Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1996CUMA
12
.C^ge'nin iki
kıyısında yaşayan
Türk ve Yunan
halklarının
geçmişi, denizin
dibi kadar
derinlerdedir.
Nice uygarlıklara,
nice acılara,
nice sevinçlere
tanıklık etmiştir
bu kıyılar. İki
halkın
geçmişinde de
ortak
uygarlıklar,
birliktelikler vardır.
Homeros'lardan,
Heraklitos'lardan,
İyonlardan
günümüze
uzanır.
DIZIYAZI
T ü r k i y e - Y u n a n i s t a n İ l i ş k i l e r i v e B a r ı ş S a v a ş ı m ı
Yunanlı ve Türk gazetecilerin Kardak'ta bayrak dikme yarışı, iki ülke arasında az kalsın savaşa yol açacaktı.
jC/ge'nin
sahil
kasabalarının
salaş
meyhanelerinde
hâlâ Rumca
plaklar çalınır.
Rumca kederli
şarkıları duyan
Egeli
balıkçıların
gönüllerinden
birertel kopar...
Onların şarkıları,
türküleri; Yunan
adalannda,
Atina'da,
Pire'de
yankılanır.
Sirtakiler,
halaylar birbirine
karışır.
Dostluk,daha derinlerdedirMEHMET ŞAKİR ÖRS
• 1 -
Dostluk Denizi Ege
"Biz barışığız Ege
Sen bak işme
tki halkız çocukları köpüklerinde vı-
kanmış
Bir vürek aıımı verde
Barış vazar defterimizde
Bız banşığız Ege
Biz alnının terini vivenler
El eleyız. vürek viireğe
Hıçkmğımız hırçın dalgalar
Sevıncimiz ak duvaklı gelinler "
Ahmet Günbaş (l}
Ege Denızı, kıyısındakı iki halk ara-
sında bir dostluk köprüsüdür. Üzennde
gidıp gelen kayıklar. takalar, iki halkın
sevgısını ta^ırlarbirbırlenne. Denızın or-
tak sulannda a\ lanan iki ulustan balık-
çılar, bırlıkte atarlar aglannı. Ağlanyla
Ege Denızı'nin sevgisıni. dostluğunu,
güzellığıni çekerler. Götürürler kendı kı-
yılanna, kendi insanlanna...
Hele o denızde oynaşan balıklar, san-
kı iki halkın ortak çocuklan gibıdır. De-
nızin altında, bir o yakaya bir bu yakaya
yüzerler Karasu. pasaport, sınırtanımaz
onlar Tıpkı bir gün ıkı halkın tanımaya-
cağı gibı...
Dostluğun, kardeşliğin, sevginin gü-
zelliğıni yaşarlar Ege'nin sulannda...
Hele iki yakadan zaman zaman kabaran
dalgalar, bir o tarafa bir bu tarafa v urur-
ken, iki kıyıdakı ınsanlann güzel dilek-
lerini ulaştınrlarbirbırlerine...
• Evet! Ege Denizi"nın iki kıyısında ya-
şayan Türk \e Yunan halklannın geçmi-
şi, Ege Denizı'nin dibi kadar derinlerde-
dir... Nice uygarlıklara, nice acılara. ni-
ce se\inçlere tanıklık etmiştir bu kıyı-
lar... İki halkın geçmişinde de ortak uy-
garlıklar, birliktelikler vardır. Home-
ros'lardan, Heraklitos'lardan, iyonlar-
dan günümüze uzanır.
Türkülerimiz bile kardeş
Uzun süre bir arada yaşayan Yunan
halkıyla Türk halkı. birbirlerinin dillerin-
den. sanatlanndan, türkülerinden. oyun-
lanndan. törelennden -kısaca kültürle-
rinden- etkilenmişlerdir. Zamanla arala-
nnda bazı noktalarda ortaklığa \aran bir
yakınlaşma olmuştur. Irk. din, dil aynm-
lan bunu engelleyememıştir.
Yunanlı büyük müzisyen Mikis The-
dorakis'in sözleri de bunu doğrulamak-
tadır:
"Ben kendi halkımı tanınm. Onlann
çoğunluğu Türkleri tanırlar ve severler.
(..) L'nutmayalım, çok ama birçok ortak
noktamız var. Kuşkusuz aynldığımız
noktalar da var. Bunlar da doğaldır. A-
ma anımsamamız gerekir: Türkleıie Yu-
nanlılar dört yiizyıl biıiikte yaşamıştar-
dır. Mutfaktan tutun müziğe kadar
Türklerden çok şey öğrendik. Tabii ki
Türkler de Yunanhİardan çok şey öğren-
düer."(2)
Ege'nin sahıl kasabalannın salaş mey-
hanelerinde hâlâ Rumca plaklar çalınır.
Rumca kederli şarkıları duyan Egelı ba-
lıkçılann gönüllennden birertel kopar...
Ve onlar bazen kıyıda, bazen de denize
açıldıklannda, susuz rakıyı dıpleyip ayı-
şığinda bir türkü tuttururlar... Onlann
şarkılan. türkülen: Yunan adalannda,
Atina'da, Pire'de yankılanır. Tavernalar-
da söylenen birer Türkçe şarkı olurlar...
Sirtakiler halaylar birbirine kanşır.
Ege'nin birçok ıfçesinde. kasabasında
hâlâ ortak kelımeler, deyimler kullanıltr.
Tıpkı Atina'nın birçok mahallesınde
Türkçe kelimelerin konuşulduğu gibi...
İşte böylesine birbirine bağlanmıştır
iki halk. Ve Ege Denizi bir dostluk köp-
rüsü, bir kardeşlik denizi olmuştur ar-
tık...
Kurtulu; Savaşı yılları
Geçmişte düşmanlıklar da yaşanmış-
tır Ege'de... İki halk için acılı yıllardır
1920'li yıllar... Çünkü iki halkın birbiri-
ne düşmesinden çıkarlan olanlar, kin ve
düşmanlık tohumlan serpmişlerdir
Ege'ye...
O yıllara kadar Ege'de bir arada, dost-
ça yaşayan insanlar. emperyalist güçle-
rin kışkırtmalanyla bırbirlerine düşmüş-
lerdir. Ve kana bulanmıştır Batı Anado-
lu...
Yunanlı yazar Dido Sotiriyu, "Benden
Selam Söyle Anadolu'ya" ısimli yapıtın-
da şöyle yorumlar o yıllan:
"Şevket! Tanımadın mı yoksa beni?
Ben,senin dostun... ben,senin arkadaşın!
YıUarca biıiikte gülüp beraber ağladık...
Ne yapıyor Şe\ket? Ah Şe\ket! Şevket!
Vahşi birer hayn
van kesildik! Karşılıklı
hançerledik, paramparça ettik yürvğimi-
ri\ Durup dururken!..
Ve sen» Kör Mehmefin damadı. He-
le sen! INeve öyle tiksincrvk bakıvorsun
yüzüme? Öldürdiim evet seni, ne olmuş!
Ve işte ağlıyorum... Sen de öldürdün!
Kardeşler, dostlar. hemşeriler_. Koskoca
bir kuşak. durup dururken katletti ken-
di kendini!..
Bütün bu çekilen acL, bir kötü riîya ül-
saydı ah!.. Ve yan yana.. omuz omuza ve-
rip j ürüsev dik tarialara doğru ycniden!.
Saka kuşlarının türküsüvle şenlenen or-
manlara doğru yürüyebilseydik! Ve her
birimi/in se\ diceği kendi kolunda, çiçek-
lere büriinmüş kira/ bahçelerinden gü-
lümseyerek çıkıp yan vana eglenmek üze-
re_ şenlik meydanlannın yolunu tutabil-
seydikL
Anay urduma selam söy le benden Kör
Mehmet'in damadı! Benden selam söyle
Anatiolu'ya... Toprağını kanla suladık di-
ye bize garezlenmesin-. Ve kardeşi kar-
deşe kırdıran cellatlann, Allah bin bela-
sını versin!.."(3)
Ege'de katledilen
barısçı askerler ÎT
İtilaf Devletleri'nin kışkırtmasıyla,
Sevr Antlaşması'ndan destek alan Yu-
nanistan'ın kralcı güçleri "Megatoİdea"
fıkrini gerçekleştirmek üzere Küçük As-
ya seferine hazırlandılar. Sonunda hem
Yunanistan hem de Batı Anadolu'da ya-
şayan binlerce Rum için tam bir felaket
olacak bu savaşa, başta komünistler ol-
mak üzere Yunanistan'ın banşçı güçleri
karşı çıkıyorlardı. Kralcılann karşısında
güçlü bir muhalefet oluşmuştu.
Ama tüm uyanlara karşın, iktidan
elinde tutan kralcı güçler, Yunan askeri
gemilerini Izmir'e doğru yolaçıkardılar.
Askeri çıkarma gemilerinde Yunanis-
tan Komünist Partisi (o zamanki adıyla
Yunanistan Sosyalist Partisi -1918 yılın-
da kurulan bu parti, 1922 yılında Üçün-
cü Enternasyonal'e katılacak ve iki yıl
sonra Yunanistan Komünist Partisi ismi-
ni alacaktır) sempatizanı genç askerler
elden ele, savaşa ve Küçük Asya seferi-
ne karşı çıkan bildırileri dağıtıyorlardı.
YKP'nin bildirilerinde, Yunanlı asker-
lere çağnda bulunuluyor ve "Asker, sa-
vaşa gitme! senin kurşun sıkacağın in-
sanlar Anadolu'nun masum insanlandır,
kardeşlerindir. Savaşma, Küçük Asy a se-
ferine kaülma!" deniyordu.
Ordunun yönetiminde bulunan kralcı
subaylar, sefer halindekı savaş gemile-
rinde. hemen askeri mahkemelerkurdu-
lar. Bildırileri dağıtan \e savaşa karşı çı-
kan genç askerleri. hemen oracıkta yar-
gılayıp ölüm fermanlan çıkardılar.
İzmirli araştırmacı-yazar, sevgili dos-
tumuz Yaşar Aksoy'un araştırmalan so-
nucu yaptığı saptamalara göre 146 Yu-
nan askeri ölüm cezasına çarptınldı. Se-
fer halindeki gemilerde kurşuna dizilip
Ege Denızi'ne atılarak öldürüldüler. Tek
suçlan haksız bir savaşa karşı çıkmak
olan bu genç banşçılar için sonradan iz-
mır ve Ege'deki Rumlar arasında şarkı-
larbcstelendi, türküler yakıldı...
Tarihındennliklerindegizlikalmışbu
gerçeklerle ılgılı belgeler, Atina'da Kü-
çük Asya Enstitüsü'nde ve Yunanistan
Komünist Partisi arşivlerinde bulunmak-
tadır. Yine konu ile ilgili olarak değerli
banş savaşçısı Herkül Millas'ın Türkı-
ye'de Türkçe olarak 1989 yılında Amaç
Yayıncılık'tan çıkan "Tencere Dibin Ka-
ra" kitabında şöyle denilmektedir:
"... Bu kitaplan yazanlar, biliyorum.
'Ama bunlar doğrudur, doğrulan söyle-
melıyizf diyeceklerdir. Hayır, bu yön-
tem dogrulann tahrifıdir. Doğrularuı bü-
tünü söylendiğinde doğruluktan söz edi-
lebilir ancak. Çünkü Yunan ordusu Ana-
dolu'da kıyımlarda bulunurken. Yuna-
nistan'da Mustafa Kemal yanlısı aydın-
lar kurşuna diziliyordu." (4)
14-15 mayısta güzel İzmır'ın Kordo-
nu'na çıkan işgal kuvvetleri, artlannda,
kendı uluslannın banşçı gençlerinın kan-
lannı bırakıyorlardı. . İzmır'i ve Ege'yı
işgal eden Yunanistan'ın kralcı subayla-
nnın kanlı elleri, bu kez de başta yurtse-
ver gazeteci Hasan Tahsin olmak üzere.
Türkiye yurtseverlerinin kanlan ile bu-
lanıyordu.
Türkıye'nin bağımsızlıkçı yurtsever-
leri ile Yunanıstan'ın banşçı gençlennın
kanlan Ege Denızi'ne kanşıyor ve bir-
bıri ile buluşup şımdilerde Ege üzennde
yediveren gülleri gibı açan banş çiçek-
lennin özsuyu oluyordu...
Her iki hatkın yazgısı ortak
Gerek Yunanistan tarihı gerekse ülke-
mıztarihı ıncelendiğınde, şaşılacakölçü-
de benzer olaylar, gelişmeler görülür.
Halklann sosyal, kültürel özellikleri gı-
bi. Ülkelerin tarihsel vesosyolojıkgeliş-
meleri de birbirine paralellik göstermek-
tedir.
1920'li yıllarda yaşanan savaşın ardın-
dan, yeni bir dönem açılır iki ülkenin
ilışkilerinde... Budöneme Atatürkve Vfe-
nizeios'un banşçı yaklaşımlan egemen
olmuştur.
Atatürk, "Türk ve Yunan, her iki hal-
kın da en yüksek çıkarian tam bir uyum
içindedir" derken, Venizelos da "Türk
halkuun bize dost olmasının değerini bil-
mekteyim. Türk halkı da aynı biçimde
Yunanlılann dostluğunu değerlendirmiş-
tir" demektedır. Her iki önderin bu
olumlu yaklaşımlan, iki halk arasındaki
kin ateşinin sönmesinde, yeniden banş-
çı ilişkilerinkurulmasındabaşlıcaetken
olmuştur.
Sonraki yıllarda dünyayı saran savaş
rüzgârlan, bölgeyi de etkilemekte gecik-
mez. Birincı Dünya Savaşı sonrasında
ülkemizin uğradığı işgale benzer bir du-
rum. bu kez Yunanistan için yaratılır.
Ikıncı Dünya Savaşı sırasında önce ltal-
ya, ardından 1941 'de Almanya Yunanis-
tan'a saldınr. Faşistlerin işgali 1941'den
1944 yılına kadar sürer. Yunan halkı, tıp-
kı bizim Kurtuluş Savaşı yıllannda ver-
diğimiz mücadeleye benzer bir savaşım-
la, ülkelerini faşist işgalcilerden kurtanr-
lar.
Nâzun Hikmet, Yunan direnişçilerine
şöyle seslenır:
"Arkadaşlar, canun kardeşterim; Yu-
nan halkının istiklalu ekmeği. hürriyeti
uğrunda hapislere düşenler; cehennem
adalannda, temerküz kampiannda zin-
cirienenler; se\ jjilerimi, hay ranlığımı ka-
bul edin. (..) Sizin faşist işgalcilere ve zor-
balara karşı şanlı mücadeleni/ banşın.
ekmeğin ve hürriyetin mu/afler olacağı-
nı ispat eden en mükenuneldelillerden bi-
ridir."(5)
(1) Gecenin Neresindesin; Ahmet Günbaş,
Dönemeç Yay, 19X6
(2) Inceleme ve Şürlerle Türk-Yunan
Dostluk ve Barışı; Asım Bezirci, Mılliyet Ya-
unlan. 1987.
13) Benden Selam Söyle Anadolu ya; Di-
do Solırıyu. Alan Yayıncılık.
(4 Bu konuda bilgı, değerli Yunan tarihçi
Yanis Kordatos un 'Istona Neotens Eladas
lYenı Yunanistan'ın Tarihi)' vapıtımn5 cil-
dınde bulunabilır. S. 566-580.
(5 Inceleme ve Şiırlerle Türk- Yunan Dost-
luk ve Barışı. A. Bezırcı
Yarın: Anadolulu bir
direnişçi
Tarihçi Gözüyle 'Medya' ve Kamuoyu
Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN
DEL. Buca Eğitim Fakültesi
Türkiye "de tele\izyonun de\let tekelinde ve tek
kanallı olduğu günlerde. bu görüntülü aygıtı Os-
manlı tarihçiliğinın "vakanüvis" geleneğındeki nı-
teliklerle karşılaştırmıştım. Haberlenn sansürlü.
merkezkontrollüve ıktıdann buyruğunda oluşunu,
"vakanüvis~lenn tanhı ancak sultan ve üst düzey
yönetıcılennın yazılmasına ızın verdıği olaylarla
sınırlı turmalanyla kıyaslamıştım. Daha sonra ya-
sadışı başlayan özel televızyon \e bağlantılanyla
bırlikte çeşitli yayın organlannın eşliğinde beş yıl-
lık bir deneyimle bugünlere ulaşıldı
TRT'nin merkez komutlu vayınlan öylesine bu-
naltmıştı ki yasadışı olarak e\ lere uzanan görüntü-
lerin yasadışılığı kımsenin umurunda değildi; en
azından TRT dengelenmış sayılıyordu. .\ncak özel
sektörün denetımsiz yürüttüğü, yalnızca "rating" ve
"aşınkâr" ılkesıne dayandırdığı "medya". dere te-
peyı düz eden çılgınlık içinde ışîetılır oldu; TRT'nin
yayınlannı özletti adeta.
Medyada "kitsch" dönemi
Sesinın yanıklığından yararlandığıbirgaribi sah-
neye çıkardı. kültürelçisi yaptı; futbolunbaşını çek-
tığı sözümona sporeylemlennın bağırgan spıkerle-
nyle gençlıği sokaklara döktü; yenılgilerimizi Türk
düşmanlığıyla açıklarken tarih dersi verdı. Eskı sol-
culuklannın pışmanlıklanyla kaleme sanlanlann.
cumhuriyet döneminin ilk yıllanndan nefret ettın-
cilığı görev sayan "malumatfiiruş"luklannı ödül-
lendırdi.
Demokrasiyı kullanarak ama başka görüş ve dü-
şüncelere kesinlikle kapalı kalacaklannı duyumsa-
tan gericilere, eşitlik ilkesinin çok ötesinde yer gös-
terdı tnbünlerinde. İki kışılik tartışmalann bir ya-
nını (sankı Türkiye'nın yüzde ellisi şenattan ya-
na>mış gibı) "yeni ortaçağ" düzenınin taraftanna
ayırdı Franco\e Salazar'ın "üçF'sinı. çeyrek yüz-
yıl genlerden buldu getırdi: Futbolu, Fiesta'yı Fa-
do'yu \e Fatıma'yı ülke gereklerinın önüne perde
• Kardak kayalıklanna bayrak dikip savaş çığırtkanhğı yapabilecek kadar yanhş
bir tarihsel misyon yüklenen medya; hiçbir zaman gündelik yaşama ve ona
derinlik sağlayan tarihe bu kadar kanşmadı. bu kadar cüretkâr olmadı, alanın ilgili
ve bilgililerine bu denli saygısız davranmadı.
olarak koydu. İnsanlan Van Gölü'nde yarattığı ha-
yalı canavann peşine taktı. Her gün fikir ve görün-
tü değiştiren yan aydınlan demokrasi havarisi yap-
tı. TRT'nin açıkça yaptığı iktidar borazancılığını
pek açık etmeden. ama kursağının daha iyi dolma-
sı koşuluyla yaptı. Politikacıyla "çıkarlar"doğrul-
tusunda ı\i paslaştı. Benzen görülmemış tanhçilik
önıekleri verdi bu "medya imparatoriuğu."
Tarihsicilik eğilimi
Tarih, istedığı kadar uzmanlannca disıplın ıçın-
de işlenedursun. profesyonellerinden çok daha faz-
la sayıda amatör, meraklı. basm yayın ve politika-
cılarla biçimlendirildi, biçimlendirilmekte. Türki-
ye'de bu mesleğın profesyonel temsilcilerinin araş-
tırmalannın, kamuoyunu aydınlatabilecek yaygın
tarihçilik örnekleri \eremediğini hep söylemişim-
dir.
"Medya", bu eksikliğin belkı bilıncinde, ama on-
dandaöncepeydahladığı imparatorluğun pervasız-
lığı içinde. gözünü kırpmadan geçmışın haritasını
çıkarmak, sesini duyurmak için -tüm akademik de-
ğerleri yıkarcasına- kendisini görevli sayabilmek-
tedir. tıpkı "promosyon" denilen şeyleri okuyucu-
suna lütfederek başka iş kollanna el attığı gibi.
Durduk yerde "resmi tarihçilik"in dışına çıkabi-
leceğıni düşünerek, Mustafa Kemal'in Samsun'a
gittiğı gemının görkemını ortaya koyarak. kamu-
oyuna doğru bilgi aktardığını sandı. TC dönemin-
deki gelişmeleri kesinlikle reddeden, laikliği hedef
alan kışılen sıkça seslendirmekle demokrasiye hiz-
met ettığini sandı.
198O'lı. 9O'lı yıllarda yarattıklan medya impara-
torluğunun bahşettıği konforla, çalışanlanna sendı-
ka hakkını bile çok görürken. "son yetmişyillık" ta-
rihi tüm yanlışlıklann nedenı sayanlara fazlaca söz
hakkı tanıdı: ama halk yığınlannı. eğitimi, sağlığı,
açlan, sivil toplum örgütlerini, özgürlükçü ve eşıt-
likçi demokrasiyi özellikle unutru.
Tarihi yönlendiren (!) gazeteciler
Hrizı Topuz, Savaş Oyunu adlı kitabın yazan Do-
minique VVoltan'dan yaptığı alıntılarda, Abraham
Lincoln'un şu sözlennı yansıtıyor:
"Halkın bir bölümünü her zaman, bir halkı bir
zaman aldatabilirsiniz, ama bütün halkı her zaman
aldatamazsuuz."
Bızım gazetecilerin bir bölümünün bır koyup yır-
mı alma gevezeliğinın peşine takılıp, dönemin
Cumhurbaşkanı Turgut Ozal ile birlikte "Türkün
cengâverliği"nı de yanına alarak dalmak ıstedıkle-
ri Körfez Savaşı gazetecilıği için de şöyle söylemiş
Wolton:
"Hiçbir savaşta olaylara bu kadar çok medya bu-
laşmadı, kamuoyu da hiçbir zaman bu kadar bilgi-
siz kalmadı. Hiçbir zaman bu kadar çok gazeteci sa-
vaş alanında bulunmadı. bu kadar çok söylenti ve
yanlış haber \a\ılmadı... İlk başlarda herkes bunu
haberciliğin zaferi sanmıştı. oysa bu olaylar insanla-
nn medyalara olan güvenini yok ctti." (1).
Ocak ayı sonlannda Kardak adasına bayrak di-
kip savaş çığırtkanhğı yapabilecek kadar yanlış bır
tanhsel misyon yüklendi, kutu ıçinden milyonlara
seslenen bu sektör.
Medyanın ahlaksızlığı
Ender Helvacıoğlu, gerek birey, gerekse toplum
üzerinde sarsıcı etkileri bulunan, olağanüstü geliş-
melere yol açan iletişimı. Bilim ve Ütopya'nın özel
sayısında irdelemeye aldıklannı bildirirken soru-
yor:
" Hangigüç, nasıl,duygulanmızı bile bu kadar çift
standarüı biçimdeyönlendirebiliyor,istediği zaman
güldiirüp, ağlatabilivor? Bu bilgi, bizim bilgimiz mi?
Bu duygu. bizim duygumuz mu? Ybksa dünyanın te-
pesine çökmüş, dolayısıyla her türlü iletişimin ve Ue-
tişim olanağının tepesine çökmüş kapitalist a/ınlıgın
emrine mi kilitlendi beyinlerimiz?" (2).
30 Kasım 1995 gecesı bır televizyon kanalında
i
*medya"yı tartışan gazetecilerimiz Nezih Demir-
kent, Öktay F.kşi ve Hasan Cemal'in ele verdikleri
durum. bu sorulara evet dedirtecek nitelikte; özellik-
le Demirkent'in söyledikleri, çok acı verici kanıtlar
olarak bantlarda. Nail Güreli \e Orhan Erinç'in bir
başka televizyon kanalında söyledikleri, gelecekte
yazılacak "medya" tarihinin mesleki tanıklan olarak
arşn lerde.
Gazetecilerin sorumluluğu
Gerçekten, hiçbir zaman gündelik yaşama ve ona
dennlik sağlayan tarihe bu kadar kanşmadı "med-
ya"; bu kadar cüretkâr olmadı; alanın ilgili ve bil-
gililerine bu denli saygısız davranmadı. Tarih baş-
lığı altında bilimsel yollarla geçmişi keşfetmek, bu
keşifleri kamuoyuna iletmek. uzmanlarla birlikte
yaygın tarihçiliğin işidir.
"Medya"nın kimi zaman yüklenmek istediği ta-
rihsel gelişmelerin kamuoyuna iletilmesinde de öl-
çüler. oranlar, sorumluluklar bulunmalı.
Değerli dostum Mehmet Yalçın'ın beklentilerine
katılarak yazımı bitirmek istiyorum; bıraz da umut
taşıyarak:
" „ Yaymcının bilinci ve kişilik yapısı da onu be-
lirli bir denge arayışına yöneltebiUr. Ola ki özlemini
duyarak yaşadığı uygar bir toplum modelini önle-
vecek geüşmeler, bir yerde kendi anlayışına da ters
düşecektir, onu da birazcık korkutacakür." (3)
(1) H. Topuz. "Media'lara Güvensizlik", Cumhu-
riyet, 27 Hazıran 1991
(2) "tletişim Devrimi mi Medya Diktatöriüğü mü?"
Bılım ve Ctopya. sayı 3. Eylül 1994
(3) M. Yalçin. "Medyanın Bildirisi", Cumhunvet,
23 Ocak 1996.
ANKARA...ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
TV'yi İzlerken
Kaç yaşıma geldim, nerdeyse gidiyorum, şaşkın-
lığı aşamıyorum hâlâ! Konserde, tiyatroda, balede,
operada gençler görüyorum, güzel kızlar, fidan gibi
delikanlılar... Yer bulamayınca ayakta izliyor konse-
ri, orkestrayı, solisti, yöneticiyi ooşkuyla alkışlıyorlar
ya da hiç alkışlamıyorlar. O genç elleri izlemeyi çok
seviyorum. Bilinçli eller onlar, kimi niçin alkışladığını
iyi biliyoriar. İzledikleri oyunda, dansta ya da opera-
da alkışı hak edenleri coşkuyla selamlıyorlar, yoksa
sessiz kalıyorlar.
O elleri sevgiyle, umutla seyrediyorum, ama bir de
ekranda seyrettiğim eller var! Haklı bir tepkiyi belir-
tirken haksız duruma düşenler! Taşlar, sopalarla vit-
rinlere saldıranlar... Bu gençler aynı gençler mi diye
şaşınyorum doğrusu. Bir sanat olayını, bir güzelliği
alkışlayan eller nasıl bu kadar hoyrat, kırıcı olabilir?
Güzel bir olayı, haklı bir tepkiyi nasıl böylesine çir-
kinleştırebilir? Burada bir yanlışlık var bence. Olayı
çarpıtanlar, bir gerilimi tırmandırmak isteyenler var.
Seyrederken hüzün bastırıyor. Biryandadans eden-
ler, halay çekenler; bir yanda coplar, taşlar, sopalar,
memleketimizden insan manzaraları...
* • •
HBB kanalında ilginç bir açık oturum izledim dün
akşam. CHP'den Profesör Oya Araslı, DSP'den
Profesör Hikmet Sami Türk, ANAP'tan Ortan Sun-
gurlu'nun da katıldığı bir grup, yaşama dokunul-
mazlığını tartıştı. Izlemekten çok hoşlandım doğru-
su. Oya Araslı tek kadın grupta, bilgisi, davranışıyla
güzel bir ağırlığı, saygınlığı var. Belleklen tazeleyerek
belli uyanlar da yaptı. Açık oturuma katılanlar da ıl-
giyle dinledi. Hikmet Sami Türk'ü dinlerken Uğur
Mumcu'yu anımsadım. Çok sevdiği ve saydığı bir
hukukçu olarak tanrtmıştı bana. Ben de umutla din-
ledim doğrusu baştan sona tüm açık oturumu. Ya-
sama dokunulmazlığı konusunda bir görüş birliği
oluşmuş bulunuyor partiler arasında. Aynı anda, baş-
ka kanallarda da uzlaşmazlığın hayli çarpıcı örnek-
leri sahneleniyor, ama umut etmekîen geri kalmıyor
insan. Hükümet kurulursa Meclis, komisyonlar ça-
lışmaya başlarsa başka konularda da görüş birliği
sağlanabilir, ülke sorunlanna gerçekçi ve kalıcı çö-
zümler getiren politikalar oluşabilir. Köklü önlemler
alınabilir, partileri ayrı da olsa belli ilkelerde birlikte-
lik gerçekleşebilir. Umut etmekten geri kalamıyor in-
san.
Böyle bir uzlaşmada önceliğı eğitim politikası al-
malı bence. Baştan sona değişmesi, çağdaş düze-
ye varması gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllannda,
çağdaş kuşaklaryetiştirmek, çağdaş bir toplum oluş-
turmak isteyenlerden bu yana kaç kuşak değişti, ile-
riye değil geriye gidiyoruz! Laik cumhuriyetimizin
genç kuşakları Kuran kurslarında, imam-hatip okul-
lannda eğitiliyor, dinci politika doğrultusunda ola-
naklarla üniversite ya da yurtdışmda öğrenim görü-
yor. ilk eğitimde bir devrim gerekiyor her şeyden ön-
ce. Eğitim dalındaki çarpıklıklan düzeltmek gereki-
yor. Oğretmenlen de bu davadaki yerine oturtmak
gerekiyor. Cumhuriyetimizin ilk yıllannda lise öğret-
menliği için gençler yollanıyoryurtdışına. Fransa, Al-
manya, Ingiltere'de öğrenim yapanlar, dönüşte Ana-
dolu illerindeki liselerde çalışıyor. Bilimın ışığı, Ana-
dolumuzu aydınlatsın isteniyor. O dönemin darbüt-
çesine karşın gerçekleşen bırolay bu, yetişen kuşak-
lar için göze alınan bir özveri. Eğttimin önemini, genç
kuşaklara bakışı vurguluyor her şeyden önce. Ulke-
mizdeki ilkokul, orta, lise ve üniversite sayısını, öğ-
renci ve öğretim üyesi, araç ve gereç durumunu in-
celersek çok acı birtabloçıkacakkarşımıza. Herdü-
zede üzücü, uyarıcı terslikler var. Siyasal yatınmlar
nedeniyle durmadan üniversite açıldı, ama niteliği,
niceliğı çağdaş düzeyde kaç üniversite var? Çok de-
ğerli bilim adamlan ders veriyor, ama bilimle uğraş-
maya vakit bulamıyor. Tıp fakülteleri hastaneye dö-
nüşüyor giderek.
Pekiyi, harçlar, sınavlar, onca gerilim sonu üniver-
srteyi bitiren gençler mutlu mu acaba? Bence değil-
ler ya da çok azı mutlu. istediği mesleği seçen, seç-
tiği dalda başarılı olanlar mutluluk duyar ancak. Ez-
berciliğe dayanan, düşünmeye, tartışmaya kapalı
kalan bir sınavla bir serüven başlıyor çoğu kez. iste-
diği dalın sınavını kazanamayanlar, kazanabildiği dal-
da okuyor ya da yeni bir sınavı göze alıyor. Düşler de
yitiyor, zaman da... Üniversiteyi bitirince de diploma-
sının gereğini yaşıyor mu acaba? Sevmediğı bir iş-
te çalışanlar mutlu da olmuyor, başarılı da, sevginin
üretkenlığınden yoksun çalışıyor, küskün başlıyor
yaşama. Özüne küsüyor, insanlara küsüyor, dünya-
ya küsüyor.
Oysa insanın mutluluğunu amaçlıyor tüm siyasal
kuruluşlar. Parlamentodaki değişik gruplar arasında
görüş birliği de insanımıza dayanmalı bence, insa-
nın mutluluğuna. Eğitim dalında da özüyle banşık in-
sanlar yetiştirmeye. Tanıdığım kadar tüm partilerde
bu amaca yönelik politikacılar var. Yan yana gelerek
toplumdaki beklentilere yanrt verebilirler. Uzlaşarak
küskünlüğü aşabilirler, banş yollannı açabilirler. Mut-
suz ve küskün kuşakları umutlandırır, özleriyle banş-
tırabilirler.
Kolay gelsin.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\
1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA:
1/ Mısır unu ve
suyla hazırlanan
bulamacın ortası-
na peynır, çöke-
lek, tereyağı gibi
bir katık konula-
rak hazırlanan ye-
mek. 2/ Şık. lüks
ve göstenşlı gı-
yım tarzı... İspan-
yollar'ın sevınç
sözü. 3/ Kaygu-
suz Abdalın kı-
mı şnrlennde kul-
landığı mahlası...
Satrançta bır taş. 4/Tarlası-
nın... Didaktik şiırlenyle ta-
nınmış XVII. yüzyıl Dıvan
şaın . 5/ Akıl... Türk resim
sanatında önemlı bır gfubun
ad olarak benımsedığı harfin
okunuşu... Jokeylenn gıydı-
ği kenarsız başlık. 6/ Alüpat-
lar da denilen tabanca. 7/ İç
sıkıntisı.. Yemek. 8/Notada
durak ışareti... Oylumlu. 9/
Her yiyeceğı canı çeken...
Osmanlı ordusunda ve donan-"
masında hafîf piyade askeri.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gemının en genış yen. 2/ Bır
tür kalın ve kaba kumaş... Cömert. 3/Arazı ölçümünde yön
göstermek için uzaktan gözlenen tahta lata... Bricin atası
olan bir kâğıt oyunu. 4/ 28 Ocak'ta başlayan bır fırtına. 5/
Romanya'nın para bınmı... Kardeş kanlanndan her birinın
ötekıne göre adı. 6/ Küçük magara... Durmadan, aralıksız.
7/Çın ve Japonya'da oynanan bır çeşıt satranç... Tanntanı-
maz.. Nışan. 8/ Bır denız teknesinin ters dönmesı. 9/ Ah-
lakbılım... Bır çeşıt tellı bürümcük.