Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
"TS Ti-
24 MART 1996 PAZAR
14 KÜLTÜR
IŞARET FİŞECİ ZEKİ COŞKUN
HABITAT, YaşarKemal, memleket"Akıl ermezdevletin işine, memleketin
gktfşine" diyenler haklı belki de.
Bir yanda "doğal yaşama çevresi, ha-
yatsahasT anlamındaki "HABITAT"a.
uluslararası etkinliklere ev sahipliği ya-
pacaksınız; Hintli, Afrikalı, tskoç... "6
mihar dünyalı"nın Istanbufa geldiğini
ilan edeceksiniz, "daha iyi bir yasam
için"... Öte yanda kendi köylerinizi, in-
sanlannızı cehennem ateşiyle yakacak-
sınız!
"Niye böyle oluyor" diyenleri döve-
cek, kovacak, öldüreceksiniz. Sesini
yükseltenlerbiraz iri kıyımsa, kodese tı-
kacaksınız. "Zulüm"e karşı çıkan daha
da iri layım, Yaşar Kemai gibi dünyanın
gözü önündeki biriyse, "bir daha yap-
maz" diyerek cezasını erteleme yoluyla
affedeceksiniz...
Bu işlere akıl ermediği, söz kâr etme-
dığinden her şey oldufu gibi devam eder.
Bir yanda HABITAT, bir yanda Hakkâ-
ri. Bir yanda TBMM kürsüsünden "Ya-
şar Kemal arkada$ımdır"dıyen başba-
kan, bir yanda yargıçlan, siyasetçileri
"okuması yazması olmayan cahiller" di-
ye suçlayan, "Türkiye'yi onlar değil, ben
temsil ediyorum" diyen Yaşar Kemal.
Öte yanda da bunlann "haber"ini veren
yazılı-görsel basın, "haber"lere karşın
hali, gidişi kimsenin umurunda olmayan
memleket...
Belki de "akıl ermez" diye kodlanan
tarihsel aynm, "devlet"le "memleket"in
ayn şeyler olduğu gerçegi, günümüzde-
ki kutuplaşmayı da açıklar. Soruna birde
bu yönden baİcalım.
Siyasetçiyle aydın
Hükümet programı görüşülürken Me-
sut Yılmaz'ın pek de gündemde olmadı-
ğı halde Yaşar Kemal ıçin "O beaim ar-
kadaşımdır"demesi. kimileri için "bek-
tcnmedik,olumlu bir çtkış"tı. Öte yandan
Yaşar Kemal. gerek kendisini yargıla-
yanlan, gerekse yargıya temel oluşturan
yasalan yapanlan reddediyor, "Türki-
ye'yi onlar değil, ben temsil ediyorunTdi-
yordu. Bu sözler de alkjş aldı.
Aslına bakılırsa ilki tipik siyasetçi,
ikincisı tıpik aydın tavn. Siyasetçıden
başlayalım. Insanlan yerinden yurdun-
dan. köyünden, îehrinden, hatta haya-
tından eden uygulamalar da, bunlara kar-
şı çıkan Yaşar Kemal ve nıcelenni mah-
kûm eden yasalar da Mesut Yılmaz'ın
dahil olduğu siyasa! iradenin ürünü.
Aynı siyasal-yasal irade. sanığın adı-
na, konuma göre "mahkûmiyeti tecil et-
me" gibi numaralara da başvurur.. Adı
Yaşar Kemal değil de Hasan Kemal'se
sanığın, değil hapishane, "kimsesizler
mezaruğı"na kadar yolu \ar. Sanık, ka-
muoyunun değil, bir siyasetçimn ya da
yakının tanıdığıysa, "hamili kart yald-
nimdir" muamelesi gırer devreye. Baş-
bakan da "düşünce özgürlüğü" bahsin-
de sanığın şahsından dolayı "kefalet"
hakkını kullanıyor. "O benim arkada-
şundır" diyor.
Yaşar Kemal de şimdılerde unutulsa
da Tanzimat'tan beri süregelen aydın tav-
nnı yinelıyor. Tanzimat'tan beri "devle-
tin işini, memleketin gjdişini" beğenme-
yen, ama bürokrasi içinde yer alan ya da
orada olmak için can atan aydınlar, ken-
~W~\ ugünün "yükselen değerler sözcüsü"
r* aydın tipine göre Yaşar Kemal, biraz da
J-J kendi kaleminin ürünü fnce Memed'i,
eski zaman adamını andınyor. O, Mesut
Yılmaz'ın değil de Jöntürkler'in, ya da Ittihat
Terakki'nin yan resmi yaym organı Genç
Kalemler'de, Halka Doğru'da yazanlann
arkadaşı gibi duruyor. Kişisel tarihi de bunu
gösteriyor.
~F~ Tabitat - Hakkâri, Mesut Yıimaz -
/ / Yaşar Kemal kurupsallığından
JL A. memlekete yeniden bakmalı mı,
"haberler"le yetinmeli mi? Yoksa, "devletin
işine, memleketin gidişine akıl ermez" deyip
bırakmalı mı?
di varlıkiannın o gidişi değiştireceği
inancını, iddiasını taşıdılariçlerinde. Du-
rum, gidişat, yöneticiler kötû, ama dev-
let "kadir-i mutlak"tı.
Memleketin asıl sahibi ve temsilcisi
olanlar, gidişatı değiştirmek için fırsat
(tabiı ki iktidar) bekliyor ya da fırsatı
bizzat yaratmay a çalışıyordu. Namık Ke-
mal'den JönrürkJer'e, fttihat Terakki 'den
Cumhuriyet'e uzanan süreç bir bakıma
devlete rağmen devleti, halka rağmen
halkı, memlekete rağmen memleketi sa-
hipienme serüveni. sürecidir.
Bugünün "yükselen değerler sözcüsü "
aydın tipine göre Yaşar Kemal, biraz da
kendi kaleminin ürünü tnce Memed'i,
eski zaman adamını andınyor. O, Mesut
Yılmaz'ın değil de Jöntürkler'in, ya da
Ittihat Terakki'nin yan resmi yayın orga-
nı Genç Kaiemler'de, Halka Doğru'da
yazanlann arkadaşı gibi duruyor.
• Küşisei tarihi de bunu gösteriyor. Şa-
1
'
irin "karayılan/karayılanolmazdanön-
ce / Antep köylükJerinde ırgattı"dedigi
gibi, Yaşar Kemal de Yaşar Kemal oi-
mazdan önce Çukurova'da ırgattı, şuydu
buydu ve adı Kemal Sadık Gökçeli'ydı.
1951 'den itibaren Cumhuriyet'te yayım-
lanan röportaj-gezi notlanyla Yaşar Ke-
mal oldu. lnce Memed başta olmak üze-
re o destansı romanlar biraz da folklor
derlemelerinin, röportajlann, "Bu Diyar
Baştan Başa", "Bir Bulut Kaynıyor"da-
ki "memleket edebivaü"nın üstüne kuru-
lur.
Osmanlfnınsondönemlerindedoğan
"memleket edebiyatı", tam da Yaşar Ke-
mal' in ortaya çıktığı 1950'lerde yeniden
parladı. Aynı dönem, siyasal planda kö-
yün-köylünün prim yapmasıyla da, "ay-
dınlar
t
'ın siyasal erkten uzaklaştınlma-
sıyla da, yine aydınlann siyasal muhale-
fetı "memleketgerçekleri*'- "sömürülen
köy" üzerinden yazınsal düzlemde te-
mellendinneleriylc de dıkkat çekicidir.
1950'ler, bu nıtelikleriyle Osman-
lı'dan beri süregiden siyasetçi ve siyase-
te aday aydının bir anlamda yollannın
aynlmasını ifade eder. Bugün Yaşar Ke-
mal'in memleketin hali üzerine yazdık-
lanndan dolayı mahkümiyeti, başbaka-
nın "On benim arkadaşımdır" dcmesi-
ne karşın yine Yaşar Kemal'in "memle-
keti temsü" iddiası. yol aynmının son
adımlan belki de. ^ _
Basın ve memleket
Memleket aşkı, tam da siyasal değişim
dönemlerinde depreşiyor. Basın, burada
tam bir kürsü işlevi üstlenıyor. Bugün
ise "aydın", o kürsüyü ancak yabancı
basmda bulabiliyor. Orada yazılanlar bu-
rada "haber"ve dava konusu oluyor!
"Akıl ermez" demişler, doğnı demişler.
Basının memlekete bakışına ılişkin
elimizdeki en eski ömek Anadolu'da Ta-
nin. II. Meşrutiyet'inertesınde, 1909-10
yıllannda "memleketin halini tespit"
amacıyla yapılan gezileri içeriyor.
Gazete, y azarlanndan AhmetŞeriTin
yolculuğunu ve notlannı şöyle sunuyor:
"İstanbul'da hcpimiz bir siyaset illetine
uğradık. jşimiz güciimüz. konumuz, ko-
nuşmmamız hep si\asetle ilgili. (...) Taş-
ralar ne durumdadır? Köylüler ne yapı-
yor? Ne istiyor? Memleket neye muhtaç-
tır? Işte birtakıın sorular ki cevap vere-
biimek için taşralara, ta köylere vannca-
ya kadar gidip her şe>i gözle görmek,
köylüvü dinlemek. incelemek gerckiyor."
Bu amaçla Ahmet ŞenT üç turluk bir
gezı düzenliyortaşraya. Önce Bursa, Ba-
Iıkesir, Kütahya, Konya, Isparta yöresi,
ardından güneye Mersın-Adana'ya ini-
liyor, sonra içeriye, Konya çevresine ge-
çiliyor. Her duraktaki notlar, gözlemler
gazetede aralıklarla yayınılanıyor. Bun-
lar 19IO'da kitaplaştınlıyor. (Kitap, Çe-
tin Börekçi tarafından düzenlenıp
1977'de-KavranfYayınlan'nca yeniden
basıldı).
. Ahmet Şerif'in yolculuğu bir gazete-
cilik hareketıydi. 1913'te yayımlanmaya
başlayan Halka Doğru dergisinde o yol-
culuklann siyasal-ideolojik hedefleri
vardı: "KöylülerctemincdeceğimKmad-
di ve manevi faidelerden başka Türk
gençkrinin artık kasvetii odalarda, saion
köşelcrindc tembellik ile meşgul olma-
dıklanni, Türk gücünün her şeye yettigi-
nideâlemegösterccek"tı bu yolculuklar.
19] 6'larda aynı tematik Türk Ocağı "nın
yayın organı Türk Yurdu dergisinde yer
ahr. Haikçılık-ulusçuluk ideolojileri, ya-
zıyı "memleketçüik" yörüngesine otur-
tur.
Osmanh'nın dağılma dönemlerinde
asıl temel olarak yönelinen halk; köylü
ve köy, memleket olgusu sıcak savaş dö-
neminde, özellikle Kurtuluş Savaşı'yla
"mektepten memlekete" sloganına dö-
nüştü aydınlar için. Sloganın sahibi Yah-
ya KenîaL Onun Istanbul tutkusu bilini-
yor, yazılan Aziz Istanbul'da toplandı.
Asıl memleketçiliğiyse 1921-23 yılla-
nnda Dergâh dergisindeki "Musahabe"
başlıklı yazılanndadır. (Eğil Dağlar
adıylakitaplaştı.)
Cumhuriyet döneminin ilk etkili ve
popüler dergisi Resimli Ay'da Emin
Türk Eliçin'ın "Köyümde Neler Gör-
düm" başlıklı yazısı, "memleket"in ol-
ması ıstenen "gerçek"lerine uymadığı
için kovuşturmaya uğradı.
1936'da Cumhunyet gazetesi, sayfala-
nnı Ismail Habib Scvük'ün "Yurttan Ya-
zılar"ma açtı. "Fırat'tan Toroslar"a,
"Karadeniz Yalılan"ve "Yukan Doğu
Djyan"... 70'in üsründeki yazı yine
Yurttan Yazılar adıyla 1943'te kitaplaş-
tı. 1946'da Ahmet Hamdi Tanpuıar'ın
dünle bugün arasında muhasebeleşme
niteliğindeki BeşŞehir'iyayımlandı. Re-
şatNuri'nin Anadolu Notian 1956da ki-
taplaştı.
1950'ler edebıyatta ve basında Anado-
lu'nun yeniden keşfedildiği, resmedildi-
ği dönemdi. Başta Varük'ta yayımlanan
"Köy Oğretmeninin Notlan", Mahmut
Makal'ın Bizim Köy'ü var. Yine aynı dö-
nemde Cumhuriyet'te Yaşar Kemal'in
röportaj-gezı notlan var Aynı yıllarda
Fikret Otyam, Dünya gazetesinde Gide
Gide başlıklı röportaj-gezi notlannı ya-
yımlıyordu, Otyam aktifgazeteciliği bı-
raktığı 1980'leredek "gidegide" 15 cilt
kitap oluşturdu.
Basında memleket gerçeğinin galiba
son duraği 1974-75 yıllannda Mete Ak-
yol'un Hürriyet'te "Diz Dize Göz Göze"
başlığıyla yayımladıği "gözlemler-rö-
portajlar"dı. (Düzen/Zedeler adıyla ki-
taplaştı.)
1970'lerin ikinci yansında "memle-
ket edebiyan" da, basının kürsü niteliği
de ağır ağır bitti. Şimdi basın da yazı ve
memleket gibi can çekişme halini yaşı-
yor.
Niye böyle oldu? Erken bir saptama
için 1928'lere, Ahmet Haşim'in Ik-
dam'dakı şu satırlanna bakılabilir: "Ga-
zetecflik, ticaret mahiyetini aldıktan son-
ra, kendisine' müşteri' ismi verilmesi da-
ha doğru olan okuyucunun hoşuna git-
mek ga> retiv le gazeteler, j a>aş yava$ sü-
tunlanndan' fı kır' in bütün şekillerini sü-
rüp attılar. Hareket ermcyen güzel bir v ü-
cudu nasıl her taraftan yağ tabakası kap-
larsa, gazeteler de bir tarafdan yiyecek ve
içecek ilanlan, diğer taraftan metni ko-
van resimlerin istilası altında kakİL"
• ••
HABITAT-Hakkâri, Mesut Yıimaz -
Yaşar Kemal kutupsallığından memle-
kete yeniden bakmalı mı, "haberler"le
yetinmeli mi? Yoksa, "devletin işine,
memleketin gidişine akıl ermez"deyip
bırakmalı mı?
'İstanbul Kanatlanmın Altında' filminin yönetmeni Mustafa Altıoklar, izleyicinin filmdeki yenilikleri alkışladığını söylüyor
Yeşflçam kmıatliimmı dışmda bir fibıı
CUMHLJR CANBAZOĞLU
Yerli sinemanın geleceğiyle ilgili cid-
di kaygılann yaşandığı birortamda gös-
terime giren Istanbul Kanatlanmın Al-
tında sinemaseverlerin yüreğine su serp-
ti. Pınl pınl görüntüleri, sesleri sinema
salonunun içinde döndüren dolby surro-
und sistemi, son yıllarda yerli filmlerde
göremediğimiz hızlı tempo. cesuraynn-
tılan ve çok nitelikli özgün müziğiyle
sezonun en başanlı yerli fılmi Istanbul
Kanatlanmın Altında.
Mustafa Altıoklar la yapılan birçok
scyleşide filmin esprisi, amacı ve genel
özelliklenyle ilgili birçok konu kamu-
oyuna yansıdı. Biz, teknik konularda Ba-
tı standardını yakalayan Altıoklar'dan
filmin yapım öyküsünü, 8. Ankara Ulus-
lararası Film Festivali'nde ödülsüz bıra-
kılmasının nedenini öğrendik.
- Üç yü önce Cumhuriyet'te yayımla-
nan söyteşide oyuncu kadrosunda görii-
len Uğîır Polat Halil Ergün Fikret Kuş-
kan, Taner Birsel'in yerine Istanbul Ka-
natianmın Altmda'da daha göz önünde
olan oyuncular var. Bu dcğişikliğe neden
gerek duydunuz?
MUSTAFA ALTIOKLAR - Kültür
Bakanlığı'naproje verilirken oyuncu lis-
tesinin de eklenmesi gerekiyor. tşte o lis-
te ilk düşünülen isimlerdi. Geçen yıl ni-
san ayında durumlannı öğrenmek için
oyuncularla görüştük. Taner ve Uğur ay-
nı dönemde Bir Kadınm Anatomisi'nde
oynayacaklardı. Halil de başka çekime
hazırlanıyordu. EgeAydan'ı Fikret Kuş-
kan'dan önce düşünmüştük, ilk günler-
de de Hezarfen için Mehmet Aslanruğ
vardı kafamda. Sonuçta oturup oyuncu
kadrosunu yaptık. Oyuncu kadrosunun
fılmi pazarlarken de işe yaraması gere-
kiyordu; gişesi kuvvetli popüler insanla-
n filme dahil etmenin daha yararlı ola-
cağına karar verdik.
- Kadın başrole yabancı oyuncu seç-
meniz, çıplak sevişme sahnelerinden baş-
ka bir konuda işinize yaradı mı?
ALTIOKLAR - Ortak yapım olunca
filmin göstenleceği ülkeden de biroyun-
cuya yer vermenin yaran büyük. Buna
ılave olarak bizim yabancı oyuncumu-
zun rol icabı yabancı dilde konuşması
gerekiyordu, o sorunu da çözdük. Ayn-
ca cesur çıplak sahnelerde yer alacak ka-
dın oyuncu sayısı bizde fazla değil.
Y
aptığım işin çok iyi olduğunu söylemiyorum, ama sonuç ortada. Filmler
ancak galalarda alkışlanır. Seyirci bizim filmi sinema salonlannda
alkışlıyor; filmin mesajını, getirdiği yeniliği alkışlıyor insanlar. Sanınm
Ankara'dakijüri, sinemamızın olduğu yerde kalmasını istiyor.
- Film birtakım tabulan da sarsü. Pa-
dişahın çıplak gösterilmesi > a da eşcinsel
olması gibi böiümler nasıl tepkiler aldı?
ALTIOKLAR - Çekimler sırasında
Topkapı Sarayı'nın yöneticileri IV, Mu-
rat'ı çıplak gösteriyorlardiye Kültür Ba-
kanlığı'na şikâyet ettiler. Bakanlıktakı
üst düzey yetkililer ne yaptığımızı sor-
dular. 'Fadişah da soyunur', diye cevap
verdik. Eşcinsellik konusunu yoruma
açık bıraktım.
Osmanh'nın geleneğinde böyle bir
şey var, ama benim üzerinde durduğum
konu değil bu. IV Murat'ın giderek ca-
navarlaştığı süreçte kendine en yakın his-
sertiği Musa'nın katledilmesi bardağı ta-
şıran damla oluyor. IV Murat'ın Kel Ab-
di'nin kafasmı gürzle ezerek mehterta-
kımmın marşıyla ihtişamla iktidara ge-
çişine dek 20 dakikalık bir sürede yanın-
dakiieri anlarırken böyle sahnelere gerek
vardı.
- Hezarfen'le ilgüi bîlgîlcr için nereler-
den yararlandınız?
ALTIOKLAR-Hezarfen'le ilgili bil-
gi yalnız Evliya Çelebi Seyahatname-
si'nin ikinci cildinde var, Lagari için de
tek kaynak bu. Ansiklopedileri incele-
dim, hept.ı Evliya Çelebi'yi kaynak gös-
teriyordu.
Yabancı havactlık tarihi kitaplarına
baktım, hiçbir şey yok. Türkiye'deki ha-
vacılık tarihi kitaplan da Evliya Çele-
bi'den almış. Türk Hava Kurumu kitap-
lanndan birinde bir pasajla karşılaştım.
Kanuni döneminde Avusturya impara-
torluğunun banş elçisi olarak on dört yıl
İstanbul'da yaşayan Busbeques'nin ıs-
tanbul'da bir Türkün uçtuğunu anlattığı
belirtiliyordu. Bizim film, IV Murat dö-
neminde geçiyor. Kanuni'yle arasında
50 yıllık bir zaman kayması var. Ya iki
ayn adam uçtu ya da Evliya Çelebi duy-
duklannı yaşamış gibi anlatan biri oldu-
ğu için 50 yıllık fark doğdu. Ne olursa
olsun sonuçta uçan bir Türk var. Ama
Avrupa'nm Hezarfen'i hiç tanımaması
beni kızdırdı. Aslında bizi de tanımıyor
Avrupalı.
- Hezarfen'le birlikteOsmanlı kümjrii-
nü de dünyaya ranıtmak gibi bir misvo-
nu var mı filmin?
ALTIOKLAR - Avrupalının kafasın-
da Türkler ecış bücüş insanlar. Film bu
anlamda plastik unsurlar taşıyor. Evlerin
dış mimarisinden tutun da kadınlar ha-
mamına dek birçok aynntı var. Mesela
kadınlar hamamı hiç konulmayabilirdi,
ana fikre kattığı bir şey yok. Bir minya-
türde gördüğüm doğum sahnesi de öyle.
Ama orada bir Osmanlı evinin içi çok iyi
veriliyor.
- Istanbul'un tarihi silueti pek iğreti
durmuşfonda. Dahafarkh bir teknik kul-
lanılama/ mrydı?
ALTIOKLAR - Cam boyama tekniği
var orada. Topkapı Sarayı'nın Kız Kule-
si'nin, Galata Kulesi'nin resim olduğu
duygusu insana geçiyor bu teknilde, ama
çizim daha fotoğrafik olsaydı bu duygu
geçemeyecekti. Gravürlerin ve minya-
türlerin verdiği o masalımsı tat çok ho-
şuma gidiyor. Zaten o sahneleri takip
eden sahnelerde kullanılan abarülı renk-
ler de masalımsı bir hava taşıyor.
- Filmde Osmanhca kelimeierle Türk-
çe iç içe. Dil sorununu nasıl aştmzz?
ALTIOKLAR - "Dönemin diftni ne-
den kullanmadın?", denildi, ben de "An-
layabttmeniz için" dedim. Oönemin dili-
ni kullansaydım Türkçe altyazı kullan-
mam gerekecekti. Bazı bölümlerde en-
tonasyonla cümleleri kullanarak sorunu
aşmaya çalıştık. Bu bile filmin dinamık
kurgusunu biraz düşürdü. Örneğin şey-
hülislam Cüneyt Çalışkur'un sahnele-
rinde bir parça o eski filmlerden alıştı-
ğımız entonasyon var. Oralar da filmin
en ağırlaştığı sahneler.
- Kaç paraya mal oldu yapım?
ALTIOKLAR - Film yeni bittiği için
son rakarru bilemiyorum. Montajın ya-
pıldığı Madrid'den daha faturalar gele-
cek. Ama sanıyorum maliyet bir rrulyon
dolar civannda.
- Film sinemaseverden büyük ügi gör-
dü, ama Ankara Film Festivali jürisi İs-
tanbul Kanatlanmın Alfında'yı adeta
unuttu. Ankara'nın sonuçlaruu nasıl de-
ğerlendiriyorsunuz?
ALTIOKLAR- Yaptığım işin çok iyi
olduğunu söylemiyorum, ama sonuç or-
tada. Filmler ancak galalarda alkışlanır
Seyirci bizim fılmi sinema salonlannda
alkışlıyor; filmin mesajını, getirdiği ye-
niliği alkışlıyor insanlar. Haydi ben fil-
mi iyi yönetmedim; görüntü. müzik,
oyunculuk da mı kötüydü? Sanınm An-
kara'dakijüri, sinemamızın olduğu yer-
de kalmasını istiyor.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Japonlar'ın Fetih
Felsefesi
Geçenlerde Bursa'da, Ankara'da oturan yaşıtım
şairlerderı biriyle karşılaştım. Bana Bursa'yı ilk kez
gördüğünü söyledi, sonra da ekledi: "İzmır'i de ge-
çen yıl gördüm zaten."
Ankara'da yaşıyordu ya, yıllardır Gaziosmanpa-
şa'ya, Cebeci'ye, Yukan Ayrancı'ya da yolu pek düş-
memişti. Evi, işyeri, Kızılay-Sıhhiye eksenindeki bir iki
uğrak noktasıyla sınırlıydı gündelik yaşamının çarkı.
Başka mahallelen, kentlerı, ülkeleri görmek handıyse
göze alınamayacak büyüklükte serüvenlerdi onun gö-
zünde.
Böyle insanlar vardır. Bir yerden bir yere gitmekten
hoşlanmazlar pek. Ama, bir toplumda yaşayan in-
sanlann ezici çogunluğu için geçerli olursa bu durum,
iş değişir. Bir tek noktanın yeriisi, dünyanın yabancı-
sı kalırlar. Ekonomilen durağanlaşır, kültürleri güdük
kalır, ufuklan yavaş yavaş küçülür. Herkesi ve her şe-
yi sanmaya başlariar ki, en kötüsü de budur. Onlar,
kırk yılın basında bir yere gidecek olurlarsa, hareket-
sizliklerini de beraberinde götürürler. Yurtdışına göç-
men olarak giden Türklerin aynı mahallede buluştuk-
ları gözlemlenir: Türkiye'den hangi dönemde gitmiş-
lerse oraya, o dönemde donup kalırlar. Berlın'de, Kre-
utzberg'in duvarlanndakı Mao sloganlannı gördügüm-
de ben de donup kalmıştım. Aklıma, bir kez daha, II.
Dünya Savaşı'nın çoktan bittığini bilmediğı için or-
manda saklanmayı sürdüren Uzakdoğulu askerin öy-
küsü gelmişti.
Bir de bunun tam tersi bir anlayışın içinde olan top-
lumlar, insanlar var. Hangi mevsımde nereye giderse-
niz gidin Japonlarla karşılaşabılirsiniz ömeğın. Ocak
ayında Venedik'te, Kahıre'de, Buenos Aires'te; ağus-
tos ayında Alaska'da, Yenı Zelanda'da, Tahran'da;
heıtıangi bir ayda herhangi bir kentte Japonlara rast-
lamamak olanaksızdır.
Ellerinde fotoğraf makineleri, şehir rehberlen, bir
başına ya da gruplar halinde müzeleri, meydanlan, lo-
kantalan çarşı pazan onlar dolduruyor yıllardır.
Çok çalıştıklannı, verimli olduklannı, dolayısıyla ka-
zandıklannı harcamaya hak kazandıklarını düşünmek
yeterli bir açıklama değildir. Ülkelerine, geleneklerine
bunca bağlı olmalanna, New York'un ya da Viyana'nın
burnunun dibinde olmamalanna karşın dünyaya son-
suz merakla açılmalannın daha köklü nedenleri olsa
gerektir.
Nereden bakılsa, Japonya bir ada üstelik: Genel-
likle adalılar içe kapanık, dış etkilerden uzak bir ya-
şantı biçimi tutturagelirler, en azından öyle bilinir. Ja-
ponlar bu koşulu çoktan kırmışlardır.
II. Dünya Savaşı sonrasında en güçlü atılımı, savaş-
tan yenik ve yıkık çıkmış iki ülkenin, Almanya ile Ja-
ponya'nın yapmış olması pek çok yorumcunun ilgi-
sini çekmiştir. Japonlann, kınlmışonurlan, yerlebirol-
muş, çifte bombayla susturulmuş dikbaşlılıklan yanm
yüzyıl içinde onlann öne fıhamalanna engel olamamış-
tı: Önce toparianan, sonra peşpeşe dev sıçramalar
yapan Japonya'nın, açılımı bireylerinin katına da ta-
şımış olması gerçek büyük utkusu değil midir?
Japonya'yı yalnızca sanayi alanında, iş hayatında
güçlü patlamalar gerçekleştirmış bir ülke saymak
büsbütün yanlış olur. Yazarlan, sinemacıları, müzis-
yenleri ile sanat alanında; fızikçiieri, ekonomistleri, ar-
keologlanyla bilim alanında, uluslararası platformde
geniş bir yeraçmayı başarmışlar kendilerine. Yayın ya-
şamında vardıklan düzey tek kelimeyle şaşırtıcıdır.
Müzeleri, yeryüzünün başyaprtlanyla tıka basa dol-
muştur.
Çok çalıştıklan ve kazandıkları için mi çok geziyor
ve öteki planda da çok kazanıyorlar? Açık olduklan
için mi çalışıyor, çalıştıklan için mi açılıyorlar?
Bu soruya kendi açıklığımızı, kapalılığımızı, içe ka-
panışımızı sorguladıktan sonra daha tutariı yanıtlar
bulabileceğimızi sanıyorum.
Yeryüzünü fethetmenın kurallan değişeli çok oldu:
Artık at binip kılıç kuşanarak ya da cihat seferi düzen-
leyerek gerçekleşmiyor fetihler Japonlar bunu hepi-
mize öğretiyor.
Bir de şunun yanrtım öğretiyorlar: Çok gezen mi bi-
lir, çok okuyan mı?
Biz ki ne okuyor, ne geziyoruz.
Hâmiş: Toplum. Nevruz'unu "atlattı". Ya Nevroz'u,
onu ne zaman atlatabilecek?
Küresel ve Yerel Düşünce
Grubu'ndan paneHer
Kültür Servisi- Doğal çevresi ile birlikte insanı,
gelinen noktada dünden bugüne yeniden düşünmeye
çağıran Küresel ve Yerel Düşünce Grubu geçen ay
gerçekleştirdiği "Dünya ve Türkiye. Küreselleşme ve
Değişim" ve "Küreselleşme ve Ideolojik, Politik
Düşünce Akımlan" konulu panellerinin ardından
"Tarihte ve Günümüzde Aydınlanma" konulu bir
panel düzenliyor. 30 mart günü saat I4.00'te Istanbul
Tabip Odası'nda gerçekleştirilecek panele Nevval
Sevindi, Celal A. Kanat ve Iskender Savaşır
konuşmacı olarak katılıyor. (516 01 75).
Gençlik Günleri' mayısta
Kültür Servisi - Istanbul Belediyesı Şehir
Tiyatrolan'nın düzenlediği Gençlik Günleri'nin
12'ncisi 2-13 Mayıs tanhleri arasında
gerçekleştıriliyor. Gençlik Günleri'nin bu yılki ana
konusu 'Kent ve fnsan" olarak saptandı. Bu yolla
haziran ayında İstanbul'da gerçekleşecek HABİTAT II
toplantısına katkıda bulunmak amaçlanmakta. Aynca
UNESCOnun 1996 yılını Nasrettin Hoca yılı olarak
saptamâsı nedeniyle 'mizah', 12. Gençlik Günleri'nin
gündeminde önemli bir yer tutacak. Sergi, söyleşi,
konser, değişik konularda atölye çalışmalan ile tiyatro
ve dans gösterilerinin yeralacağı 12. Gençlik
Gûnleri'ne katılmak isteyen topluluklann başvurulan
25 mart-5 nisan tarihlen arasında kabul edilecek.
BUGUN
MÜZİK
Chick Corea ve grubu Acousric Quartet, saat
20.30'da Cemal Reşid Rey Konser Salonu'nda
cazseverlerle buluşuyor. Corea'ya davulda Gary
Novak, saksofonda Bob Berg ve sanatçırun 'Time
Warp' albümünde yer alan ünlü basçı John
Pattitucci eşlik edecek.
SÖYLEŞİ
Hakan Alpin ve Hüsnü Çoruk'un "Türkiye'de
Çizgi-Roman" konulu söyleşisi saat 14.00'te •
Kadıköy Sahaf Cafe'de.
TİYATRO
Gökkuşağı Animasyon Grubu'nun "Palyaço Show"
adlı gösterisi saat 14.00'te Kadıköy BEKSAV'da.
Bulunmaz Tiyatro, Aziz Nesin'in yazdığı 'Hazırol'
adlı oyunu saat 19.00'da Bulunmaz Kültür
Merkezi'nde sahneleniyor.
SERGİ
Laleper Aytek'in çeşitli fotoğraf çalışmalannın yer
aldıği 'Tenhalığın Ortasında' başlıklı fotoğraf
sergisi, 12 nisana dek Fotoğrafevi'nde izlenebilir.