Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 23 MART 1996 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
SlUNUŞ
24 Aralık erken genel seçimlerinden
sonra Türkiye siyasası şeriata teslim
olmadı, ama uzun süredir politik
olarakyönlendirilen Islam, 25 Aralık
1995 tarihinden bu yana ürkütûcü bir
siyasigüç olarak yeşil bayrağım
yeniden açtı. Bu yazt dizisi, Anadolu
yarımadasmda 200 yıldır süren
Batıhlaşma çabalannın, RP 'nin birinci
parti olmasıyla büyük ölçûde "zaafa
uğradığmı" bir kez daha anımsatmak
için hazırlandı. Türkiye 'nin en büyük
partisi, yüzyıhn sonunda "neyin
İslama uygun olduğunu değil, neyin
tslama uygun olmadığını"
tartışarak/tartıştırarak iktidar anyor.
Türkiye halkımn gelecegi, yeni tür bir
şeriatformülüne bağlanmıştır. Bu, yeni
gericiliktir. Ve tıph yeni sömürgecilik
gibi, güle oynaya ülkede
egemen olmuş ve tıph onun
gibi dal budak salmıştır.
"Diyanet tşleri Başkanlığı
kadrolartyla " ülke
kalkındıran, "Meclis duası"
ile hasta tedavi eden, Kürt
sorununu "bölgeye
gönderilecek din âlimleri" ile
çözmeye kalkışan bu anlayışm
sergilenmesi ve sorgulanması
gerekiyor. Evet, RP
beklenenden çok daha az
olarak sandıktan çıktı. Ama oy
oranı en büyük, iktidara en
yahn parti, RP oldu. 1955 'in
sonbaharı Adnan
Menderes'in TBMM'deki
partili arkadaşlanna, "Siz isterseniz
hilafeti bile geri getirebUirsiniz *
sözleriyle start alan "şeriatın uzun
koşusu" 1995 'in son günlerinde, kim
ne derse desin/kim ne kadar
saptırmaya çalışırsa çalışsm, başarıyla
ŞERİATI BEKLEMENİJ
DAYAİILMAZ HAFİFLİI
ı n s A t
noktalandı. Oransal olarakyüzde 79,
elbette yüzde 21 'den büyüktür. Ama
yirmi beşyılda çeşitli badirelerden
geçerekyüzde 7.2 den (1987) yüzde
21.3 'e (1995) ulaşan RP, bu uzun
soluklu mücadelesiyle siyaset
dünvasına "nicel birikimlerin nitele
dönüşeceği" gerçegini de
anlatıyor. Edilgenlik, yaşamın
her alamnda sürüyor; yasama,
yürütme veyargı "şeriatuı
tasallatu " karşısında hergün
biraz daha korumasız kılıyor.
RP, bugün artık siyasal
yelpazenin sağım da solunu da
etkiler konuma gelmiştir. Bu
etkilenmeden doğacak yeni
yapılanmanın yönü ise
şimdiden bellidir. Türkiye de
"şeriata geçiş süreci"
nokıalanmış, "şeriata teslim
olma dönemi" başlamıştır. Bu
yazı dizisinde, yaşamın her
alanından derlenen ömeklerle
bu yargının kanıtlarım
bulacaksımz; Türkiye halkımn şeriata
olan yakınlığım anlatan bulguları
okuyacaksımz. DYP lideri Tansu
Çil'ler'e "Camilerimizi Batt'ya
götüreceğiz"dedirten; ANAP lideri
Mesut Ytlmaz 'a "Imam-hatiplere
dokunmayız"sözü verdirten; DSP
lideri solcu Ecevit ile Nurcu FethuUah
Gülen 'i kucaklaştıran nedenlerin
irdelendiği bu çahşmada, RP 'nin
bundan sonra izleyeceği yöntemler de
araştınldı. Prof. Erbakan ve
arkadasları, demokratik rejim
konusundaki lavırlarıyla kendilerini
kısa sürede ele verdiler.
Artık ister imajlarını yenilensinler,
isteryeni kitleselleşme modelleri
denesinler, asla inandırıcı
olamayacaklar. RP 'nin Türkiye yi
yakın gelecekte "anlaşan - uzlaşan "
değil, "çattşan - savaşan " bir
toplumsal ve siyasal modele dogru
götürme egilimi, kanıtlarıyla açıga
çıkmıştır. Bu yazı dizisinde, "Düzen
dışı İslamileşmenin iktidara gelmek
için yeterli olmadığı anlaşdmtştır "
degerlendirmesinin yanıltıcı olduğunu
okuyacaksınız. "Şeriat oyununu "
kimin/kimlerin bozacagı sorusunun
vanıtını bulacaksınız.
Sayılarakaç, siyasete tuteriatın önlenemeyen yükselişi
karşısında siyasal ortamdaki
duyarsızhk, toplumsal alanda-
ki durağanlık "yaşanmakta
olan" Türkiye ile "yaşanacak
oIan"Türkiye konusunda "0-
güenenlere/ügUflere" yeni ipuçlan veri-
yor. Yeni değerlendirme yapmayı zorun-
lu kılıyor. "GeMi-geliyor duşlerini" aşa-
rak siyaset gündemini belirleyen şeriat,
bugün artık her zamankinden daha güç-
lü donanımlarla, somut bir siyasal ger-
çek olarak iktidar olacağı günleri bekli-
yor.
Şeriata gönül verenler, bir iktidann or-
tağı olmaktan daha çok, tek başma ikti-
dar olmanın düş olmadığını görmenin
mutluluğunu yaşıyor.
Halk aldatılmasın...
Ayırdmda olunsun ya da olunmasın,
onaylansın ya da yadsınsın, saklansın ya
da açıklansın: kısaca. kim ne derse de-
sin -Bundan sonra neyin İslama uygun
olduğu değil, neyin tslama uygun olma-
dığuıın tartışılacagı<
*( 1) bir Türkiye'de
yasanacağı gerçeğine, yeter ki göz yu-
mulmasın, kulak tıkanmasın. Türki-
ye'nin yakjn bir gelecekte başka bir Tür-
kiye olabileceği unutulmasın. RP'nin ik-
tidar ortağı olamamasının bir sonuç de-
ğil, Türkiye için yeni bir başlangıç oldu-
ğu unutulmasın. Halk aldatılmasın. Giz-
li ya da açık politikalan Milli Nizam Par-
tisi'nden bu yana bilinen şeriat yanlısı
RP'nin, seçimlerden birinci parti olarak
çıkmasının demokratik rejim açısından
öneminin ayırdına vanlsın. Diyanet îşle-
ri Başkanlığı ile ülkeyi kalkındırmayı
amaçlayan (2) RP'nin gerçek kimliği an-
laşılsın.
RP'nin ve Türkiye siyasasınm en üc-
ra köşelerine kadar sızan türevlerinin re-
el gücü küçümsenmesin. Halk aldatıl-
masın. 24 Aralık "erken genelseçim" so-
nuçlannın, yeni bir "erken genel seçi-
min" habercisi olduğu saptamasından ya
da siyaseten "halkm verdiği mesaj ne"
sorusuna zorlama yanıtlar aranmasından
günlük çıkar umulmasın. Seçimin görii-
nen soııuçlanna daha gerçekçi yaklaşıl-
sın. 25 Aralık 1995 tarihinin de 28 Şu-
bat 1996 tarihinin de seçimin görünen
sonucunun doğurduğu " şeriat tehdkfini"
gidermediği anlaşılsm.
Siyaset biliminin abece'si "Demokra-
tik obnayan bir rejimde, örgütsüzbir hal-
kın" oylanyla siyasal inançlannı, ide-
olojilerini özgürce yönlendirme olana-
ğından yoksun olduklan gerçeğinin, si-
yaset biliminin abece'sinde yazdığı unu-
tulmasın.
Demokratik geleneklerden/teamüller-
den söz ederken. Türkiye'de demokrasi-
nin, "gelenek oluşturmaya zaman bula-
madan" son otuz yılda "her on yılda bir"
baştan kara suya gömüldüğu, herneden-
se unutuluyor. Nasıl bir demokratik ge-
lenek ki bu; 1946'dan bu yana sürdürü-
len çok partili yaşam 50, en eski parti 13
yaşında olabiliyor?
Hangi tlfce işletHeblllyor?
Dinin siyasette kazandığı etkinliği
görmemek/göstermemek için, demokra-
tik gelenek gibi hiç olmayan/hiç yaşan-
mayan "farazi" bir nedene sığınmak
inandıncı olmuyor.Demokratik bir reji-
min "olmazsa ohnaz" ilkelerinden han-
gisi yaşama geçirilebilmiş, hangisi işle-
tilebiliyor. düşünmek gerekiyor. 2000'li
yıllann eşiğindeki Türkiye'de örneğin,
bir halklar mozaiğinden söz edilebiliyor
mu; devletin kişi yaşamma kanşmama-
sı ya da devletin ekonomik ve sosyal iliş-
kilerde zayıftan/güçsüzden yana olması
gibi ilkeler işletilebiliyor mu? Dahası,
tüm kurum ve kurallanyla bir "hukuk
devleti" var mı? Fırsat eşitliği, düşünce
1995 seçimlerinde oylann yüzde 21.3'ünü alan Refah Partisi, önce umut sonra korku olarak demokratik rejimi zoriamaya başladı.
ve örgütlenme özgürlüğü yaşama ne öl-
çüde yansıyor? "Çoğunluğun" yönetim
hakkı, "azınhğın" korunması, "çoğun-
lugun" sınırlanması, demokratik seçim
ve temsil hakkı gibi temel başlıklarla an-
latılabılecek bir demokratik rejimden söz
edilebiliyor mu? Bu sorularla/sonınlar-
la kuşaülmış toplumsal, siyasal ve eko-
nomik yaşam sorgulanmadan; bu soru-
latmak son zamanlann vazgeçilmez mo-
dası. Anketlerinyapılmasıda,yayımlan,-
ması da, yasaklanması da en öncmli
memleket meselesi. Hırsızlık, arsızlık,
soygun ve vurgun sayılarla anlatılıyor a-
ma; çalınıp çarpılanın toplamını her ne-
dense umursayan olmuyor. Baskın se-
çim, haksız/hukuksuz seçim yasası ve
anayasal seçim zorunluluklan gözardı
da siyasetin "tasallutundan" kurtulamı-
yor. Sayılar kaçıyor, si>asct kovaîıyor.
Zora düşen sayılara sığmıyor. Türkiye
matematik olarak şeriata koşuyor.
özgürlük sayıları sayılmıyor
Sayılann insana'insanlığa hizmeti ön-
leniyor; sayılar devletin/ yönetimin ya-
Sayılar şimdi her şeyden daha önemli. Yüzde oranları, sandalye sayılan,
hesap dışı kalan yüzdeler alt alta konuyor, toplanıp çıkarılıyor, Türkiye'nin
gelecegi belirleniyor. Türkiye yüzde hesaplarıyla şeriata teslim ediliyor.
Baskın seçim, haksız/hukuksuz seçim yasası ve anayasal seçim
zorunluluklan gözardı ediliyor, ama seçim sonuçları "sayılarla
ölçüldüğünde" her nasılsa, birdenbire gerçekçi olunuyor.
Türkiye halkı, sayılann gücüne sığınılarak şeriata itiliyor. Ülkenin nüfusu
sayılmıyor/sayılamıyor, ama seçmen sayısı açıklanıyor. 1994 seçimlerinin
oyları birer birer çöplüklerden toplaniyor; sayılıp bir kenara konuyor. 1995
seçimlerinde 12 ilde 60 bin sahte seçmen belirleniyor; saptanıp bir
kenara konuyor. Sayılann ortaya koyduğu bu gerçeklere hiç kimse
aldırmıyor. Hiç sıkılmadan "seçimlerin demokratik olduğu" söyleniyor.
lara gerçekçi yanıtlar bulmadan "de-
mokratik gelenek" etiketiyle ülke yöne-
timini şeriat yanlılanna teslim etmeyi
düşünmek, en azından "kotaya" biryaİc-
laşımdır. 70 yıllık deneyimiyle Türkiye
demokrasisinin oluşturduğu belki tek ge-
lenek bu "koJaycılık" anlayışında saklı-
dır. "Gelenek, teamül, uyguiama." gibi
Türkiye demokrasisi ile hiç örtüşmeyen
bu yaklaşımlarla demokratlık oynamak
bile, tek başma, Türkiye demokrasisinin
bugünkü niteliğini ortaya koymaktadır.
Sayılarla oyunun adı
Sayılar şimdi her şeyden daha önem-
li. Yüzde oranlan, sandalye sayılan, he-
sap dışı kalan yüzdeler alt alta konuyor,
toplanıp çıkanlıyor. Türkiye'nin gelece-
gi belirleniyor. Türkıye yüzde hesapla-
rıyla şeriata teslim ediliyor. Sayısız ya-
şanmıyor. Sosyal, siyasal ve ekonomik
geüşmeyi ya da gerilemeyi sayılarla an-
ediliyor ama, seçim sonuçlan "sayüaria
ölçüjîdfiğünde" her nasılsa, birdenbire
gerçekçi olunuyor. Türkiye halkı sayıla-
nn gücüne sığınılarak şeriata itiliyor. Ül-
kenin nüfusu sayılmıyor'sayılamıyor a-
ma, seçmen sayısı açıklanıyor. 1994 se-
çimlerinin oylan birer birer çöplükler-
den toplanıyor; sayılıp bir kenara konu-
yor. 1995 seçimlerinde 12 ilde 60 bin
sahte seçmen belirleniyor; saptanıp bir
kenara konuyor. Sayılann dayattığı
olumsuzluklar görmezlikten geliniyor.
Sayılann ortaya koyduğu bu gerçeklere
hiç kimse aldırmıyor. Hiç sıkılmadan
"seçimlerin demokratik olduğu" söyle-
niyor. OHAL Valisi Diyarbakır'ın, Is-
tanbul Valisi Istanbul'un nüfusunu bil-
miyor; göçeni-kaçanı, geleni-gideni "ol-
sa oba" yöntemiyle hesaplanıyor.
Sayılara istendiğinde "önemli çıkış
noktalan", istendiğinde "hesababfleka-
tumayacak aynntılar"olarak bakılıyor.
Sayılar evreninin gerçekliği, heraşama-
lan araçlanna dönüştürülüyor. Yalanlar
artık sayılarla söyleniyor, yanlışlar artık
sayılarla savunuluyor. Örneğin "ölü ele
geçirüenlerin" sayısı, "şehit olanlann"
sayısından fazlaolunca, işbaşındaki hü-
kümet "terörle mücadelede başanlı" sa-
yılıyor.
Sayılann önemi yadsınmıyor. Örne-
ğin "işkence Oe öldürûlenlerin" sayıca
artması; faili meçhullerin ya da kimse-
sizler mezarlığına gömülenlerin, kayıp-
lann ve düşünce suçlulannın sayılannın
anımsatılması; iç düşman/dış düşman
karalamalanna iç işlerimize müdahale
masallanna neden oluyor.
Önıegin 68 bin 690 ilk ve orta derece-
li okul sayısı karşısında 69 bin 525'e
yükselen cami sayısı, inanç özgürlüğü-
nün gereği sayılıyor.
Ya da 565 (3) imam-hatip lisesinde
158 bini kız 496 bin öğrencinin okuyor
olması "eğitimde fırsat eşhiiğinin" sim-
gesi sayılıyor. Sayılar siyasete yakalanı-
Şeriat kapmıızı çahyorSayılarla oyunun adı, günümüzde siyaset oluyor;
isteyen sayı sayarak, isteyen sayılara aldırmayarak
siyaset yapıyor. "Sayı saymayı bilmeyen "
Türkiye halkı için, "şeriat dayağıyemek"
degişmeyenyazgı oluyor. Menemen 1930'dan Sıvas
1993 'e geçen süreç unutuluyor; sayı sayılıp yorum
yapılıyor: "Halktnyüzde 99'unun kimliğinde
'Islam yazan bir ülkede 'düzen partisi değil,
inananlarm partisi' olduğunu iddia eden Refah
Partisi, ikipartiyle (MÇP ve IDP) ittifak
yapmasına rağmen oylann ancak yüzde 16.8'ini
alıp 62 milletvekili çıkartyor ve bu 'tam bir zafer'
sayılıyor. Oysa Refah Partisi Genel Başkanı
Necmettin Erbakan 'ın Milli Selamet Partisi 14
Ekim 1973 seçimlerinde tek başma 48 milletvekili
ve 3 senatör çıkarmıştL Sonuç 'tam bir zaferden
çok' Türkiye'de tslamut artık ve ancak RP çatısı
altında seçime giren 'kutsal ittifakçılara' çimento
işlevigörebilecek güce indiğinin ilanıdır."
Bu, 20 Ekim 1991 erken genel seçimlerinden
sonra, sayılann gerçekliği kullanılarak vapılan,
kendi iç mantıgı açısından dogru olan bir
saptamadır. Ama, yaşamın gerçekyüzünü
yansıtmamaktadır. "Halkınyüzde 99'unun
kimliğinde 'Islam 'yazan bir ülkede '
düzen dışı bir parti' olarak, seçmenlerine
'laik Cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeyi vaat
eden' Refah Partisi, Demokrat Parti ile ittifak
yapmasına rağmen oylann ancak yüzde 21.3 'ünü
alıp 158 milletvekili çıkartyor ve bu 'tam bir
zafer' sayılıyor.
Oysa Necmettin Erbakan 'nin Refah Partisi 1994
yerel seçimlerinde oylann yüzde 19.1 'ini alarak
İstanbul, Ankara başta olmak üzere çok sayıda
belediye başkanı çıkarmışn. Sonuç 'tam bir
zaferden çok' Türkiye 'de İslamın RP çatısı altında
da olsa iktidar olamayacağının ilanıdır"
Bu da sayılann gerçekliğine dayanüarak yapılan
bir saptamadır. Üstelik 24 Aralık 1995 tarihini
taşıyan yeni, taze ve son verilerle bezenmiş,
demokrasi yanlılarımn içini
ferahlatan/rahatlatan/yumuşatan
"kolaycı" bir saptamadır. Kendi mantıgı açısından
dogru olan bu saptama da, yaşamın gerçekligini
anlatmaktan uzaktır.
Çünkü geldi geliyor denilen şeriat, umut ve korku
olarak, demokratik rejimin kapısını ilk kez
gerçek olarak çalmıştır.
Sonuçta her iki saptamamn da, hiç ayırdında
olunmayan ortak paydası, Türkive'nin koşar adım
şeriata sürüklendigi gerçegidir.
yor. 1.5 katrilyonluk iç, 78 milyar dolar-
lık dış borca, yüzde 78.9'luk resmi enf-
lasyona ve 11 milyon işsizi anlatan sayı-
lara artık "sayıdiye" bakılmıyor. Enflas-
yonu yüzde 150'ye çıkaranın da, yüzde
60'a düşürenin de "aynı kişi" olması hiç
fark etmiyor. Gümrük Birhği'ne girdiği
1995 yılında Türkiye ayıp sayılardan
kurtulamıyor. 108 işkenceli ölüsü/yargı-
sız infazı, 92 faili meçhul cinayeti, 213
gözaltı yitiği, 217 işkence kurbanı, 133
düşünce suçlusu, 8 bin 700 siyasi suçlu-
su ve de 13 bin 88 gözaltısıyla Türki-
ye'nin "özgürlük sayılan", artık hiçbir
anlam taşımıyor.
Kod adı "PKK terörii" olan iç savaş-
ta 11 yılda 18 bin insanm ölmesine
(10594 terönst+4166 sivil+3499 asker)
içgüvenlik istatıği olarak bakılıyor (4).
Oysa iktidar vaat eden, siyasal gücü an-
latan "seçim işleri sayılan", her zaman
çok önemli sayılıyor. Siyaset, yakaladı-
ğı yerde "sayılann kabına" bakıyor. Ne
sayılıyor. nasıl sayılıyor; ne sayılmıyor,
niçin sayılmıyor hiç belli olmuyor. San-
dıktan çıkan sayılar toplandığında
ANAP; parlamentoda oluşan sandalye-
ler toplandığında DYP "Udnci parti"'çı-
kıyor. lkinciler tartışırken birinci parti
RP "siyasal fslamın" ülke ve bölgedeki
tek temsilcisi olarak tek başına iktidara
gidjyor.
Ülke ve bölge smırlannı zorlayıp Prof.
Erbakan'ın deyişiyle "tslam âlemi" li-
derliğine soyunuyor.
Sonuçları "hazmettirici"
yaKlasımlar...
Türkiye halkımn demokrasi özlemle-
rini, orta ve uzun vadede ortadan kaldır-
maya yöneük her iki saptamamn aşın
"iyimserKk" kokan bir ortak paydası var-
dır. Ortak payda 1991 ve 1995 erken ge-
nel seçimlerinde asıl kaybedenin "tslam
oWuğu"yorumunda saklıdır. Bu bağlam-
da "Erbakan vearkadaşlan düzen dtşı İs-
lamileşmenin Türkiye'deiktidara gelmek
için geçerti bir yol olmadığını en sonun-
da kavramış olinalıdırlar"yaklaşımı se-
çim sonuçlannı "hafiflettirici / hazmet-
tirici"bir özellik taşımaktadır. islamın
tırmamşını görmek/göstermek isteme-
yenler; şeriaû katlanmayı, şeriatla savaş-
maya yeğ tutanlar RP'nin yüzde 21.3 'lüik
başansını küçümseyebilecek verilere sı-
ğınabilirler. Hatta rahatlıkla "Seçim so-
nuçlan İslami bir bütünleşme>i değil. as-
lında bir bölûıuneyi ve hatta olası bir iç
besaplaşmayı anJaöyor"yorumunu bile
yapabilirler.
(1) DP Genel Başkanı Aydın Mende-
res 'in, partisinin RP 'ye katılması nedeniy-
le yaptığı açıklama. 24 Kasrnı 1995. (2)
Prof. Necmettin Erbakan, 24 Şubat 1996.
(3) 12 si İstanbul'da olmak üzere Türkiye
genelinde 200 imam-hatıp okulunun vapı-
mı sürüyor. 24 Şubat 1996. (4) OHALaçık-
laması. Hürriyet Gazetesı, 2H Kasım 1995.
Kasım ayında toplam 18.259 olan ölü sa-
yısı, yaklaşık bir ay sonra Mıllı Güvenlik
Kurulu verilenne dayanüarak verilen bir
haberde, 19bin550'yeçıkacakzı. Bunagö-
re, 11000 terörıst + 4725 sıvil + 3825 gü-
venlik görevlısi ölmüş/öldürülmüştü./
Show TVana haber, 19 Aralık 1995
Yarın: Tekkelerlne
dönecekler mi?
POLİTİKA VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
Bayram Günüdür...
Ortalıkta bir SSK bombardımanı var. Herkes ver-
yansın ediyor. Herkes bir suçlu anyor.
Suçlu kim?
Işveren mi, işçi mi, devlet mi?
SSK için toplanan primler kasaya yatmryor; işve-
renin zimmetinde toplanıyor, birikiyor, bir daha öde-
nemez hale geliyor. Borçlu yüzsüzlere bakın, milyar-
lan aşan borçları var. Üstüne kıyasıya giden de olma-
dığı için primler borca yazılıyor, taşınmaz mallar ara-
sına karışıyor. SSK'yi taşınmazlan bakımından satı-
şa çıkardığınızda, almaya kimsenin gücü yetmez. Ta-
şınmaz mal olarak nesi yoktur SSK'nin? Sigorta prim-
leri alacağa yazıldığı zaman Karun gibi zengindir. Her
şey borca yazıldığı için sağlık sigortası bakımından
yoksuldur. "Borcualın, taşınmazmallan verin" dedi-
ğinizde SSK zengindir; "Kurumu alın" dediğinizde ku-
rum, yoksulun yoksuludur.
Şöyle diyelim mi:
SSK alacak bakımından deniz,
Verecek bakımından domuzdur.
Gözler, SSK'nin üstünde, mallan görünce pırıl pınl
panldıyor.
SSK'nin varlığına baktığımızda bizim de gözlerimiz
kamaşıyor. Varlık içinde böylesi yokluk olur mu?
Oluyor işte.
Anılanm bundan 50-60 yıl gerilere gidiyor. Sendi-
ka kunmak için makarna, un, bulgur fabrikası işçile-
rinin dilekçesini vilayete götürdüğümüz zaman, ilgili
müdür, "Sandık... "diyedefterdarlığa "/iava/e"etmiş-
ti.
"Dernekler masasına gidecek..."
"Ya, öyle mi, hayırlı olsun!.."
Sendikayı sandık sanmışlardı.
•
Emniyet müdürü, "Ateşyakmakiçin, lastiğibizve-
riyoruz" diyordu. Nevruzda ateş yakılmaz mı? Ateş,
otomobii lastiğinden olur.
Emniyet müdürü de ambarda ne kadar eski lastik
varsa onları "ateşyakanlara" dağrtıyordu.
Ateşler Izmir'in Kordonboyu'nda yakılacaktı.
Yakıldı.
Nevruz bayramıydı.
Orta Asya'nın bozkırlannda başlayıp Ortadoğu'nun
yaylalanna kadar uzanan sahralarda ateşler yandı,
ateş bayramlan kutlandı. Herkes biliyordu ki Nev-
ruz'du. Orta Asya'dan Türki devletlerden Balkanlar'a
kadar herkes bugüne Nevruz diyordu. Dil aynmı gü-
dülmüyordu:
Nevruz... Nevruz... Nevruz...
Nevruz, Farsça bir sözcüktü:
'Nev' yeni, 'ruz' gün demekti.
Çocukluğumdan beri bazı günferin kutlandığını bi-
lirdim: Bahar Bayramı, Hıdırellez (Hızır llyas), 1 Ma-
yıs gibi bayramları çok kutlamıştık. Ama bu Nevruz
başkaydı.
Ateşini bile polis müdürünün verdiği bir bayramdı.
Deylet-halk ortaklaşa bayram yapıyordu.
Öteki bayramlara benzemiyordu. Şair Nedim'in
göklere çıkardığı bayramlardan da değildi. Onlara da
benzemiyordu:
lyd irişsin bais-i şevk-i cedit olsun da gör
Seyr-iSadabadı sen bir kerre iyd olsun da gör
Yıllardnr Nevruz yapılırdı, ama bu kez yapılanı baş-
kaydı. Nevruz'u bayram sayan bir dünyanın insanla-
n Kırgızıstan'dan, Iran'dan, Türkistan'dan, özbekis-
tan'tan gönüldaşlar akın edip bir koşu gelmişler, bu
ateşleri yakmışlardı.
Bir güne bayram denmişse ona arka çıkılır, kutla-
nır, sevinç içinde insanlar birbirine sanlır.
Geçen yıl bayram yasaktı, bu yıl ateşle koşuyoruz.
B U L M A C A SEDAT YAŞÂYAJS
1 2 3 4
SOLDANSAĞA:
1/ Bir buzdolabı-
nın, buz üretmeye 1
ve dondurulmuş „
ürünleri saklama- *
ya yarayan bölü- 3
mü; dipfriz. 2/ Bir
göz rengı... Eski- 4
den mest üzerine 5
giyilen san pabuç.
3/ Antalya'nın bir 6
plajı... Itırh bir bit- -,
kı. 4/ Kendısinın
olan bir şeyi ıste- 8
dıği gibi kullana- _
bilme hakkını taşı- "
ma durumu... Uğraş. 51 Şa-
manızm'ın din adamlanna |O
verilen ad... Yüce, yüksek. 6/
İçinde tek tohum bulunan ku-
ru meyve... Acınma, yenn-
me. 7/ Bir gösterme sıfatı...
Çipuranın, boyu on cm'ye
kadarolan gençlenne verilen
ad. 8/ Yanardag ağzı. 9/ Al-
manya'da bir sanayi bölgesi...
Menteşe.
YUKAR1DAN AŞAĞIYA:
1/ Koyunlarda ve danalarda
görülen tehlikelı birhastalık. 2/Önemli tarihsel olgu... Os-
manlı donanmasmda kullanılmış yelkenli bir savaş gemisi.
3/Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük... Radyumun
sımgesı. 4/Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin kuzeyinde ya-
şamış Orta Asyah bir kavim. S/ Sınır boyu... Parola... Kö-
pek. 6/ 'Istemem artık ışık, rayıha, âlemıni/Koklamam
yosma karanfille güzel yasemini' (Yahya Kemal)... Fiyat. 7/
Heryanısuylaçevrili karaparçası...Özsu. 8/Yankısınınçok-
luğundan sesin iyi anlaşılmadığı yer. 9/Osmanlı dönemin-
de, mutasarnflık derecesindeki memurlann bu ışi almak
için ödedikleri para.
İLANENTEBLİĞ
Sebahattin-Meryem oğlu 1969 d.lu Gümüşhane/Şiran
ılç. Beşkilise köy. Nüf. kyt.lı 172. Mknz. P. A. Tnk. Tb.
2. Tnk. Bl. K.hğından terhislı Ishak Aydın hakkında 5.
Zh. Tug. As. Mahkemesi'nin 30.12.1991 gün ve
1991/1122-979 esas-karar sayılı hükmü ile sanılc Ishak
Aydın'ın 3.3.1989-12.3.1990'tarihleri arasında yoklama
kaçağı suçunu işlediği subut bulunan sanık Ishak Ay-
dın'ın eylemine uyan As. C.K.nun 63/1 -A maddesınin üç
aydan sonra gelenler fikrası uyarmca dört ay süre ile hap-
sine, TCK.nun 59/2. maddesi uyannca sanığa verilen ce-
zadan takdıren 1/6 oranında ındirim yapılarak üç ay on
gün süre ile hapsine, 647 S.K.nun 4. maddesi uyannca
sanığa verilen hürriyeti bağlayıcı cezanm günlüğü beş bin
Türk Lirası hesabıyla ağır para cezasına çevrilerek sanı-
ğm neticeten beşyüz bin Türk lirası ağır para cezası ile
mahkumıyetme,
Sanığa hükmolunan işbu ağır para cezasının sanıktan
beş ayda beş eşit taksitte alınmasına. taksitlerden bınnin
ödenmemesi halinde gen kalanının hepsınin birden tah-
sılıne, sanığa ıhtanna,
As. Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verilmiş olup
verilen hükmün sanığa teblığ için bilinen tüm adreslerine
yazılan müzekkerelere rağmen tebliğ edilemediinden 1-
lanen tebliğ olunur.
Basın: 76037