Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15ARALIK1996PAZ^
8 PAZAR KONUKLARI
Türkiye'de yaşananlann 12 Eylül'ün ürünü olduğunu söyleyen Prof. Tanör, artık halkın harekete geçtiği görüşünde
'Susurluk yeni bir dönemin başlangıcı'Hafta başmda 61 üniversitenin rektörleri, YÖK
Başkanı 'yla yaptıkları toplanttnm ardından bir bildiriyie
alınan kararları açıkladîlar ve Susurluk kazasından son-
raortayaçıkan "polis-mafya-devlet" üçgeniya da "polis-
majya-siyaset-aşiret"dörtgenini kınadılar. Sizce Türkiye
bugün nasıl bu tür bağlantılann kıskacında kıvranan bir
ülke durumuna geldi?
TANÖR- Bunun çok değişik ve çok derinde nedenlen ola-
bılir. Konuşmamzın başında rektörlerin toplantısından söz et-
tiniz. Isterseni^ söze oradan gireyim.
Rektörlerin toplantısı, bildirisi. deyınce ben doğrudan doğ-
ruya üniversiteyle ilgili bir sonuç bekliyordum. Bunun arka-
sından ülkeye şamil, gereklı, güzel birşeyçıktı. Buna hıç ıti-
razım yok.
Fakat rektörler benzeri toplantılan üniversitelerin dertleri
içın yapmadılar. Onu da yapsınlar. Susurluk faciasından ön-
ce üniversite faciasi yaşanıyor.
Bu üçgen ya da dörtgenin nasıl kurulduğu konusunda bir-
çok hipotez var. Ama bir tanesinin ilmiğini çekersek gensi
belki biraz çörîilebilir.
Her üJkede suç örgiitû oluşabilir. Bizde olduğu gibi. Ital-
ya'da oJdugu gibi maiya tipi örgütleroluşabıhr. Ben soruyu
ikinci kademede soruyorum. Nasıl olduğundan çok niçin ön-
lenemiyor?
1980'den sonra bu durumun iyıce ayyuka çıkması beni il-
gilendiriyor. 1980 tarihi önernli.
•MM Seden?
TANÖR - Iki açıdan önemli. Birincisi, kolay servet sahibi
olmak, köşeyı dönmek. benım memurun işinı bilır anlayışı.
Bunlar yenı bır değerler zincıri yarattı Türkiye'de. Yanı üret-
meden zengın olmak kötii bır şey değildir, hatta bır beceri-
dir. köşeyi dönmektir.
Ikincisi, 12 Eylül rejimi vedevamcılan toplumu örgütsüz-
leştirdiler. Toplurn örgütsüzleştirilince bunun yerini ikı türör-
gütlenme alıyor. Örgütsuzlüğe mahkûm edilen toplum en do-
kunulamayacak. dokunulması düşünülmemesi gereken alan-
daörgütlenmesinı sürdürdü vegelıştırdi. Bunlar dincıörgüt-
lenmeler. Camıyemüdahaleedemezsiniz. Bunun düşünülme-
mesi gerekir. Tarikatlar zaten fiilen serbestti. Gıderek güç-
lendiler.Rejimin baskıcılığı, ınsanlann sığınma ıhtiyacı. sı-
nıflararasıgeliruçururnlannınartması, sosyal demokrasinın,
solun zafiyete uğraması ya da ugratılması insanlarda tepkı.
öfke biriktirdi. Kanal yok. örgüt yok. Sendika zayıfladı; ör-
güt, dernek kalmamış; öğrenci, kitle örgütleri dağıtılmış; üni-
versiteierhacıraltınaalınmış; siyasi partilerinelikolubudan-
mış. lnsanlar tepkilerini ve öfkelerini biraz içe kapanarak.
başlannı da kapayarak dinci örgütlere kanaJize etmeye baş-
ladılar. 1980 sonrasının dinci örgütlenmelerdeki siyasi ve
gayri siyasi artış. bence büyük çapta toplumun örgütsuzlüğe
mahkûm edilmesiyle ilgilidir. Çünkü o kaçamak noktası ko-
laydır.
Doğrusunu isterseniz devlet de bunu desteklemiştir. Yanı
sırf toplumu örgütsüzleştırerek değil, çocuklara da ilkokul-
dan başlayarak dinci dünya görüşünü dayatarak buna yardım-
cı olmuştur. Fetvalarla, hadis-i şe-
riflerle halka hitap etmek, Kenan
Evren'in yâptığı gibi, bütün bunla-
n desteklemiş, cesaretlendırmiştir.
Böylece de düzen. Amerikalı araş-
tırmacı Graham Fuffler'ın deyimiy-
le "ılınllı İslam"a yaklaşmış oluyor.
Örgütsüzleştirmenin ikinci ör-
gütlü kesimi bence mafya tipi ör-
gütlenme olmuştur. Yanı Türk
Gladyosu tipi örgütlenmeler. Bu-
nun da Susurluk'taki kamyon faci-
asıyla su yüzüne çıktığını gördük.
••HB/VAi bu iiçgenya da dört-
gen ortaya çıktıktan sonra neden
hâlâ bir şey yapttamıyor?
TANÖR - Işte. bence toplumun
örgütsüzleştirilrniş olmasının biz
burada ceremesinT çekmekteyiz.
Bu nedenle meydan, ya dinci çete-
lere ya yeraltı iktisadi örgütlere ya
daçetelere açılmış. Bu durumda si-
vil toplumun denetim olanaklan or-
tadan kalkıyor. Mafya tipi örgüt-
lenmenın devletle kaynaşmasının
nedenlerinden ya da sonuçlanndan
birisi budur. Devlet canibinden
baktığımızda devlet nasıl dinci ör-
gütlenmeleri kayınyor ya da şu ya
da bu şekilde destekliyorsa bu açı-
dan da baktığımızda dev letin yargı
erki zaafa uğratılmıştır. Savcılık
makamı zaafa uğratılmıştır: üzeri-
ne gidemez. Polis deyince beili
gruplann tekeline alınmıştır. Buna
menfaat gruplan da dahil.Bu bağ-
lamda sivil toplum susturulduğu gi-
bi devletin organlan da işlemez ha-
le getirilmiştir. Bu koşullarda maf-
yanın doğması yadırganacak bir
şey değildir. Üzerine gidilememe-
sine de şaşırmamak gerekir. Bu,
madalyonun bir yüzü ve kötü yü-
zü... Bunun bir de olumlu yüzü var.
i 3 U1V LJŞ Türkiye toz duman altında. Göz gözü görmüyor. Susurluk kazasından sonra ortaya
çıkan "devlet-siyaset-mafya" ilişkileri kurcalandıkça ortalığı dayanılmaz derecede pis kokular
kaplıyor. Mafya ile işbirliği yapan polis bağlantılan ortaya çıkıyor, îstanbul Emniyet Müdürü Kemal
Yazıcıoğlu bu kazadan sonra görevden alınıyor, daha önce Içişleri Bakanı Mehmet Ağar görevinden
istifa ediyor. Öte yandan REFAHYOL hükümetinin başındakilerden "tık"yok. Hükümetin ikinci
ortağmın başkanı Tansu Çiller, devlet içindeki bir çetenin elebaşısı olmakla suçlanıyor, ama bunlan
üzerine bile almaz görünüyor. Korkudan mı, yoksa aşın pişkinlikten mi, büinmez.Ote yandan
üniversitelerde öğrenci hareketleri, boyutlan tırmanarak sürüyor. Hepsinin altından çıkan da ülkücü
hareket. Kantinleri tahrip ediyor, devlet malına zarar veriyor, kendi yaşıtı sosyal demokrat.gençleri
dövüyor, yaralıyorlar. Üniversitede öğretim görevlisi kadm, türban takmakta ayak diretiyor.
Türkiye'de yine ne oluyor? Eski filmler yeniden vizyona mı sokulmak isteniyor? Ama artık Türkiye
eski Türkiye değil. lnsanlar olaylan sorguluyor, seslerini yükseltiyor, bütün gerçeklerin açığa
çıkmasını istediklerini bağınyorlar. Susurluk kazasının olduğu 3 kasım tarihinden bu yana
yaşadıklarımızın nedenlerini, doğabilecek sonuçlannı anayasa hukuku uzmanı Prof. Bülent Tanör ve
îstanbul Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Kemal Alemdaroğlu'yla konuştuk.
SÖYLEŞJLER LEYLA TAVŞANOĞLU
den başka bir şey değil.
Yargı. hıç kuşkusuz iyı nıyetli, saygıdeğer, ama yetkileri
budanmış: güvenlık altında değil. 12 Eylül'den sonra yargı-
nın teminatı çok zayıflamış. Savcılık makamı çok cılızlaşmjş;
adeta emir ve kumanda altına girmış. Yani şu anda devletin
üç erkinden de çok fazla hayır yok.
Dördüncü erk olan basın ve medya. Toplumun demokra-
tık filtresi bu. Tabıi kötü işlerdeyapıyor. Yargısız infazlarda
yapıyor. özel yaşama da müdahale ediyor, sansasyonel ha-
berler de yapıyor. Ama basının yaptığı suiıstimallerin çaresi
yine basın özgürlüğü içerisinde. Iktidar boşluk sevmez dıye
bır deyış vardır. O boşluk olduğu zaman bir başka güç onu
doldurabılır. Bereket ki üç dev let erkinın boşluğunu şu an as-
ken erk doldurmuyor. Su anda öyle bir hava görmüyoruz.
Dördüncü güç olan basın ve medya, olumlu olumsuzyan-
lanyla doldurmaya başlıyor. Çünkü tabıat da siyaset de boş-
luk kabul etmez. Şu anda madalyonun öbür yüzünde ıleride
Türkiye'nin yüzünü ağartacak en önemli nokta, medyanın,
basının gösterdiğı uyanıklıktır. O bakımdan lyımserim.
••••• Hep, devlet, dedik. Susurluk olayı ortaya çıktıktan
sonra Cumhurbaşkanı hep, "Dev/ette görevli batı kişile-
rin bu işe karışmış olması devleti bağlamaz. Aman, devle-
ti yıpratmayın " diyor. Devlet görevlileri dediğiniz zaman
bunlarm arasında emniyet müdürü düzeyinde insanlar
var. îstanbul Emniyet Müdürü o kazadan sonra görevden
almdu Kazadan hemen sonra İçişleriBakanı MehmetAğar
istifa etti. Bu durumda, bu devlet gb'revlilerinin bireysel
davrandıklarını varsayıyorsak devlet mevhum bir kavram
haline mi geliyor?
TANÖR- Hem öyle hem değil. Devlet tüzel bir kişiliktir,
soyutya da somut bir şeydir. Erkle-
ri vardır, kurumlan vardır. Dolayı-
sıyla devlet adına davranan kişile-
rin suçlan bu kadar süreklilik, bu
kadar yaygınlık, bu kadar çetrefil-
lilik kazandıktan sonra, "Btınlarbi-
reysel suçtur. Onlardevleti ilzam et-
mez" diyemeyız. Burada sistematik
bir suç örgütlenmesi vardır.
Bir siyasi partinin lideri çok agır
suçlamalar altındadır. Bunlardan
kaçmak ıçin de bir siyasi iktıdann
ucuna tutunmuştur ya da rutundu-
nılmuştur. Biz bu denetimsizliğe
bakarak "Neyapalım,bu,şahıslann
sorumluluğudur" diyemeyiz. Bu,
devletin birzaafıdır, sistemin zaafı-
dır.
Türkiye "de adi ya da siyasi suç
ortaklıkİannın üzerine gidilemeyi-
şi artık devletin zaafıdır. O bakım-
dan hastalığın adını doğru koymak
lazım ki reçeteyi de doğru bulabi-
lelim.
Devlet bundan zarar gö-
I Olumlu yüzü nasıl olu-
yor?
TANÖR - Hafta başından iriba-
ren gazetelerde ve televizyonlarda
bir ilan yayımlanmaya başlandı. Çok güzeldi. Susurluk ka-
zasından sonra insanlann bilinçlenmeye başlamasını anlatı-
yordu. Bunun kolektif bir sıvil toplum girişımi olduğunu an-
lıyoruz. İşte madalyonun öbür yüzü budur. Bütün baskılara.
sessizleştirme, örgütsüzleştirme kampanyalanna rağmen
bence Türkiye Susurluk 'tan sonra bir dönemece girdi. Bu ilan
onu gösteriyor. Artık biz vanz, artık susmayacağız. Susurluk
bir vesile olmuş olabilir. Biz 2-3 yıldan beri tanhın bır kınl-
ma noktasına doğru geliyoruz.
Çok kötü günler yaşadık; daha da yaşayacağız. Fakat ben-
ce 12 Eylül'ün ve tarihten gelmiş olan baskılann, sindirme-
lerin, sessizleştirme operasyonlannın toplum olarak rövan-
şını almaya başlıyoruz. Bence Türk toplumu ellennı toprağa
dayayaraİc şimdi şimdi ayaklannın üzerinde yükselmeye baş-
lıyor. Yani biz 150 yıllık çağdaşlaşmanm sonuçlannı şimdi
almaya başlıyoruz.
••••i Yani sivilleşmeye mi başlıyoruz?
TANÖR-Evet, sivilleşiyoruz. Biz devletten aynyız. Biz
halkız. Bu bilinç çok önemli. Batı'nm demokratikleşme sü-
reci de böyledir.Bu süreç. epeyce bir gecikmeyle Türkiye'de
farklıbiçımlerdekendinigöstermeyebaşladı.Birmusibetbin
nasihartan yeğdir derler ya... Bu Susurluk ve benzeri musi-
betler, bızim fakültemizde olan olaylar, geniş kitlelenn. ar-
tık iş başa düştü demesine yol açıyor. Ve kendi örgütlenme-
sini kendısi yaratıyor.Sivil toplum örgütleri. basın gelişıyor.
güçleniyor. Bence bugün Türkiye'de en önemli güç, basın,
medyadır. Şu anda görüyoruz, yasamadan hayır yok. Yüriit-
me ise zaten zavallılıklar içerisinde. Değışık nedenlerle ken-
dilerinı kurtarmak içın buluşan iki ortağın bir beraberliğin-
PPOf.
BÜLENT TANÖR
1940, tstanbul doğumlu. Galatasamy Lisesi
ve ÎÜ Hukuk Fakültesi 'ni bitirdi. Aynı
fakültenin Anayasa Kürsüsü 'nde asistan
olarak akademik kariyerine başladı. 12 Mart
197] 'de üniversiîeden uzaklaştırıldı. 1975 'te
Danıştay kararıyla görevine döndü. 1977'de
doçent oldu. 1983 'te bu kez 12 Eylülcülerin
hışmına uğradı. Sıkıyönetimin 1402 savılı
vasasıyla veniden üniversiteden
uzaklaştırıldı. 1983-90 arası Paris_X, Dijon
ve Cenevre üniversitelerinde "C'çüncü
Dünya Ülkelerinde SiyasalSistemler"
derslen verdi. 1990'da yine Danıştay
karamia Îstanbul Üniversitesi 'ne döndü.
TANOR - Devlet bence en çok
zaran şimdi görüyor. Devleti ilzam
ettiğini söylediğımiz zaman kapıyı
açmış, ufkumuzu doğru yöne sevk
etmiş oluruz. Türkiye'de devletin
esash bir restorasyona, yeniden ya-
pılanmaya ihtiyacı var. 12 Eylül bu-
rada çok suçludur. Yargmın zaafa
ugratılması hiç kimsenin haddine
değildi. 12 Eylül bunuyaptı.
Zorunlu din dersini ortaöğretime
sokmak hiç kimsenin haddine de-
ğildi. Bu yüzden 1972'de parti ka-
patıldı. Bu zorunlu din dersini de 12
Eylülcüler yaptılar. Hiç kimsenin
gücü Atatûrk'ün Dil ve Tarih ku-
rumlannı kapatmayayetmezdi. Bu-
nu da askerler yaptılar. Anayasa
başta olmak üzere bütün vukuat
devlet katında ve kurumsal biçim-
de cereyan ediyor. O yüzden adını
koymak lazım.Türkiye'de devletin
yenilenmeye ihtiyacı var. Bu yeni-
' İenmenin dokunulmaz alanlan var-
dır. Laıklığe, ülkenin bütünlüğüne. kuvvetleraynlığı prensi-
bine. anayasanın üstünlüğü. hukukun üstünlüğü. insan hak-
lanna dokunulamaz. Ama bunun dışında. esash şekilde. A'dan
Z'ye yeniden tezgâhtan geçmesi gereklidir.Devleti ilzam et-
mez demek. "İşin kökiine inmeyeceğiz'" anlamına gelir. Bu
bakımdan Sayın DemireJ'in bu tavnnı yadırgıyorum. Kendi-
si devletin başkanıdır. Ama devletin iyiliği için de cesur ol-
mak kendısıne düşer.
• • • • Bu REFAHYOL hükümeti ciddi saibeler altında.
Her şeyden öte, devletin küçük ortağmın başkanı devlet
içinde kurulan bir çetenin başı olmakla suçlanıyor. Bu ka-
dar suçlama ve şaibe altında kalan bir hükümet istifa mı
etmeli, yoksa görevinde kalmakta ısrar mı etmeli?
TANÖR- İstifa edecek olsalarzaten bu hükümeti kurmaz-
lardı. İstifa etmek bir hassasiyetin, bir sorumluluk duygusu-
nun göstergesidir. Bu hükümet denetimden kaçma hüküme-
tidir. O yüzden Refah'a yamanılmıştır. Meclis soruşturma-
sından, Yüce Divan'a sevİc edirmekten kurtulunmak istenmiş-
tir Bence, bu hesapla hükümet kuranlann istifası beklene-
mez. İstifaya zorlanabilır mi? Bu ancak anayasanın öngör-
dügü kurallarla mümkündür. Şu anda güven oylaması oran-
lanna baktığınızda böyle bir imkân görünmüyor. Türkiye ar-
tık o kadar devingen bir ülke haline geldi ki hükümet istifa-
sı artık parlamentoda cereyan eden bir olay olmaktan çıktı.
Ülke çapında demokratik sıkıştırmalar. denetim kapıları art-
tıkça hükümetin manevra, kaçış alanı daralacaktır. Bunun
hükümeti istifaya, düşürülmeye götürüp götürmeyeceğini bi-
lemey iz. Ama artık Türkiye 60 mılyonluk bir halk meclisi ol-
maya başlamaktadır. Ben buna büyük ümit bağlıyorum.
Sizce üniversitelerde, özellikle de tstanbul Üni-
versitesi'nde ülkücü hareket nasıl bu kadar güç kazandı?
ALEMDAROĞLU - Özellikle Îstanbul Üniversitesi'nde
kazanılmış bir güç diye bir şey yok. Gençlik hareketleri her
üniversitedemevcut. Ama Istanbul'dagençJik hareketleri bel-
ki biraz daha boyutiu gözükebilir. Çünkü üniversitemizde 70
bin civannda öğrenci var.
îstanbul Üniversitesi'ndeki öğrenci sayısı Istanbul'daki
öbür 13 üniversiteyle kıyaslandığı zaman bunlann öğrenci sa-
yısının toplamından da fazla.
••••• Yalnızgörünen bir şey var. Hep bu olayların için-
den ülkücü hareket çıkıyor...
ALEMDAROĞLU- Üniversite gençliği arasında biz ülkü-
cü gençlik. sol gençlik gibi aynmlar yapmak istemiyoruz.
Gençliğin bir heyecanı olduğunu, onlann gençlikten gelen bir
dınamizmlen olduğunu kabul ediyoruz.
Tabii ki bazı kişilerin bu dinamizm içinde siyasi görüşleri
olduğuna da inanıyoruz. Ülkücü gençlik, sosyal demokrat ya
da demokrat gençlik sayısının üniversitemizde ne kadar ol-
duğunu çok net söyleyemem. Çünkü bu gerçek anlamda bir
araştırmayı gerektirir.
Aslında eylemlere katılanlann sayısına bakacak olursak he-
men hemen her gruptan 100 kişı kadar bir kalabalık görmek-
teyiz.
• • • • Sizce üniversitedeki bu olaylar kendiliğinden mi
gelişıyorya da siyasi odaklardan bir provokasyon olabilir
mi?
ALEMDAROĞLU - Bu olaylann gelişiminde bir ortamın
olması gerekiyor. O ortam bugün
Türkiye'nin içinde bulunduğu du-
rumdur.
Her mikrop her ortamda üre-
mez. Mikroplann ürediği farklı
ortamlar vardır. Bu hareketler top-
lumun gelişmesini etkileyicı ha-
reketler ise, bu hareketler normal
dışı hareketler ise normal dışı bir
ortam var demektir. O ortam da
bugünkü yönetim anlayışıdır; bu-
günkü hüİcümettir.
Değişik anlayışlarla, kapalı ka-
pılar ardındaki çıkar ilışkileriyle
kurulmuş bir hükümet o ortamı
yaratmıştır. Bunun ardından Su-
surluk ve benzeri olaylann üzeri-
ne gıdilmemesi. Meclis araştırma
önergelerinin sonuçsuz kalması
bir yerde toplumun üzerinde gü-
ven sarsıcı bulgulardır.
Bu bulgular karşısında da gen-
ci, yetişkini, ileri yaştaki herkesin
tepki vermeye başlamalan doğal-
dır. Gencin tepkisi biraz daha fark-
lı olmaktadır. O tepkileri bugün
biz görmekteyiz.
Geçen günlerde 61 üni-
versitenin rektörü YÖK Başka-
nı 'yla bir toplantıyaptılar. O top-
lantıda alınan kararlar 61 rektö-
rün imzasının bulunduğu bir bil-
diriyie kamuoyuna açıklandu O
toptantıda ele alınan konu 'dev-
let-mafya-aşiret' üçgeni ya da
'devlet-mafya-polis-aşiret' dört-
geniydi. Sizce Türkiye, bu nokta-
ya nasıl geldi?
Böylesi bir dev let anlayışının dünyanın hiçbir yerinde ol-
duğunu sanmıyorum. Bizim gibi azgelişmış ya da gayri safi
milli hasılası öbür ülkelere kıyasla çok aşağılarda olan bir ül-
kede sağlık tümüyle özelleşırse yaklaşık 30 milyonun üze-
rinde insanımız hangi kurumdan sağlıkla ilgili sorunlannın
çözülmesini isteyecektir?
Bütün bunlardan amaç devleti ortadan kaldırmak. Kulla-
nılan sözcük devletin küçültülmesi. Devleti küçülte küçülte
hiç hale getirmek ve aşiret düzeni kurmak. Yani hukuk dev-
leti yerine aşiret düzeni.
Bu anlayışın ortaya çıkıp da geliştirilmeye çalışılması dö-
neminde tabii ki 'devlet-aşiret-maiya' ilişkileri de çok doğal
olacaktır. Çünkü hukuk devletinin karşıtı aşiret.
••••• Siz Prof. Kemal Alemdaroğlu olarak Cerrahpaşa
TıpFakültesi'ndeki türban olayıyla buyok edilmek istenen
hukuk devleti düzenini bir boyutuyla yaşamadınız mı?
ALEMDAROĞLU - Yaşanan aynen odur. Türban olayı
anayasa, yasa ve yönetmelikler gereği memurun nasıl giyin-
mesi gerektiğinı vurgulayan bir sisteme karşı çıkıştır. Bu sis-
tem anayasada, üniversite yasalannda, devlet memurlan'ya-
salannfla ve bağlı yönetmeliklerde kendını açık bir biçimde
belli ederken değişik kademelerde bir grup memur ısrarlı bir
şekilde, "Bizkıyafetyasasıveyönetnıeliklerineuymav'acağız''
demektedırler.
Bizım anlayışımıza göre devlet yöneticisi yasa ve yönet-
melikleri adil ve eşit uygulayan kişidir. Bizler devlet yöneti-
cisi olarak bunu yapmaya çalışırken buna uyumlu olmayan
kişiye gerekli işlemler yapılacaktır. Kendısi hakkında soruş-
turma açılacaktır, soruşturma sonunda gereken cezalar veri-
lecektir. Yapılan işlem de bundan ibarettir.
Nitekim bütün bu ışlemleri kanıtlar şekilde ben devietin
yetkili kurumlannın başjanna işlemı açıklayan faks mesaj-
îan gönderdim. 4 aralık günü gönderdığim bu mesaja aynı
gün Anayasa Mahkemesı Başkanı Vekta Güngör Özden'den
yanıt geldi. Izlediğimiz tutumun Anayasa Mahkemesı karar-
lanna uygun olması nedeniyle bızı kutladığını yazıyordu.
Bu faks mesajıma yanıt Sayın Özden'ın nasıl bır sorumlu-
luk anlayışıyla görev i başında devleti koruduğunun bir gös-
tergesidir.
• • • • Atatürk 'ün çıkardığı bir Kıyafet Kanunu var. Bu
kanun sankiunutuldu,yok varsayûıyor. Oysa bu kanunyü-
rürlükte...
ALEMDAROĞLU - Kanunlan uygulayan yöneticilerdir.
Yönetıciler çağdaş düşünceyle herkese eşit ve adil davranır,
bütün yasalan uygularlarsa o zaman var olan yasalann gö-
zükfüğünü hepimiz görürüz.
Yasalar eskimiş olabilir, çağın gerisinde kalmış olabilir,
çağdaşlığı yitirmiş olabilir. Bütün bunlan düzenleyecek ku-
rum yasama organı, yani TBMM'dir. 550 üyeli, halkın ser-
best iradesiyle bir araya gelmiş kişilerden oluşan kurumdur.
ALEMDAROĞLU - Bu nokta-
ya gelişimizde, çok partıli siste-
me gırişımızden bu yana yapılan
yanlışlan dikkate almak lazım. Bu
noktaya geliş. demokrasinin sonu-
cu değil. demokrasinin kötü tara-
fı değil. Bu noktaya gelişimizde
hepimizin ıstediği demokrasiye
geçiş yıllannda yapılan yanlışlar
var. Özellikle 1980 sonrası yapı-
lan yanlışlar, köşe dönmeciliğin
gündeme geldiği. köşe dönmeci-
liğin hiç de sıkıntı veren bir durum olmadığı görüldükçe ve
bu köşe dönmede etkili güçlerin bir araya gelmeleriyle bu-
nun çok daha verimli olacağı anlaşılınca tabii ki 'devlet-maf-
ya-polis', 'devlet-mafya-aşiret' gibi ılışkıler oraya çıkmış
bulunuyor.
Öyle sanıyorum ki. bu biranlamda kirlenmede. bir anlam-
da temiz toplum arayışının giderek bozulmasında 1946'dan
bu yana yaşadığımız yanlışlar, demokratik rejim için verilen
bazı ödünler. demokratik rejimin getirdiği bazı nimetlerden
gerçek anlamda yararlanamamak ve son olarak köşe dönme-
nin nedeninin rahat olabileceğinin öylesi yan yollarla görül-
müş olması buna sebep olmuştur sanıyorum.
Devleti değişik boyutlarda, değişik platformlarda ortadan
kaldırmaya çalışırsak gelinen nokta bu olur. Devlet sanki hal-
kın üzerine giden bir ejderha. Hukuk devleti ilkeleriyle bir
devlet olmadan halkın bağımsızhğı, halkın insan haklanna
uygun hukuk ilkeleri içerisinde yaşamasmı düşünmek zaten
yanlış.
Devlet yöneten, anayasa, yasa ve yönetmelikleri uygula-
yan kurum. Biz devlete karşı çıkarak toplumu yasa tanımaz
bir hale sokmak istedik. O zaman da tabii ki devlet içinde dev-
leti güçlü tutabilmek için bazı devlet yöneticileri de yan yol-
lara kaçmış olabilirler.
Bugün devletin ortadan kaldınlmasına yönelik en önemli
olaylardan bir tanesi özelleştirmedir. Her sektörü özelleştir-
me çabası var. Sağlık kurumlannın, üniversitelerin özelleş-
tirilmesi gündemde. Yani sağlık ve eğitim kurumlannın özel-
leştirilmesi isteniyor. Devletin görev alanına gıren bütün ku-
rumlann özelleştirilmesi gibi birdüşünce var. Hafta bazılan
devletin güvenlik güçlennin özelleşmesini, savunma güçle-
rinin özelleşmesini de savunur oldu.
PROF.
KEMAL ALEMDAROĞLU
1939, Trabzon doğumlu. Yükseköğrenimini
ÎÜ Tıp Fakültesi 'nde tamamladı. Daha sonra
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi
Kliniği 'nde asistan, doçent, profesör olarak
gö'rev aldı. Yurtiçi veyurtdışında pek çok
kongre vepanele katıldı. Cerrahi Anabilim
Dalı Başkanhğı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Dekan Yardımcıhğı yaptı. Şu anda Cerrahi
Tıp Bilimleri Bölüm Başkanhğı, ÎÜ Yönetim
Kurulu üyeliği ve tÜ Rektör Danışmanlığı
gibi yöneticilik görevlehni de yapıyor. Bazı
sivil toplum kuruluşlarında etkin olarak
çahşmalan var.
Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan
mafya-aşiret ' üçgeniyle ilgili olarakyazılıp çizilenlere kar-
şı Cumhurbaşkanı, "Devlette gö-
revlibazı kişilerin bu işlere karışmış
olıjtası devleti bağlamaz. Devleti
yıpratmayın " diyor...
ALEMDAROĞLU - Çok doğru
bir söz. Sayın Cumhurbaşkanımızın
engin demokrasi deneyimi, devlet
adamlığı deneyimi zaten bunu söy-
lemesini gerekli kılar. Yani, bir top-
lumda iyiler olduğu gibi kötülerin
de olması çok bilinen bir gerçekse
devlet yöneticileri içerisinde devle-
ti heryönüyle koruyan, savunan, dü-
rüst devlet adamlan olabileceği gi-
bi birtakım yan yollara sapmış kişi-
ler de olabilir. Ama bunlar devletin
kokuşmuşluğunun ifadesi değildir.
Türk devleti en zayıf anında bile
dimdik, çok düriist ve bize göre çağ-
daş bır devlettir. Ama devlet yöneti-
cilerinin özellikle ikinci bir görev i
de vardır. Ortaya çıkan olaylann içe-
risinde hangi güçte kişiler olursa ol-
sun onun da ortaya çıkanlması la-
zımdır.
Cumhurbaşkanımız bır taraftan
devletin güçlülüğünü. devletin te-
mizliğini, devletin içinde küçük bir-
kaç kişinin bu tür ilişkilere girdiği-
m vurgularken. bır taraftan da bu ko-
nuya bütün gücüyle eğileceğinı. bü-
tün gücüyle sorumlulann ortaya çı-
kanlacağını. suçlulann mutlaka ce-
zalandınlacağını söylemiştir. Bu da
Gumhurbaşkanlığı katmda çok
önemli bir güvencedir. Her suçlu ce-
zasını çekmezse böylesine bir top-
lum olamaz.
••••• Bugünkü hükümetin ic-
raatına baktığımız zaman çok cid-
di olarak yargı ve basın üzerinde
birtakım baskılar yaratma çabası
içinde olduğunu görüyoruz. Sizce
bir hükümet bu tür baskı yasalan
çıkararak kendi işini kolaylaştırır
mt, yoksa zorlaştırır mı?
ALEMDAROĞLU-Baskı her za-
man yöneticilerin işinı zorlaştınr.
Baskı rejimiyle hiçbir zaman hiçbir
yere vanlamaz. tnsanlarla konuşarak. insanlarla fikır alışve-
rişi yaparak, o kişileri ikna ederek bir yere varmak gerekir.
Şu anda başında bazı yanlışlar oluyor. Son 10 gündür bu-
nu açık bir biçimde yaşayan bir kişiyim. Bütün Türkiye'ye
hedefgösterilmış bir kişiyim.
26 kasımda akşam 19.00 haberlerinde. 21.00 haberlerinde
Kanal 7'de 26 dakıka süren bir program yapıldı. Beni bir
doktor hanımı kilitleyen, ona baskılar uygulayan kişi olarak
hedefgösterdiler.
Rektörümüz Sayın Prof. Bülent Berkarda. 28 kasım saba-
hı o doktor hanımın başka bir kuruma geçmesinde hiçbir sa-
kınca olmadığını belirten yazıya imzayı attı. Bu, 13 kasım-
da başlayan bir işlemin sonucudur. O kişi zaten başka bir ku-
ruma gecmek istemişti.
Bu kişinin o yazıyla bizimle ilişkisinin kalmadığı günün
akşamı Kanal 7 televizyonunda o program yapıldı. Bu, an-
lamlı ve maksatlı bir programdır.
Zaman gazetesi de 9 aralıkta biryayın yapıyor ve bütün top-
lumu bana karşı suç işlemeye teşvik kediyor, beni hedef gös-
teriyor. Yazının altında da beni protesto içın telefon ve faks
numarlanmızı veriyor.
O günden ben bizım telefonlar ve fakslar protesto mesaj-
lanyla kjlitlendi. Ben gerekli yargı organlannda şimdi hak-
lanmı anyorum. Radyo-Televizyon Üst Kurulu'na da
(RTÜK) başvıırdum.
Son günlerde bu şekilde birtakım karanlık güçlere hedef
gösterilen bir kişi olmama karşm ben basın ve medya özgür-
lüğünü savunuyorum. Ama onlarda da bellı bır denetimin.
belli bir disiplinin. belli bir anlayışın olması gerektiğini de
vurgulamak istiyorum. Baskı yasalan çıkararak, özgürlükle-
ri ortadan kaldırarak bugünkü çağda hiçbir yere vanlamaz.