29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 1996 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Nevrûz esıDr. MÛh. A. NECATİ AKGÜR Türk Tıp Tarihi Kurumu Üyei K imi aşın uçtakiler var, muza, 8 yıl sonra 21 temmuza gelecek- nevrûzu "Kürtbayramr" tir. Öte yandan, Iranlılar, nevrûzu da Yu- olarak göstermeye çalış- naniılardan alıp takvimleriyle ilişkiye ge- tılar; ardından, kimileri tirdiler. Şöyleki: Aldığımız örneğe göre deonu,Ortaasya'yabağ- nevrûz (21 mart) bu yılın 242. gününe, layıp, "Türkûn malı" yani9. ayolan Azer'in 2'sine gelmekte- de onu, Ortaasya'ya bağ- .layıp, "Türkûn mah" yaptılar. Ateşlerden atladılar. Profesörle- rimiz televizyonlara çıkıp yalan-yanlış konuştular. Biz burada konuyu, böyle duygusal yönüyle, birtakım söylenti ve yakıştır- malar boyutunda değil de kanıtlamalı bi- limler tarihi açısından ele alıp incelemek ıstiyoruz. Nevrûz sözü Farsçadır, yeni gûn de- mektir ve yılbaşı (günü) karşıhğı olarak kullanılır. Takvimbilimi deyişi olarak da ilkbahar ılınımı ya da yaz gündönümü yani ilkbahar ve yaz mevsimlerinın baş- langıç günleri (Miladi 21 mart ve 22 ha- ziran) anlamına gelir. Bugûnlerin ilkin- de güneş, koç burcuna girer (güney yan- küreden kuzeye geçer durumda, Ekvator üzerindedır), bugünde gece ile gündüz siirelen eşıtleşır; ıkincısindeyse yengeç burcuna girer (kuzeydeki yengeç dönen- cesi üzerindedir), bugün yılın en uzun gûndüzûdür. Nevrûz sözü, her ne kadar Farsçaysa da bilim tarihinin verilerine göre ılınım ve gündönümleri (nevrûz) ölçümleri, ilkin, eski Yunan ilkçağında, MO 432'de, Ati- nalı Meton ve Euktemon tarafından ger- çekleştirilmiştir. Iranlılar, takvimlerini (eski Fars takvi- mi) Mısır'dan almışlardır. Eski Mısırtak- vimi 365 tam (kesirsiz) günlüydû. Herbi- ri 30 gün çektirilen 12 aylan vardı. (12X30=360 gün ettiğinden) yıl sonun- da buna 5 gün eklerlerdi. Gerçek yıl sü- resiyse 365 1 /4 gün olduğundan, bu tak- vim mevsimlere (nevrûza) uymazdı. Ör- neğin eski Mısıryılbaşısı,buyıl,diyelim 23 temmuza gelmişse, 4 yıl sonra 22 tem- dir, dediler (23 temmuz = yılbaşı, yılın 1 'inci günü, 22 ağustos = 31 'inci günü, II. aym 1'inci günü, 21 mart = nevrûz, IX ayın2'nci günü). Aynca Iranlılar, takvim başlangıçlan- nı şahlannın tahta geçiş yılına göre baş- latırlardı. tslam öncesi sonuncu şahlan- nın adını taşıyan Yezdicürd takvimini de 16 Hazıran 632, yani yaz gündönümü (Miladi 22 haziran, yaz nevrûzu) günüy- le başlatmışlardı. Ateşe tapındıklan dö- nemdeyse, Iranlılar (Mecüsilerya da Zer- düştıler) nevrûzu, bu sefer de ateşle iliş- kilendirdiler. Beri yanda eski tran takvimi, yukan- da söylediğimiz üzere, takvımlerin smıf- landınlmasında, eski Mısır takvimi sını- fına girmektedir. Oysa (On ıki hayvanh) Türk takvimi, ay-güneş takvimleri sını- fındadır. Bu takvimde, aylar (Hicri tak- vimde olduğu gibi) 29 ya da 30 gün çe- ken ay aylandır, yıllar ise kimi 12 kimi de 13 ay aylıdır. Dolayısıyla, Iran ve Türk takvimleri arasında, uzaktan-yakından en ufak bir benzerlik ve ilişki bulunrna- maktadır. Türk takvimi, nevrûza yani ilk- bahar ılınımı ya da yaz gündönümüne bağlı değildir; yılbaşısı kış mevsiminin tam ortasına (Miladi 4 şubata) en yakın ay aybaşısıdır. Örneğin son birkaç yılın tâkvimlerinden şu gün karşılıklannı ala- lım: 5 Şubat 1992 = 1 Şaban - 4 Şubat 1992 = Maymun yılı 24 Ocak 1993 = 1 Şaban - 23 Ocak 1993=Tavukyıh 12 Şubat 1994 = 1 Ramazan - 11 Şu- bat 1994= It yılı Burada görüldüğü gibi 5 Şubat 1992 = 1 Şaban idı. Buna göre Maymun yılı 4 Şubat 1992 günü başlamaktaydı. Ertesi yıl, 24 Ocak 1993 = 1 Şaban'a geldiğin- den, Tavuk yılı 23 Ocak 1993 günüyle başlıyordu. (Türk takviminde aylar, Hic- ri aybaşılannın genellikle bir gün önce- si başlatılır). Böylece Maymun yılı 12 Ay aylı olağan bir yıl olmaktadır (4 şu- battan 23 ocak'a, 12 günlük bir düşüş gö- rülüyor. Bu durumda bu yıl 366 - 12 = 354 gün sürmüş oluyor). Bir sonraki yıl- daysa, 12 şubat = 1 ramazana geliyordu. Buna göre de İtyıh 11 Şubat 1994 günüy- le başlıyordu. Bu durumdaysa Tavuk yı- lı 13 Ay aylı artıkbiryıl oluyor (23 ocak- tan 11 şubata, 19 günlük bir cıkış söz ko- nusu; yani bu yıl 384 gün çekrniş oluyor). On ilrî hayvanlı Türk takvimi, bilindı- ğı üzere, ilkın, lslam öncesi Türk uygar- hk tanhınin doruktaki yapıtı olan Gök- türk yanlıtaşlannda, Kültigin ve Bilge Kağan'ın ölüm günlerini tanhlemede kullanılmıştır. Bu yazılı taşlar, Türk tari- hinin en sağlam belge ve kanıtlandır. TürklükJe ve Türkçeyle ilgili herhangi bir sorunun çözümü ve yanıtı için önce onlara bakılır. örneğin; gün, güneş, gündüz, gündo- ğusu, günbatısı, günortası; ay, (aydm-lık, ayaz), yıl, yıldız, yılan, (yıldınm), altın, gümüş, demir, sözleri katıksız Türkçedir. Çünkü orada vardırlar. Buna karşı, her- kesin çok severek kullandığı (?) sene sö- zü, Arapça olduğundan, orada yoktur. lş- te nevrûz sözü de Göktürk yazılı taşlann- da yoktur. Böyle olunca Türklükle bir ıl- gisi de yoktur. tslam dönemi Türklüğünde dunun: Selçuklular, Iran'dayken Iran takvimini az önce anlattığımız biçimde buldular. Ancak bu takvim doğru, yani doğru ta- rihleme veren bir takvim değıldi. Çünkü, doğru olması içın yılın herhangi bir gü- nünün örneğin yılbaşı gününün, belli bir mevsimin hep ayın bir gününe, örneğin ilkbahann ilk gününe (nevrûz) ya da kı- şın diyelim 10'uncu gününe gelmesı ve yüzyıllar-binyıllar boyunca da hiç değiş- meden hep böyle kalması gerekirdi. Sel- çuklu Şultanı (1071 Malazgirt kahrama- nı Alpaslarj'ın oğlu) Celâleddin Mefik- şah, bu yanılgılı takvimin düzeltilmesi- ni istedi ve bu işle de Iranlılann ünlü nı- bâiyat sairi ve döneminin tanınmış ma- tematikçi-gökbilimcisi ÖmerHayyam'ın başkanlığındaki bir bilginler kurulunu görevlendirdi. Işte Türk-lranlı ortak uy- garlığının.başyapıtı olan Celâlî takvimi böyle doğdu. Bu takvim, yeryüzünde, şimdiye de- ğin ortaya konulmuş doğru tarihleme ve- ren takvimlerin ilkidir ve 1079'da yapı- landınlmıştır. Ikincisiyse, bundan tam 500 yıl sonra 1582'de ortaya konulmuş olan ve günümüzde bütün uygar uluslar- la birlikte bizim de kullanmakta olduğu- muz, Miladi (Gregoryen) takvimdir. Doğru tarihlendırme için Milâdî takvim- de, her 4 yılda bir şubatı 29 gün çektiri- yor; yalnız 1700, 1800, 1900 ve 2100, yıllannda 28 güne düşürüyoruz. Celâlî takvimindeyse bunu, biraz daha değişık bir yoldan sağlıyoruz. Öyle ki 4, 8, 12, 16, 20, 24, 28'inci yıllann şubatını 29 gün çektiriyoruz, ancak ardından, 32'nci değil de 33'üncü yıla bu işlemı uygulu- yoruz. Işte aradaki tek fark bu artıklama yönteminde görülüyor. Böylece Celâlî takviminde yılbaşı hep nevrûza gelecek- tir. (Nevrûz, 1079'da, 9 Ramazan 471 Cu- ma (Rumj 15 Mart 1079) olarak ölçüm- lenmişti). Osmanbdönemi: Osmanlı döneminde, devletın yıllık takvimlennı çıkarmakla görevli bir Müneccimbaşılık kuruluşu vardı. Bu kuruluş, şimdı Kandılli Rasat- hanesi olmuştur. Kuruluşun hazırladığı takvimlere Munecdmbaşdık takvimleri denirdi. Bu takvimlerin ilk ömekleri, Fa- tih Sultan Mehmet'in Istanbul'un fetih yılı ile birönceki yıla (1452 ve 1453) ait olup Topkapı Sarayı müzesi kdtaplığında bulunmaktadır. Bizim şimdiki takvimle- rimiz de bu takvimlerin devamı niteli- ğindedir. Müneccimbaşı takvimleri Ce- lâlî takvimi biçiminde düzenlenirdi, ya- ni yılbaşısı nevrûz (Milâdî 21 mart; 4 ile bölünebilen 1992, 1996 gibi yıllarda 20 mart) idi. Bugün, az önce verdiğimiz ar- tıklama kuralına göre değil, her yıl yeni- den yapılan ölçümlerle belirlerürdi (Ba- kınız, 374 Celâlî yılı (1452) takviminde, 1 Ferverdinmh-ı Celâlî 374 = Hicri 19 Safer 856 = tskender-i Rumî 11 Mart 1763 = Eski Fars (Yezdicürd) 19 Tîrmâh- ı kadîm 821 = On iki hayvanh Türk 20 Birinci (ikinci) ay, Maymun yılı, cumar- tesi gününe gelen yılbaşı, nasıl güzel bir Türkçeyle anlarımlanmış: "Güneş Ha- mel (Koç) burcuna geçti Gündüz ve gece beraberoldu ve bahar fashgirdL nevrûz- u Sultanî OMIL") Her biri 30 gün çektiri- len Celâlî aylan bir sayfaya alınırdı. Ay adlan Farsçaydı. Bugûnlerin yani sıra, takvimlerde, Hicri ile Rumî takvim gün- leri, ilk dönemde eski Fars ve Türk tak- vimi günleri de yer alırdı Rumî takvim sütununda, (o vaİcitlerOsmanlı uyruğun- dabulunan) Suriye yöresi Hıristiyanlan- nın Iskender takvimi, Batı Hırisriyanla- nnın (Rumlar, Bulgarlar) Jülyen takvimi, Mısır Hıristiyanlannın Kıpt; takvimiyle, son dönemde Osmanlı mafi yıiı yılbaşı- lan da gösterilırdı. Böylece, 29 ağustos (4 yılda bir 30 ağustos) Re's-i sene-i Kıpt, 1 feşrinevvel (ekim) Re's-i sene-i tsken- der-i Rumî, 1 ikinci kânun (ocak) Re's-i sene-i Nasâra (Hıristiyan yılbaşısı; yıl sayısı Milâdî olarak), 1 Mart Re's-i sene- i maliye idi. Bütün bu takvimlerin ay ad- lan aynıydı. Yalnızca Kjptî takviminin ay adlan değişik olduğundan burada, Tût, Bâbeh, Hâtur, aylannın ilk günleri de gösterilirdi. Işte nevrûz'un, takvim bilimi açısın- dan, kısa öyküsü ve Türklükle ilişkisi budur. Bu Sollan Silkelemeli -^* mr- arjinal IV /• gru Pcuklan I ^k / I saymazsanız, I % / I 12Eylül'den I ^U I önce bir tane ^ • -JL. sol parti vardı. Cuntacılar HP adında ismarlama bir sol partı kurdurdular. (Öylesi bile halktan iyi oy aldı.) Ardından solculann kendilerinin kurduğu SODEP'le solda partıler "çjft"leşti. Bu arada Karaoğlan da eşine üçüncü sol partıyı kurdurdu, "üç"leştiler. İlk kez iki sol parti "bir"leşti. "Bir''leşmeden §HP adında nurtopu gıbı bir çocuk dünyaya gekJi. Bu çocuğun anne ve babası olan HP ve SODEP dünyamızdan göçüp gittiler. SHP doğdu, ama DSP de ayağa kalmaya başladı; sol partiler yeniden "çift"leşmış oldular. Bu arada daha önce evlatlıktan reddedilen CHP de yeniden mirasa ortak oldu, 'iiç''leştiler. "Üç''lü olarak faaliyetlerini sürdürürlerken aile baskılanna dayanamayan SHP ve CHP "bir"leştiler. "Bir"leşmeden doğan yeni çocuğa, önüne bir de "yeni" sözcüğünü ekleyerek "ana"smın adını verdiler. "Üç"leşen sol partiler yeniden "çift''leşmış oldular. Bu iki partı, solu "çjft"leştirirken hovardalıklannı da arttırdılar. Sağda "birieşme yerine "çat"leşme yolunu seçen iki partıyle "çMF'leşmeye başladılar. Biri ANAP'a, biri DYP'ye partnerlik yapıyorlar. Sağ partıler hovardahkta bir yarar olmadığını anîadılar ya da kendılerine anlatıldı, "bir"leşme yoluna girdiler. Solda "çtft" durumunun devam edeceği anlaşılıyor. Bu "çift''leşrnelerden şimdiye kadar çok sayıda ucube çocuk doğdu. "Çiftw leşmelerdeki kargaşadan dogan bu çocuklann tamammın "nesebi gayri sahih"tı. RP adındakı haylaz çocuk, bu hovardalann bırakacağı mirasın tamamına talip oldu; özelleştırme, yağma, vurgun, soygun, yargısız infaz, işkence, seks. riya, yalan, dolan. hırsızlık gibi adlarla irili ufaklı birçok çocuk ortalığı doldurdu. Yine solda "çift" olma durumunu sürdüren partiler, birbirleriyle ilişkilerinde mazoşizm ve sadısızm örnekleri vermeye, "bir^leşmelerinı beklemenin boş hayal oldugunu göstermeye devam ettıler, ne yazık ki halkı da "edilgin partner" konumuna getırdiler. Bunlara umut bağlayanlar, bu ıkılı varlıklanndan bunlann haz duyduklannı göz önûnde bulundurup bu iki partinin "bir"leşmesinden umudunu kesmelidir. Bu partiler kendi başlanna bırakılmah, "birie^iıı'' diye daha fazla rahatsız edilmemeli ki rahatlıkla birbırlerini yemeyi (haz duyarak) devam ettirebilsinler. Ne de olsa tükenmışlikleri yakındır. Bu arada ortalıkta çelimsiz, bakımsız, sahıpsiz, ancak gelecek vaat eden bir çocuğun dolaşmaya başladığını da haber verelim. Adı ÖDP. Ne dersiniz Sevgili Mümtaz Soysal?_ Her ikisinin de ıçinde yer aldınız, bu kötü huylannı bıraksınlar dıye çırpınıp didindinız, bunlara karşın sol partilerin "çMfolmalannı ve üs'elik şimdi de sağ partilerle M çtft"leşmelerini engelleyemedıniz. Bıkmadınız mı? Bir düşünûn bakalım, sizin yerinız orası mı? Kaldı kı, sizi Zonguldak'tan mılletvekılliğıne aday gösterdiler diye onlara hangi bir mihnet borcunuz da yok. Asıl kendilenne sağladığınız ılave oylarla onlann sıze minnet borçlannın olması gerekir! Bunlan bu şekilde hep beraber iyice bir silmezsek akıllan başlanna gelmeyecek! Saygılanmla. Anıltllrinlylc T.U PENCERE IMF'nin Siyasallaşması Aklı başında insan, sokakta, meydanda hergös- teriye katılmaz; ama, televizyon, gösteri eylemle- rini cxJamızın içine sokuyor; ister dünyanın uzak bir köşesinde olsun, ister yaşadığımız kentin sokak- lannda, her gösterinin içine giriyoruz; insanlar, gençler, kadınlar, erkekler, sopalar, coplar, bayrak- lar, dövizler, polisler, vur, kır, derken gençlik ve iş- çi eylemlerinde çoğu zaman bez üzerine yazılmış şöyle bir yazı göze çarpıyor: "Kahrolsun IMF." "Kahrolsun emperyalizm." Çok bilmişler, dudak büküyorlar; IMF'yi lanetJe- yenlere bakıp cık cık ediyorlar: - Canım, IMF bir bankadır, koşullarına uyarsan para verir; hiçbir ülkeyi baskı altına almaz ve zor- lamaz; kafasını kullanıp ekonomisini iyi yöneten devletler, IMF'ye yakasını kaptırmaz... Dogrudur... Ama IMF de sütten çıkmış ak kaşık değildir; si- yasal olaylara yansız gözle bakan ve yalnız hesap kitap üzerine kredi veren bir bankaya benzemez. • Nedir bu IMF?.. Uluslararası Para Fonu, Ingilizcedeki ilk harfle- riyle anılıyor: IMF!.. İkinci Dünya Savaşı'ndan son- ra uluslararası para düzeneğinın iyi ışlemesine göz kulak olmak için kuruldu; 150'yi aşan üyesi var; ama, bankanın patronu Amerika'dır; VVashington, IMF'yi istediği gibi çekip çeviriyon Dünya Banka- sı ile birlikte, yeryüzündeki parasal imparatorluğu- nu yürütmek yolunda kullanıyor... Eskiden bu savı kanıtlamak için bin dereden ka- nıt getirilirdi... Artık gerçekler hiç kimsenin görmezlikten gele- meyeceği ölçüde ortaya çıktı... •k < 16 haziranda Rusya'da seçim var... IMF bu seçimin içindedir... Yettsin'e kredi açıyor... Hem de az buz değil, IMF, tarihinin en çaplı ikin- ci kredisini açıyor; gerçekte Rusya ekonomisi pe- rişan, ülkedetam bir karmaşayaşanıyor; ama ABD Başkanı Clinton Rusya'da eski komünistlerin san- dıktan çıkmasını istemiyor; IMF'ye buyuruyor: - Yettsin'i destekleyin!... Rusya, IMF tarihinde Meksika'dan sonra ikinci büyük desteğe kavuşuyor; 1995'te 6.3 milyar do- lariık bir anlaşmayı Para Fonu ile imzalayan Mos- kova, bu kez 10 milyar dolarlık bir olanak sağlıyor... Yeltsin, haziran seçimlerinde bu kozu hem sol- culara karşı kullanacak... Hem Çeçenlere karşı... IMF, Rusya'da Yeltsin'i kurtarmak için tam anla- mında devreye girdi... Peki, Yeltsin kurtulacak mı?.. Bekleyip görelim. ntrits/Entrm DepartumJ'Sortıes o^-^sr 1995 bilançomuzda Hazine yerine tûrızme yeryer3îlâ - J ~ • / • ' Garanti, 1995 yılında bilariçosunun yüzde 45'ini kredilere ayırdı. Daha fazla devlet kâğıdına jyatırım yapmak yerine, müşterisinin ihtiyaçlannı karşılamaya ö^ıcelik verdi. Turizmde, işletme sermayesine ihtiyacı olan firmaları finarjse etti. Beyaz eşya, gıda, demir-çelik ve otomotivde ihracatçılani destekledi. Giyim Sanayicileri Derneği'nin yaptığı araştırmaya göre, tekstil sektöründe ihracatı en çok finanse eden banka oldu. Kısacası,;her zamanki gibi bankacıhktan kazandığıru, bankacıhğa yatırdı. Siz de, »her şeyden çok müşterisine önem veren bir bankanız olsun istemez|miydiniz? GARANTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle