Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2NİSAN1996SALI CUMHURİYET
**
SAYFA
KULTUR 15
1 5 . U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F İ L M F E S T İ V A L İ
PORTRE ERICCLAUSEN
Danimarka sinemasını uluslararası
bir alana taşıyan ünlü yönetmen Eric
Clausen. 1942 doğumlu. tlk filmi
"Kazablanka Sirki" ile dikkatleri
üzerine çeken ve kendine özgü sinema
dilini duyuran Eric Clausen, 1982 yı-
lında çektiği traji-komik "Felix'\
1983 yılında sosyal içerikli komedisi
"Rocking Silver" ve 1986 y\lında
"Ayın Karanlık Yüzü" gibi filmle-
riyle tüm dünyada tanındı. Çocuk
filmleri de çeken yönetmen. bu alan-
da 1980'li yıllarda "Rami vc Juliet"
ve "Ben ve Mama Mia" adlı iki fil-
me imza attı. Çeşitli festivallerde ödüller kazanan Eric Clausen'in
1993 yapımı "Sudan Çıkmış Balık" filmi. geçen yılki festivalde
gösterilmişti. Yönetmenin. 20. yüzyılın en büyük senfoni yazarla-
nndan biri olarak değerlendirilen. Danimarka'nın ünlü bestecisi
Cari Nielsen'ın yaşamını konu alan filmi '"'Çocukluk Senfonim''.
festivalde bugün gösterilen fılmler arasında yer alıyor.
BUGUN
BEVOĞLLi EMEK: İçerdekıler
(12.00. 18.30). KırYaşamı (15.00.
2IJ0ı
BEYOĞLl FİTAS-1: Çocukluk
Senfonım (12.00. 18.30).
Chungkıng Eksprest (15.00.
21.İ0)
BEYÖGLU FÎTAŞ-2: Tahta
Adamın Kansı (12.00. 18.30).
Toni (15.00. 21.30)
BEYOĞLl FİTAŞ-3: Böeek
12.00). Bir Kadının Anatomisi
(15.00), istanbul Kanatlanmın
Altında (18.30). Soğuk Geceler
(21.30)
BEYOGLU ALKAZAR: Sahne
lşıklan 112.00. lfi.30). Sessiz Kız
(15 00. 21.301
KADIKÖY REKS: Cennette Güz
(12.00). Erotik (15.00). Göçmen
(18.30ı. Röntgencı (21.30)
YARIN
BEYOĞLL EMEK: Gızenı Trcnı
(12.00. 18.30). McMullen
KarĞe$\er (15.00. 21 30)
BEYOĞLU FİTAŞ-1: Eğlcncc
(12.00. 18.30). Göçmen (15 00.
21.30)
BEYOĞLL FtTAŞ-2: Nedcn
Tann Orada Değıldi? (12 00.
18.30). Yaşam Bızimdir (15 00.
21.30)
BEYOĞLL' FİTAŞ-3: 80 Adım
(12.00). Düş. Gerçck Birde
Sinema (15.00). Aşk Gzerınc
Söylenmemış Her Şey (18.30).
Yerçekımlı Aşklar (21.30)
BEYOĞLU ALKAZARrYaşamak
(12.00.18.30). kızıl (15.00. 21.30)
KADIKÖY REKS: Bahçe
(12.00). Benden Sana (15.00),
Sinema Delileri (18.30).
Çatışma (21 30)
K A Ç I R M A Y I N
1968 yılında. Na-
gazaki'deyiz. 14 ya-
şındaki Shizuko an-
ncsi vc küçük kızkar-
deşiyle birliktc sade
bir evde yaşıyor. Ba-
balan onlan terk ct-
miş. Bir gün annesi-
nin se\gilisi giriyor
yaşamlarına ve Shi-
zuko'nun çocuk dün-
yası, kökten değişi-
yor. Yönetmen Gen-
jiro Arato, festivalın
"Edebiyattan Beyazperdeve" bölümünde yer alan bu filmınde,
korkunç yazgısına sessizlikle dırenen gencecik bir kızın acıklı öy-
küsünü işliyor. Üvey babasının cinsel tacizinc maruz kalan Shizu-
ko'yu canlandıran Mame Nakamuranın başanlı performansıylada
destcklenen film, evrensel bir sorunu sert. eleştircl bir bakış açısıy-
la irdeliyor. Günün en ilginç filmlerinden biri.
CUMHUR CANBAZOĞLU
gelince
Güneydoğu Asya'nın o meşhur dünyaya açılma
projesi sanayiden önce sanatla başladı. 'yedinci
sanat' sinema da bu kültür ihracaunın
lokomotifliğini üstlendi. Hong Kong, Tayvan \c
Çin Halk Cumhuriyeti'nın nitclikli filmleri şu
anda Batı'da rahatlıkla salonlarda gösterime
girebiliyor, hatta Ang Lee gibi yönetmenler
"Sensc and Sensibility" (Aşk ve Yaşam)
ayannda iddialı Batı yapımlannı yönetme
olanağı buluyorlar. Sinema eleştirmenleri ise bu
Doğu fırtınasının sırnnı araştırmaya çalışırken
bir yandan da çekik gözlü genç yönetmenlerin
zor isimlerini czberliyorlar...
Geçen yıl sonunda Batı'da göstenme çıkan
"Chunking Ekspresi" de eleştirmenlerden
olumlu not almış,
omuz
kamerasının
getirdığı
temposuyla
sinema
çevrelerinde •
büyük sükse
yapmış bir film.
Televizyondan
geldigiiçin
filmlerinde
tempoyu sonuna
dek arttırmayı seven VVongKar-YVai iki polisin
bir restoran-barda çakışan öykülerini anlatıyor.
Birinci öyküdeki 223 yaka numaralı polis
memuru restoranda otururken içeri girecek ilk
kadına âşık olmayı kafaya koyuyor.
Bir partı eroini Hong Kong'dan çıkaracak
Pakistanlılara emanet edemeyen san peruklu.
siyah gözlüklü güzel kadını kader polisin
oturdugu restorana sürüklüyor. Kadın içeri
girince öykünün gidişatı değişiyor. Ikinci
öyküde ise 663 numaralı polise âşık olan garson
kızın onun dikkatini çekebilmek için yaptıklan
sürüklüyor konuyu...
Omuz kamerasının getirdiği tempoyla tanınan
bu fılmden sonra Hong Kong'da Wong Kar-
Wai'ye Doğu'nun Godard'ı denmeye başlanmış.
Karmakanşık anlatima rağmert festivalde yeni
bir dil arayanlann doğru adresi olacak Chunking
Ekspresi.
Sahne ışıkları söndüğünde...
Kültür Servfei - Charlie
Chaplin ya da popüler adıyla
Şario, "Sahne Işıklan"
filmınde bambaşka bir yüzle
çıktı izleyicınin karşısına:
Sessiz sinema dönemi çoktan
sona ermiş, Chaplin'in
ölümsüzleştirdiği 'küçük
serseri' tipi bir efsane olarak
sinema tarihinde yerini almış
\e sinema hızlı bir gelişim
sürecine girmişti. Chaplin artık
yapımcıhğını da kendi
üstlendiğı filmlere imza
atıyordu. Uluslararası IstanDul
Film Festivali'nin "Sinemanın
Yü/yılı - 2" programı
çerçevesinde bugün gösterilen
1951 tarihli "Sahne fşıklan" da
bu filmlcrden biri.
Charlie Chaplin'i o küçük
serseri tiplemesiyle
özdeşleştirenler için sürpriz bir
filmdi bu: Aşm duygusal,
hüzünlü. ağlamaklı ya da tek
kelimeyle acıklı bir Chaplin
filmiydi "Sahne Işıklan." Bir
dönem ünlü bir komed>enken.
izleyicınin değişen beklentilerine
yanıt veremeyen. unutulmuş, bir
köşeve itilmiş Cahero'yu
canlandmyordu Chaplin. yazıp.
yönettiğı. yapımcılığını üstlendiği.
üstelik Raynıond Rasch ve Larr>
Russell ile birlikte müziğine de
imzasım attığı bu filmde. (Chaplin.
bu filminin müziği içıp 1972 yılında
özel birOscaralmıştı.)
Charles Chaplin'in oğlu Sydney
Chaplin. Nigel Bruce, Bustcr Kcaton
(Chaplin ile Keaton ılk keirbiraraya-
geliyordu) ve bu filmk birliktc
uluslararası alanda adını duvuran 21
yaşındaki Claire Bloom'un
başrollerini paylaştığı "Sahne
lşıklan"nda Caivero, intihara
kaikışan genç bir balennin yaşamını
kurtanvor, ona umut venyor. yaşama
sevinci aşılıyor. ancak kendi
kariyerine daır umutlan bir türlü
yineleyemiyor... "Sahne lşıklan"na
birdaha. eskisi gibi kavus^amıyor.
"Sahne Işıklan", Chaplin'in
ya^amında da bir dönüm noktasıydı.
Filmın prömiyeri için dördüncü kansı
Onna ile birlikte Amerika'dan
lngiltere>e giderk<n%. Amenka'ya
geri dönüş hakkının ABD Adalet
Bakanlığı'nca soruşturulacağı
habcrinı alan Chaplin. o tarihlerden
sonra yaşamını Isviçre'de
sürdürecekti. Chaplin'in bazı
politikacı ve köşe yazarlannın yıkıcı
etkinliklerle iliskisi olduğu ileri
sürülüyordu. Yıllarca yaşamını
sürdürdüğü ABD'nin, dünyanın en
çok sevilen sanatçılanndan biri olan
Charlie Chaplin'e yaptıgı 'kötü bir
şaka' olarak algılanmıştı bu durum.
Bugün artık klasikleşen müziği. -
Charlie Chaplin ile gencecik Claire
Bloom'un etkileyici performanslan
ve dokunaklı konusuylaUftıema ' •-
tarihinin klasikleri arasına girmiş bu
filmi izlemediyscniz kaçırmayın...
K I S A K I S A
İÇERDEKILER / Jim Jar-
musch'un. bir hapıshanede aynı
hücrevı pavlasan iki ınsanın öy-
küsünü anlattığı. sıradışı karakter
\e diyaloglanyla keyıfli komedi.
KIR YAŞAMI / Niichael Bla-
kemore'un. Çehov'un "Vanya
Dayı"sından beyazperdeye ser-
bestçe uvarladığı şıırsel bir "doğa
filmi".
TAHTA ADAMIN KAR1SI /
1920'lerde Cin'de. bir savaş ağa-
sının müstakbel gelınıni uzaktaki
bir malikâneye götürmekle görev -
li bir köylünün ba^ından geçenle-
ri anlatan. ülkenın geleneklerıne
de ayna tutan bır çalışma.
TONİ/ Jean Renoir ustadan.
bir Italyan taş ocağı amelesiy le bır
ispanyol göçmen kızının aşkı...
BOCEK/Ümit Elçi'nin filmi.
her yönüyle nefret edılecek ışken-
ccci bır polıs komıserinın öykü-
sünü anlatıyor.
BİR KADININ ANATOMİSİ /
Hüha Avşar. Mehmet Aslantuğve
UfurPblat'ın başrollerını paylaş-
tığı bu Y'a>uzOzkan fılminde, ev-
lılığın tekdüzelığı ıçınde mutsuz-
luğa sürüklenen insanlann öykü-
sü anlatılıyor.
İSTANBIL KANATLAR1-
MIN ALTINDA/Mustafa Altıok-
lar'ın Türk sınemasında son yıllar-
da görülmedığı ölçüde ızleyicı çe-
ken filmi. Hezarfen Ahmet Cele-
bınin öyküsünü anlatıyor.
SOĞUK GECELER / Kadir
Sözen'ın filmi, sokak çocuklan-,
nın acıklı yaşantısına duyarlı bir
pcncere açıyor.
Olümle iç içe yaşayardarın öyküsü
NEV İN IINAHN
ANKARA- Her birimiz birer ip
cambazı değil miyiz aslında! Denge
çubuğuyla yürümeye çalışırken. her an
hayatın ayağımızın altından kayacağı
olasılığıyla yüz yüze değıl miyiz?
Allahtan bu acı gerçek; hayatın
sunduğu renklerle. karmaşavla,
tempoyla çok uzağımızda durur. Biz
ancak onu >aşanılan derin acılarda.
kav ıplarda. tehlikelerdc, kazalarda.
risklerde yakınımızda hissederiz. "80.
Adım" filmi. kurgusuyla bu gerçeği
yaşattı bana film boyunca.
Filmde ne bir ip cambazı vardı. ne de
bununla ilgili görüntüler... Ama
Korkut'un (Levent Ülgen) yaşama
bakış açısı. inandığı doğrular
nedenıyle her an olümle iç içe
yaşamayı seçmesi. kendine has farklı
ahlak anlayışından ötürü çoğu insanın
cesaret bile edemeyeceği hayat tarzına
doğru ccsurca yüriimesi... Bunlann
hepsı bana seyircilerin yüreğini
hoplatan. hayatı hafife alan ip
cambazlannı aklıma getıvdi. Inancı
uğruna, aşkı uğruna. ahlaksal dogrulan
uğruna ölümü bile göze alan. hayatı
cesur adımlarla yüriiyenleri bir ip
cambazı gibi alkışlanz.
Bu kişilerc bir yandan gizli hayranlık
duvarken, cesaretlenni çılgınca ve
deİicc bulmaktan da geri kafmayız.
Ama bizden kısa. ama >oğunluk olarak
bizden çok daha ağır yaşadıklannı
niyeyse hep gözardı ederiz. Gözardı
etmeyenler zaten o bilgeliğe erişmiş
Düşleriııi yitireıüerin yalııizhğı,
- Filmin ön hazırlıklan ve çekimi ne ka-
darsürdü?
TOMRİS GİRİTLİOĞLU- Senaryo
üzerine çalışma bir yılı aldı. Burada şunu
belirtmemde yarar var. Mehmet Eroğ-
lu'nun 7-8 yıl önce 'Yanm Kalan Y'ürü-
yüş' adlı romanından uyarladığı 80. Adım
senaryosu teknik açıdân çok güçlü. çok
ustaca yazılmış bir senaryoydu. Yeşil-
çam'da saygı duyduğum tüm film yönet-
menleri bu senaryonun peşindeydiler.
Sevgili Okancığım da bu fıkirdeydi. 'Tür-
kh«'de bugfine dek yazılınış en iyi senar-
yo" olarak değerlendiriyordu Eroğlu'nun
bu çalışmasını. Bu bir yıllık çalışma, se-
naryonun özüne müdahale etmek için de-
ğil sadece benım Mehmet Eroğlu'nun
dünyasıyla, kendi diinyamı buluşturmak
için özen gösterdiğım 'bircalışma" olarak
degerlendirilmeli. Birde bazı karakterle-
rin daha öne çıkanlması düşüncesini taşı-
yordum. Bu çalışmalar bir yılı aldı. daha
sonra mekân araştırması ve çevre düzen-
lemesi için yaptığımız ön çalışma da 6 ay
sürdü. 1,5 yılı aşkın bir çalışmadan sonra
ise 'bütçe koşullan' nedeniyle bize ven-
len süre -film çekimi için- 6 haftaydı. Bu-
na Bangkok'a gidiş, yol süreleri falan da-
hil. Eğer 8 hafta olabilseydı, kafamdakı-
lerini daha çok gerçekleştirme imkânı bu-
labilecektim. Çekımden sonra post-pro-
duction yani efekt. kurgu, müzik çalışma-
ları ise 6 ay, filmin montajı da 4 ayımızı
aldı.
- Filmde en çok dikkarimi çeken husus,
roldağıhmını paylaşan munculann göster-
dikleri etkin kanlımdı. Hiçbiri, diğerinin
gölgesinde kalma\acak şekilde roUerinin
hakkuıı veriyordu. Bu güçlübağnasıloluş-
ru aralannda? Yönetmen olarak nasıl bir
disiplin içindeydiniz? O> uncu yönetimine
bakış açısuuz nasıldı?
Sanınm bugüne kadaryaptığım fılmle-
rin içinde en doğru oyuncu çalışmam bu
oldu. Çekimden önce, hemen hemen her
sahnenin ön provasını yaptık oyuncular-
la. Okuma provalanndan başlayarak so-
ğuk provaya kadar uzanan sıkı bır çalış-
ma içinegirdik.Özellikle LeventÜlgenle
beş av öncesınden başlayarak her hareke-
tini, her mimiğini birlikte tartıştık. Öyle ki
üç ay sonra Levenfı çekım dı^ında da
"Korkut" diye çağırıvorduk. O da bunu
çok benımsemıştı. çünkü film hazırlığın-
da çok büyük bir ruhsal değışim içine gir-
diğinı rahatlıkla söylevebilinm. Sonuçta
montaj anında filmin tek bır karesınde bi-
le Levent Ülgen"i kendi bakışıyla görme-
dim. Yürüme stilınden. mimığine kadar
Korkut'u ba^anyla oynadı. Zuhal Olcay
ise bugüne dek çalışmalannı dikkatle ta-
kipettiğimbıroyuncuvdu. llkkezbırara-
ya geldik. Onunla çalışmaktan büyük ke-
yif aldığımı söyleyebihrim. Viyola sah-
neleri için üç ay ders aldı. Son derece dı-
siplinlı. son derece yönetmene yardımcı
olan bü> ük bır o\ uncu Zuhal. Keza dığer-
leri de... Ön provalardan ?>onra çekıme bir
ay kala birbinnıızle hiç görüşmeme kara-
n aldık.
-Neden?
Cünkü sinemayla tiyatroyu ayıran bir
şey var. Tıyatro her gece tekrarlanan bır
olgu olduğu için oyuncu. sahnede teknı-
ğıni ön plana çıkanr. Sinema oyunculuğu
ise oyuncunun zekâsına. rolünü yaşama
duygusunu lyicehıssctmesinebağlıdır. Bu
da oy uncunun kendi kendısıy le yalnız kal-
masını gerektıren bir sürecı yaşamasını
gerekli kılar. Prosadan sonra ona hıç mü-
dahale etmeyeceksıniz. O kendısıyle baş-
• S.Uluslarardsı Ankara
Film Festivali'nde özel
jüri ödülüne layık görülen
Tomris Giritlioğlu'nun
"80.Adım' adlı filmi yarın
15.Uluslararası İstanbul
Film Festivali'nde
gösterime sunulacak.
Filmde Ankara Devlet
Tiyatrosu oyuncusu
Levent Ülgen, Zuhal
Olcay ve Haluk Bilginer
başlıca rolleri
paylaşıyorlar.
başa, ona tanıdığınız bu süreçte, o karak-
teri yaşayacak. o ruhsal değişımtn içıne gi-
recek. Ben buna ınanıyorum. Işte o yüz-
den görüşmedik bır ay boyunca..
- Ovuncularla roUerine iyicc ısınmalan
için tanıdığınız bu süreci, siz yönetmenli-
ğe başlarken nasıl yaşıyorsunuz?
Senaryoyu okurken bır cümlenin peşı-
nedüşerinıben. Fılmıdeo cümlenin üze-
rine oturtmaya çalışırım.
- Pi'ki 80. Adım'da hangi cümle sizi fil-
min peşine düşürdü?
Cümlelerdcn bın şuydu: Senaryoda
Has.an (F.mre Bay kal) şöy le dıyordu Kor-
kut'a: 'Sana yaptıklannı (işkence) scyret-
tirerek işimi bitirdilerj' Kı bu bir kuşağın
dramıdır aslında. Dığeri de Hasan'a ait.
'Neden dışan çıkmadın. (, ıksaydın hepi-
miz kurtulurduk' der. Korkut Hasan"\n
bu ithamına karşılık şu cevabı venr: 'İçer-
deki kanaryalar için geri döndüm.' Işte bu
cümlcler benı filmın peşınden süriikledi.
Bır de film çekerken peşınde olduğum
cümleler \ar.
- Onlar neler?
80. Adım'da temel cümle şudur. Bazı
ınsanlar \ardır. kışıliklen. duyarlılıklan.
içsel dogrulan, yaşantılanyla düşüncele-
ri arasındaki bağ hcp doğru ve sağlıklıdır.
Diğcr ınsanlara öyle bır görünüm verirler
ki. onları kendılerine düşman ederler. In-
sanlar bunlara bır yandan. senın de dedi-
ğın gıbı. hayranlık duyarlarken. bır yan-
dan da içsel bir öfke taşırlar ve ondan kur-
tulmak ıstedıklenni düşünürler. Halbuki
kurtulmak ıstediklerı: kendi zaafları \e
kendi yanltşlandır.
- Bu yanlışı görememeleri daha doğru-
su görmek istememeleri. her iki taran da
korkunç bir yalnızuğa itiyoroJsagerek,öy-
ledegilmi?
Tabıi. şüphesiz... Aslında aşın cesare-
tın. aşın korkunun da altında yatan neden
toplumsal yalnızlıktır. Bızbıreyler olarak
bu toplumda. bızleri olağanüstü yalmzlı-
ğa. öfkeye ve direnmeye ıten dönemler
yaşadık. Dırenenlerı onaylar gibi görii-
nüp. içsel olarak tepkıler duyduk. Kimısı
dırendiğını zannederken. bırdenbire içini
boşalttı: o hücrelerde. ışkence odalannda
bıraktıgençlıklennı.düşlenni.erkeklikle-
nnı ya da kadınlıklannı. Böyle bır kaos
yaşandı. ıkı cunta dönemi süresince Tür-
kıye'de. Bu film. çok üstüne gıtmeden.
büy iik hartle asla olmadan. küçük harfler-
le bu yalnı/lık duygulanna da söylediğı-
nız gibi değinmeye çalıştı.
kişilerdir. Bilirler ki 80 adım veya
sonra veya daha önce olümle iç
icedirler. Yürekleriyie elleri aynı
hareket eder. Inançlanyla. ahlakıyla.
doğrulanyla bedenlcri aynı yöne bakar.
Herkes gibi ip cambazı olduklarının
farkındadırlar. Olümle yaşam birbirini
besleyen bir coşku içinde akar
yüreklerinın içıne. Ama bunu
etraflanna. yakınlanna belli edebilirler
mi? O da ayn bir sorunsaldır.
Korkut. yakın çevresine yüreğinin bu
akışını pek hissettiremiyor Sedat'ın
(CKan Canova) eşi Lerzan (Zuhal
Ofcay) hariç. Hariç tutmamız gereken
biri daha var o da iki yaşında verildiği
yetimhanedeki hademe kadm
(Hümeyra). Belki kudurarak ölmesin
diye vurduğu Portekizli denizci de
dahil onu anlayanlara. Belki Alman
arkadaşı.. Belki Bangkoklu fahişe..
Belki nişanlısının annesi (Derya
Alabora). Belki halıcılık yapan
üniversite arkadaşı.. Bunlar Korkut'a
ılımlı yaklaşan insanlar. ama onun
coşkusunu, yüreğinin sesini duyan iki
kişiden çok eminiz: Biri hademe kadın,
diğcri sonradan sevgilisi olan Lerzan.
Tabii birde filmin ana izleğini bize
iyice duyuran küçük kızı ihmal
etmemelıyiz.
Korkut'un yetimhane yıllannda çok
sevdiği kanaryasını hediye ettiği
çocukluk arkadaşı bu. Yetimhaneden
evlatlık olarak aynlan küçük kız,
elinde Korkut'un kanaryasıyla
aynlırkcn, ağacın tepesinde onu
izleyen arkadaşına son kez teşekkür
ctmeyi unutmaz. Korkut kıza
gülümsemektedir sadece. Hayatının
sonraki devrelerinde ölüme karşı
takındığı tavnn "ilk alışkajilığT böyle
başlar. Kıza gülümser ve ağacın
tepesinden küçücük bedeninı boşluğa
bırakır. Sev gi, çocuksuz bir kan-
kocanın arasından uzaklaşmaktadır
kendisinden. Cocuk kafasında sevginin
yüceliği hayatı hiçleştirir. Ölüme ilk
"merhaba" deyiştir bu. Ağacın
dibindeki taş kuyunun derinliğindeki
su küçücük bedenini kaldınr su
yüzüne. hayat uzatırelini dostça.. Daha
sonra üniversitede, öğrencilik
yıllannda bir laboratuvar yangınının
tertiplenmesine kanşır adı. Başka bir
arkadaşı yapmıştır ama olsun.. onun
adını vermemek için tüm işkencelere.
acılara dayanır vücudu... Nişanlıyken,
nişanlısının annesi girer bir anne
sıcaklığında hayatına. Yüreğinin sesini
dinler atılır kolİanna. sevişir.. Gemide
kudurarak ölmeyi bekleyen çok sevdiği
bir arkadaşını gülümser bir ifadeyle
gözünü kırpmadan vurur. Ama
yakınları fark etmese de ızleyici onun
yüreğinin çarpıntılannı duyar.
geçırdiği iç buhranlarla onun ruhsal
bunalımlanna tanık olur.
ALINTILAR
TAHSİIN YÜCEL
Gerçek ve Kurgu
Romancı arkadaş kitaplarını imzalıyor; önünde du-
ranlann sayısı hiçbır zaman üçü, dördü aşmadığın-
dan, yanındaki dostuyla ya da okurlarla söyleşmeye
de olanak buluyor. Ama, olacak şey değil, nerdeyse
her üç kişiden biri, birkaç yıl önce yayımladığı roma-
nın ozan kahramanının "gerçek yaşamdaki" adını
soruyor. Aynı soruyla daha önce de karşılaşmış, faz-
la şaşmıyor, ozanının kurgusal bir kışi olduğunu, do-
layısıyla romandakınden başka bir adı bulunamaya-
cağını söylüyor. Kimi yeterli buluyor yanrtını, kimi kuş-
kuyla dinliyor. Bir genç kız da aynı soruyu sorup ay-
nı yanıtı aldıktan sonra, "Ben dört kez okudum bu
romanı, dört okuyuşumda da ağladırn", diyor. "Onun
mezanna gitmek istiyorum. Ne olur, söyleyin!" Ro-
mancı arkadaş, şaşkın, üzgün bu mezarı romandan
ve kendi imgeleminden başka hiçbır yerde bulama-
yacağını yineliyor. Genç kız bana dönüyor o zaman,
"Siz de bilmiyor musunuz?" diye soruyor. "Gerçek-
ten bilmiyor musunuz?" Romancı arkadaş kıpkırmı-
zı kesiliyor, kitabında önemli bir yanlışlık yapmış ol-
ması gerektiğini söylüyor. Ama nasıl? Nerede? Yanıt
bulamıyor.
Nasıl bulacak ki?
Çağdaş yazın kuramlan yazınsal gerçekle dış ger-
çek arasındaki indirgenmez sınırı yeterince gösterdi
bize, herhangi bir yazın yapıtının, doğrudan doğru-
ya gerçegi, gerçek olayları ve gerçek kişileri anlat-
mak savında olduğu zaman bile, başka türden bir
gerçek ürettiğini yeterince kanıtladı. Ama okur, ya-
zınla yaşam arasındaki karşıtlığı bilsin, bilmesin, ro-
manın eşiöinden içeri girer girmez, onu gerçekle öz-
deşleştirmeye başlar. Bir sabah kalktp da burnunun
yerinde yeller estiğini gören Kovalef'in ya da kendi-
ni bir hamamböceğine dönüşmüş bulan Samsa'nın
öyküsünü bile gerçeğin ta kendisi gibi algılayabilir.
Gene de izlenimin bir tür inanca dönüşerek okuma
ediminden sonra da sürmesı usa yatkın bir şey ol-
masa gerek: Samsa'nın öyküsünü okurken gerçek-
liğinden kuşku duymayız belki, ama, kitabı kapattık-
tan sonra. mezannı aramak da usumuza gelmez.
Oysa romancı arkadaşın genç okuru öyküsünü oku-
duğu roman kişisinin gerçekliğini tartışmak bile iste-
miyor. "Nerede kusur ettim? Gerçekten bilemiyo-
rum!" diye yineliyor romancı arkadaş. "Doğru, anla-
tıcılanma romanımın bir tür yaşamöyküsü olduğu-
nu, gerçek adlann değiştirildiğini söylettim, bir de
kahramanımı az çok bilinen bir ozan diye tanıttım,
birkaç dize uydurup onunmuş gibi gösterdim. böy-
le yapmakla yazının gücünü kötüye mi kullandım
dersin?"
Biz sorulanmıza yanıt ararken, Memet Fuat'ın ya-
zısı geliyor: "Kurmaca Yaşamöyküleri" (Cumhuriyet,
20.3.1996).
Kuşkusuz görmüşsünüzdür: Memet Fuat nerdey-
se tam karşıt bir tutumu savunuyor orada: Bizim ro-
mancının kusuru kurmaca bir kişiyi hem gerçek, hem
tanınmış bir kişi gibi gösterip gerçek adını gizlediği-
ni söylemekti; oysa, ünlü Amadeus fılminde iki ger-
çek kişinin, Mozart ile Salieri'nin, olduklarından fark-
lı yorumlanmış (dolayısıyla "kurgulanmış ") olmalan-
na karşın, gerçek adları ve yaşamlarının kimi gerçek
oluntulanyla verilmiş olmasını eleştırmekle başlıyor
işe. Ama her iki tutum da aynt kaptya çtkryor: KUr-
macanın "kurmaca değilmış gibi" görunmesi ya da
gösterilmesi. Olası yanılsamalan aşma yolunda öne-
rilen çözüme gelince, her iki tutum için de geçerli gö-
rünüyor: Açıklık ve ölçülülük: "Sanat yapıtının kurma-
calığını gizleyen her şeyden kaçınmak gerekir", di-
yor Memet Fuat.
Gerçekten de Amadeus'un yaratıcıları, Mozart ve
Salieri adlarını kullanmasalardı, bizim romancı roma-
nını gerçekten yaşamış bir ozanın yaşamöyküsü gi-
bi sunmasaydı, işler böylesine kanşmayacaktı. An-
cak, işlerin herkes için aynı ölçüde karışıp kanşma-
ması bir yana, her şeyden önce sorunun eskiliği (do-
layısıyla sürekliliği) kuşkuya yöneltryor insanı. Öyleya,
kimi okur ya da izleyicileri yanılgıya düşürüyor diye,
tozlu çekmecelerden çıkarılmış gibi sunulan bunca
"mektup-roman"\, günlük biçiminde yazılmış, ama
aynı biçimde "bulunmuş" gibi sunulmuş bunca an-
latıyı, karşımıza türün gereği olarak gerçek kişiler çı-
karan, ama, tanım gereği, olayları ve kişileri yorum-
layıp değiştiren bunca tarihsel romanı kapiya mı ko-
yacağız? Hadi koyduk diyelim, kurmaca niteliğini
gizlemeyen, tam tersine, özellikle öne çıkaran kimi
roman ya da oyunlar da benzer yanılgılara yönelte-
mez mi? Yöneltebilir: Andre Gide, Kalpazanlaföa
ikide bir "yazar"ı araya sokarak yapıtının kurmaca ni-
teliğini vurgular, ama okuı Madame Bovary'yi ya da
Eugenie Grandet yi nasıl okursa, Kalpazanlar'ı da
öyle okur genellikle. Öte yandan, tüm kişiler, tüm
olaytar kurmaca da olsa. bugüne dek yazılmış anla-
tıların, çekilmiş filmlerin yüzde doksan dokuz virgil
dokuzunda, gönderge olarak kullanılan bir "gerçek
yer", bir "gerçekzaman" vardır, bunlar da kişiler ka-
dar önemli öğelerdir, yani sorun daha çok bir "basa-
mak" sorunudur. Ayrıca, adına yaraşır her anlatı, ta-
nımı gereği, ıster gerçek olsun, ister düşsel, yapısı-
na katılan her insanı, her yeri, her dönemi, her olayı
kurmacaya dönüştürür. Bu bakımdan, roman, tür
olarak, "tarih" değil de "anlatı", film, tür olarak, "bel-
gesel" değil de "sinema yapıtı" diye sunulduktan
sonra, yapıtın kurmaca niteliğini gizlemek söz konu-
su değildir artık. isteseniz de gizleyemezsiniz. Bun-
dan sonra, sorun "gerçeklik" sorunu değil, "gerçe-
ğe - benzerlik" sorunudur. Her yapıt, kendi iç gerek-
lerine göre, kendine özgü bir gerçeğe - benzerlik
oluşturur. Onu kendi sınırlan içinde değerlendirip de-
ğerlendirmemekse, yaratıcısının değil, okurun ve
eleştirmenin bileceği iş.
Ya da bana öyle geliyor.
BUGUN
SÖYLEŞİ
"Cumhuriyetten Günümüze Sosyal Yaşam, Kültürel
Değişimler" başlıklı söyleşi saat 18.30'da Yapı Kredi
Kültür Merkezi Sermet Çifter Kütüphanesi'nde
izlenebilir.
Karikatürcüler Derneği'nin düzenlediği "Mizah
Haftası%" kapsamında "Nasreddin Hoca" konulu
söyleşisi saat 16.00'da Karikatürve Mizah Müzesi"nde
izlenebilir.
MÜZİK
"İstanbul'da Müak Etkiteşim ve Höşgörü" başlığı
altında Boğaziçi Üniversitesi Büyük Toplantı
Salonu'nda saat 19.00'da bir etkinlik gerçekleştiriliyor.
Programda Rum Ortodoks müzığınden örnekler:
Leonidaş Asteris. Türkıye sınagoglan müziği: David
Sevi Korosu, Musevi halk şarkılan. Ermeni cemaati
müziğinden örnekler: Sevan Şencan. Are Dolduryan,
Jaklin Carkçı ve Üç Horon Kilisesi Teganni Grubu.
Osmanlı'tslam Musikisi ömekleri: Kani Karaca ve
Dersaadet Oda Müziği Topluluğu yer alıyor.
TİYATRO
Grup Kafka Dario Fo-Franca Rame'nin "Kadın
Oyunlan" adlı oyununu saat 20.00'da Martı
Sanatevı'nde sahneliyor.