Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 KASIM 1996 »AZ/WTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM
Başbakanlık Danışmanı Prof. Dr. Altuğ'a göre iç borçlanmaya son verilecek, hisse senetleri isme yazılacak
REFAHYOL vergfleri düşürecek
Prof. Dr. Altuğ'a göre \tni vergi paketi vokJa.
SEDA OĞl Z
REFAHYOL hükümetı. vergi vepa-
ra politikalarında köklü değişiklikler
yapmaya hazırlanıyor. Çalışanlann ve
i^\erenlerin ödedikîeri vergileri düşür-
meyi planlayan hükümet. bono-tahvil
yerinegelirortaklığınadayalı "faizsiz"
enstrümanlarçıkararak iç borçlanmaya
son verecek. Aynca çek. senet. hisse se-
nedı gibi değerli kâğıtlann tümü. ha-
miline olmaktan çıkanlarak ismeyazı-
lı halegetirilecek.
Ekonomi çevrelerinin beklenti için-
deolduğuözelleştirme. vergi \esos\al
güvenlik reformunu kapsayan yapısal
tedbirleri "orta vadeli istikrar paketi"
olarak bir bütünlük içinde sunmayı doğ-
ru bulmayan hükümet: geçen hafta 8.5
milyar dolarlık özelleştirme programı-
nı açıkladıktan sonra yeni \ergi düzen-
lemelenni de yakında uygulamava ko-
yacak. Hükümet. sosyal gü\ enlik refor-
mu çerçevesinde de sigona pnm kesin-
tilerini mecburi olmaktan çıkarmayı
planlıyor.
Başbakanlık Danışmanı Prof. Dr.
Osman Altuğ. I923yılındanbaşlayarak
günümüze kadar devletçi devlet, kar-
ma ekonomiei de\ let. sermayeci devlet
aşamalanndan geçildiğini belirterek
bundan sonraki devleti "akılcı" olarak
tanımladı. 24Ocak I980sonrası. kayıt-
dışı ekonomiyle ya da kara para> la kal-
kınma modelinin uygulandığını ifade
eden Prof. Dr. Altuğ. hükümetin açık-
layacağı vergi reformunun ekonominin
kayıt altına alınmasını kapsadığını be-
lirtti. Gelirler arttırılırken giderlerin
azaltılmasının temel olduğunu kayde-
den Prof. Altuğ. "Faizli iç borçlanma-
dan kurtulunca. giderier önemli ölçüde
diişer. Böylece kamu açıklarını kapattı-
gınızda.enflas\onu asağı\a çekersiniz.
Iç borçlanma kâğıtlan >erine devletelin-
deki arsa, ga\rimenkuUeri karşılık gös-
tererek sertifika çıkaracak. Sertifikala-
rın gelirleri. tah\il-bonolardan daha
vüksek olaeak" dedı Faizli borçlanma
yerine başka enstrümanlann da çıkarıl-
masının söz konusu olduğunu belirten
Prof. Dr. Osman Altuğ. "piyasalan ür-
kütmemek için'" detay vermekten ka-
çındı.
Vergide Batı modeli
Hükümetin gelirleri arttınlırken özel
sektöryatırımlannı ^ekteye uğratrnaya-
cak şekilde vergi politikası izleyeceği-
ni kaydeden Prof. Altuğ. Türkiye'nin
en büyük sorunu olan işsizliğe. yeni ış-
verleri açılmasını teş\ ik ederek çarebu-
lunacağını belirtti. İşsizlikle mücadele-
de Almanya'da olduğu gibi "vergi ve
bürokrasi tabularTnı yıkarak ekono-
minin kayıt içine alınacağını yurgula-
\an Prof. Dr. Osman Altuğ. "İşstzlere
iş bulmak bizim işimiz. aksi halde işsiz-
lerin işi biz oluruz" diye konuştu.
Çalışanlardan ve işverenlerden kesi-
len vergi oranlannın düşürülecegini bil-
diren Prof. Altuğ. vergi iadesinin cazip
hale getirileceğini. faturalı sisteme ge-
çileceğini. iş\erenlerin özel giderlerini
de vergiden düşebilmelerine olanak
sağlanacağını kaydetti.
Aynca ekonominin isme vazılı hale
getirileceğini ifade eden Prof. Dr. Os-
man Altuğ. çek-senet ve bütün menkul
kı\metlerin hamiline (isimsiz) olmak-
tan çıkanlacağını ifadeetti. Prof. Altuğ.
bugüne kadar ertelenmiş olan söz ko-
nusu değişikliklenn REFAHYOL hü-
kümetindegerçekleştirileceğini.koalis-
yon orîaklarının da bu konuda uyum
içinde olduğunu belirterek şöyle konuş-
tu: "Kıymetli kâğıtlann nama yazılı ol-
ması\la ilgili \asal değişiklik 7 Eylül
1991 tarihinde yapılmış, ancak bugüne
kadar uygulanamarnıştir. Dola>ısıyla,
hükümet bu konudaki kararını hemen
u>gulayabiJecektir."
Fabrikayı devralan Kamuran ÇÖrtük, tartışmalardan rahatsız
Sagra'dan mafya savunması
TAHSt.N AKÇA
ORDL' - Ordu'da kurulu
Sagra fabrikasını iki yıl
önce de\ralan Bayndır
Holding'in patronu
Kamuran Çörtiik. firmann
eski sahibiyle aralanndaki
anlaşmazlıktan dolayı,
mafyanm araya gircigi
söylentilennin gerçek dış>
olduğunu kaydetti.
Kesinlikle mafyayla
muhatap olmadığın
belirten Çörtük. "Sadece
Cevher Özden görüsjne
talebinde bulununca
kendisini. tarafolarak kahul
etmediğimizi bildirdik.
Herhangi bir /orlama> la
karşılaştnadık. Bu sadece
basit bir ticari
anlaşmazlığm bir gazeteniı
manşetine taşınmış olması
nedeniy k >aratılmış
sansasşondan inarettir. 10
bin kişije ekmek sağlayan.
üstelik de Ordu gibi
sanavinin gelişmediği yerde
bulunan bu tesisin,
kamuoyuönünde
\ ıpratıiması işletme)e
önünde sonunda zarar
verecektir. Bunlar jerine
Ordu'daki alftapı
yetersldikleri
tartışılmalıdır
1
" dıye
konuştu. İki \ıl önce
fabrikanın tamamını satın
almamız istenmesine karşın
yüzde 54'lük kısmını
aldıklarını ve yüzde 19"luk
hissenin. protokol gereği.
ileride borçların ortaya
çıkması halinde bu
hisselerle karşılanması
şartı> la Sagra ailesinde
kaldtğını \urgulavan
Çörtük. şöyle konuştu: "İlk
aşamada çıkan 8.5 mil>on
doiarlıkborçiçintna!
Sagra'ja ihtarname çektiL
O da ödeyemediğini
belirterek yüzde 19'luk
pa\ ını bizt bıraktı.
Anlaşmaziık l nal Be>'in
\ar olan hLssekrinden daha
fazla borcunun
çıkmasından ka>naklanj>or.
l'zücii olan. kamuo> u
önünde tartışması. Tıcarette
hakkınız\ariseya
uzlaşarak \a da mahkeme>e
gidertk çö/ümlersiniz.
Basına >a da başka bir
platforma «itme/sini/.
Maf>a sö>lentisini de kabul
etmi>orum, çünkü bana
böyle bir şe> intikal etmedi.
Ortada üretimi etkileyecek
dü/e\de bir anlaşmaziık
yoktur."
Fabrikanın gezilmesinin
ardından yapılan basın
toplantısında tesisin şu anki
durumundan da bahseden
Çörtük. iki yıl içerisinde 2
trilyonluk borcun tasfiye
edildiğini. çalışan sa>ısının
ise 1.600'e çjkanldığını
kaydetti. Halen 32 bin ton
çikolata \e yan ürünler
üretim kapasitesine sahip
olan fabrika için 2 miKon
dolarlık. nıaliyeti üretimin
her noktasında görebilmeyi
sağlayacak yeni bir sistem
kurulması planlanıyor. 1997
yılı için 100 bin ton üretim.
25 bin ton ihracat, 72
milyon dolar ise ciro hedefi
konmuş durumda. Sagra
ürünleri halen 60 dıstribütör
ve 300 sagra spesial
magazası aracılığı> la
tüketiciye ulaştınlıyor.
Öte yandan Çörtük. 1997
yılı ;>onunda şirketi halka
açmavı planladıklannı da
ifade ettı.
DUNYÂ EKONOMİSİNE BAKIŞ ERCIN VILDIZOCLI
'Sıkıcı' Bir Seçim
LON'DRA
Eğer seçmen, kamuo/u yoklama-
sı yapan şırketlere bir şaka yapma-
mışsa. 5 kasımda. ABD taşkanlık se-
çımlenm Clinton'ın, hem de büyük bir
farkla kazanması beklenı/or. Aynı gün
yapılacak meclis seçımlerinde, Cum-
hurıyetçılerın, 1994 ara seçimlerinde
ele geçirdikleri kontrolü kaybetmele-
rı olasılığı da var.
Ancak bütün gözlemcıler, bu se-
çimlerın, çok sıkıcı' bir şekılde geç-
tiğinde bırleşıyorlar. Cjmhurıyetçi
adayı destekleyen The Economist. bu
karannı, her iki adayın da vaat ettikle-
rine değıl de geçmişlerine bakarak ya-
parken "öu ganp bir karar, ama seçe-
neklerdeberbat"(2rt 1/1996)dıyerek
adetaözürdılıyordu. Clınton'ı destek-
leyen Washıngton Post, "Bu sene,
başkanlık seçiminde seçenekler ol-
dukça karamsar" (International He-
rald Tribune 31/10/1996) diyerek sö-
ze başlamak zorunda hissetmiş ken-
dini. The New York Tımes ise Clin-
ton'ı oldukça güçlü bir şekilde destek-
lemesine rağmen "Ahlaki konularda
Clinton 'a ilişkın ileri sürülen endişele-
re katılıyoruz, ama..." (Herald Tribune
28/10/1996) demeden edemedi.
Cumhuriyetçı başkan aday adayı
sağ popülist Pat Buchanan, birtaraf-
tan işçilerin, taşralı küçük burj'uva nü-
fusun vegittikçeyoksullaşan köylüle-
rin taleplenni dile getirerek, büyük ser-
mayeye saldırarak. diğertaraftan ırk-
çı ve milliyetçı birsöylem benimseye-
rek hızlayükseliyordu. Böylece. Cum-
huriyetçiler ile aşın/faşist sağın ilişki-
si ortaya çıkarken adaylar. emekçiler-
deki hoşnutsuzluğu görüp söylemle-
rini bu yönde değiştirmeye başlıyor-
lardı. Dikkatler Wall Street (uluslara-
rası mali sermaye). yüksek kârlar ve
îşten çıkarmalar üzerinde yoğunlaştı.
Hatırlarsanız, Dole bile "Kârlar yük-
sek, işsizlık ise çok yüksek" diyerek
VVall Street'e çatmadan edemedi. An-
cak hem Cumhuriyetçi Partı'nın esas
sahipleri, mali sermaye, Buchanan'ın
Önünü kestı ve tasfiye etti hem de De-
rnokratlar. işçi ve emekçilerin taleple-
p'ne sırtlarını döndüler, hatta Clinton,
Refah Yasası'nı ımzalayarak yoksulla-
^a büyük bir darbe vurdu. Bu kabar-
ma böylece Cumhuriyetçılerın ma-
nevraları ve Demokratların ihanetinın
döktüğü soğuk su ıle söndürüldü. Fı-
nancıal Tımes, "Sonunda düzen
adayları kazandı" diye yazacaktı. içi
rahatlamıştı.
; 1992'de. büyük bir degişim talebı
ile seçılmışti Bıll Clinton. Uzun yıllar-
idır süren, Cumhuriyetçi Parti yöneti-
minın yarattığı hoşnutsuzluk. şıddetli
ekonomık durgunluk ve 'soğuk sa-
vaş'm bıtmesıyleoluşan 'yenidönem'
psikolojısı Clinton'ın kazanmasında
önemli rol oynadı. Clinton, Reagan
dönemının yaptığı tahribatı onaracak.
tüm yoksullan. devlet sağlık progra-
mının çerçevesi altına alacak, işsizli-
ğı azaltacak ve ABD'nın, teknolojik
devrim sürecının getirdıği tüm olanak-
lardan faydalanmasını sağlayacaktı.
Ancak. sağlık reformu ve sosyal har-
cama programlan, 1993'te Kongre ta-
rafmdan bloke edildi. Clinton vaat et-
tıklerini yerine getiremiyordu. 1994
meclis seçimlerine, büyük hayal kınk-
lığıyla giren Demokrat Parti seçmeni
(işçi ve emekçiler, işsizler ve göçmen-
ler, siyahlar), çogunlukla sandık başı-
na gitmedı. 1994 ara seçimlerinde,
hem meclis hem de Kongre'de kont-
rol Cumhurıyetçilerin eline geçti. Aşı-
rı sağcı Newt Gingrich ve 'ABD ile
Kontrat' ısımlı sağ radıkal program
gündeme geldi. Bu program. sosyal
harcamalara, kadın haklanna saldırı-
yon ırkçılık, millıyetçilik, erkek ege-
menliği, homofobi (eşcinsel düşman-
lığı) gibi faşizan konumlan güçlendiri-
yordu. Artık Clinton'ın, bir mucızeger-
çekleşmediği takdırde, gelecek se-
çımlen kazanma şansı kalmamıştı.
ABD Başkanı Bill Clinton.
'Mucizeler' gerçekleşmeye başla-
dı. ilk önce, ekonominin birtoparlan-
ma sürecine girdıği ortaya çıktı. 1996
Kasımfna gelindığinde. Clinton dö-
neminde toplam 11 milyon yeni iş ya-
ratılmış, ekonomi ortalama yılda yüz-
de 2.7 büyümüş. bütçe açıgı kapan-
maya başlamıştı. Gerçi Clinton, So-
mali krizini yüzüne gözüne bulaştır-
mış. Tayvan konusunda Çin'le bir sı-
cak savaşın, Japonya ıle bir ticaret
savaşının eşiğinden dönmüştü, ama
şimdi görünürde önemli bir kriz yok-
tu. ikınci mucıze, 1994 seçimlerinde
bir sağcı kabarma başlarken. aşırı
sağcı milisler tarafından Ohio devlet
bınasına atılan bir bombaydı. Olayda
130'un üstünde insan öldü. Trajedi,
bir anda aşırı ışıkları Cumhuriyetçile-
rin üzerine tuttu ve aşın sağ ile ilişki-
lerini gözler önüne serdı. Bu hem De-
mokrat kamuoyunu tekrar canlandır-
dı hem de ılımlı Cumhuriyetiçlerı kor-
kuttu. Üçüncü mucize ise bizzat Clin-
ton tarafından gerçekleştirildi. 1994
seçimlerinden sonra, Clinton bir mu-
tasyon yaşamaya başladı ve kısa za-
man içinde Demokrat politikalan bıra-
kıp ılımlı Cumhuriyetçi politikalan be-
nımsemeye ve 'merkezi' kavramaya
başladı. Bu öyle kuvvetli bir dönüş ol-
du ki daha sonra, ortaya çıkan skan-
dallar bile Clinton'ı yıpratmaya yet-
medi. Nihayetdördüncü mucize, ken-
dini Cumhuriyetçilerin adayı Bob Do-
le olarak gösterdi. 36 yıllık Cumhuri-
yetçi senatör Dole, aday olmayı uzun
yıllardır bekliyordu. Ancak aday oldu-
ğu anda. genel hava ıle hıç de uygun-
luk içinde otmadığı ortaya çıktı. ABD
ÇİFTÇİNİN DOSTU /SADULLAH
Hükümet Çiftçinin İpini Çekti
Ayçiçeğini Trakyabirlik'e 35 bin liradan satan üretici faiz darbesi yedi.
seçmeni, 2000 yılına dikmişti gözü-
nü, geçmişle ikjilenmiyordu. Bu hem
Clinton'ı korudu hem de Bob Dole'un
geçmışe dönük nostaljik bir karakter
olarak algılamasına yol açtı. Muhafa-
zakâr bastn, bunu bir 'güçlü karakter,
dürüstlük işareti' olarak sunmaya ça-
lıştı boşu boşuna. Olmadı. Dole'un
platformu da "Bu gerçekçi değildi.
Tüm göstergelere ters düşecek bir
şekilde ekonomi çok kötü" dediğin-
de seçmen inanmadı. Ekonomi bü-
yür, işsizlik azalma eğilimi gösterirken
"Vergilerdeyüzde 15 kesintiyapaca-
ğım" dediğinde ise ış çevreleri enflas-
yonun artmasından korktular. Dole
yalnız kaldı. Özetle 1994'te bitti gö-
züyle bakılan Clinton, bugün seçım-
leri kazanacaksa. bu başarısını esas
olarak kendi dışındaki koşullara borç-
lu olacak, bir de tabii lyice sağa kay-
masına. The Economist'in sözleriyle
karşımızda, adeta demokratik bir Ni-
xon var artık.
Seçimler ve piyasalar
Clinton'ın ikinci dönemi nasıl ola-
cak? Kesın olan şu: Halk tabakalan-
na yönelik yeni reformlar ve harcama-
laryokgündemde. Kamu harcamala-
nnın 1996 ile 2002 arasında 270 mil-
yar dolardan, sadece 275 milyar do-
lara yükselmesi bekleniyor. Diğer ta-
raftan ekonomik toparlanmanın so-
nuna gelinıyor. Öyleyse işsizlik ve yok-
sullaşma tekrar artmaya başlayacak.
Buna ek olarak borsa çok yüksek, her
an bir düşüş (yeni ismi ile düzeltme)
yaşaması bekleniyor. Bu 'düzeltme'
gerçekleştiği takdirde. orta sınrflann,
özellikle borsaya katılmaya son anda
teşvik edilen dar gelirli tasamrf sahip-
lerinin, gelirlerıninönemli bir kısmı yok
olacak, emeklilikfonları değerkaybe-
decek ve genelde talepte bir gerileme
yaşanacak. Ekonomik devrenin geri-
leme dönemi ile borsa knzi çakıştığın-
da ise ortaya hemen her zaman bir
ressesyon çıkıyor. Clinton. bu sefer. ilk
dönemdekinin aksıne çok olumsuz
ekonomik koşullarla boğuşmak zo-
runda kalabilir.
Clinton ilk dönemınde piyasalara,
sık sık karannı değiştiren. V dönüş-
leri yapan bir başkan ızlenimı vermış-
tı. Ancak hem kendi partısi hem de
Cumhuriyetçilerin kontrolündeki mec-
lis. Clinton'ın hareket a\a<nm\ oldukça
sınıriamış, büyük polıtik sapmaları en-
gellemişti. 5 kasım seçımlennin tek il-
gınç noktası, bu konuyla ilgili Cumhu-
riyetçilenn meclistekı kontrolü kınla-
cak mı? Düşük bir seçmen katılımı
beklendiği ıçın. Cumhuriyetçilerin
meclis kontrolünü kaybetmesı olası-
lığı zayıf. Ancak bu olasılık yine de iş
çevrelerını özellikle VVall Street'ı kor-
kutuyor. Çünkü bir daha seçilme şan-
sı olmadığı ıçın, Clinton'ın sırtında. bu
sefer bir seçım endışesı yok, istedığı
gibi davranabilir. Bir de meclis kont-
rolü kalkarsa ne yapacağı bellı olmaz
diye düşünüyor ış çevrelen... Bu yüz-
den Clinton'ın seçımleri kazanması
pek ilginç olmayacak. ama meclis
seçimlerinde bir sürpriz. piyasalarda
ciddi bir sarsıntı yaratarak ekonomik
durgunluğa erken doğum yaptırabilir.
KIRKLARELİ - Erbakan-Çiller hü-
kümeti ne yazık ki bu yil da milyonlarca
ayçiçeği üreticisini yaktı. Hem de taze
'çıra' gibi... Sanayi ve Ticaret Bakanlı-
ğı, özel sektörü destekleyen politikalar
izleyince, üreticilerin büyük çoğunluğu
40 bin liraya mal ettikleri bir kilo ayçiçe-
ğini tüccar ve sanayiciye 23 ile 28 bin li-
ra arasında satmak zorunda kaldı... Da-
ha doğrusu bırakıldı!...
Aynca Trakyabirlik'e ayçiçeğini 35 bin
lira taban fiyatla satabilen üreticiler de
faiz darbesi yedi. Birlik, satın aldığı ürün-
lerin parasını peşin olarak veremediği
için çiftçiler banka ve esnafa olan borç-
larını vadesinde kapatamadı. Bu neden-
le de önümüzdeki yıl katmerli faiz öde-
yecekler. Böylece kendilerine değil,
bankalara çalışmış olacaklar!..
Olumsuz gelişmeler artık dayanma
gücünü tamamen kaybeden üreticiyi çi-
leden çıkardı. Zira Türkiye'de ayçiçeği
ekimı başladığı tarihten bu yana görül-
memiş olaylar yaşanıyor.
Çiftçinin tek umudu ve koruyucusu
olan Trakyabirlik, hükümetin ters uygu-
lamaları yüzünden sonuçta "teslim bay-
rağı"n\ çekti!..
Önceki gün Trakyabirlik'e ayçiçeği
teslim etmeye gidenler gözlerine inana-
madılar. Alım merkezinin önüne asılan
bir duyuru hepsini çılgına çevirdi... Bil-
diri şöyleydi:
"1 Ekim 1996 tahhinden sonra ayçi-
çeği teslim edenlere, ürün bedelleripa-
ramız olduğu zaman ödenecektir..."
Trakyabirlik'in kuruluşundan bu yana
böylesine talihsiz bir duyurunun asıldı-
ğını hatırlayan yok. Birliğin zaman za-
man ödeme güçlüğü çektiği olmuştu, a-
ma bunu duyuru ile ilan etmek zorunda
kalması ilk defa yaşanıyordu...
Çiftçinin idam fermanı
Trakyabirlik bu bildiri ile ortağına açık-
ça "Başının çaresine bak... Artık ben sı-
fırı tükettim. Bana mal getirme... Para-
sını ödeyemem..." demek istiyordu!..
Trakyabirlik, içine sürüklendiği koşul-
lar nedeni ile bunu yapmak zorunday-
dı. Çünkü, büyük bir mali krize sürüklen-
mişti. Bunun sorumlusu da kendisi de-
ğildi. 1980 yılından sonra işbaşına ge-
\en hükumetlerdi.
Eğer sorumluları isimlendirirsek Ke-
nan Evren'di.. Bülent Ulusu idi.. Tur-
gutÖzal'dı..TansuÇiller'di... Şimdi de
bu sorumlular kervanına sık sık "haktan
ve halktan" yana olduğunu söyleyen
ve geçenlerde "Çiftçiye hakkı, alın teri
kurumadan ödenecek" diyen Başba-
kan Erbakan da katıldı...
Aslında Trakyabirlik alım merkezine
asılan bildiri basit bir ilan değil. "çiftçi-
nin idam fermanı"dır... idam sehpasını
hazırlayanlar ve ipi çiftçinin boynuna ge-
çirenler de 1980 yılından sonra Türki-
ye'yi yöneten kadrolardır.
Ayçiçeği üretimi başlamadan önce
Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez
Trakya'yı dolaşırken neier neler vaat et-
mişti. Çiftçiyi tüccara ezdirmeyecekle-
rini, bunun için Trakyabirlik'e yeterii mik-
tarda düşük faizli kredi sağlayacakları-
nı, ürün bedellerinin peşin ödeneceğini
her gittiği yerde söylemişti. Radyolar,
televizyonlar ve basın, Türkiye'de ayçi-
çeği üreten milyonlarca insana bu söz-
leri iletmişti...
Çiftçiler ise son yıllarda çok kandırıl-
dıkları için bu tür vaatlere inanmak iste-
miyorlardı. Nitekim Edirne Ziraat Odası
Başkanı Ismail Bolu da Sanayi Baka-
nı'na, "Bu sözlerinizin bir garantisi var
mı" diye sormak gereğini duymuştu.
Ama aldığı yanıt kesindi:
"Ben başka bakanlara benzemem.
Verdiğim sözü mutlaka tutarım. Ayçi-
çeğini sonuna kadar alacağız ve peşin
ödeme yapacağız..."
Yanlışı yapan
hükümetlerdir
Şimdi Trakyalılar bakanın bu sözleri-
ni hatırfıyor ve sözünü tutmayan hükü-
metlerden yakınıyorlar. Edirne Ziraat
Odası Başkanı İsmail Bolu ise ateş
püskürüyor:
"Hükümet ve Sanayi Bakanı çiftçiyi
yanılttı. Verdikleri sözleri yerine getir-
mediler. Yalım Erez, 'Ben verdiğim sö-
zü tutarım, başka bakanlara benze-
mem' demişti. Verdiği sözü tutmadı, a-
ma başka bakanlara benzemediği doğ-
ru çıktı. Zira sözünü tutan bakanlara
gerçekten benzemiyor. Hükümet, Trak-
yabirlik'in proğramını da bozdu. Zira va-
atler olmasaydı, birlik kendi mali koşul-
lanna uygun bir alım politikası uygular-
dı. Kapısına da 'parasının bittiğini' ilan
eden bir utanç belgesi asmak zorunda
kalmazdı. Bu birayıpsa bu ayıp Trakya-
birlik'in değil hükümetlerin ayıbıdır. Ba-
zıbakanlar, birliklerin battığını söylüyor-
lar. Bihikler batıyorsa bundan hükümet-
ler sorumludur. Yanlışı yapan ve yanlı-
şa zorlayan hükümetlerdir. Zaten amaç
da çiftçiyi kendi kuruluşları ile karşı kar-
şıya getirmek ve birlikleri batırmaktır..."
Taban fiyat ilan etmekle işlerin bit-
meyeceğini belirten ismail Bolu, hükü-
meti şöyle uyanyor:
"Hükümet 35 bin lira fiyat ilan ettir-
di. Ama üreticinin çoğu, ayçiçeğini 23
ile 29 bin lira arasında satmak zorunda
bırakıldı. Bizbu oyunları biliriz.. amaye-
ri geldiği zaman, bize oyun oynayanla-
n yerlerinden oynatırız."
Hükümet ve Yalım Erez ayçiçeği üre-
ticilerine "cennet" vaat ettiği halde, fi-
yatların çökmesi Trakya halkı için ger-
çekten çok kötü bir sürpriz oldu. Trak-
yabirlik'in eli kolu bağlandı. Üretici, tüc-
carın insafına terk edildi. Bu ortamdan
yararlanan tüccar ve sanayici de alım fi-
yatlarını kendi isteğine göre ayarladı.
Her yıl bütün ürünlerde oynanan oyun-
lar, bu yıl ayçiçeği üreticileri için bir kez
daha tekrarlandı.
Türk tarımı ve üreticisi bu tür uygula-
maların acısını yıllardan beri çekiyor...
Artık dayanacak gücü kalmadı. Ekim
yapmaktan korkuyor ve kaçıyor... Nite-
kim geçmiş yıllarda 1 milyon tonun üs-
tüne çıkan ayçiçeği rekoltesi, bu yıl 550
bin tona kadar düşecek.
Böylece sıvıyağ açığımız daha da ar-
tacak ve ithalatımız belki de bir milyon
tona yaklaşacak. Türk çiftçisinin hakkı
olan paraiar da 10 kat fazlası ile yaban-
cı ülkelerin çiftçilerine akacak...
Işte, 1980 yılından sonra işbaşına ge-
len hükümetlerin "millı tarımpolitikalan"
ne yazık ki bu...
ANKARAPAZAKI
YAKUP KEPENEK
Bilim Dili TÜPkçe
Toplumsal yapının ıç dokusunu "anadili" oluşturur.
Oysa Türkçe giderek zayıflıyor. Sözlü ve yazılı kullanı-
mında olmayacak yanhşlar yapılıyor; "kurallanna uy-
gun ve doğru kullanılmıyor". bu bir. İkincisi de Türkçe,
"anadilimiz olduğunu unutturacak ölçüde" yabancı
sözcüklerle dolduruluyor; kendi sözcüklerimiz acıma-
sızca dışlanıyor.
Türkçe'yi zayıflatan pek çok etmen sıralanabilir.
Bunlann içinde en önemlısı Türkçe'nin kamuoyu önün-
deki kullanımındagörülen "Türkçeden kaçış" diyebi-
leceğımız süreçtir. Ülkeyı yönetenler, basın-yayın ku-
ruluşlan ve öbür kamuoyu oluşturan odak ve birimler,
yabancı sözcükleri, bunların çok güzel Türkçe karşı-
lıkları bulunsa da kullanmaktan sanki olağanüstü bir
tat alıyor.
Türkçe konuşmaktan kaçan bir kamuoyu oluşmuş
bulunuyor ve bu durum birikimli olarak dilin zararına
ışliyor.
Türkçe'nin zayıflamasında önemli etmenlerden bi-
rı de yabancı dilde eğitım ile yabancı dil eğitiminin bir-
bınne karıştırılmasıdır.
Tartışmaya bile gerek yok ki, günümüzde yabancı
dil bilmek birey için kaçınılmaz bir zorunluluktur; top-
lumsal gelişmenin aracıdır. Ancak yabancı dil "bir araç-
tır" ve anadilin yerini alamaz. Eğitim, öğrenciye önce
kendi anadilini tam ve doğru öğretmelidir. Bundan baş-
ka bir yaklaşım birey için de toplum için de yıkımdır.
Çünkü bılımsel verıler, "yaratıcı ve üretken" kişiliğin yal-
nız ve ancak anadili ıle olabıleceğini kanıtlıyor.
Eğıtimde yabancı dil aşınlığının somut bir uzantısı
bilimsel araştırma ve yayınlarda kullanılan dilde ken-
dinı gösteriyor. Özellikle 12 Eylül faşizmının de katkı-
sıyla, üniversiteöğretim üyelığinde "yükselmenın" ne-
redeyse tek göstergesi olarak "yabancı dilde yayın"
alınıyor.
Türkıye üniversitelerı, öğretim üyesı adaylarma, "ya
yabancı dilde yayın yap ya da yok ol" diyor. Bu tutum
yanlıştır. Öğretim üyesı olabilmek için bir yabancı dilin
bilinmesı, kesinlikle gerekli ve zorunlu kılınmalıdır. Öğ-
retim üyesinin bilmesi gereken yabancı dilin ek olarak,
yaygın kullanılan, özellikle de "bılımsel ve teknolojik ge-
lışmelerı ıçeren", bu konularda çok sayıda yayın yapı-
lan dıl/diller olmasına ayrıca özen gösterilmelıdir. An-
cak öğretim üyelerine "tüm bilimsel çalışmalannızıya-
bancı dilde yapacaksınız dayatması" ve yabancı dilde
yayının meslege girişte ve yükselmelerde "tek ölçüt"
sayılması da tam bir yanlıştır.
Geçen yıllarda kimi Avrupa ülkelerinde salt bu ama-
ca hizmet için uydurma dergiler çıkanldığı: bu dergi-
lerde ülkemizin öğretim üyesı adaylarının hıçbır bilım-
selliği olmayan yazılarını 5-10 bin ABD Doları karşılı-
ğında yayımlatarak doçent ya da profesör oldukları bı-
linmektedır. Bu bıreysel sömüru ve ulusal kandırma-
canın Türkiye'de bilimin gelişmesine hiçbir katkısı ola-
mayacağı çok açıktır.
Türkçe "bilim dili olarak" kesinlikle kullanılmalıdır;
bu, gerekli ve olanaklıdır. Bunun için Türkçe yayımla-
nan bilimsel yayınları "biçım ve içerik" yönünden de-
ğerlendirecek bir "kurumlaşmaya" gitmek gerekiyor.
Düzenleme görevi, başta var olan eğıtimle ilgili kurum-
laradüşüyor. Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, üniversiteler
ve bağlı birimien, TUBİTAK, TÜBA. Türkçe araştırma
ve yayınları da değerlendırecek bir uygulamayı başlat-
mak zorundadırlar. Bilıme katkı yalnızca Ingrlizce ya-
pılır diye bir kural yoktur; ya da bu konuda, Türkçe'ye
de "en az yabancı diller ölçüsünde" ağırlık vermeli-
dirier.
Böyle bir kendi dilimızde değerlendırme süreci -bi-
limsel çalışmanın nrteliğinden, düzeyinden ödün veril-
meden- yapılabilır; yapılmalıdır; bu toplumun vergile-
riyle yaşayan ve konu "ulusçuluk" olunca "mangalda
kül bırakmayan" etkili ve yetkililerin yapacağı "ilk iş"
budur.
• • •
Dil konusu açıldığında bir başka önemli noktanın
daha altı çızilmelidir. Kimi islamcı yazarlar Türkçe'nin
örneğin ingilizce karşısında zayıflatılmasına, eğitim ve
bilim dılı olarak konumunu yitirmesine karşı çıkıyorlar;
kuşkusuz bu tutumları olumludur Ancak aynı islamcı
yazarlar. Arapça ya da Farsça sözcüklerin kullanılma-
sı söz konusu olunca benzer duyarlılıkla karşı çıkmt-
yoriar. Böyle olunca da ıçtenlikten yoksun ve tek yön-
lü kalıyorlar; saldırgan olabıliyorlar. Türkçe'nin kendi
özünü yakalaması girişımlerinı "uydurmacılık" sayıyor;
din alanında kullanımını da "yasaklıyorlar."
Hemen her dilde olduğu gıbı Türkçe de evrim ge-
çırıyor; kımı sözcükleri doğuyor, kimileri de kullanım-
dan düşüyor. Canlı dıllerin "yeni" sözcükleri "uydur-
ma " olarak nıtelenmez, bunlara karşı savaşım verilmez.
Bunlar, toplum benımserse kalır, benimsemezse kul-
lanımdan düşerler. Dil uzmanlannın yeni sözcük öner-
melerı de dogal karşılanır.
Gelelim, Türkçe'ye ilişkin çok daha önemli bir nok-
taya. islamcı yazarlar Kuran'ın ve dualarınm kendi di-
limizde, yani Türkçe okunmasına kesinlikle karşı çıkı-
yorlar. Oysa günümüzde, Islam dini dışında kalan he-
men "her ulus kendi anadilinde dua " edıyor. Başka tür-
lüsü düşünülemez, çünkü kendi dilinde dua edeme-
yenin "frnse/"özükaimaz. Kendi dilinde dua, asırlar ön-
ce venlen savaşımların sonucudur. islam'da ise Arap-
ça'dan başka dilde dua edilmesi, "dua etmeye çağrı"
yapılması, neredeysetümüyleyasaktır. Yazılarında. İn-
gilizce bağlamında "kültüremperyalizmini" vurgulayan
fslamcı yazarların yaptıkları, sonuçta bir Arap ya da
Fars emperyalizmini savunmak sayılmaz mı?
Özetle, Türkçe giderek zayıflıyor, yok edilmek iste-
niyor. Sonuç çok açıktır, "Türkler, dualannı Arapça, bi-
limleriniİngilizce" yapıyor. Sonuçta her ikisini de "doğ-
ru ve tam" yapamıyor, çünkü "Anadiline yabancılaşan
bireyın de toplumun da ıçı boş oluyor, kişiliği kalmı-
yor". Önemli olan bu sürecin tersine çevrilmesidir. Çağ-
daş toplum olmanın da ulus özediği taşımanın da ön-
koşulu budur.
Doğu Holding'te
sermaye tamam
GAZİANTEP (AA) - İs-
tanbul Ticaret Odası (ITO)
Başkanı Mehmet Vıldırım.
Doğu Holding'in kuruluşu
için öngördüklen 500 mil>ar
lira sermayenin, 100 işada-
mı tarafından karşılandığını
bildirdi.
Yıldırım, Doğu Holding
için 25 proje ürettiklerini.
öncelikle Adıyaman. Şanlı-
urfa\eDıyarbakır'a yapıla-
cak yatınmlann belirlendiği-
ni söyledi. Projelenn tama-
mının tarıma dayalı olduğu-
nu belirten Yıldırım, "An-
cak (çalındığı) ve (kopya
edildiği) için projeleri açık-
lamaktan kaçınır hale gel-
dik" dedi. Yıldırım. "Halk>-
mız gördüğüne inanıvor. Pro-
jelere. u\ gulanan illerden yo-
ğun kanlım olmasınıbeklhor
Nediliyoruz" diye konuştu.
Doğu Holding'in kuruluş
sermayesi olarak öngörülen
500 milyar liranın. davetiye
çıkardıkiarı 100 işadamı ta-
rafından karşılandığını vur-
gulayan Yıldınm. şöyle de-
\amettı: "Holdinginserma-
ye sorunu çözüldü. Sıra, böl-
gehalkında. Projelertekerte-
ker yürürtüğe konulacak.
Önümüzdeki günlerde Adı-
yaman. Şanlıurfa \e Diyar-
bakır'a giderek vatınm \ap-
mak için arsa alacağız. Pro-
jeler kısa sürede ha> ata geçi-
rilecek. Bu girişimimize TO-
BB'nin destekvermesini bek-
ler \e istcrdik. göremedik."