıntılan rektörlüğün de başlıca soru- nu olduğu için, konservatuvann rektörden fazla bir istemi olamazdı. tüm rektörler- den beklendıği gibi "demokratik kararlar almak"tan başka... Oysa Güner'in konuşması dinleyicileri şaşırttı: "Itiraf etmeliyim ki" diye başladı Sayın Bakan. "Cebeci'deki konservatu\-ar binasının elden çıktığını burada öğren- dim" Maruzatımızı arz edeliın efendım: Ta- nınmış bir Alman mimar tarafından Selçuk mimarisindenesinlenerek 1930'lııyıllarda >apılmış olan Ankara Devlet Konservatu- van binası. !982'den beri Mamak Beledi- \esi'ncekullanılmaktadır. Okulun hastane- ye benzeyen yeni binasının yetersizligi yü- zünden. birkaç ana sanat dalının Cebecide- ki eski ama güzel binada çalışabilmesi için ginşimlerde bulunulmuş. 14 yıldan beri basında belki 14 bin yazı yeralmıştır. "Öz- yuva"da 1982 öncesı piyano derslerinın yapıldığı ünlü "döner odalar'Man bugün yazı makinesi çatırtıları yükselmektedir. Heyhat. ne yer kaldı ne konservatuvar! Cs- tüne üstlük. okul I982'de YÖK kapsamj- naalınmış. Hacettepe Lmversitesi'nebağ- lanmıştır. Özyuva'nın geri verilmesi konu- sunda. Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Mamak Belediyesi'nin ve Kültür Bakanlı- ğı'nm sosyal demokratların elinde olduğu yıllarda da gırişımler sonuçsuz kalmıştır. Agâh Bey bu sorunun çözümüne katkıda bulunabilirse müzıkçiler olarak büyük se- vinç duyarız. Ana, acılar içinde, 19 Mayıs 1996da Bilkent Senfoni özel bir konser sundu. Dogru bir takvim. ama biraz sıkıcı bir pıogram: Zemlinsky" nin 20 yaşındayken besteledigi re minör senfoni. Mendelssohn'dan "BirVazGecesiRmasr ve konserin ikinci yarısında Schubert'ten, solocular. koro \e orkestra için "Stabat Mater". Müzik tarihi kitaplarında Zem- linsky. çağdaş müziğin öncûlerinden Schönberg'e altı ay ders vermiş olmakla ve kız kardeşinin Schönberg ile evlenmiş bu- lunmasıyla tanınır. Zemlinsky'nin bu bi- çem kimlıginden yoksun. sıİcıcı "Senfo- ni"sine gelene kadar. Türkiye'de seslendi- nlme önceliği bulunan nice orkestra yapı- tı vardır: Başta bizim bestecilerimizin ya- pıtları! "Stabat Mater", tam anlamıyla Hıristi- yan kültürünün geliştirdigi "dinsel** bir müziktir. Solocu seslerin, koronun ve or- kestranın katılımıyla gerçekleştirilen bu görkemli müziğin bestecileri arasında Jos- quin, Palestrina, A. Scarlatti Pergolessi, Ha> dn, Schubert Rossinu Verdi, Poulenc ve Penderecki bulunuyor. Konusu, çarmıhagerilmiş Isa'nm karşı- smda Men-em Ana'nın duydugu acılardır: "Ana, acılar içinde ayakta dunıyordu." İki bin yıldan beri kuşaktan kuşaga taşınan ev- rensel birsızı... Scbubert. kontrapunkt tek- nigini (ömegin koroya yüklediği fug sana- tınm inceliklerini*yapıtın bütününde ken- di lirik anlatımıyla (Lied'in melodik zen- gınligiyle) kaynaştırmış ve ortaya 12 bö- lümden oluşan derin. duyarlı ve çarpıcı bir müzik çıkmıştır, "Ana, acılar içinde a>ak- tadunıyordu" teması üzerine... Söylemeden edemeyecegim: Biz de ayakta duruyoruz acılar içinde. Bizim de anamız babamız var. Acı çekiyor olmalı- lar. Umutlanmızçannıhagerildi. Amahâ- lâ ayaktayız. Yok mu bizim durumumuzu anlatacak bir Schubert'.' Geçen haftanın başka bir önemli müzik etkinliği CSO'dajjerçekleşti: Genç orkest- ra şefimiz Naci Ö^güç (1964). Beettıoven, A. Marcelk) ve Çaykovskfnin orkestra ya- pıtlanndan oluşan dolgun bir programı ba- şanyla yönetti. Beethoven'ın 5. Piyano Konçertosu'nun solisti Kamerhan Tu- ran'dı(dog.l965). Yazımı bu satırlarla tamamlamak zorun- da olduğum için. bu iki yetenekli müzikçi- miz üzerinde başka fırsatlarla genış biçim- de duracagım. Bir gerçegi belirtmekle ye- tiniyorum şimdilik: Keşke Naci Özgüç gi- bi 50 tane. 100 tane genç şefimiz. Kamer- han Turan gibi 100 tane piyanistirniz olsay- dı... IZDSO'danflkyazısüsleyen dinleti... Özlem Esen ÖNDER KÜTAHYALI İZMİR - Sevgilinin yanagı gibi olmayan gül güzel olmaz Şarapsız bahar güzel olmaz. Evet. Şiraztı Hafız bir gazelinde böyle di- yor. Yukandaki dizeleri. rahmetli sanat biiyü- ğümüz Ruşen Ferit Kam'ın eski bir radyo konuşmasından ve kendi çevirisiyle aktar- dım. Peki şarapsız bahar güzel olmaz da mü- ziksiz bahar güzel olur mu'.' Elbette hayır. 19401ı ve 501i yıllarda Cumhurbaşkanlı- ğı Senfoni Orkestrası. dinleti mevsimini. Havdn'ın "VedaSenfonisi" ile kapatırdı. Şim- di orkestralanmız. özellikle genç kuşaklara yönelik 'bahardinletileri' sunuyor; ŞeniyıT dinletilerimiz de var. Mutlu bir aelişmedir bu. IZDSO'nun yıllık program kitapçığında 1 haziran tarihınde yapılacağı duyurulan Bahar Dinletisi. topluluğun Güney Kore gezisi ne- deniyie 16. 17. 18 mayıs günlerıne alındı vc müzikseverlerden büyük ilgi gördü. EÜ 17. Spor ve Sanat Şenlikleri çerçeve- sinde verilen dinletileri. Görer Ajkal \önet- ti: solocu. gitariM AlirioDiaz'dı. Programda. E. Chabrier'nm "Espana"sı. J. Rodrigo'nun gitar konçertosu ("Aranjuet1 "). Rossini'nın "Se*il Berberi" operası uvertürü, \S. VVald- teufel'in "Patenciler" valsi. Dvorak'ın 1 ve • IZDSO'nun Bahar Dinletisi'ni Gürer Aykal yönetti; solocu, gitarist Alirio Diaz'dı. Aykal, duyarlı bir müzikçi ve usta bir şef. Onun yönettiği İZDSO, bütünüyle doyurucu olan nitelikler kazanıyor. Sanatçı, her ölçüde müzik yapıyor ve ortaya koymak istediği güzellikleri orkestradan rahatlıkla alabiliyor. 2 sayılı Slav Danslan. J. Brahms'ın 6. Ma- car Dansı ve J. Strauss'un "Imparator" val- si vardı. Regine Sainz de la Maza ve Andre Segmia gibi ünlülerin ögrencisi Alirio Diaz'ı Izmir- liler yakından tanıyor. Öğretmen ve müzik yazan rahmetli SdahattinGöktepe'den yıllar önce aldıgını bilgiye göre Diaz. iznıir'e ilk kez 1952"de Rodrigo ile birlikte gelmiş ve o yıllarda henüz bilinmeyen gitar konçertosu- nun adagıo bölümünü. bestecinin piyanosu eşliğinde seslendirmiş. Venezüella'nın bu yaşlı sanatçısı, gitan hâlâ güzel çalışor; ama güç pasajlarda biraz sıkışıyor. Aslına bakılır- sa dinletinin odak noktası Diaz ya da Rodri- go'nun konçertosu degil. gurur kaynagımız Gürer Aykal'dı. Aykal. İZDSO'nun kurulıışunadestek ver- miş. ilk 15 yıl içinde orkestramızla senfonik müzik dağanmn önemli yapıtlannı seslen- dirmişti. Zaınanla çalışmaları yoğunlaştı: Iz- mir'e daha az üdir oldu. Sanırını kendisini son kez üç yıl önce dinlemiştim. Aykal. duyarlı bir müzikçi ve usta bir şef. Onun yönettiği İZDSO. bütünüyle doyurucu olan nitelikler kazanıyor. Sanatçı her ölçüde müzik yapıyor ve ortaya koymak istediği gü- zellikleri orkestradan rahatlıkla alabiliyor. Sunulan yapıtlarda Aykal, gürlük paletini geniş tuttu. Sık sık şaşırtıcı zıtlıklar aradı. Yaptığı vurgular çarpicıydı. Tempoyu esne- tişi, zaman zaman aşm ağırlaşmalar ya da hızlanmalar. yüksek bir beğeninin yansıma- sıydı. Orkestra dokusu içinde öne çıkarılma- sı gereken her şey rahatça izlenebiliyordu. Özetle söylersek sanatçı. belki güncel ya da yüzeysel amaçlarla yazılmış parçalardan. yüksek nitelikler taşıyan ve dinleyene heye- can veren bir müziöi başanyla ortaya çıkar- dı. Candan kutlamak istediğim değerli sanat- çı. umarım bundan böyle daha sık İzmir'e gelir ve bizc Brahms'ın. Çaykmski'nin. De- bussy'nin. Ra%el'ın. Erkin'in.Sa>gun'uneş- siz yapıtlanndan örnekler sunar. Geçen hafta izmir'de güzel bir arp resitali de vardı. DEÜ Devlet Konşervatuvan'nı bi- tirmiş olan Ozlem Esen, HL Devlet Konser- vatuvan"nda Doç. Kaysu Doğansoy ile yaptı- ğı yüksek lisans çalışmasımn mutlu sonuçla- nnı sundu. Program. V. Posse, G. B. Pescetti, C.Debussy,M.Tourniergibi bestecilerden se- çilmişti. Genç sanatçı, arpta büyük aşama yapmış: son derece müzikal çalıyor. Tonu. yerine gö- re dolgun ya da iyice yumuşak. Sanınm, elin- deki arpta bazı teknik aksamalar vardı. Bu- nadeneyimsizliğinheyecanıdeeklenincekü- çük pürüzleroldu. Ne var ki Esen. yaptığı ses- lendirmeyle gelecekte dinleyeceğimiz usta arp sanatçısını muştuluyordu. Özlem Esen açısından bu başannın sevinci yazık ki kısa sürecek. Yüzlerce genç gibi o da "hangi or- kestra ahr". "hangi konservatınar iş verir* gibi kaygı dolu sorularla umutsuz bir bekle- yiş dönemini yaşayacak. Üzücü olan başka bir nokta da arp resitali gibi az görülen bir etkinlige, İzmir'de odak noktası sayılan müzikçilerin ve mesleği mü- zik olan öğrencilerin ilgi göstermemesiydi. Hatır gönül için gelen. sık sık esneyen ve bö- lüm aralannda alkışlayan yapay bir dinleyi- ci önünde. ayrıca yansından fazlası bos. bir salonda çalınak. hiç de iç açıcı olmasa gerek. Ne yer kaldı ne konservatuvar DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FÜAT Kitap Kapakları Remzi Kitabevi'nin "Dünya Muharrirlerinden Ter- cümeler Serisi"nde yayımlanan kitapların fiyatlan sırtlarında yazardı: 50 krş. incecik şeyler değil... 150 sayfa, 200 sayfa... Kapaklar iki renkti: Dışta siyah çerçeve. içinde çift çizgili kırmızı çerçeve... Kapaktaki yazıların bazıları kırmızı, bazıları siyah... » Fransa'daki ünlü Gallimard Yayınevi'nin kitapları örnek alınmıştı herfıalde. Yaşar Nabi yayımcılığa başladığında bu ucuzluk dönemi geçmiş, her şey pahalılanma yoluna girmiş- ti. Varlık Yayınlan 1 liranın üstüne çıkmamak için ki- taplarını ince tutmaya büyük özen gösterirdi. Öyküler kolay da, romanlar sorun olurdu. Ya kısa roman bulacaksınız, ya da uzun bir roma- nı kısaltarak çevireceksiniz. Bir ara Varlık Yayınlar'na bu yüzden kuşkuyla ba- kılmaya başlanmış, sonunda Yaşar Nabi bir açıkla- ma yapmak gereğini duymuştu. Çok küçük puntolar kullanıldığı için çevıri kitapla- nn sayfa sayısı çevrildikleri dillerdekinden az oluyor- du, Örnekse 1950'lerin sonuna doğru çevrilip Varlık Yayınlan arasında basılan Benjamin Constant'ın Adolphe adlı kısa romanı 8 ya da 7 pt ile dizilip bir sayfaya 42 satır konarak. 79 sayfaya sığdırılmıştı. Açıkçası kitap fiyatlarını yükseltmemek, 1 lirada tutmak için çareler aranıyordu. Remzi Kitabevi'nin, 200 sayfalık kitapları 50 kuru- şa sattığı tarihi bulmak için kitaplığımı karıştırıyo- rum... Bir örnek: Maske, Anton Çehov, 206 sayfa. 10 pt dizilmiş, sayfada 33 satır. Boyutları: 14.5 x 20.5 cm. 1938'deyayımlanmış. Varlık Yayınları'nın/4c/o/pne'u ise cep kitabı boyut- larında: 16.8x 11.8 cm. 1958de yayımlanmış. Yirmi yılda giderlerin en az dörde katlandığı anla- şılıyor. 200 sayfa kitap 50 kuruşken, 80 sayfa cep ki- tabı 100 kuruş olmuş. Kapaklarda bir anlayış değişikliği de söz konusu. Varlık Yayınlan, baskı giderlerini yükseltmemek için gene iki renk kullanmasa da, tasanm yoluyla bir çe- kicilik aranışına girmiş. Başanlı denemez, ama artık kapakları bir tasanmcı yapıyor. Aslında Milli Eğitim Bakanlığı'nın "Dünya Edebiya- tından Tercümeler" dizisi, 1940'larda, kapak soru- nuna Remzi Kitabevı'nden de daha az giderli bir çö- züm getirmişti: Bu dizinin kapakları da Gallimard an- layışında yapılıyordu, ama tek renkti. önemli olan. kitabın içeriği, ucuzluğu. herkese ulaşması diye düşünülmüştü anlaşılan... Görünüşü, kâğıdı, kapağı değil... ikisi birlikte olamaz mı? Kapak tasarımına sanat çerçevesine giren bir ta- sarımcı özeninin gösterilmesi Yeditepe Yayınlan ile başladı diyebilirim. Hüsamettin Bozok, Cağaloğlu'nda çalışan, ba- sım işlerinden anlayan bir yazardı, bir eleştirmen... Babadan kalma bir işten geliri vardı. Yayımcılığa tam anlamıyla sanatsal kaygılarla yönelmişti. Amacı içi dışı güzel kitaplaryayımlamaktı... Deneyimli bir tasanmcı olan ressam Agop Arad da çok yakın arkadaşıydı. Yeditepe Yayınevi'ni kısa sü- rede sanatseverlerin yayınevi durumuna getirdiler. Yalnız kapaklara özen göstermekle kalmadılar, ünlü ressamlara kitapların içlerini de resimlettiler. Bir iki örnek: SamAmca, Samim Kocagöz'ün öyküleri, Orhan Peker resimlemiş (7 resim), 96 sayfa, 100 kuruş. (1951) Kaybolan Bacak, Karel Çapek'in öyküleri, Ferruh Doğan resimlemiş (10 resim), 104 sayfa, 100 kuruş. (1953) Bu son kitabın kapağı üç renkti. Ama giderler art- sa da, görüldüğü gibi fiyat değişmiyordu... Kapağa çok para harcayıp kitabın fiyatını yükselt- memek için Vedat Günyol da güzel bir çözüm bul- muştu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığının tam ter- sini yaparak dişi bir klişeyle silme bir renk basıyor, yazılar ile çerçeveyi beyaz bırakıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın. çözümü, kapak büyük- lüğünde bir klişe kullanılmadığı için, daha az gider- liydi, ama Vedat Günyol'un çözümünde de kitap renkli oluyor, hem aynı kapak düzenini kullandığı öbür kitaplanndan ayrılıyor, hem de sergilendiğinde daha bir göze çarpıyordu. Aynca 1960'lardaydık. Beş renkli ofset baskılar, pariak kâğıtlı kapaklar başlamıştı. Bizim alçakgönüllü yazın dünyamızda da 1 liralık kitaplar 3 lira olmuştu. ama hâlâ böyle çözümler arı- yor, kitap fiyatlannın daha yükselmemesi için gider- lerimizi kısmaya çalışıyorduk. Başka bir söyleyişle, kapaklara fazla para harcamamanın yollarını anyor- duk. Onun için de o günlerdeki tasarımcılann konuya yaklaşımları çok değişikti... BUGUN 8.LLLSLARARAS1 İSTANBLL T h ATRO FESTİVALİ 18.30 Dostlaı Tıyatrosunun "Bir Takım Azizlikler" adlı oyunu Kerter Tıvatrosu'ndj. 19.00 Tuncel Kurtiz 'Şeyh Bedrettin Destanı'nı Yerebatan Samıcında sahnelıyor. 21.30 Kumpanya'nın 'Haritadan Naklen Yayın' adlı oyunu Aziz Nesin Sahnesı'nde. 21.30/ LeventÖget'ın 'İkili Figûr"ve Biuro Podroz> Tiyatrosu'nun "Can Çekişen Carmen' adlı oyunu Rumelı Hisan'nda. J.TtVAP ANKARA KİTAP FIARI 12.00 - 13.00 'Rıza NurDosvası" ba»lıkh söyleşiye Turgul Özakman katılıyor. 13.00 - 14.30 'Gençlik ve Edebiyat 1" başlıklı panele Abdullah \efes Melha Görpınar. Lûtfıye Aydın. Fevza Hepçilingirler. Cengiz Ertem ve Ahmet Özer katılıvorlar. 14.30- 16.30 'Vazarlarniçinöldüriildii?'başlıklı panele Mustafa Balbav Muzaffer İlhan Erdost Navuz Önen \e Vecihi Timuroğlu katılıvorlar. 16.30 - 18.00 Murathan Mungan'la iöyleşı 18.00 - 20.00 'Antolojilerde Türk Şairi'' konulu söyleşive Doğan HızJan katılıvor. PANEL - SÖYLEŞİ - KONFERANS Nail Güreli. Şiikran Soner. L mit ZileJi \c Cebbar Yılmaz'ın katılacağı •MedvaveToplum' başlıklı penal saat 14.00'te Mimar Sinan Cniversıtesi Oditoryumu'nda. \luzaffer Aba>han'ın katılacağı sövleşı saat 14.00'te Özel Doğuş Lisesi'nde. Prof. Dr. Charies Taylor'ın vereceği 'Liberallik \e Cemaatçilik" konulu konferans saat I8.00'de Vnp\ Kredi Plaza Konferans Salonu'nda. Suna> Akjn'ın 'Şiir İşliği" saat |9.00'da SahafCafe Kültür Merkezi'nde. KONSER Fikret Kıalok saat 18.30 ve 21.15'te Kartal Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi'nde birer konserle müzikseverlerin karşısında olacak. FİLM GÖSTERİMİ CostaGavras'ın 'Sıkı.vonetun'' adlı filmi *aat 19.00 da Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf Kadıköy Şubesi'nde söstenlecek. (346 04 87) DtA GOSTERİSİ Dr. Nur L'rfalıoğlu''nun hazırladığı 'Mısır ve Tunus' üzerine dia gösterisi saat 14.00'te Kadıköv Kültür ve Sanat Merkezi'nde.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle