23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ALLECRO EVİNİLYASOĞLU Müziğin görselliği/görselliğin müziğiTürkiye "de "Müzik, müzisyeıı nedir" diye sordugunuzda genel olarak. insanlar, kJiplerde gördük- leri kişileri, televizyon ekranla- nnda boy gösteren pop sanatçıla- nnı, onlann özel yaşamöyküleri- ni anlatacaklardır. Müzik. işitme duyusuna seslenmekten öte gör- sel duyularla beslenen bır sanat dalı halini almtştır. Candan Erçe- tin'in sandalyeye ters orurduğu şarkı ne kadar çok konuşuldu' Şarkıdaki modal yapı mı, kabare yaklaşımı mı, çokseslı dokunun derinliği mı, ritmik düzen mi han- gisiydi tartışılan? Özellikle san- dalyeye ters oturmasıydı. Önem- li olan hareketolayı. Mirkdam'a sordular. nereye koşuyorsun? "Rejisör istedi diye koşuyorum. Koş dediler bana." İşte bu kadar Şarkının sözleriyle. öyküsüyje, temposuyla ya da ritmiyle hiç ıl- gili değılse de Mirkelam koşiu Akıllarda kalan da onun koşrru- sı oldu. Kulağınızdaki müzik ıse bu görüntünün gündemde olduğu sürece kalıcılıgını koruyacak. Sonra sabun köpügü gibi yok ola- cak. Dünyanın her yerinde ve tari- hin herdönemınde ciddi müziğin yanı sıra popüler müzik, eğlence müziği deyeralmıştır. Cıddi mü- zik zaman zaman bu hafıf olarak nitelenen müzikten esin kaynagı bulmuştur. Hafifmüziklercanlı- lık, renk ve boyut katarlar insan- lann dünyasma. Bunun yanı sıra her ülkede ciddi müziği gelenek- selleştirmek için kurumlar sefer- berdir. Müzikbilimci, araştırma- cı ve besteci yetiştirmek için cid- di eğitimi erek edinmiş kurum- lardır bunlar. Ne yazık ki ülke- mizde ciddi müziğe hizmet veren kurumlanmız işi ciddiye alma- mış durumdalar. Genelde birkaç yıl konservatuvar okumuş. biraz solfej öğrenmış kışıler piyasada- ki kolay para kazanma yollannı tutuyorlar. Konservatuvarda ka- lanlar ıse daha mezun olmadan solistik kariyer ya da kadro soru- nunun karabasanına hazırlanıyor- lar. tcracılann ötesinde kaç araş- tırmacı yetiştiriliyor, kaç kuru- mun müzikbilimcisi bugün Türk müziğini irdeleyen araştırma ya- pıyor? Ama her kesimdeki müzik adamımız yozlaşmadan yakını- yor, kolaya kaçan müzikten, aslı- nı unutan gelenekten dem vuru- yor, dizını dövüyor. Elektro org ilk ortaya çıktığı yıilarda varlıklı ilkokullar man- dolinlen ve blokflütlen bır yana bırakjp velilerden elektro org al- masını ıstemişlerdi. Buböylede- vam ediyor. Halen pek çok öğ- renci evine de bu aleti alıp kolay yoldan orkestra yaratıyor, kendi- ni biraz da besteci gıbı duv umsu- yor. "Çocuğumuza elektro org mu yoksa piyano mu alsak" soru- suyla çok karşılaşıyoruz. Pıyano- nun kalıcı değeri ile elektro orgun uçucu değeri birleştinlmış du- rumda. Bugünün koşullanndakı elektro orglar henüz sentetık ses- leri üreten. doğada var olmayan birtınıyı sunan aletler. Yannınki- lermutlakadeğişikolacak. Bilgı- sayar dünyasının becerileriyle doğal sesi de bu müzıkte duyaca- ğız. Her neyse, nota biien bilme- yen, biraz ntim duygusu olan herkes elektro orgdan bır şeyler üretti. Mutlu da oldular. Ilişme- yin, mutlu olsunlar. Ancak ciddi ve kalıcı sanat yapıtlanyla bu tür müziğin bağdaştınlması sonuçta işin tümüyle hafifletilmesine yol açmakta. Örneğin çok büyük emeklerle hazırlanmış bır belge- sel ızliyorsunuz. Yıllar sürmüş çekimi. Ne çok eleman çalışmış. Sonra o çok değeri ı görüntülenn. o çok edebi metnın altına birkaç saat içinde öylesı yüzeysel bır elektro org müziği yerleştirilmiş ki, gen kalan tum emek hatıtk- yip uçmaya başlıyor. Telev ızyon belgeselleri ve mul- tivizyon şirketleri her şeyden ön- ce ekonomik nedenlerle itibaret- tiler bu sentetik müziğe! Öyle ya kocaman bır orkestraya çaldıra- cağına tek kışıyle olayı çözebılı- yorsunuz. Ya da var olan bir CD'nin müziği için biravuç telif ödemek yerine özgün müzik baş- lığı altında bir kalemden (gönlü- nüzden ne koparsa) ödeme yapı- venyorsunuz. Son günlerde rast- ladığım ikı ciddi örnek bu konu- da düşündürücü olmamız gereğı- ni bir kez daha ortaya çıkardı. HABITAT'ın tanıtım projesine katkıda bulunmak için, Istan- bul'un değişik dönemlerine iliş- kin CD'lerden derlediğim müzi- ği bir multivizyon için hazırla- mıştım. Multivizyonu göriince, başına ve sonuna eklenen synthe- sizer müziğine inanamadım. Bir başka dikkatimi çeken örnek de Anadolu Uvgarlıklan belgeselı oldu. TRT-2'de pazartesi gecele- ri yayımlanan birdizı. Yine onca görsel ve edebi çaba bır çırpıda eklenmiş bir elektro org ile nasıl da hafiflemiş! Bu durumda mü- zik, görsel sanatı besleyen, zen- ginleştiren bir öğe olmaktan uzaklaşıyor, üstelik dığer sanat dallannı da ucuzlaştınyor. Ciddi müzik sorunlanmız Değer yargılanmız ne tür zıt- lıklar içinde döneniyor. Bir yan- da pop müzik sanatçılanmız İûsa- cık bırikimlerine karşın toplumun idolu oluvenyorlar; ürettiklen müziğin dayanılmaz hafifliğinde suskunlugumuzu koruyoruz. Öte yanda yıllannı ciddi müziğin ın- celiklerine adamış sanatçılanmı- zı kulağın zor aynmsadığı aynn- tılarda eleştiriyoruz. Zaman za- man okurlanmızdan uyan alınz -Hafıf müzik, TV'deki müzikler almış başını gidiyor, siz hâlâ bun- ca ciddi çaiışan insanı kılı kırk ya- rarak eleştiriyorsunuz. Kaç kişi gidiyor ki hafta sonu konserleri- ne? Yazdığınız yazı kaç kişiye ses- leniyor? Oyle büyük uçurum var ki kolay müziklerle ciddi müzik arasında! Ciddi müziğe yaşamını adamış herkesi alkışlamalıy ız" deniyor. Oysa ciddi sanatçının, cıddi kurumlann görevi de bura- da başlıyor. Onlann en ufak ay- nntıya kadar gözetmesi, hiçbir yutturmacaya kaçmaması, nite- lıkten ödün vermemesi gerekıyor. Kolayın lüksüne haklan yok. 'Blues'a yeni solıık: Ben Harper • Ben Harper, yann Ankara'daki Saklıkent. cuma günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu konserinin ardından 10 ve 11 şubatta Çubuklu Hayal Kahvesi'nde konserler verecek. EYÜPİBLAĞ Arka arkaya izledığimiz John Hammond, Duke Robillard \ e Michael Hill's Blues Mob konserlerinin ardından dünyanın pek çok yerinde son yıllann en etkileyıci genç sanatçılanndan biri oiarak kabul edi- len Ben Harper'ın Türkiye tumesi de başlıyor. Aslında Ben Harper'ın müziğini kategorize etmek kolay değıl. Içınden geleni olduğu gibi çaldığını söy- leyen sanatçının akustık eğılimiyle bırleşen bu ruh halinın sonucu şaşırtıcı oluyor çoğu zaman. Blues. folk, hip-hop. funk, reggaegibi tarzlann izlerine her an rastlanabiliyor. Kendisi "Müziğune şu ya da bu isim konulmasından hoşlanmıvorum. Her anımı mü- ziğiıııe veriyorum. Vfüzikle yaşıyorum >e bunda da şaka etmıyorum'" dıyor. Dışavurumcu tarzı ve mesaj veren parçalannı din- leyenler. Ben Harper'ın bu kadar genç olduğunu an- ladığında şaşınyorlarmış ılk yıllarda. Ancak etkile- yıci olan bir şey daha var, o da ıster sahnede. isterse stüdyoda olsun. 27 yaşındaki bu genç adamın sesi, akustik gitarlan, müthiş parçalan ve müzik aşkıyla etrafina tahrik edici bir elektnk yayıyor olması. Bu- na en az dört bin kişi tanık olmuştu geçen konserin- de. Açıkhava Tiyatrosu'nun üzen sanki görürunez bir fanus ile kaplanmış, sahneden dışanya binlerce volt- luk bir enerji yayılmış ve ayakJanan binlerce izleyi- cinin enerjiM ile birleşen müthiş bir trans hali yaşan- mıştı. Olağanüstü kanzmatik yeteneği ile seyirciyi ıpnotize eden Ben Harper, blues. folk, regaae, funk, hip-hop tarzlannın hepsinı kendi potasında eritiyor ve bence adı ancak önümüzdekı yıllarda konabile- cek yepyeni bir tarz yaratıyor. Kucağına aldığı. 1920'lerden kalma Weissenborn gitanyla eski tarz peygamber havasına bürünüyor \e müziğiyle peşın- den binlerce kişiyi koşturuyor. Bir kısım eleştirmen "Onun gitan ile vokal düzenlemeieri ve toplumsal eşhsizlik temalan. 70*lerin Cat Stev ens' ı ile Arrested De\ elopment'ın sanki bir ara>a getirilmişi gibi bir his uyandınyor" şeklınde konuşuyor. Aslında Ben Har- per'ın ülkemızdekı rurnesi ona karşı duyulan ilgının en büyük kanıtı. Bu geleceğin büyük kuyrukJu yıl- dızını bır kez daha çıplak gözle görme ımkânını de- ğerlendirmek için geç kalmayın. Major Müzik Or- ganızasyon'un organıze ettığı turnedeki ılk durak yann Ankara'daki Saklıkent, 9 şubattaki Cemal Re- şit Rey Konser Salonu konserinin ardından 10 ve 11 şubatta Cubuklu Hayal Kahvesi'ndekı konserlennın olanaklar dahılinde tümünün ızlenmesı gerektiğine inanıyorum. İDSO'nun geçen haftaki konuklan baba-oğul Galati'ler ve tedirgin btr opera kurumu Müziğîn doruğuna ıdaşan dinleti ÖNDER KÜTAHYALI İZMİR- İDSO, 2-3 şubat tarihlerindekı hafta sonu dinletilerinde. baba-oğul ikı sanatçıyı, sef Ilarion.ve kemancı florin fonescu-Galafi'lcn konufc etti. Programın solo yapıtı, Niccolo Paganini'nın re majör bırinci keman konçertosuydu ve yorum soluk kesiciydi. Florin Ionescu-Galati, Bükreş'te doğdu ve küçük yaşta babası ile kemana başiadı. Öğrenıminı. Brasov Müzik Okulu ile Bükreş. Akademısrndeyaptı. On yaşında dinleti yaşamına giren sanatçı. 1989'daltalya'daStressa Uluslararası Keman Yanşması'nda birincılık ödülü ve altın kupa aldı. Şu anda Braşov Filarmoni Orkestrası'nın solocusudur. Sanatçının tekniği kusursuz; her şeyı doğal bir akışla yapıyor. Boylece ortaya. heyecan veren bir seslendirme çıkıyor. Bence çalışındaki en ilgi çekıci yön, flajöle seslerde, özellikle bunlann kısa ya da çift sesli olanlannda yayı özenle kullanması ve kemandan değişik tınılar etde etmesıdir. Bu dinletide, Paganinı gibi şaşırtıcı bir bestecinin bile müzikal çalınabildiğinı yeniden gördük. Bırinci bölümün (Allegro maestoso) ve Rondo'nun teknik kesımlerinde baş döndüriicü hızlara ulaşılırken. lirik yerlerde çarpıcı gürlük zıtlıldanyla yaratılan romantık bır müzik vardı. Sanatçı, Paganinı ile şarkı söylemeyi başardı Seslendirmenın dıkkatı çeken bir yönü de kemancı olan ve oğlunun ne yapacağını ıyı bilen llanon lonescu-Galati'nin hiç aksamayan \e iyı tınlayan bir orkestra eşliğıni gerçekleştirmesıydi. Sanatçılar, kesilmek bilmeyen alkışlara teşekkür etmek için önce Monti'nin ünlü Çardaş'ını, değişik bir orkestra düzenlemesiyle seslendirdiler; ardından da gitar-keman ikilisi olarak Kreisler'in en sevılen parçalanndan ikisini çaldılar. Dinletinin ilk yapıtı Ferit Tüzünün "EsintUer"iydi. Yorum dorucuydu; ancak son bölüm fazia hızlı alındığından, birliktelik yeterince sağlam olamadı. Trompet solo da ilk duyuluşunda temiz değildi. İkıncı yanda Beethoven'in op. 67 do mınör beşinci senfonısi vardı. Büyük bestecinin yazgı ile savaşımı, zaman zaman teslimıyetı ve göz kamaştıran utkusu. başanyla yansıtıldı. Pianolar tül gibi crescendolar derinlikli. vurgular ise etkılıydi. Şefin bırinci bölümde ve finale de esnek tempolar alması, yorumun dramsal gücünü arttırdı. Bu hafta orkestranın üfleme çalgılan güzel tınladı. Beethoven'in geliştinm yaptığı yerlerde sanatçı güzel renkler elde etti. fDSO, bu güzel dınletiyi 4 şubatta Bursa'da dayineledi. Dokuzuncu senfoni ve Izmir operasuıın sonınlan Geçen hafta lzmir'de, Beethoven'in dokuzuncu senfonisi de vardı. Izmir Devlet Opera ve Balesı'nin 31 ekımdeki gala ile programına aldığı yapıtı, ancak 30 ocaktaki Tarihi Elhamra Sineması, 1982'den bu yana İ/mir Devlet Opera ve BaJesi'ne evsahipliği yapıyor. seslendirmede dinleyebıldım. Orkestrayı Nezih Seckin yönetiyordu. Solocular, soprano Hüha Gündüz, mezzo soprano Belgin Tufan, tenor Huseyin Genç ve bas Alpaslan Mater'di; koro şefi ise Caner Ruhselman'dı. Kusursuz çalan genç bir orkestraya. oldukça iyi söyleyen soloculara ve koroya karşın içerikteki heyecan, dinleyicıye yansıtılamadı; ancak bu ünlü yapıtta sadece notalar bile müziksevere umudu ve yürekliliği aşılar. Ben de salondan aynlırken Izmir operasının sıkıntılannı düşündüm ve umutlandım; ama alanında, Güney Deniz Saha Komutanlığı'nın yanında bulunan, 1958'de başlanmış fakat 25 yıl kuru inşaat halinde bekletilmiş olan tıyatro binasının yıkılması, onun yerine çağdaş bir opera binasının yapılmasıydı. Bir süre sonra "Yeşil İzmir Mavi Körfez" sö> lemı bahane edilerek, Kültür Bakaniıgf nın bu arsası parka dönüştürüldü ve projeler suya düştü. Geçen yıllar içinde yönetıme gelen her iki belediye başkanı. Sayın Burhan Özfatura ve Sayın Yüksel Çakmur. opera binası yapımı konusunda istekli arihsel Elhamra Sineması, 1979'da restore edilmiş. 21 Ekim 1982'de îzmir Devlet Opera ve Balesi perdelerini açmış ve Türkiye, üçüncü opera kurumunu kazanmıştı. Opera hızla gelişip Elhamra yetersiz kalınca, bir proje yanşması açılarak çağdaş bir opera binasının yapılması amaçlandı. Ancak. Kültür Bakanlığf nın arsası parka dönüştürüldü ve projeler suya düştü. Bir kent için operanın gurur kaynağı sayıldığı, hem işlevsel hem de anıtsal bir değer taşıdığı düşünülmedi. Artık Türkiye'nin üçüncü büyük kentine yakışır bir opera binası gerekiyor. acaba gerçek nedir? Operamızın içinde bulunduğu tarihsel Elhamra Sineması, 1979'da restore edilmiş, 1981-82 sanat mevsiminde Ankara ve İstanbul'dan gelen konuk topluluklar burada temsıl vermışti. Ardından. 21 Ekım 1982'de İzmır Devlet Opera ve Balesi perdelerini açtı ve Türkiye, üçüncü opera kurumunu kazanmış oldu. Hiç kuşkusuz. opera hızla gelişecek ve Elhamra yetersiz kalacaktı. Bu bakımdan dönemin Valısi Sayın Hüseyin Ögütceıu 1983'te bır proje yanşması açtı ve kazanan üç yapıt, Elhamra'nın fuayesınde halka tanıtıldı. Güdülen amaç, Konak göründüler; fakat kuruma merkezden uzak yerleri önerdiler. Bır kent ıçın operanın gurur kaynağı sayıldığı. hem işlevsel hem de anıtsal bır değer taşıdığı düşünülmedi. En uygun yerler. Basmane'deki eskı Santral garajı ile üüzelyalı'daki eskı troleybüs deposuydu; ama belediye, onlan vermeye razı olmadı. İzmir Kültür Müdürlüğü'nden verilen bilgiye göre son durum, merkezden epey uzakta bulunan Bayraklı'daki arsa ile Konak"taki Kültür Bakanlığı arsasının takas edilmesı ve bınanın Bayraklı'ya yapılması önensidır; fakat belediyenin bu öneriye olumlu yanıt vereceği kuşkuyla karşılanmaktadır. Operamızın sorunlannı, kurumun dramaturgu Sayın Serdar Ongurlar ile konuştuk. Sanatçının anlattığına göre kurum sıkıntı içindedir. Fuaye, aynı zamanda bir bale stüdyosudur; büyük dekorlar da burada boyanır. Çalışma ve soyunma odalan sağlıksızdır. Ongurlar şöyle diyor: -Elhamra sahnesinin iki portal arası 11 metredir; derinlik olarak da 6 metredir. Bunu çarptığımız zaman 66 metrekarelik bir sahne ortaya çıkar ve yeterli değildir. Birçok Avrupa ülkcsinde böyle salonlar var; fakat bunlarda. küçük çapta operalar yapılıyor. Böylece biz, repertuvar seçiminde zorlanıyonız. Koroyu değeriendiremiyoruz. BaJe sahnelendigi zaman sekiz adım üzerine kurulan koregrafikr dört ya da beş adıma düşürülüyor. Bizim. 80'e yaklaşan eseri 1982'den bu yana sahnelememiz ve genç kadronun özverisi sayesinde İzmir'de operayı ve baleyi yaygınlaştırma çabalanmız, sanınm takdire şayan bir olay. Şu anda, 414 kapasiteli salonda biiet bulma güçlüğü çekiliyor; çünkü artık bilinçlenmeye başiadı gençlik ve Türkiye'nin üçüncü büyük kentine yakışır bir opera binası gerekiyor. Bunun için kamuoyunu. sanafçılan, sanatseverleri, bilim adamlannı, öğrencileri, ogretmenleri, kısaca herkesi göreve çağınyorum. Görev hepimizin: çünkü sanatı hepimiz paylaşıyoruz." Venedik'in ünlü Teatro Fenıce'si, 1792'deve 1836'da iki kez yanıp yeniden yapıldıktan sonra 29 ocak pazartesi günü üçüncü kez kül oldu. Bır gün sonra Italyan hükümeti. binanın yeniden yapılması için 12 mılyon dolar tutannda ödenek ayıracağını dünyaya duyurdu. Izmir Belediyesi'nin. İzmır Valılığı'nin ve Kültür Bakanlığı "nın ışi, bundan çok daha kolay. ama çok daha anlamlı ve tarihseldir. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Yitmek Bir ınsan nasıl yiter, ne olduğu, nerede olduğu bi- linmez, ortadan silinip gıder, yok olur? Ölüm dışında?.. Herkes her zaman sevdıkleriyle, yanı başında olmak istedikleriyle birlikie yaşamıyor. Çeşitlı nedenlerle bır- birimize uzak düşüyoruz. Ama bır selam, bır mektup, bır resim, bır gelıp gıtme, kısa ya da uzun bır buluş- ma yaşamın yarattığı aynlıklann özlemini azıcık olsun dindinyor. Şöyle durumlar da var: Biri istiyor bırtikte yaşamayı, öbürü istemıyor, boğu- luyor o birttktelıkten, bır yolunu Dulup kaçıyor, ızını yok ediyor. Genellikle baskıcı aılelerae görülür bu tür kaçışlar. Çocuk anasını babasını ya da kalabalık bır aıleyse, aı- lesinı bırakıp ortadan yok olur. Çok ıstedığı bır şey en- gellenmiştir, özgüriuklerı kısıtlanıyordur, evde diıiık dü- zenlik yoktur, aşağılanıyor. onuru kınlıyor, dovulüyor- dur.. daha sıralanabilır... Belki de çocukta bır dengesızlik söz konusudur: Kötü alışkanlıklar edmrn ştır. aılesinın hoş karşılama- yacağını düşündüğü ışler yapmak ıstıyordur. Kendi seçimiyleevındenkaçıpyıten, ne olduğu, ne- rede olduğu bilinmeyen. ortadan silinip gıden, arka- da bıraktıklarına göre yok olanlar hiç de az değıl. Ama yaşamın ayrılmaya zorladıklan ya da ne oldu- ğunu bile anlamadan bırbırinden kopardıkları çok da- ha fazla. Bır şairtanımıştım. Derlı toplu bır insan. Bır köy ço- cuğu. Okumuş, oğretmen olmuş, kente yerleşmiş, kendıne bır yaşam kurmuş. Bu arada aılesınden uzak kalmış. Kardeşlennın sayısını bıletam olarak bılmiyor- du. Belki de korkuyordu sorumluluğu yüklenılemeye- cek kadar kalabalık aılesıne fazla yaklaşmaktan. Gençliğimde Attunızade koşkünde gördüğüm kara saçlı, kara kaşlı, kara gozlu ufak tefek bir kadının ise, değil ailesı, kimliği bile bellı değildi. Küçükken Guney- doğu Anadolu'dan getırılmış, kımsesiz bır çocuk ola- rak yanaşmalar arasında buyumuş, Osmanlı gelenek- leri çerçevesınde evlendirilmış, ama baba ocağı say- dığı köşkle ilgisıni hiç kesmemışti. Adı Salı ıdi, herkes oyle çağınrdı. Buna karşılık kımlığınde Münire yazı- lıydı. Robenson'un Cuma'sını çağrıştırdığı ıçın me- rak eder soruştururdum: Salı adını kimin koyduğunu bilen yoktu. "Munıre" ıse kimlik çıkartmak gerektiğın- de uydurulmuştu. "Kimliği yoktu, sonradan bız çıkardık" derdı köşkun hanımı. Güneydoğu Anadolu'dan getirıldıği bellıyse de bu kara saçlı, kara kaşlı, kara gözlü kadının Kürt mü, yok- sa Ermenı mı olduğu bılinmiyordu. Kim bilir hangi çatışmadan arta kalmış bir çocuğu iyi yürekli bırileri alıp istanbul'a getıımışlerdi. . Bir yerlerde yaşadıklan duşunülen yitiklerden baş- ka, bir de yaşamadıkları, öldürülduklerı duşunülen yı- tikler var. Örnekse Bosna'da her gun yenı bır toplu mezar bu- lunuyor. Değış tokuşla gen gelen tutsakların yakınla- rınca kucaklanışları ıse nasıl bır belırsızlik içinde bek- lendiklennı açıkça gösterıyor. Yitıklık olüme öylesine yakın... Bırakın Bosna'yı, yıllardır savaş gormemış bır ülke- de, Turkıye'de, her hafta Galatasaray Lisesı onunde toplanan ınsanların çılesı nedır? Kım, nasıl açıklaya- bilir boyle bır şeyı? Analar yıtık çocuklarını anyoıîar, •çocukları sag mı, ölü mü, öğrenmek ıstıyorlar. Safcjr ıseler neredeler? Ölu ıseler mezarları nerede? Devletı herkesın devletı olarak tanımlayanlar, ulke- mizi yönetenler bu sorulara yanıt vermek zorundadır- lar. Sokaklar yürümekle aşınmaz, yuruyun ıstedığınız kadar diye tepede oturamazsınız. O insanlar sıze gö- revinizi anımsatmak ıçın, harekete geçmenızı, hakla- rını aramanızı istedıklerıni göstermek için yüruyorlar. Herhangı bır dilekçeye bile belli bır süre içinde ya- nıt verme sorumluluğu var. Çaresiz kalıp sokaklara dökülmüş analar nasıl gormezlıkten gelınır? Yitik msanlarla ılgılı en ağır suçlama ıse guvenlık güçlerinin gözaltına aldığı bazı kımselenn ortadan yok oldukları suçlaması... Bir gazetecının polıslerce dövülerek öldürulmesi- nın dava konusu olduğu bır ortamda boyle bır suçla- ma sıradan demeçlerle geçıştırılemez... Gözaltına alınmıştı, alınmamıştı, almıştık ama son- ra bırakmıştık... Ya da tam tersını söyleyen, onu en son şurada gördüm, burada gördüm dıyen birtakım tanık- lar... Bunlar hiçbir ınandıncılığı olmayan, havada kalan sözlerdir. Ortada yıtik bır ınsan varsa onu bulmak ya da başından geçenlerı, belgelere dayanan, güvenilir araştırmalarla ortaya çıkarmak gerekır. Söylenenler kamuoyunu ınandırmalıdır. Bir devletin saygınlığını yönetıcilerinın davranışlan belirler... Galatasaray Lisesı'nın önü bayağı aşındı... Ünlü orkestra şefi Gavazzeni öldü Kültür Servisi - Italyan orkestra şefi. besteci, eleştir- men v e yazar Gianandrea Gavazzeni, doğduğu kent Bergamo'da önceki gün 87 yaşında öldü. Dünyaca ünlü müzisyen için bugün Mila- no'daki La Scala Tıyatro- su'nda birtören gerçeİcleşti- nlecek. Italyanlar, bır dığer ünlü müzisyenlerını, 1957 yılında yaşamını yitıren Ar- turo Toscanini'yi de aynı şekılde uğurlamıştı. Ro- ma'daki St. Cecılia Miızik Akademısf nde eğıtım go- ren Gavazzeni. 1920'lıyılla- nn Roma sanat ortamında tı- yatro ve edebıyatla da uğ- raştı. Uluslararası arenada pek bilinmeyen yapıtlan or- taya çıkarmasıyla tanınan ünlü müzisyen, özellikle 1900"lü yıllann ttalyan mü- zigı konusunda uzmandı. 1944 yılında La Scala Ope- rası'na giren ve burada ça- lıştığı 20 yıl içinde 80'e>a- kın operada orkestra şefliği- ni üstlenen Gavazzeni. çağ- daş yorumlanyla da kendıne özgü bır ısım edınmıştı. Ga- vazzeni'nın cenaze törenin- de. Rıccardo Mutı'nın yö- netımınde Beethoven'in "Eroka" senfonısi seslen- dırılecek Orkestra >cfı \1u- tı. "Ögretmenimi/i. büy ük bir ınü/isveni > itirdik" dedı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle