08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MAYIS1996SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 8 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L T t Y A T R O F E S T İ V A L İ Polonya'dan Biuro Podrozy Thatrosu, bu akşam s aat21.30'da Rumelihisan'nda Bosna'daki dramı yansıtan 'Can Çekişen Carmen'i sahnelevecek. 'Can Çekişen Carmen'Kültür Servisi - 8. Uluslararası Istanbul Tiyatro FestKali'ne bu \il Polonya'dan bir sokak tiyatrosu katılıyor. Geçen >ıl Edinburgh Fringe'de 'Can Çe- kişen Carmen''leEle%tırmenlerBüyükÖdülü'nüaİan Biuri Podroz> Tiyatrosu, aynı oyunla bugün saat 21.30'da Rumelihısannda, yann ıse Ortaköy Mey- danı'nda Istanbullu izleyicinın karştsında olacak. Bu çarpıcı sokak göstensinin çıkış noktasını. gü- nümüzde giderek yaygınlaşan etnik çatişmalar, hoş- göriisüzlük \e Bosna-Hersek"te yaşananlar oluştu- ruyor. Genç topluluk. eski Yugoslavya'da altüst olan yaşamlardan. yitinlen canlardan. acılardan, vahşet- ten yola çikarak yarattıklan metaforlarla, köklerin- den kopanlan ınsamn dramını çok yahn bir dılle an- latıyor. "l'zun sopalar Ü7erindeyürüyen maskcli birfigür. karanlığın içinden belirerek ellerindeki fenerle izie- yicilcri tarar \e aralanndan seçilen 6 kişi sıraya so- kulur. Soyunnıalan cmredilir... Bu sahne>i korkulu bir kın alama, vakma ve > ıkma izieşecektir... Teafr Bi- uro Podrozy, bu etkile\ici, güçlü sahneyi yaraürken Bosna'da >aşanan \ahşetten etkinlendiklerini söylü- yorlar. Tiyatral bir gösteri. Kulaklarda uğuldayan bir müidk. maskeli figürler, şürsel dizeler, ateş... Se- \ ircide bir du> gu voğunluğu yaşatacak olan bu oyun. Bosna'da \aşananlar ûzerine yapılan onca mundan çok farkJı. Ürkürücii ve aynı zamanda rahatsız edici ama o derecede de güzel" Bu satırları The Independent'in tiyatro eleştirme- nı ClareBaytey. 1995 Edinburgh Festivali sırasında oyunu izledikten sonra yazmış. 'The Guardian" ıse 'Can Çekişen Carmen'in sembohzmle yüklii oldu- ğuna deginivor. "Bir yanda savaş lordJan, kamçılar, öte yanda çamaşırlannı asan genç bir kadın. saldın. toplu saJdınyı sembolize eden çılgınca çizilen daire- ler. Korku, telaş. çaresizlik. Laterna. vurucu bir mü- zik ve savaşın korkunçluğunu belirte>en resimler." Teatr Bıuro Podrozy. İ988'de kurulmuş. Polon- ya'da uzun yıllar dınamızmıni yitirmemış olan alter- natif tiyatro hareketının genç kuşak temsilcilerin- den. Sokak tiyatrosu kavramına farklı bir açıdan yak- laştıklannı söyleyen grup, oyunlannda masklar. uya- ncı bir müzık. seyırcınin yüziinde dolaşan spotlar, dev boyutlarda dolaşan zebaniler. meşaleler ve ba- lonlarla vahşeti, korkuyu ve çaresızligi izleyiciye ak- tanyorlar. Oyunun genel anlamda savaş karşıtı bir mesajı var. Büyük bir soykınmın yaşandığı Bos- na'dakı savaştan yola çıkarak emprovızyonlarla oluş- turduklan 'Can Çekişen Carmen'. Karabağ, Erme- nıstan. Çeçenya. Ruanda \e daha pek çok yerde dö- külen kanlan. ışlenen cınayetleri. acı çeken insanla- rı rzlevıcinın karşısına bir kez daha getınyor \e bu vahşet üzerinde bir kez daha düşünmelennı sağlıyor. Oyun metınlen sanatçılar tarafından oluşturulur- ken oyunculukta da yenı dil arayışlanyla dikkat çe- kiyorlar. Oyunun yönetmeni Pawel Szkotak 'Can Ce- kişen Carmen' ile ilgilı olarak şunları sövlüyor: "Savaş karşıtı bu gösterimizhı evrensel bir dili ol- sun istedik. Eski Yugoslavya'dan gelen göcmenlerie tanıştık: onlann kaderlerini olabildiğince pavlaşma- ya çalıştık. "Can Çekışen Carmen i birkaç kez eiden geçirdik. Bir de baktık ki, tarih sayfalan arasına gö- müldüğünü sandığımız savaş, >irminci yüzyıhn en bû> ük tehlikesi olarak karşımızda." İLKgO CİDDİK URUMl^Üİ w Biıiaknıı AzîzHder Kültür Servisi - Dostlar Tiyatrosu, 8. tstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali"ne bugün saat 21,30'da ve yann 18.30'da Kenter Tiyatrosu'nda sahnelenecek "Birtakım Arizhkter" adlı tek kişilik oyunuyla katılıyor. Büyük mizah yazâYı Aziz Nesin'in öykü. şiir, oyun, masal. taşiama ve köşe yazılanndan Genco Erkal"ın sahneye uyarladığı oyunun yönetmeni ve oyuncusu yine Genco Erkal. Bugüne kadar yapılan uyarlama çalışmafanndan "Birtakım Azizlikler"in farkı Aziz Nesin'in köşe yazılannın büyük bir ağırlık taşıyor olması. Genco Erkal, Dikmen Gürün Uçarer iie yaptığı bir söyleşisinde "Birtakım Azizlikler" için. küçük küçük taşlardan oluşan günümüzün ve ülkemizin bir panoramasını veren mozaik benzetmesini yapıyor \e oyunun ülkemızde her zaman söz konusu olan özgürlük, düşünce özgürlügü. insan haklan. demokrası gibı kavramlann gösterdiği çarpık gelişmeler üzerinde duran bir çizgisi olduğunu belirtiyor. Bu çızgiyi Az/z Nesin'in kaleminden. dilinden değerlendirirken ortaya çıkan tabloya ilişkın görüşlerini şu sözlerle dile getiriyor: "Büyük bir sessiz çofunluk var Bunlar askeri bir darbe de olsa, insan haklan gibi kavramlar askıya da alınsa çeşitli baskılara karşı çıkmnorfar. Bö\le olmalannın bir nedeni de ülkemizde genetde büvük basktlar vaşanıvor. İnsanlan sindiren baskılar. Oyunda bu kişileri hicveden bölümler dikkat çekhor." Erkal. Tiyatro Dergısı'nde çıkan bir söyleşisinde ise oyunun bölümleriyle ilgili olarak ijiı bilgilen veriyor: " „ tam gelişmemişliğimizin konu edildiği bir genel bölüm ele alınıvor ilk bakışta. Sonradan konu, nedenleri ortaya koyan bir başka tema\a baglanı\or: Üikemizde demokrasi, insan haklan niçin Utedigimiz diizeyde değil? Çiinkü insanlar korkuyorlar ve konuşmuyorlar bu toplumda. Ovunun genişçe bir bolümü de bu sessiz çoğunluğun eleştirisi üzerine. Her şe>i kabul eden, bir darbe de olsa, demokrasi askı\a da alınsa hemen susup, sinen, sesini çıkarma>an başkalannın işine kanşmayayım da aşıma bir şe> gelmesin. bana dokumavan >ılan bin \aşasın gibi düşünen insanlan eleştiren bölümün ardında. bu durumun nedeninin shasal otoritenin yani 'devletin' ülkemizde >oğun bir baskı kurmuş olmasınıa, bir korku toplumu yaratmış olmasının işlendiği bölümler geii.vor. O\ undaki gelişim çizgisi, bu sivasal otoriter toplumun simgesi olan Hazreti Dangalak. Sultan Palamut gibi tiplemelerle. ülkemizde demokrashi askıya alan herhangi bir diktatönin öyküsüne bağlanı\or. Oyunun sonunda>sa. günümüzün en önemli sonınlanndan biri olan sivasal Islanı \a da şeriat tehlikesinin gtldiği bo\utlan anlatan. sonuç olarak Sı\as ola> lanna baglanan bir bölüm var. Bundan sonra da zaten Aziz Nesin, birazcık kendi yaşamının muhasebesini yaparak bizlere veda ediyor." Bir yazı ustasıyla tiyatro ustasının buluştuğu "Birtakım Azilikler". ızleyicilerın en sıradan ya da olağan gibı görünenleri sorgulamasını sağlayan bir oyun. 'Yaşamın yanında duran bir mizah kaldı' DUYGU DURGUN " Varoş, çevik ku»rt, kontrgerilla. de\ kt terörü. gizli kamera, beyaz Türkler. post- modernizm, korucu, repo. rating-. Son on beşyıldırgündelik hayatimıza bu so/ciikler, bu ka\ ramlar egemen! \e bizim de günde- lik ha>attaki roliimü/, trene baknıak ve \a- kınmak^n ibaret. Gün bo\u bö>lesi gebe- rik La f «n harfleri silsilesivk' iletişilme>e ça- lışılan bir ülkede hayat, can çekişmez de ne yapar! Türkiye gerçekten bu tadı seviyor mu! Yoksa Türkiye hayat damak tadını rru yjtirdi!" Haftalık kültür-sanat dergısi 'Öküz' yayın yaşamma. bu çıghkla başla- dı. _ "Öküz'e su ve saman verenler" Türki- ye'nın en çok satan mizah dergısi Leman'ın yazar ve çizerlerinin yanı sıra. Orhan Pa- muk. Ümit Kıvanç, Murathan Mungan. Ferhan Şensoy, Kemal Gökhan Gürses, Hay- dar Ergülen, Tuncel Kurtiz, Musa Kart, Mesut Kara, Suna> Akın, Ömer Laçiner, Can Kozanoğlu, Can Yücel gibi isimlerden oluşuyor. Orhan Pa- muk un köşesinde bir ilginç aynntıya takılı- yorgözümüz. Yazıları- nı, kendi çizdiği desen- lerle süslüyor Pamuk. Derginin ya> m yönet- menliğini üstlenen Me- tin Üstündağ'ın deyi- miyle bu kadar çok is- mın bir araya gelmesi. kendiliğinden oluşan bir 'konsensüs'un so- nucu. Türkiye'de ın- sanlann bir araya gelip de hiçbir şey yapama- dıkları yargısını değiş- tirmek istediklerini an- latıyor Metin Üstün- dağ: "I6yıldır\arolanyenidümadü/eni.ser- best piyasa ekonomisi, marka. tüketim tut- kusu artık iflas noktasına geldi. Bugün geç- mişe birözlem \ar. Eski şarkılaryeniden dü- zenleniyor.eskiyeriifilmlertelevizyonda 150 defa seyredilmesine rağmen yine de izleni- yorm Yanigeçmişe/Senin annen birmelek- tı yavrum" ya da 'Bedenırne sahip olabilir- sın..ama ruhuma asla" gibi. fîlmlerden ya- şamımıza sinmiş o repliklerine birözlem var. Çünkü en güçlü, en zengin, en güzel olmak mutlu ermedi insanlan. Ve artık, laleieri dö- ven kızdan söz edip de ölen üç kişinin hesa- bını sorma>an, annesi mini etekgiyip de ken- disi türban giyen insanların >aşadığı bir memlekette yaşamın yanında duran, onun icinden kopup gelen bir tek mizah kaldı." - Bir kültür-sanat dergısi için hayli farklı geliyor kulağa 'Öküz1 adı. Neden 'bküz'? • Haftalık kültür-sanat dergisi 'Öküz', yaşam biçiminden sıkılan ve yaşamdaki rolünün 'trene bakmak' ve yakınmaktan ibaret olmadığını düşünenler için. ÜSTÜNDAĞ-Bir kere ihmal edilmiş bir hayvan. Her şeyınden yararlanıyoruz da yi- ne de aşagrlamaktan geri kalmıyoruz onu. Mağdur bir hayvan aynı zamanda. Biz "Öküzün trene baktığı gibi" diye bir deyim kullanırken o. "İnsanın ucağa baktığı gibi bakma lan demiyor." Öküz öyle bir hayvan ki. hiçbir inceliği yok. Haldur huldur bir hayvan işte. Bu, biraz da bızim ınsanımızı hatıriatıyor bize... Bizlerde hayatın sadece resimlerine bakmıyor muyuz' 7 - Peki 'öküz' yakınmaktan öte ne >apa- cak? ÜSTÜNDAĞ - Aslında temel derdimiz. bir zamanlar Gırgır dergisinde olduğu gibi yeni yazarlar çıkarmak. onlara yol göster- mek... Bir deokumanınzevkli bir şey oldu- ğunu hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz. Dergiyi. öbür sanat dergilerının aksine üzerinde peynirekmek yenilip çay içilen bir formda sunmamız da bundan... insanlar oku- sunlar, zevk alsınlar. sonra da üstünde ye- mekyiyebılsınler. -'Öküz' mizaha mı yakın duracak, yoksa vaan ve politikaya mı? ÜSTÜNDAĞ-Poli- tıkaya sırtımızı dönme- yeceğız: çünkü yaşam- da bir duruşurnuz. bir tavnmız var. Öyle ol- masaydı zaten bu ışe kalkışmazdık. Bir de günümüzde mizah \e mızahçının konumunu yenıden tanımlamak ve en azından mizahçıyı anlayabilmek için yeni bir bakış açısı değişik- liğıgerekıyor. 1940ku- şağı toplumcu mizah- çılardı. çünkü halkın vergileri ile okuyup ye- tişmiş olduklanndan kendilerini bir borç ödemek durumunda hissediyorlardı. Aziz Nesin'in bir lafi vardır: "Batan bir gemide pi> ano çalıyorsam pi> ano> u bırakıp gemiyi kurtannm" diye. Ama bu kuşak. pi- yanoyu daha bir hızlı. daha bir keyifJi çal- mayı yeğlıyor. İnsanların daha iyi biryaşam kurmasını, güzel günler görmesini istiyor. ama kendisini onlara karşı borçlu hissetmi- 'Öküz'de hem gemiyi kurtarmak iste- yen insanlar \ar hem de gemının batışına rağmen piyanoyu daha bir keyifle'çalan- lar... Haftalık kültür-sanat dergisi 'Öküz', her hafta cunıa günü bayilerde. 'ı*ledyatik' olduğu ölçüde bir anlam ve önem (!) taşı- yan yaşam bıçımlerimizden sıkılan ve ha- yattaki rolünün trene bakmak ve yakınmak- tan ibaret olmadığını düşünenlere duyuru- lur! ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Örtünmek Gerek bugün, gerek geçmişte, insan bedenini ört- me ve gösterme biçimlenne her toplumun özel bir önem verdiği, bu biçimlen bellı değerlerdoğrultusun- da, belli kurallara göre oluşturduğu bilinir. Kimi top- lumlar genel bir karşıtlık olan yukarı / aşağı karşıtlıgı- nı bedene de uygulayarak üst bölümlerini soylu, alt bölümlerini bayağı olarak değerlendirir, kimi toplum- lar tüm bedenı kırii sayar, ama hepsi de gıyınme, gö- rünme, gizlenme, hatta devinme biçimlerinı belli <3e- ğerlere dayandırır. Örnegın, Roland Barthes'in, "Les Sorties du texte" adlı yazısında, Georges Bataille ın Le Gros O/te//'inden aktardıgına gore, eski Çınlıler- de koca hiçbir zaman eşının ayaklarını çıplak görme- melidir. Volga Türklennde kadınların çıplak ayakla gö- rünmeteri aktöreye ters düşer, bu yüzden çorapla ya- tarlar, kimi Arap toplumlannda kadınlar soyunmadan sevişir. Ama betenn beteri vardır: çoğu Doğu ve Ba- tı toplumlarının deger ölçutlerıne göre. insan bedenı tümüyle kirji ve aşağılıktır, tümüyle örtülüp gizlenme- si gerekir. Özellikle de kadın bedeni. Kolaylıkla görülebilecegı gibı. bu tür toplumlarda, özellikle dınin etkisiyle, değerlendirmeyi, daha geniş kapsamlı bir karşıtlık, ruh / beden karşıtlığı belirler. Ruh tanrısaldır, gökseldir, üst varhğımızın ve onun göksel ve ölümsüz hazlarının yeridir, dolayısıyla "yu- kan"dır; bedense, tersine, yerselin, özdekselın, alt varlığın ve onun bayağı ve geçici hazlarının alanıdır, dolayısıyla "aşağı"dır. Kadın bedeninin daha da aşa- ğı sayılmasına gelınce, olsa olsa dinsel ya da dindı- şı, ama ne olursa olsun temelsız bir ınanca, erkeği "özne", kadını, "nesne" olarak değerlendiren, nesne olarak değeriendirdiği için de özdeğe daha çok yak- laştıran birönyargıya dayanır: kadın bedeni, Tann'ya yönelik göksel yolculuğunda, erkeği yolundan saptı- ran özdeksel haz kaynağıdır. Bu nedenle, gözden uzak tutulması, örtülmesi, gizlenmesı gerekir. Ama, söylemek bıle fazla, ister kadınınki söz konu- su olsun, ister tüm ınsanlannki, bedenı bir haz kay- nağı olarak değerlendirmekten daha saçma bir şey olamaz. Kadın ya da erkek, başkasının bedenini yal- nızca özdeksel bir haz kaynağı olarak göımek için bel- li bir sapıklık düzeyine gelmiş olmak gerekmesi bir ya- na, açlığı, susuzluğuyla, yanması ve donmasıyla, sı- zısı ve sancısıyla, kendi bedenımiz de vartığını daha çok acılarta duyurur bıze. Öte yandan, bedenler haz kaynağı oldukları için örtülseydı, örtünmeyı belirli bir yaşlaria sınırlamak yeterdi, çünkü Rodin'ın ünlü "Cel- le qui fut la Belle Heaulmiere "ininki gibi bedenler bi- zı özdeksel hazlaraçağırmakşöyledursun, "yaşamın kamyonları "nın amansız ızlerinın görüntüsüyle tüyle- rimizi ürpertir. Ne var ki, Tann'nın insanı kendi ımge- sine uygun yarattığını söyleyen Hırıstıyanlar haklıysa, gönülden inanmışlann guzel bedenlere olduğu gibi çırkin bedenlere de, yaşlı bedenlere olduğu gibı genç bedenlere de, erkek bedenlenne olduğu gibı kadın bedenlerine de saygı duymalan gerekir. Bu durum- da, kadınlara konulan yasaklann çok daha ağır olma- sının da esinler göründüğü gibi, örtünme kuralının aynı zamanda bir egemenlik, bir saltlık "iktıdar" iste- minden kaynaklandığı düşünmek de yanlış olmaz: dokuz yaşında kara çarşafa sokulmuş kız çocuğu yurttaşlık haklannı yitirmış bir yurttaşımızdır. Bu arada, özdeksel diye yerilen insan bedeninin in- san ürünü, dolayısıyla kendısınden daha özdeksel ve daha aşağı nesnelerle örtülmesinin ıçerdiği çelişkı de altı çızilmeye değer. Kara çarşaf. yüzü ve bedeni giz- leyen bir perdedır, doğru, ama her şey aynı bıçımde ve aynı amaçla örtmez bedeni. insanlar üzerinde şu ya da bu biçimde, şu ya da bu düzlemde egemenlik kurmaya yönelenler örtünme düzeyınde de yaparlar bunu genellikle: sultanların ve benzerierının başlann- dan bir arşın yukarılara, kıçlarından altı arşın gerılere dek uzayan kılıkları, tüm o kürkler, çuhalar, atlaslar, inciler, altınlar, elmaslar, ne denli örterlerse örtsünler, gizlemekten çok sergilerler bedenı, bir çekım nesne- si durumuna getirir, dolayısıyla özdekselliğının altını çizerler. Gerçekte, doğrudan örtsünler örtmesinler, bedeni çevreleyen tüm nesneler, diyelim kı şatafatlı gıysiler, diyelim ki görkemli odalar ya da yüksek du- varfı, kocaman bahçeler, özdeğı bütünleyen özdek- lerdir. Para da aynı sınıfa girer belki: Necmettin Er- bakan'ın, ağırlığı bedeninin ağırlığının ıki katına ula- şan altını, ruhu için biriktirdiğini kim ileri sürebilir? Ama altının özdekseli daha da özdekselleştırdiği ra- hatlıkla savunulabilır. Tıpkı hep çorap ıçinde saklanan kadın ayağının hiç de böyle bir özelliğı yokken bir cin- se( nesneye dönüşmesi gibı. Tıpkı şarkıcı kadının de- nizden çıkarken kafamızı hiç mı hiç bulandırmayan bacaklannın ve göğüslennin sahnede tavus tüyleri ve ipekler arasından arada bir, yarım yamalak görünün- ce, kösnül duyuları kışkırtması gibi. Oysa, "çıplak" ne kötüdür, ne kösnül. Roland Bart-" hesdasözünü ettiğimiz yazıda, "çıplak"\n haz yönün- den kuşku duyduğunu, kendi başına kötü olmadığı gibi yoldan da çıkarmadığı, tam tersine, bir "aktörel nesne" olduğunu söyler. Böyle olmasa, âşık "Üryan geldim, gene üryam giderim", demez, bir yandan çıplaklığın yaşamın başında ve sonunda doğal duru- mumuz olduğunu vurgularken, bir yandan da gerçek anlık ve soylu yoksullukla özdeşleştırmezdi onu. Ama devletin bile ancak örtülü ödeneğıyle uğrun- da ölünmeye değer bulunduğu bir dönemde velılere kim kulak asar? S A L I T O P L A N T I L A R I ÇOK PARTILI DUZENIN 50 YILINDA TÜRKİYE GLOBALLEŞME VE TÜRKİYE ŞAHIN ALPAV KONUSMACILAR MAHMUT MUTMAN. YAHYA SEZAI TEZEL 21 MAYIS 1996 SAAT: 18.30 YAIM KRF-DI K l I I I H M T R K } / i r«pı Kredl Stcmet ÇHter Kûtûpbvıtsl isoklSI Cakfea 285 Beyoglu 80050 Istantnjl Telsfon (0212) 252 47 00/ 440 24S 20 41 Sah Toptentıları nı. ısteyen herKes ucretsu olarak tzieyebıUr YAPI KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle