04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1996 PAZAR 8 PAZAR KONUGU Bosna-Hersek için Avrupa Insan Haklan Komisyonu üyesi Rona Aybay, ırkçüığı değerlendirdi: Türkiye'nin insanhakları sicili bozuk' ı3 LJl Y LJg Bosna-Hersek'teki savaşı sonlandıran ve Kasım 1995'te ABD'nin Dayton kenti yakınlanndaki Wright-Patterson Hava Ussü'nde noktalanan Dayton Banş Anlaşması uyannca Bosna-Hersek için Avrupa însan Haklan Komısyonu'na Prof. Rona Aybay'm seçildığini hafta başmda öğrenince kendisiyle hemen temas kurduk. Aybay'ın adı, Ayrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nce 25 aday arasında sekiz üyelik için yapılan seçimde uygun bulunmuştu. Burada ilginç olan nokta, yedi turluk seçimde, Aybay'ın daha ilk turda salt çoğunluğu alan üç üyeden bin olmasıydı.fcomisyon27 maıtta ilk toplantısını Saraybosna'da yapacak. uyelerin.yernin töreninden sonra da komisyon çalışmalan başlayacak. Öbür üyeleri Almanya, Danimarka, Izlanda, Italya, Fransa, Avusturya ve Polonya'dan uzmanlar olan komisyonun amaçlan, yapısı, Batı dünyası ve Türkiye'de insan hakJan sorunu ve ırkçılık meselesini Prof. Rona Aybay'la enine boyuna konuştuk. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU İnsan Haklan konusunda hiç de iyi stnav verememiş olan Türkiye'den, Bosna - Hersek için kurulan Avrupa İnsan Haklan Ko- misyonu 'nun sekiz kişilik heyetine seçildiniz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? AYBAY - Bundan büyük bir mutluluk duyuyo- rum. Bunu kendi başanm olmaktan çok, günü- müzde ve geçmişte başkalannın harcadıklan ça- balara bağlıyorum. Türkiye'nin insan haklan bakımından sicili- nin pek parlak olmadığını biliyoruz, ama bazen de Türkiye'de insan haklan alanında yapılmış katkılan da bu yüzden gözden kaçırabiliyoruz. Türkiye'de, benden çok önce insan hakJan ala- nında önemli başanlarkazanılmıştır, önemli araş- tırmalar yapılmıştır. insan haklan kavramının, banş kavramıyla yakın bir ilişkisi olduğunu bili- yoruz. Çünkü insan haklannın tam olarak sağla- nabilmesi ancak bir banş ortamında gerçekleşe- bılir. Türkiye, bunun bilincine dünyada ilk varan ül- kedir. 1921 Anayasası, ilke olarak savaşı reddet- mektedir. Bu anayasa, Meclis'in yetkilerine iliş- kin hükümde, TBMM'ye savaş ilanı yetkisi ver- memektedir. Peki, bir savaş durumunda neyetki ve- nyor! AYBAY - Sadece vatan müdafaası yetkisi ve- riyor. Bunu da çok savaşlar kazanmış, başanlı bir asker olan Atatürk'ün şu görüşüyle paralel tutu- yorum: "Kesin bir zorunlulukolmadıkça savaş çü- guıhktar." Vatan müdafaası ilanı konusunu, I.Ü. Hukuk Fakültesi'nin birinci sınıfında öğrenciyken rah- metli hocam Prof. TankZaferTiuıaya'dan öğren- miştim. İlk defa bizim sınıfta bu konuya dikka- tırrazı o çekmişti. Bunun değerinin çok sonra an- laşıldiğını, ancak Ikinci Dünya Savaşı sonrası, 1945'te, Birleşmiş Milletler Anayasası'nabu ka- dar da neı olmayan bir biçimde girdiğini anlat- mıştı. Demek ki i 920'ler Türkiyesi bu gibi alanlar- da dünyaya ışık tutacak bir akla sahipti. Aynca Türkiye'de akademik alanda insan haklannın geçmişi çok eskilere dayanır. Belki de dünyada insan haklan konusunda ilk doçentlik tezi Türki- ye'de yazılmıştır. 1953 yılında Bahri Savcı hoca- mız insan haklan konusunda doçentlik tezi yaz- mışt:r. Ankara'da Prof. Tahsin Bekir Balta, Avru- pa İnsan Haklan Komisyonu"nun ilk üyelerin- dendir. Aradan yıllar geçmiş olmasına karşın Prof. Balta bugün de zaman zaman Avrupa Kon- seyi çevrelerinde yaptığı değerli katkılar dolayı- sıyla hatırlanmaktadır. Prof. Mümtaz Soysaj, UNESCO'nun insan haklan ödülünü almıştır. Rahmetli hocamız Münci Kapani'nin insan haklan konusunda yaz- dığı kitap, uluslararası alanda yapılmış bir katkı- dır. Ben insan haklan konusunda bir noktaya gele- bildiysem bunu benden önceki çabalara borçlu- yum. Benim de aralannda bulunduğum komisyonun sekiz kişilik heyet seçimi Strasbourg'da yapıldı. Strasbourg'daki Avrupa Konseyi nezdinde Tür- kiye'nin daimi temsücisi olan Büyükelçi İsmet Büsel ve onun müsteşan Oğuz Demiralp, sanat ve kültür alanında çok üstün nitelıklere sahip insan- lardır. Örneğin İsmet Büsel, değme ressamı ce- binden çıkaracak kalitede bir ressamdır. Oğuz Demiralp ise benim çok değerli eski bir öğren- cimdir. Felsefi ve edebi denemeler yazar; edebi- yat tarihi konusunda çok derin bilgisi vardır ve bu konuda kitap yazmıştır. ^Kt^^m Demin konuştuklartmıza dönersek, demek ki Türkiye 'nin insan haklan sicili son- radan bozuldu.... AYBAY - Evet. Bugün Türkiye'nin bu konu- daki sicili epey bozuk. Bunu inkâr etmiyoruz, ama Türkiye'nin insan haklan alanında birikim- sız bir ülke olduğunu söylemek de çok büyük bir haksızlıktır. Bu sicU hangi nedenlerden bozuldu sızceT AYBAY - Çok çeşitli nedenler var. Yönetici kadrolann eğitim düzeylerinden tutun, ideolojik yapılanna ya da kırsal bölgelerden kentlere göç- lerin doğurduğu sosyal sorunlara kadar pek çok şey insan hakJan alanındakj ihlallere sebep ola- rak gösteriiebilir. Bir de toplum hayatında gördü- ğünüz her aksaklık, her olumsuzluk mutlaka bir insan hakkı meseiesi olarak ele alınmamabdır. Bu, biraz da teknik bir meseledir. m^^^ Türkiye 'de insan haklan tarihigerçek anlamda ne zaman başlıyor? AYBAY - tkinci Dünya Savaşı'nın sonunda başlamıştır. Türkiye, Ikinci Dünya Savaşı boyun- ca sıcak savaşa bulaşmamak ilkesini benimse- miştir. Yani. savaşm kimin tarafından kazanıla- cagı belli oluncaya kadar Türkiye, İsmet inö- nü'nün önderliğinde her iki tarafi da kollayan. za- man zaman bir tarafa, zaman zaman da öbür ta- rafa yaklasan ya da uzaklaşan bir tutum izlemiş- tir. Deyim yerindeyse on ikiye beş kala, savaşm ki- min tarafından kazanılacağı açıkça belli olduğu anda galip devletlerin safında yer almıştır. Böy- lece. Nazi Almanyası ve onun müttefiklerine kar- şı savaşmış ve galip gelmiş devletlerin arasında yer alarak Birleşmiş Milletler'in de kurucu üye- si olmuştur. insan Haklan Evrensel Bidirisi de Birleşmiş Milletler'in Genel Kurulu'nda kabul edilmiştir. Bu oylamada Türkiye de olumlu oy vermiştir. Böylece Türkiye, o zamana kadar pek sözü edil- meyen insan haklan kavramıyla ilk defa karşılaş- mıştır. 1960'da yeni hazırlanan anayasaya insan hak- lan kavramı da konulmuştur. Günümüzde yürür- lükteki anayasanın metninde de insan haklan de- yiminin geçtiği yerler vardır. Ama 1961 Anaya- sası'nın 2. maddesi, cumhuriyetin niteliklerini sayarken Türkiye Cumhuriyeti'nin insan hakla- nna "dayanan" birdevlet olduğunu belırtmekte- dır. 1982 Anayasası ise Türkiye Cumhuriyeti'ni insan haklanna "dayanan" bir devlet olmaktan çıkaımıştır. İnsan haklanna "saygılı'* birdevlet haline getirmiştir. Bu da 2. maddede yer almak- tadır. 1982 Anayasası 'ndan sonra kurulan hükümetlerce insan haklannın Türkiye 'de dö- ne döne ihlal edildiğine tanık olduk. Türkiye 'de insan haklanna saygtsızlığın yaptırımı nedir? Bunun bize bu konuda uzman olan bir hukuk- çu olarak anlatır mısıntz? AYBAY - Yaptınm anayasal düzeyde var, de- nilemez. Ama anayasalar devletin gerek yasama Prof. RONA AYBAY Istanbul doğumlu. llköğrenimini tstanbul, Lü- leburgaz, Konya - llgın, Muş - Varto 'daki okullar- da yaptı. Ortaöğrenimini Kabataş Erkek Lise- si 'nde tamamladı. I. Ü. Hukuk Fakültesi 'nden me- zun olduktan sonra 1961 Anayasası 'nın hazırlık çalışmalannda asistan olarak görev yaptı. Burs- lu olarak gittiği ABD 'nin Columbia Üniversite- si 'nde karşılaştırmah hukuk mastırı aldı. Türki- ye 've döndükten sonra Ortadoğu Teknik Üniver- sitesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakül- tesi nde idari görevler de üstlenerek ögretim üve- ligi yaptı. 1980 askeri darbesinin ardından 1402 'lik oldu. Ancak öbür 1402 'lik öğretim üye~ lerinin hepsinin üniversiteye dönmesini sağladık- tan sonra kendisi de yeniden öğretim üyeliğine döndü. Şimdiki halde I. Ü. Siyasal Bilgiler Fakül- tesi 'nde ders veriyor. Avrupa Irkçılık ve Hoşgö- rüsüzlük Karşıtı Komisyon 'un üyesi. Son olarak Dayton Banş Anlaşması uyannca Bosna - Her- sek 'te kurulan İnsan Haklan Komisyonu 'na Av- rupa Konseyi Bakanlar Komitesi 'nce üye seçildi. söyleyeceğim, Republica Sırpska tarafından se- çiliyor. Republica Sırpska, Bosna - Hersek Devleti'ni oluşturan iki ana birimden birisi. Dayton Anlaş- ması'na göre komisyonun masraflannı Bosna - Hersek Hükümeti karşılamak zorunda. Bu açıdan bakarsanız biz Bosna - Hersek Hükümeti 'nin bir organı gibi de görünebiliriz. Kısacası, bu biraz, bizim hukukçulann sevdi- ği deyimle "suigeneris"birkuruluş. Yani, birya- nıyla uluslararası bir mahkeme niteliğindeyiz, bir yanıyla da yerel bir organ niteliği taşıyoruz. Biz beş yıllık bir görev süresi için seçildik. Dayton Aniaşması'na göre bu sürenin sonunda bizim komisyon tam olarak Bosna - Hersek hü- kümetinin bir organı haline gelecek. Kuruluş aşa- masında belki uluslararası niteliği ağır basıyor, ama amaçlanan hedef sonunda Bosna - Hersek Cumhuriyeti'nin içinde bir organ olması. Ama Dayton Anlaşmalan'nda, yer alan bu hü- kümler sadece bizim komisyona has bir özellik değil. Bosna - Hersek devletinin yapısıyla da il- gili. Dayton Anlaşmalan bütünüyle uygulanabi- lirse Bosna - Hersek Devleti, dünya tarihinde benzeri olmayan bir yapıya sahip olacak. Bu devletin en temel bir organı olan Anayasa Mahkemesi Kayıp Kişilen Araştırma Komisyo- nu ve öbür bazı komisyonlann üyelerinin çoğun- luğu, uluslararası kuruluşlar eliyle atanacak ki- şilerden oluşuyor. Tarihte bazı devletler vardır, uluslararası anlaş- malarla kurulmuştur. Ama benim bildiğim hiç- bir devlette, devletin temel organlannın başka uluslararası kuruluşlarca atandığı gibi bir uygu- lama yoktur. Bu bakımdan Bosna - Hersek'teki durum, özellik taşıyor. Bizim komisyonun özel- liği de bu genel özellik içinde yeralıyor. Yani, bu özellik sadece bizim komisyona mahsus bir şey değil. mtmmtm Strasbourg 'da seçilen bu sekiz kişilik heyetin yapısını anlatır mısınız? AYBAY - Bu komisyon iki ana öğeden oluşu- yor. Birincisi Ombudsman'ın Bürosu, birisi de İn- san Haklan Dairesi. Ombudsman, Avrupa Gü- venlik ve Işbirliği Teşkilatı (AGtT) tarafından atandı. Bu, İsviçreli bir bayan. tsviçre'nin Avru- pa Konseyi nezdindeki daimi temsücisi. Bu iki birim arasındaki ilişki şöyle: tnsan haklan ihlalleri şikâyetleriyle ilgili baş- vurular Ombudsman'ın Bürosu'na yapılacak. Ombudsman, bunlan bir tür süzgeçten geçirdik- ten sonra bizim İnsan Haklan Dairesi'ne intikal ettirecek. Yine Dayton Aniaşması'na göre isteyenler organma, gerek yürütme organına, bütün kamu yönetım kademelerine ışık tutması gereken ilke- ler içerirler. Bu açıdan 1961 Anayasası'ndan da- ha geride olmasına rağmen 1982 Anayasasf nın en azindan söz olarak insan haklanna saygıyı tes- pit ettiği, insan haklanna saygısızlık etmekten kaçınmayı kamu yönetimine bir görev olarak ver- diği söylenebilir. Yani, "1982.Anayasası insan haklanna saygısızlığı teş\ik ediyor" dersek en azmdan anayasa merni açısından yanlış bir şey söylemiş oluruz. Birlikte, İnsan Haklan Evrensel Bildinsi'ni çe- virmek istedik. O vesileyie atlanmış cümleleri de bulup metne ekieyerek bir küçük broşür ha- linde yayımladık. Hatta üslubu bozulmasın diye 1948 Türkçesine sadık kaldık. Böyle bir iş yaptığımız için herkesin memnun olacağını sanmıştık, ama pek bir ses getirmedi. Yarnız, saygıyla anmak istediğim Prof. Münci Kapani, 1987 yılında yayımlanan "İnsan Hakla- nnın lluslararası Boyutian" adlı kitabında bizim bu çevirimıze, bıze de atıf yaparak yer verdi. Birleşmiş Milletler tnsan Haklan Evrensel Bildi- risi 'nin Türkçeye çevrilmiş bir metni var mı? Dayton Anlaşmalan AYBAY - Hem var, hem yok. Resmi Gazete'nin 27 Mayıs 1949 tarihii sayısında yayımlan- mış bir metin var. Bu. Resmı Gazete'de yayınlanması gerekli bir belge mi, derseniz o teknik hukuk açısından biraz şüpheli. Bu. bir anlaşma, kanun, tü- zük,yönetmelik değil Ama çok özel bir belge olduğu için ya- yımlandı. Yalnız, bunun ilginç tarafi şu: Bu bildirinin Resmi Gazete'de yayımlanan Türkçe metninde atlanmış cümleler var. Bazı cümleler de yanlış tercüme edilmiş. Çeviri yanhşlıklan az çok bağışlanabi- lir. 1949 Türkiyesi'nde bazı yabancı deyimlerin Türkçfc karşılıklannı bulmak zor olabilir. Bunu kabul ediyorum da atlanmış cümleler için bir ge- rekçe bulamıyoryum. Örneğin. İnsan Hakian Evrensel Biîdirisi'nin "önsöz" bölümünde "uluslar arasında dostçafliş- kiler geliştirmeyi teşvik etmenin zorunluluğun- dan' söz eden bir cümle var. Bu cümle niye at- lanmış? Onuanlayamıyorum. Yada bildirinin 16. maddesindeki "Evlilik süresince ve evliliğin sona enncsinde kaduı ve erkegin eşit haklan bulun- ması gerekir" cümlesi neden atlanmış olabilir? Bu sorulara yanıt bulamadım. 1979 yılında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakülte- si'nde bir İnsan Haklan Merkezi kurmuşruk. O zaman Ömer Madra'yla birlikte çalışıyorduk. Bosna 'yla ilgili son banş gârüşmeleri ABD'nin Ohioeyaletindeki Wrihgt - Patterson Hava Üssti 'nde 1-20 Kasım 1995 günleri arasında BM Temas Gnıbu 'nun gözetiminde yapıldı. Bu görüşmelere Bosna - Hersek Cumhuriyeti, Hırvatistan Cumhuriyeii ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti 'nin delegasyonları kutıldılar. Sonuçta 20 kasım günû Bosna - Hersek adına Cumhurbaşkatu tzzetbegoviç, Hırvatistan adına Cumhurbaşkanı Tudjman, Federal Yugoslavya Cumhuriyeti ve Sırp Cunûıuriyeti adına Cumhurbaşkanı Miloseviç ile Bosna - Hersek Federasyonu adına da Cumhurbaşkanı Zubak çerçeve anlaşmayı ve 11 ekini oluşiurduiar. îmza törenî daha sonra Paris 'te yapıldı. Dayton anlaşmalan denilmesinin nedeni, anlaşma metninin oluşturulduğu hava üssünün Dayton kenti yakmlarında olmastdtr. Anlaşma, Avmpalt devletlerin itirazlanna karşın Amerika 'mn yoğun girişimleri sonucu sağiandi- Bosna - Hersek için kurulan Avrupa İnsan Haklan Komisyonu uluslararası bir mahkeme mi, yoksa Bosna - Hersek Federal Hükümeti'ne mi bağlt? AYBAY - Kuruluşun ilk aşamasında Bosna - Hersek hükümetinin yetkisi sınırlı, bizi seçen grup Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi yet- kisini kullanan Delegeler Komitesi. yani Avrupa Konseyi nezdinde kendi ülkelerini temsil eden büyükelçilerden oluşuyor. O açıdan bakarsanız biz Bosna - Hersek'in de- ğil, Avmpa insan Haklan Komisyonu'nun gö- revlendirdiği bir kuruluşuz. Yalnız başka bir açı- dan bakarsanız. Avrupa Konseyi 'nce seçilmiş se- kiz üyeye ek olarak altı üyemiz daha var. Bunla- nn dördü Bosna - Hersek Cumhuriyeti'nce, iki- si de İngilizce metinde aynen öyle geçtiği için doğrudan doğruya bizim daireye de başvurabile- cekler. Bizim genel olarak komisyonun, özel olarak da İnsan Haklan Dairesi'nin başlıca görevi, Avrupa İnsan HakJan Sözleşmesi'nin ve ona bağlı pro- tokollerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvu- rulan değerlendirmek. Bu başvunılarda davalı, Dayton Anlaşması 'nın taraflanndan herhangi birisi olabilecek. Davacı ister gerçek, ister tüzelkişi, ister hükümet dışı bir kuruluş (NGO) olabilecek. Bunlar, Avrupa tnsan Haklan Protokolleri uyann- ca bize başvurabilecekler. Benim de o konuşmamda belirttiğim gibi Avrupa İn- san Haklan Sözleşmesi ve ona bağlı protokolleri bazı devletler. birtakım çekince- lerle kabul ettiler. Öte yandan Dayton An- laşması uyannca herhangi bir çekince konulması söz konusu değil. Ama bunun ne kadar gerçekçi olduğunu da uygulamalar gösterecek. Komisyon, daha yeni ku- ruldu. İlk toplantısını 27 mart günü yapacağız. Daha sekreteryamız da tam anla- mıyla oluşmuş dunımda değil. Avrupa Konseyi Sekreteryası Siyasal Işler Di- rektörlüğü bize yardımo olacak. Bunun teknik uzmanlan vardır. Ama kolay iş değil. Bütün ku- rallarkonulamazsa ileride sorunlarla karşılaşabi- liriz. • • • i Galiba sizin komisyon, Savaş Suçlan Mahkemesi 'yle kanştınhyor... AYBAY- Evet. Lahey'deki Savaş Suçlan Mah- kemesi, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Güven- lik Konseyi'nin aldığı bir kararla kuruldu. Bizim komisyonun onunla hiçbir ilgisi yok. Bu, yanlış anlama oluyor. Bunu açıkhğa kavuş- tunnakta yarar var. O mahkemenin işi herhalde bizimkinden kolay değil. Bu, tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Nürnberg ve Tokyo'da kurulan Savaş Suçlan Mahkemele- ri'nden de farklı. tkinci Dünya Savaşı'ndan son- ra kurulan bu mahkemelerde yargılanan sanıklar yenik düşmüş ülkelerin siyaset adamlanydı, gü- revlileriydi. Onlara celp çıkarmak, takip etmek gibi bir sorun yoktu. mmmmı Avrupa Konseyi çerçevesinde oluştu- rulan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlük Karşıtı Komis- yonda da görevlisiniz. Bu komisyonun işlevi nedir? AYBAY - Çağımızda egemen olan insan hak- lan anlayışı, hangi koşul altında olursa olsun te- mel saygınlığı olduğu inancını taşıyor. Bu bir te- mel ahlak kuralı olarak kabul edilebilir. tnsanlar, aralannda ırk, dil, din farklan ne olursa olsun in- san haklanndan eşit olarak yararlandınlmalıdır. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı bu temel inan- cın tam tersidir, karşıtıdır. Irkçılık tarihin çeşitli dönemlerinde var olmuştur. Ama günümüz Av- rupası'nda ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yeni bir görünüm almıştır. Günümüz Avrupası'nda ırkçı- lık ve yabancı düşmanlığı, Batı Avrupa ülkeleri- ne giden emekçiler ve onlann ailelenne yönelik. Batı Avnıpaülkeleri, Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra, '50'li yıllarda işgücü yetersizliği nedeniy- le yabancı işçi almaya başladılar. Bu yabancı iş- çilerin Batı Avrupa ekonomilerine yaptıklan kat- kılar inkâr edilemez. İngiltere. Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkeler denizaşın topraklar dedi- ğimiz topraklara sahip olduklan için oralardan iş- gücü gereksinimlerini sağladılar. Almanya, böyle bir insan kaynağı olmadığı için işgücü açığını Türkiye, eski Yugoslavya, Yu- nanistan gibi ülkelerden karşıladı. Almanlarbun- lara "misafir işçi" (gast arbeiter) adını verdiler. Ama bugün Almanya'da yasayan Türk işçilerinın sayısı yaklaşık iki milyon. Bu. Almanya'nın nü- fusunun yüzde üçü. Türkiye nüfusunun da yüz- de üçüne yakın. Bunun dışında çeşitli Avrupa ülkelenne dağıl- mış Türk yurttaşlannın sayısı ise nüfusun yırmi- de biri. Türkiye, yurtdışına gönderdiği bu işçi vatan- daşlanmızı başlangıçta sadece döviz kaynağı ola- rak gördü. Bu insanlarbtrakın kasabalardan, Ana- dolu'nun köylerinden gittiler. Gönül isterdi ki bu vatandaşlanmıza gönderilmeden önce bir iki haf- talıkbiryönlendirmeprogramı uygulansın. Ama olmadı 1960'larda biz bunlan Türkiye'den davullaria zumalarla uğurladık. Almanya'da davullaria zur- nalarla karşılandılar. Ama Almanlar, bu işçilere kalıcı insanlar olarak bakmadıiar. Oysa bugün bu Türk işçileri, ikinci, hatta üçün- cü kuşak olarak Almanya'da yaşıyorlar Bugün artık bu gidenler arasında Almanya'da kendi işı- ni kurmuş, büyük işadamı haline gelmiş. ekono- mik bakımdan çok güçlenmiş, çeşitli meslekler- den insanlanmız var. Almanya ise hâlâ kendini, göçmen kabuleden bir ülke olarak görmüyor. Nüfusunun önemli bö- lümü yabancı olmasına rağmen kendini göçmen kabul eden bir ülke olarak kabullenme eğilimin- de değil. Bu arada, Almanlann tümüne mal edilmesi haksızlık olur, ama Almanya içinde bazı çevre- ler, başta Türklerolmak üzere yabancı lara yöne- lik, açıkça da yakmaya, yıkmaya, ınsanlan diri di- ri yakmaya kadar varan saldınlar düzenlemek bi- çiminde ortaya çıkan tepkiler gösteriyorlar. Ama burada ilginç bir nokta var. Bu saldınla- ra hedef olan kişiler bir şey yaptıklan için değil, bir şey olduklan için bu muamelelere maruz ka- lıyorlar. Yani Türk, Yunanya da başka köken- li olduklan için bu saldırılara maruz kalıyor- lur... AYBAY - Özellikle karaderililere karşı bu ırk aynmı var "Onlar karaderili, insan sayılmazlar" zihniyeti hâkim. Bu yabancı düşmanlığının sorun haline geldi- ği ve bunun çözülmesi için bir şeyler yapılması gerektiği görüldü. Çeşitli uluslararası düzeyde faaliyette bulunan komisyonlar kuruldu. Bunla- nn bir tanesı de benim üyesi olduğum komisyon, 1993'te Viyana'da toplanan Avrupa Konseyi ül- keleri devlet ve hükümet başkanlan doruğunda alınan bir kararla Irkçılık ve Hoşgörüsüzlük Kar- şıtı Avrupa Komisyonu adıyla kuruldu. Komisyonun görevi, üye devletlerde yasalar ve uygutamalar konusunda bilgi toplamak ve önerilergeliştirmektir. Bu komisyonun bir üyesi de Türkiye'den Prof. Mümtaz Soysal'dı. Ama Soysal, Dışişleri Bakanı olunca o görevi devam ettiremedi. Onun yerine, o komisyondaki üyelik görevini ben üstlendim. Benden önceki bir döneme ait olduğu için bu- nu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye. burada çok önemli bir katkıda bulunmak istemiş ve Irkçılığı Önleme Sözleşmesi taslağı sunmuştur. Benim dönemimde ele ahndığı için ben bunu büyük bir güçle savundum. Ama ne yazık ki başanlı olama- dım. Bu, benim beceriksizliğimden çok. üye ül- kelerin olumsuz tavırlanndan kaynaklandı. Bu sözleşme taslağı, Türkiye'den gelmesinin yani sıra içeriği bakımından da onlann hiç hoşu- na gitmedi. Çünkü tasan, ırkçılığın tanımını ya- pıyor ve ırkçı eylemlerin insan haklannın ihlali olduğunu bir sözleşme haline getırmeyi amaçlı- yordu. Irkçı eylemler konusunda bir başka husus şu: Bu eylemlerin önlenmesi ve bastınlması kamu yönetiminin temel görevleri arasında sayılıyordu. Önerimizin çok önemli ve olumsuz tepki ya- ratan bir hükmü de şuydu: Bizim taslak sözleşme ırk, etnik köken, dil, din~ gibi özelliklerdeki aynlıklara bakılmaksızın her- kesin ırkçı aynmcılığa karşı etkili bir biçimde korunmasını öngörüyordu ve bunu devletlere bir görev olarak veriyordu. Bizim önerimizin dayan- dığı temel hareket noktası da ırkçı şıddetin en başta yabancılara yönelik oluşuydu. Bizim öne- ri aynca yurttaş - yabancı aynmını reddediyor- du. Yerli - yabancı aynmını kabul ederseniz ırk- çı şiddetin başlıca kurbanı olan yabancılan dış- lamış oluyorsunuz. Bu basit biraynmcılığın ön- lenmesi maddesi olarak görülüyordu. Oysa bizim amacımız, insanlann bir şey yaptıklan için değil, bir şey olduklan için diri diri >akılmasına kadar varan saldırganlıklann önlenmesini sağlamaktı. Bu önerimiz ne yazık ki komisyonda pek olum- lu karşılanmadı ve bütün çabalanma karşın, de- yim yerindeyse bir hayli sulandınldı. Oysa şunu unutmayalım ki Avrupa ülkelerin- de yaşayan yabancılan böylesıne korku içinde yaşatmak en büyük insan hakkı ihlallerinden bi- risidir. Umanm bir gün bizim önerimiz açısından konu ele alınır. . '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle