04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 23 MART 1996 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI SlUNUŞ 24 Aralık erken genel seçimlerinden sonra Türkiye siyasası şeriata teslim olmadı, ama uzun süredir politik olarakyönlendirilen Islam, 25 Aralık 1995 tarihinden bu yana ürkütûcü bir siyasigüç olarak yeşil bayrağım yeniden açtı. Bu yazt dizisi, Anadolu yarımadasmda 200 yıldır süren Batıhlaşma çabalannın, RP 'nin birinci parti olmasıyla büyük ölçûde "zaafa uğradığmı" bir kez daha anımsatmak için hazırlandı. Türkiye 'nin en büyük partisi, yüzyıhn sonunda "neyin İslama uygun olduğunu değil, neyin tslama uygun olmadığını" tartışarak/tartıştırarak iktidar anyor. Türkiye halkımn gelecegi, yeni tür bir şeriatformülüne bağlanmıştır. Bu, yeni gericiliktir. Ve tıph yeni sömürgecilik gibi, güle oynaya ülkede egemen olmuş ve tıph onun gibi dal budak salmıştır. "Diyanet tşleri Başkanlığı kadrolartyla " ülke kalkındıran, "Meclis duası" ile hasta tedavi eden, Kürt sorununu "bölgeye gönderilecek din âlimleri" ile çözmeye kalkışan bu anlayışm sergilenmesi ve sorgulanması gerekiyor. Evet, RP beklenenden çok daha az olarak sandıktan çıktı. Ama oy oranı en büyük, iktidara en yahn parti, RP oldu. 1955 'in sonbaharı Adnan Menderes'in TBMM'deki partili arkadaşlanna, "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebUirsiniz * sözleriyle start alan "şeriatın uzun koşusu" 1995 'in son günlerinde, kim ne derse desin/kim ne kadar saptırmaya çalışırsa çalışsm, başarıyla ŞERİATI BEKLEMENİJ DAYAİILMAZ HAFİFLİI ı n s A t noktalandı. Oransal olarakyüzde 79, elbette yüzde 21 'den büyüktür. Ama yirmi beşyılda çeşitli badirelerden geçerekyüzde 7.2 den (1987) yüzde 21.3 'e (1995) ulaşan RP, bu uzun soluklu mücadelesiyle siyaset dünvasına "nicel birikimlerin nitele dönüşeceği" gerçegini de anlatıyor. Edilgenlik, yaşamın her alamnda sürüyor; yasama, yürütme veyargı "şeriatuı tasallatu " karşısında hergün biraz daha korumasız kılıyor. RP, bugün artık siyasal yelpazenin sağım da solunu da etkiler konuma gelmiştir. Bu etkilenmeden doğacak yeni yapılanmanın yönü ise şimdiden bellidir. Türkiye de "şeriata geçiş süreci" nokıalanmış, "şeriata teslim olma dönemi" başlamıştır. Bu yazı dizisinde, yaşamın her alanından derlenen ömeklerle bu yargının kanıtlarım bulacaksımz; Türkiye halkımn şeriata olan yakınlığım anlatan bulguları okuyacaksımz. DYP lideri Tansu Çil'ler'e "Camilerimizi Batt'ya götüreceğiz"dedirten; ANAP lideri Mesut Ytlmaz 'a "Imam-hatiplere dokunmayız"sözü verdirten; DSP lideri solcu Ecevit ile Nurcu FethuUah Gülen 'i kucaklaştıran nedenlerin irdelendiği bu çahşmada, RP 'nin bundan sonra izleyeceği yöntemler de araştınldı. Prof. Erbakan ve arkadasları, demokratik rejim konusundaki lavırlarıyla kendilerini kısa sürede ele verdiler. Artık ister imajlarını yenilensinler, isteryeni kitleselleşme modelleri denesinler, asla inandırıcı olamayacaklar. RP 'nin Türkiye yi yakın gelecekte "anlaşan - uzlaşan " değil, "çattşan - savaşan " bir toplumsal ve siyasal modele dogru götürme egilimi, kanıtlarıyla açıga çıkmıştır. Bu yazı dizisinde, "Düzen dışı İslamileşmenin iktidara gelmek için yeterli olmadığı anlaşdmtştır " degerlendirmesinin yanıltıcı olduğunu okuyacaksınız. "Şeriat oyununu " kimin/kimlerin bozacagı sorusunun vanıtını bulacaksınız. Sayılarakaç, siyasete tuteriatın önlenemeyen yükselişi karşısında siyasal ortamdaki duyarsızhk, toplumsal alanda- ki durağanlık "yaşanmakta olan" Türkiye ile "yaşanacak oIan"Türkiye konusunda "0- güenenlere/ügUflere" yeni ipuçlan veri- yor. Yeni değerlendirme yapmayı zorun- lu kılıyor. "GeMi-geliyor duşlerini" aşa- rak siyaset gündemini belirleyen şeriat, bugün artık her zamankinden daha güç- lü donanımlarla, somut bir siyasal ger- çek olarak iktidar olacağı günleri bekli- yor. Şeriata gönül verenler, bir iktidann or- tağı olmaktan daha çok, tek başma ikti- dar olmanın düş olmadığını görmenin mutluluğunu yaşıyor. Halk aldatılmasın... Ayırdmda olunsun ya da olunmasın, onaylansın ya da yadsınsın, saklansın ya da açıklansın: kısaca. kim ne derse de- sin -Bundan sonra neyin İslama uygun olduğu değil, neyin tslama uygun olma- dığuıın tartışılacagı< *( 1) bir Türkiye'de yasanacağı gerçeğine, yeter ki göz yu- mulmasın, kulak tıkanmasın. Türki- ye'nin yakjn bir gelecekte başka bir Tür- kiye olabileceği unutulmasın. RP'nin ik- tidar ortağı olamamasının bir sonuç de- ğil, Türkiye için yeni bir başlangıç oldu- ğu unutulmasın. Halk aldatılmasın. Giz- li ya da açık politikalan Milli Nizam Par- tisi'nden bu yana bilinen şeriat yanlısı RP'nin, seçimlerden birinci parti olarak çıkmasının demokratik rejim açısından öneminin ayırdına vanlsın. Diyanet îşle- ri Başkanlığı ile ülkeyi kalkındırmayı amaçlayan (2) RP'nin gerçek kimliği an- laşılsın. RP'nin ve Türkiye siyasasınm en üc- ra köşelerine kadar sızan türevlerinin re- el gücü küçümsenmesin. Halk aldatıl- masın. 24 Aralık "erken genelseçim" so- nuçlannın, yeni bir "erken genel seçi- min" habercisi olduğu saptamasından ya da siyaseten "halkm verdiği mesaj ne" sorusuna zorlama yanıtlar aranmasından günlük çıkar umulmasın. Seçimin görii- nen soııuçlanna daha gerçekçi yaklaşıl- sın. 25 Aralık 1995 tarihinin de 28 Şu- bat 1996 tarihinin de seçimin görünen sonucunun doğurduğu " şeriat tehdkfini" gidermediği anlaşılsm. Siyaset biliminin abece'si "Demokra- tik obnayan bir rejimde, örgütsüzbir hal- kın" oylanyla siyasal inançlannı, ide- olojilerini özgürce yönlendirme olana- ğından yoksun olduklan gerçeğinin, si- yaset biliminin abece'sinde yazdığı unu- tulmasın. Demokratik geleneklerden/teamüller- den söz ederken. Türkiye'de demokrasi- nin, "gelenek oluşturmaya zaman bula- madan" son otuz yılda "her on yılda bir" baştan kara suya gömüldüğu, herneden- se unutuluyor. Nasıl bir demokratik ge- lenek ki bu; 1946'dan bu yana sürdürü- len çok partili yaşam 50, en eski parti 13 yaşında olabiliyor? Hangi tlfce işletHeblllyor? Dinin siyasette kazandığı etkinliği görmemek/göstermemek için, demokra- tik gelenek gibi hiç olmayan/hiç yaşan- mayan "farazi" bir nedene sığınmak inandıncı olmuyor.Demokratik bir reji- min "olmazsa ohnaz" ilkelerinden han- gisi yaşama geçirilebilmiş, hangisi işle- tilebiliyor. düşünmek gerekiyor. 2000'li yıllann eşiğindeki Türkiye'de örneğin, bir halklar mozaiğinden söz edilebiliyor mu; devletin kişi yaşamma kanşmama- sı ya da devletin ekonomik ve sosyal iliş- kilerde zayıftan/güçsüzden yana olması gibi ilkeler işletilebiliyor mu? Dahası, tüm kurum ve kurallanyla bir "hukuk devleti" var mı? Fırsat eşitliği, düşünce 1995 seçimlerinde oylann yüzde 21.3'ünü alan Refah Partisi, önce umut sonra korku olarak demokratik rejimi zoriamaya başladı. ve örgütlenme özgürlüğü yaşama ne öl- çüde yansıyor? "Çoğunluğun" yönetim hakkı, "azınhğın" korunması, "çoğun- lugun" sınırlanması, demokratik seçim ve temsil hakkı gibi temel başlıklarla an- latılabılecek bir demokratik rejimden söz edilebiliyor mu? Bu sorularla/sonınlar- la kuşaülmış toplumsal, siyasal ve eko- nomik yaşam sorgulanmadan; bu soru- latmak son zamanlann vazgeçilmez mo- dası. Anketlerinyapılmasıda,yayımlan,- ması da, yasaklanması da en öncmli memleket meselesi. Hırsızlık, arsızlık, soygun ve vurgun sayılarla anlatılıyor a- ma; çalınıp çarpılanın toplamını her ne- dense umursayan olmuyor. Baskın se- çim, haksız/hukuksuz seçim yasası ve anayasal seçim zorunluluklan gözardı da siyasetin "tasallutundan" kurtulamı- yor. Sayılar kaçıyor, si>asct kovaîıyor. Zora düşen sayılara sığmıyor. Türkiye matematik olarak şeriata koşuyor. özgürlük sayıları sayılmıyor Sayılann insana'insanlığa hizmeti ön- leniyor; sayılar devletin/ yönetimin ya- Sayılar şimdi her şeyden daha önemli. Yüzde oranları, sandalye sayılan, hesap dışı kalan yüzdeler alt alta konuyor, toplanıp çıkarılıyor, Türkiye'nin gelecegi belirleniyor. Türkiye yüzde hesaplarıyla şeriata teslim ediliyor. Baskın seçim, haksız/hukuksuz seçim yasası ve anayasal seçim zorunluluklan gözardı ediliyor, ama seçim sonuçları "sayılarla ölçüldüğünde" her nasılsa, birdenbire gerçekçi olunuyor. Türkiye halkı, sayılann gücüne sığınılarak şeriata itiliyor. Ülkenin nüfusu sayılmıyor/sayılamıyor, ama seçmen sayısı açıklanıyor. 1994 seçimlerinin oyları birer birer çöplüklerden toplaniyor; sayılıp bir kenara konuyor. 1995 seçimlerinde 12 ilde 60 bin sahte seçmen belirleniyor; saptanıp bir kenara konuyor. Sayılann ortaya koyduğu bu gerçeklere hiç kimse aldırmıyor. Hiç sıkılmadan "seçimlerin demokratik olduğu" söyleniyor. lara gerçekçi yanıtlar bulmadan "de- mokratik gelenek" etiketiyle ülke yöne- timini şeriat yanlılanna teslim etmeyi düşünmek, en azından "kotaya" biryaİc- laşımdır. 70 yıllık deneyimiyle Türkiye demokrasisinin oluşturduğu belki tek ge- lenek bu "koJaycılık" anlayışında saklı- dır. "Gelenek, teamül, uyguiama." gibi Türkiye demokrasisi ile hiç örtüşmeyen bu yaklaşımlarla demokratlık oynamak bile, tek başma, Türkiye demokrasisinin bugünkü niteliğini ortaya koymaktadır. Sayılarla oyunun adı Sayılar şimdi her şeyden daha önem- li. Yüzde oranlan, sandalye sayılan, he- sap dışı kalan yüzdeler alt alta konuyor, toplanıp çıkanlıyor. Türkiye'nin gelece- gi belirleniyor. Türkıye yüzde hesapla- rıyla şeriata teslim ediliyor. Sayısız ya- şanmıyor. Sosyal, siyasal ve ekonomik geüşmeyi ya da gerilemeyi sayılarla an- ediliyor ama, seçim sonuçlan "sayüaria ölçüjîdfiğünde" her nasılsa, birdenbire gerçekçi olunuyor. Türkiye halkı sayıla- nn gücüne sığınılarak şeriata itiliyor. Ül- kenin nüfusu sayılmıyor'sayılamıyor a- ma, seçmen sayısı açıklanıyor. 1994 se- çimlerinin oylan birer birer çöplükler- den toplanıyor; sayılıp bir kenara konu- yor. 1995 seçimlerinde 12 ilde 60 bin sahte seçmen belirleniyor; saptanıp bir kenara konuyor. Sayılann dayattığı olumsuzluklar görmezlikten geliniyor. Sayılann ortaya koyduğu bu gerçeklere hiç kimse aldırmıyor. Hiç sıkılmadan "seçimlerin demokratik olduğu" söyle- niyor. OHAL Valisi Diyarbakır'ın, Is- tanbul Valisi Istanbul'un nüfusunu bil- miyor; göçeni-kaçanı, geleni-gideni "ol- sa oba" yöntemiyle hesaplanıyor. Sayılara istendiğinde "önemli çıkış noktalan", istendiğinde "hesababfleka- tumayacak aynntılar"olarak bakılıyor. Sayılar evreninin gerçekliği, heraşama- lan araçlanna dönüştürülüyor. Yalanlar artık sayılarla söyleniyor, yanlışlar artık sayılarla savunuluyor. Örneğin "ölü ele geçirüenlerin" sayısı, "şehit olanlann" sayısından fazlaolunca, işbaşındaki hü- kümet "terörle mücadelede başanlı" sa- yılıyor. Sayılann önemi yadsınmıyor. Örne- ğin "işkence Oe öldürûlenlerin" sayıca artması; faili meçhullerin ya da kimse- sizler mezarlığına gömülenlerin, kayıp- lann ve düşünce suçlulannın sayılannın anımsatılması; iç düşman/dış düşman karalamalanna iç işlerimize müdahale masallanna neden oluyor. Önıegin 68 bin 690 ilk ve orta derece- li okul sayısı karşısında 69 bin 525'e yükselen cami sayısı, inanç özgürlüğü- nün gereği sayılıyor. Ya da 565 (3) imam-hatip lisesinde 158 bini kız 496 bin öğrencinin okuyor olması "eğitimde fırsat eşhiiğinin" sim- gesi sayılıyor. Sayılar siyasete yakalanı- Şeriat kapmıızı çahyorSayılarla oyunun adı, günümüzde siyaset oluyor; isteyen sayı sayarak, isteyen sayılara aldırmayarak siyaset yapıyor. "Sayı saymayı bilmeyen " Türkiye halkı için, "şeriat dayağıyemek" degişmeyenyazgı oluyor. Menemen 1930'dan Sıvas 1993 'e geçen süreç unutuluyor; sayı sayılıp yorum yapılıyor: "Halktnyüzde 99'unun kimliğinde 'Islam yazan bir ülkede 'düzen partisi değil, inananlarm partisi' olduğunu iddia eden Refah Partisi, ikipartiyle (MÇP ve IDP) ittifak yapmasına rağmen oylann ancak yüzde 16.8'ini alıp 62 milletvekili çıkartyor ve bu 'tam bir zafer' sayılıyor. Oysa Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan 'ın Milli Selamet Partisi 14 Ekim 1973 seçimlerinde tek başma 48 milletvekili ve 3 senatör çıkarmıştL Sonuç 'tam bir zaferden çok' Türkiye'de tslamut artık ve ancak RP çatısı altında seçime giren 'kutsal ittifakçılara' çimento işlevigörebilecek güce indiğinin ilanıdır." Bu, 20 Ekim 1991 erken genel seçimlerinden sonra, sayılann gerçekliği kullanılarak vapılan, kendi iç mantıgı açısından dogru olan bir saptamadır. Ama, yaşamın gerçekyüzünü yansıtmamaktadır. "Halkınyüzde 99'unun kimliğinde 'Islam 'yazan bir ülkede ' düzen dışı bir parti' olarak, seçmenlerine 'laik Cumhuriyetin niteliklerini değiştirmeyi vaat eden' Refah Partisi, Demokrat Parti ile ittifak yapmasına rağmen oylann ancak yüzde 21.3 'ünü alıp 158 milletvekili çıkartyor ve bu 'tam bir zafer' sayılıyor. Oysa Necmettin Erbakan 'nin Refah Partisi 1994 yerel seçimlerinde oylann yüzde 19.1 'ini alarak İstanbul, Ankara başta olmak üzere çok sayıda belediye başkanı çıkarmışn. Sonuç 'tam bir zaferden çok' Türkiye 'de İslamın RP çatısı altında da olsa iktidar olamayacağının ilanıdır" Bu da sayılann gerçekliğine dayanüarak yapılan bir saptamadır. Üstelik 24 Aralık 1995 tarihini taşıyan yeni, taze ve son verilerle bezenmiş, demokrasi yanlılarımn içini ferahlatan/rahatlatan/yumuşatan "kolaycı" bir saptamadır. Kendi mantıgı açısından dogru olan bu saptama da, yaşamın gerçekligini anlatmaktan uzaktır. Çünkü geldi geliyor denilen şeriat, umut ve korku olarak, demokratik rejimin kapısını ilk kez gerçek olarak çalmıştır. Sonuçta her iki saptamamn da, hiç ayırdında olunmayan ortak paydası, Türkive'nin koşar adım şeriata sürüklendigi gerçegidir. yor. 1.5 katrilyonluk iç, 78 milyar dolar- lık dış borca, yüzde 78.9'luk resmi enf- lasyona ve 11 milyon işsizi anlatan sayı- lara artık "sayıdiye" bakılmıyor. Enflas- yonu yüzde 150'ye çıkaranın da, yüzde 60'a düşürenin de "aynı kişi" olması hiç fark etmiyor. Gümrük Birhği'ne girdiği 1995 yılında Türkiye ayıp sayılardan kurtulamıyor. 108 işkenceli ölüsü/yargı- sız infazı, 92 faili meçhul cinayeti, 213 gözaltı yitiği, 217 işkence kurbanı, 133 düşünce suçlusu, 8 bin 700 siyasi suçlu- su ve de 13 bin 88 gözaltısıyla Türki- ye'nin "özgürlük sayılan", artık hiçbir anlam taşımıyor. Kod adı "PKK terörii" olan iç savaş- ta 11 yılda 18 bin insanm ölmesine (10594 terönst+4166 sivil+3499 asker) içgüvenlik istatıği olarak bakılıyor (4). Oysa iktidar vaat eden, siyasal gücü an- latan "seçim işleri sayılan", her zaman çok önemli sayılıyor. Siyaset, yakaladı- ğı yerde "sayılann kabına" bakıyor. Ne sayılıyor. nasıl sayılıyor; ne sayılmıyor, niçin sayılmıyor hiç belli olmuyor. San- dıktan çıkan sayılar toplandığında ANAP; parlamentoda oluşan sandalye- ler toplandığında DYP "Udnci parti"'çı- kıyor. lkinciler tartışırken birinci parti RP "siyasal fslamın" ülke ve bölgedeki tek temsilcisi olarak tek başına iktidara gidjyor. Ülke ve bölge smırlannı zorlayıp Prof. Erbakan'ın deyişiyle "tslam âlemi" li- derliğine soyunuyor. Sonuçları "hazmettirici" yaKlasımlar... Türkiye halkımn demokrasi özlemle- rini, orta ve uzun vadede ortadan kaldır- maya yöneük her iki saptamamn aşın "iyimserKk" kokan bir ortak paydası var- dır. Ortak payda 1991 ve 1995 erken ge- nel seçimlerinde asıl kaybedenin "tslam oWuğu"yorumunda saklıdır. Bu bağlam- da "Erbakan vearkadaşlan düzen dtşı İs- lamileşmenin Türkiye'deiktidara gelmek için geçerti bir yol olmadığını en sonun- da kavramış olinalıdırlar"yaklaşımı se- çim sonuçlannı "hafiflettirici / hazmet- tirici"bir özellik taşımaktadır. islamın tırmamşını görmek/göstermek isteme- yenler; şeriaû katlanmayı, şeriatla savaş- maya yeğ tutanlar RP'nin yüzde 21.3 'lüik başansını küçümseyebilecek verilere sı- ğınabilirler. Hatta rahatlıkla "Seçim so- nuçlan İslami bir bütünleşme>i değil. as- lında bir bölûıuneyi ve hatta olası bir iç besaplaşmayı anJaöyor"yorumunu bile yapabilirler. (1) DP Genel Başkanı Aydın Mende- res 'in, partisinin RP 'ye katılması nedeniy- le yaptığı açıklama. 24 Kasrnı 1995. (2) Prof. Necmettin Erbakan, 24 Şubat 1996. (3) 12 si İstanbul'da olmak üzere Türkiye genelinde 200 imam-hatıp okulunun vapı- mı sürüyor. 24 Şubat 1996. (4) OHALaçık- laması. Hürriyet Gazetesı, 2H Kasım 1995. Kasım ayında toplam 18.259 olan ölü sa- yısı, yaklaşık bir ay sonra Mıllı Güvenlik Kurulu verilenne dayanüarak verilen bir haberde, 19bin550'yeçıkacakzı. Bunagö- re, 11000 terörıst + 4725 sıvil + 3825 gü- venlik görevlısi ölmüş/öldürülmüştü./ Show TVana haber, 19 Aralık 1995 Yarın: Tekkelerlne dönecekler mi? POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Bayram Günüdür... Ortalıkta bir SSK bombardımanı var. Herkes ver- yansın ediyor. Herkes bir suçlu anyor. Suçlu kim? Işveren mi, işçi mi, devlet mi? SSK için toplanan primler kasaya yatmryor; işve- renin zimmetinde toplanıyor, birikiyor, bir daha öde- nemez hale geliyor. Borçlu yüzsüzlere bakın, milyar- lan aşan borçları var. Üstüne kıyasıya giden de olma- dığı için primler borca yazılıyor, taşınmaz mallar ara- sına karışıyor. SSK'yi taşınmazlan bakımından satı- şa çıkardığınızda, almaya kimsenin gücü yetmez. Ta- şınmaz mal olarak nesi yoktur SSK'nin? Sigorta prim- leri alacağa yazıldığı zaman Karun gibi zengindir. Her şey borca yazıldığı için sağlık sigortası bakımından yoksuldur. "Borcualın, taşınmazmallan verin" dedi- ğinizde SSK zengindir; "Kurumu alın" dediğinizde ku- rum, yoksulun yoksuludur. Şöyle diyelim mi: SSK alacak bakımından deniz, Verecek bakımından domuzdur. Gözler, SSK'nin üstünde, mallan görünce pırıl pınl panldıyor. SSK'nin varlığına baktığımızda bizim de gözlerimiz kamaşıyor. Varlık içinde böylesi yokluk olur mu? Oluyor işte. Anılanm bundan 50-60 yıl gerilere gidiyor. Sendi- ka kunmak için makarna, un, bulgur fabrikası işçile- rinin dilekçesini vilayete götürdüğümüz zaman, ilgili müdür, "Sandık... "diyedefterdarlığa "/iava/e"etmiş- ti. "Dernekler masasına gidecek..." "Ya, öyle mi, hayırlı olsun!.." Sendikayı sandık sanmışlardı. • Emniyet müdürü, "Ateşyakmakiçin, lastiğibizve- riyoruz" diyordu. Nevruzda ateş yakılmaz mı? Ateş, otomobii lastiğinden olur. Emniyet müdürü de ambarda ne kadar eski lastik varsa onları "ateşyakanlara" dağrtıyordu. Ateşler Izmir'in Kordonboyu'nda yakılacaktı. Yakıldı. Nevruz bayramıydı. Orta Asya'nın bozkırlannda başlayıp Ortadoğu'nun yaylalanna kadar uzanan sahralarda ateşler yandı, ateş bayramlan kutlandı. Herkes biliyordu ki Nev- ruz'du. Orta Asya'dan Türki devletlerden Balkanlar'a kadar herkes bugüne Nevruz diyordu. Dil aynmı gü- dülmüyordu: Nevruz... Nevruz... Nevruz... Nevruz, Farsça bir sözcüktü: 'Nev' yeni, 'ruz' gün demekti. Çocukluğumdan beri bazı günferin kutlandığını bi- lirdim: Bahar Bayramı, Hıdırellez (Hızır llyas), 1 Ma- yıs gibi bayramları çok kutlamıştık. Ama bu Nevruz başkaydı. Ateşini bile polis müdürünün verdiği bir bayramdı. Deylet-halk ortaklaşa bayram yapıyordu. Öteki bayramlara benzemiyordu. Şair Nedim'in göklere çıkardığı bayramlardan da değildi. Onlara da benzemiyordu: lyd irişsin bais-i şevk-i cedit olsun da gör Seyr-iSadabadı sen bir kerre iyd olsun da gör Yıllardnr Nevruz yapılırdı, ama bu kez yapılanı baş- kaydı. Nevruz'u bayram sayan bir dünyanın insanla- n Kırgızıstan'dan, Iran'dan, Türkistan'dan, özbekis- tan'tan gönüldaşlar akın edip bir koşu gelmişler, bu ateşleri yakmışlardı. Bir güne bayram denmişse ona arka çıkılır, kutla- nır, sevinç içinde insanlar birbirine sanlır. Geçen yıl bayram yasaktı, bu yıl ateşle koşuyoruz. B U L M A C A SEDAT YAŞÂYAJS 1 2 3 4 SOLDANSAĞA: 1/ Bir buzdolabı- nın, buz üretmeye 1 ve dondurulmuş „ ürünleri saklama- * ya yarayan bölü- 3 mü; dipfriz. 2/ Bir göz rengı... Eski- 4 den mest üzerine 5 giyilen san pabuç. 3/ Antalya'nın bir 6 plajı... Itırh bir bit- -, kı. 4/ Kendısinın olan bir şeyi ıste- 8 dıği gibi kullana- _ bilme hakkını taşı- " ma durumu... Uğraş. 51 Şa- manızm'ın din adamlanna |O verilen ad... Yüce, yüksek. 6/ İçinde tek tohum bulunan ku- ru meyve... Acınma, yenn- me. 7/ Bir gösterme sıfatı... Çipuranın, boyu on cm'ye kadarolan gençlenne verilen ad. 8/ Yanardag ağzı. 9/ Al- manya'da bir sanayi bölgesi... Menteşe. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Koyunlarda ve danalarda görülen tehlikelı birhastalık. 2/Önemli tarihsel olgu... Os- manlı donanmasmda kullanılmış yelkenli bir savaş gemisi. 3/Karagöz oyununda kullanılan kamış düdük... Radyumun sımgesı. 4/Karadeniz'in ve Hazar Denizi'nin kuzeyinde ya- şamış Orta Asyah bir kavim. S/ Sınır boyu... Parola... Kö- pek. 6/ 'Istemem artık ışık, rayıha, âlemıni/Koklamam yosma karanfille güzel yasemini' (Yahya Kemal)... Fiyat. 7/ Heryanısuylaçevrili karaparçası...Özsu. 8/Yankısınınçok- luğundan sesin iyi anlaşılmadığı yer. 9/Osmanlı dönemin- de, mutasarnflık derecesindeki memurlann bu ışi almak için ödedikleri para. İLANENTEBLİĞ Sebahattin-Meryem oğlu 1969 d.lu Gümüşhane/Şiran ılç. Beşkilise köy. Nüf. kyt.lı 172. Mknz. P. A. Tnk. Tb. 2. Tnk. Bl. K.hğından terhislı Ishak Aydın hakkında 5. Zh. Tug. As. Mahkemesi'nin 30.12.1991 gün ve 1991/1122-979 esas-karar sayılı hükmü ile sanılc Ishak Aydın'ın 3.3.1989-12.3.1990'tarihleri arasında yoklama kaçağı suçunu işlediği subut bulunan sanık Ishak Ay- dın'ın eylemine uyan As. C.K.nun 63/1 -A maddesınin üç aydan sonra gelenler fikrası uyarmca dört ay süre ile hap- sine, TCK.nun 59/2. maddesi uyannca sanığa verilen ce- zadan takdıren 1/6 oranında ındirim yapılarak üç ay on gün süre ile hapsine, 647 S.K.nun 4. maddesi uyannca sanığa verilen hürriyeti bağlayıcı cezanm günlüğü beş bin Türk Lirası hesabıyla ağır para cezasına çevrilerek sanı- ğm neticeten beşyüz bin Türk lirası ağır para cezası ile mahkumıyetme, Sanığa hükmolunan işbu ağır para cezasının sanıktan beş ayda beş eşit taksitte alınmasına. taksitlerden bınnin ödenmemesi halinde gen kalanının hepsınin birden tah- sılıne, sanığa ıhtanna, As. Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verilmiş olup verilen hükmün sanığa teblığ için bilinen tüm adreslerine yazılan müzekkerelere rağmen tebliğ edilemediinden 1- lanen tebliğ olunur. Basın: 76037
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle