28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 1996 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Bakanlık bütçesi 1997'de Osmanlı devletinin 700. kuruluş yıldönümü kutlamalanna yönelik Kültüre RP'den 4 OsmanIı' cilasıANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Çağdaş \e e\rensel nitelikli kültür- sanat politikalannı muhalefette sürekli eleştiren RP. iktidardaki söylemini İslam motiflı yaklaşım üzerine oturttu. Kültür Bakanİıgf nın bütçe görüşmelerini. Osmanlı devletınin kuruluşuyla ilgili geniş kutlama programı nedeniyle "şova" dönüştürmeye çalışan Bakan İsmail Kahraman. ımam-hatip mezunu 7 kişinin bakanlıkta işe başladığını doğrularken. görevden alınan personeli sürgüne gönderdiğini kabul etti. Kültür Bakanhğı'nın 1997 yılı için öngörüien 26 trilvon lirayı aşan bütçesi önceki gece TBM\1 Plan \e Bütçe Komısyonu'nda kabul edildı. RP'lileropera ve bale alanlarının • Kültür Bakanlığı bütçesinde muhalefet. bakanlığın kültür ve sanat faaliyetlerinin RP'nin ideolojisi yönünde şekillendirilmesini sert bir dille eleştirdi. 7 imam hatip lisesi mezununun bakanlıkta işe başladığını doğrulayan Kahraman, personele yönelik sürgünleri savundu. özelleştirilmesi konusunda daha önceki bütçe dönemlerinde takındıklan tutumdan geri adım atmazken verdıkleri önergelerle opera ve bale bütçesinden 50 milyar liralık kesinti yapmayı başardılar. Komis>onda en çok kullanılan sözcükler. "hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun, cenab-ı haktan niyaz ederim. milli ve maneti değerİer, Allah \e hak" oldu. CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Yüdız, REFAHYOL hükümetı döneminde Diyanet Işleri Başkanlığı'ndan 79 imam-hatip mezununun geçici görevle çeşitli bakanlıklara dağıtıldığını \e bu sayının önemli bir bölümünün Kültür Bakanlığı'na yerleştirildiğini söyledi. Kahraman. Yıldız'a "Bizde 7 kişi işe başladı" dedi. DSP Ankara Milletvekıli Gökhan Çapoğlu, bakanlığın RP ideolojisinde program düzenlemesini eleştirerek. "Burası parti söylemlerinin yapılacağı yer değildir. Herşey e dini kanştırmayaum" dedi. Muhalefet sözcüleri Çapoğlu'na. "RPbundada mı takıyye yapıyor?" sözleriyle destek \erdiler. Osmanlı devletinin kuruluşunun 700. yıldönümü nedeniyle 1 yıl sürecek kutlama programı hazırlandığını kaydeden Kahraman. Istanbul'da "Osmanlı mahallesi" kurulması için kolları sıvadıklannı bildirdi. Kahraman. "Kelime-i Tevhid" ve "Besmele" konulu yarışma açtıklarını. ayrıca ulusal özelliğı ön planda tutulan çizgi fılmlerin hazırlandığını bildirdi. Kahraman'ın 1997 vılı içinde Batı ülkeleriyle kültürel anlamda bir program ortaya koy maması dikkat çekti. NâzımHikmet Muhalefet sözcülerinin ünlü ozan Nâzım Hikmet"ın naaşının Türkıye've getirilip getirılmeyeceğini ilişkin sorularına Kahraman, "Bu bakanlığın işi değildir. Ailesinin keyfiyetidir" karşılığını \erdi. Kahraman. Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanında uzun süredir faaliyet gösterilen çağdaş kurumların bu mekânlardan çıkarılacağını bildirdi. Kahraman. konuya ilişkin savunmasını. "Bakanlık. yer tahsis etmekle göre\li değildir. Mekânlan korumakla yiikümlüdür" görüşüne oturttu. Türkiye, ITI Yönetim Kurulu'nda Kültür Servisi-Birleşmiş MiiletlerSahne Sanatları Örgütü İTJ (l'NESCO) Türkiye Merkezi. Parıs'teki L'luslararası Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. ABD. Japonya. Rusya, Almanya. Ingilte- re. Fransa. Güney Kore ağırlıklı merkez yö- netim kurulu. yenı üye Türkiye merkezinin katılımıyla 22-24 kasım tarihleri arasında Türkiye: de toplandı. Toplantıda. ITI'nin ken- di iç işlerinin >anı sıra, ülke merkezlerinin sorunları da gündeme geldi. Merkezlerin ikili bağlantılar yapması ön görülerek Türkive'nin. Macaristan ITI mer- kezi ile bağlantı yapması karara bağlandı. Aynca birçok projenin gerçekleştirilmesi için anlaşmaya vanlarak gelecek yıl Seul'de yapılacak olan toplantıda ITI şemsiyesi al- tında birçok festivalin yapılması karara bağ- iandı. Toplantıda. dünyada kültür ve sanatın özellıkletiyatronun. siyasal baskı altındaol- duğu \e dayanışma önlemlen alınması ka- rarlaştırıldı. Ilkı Türkive'de. ikincisi Ameri- ka'da. üçüncüsü Rusy a'da yapılan tıyatro se- minerleri. bu yıl tekrar Türkiye'de yapıla- cak. Bu yılkı semınerin konusu. "Laiklikile Köktendincilik Arasındaki Çatişma ve Ti- yatro İüşkisi" olarak belırlendi. Bu sorunun, yalnız Türkiye'nin değil. tüm dünyanın sorunu olduğu açıklanırken Ame- rikan Merkezi ITI başkanı, "tslamla ügiliso- runların Türkiye'ye özgü olduğu sövlenivor. ama dünya çapında ifade özgürlüğü engelle- niyor. En büyük engellerden biri Amerikan köktendinciliğinden kaynaklanan baskılar- dır" dıyerek düşüneelerin! belirttı. Rus delegelerı. "Bugün ülkemizde dün- yanın pek bilmediği iç çanşmalan y aşanmak- tadır \e Türkiye'nin bu konuda dünyaya öğ- retecek çok şeyi bulunmaktadır"görüşü be- lirtilerek çözüın alınmasında ülkenin öncü- lüğii istendi. Aynca. ITI Türkiye Merkezi Başkanı Re- fik Erduran, "Toplantının burada yapılma- sıyla. Türk tiyatrosunun dünyaya açılışı ko- laylaşarak hı/landıncı önlemler aunacak" diyerek bu konudakı düşüncelerini ıfade et- ti. Theatrama, Duras'm 'Parkta' adlı oyununu Aralık'da da sahneleyecek Aşk öyküsiindeıı 'ihtiyaç teorkf ne • 'Parkta'nın yazan Marguerite Duras. "Bu bir aşk hikâyesi değil; ihtiyaç teorisi" diyor. 'Varolmaya çalışan insanların konuşarak yaşam yoksunluğunu giderme çabası." DLVGU DL'RGl N Bazen aşk öykülerinin de 'aşk'tan çıkıp bir 'ihtiyaç teorisi'ni anlattığı ol- maz mı? İşte. bırbirlenne yabancı ikı insan. Kadın 20 yaşında bir bebek ba- kıcısı. Erkek bir seyyar satıcı. Kadının dünyasını küçük hayallersüslüyor. Ev- lilik. çocuklar. ev eşyaları... Adam ise yeni ülkeleri, yeni insan- lan keşfetmeye meraklı. Bir parkta kesişiyor yazgılan. Önce lıavadan sudan konuşuyorlar. Konuş- muş olmak için. Belki de birbirlerine ilişkin küçük ipuçları almak asıl amaç- ları. Birlikte olduklan kısacık zaman diliminde yaşadıklan şeyin adı 'aşk'a dönüşüvenyor birden. 'Parkta'nın yazan Marguerite Du- ras, "Bu bir aşk hikâyesi değil; ihtiyaç teorisi" dıyor. "Var olmaya çalışan in- sanların konuşarak yaşam yoksunlu- ğunu giderme çabası." 'Parkta'. Aksanat Prodüksiyon Ti- yatrosu çatısı altında 'Abelard ve He- îoise'den sonra sahnelenen ikinci tiyat- rooyunu. 'Parkta'yı AyşeBaşkutuyar- layıp yönetivor. Sahneta;,anmını EricGarcin"inger- çekleştirdiği ovunda Ragıp Vavuz ve Şenay Gürler rol alıyor. Duras. oyunu için 'bir ihtiyaç teori- si'' demeyi yeğlemiş. Peki neye ihtiyaç, kime ihtiyaç bu' Ayşe Başkut. ~Konuşmak"di\e vanıt- lıyor kısaca. "Konuşmakbirihtiyaçtır. Bu ihtiyacı duyar insanlar. Bir başka- sının sizi görmesini istersiniz. O bir baş- kası ile iletişime girmck. Onun üzerin- de bir etki yaratmak. Kısaca, sevgi ara- yışı."Yaşadığımız çağa hiç de vabancı olmayan. guierek unuttuğumuz ya da yerlerinı başkabaşkakavramlarladol- durarak unutmaya çalıştığımız gerek- sinimler... Konuşmak insanın içinde bulundugu yalnızlıga katlanabilmesi- nin çıkar yolu. Marguerite Duras'ın sözleriyle konuşmak ise. "Ortakbaht- sızhklardan, kişisel zorluklardan söz et- nıek. Ya/ları, sokak aralaruidaki kü- çük parklarda, trenlerde, pazar yerle- rinin kalabalık müzikli kahvelerinde geçebilecek bir firsat". Duras"ın dünyasına girmek zor bir uğraş Ayşe Başkut'a göre. Hemen he- men bütün yapıtlannda kendisinden bir >eyler var çünkü. "Oysa Parkta' adlı oyunu. eleştirmenleregöre onun da için- de bulundugu bir metin olarak algılan- mamış. Ben de tam tersi olduğunu gös- termeye çalışıyorum. Duras'ın o metin içerisinde olduğu, kendisinden çok şey kattığını anlatmak istiyorum. Sahnede bilinçaltlarına inmeye çalışıyorum. Sa- dece karakterlerûı değil Duras'ın da bi- linçaltına". Metinden yola çıkarak yazan anlatmak Başkutun tivatro çızgisini belirle- venbirhedefvar. Bir metin yapmak de- ğil. metinden yola çıkarak yazan anlat- mak. Türkiye'de 5 yıldır tivatro yapı- yor. Tiyatrogeçmışinın ılk yıllan Fran- sa 'ya uzanıyor. Türkiye deki tivatro çevresine vabancı olduğunu söylüyor Başkut. "Yaşam koşulları Istanbul'da çok zor. Tivatro yapmak çok zor. Seyircinin bir tiyatroya gittiğinde ne gördüğü. ne bulduğu açık değil Türkiye'de. Kimi ti- yatrolara bakıyorsunuz seyirci çekebil- mek için manken bile kullanıyor. Benim içinse önemli olan insanları aptal y eri- ne koymamak. Sonuçta da görüyonu- nuz, tiyatroya gitmiyor insanlar." Başkut. Duras'ın herhangi bir^azar olmadığını düşünüyor. Bu yüzden de hem Duras'ın hem de kişısel tivatro çabasının hakkını vermekten vana. "Tıy atroy u başanlı olayım diye yapmı- yorum. Burada tiy atroculann 'temiz iş' diye tabir ettıkleri bir şey var. Yani oyuncu yapılması gerekeni yapıyor. Dekorgüzel. İnsanlann beklentilenne vanıt ven- yor; teknik oyunculuk iyi... Ama ben kopukluk olsun istiyorum. Sahnede beklenmedik bir şev ler olsun. Seyirci- ve bir şeyler geçsin. Bunu gerçekleş- tirınek çok zor. Ovuncular böyle bir tarza açık değil. Olanaklar ortada." Kısa FilrrvVideo Festivali gençliğin özelliklerini kullanarak 'yetersizliğini' başanya dönüştürmeyi bildi Hiizııün yıkıeıhğı ve aşkın umarsızbğı MLR.ATÖZER 17-21 Kasım 1996 tarihlen arasında düzenlenen 2. Antalya Altın Portakal L'luslararası Kısa Film Video Festivali. henüz emekleme dönemlerini yaşaması- na karşın azımsanamayacak bir "başa- n"yı şimdiden hanesine yazdırdı. Ben de bu beş gün içinde olabildiğince çok film ızleyerek bu şenlığin "gölgesinde aydınlanma" savaşımı verdim. Kısa filmde"eylemedönük"birilişkimolma- masına karşın. festnalsüresıncegenç kı- sa filmcilerle "aynıaşıpaylaşma~nın ge- tirdiğibir"içtenbakışyetisi"nesahipol- duğumu da belirtmeliyim. Kısa film denen şey. gerçekten de in- sanı kapıp kavrayan. uzun metrajın tüm dezavantajlarından kendisini sıyırmayı bilen, adeta "ulvi" bir sanat dalı. Bu sa- nat dalının Türkiye'de ne yazık ki "en- düstri" olabilme gıbi bir şansı olmamış. bundan sonra da beklenen bir şey değil bu. Antalya'da konuştuğum genç sıne- macılannbirkısmı. "kısafılmci" olarak sinemayı sürdürme yanlısı. kimileri ise bu işi "uzun metraj"a geçişte bir basa- mak gibi görüyor. Savaş karşıtı film alkış topladı Oldukça "dolu" bir festivalde dünya- nın dört bir vanından filmlerini gönde- ren kısa filmcilerin bir kısmı isimleriy- le olduğu kadar cisimleriyle de oraday- dılar. Bunlann başını. Kültür Bakanlı- ğı'nın en iyi filme verdiği 2500 marklık ödülü " Black & VVTıite - Siyah ve Bey az" adiı yapıtıyla kazanan Ermeni kısa film- ci Tigran Xmalian çekiyordu. Genç Av - rupalı yönetmenlerden Almanya'dan ge- len Svend Stein Angel "Fights-Kavga- lar" v e "Tierisch-Hayvanca" filmleri ka- dar sempatik tav ırlan ve güzel kız arka- daşıvla da ilgi topladı. Yine Alman- ya'dan gelen ve geçen yıl da festivale ka- tılan SU\ia Kirschhof "Push-İtme" Gre- enpeace destekli savaş karşıtı filmiyle büvük alkış aldı izleyiciden. Rusya'dan Ale\ander Gorshanov.'un filmi "Ali- ce"le hepimizin bildiği ".Alice Harikalar Diyarında" masalına "sıcak" bir yorum getirerek kendini açığa çıkardı. û'krav- nalı Metor Malyarenko, "Stepped out from the Cirele-Daireden Dışarıya Adım" ve "Unidentifıed Objects of .Art - Bilinnıeyen Sanat Cisimleri" adlı de- neysel filmlerindeki bakış açısıyla ufku- muzu genişletîi. Almanya adına katılan Türk sanatçılan da vardı şenlikte. Yü- zünden gülücükler eksik olmavan Sey- han Cecilya Derin'den "Unberiihrt - El Değmemiş" v e "Ich Bin Tochter Meiner Mutter - Ben Annemin Kızıyım"ı. "çıl- gın" görünümüyle ilgi çeken Faik Akın'dan "Du Bist Es - Sensin"i izledik. "Film Yanşması" v e "\ ideo Yanşma- sı" dışında şu bölümler vardı festivalde: "Fransız Filmleri"; "Çocuk Konulu Filmler", "Tel Aviv Üniversitesi Sinema- TV", ".Ahnanya'da Yaşayan TürkYönet- menlerden Kısa Filmler", "Film Seçme- leri", "Vldeo Seçmeleri", "Dünya \erti- leri", "Çevre Filmleri" ve "Be'hlül Dal Filmleri" (Behlül Dal'a festival tarafın- dan "YaşamBoyuOnurÖdülü"\enldi.) Bu bölümlerde beyazperdeyi doldu- ran yüzlerce film arasında beni ve benim gibi birçok izleyeni adeta büvüleyen ki- mi filmlerden söz etmek gerekirse... Hollanda'dan Boris Paval Conen'in "Horror Vacui - Boş Korku"su, karam- sar bir gelecek atmosferiyle. birlikte umuda ulaşma çabasını yansıtıyordu. tn- sanların havada asılı olarak yaşadıklan bir dünya görüntüsüyle. . Almanya'dan Jeanette Hain'ın "Eüı VergessonerHim- • Fransız yönetmen Tomas Briat'nın 'Depart Immediat-Ani Aynlış' adlı filmi insan olma'nın erdemi. hüznün yıkıeıhğı, belki de aşkın çaresizliğı üzenne bir kısa film başyapıtıydı.(solda) Almanya adına katılan Türk sanatçılardan Seyhan Cecilya Derin'den "Ben Annemin Kızıyım' adlı filmi izledik. mel - Kaybolmuş Bir Cennet"i. vvalk- manden gelen müzikle gerçek bir aile özlemini gideren bir çocuğun öyküsüy- le "sevgisüliğin" altını çiziyordu. İngil- tere'den Peter-John Harling'in "Bitter Oranges-Aeı Portakallar"ı, iki adam. bir kadın ve iki kilo portakalla insanın "iyi ve kötü" y üzünü sergüemeyi üç dakika içindebaşanyordu... Avustralya'dan Zo- ran Rakovic"in "Chimes at Ten - Saat 10 Çanı" adlı filmi. büyük bir konakta tek başına yaşay an yaşlı bir adamın korku- larıyla ilginç birgerilim atmosferi yara- tıyordu. Aşka armağan bir film Danimarka'dan Jes Andersen ve Niels Groniykke'nin ortak çalışmaları "The \egetarien - Etyemez" teknik harikası görünümüyle "etindirenişi"ni anlatıyor- du.. Almanya'dan Dennis Gansel'in "The VVrong Trip - Yanlış \blculuk"u polisten kaçan bir suçlunun intihar et- mek üzere olan bir adamı kaçırmasıyla "trajik son"unu hazırlamasını anlatır- ken. "ironik" diliyle vetkinliğini kanıt- lıyordu... Yine Almanva'dan Marcel-KyrillGar- delli'nin "Countdown-Gerisayım"ı dö- nüşü olmayan bir intihar metoduyla ölü- me koşan bir adamın kendini ıçinden çıkmanın olanaksız olduğu bir "kısır- döngü"ye kaptırmasını beyazperdeye yansıtırken. geniş perde çalışmanın avantajını da olabildiğince olumlu bi- çimde kullanıyordu... Fransa"dan Pierre Milon'un"SangD'encre-Yürek'\"anşr adlı yapıtı, hipodromda at yanşı bahis- lenne girip girmeme sıkıntısı çeken bir adamın arayışı çerçevesinde bir üslup denemesini yansıtıyordu bizlere... Yine Fransa'dan FranckSlagnantın "Edifice - Bina"sı, bir kütüphanenin karmaşasını insan kullanmadan aktarırken. "bi- na"nın yaşarlılığını da belgeliyordu.... Estonya'dan Rene Yilbre'nin "Legends oftheFall-DüşüşünBüyüsü"adlı filmi. 35 saniyede anlatılabileceken iyi aşk öy- küsünü anlatıyordu... Fransa'dan Christian Boustani'nin ikiz filmi: "Cites Anterieures: Brugge- Geçmişin Kentleri: Brugge" ve "Cites- Anterieures: Siena - Geçmişin Kentleri: Siena" bu iki kentin geçmişine ve bugü- nüne resimsi bir bakış atıyordu... Yine Fransa'dan Beriou'nun "Tableau D'am- mour - Aşkın Tablosu" adlı yapıtı. can- landırma sinemasının aşka bir armağa- nıydı. Diyaloglu Fransız filmlerinden Arnaud Debreenin "L'Lnfant de la Ci- otat - Ciotat'nuı Çocuğu" sinema-çocuk- anne üçgeninin birleştiği noktayı belir- ginleştiren ve duygusal tonuyla v ürekle- re seslenen önemli bir filmdı... Franço- is Ozon' un 'Une Robe D'ete - Bir Yaz El- bisesi" adlı filmi. "biseksüeüiğin yarar- lan" üzerine cesur bir kısa film deneme- sivdi.. Florence Miailhe'nin "Schehera- zade - Şehrazad"ı. bildik öyküyü ero- tizm ve şiddet ağırlıklı bir yöne çeken seyre değer canlandırmaydı. Philippe Donzelot'nun "Ja'ai Echoue - Başara- madım"ı. ana karnında doğumu bekle- yen bir "çocuğun" hezeyanlannı akta- rırken varoluş sorunsalını yeniden gün- deme getiriyordu... Israil'den Udi Ben. Arie Ron Telem ve.Amilia ^ashi'nin bir- likte kotardıkları "Second \\atch - İkin- ci Gözlem",sınırdagörevli İsrailliveÜr- dünlü iki askerin "yakınlaşma" çabala- nnı yansıtıyor ve banş çağnsında bulu- nuyordu... Kahkahalarla izlendi Almanya'dan Christian Riss'in "Candle Dinner - Mum Işığında Akşam \emeği" adlı çalışması. akşam yemeği için sevgilisini beklerken hazırlık yapan bir adamın türlü terslıkler sonucu gece- yi "trajedi"ye döndürmesıni anlatıyor- du... Fransa'dan Matthieu Poirot-Del- pech ve Sophie Perez'in geniş perde filmleri "Les Enfants S'ennvicnt le Di- manche - PazarGünü ÇocuklarSıkılır", N'erdi'nin müziğivle balenın beden dili- ni güncelleştirip komıkleştiren kahkaha- larla izlenen bir yapıt oldu... Avustral- ya'dan Rima Tamou'nun "Round up" adlı filmi. bu ülkedeki ırkçı bakışın de- ğişmesi gerektığı üzenne bir çağrıydı adeta... Ve son olarak festivaldeki "en iyi fil- mim" olan Fransız v önetmen Tomas Bri- at'nın "Depart Immediat - Ani Ayrı- lış"ının öyküsü şu: Alışveriş merkezin- de "hüzünle bakan" bir kadın fotoğrafı bulan. bu fotoğrafın sahıbının peşinden bütün engellere karşın giden bir adam. kadına ulaştığında onun "umutsuz" göz- yaşlarıy la karşılaşır \ e yapabileceği hiç- bir şey olmamanın getirdıği çaresizlik duygusuyla o da ağlamaya başlar. "İn- san ouna"nın erdemi. hüznün yıkıeıhğı. belki de aşkın çaresizlıği üzerine bir kı- sa film başyapıtıydı bu. Belki söy- lenebilecek daha çok şey var bu "küçük" festival hakkında... İstersenizonlandag- elecek yıla bırakalım .. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇt Geleneğin İzleri Yahya Kemal'deki ses bütünlüğü üstüne en çok düşünmüş şairimiz belki de Nâzım Hikmet'tir. Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden Bendim geçen ey sevgili sandalla denizden ikiliğini bir kez sabaha dekyineleyerek söyleyiş- teki gizeme ermeye çalıştığı anlatılır. Yahya Kemal'in bu sağlam ses çizgisine günü- müz şairlerinde de rastlamak şaşırtmıyor beni. Roni Margulies bu sesi taşıyan şairlerin başın- da geliyor. Geriye doğru bütün kitaplarını gözden geçirdim, bu şiire nerelerden geçerek gelmiş, bu- labilir miyim diye. ilk kitabındaki şiirler de son de- rece sağlam bir ses yapısına sahipler. Belki de gençlik yıllarından bu yana şiirle ilgilenmesine kar- şın, Roni Margulies, ilk kitabını otuz beş yaşında ya- yımlarken gençlik dönemi şiirlerini gözden çıkar- mış. Şiir dünyasına ustalık ürünleriyle girmiş. İlk kitabının adı Her Rind Bilır (1991, Remzi Ki- tabevi). Yahya Kemal sevgi ve bağlılığının bir gös- tergesi. Kitabın giriş sayfasında da onun "Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir" diye başlayan ünlü dörtlüğü yer alıyor. Bu kitaptaki şiirlerden "Mosko- va Anılan" bence Nâzım Hikmet üstüne yazılmış, şairin Yahya Kemal'le ilişkisini de vurgulayan en gü- zel şiirlerden biri. Şairin ikinci kitabı Gün Ortasında da (1992, Kor- san Yayınları) adını yine Yahya Kemal'in "Hicran gün ortasında öten bir horoz gibi" dizesinden al- mış. Ataç, "Yahya Kemal" adlı yazısındaşöylediyor: "Eskiye, geçmişe o denli kapıldı ki artık kendini alamıyor. Bir koçaklama mı yazacak. Hakan I. Se- lim'/ düşünüyor. Istanbul'u mu övecek, yeni istan- bul'u göremiyor. Üsküdar'ı, Kocamustafapaşa'yı anlatıyor. (...) Bizim, (büğünün) kişilerinin de birta- kım inançlanmız, birtakım dileklerimiz var, büğünün de çarpışmaları, acıiarı, eğlenceleri, gülmeleri, göz yaşlariyle, sıkıntılan, sevinçleri, korkulan, umutla- riyle biryaşaması var, Yahya Kemal onları bilmiyor demiyorum, çoğumuzdan iyi anlar, iyi bilir onları; dörütüne, yınna sokmak istemiyor." Roni Margulies'in şiirlerindeki geleneksel ses ise onu geçmişe ya da geçmiş kültüre hapsetmi- yor, o bugünün şiirinı yazıyor. Bugünün insanının hayatından, öfkelerinden, sevincinden, özlemlerin- den söz ediyor. Geçmişi konu aldığı şiirlerinde de, bugünün şairinin ağzından konuşuyor. Tümüyle ittihatçılann anlatıldığı şiirlerden oluşan MağrurOlma Padişahım'üa (1994, Yapı Kredi Ya- yınları) bu özellik daha da belirgin. Kişiler, olaylar, mekânlar, her şey geçmiş. ama şiirler bugünün şi- iri. Okurda bugüne ait duygu ve düşünceler uyan- dırıyor. Geçmiş insanların serüvenleri bugünün in- sanına da bir şeyler söylüyor. Yahya Kemal bir Istanbul şairidir, ama çocuklu- ğu ve ilk gençliği Makedonya'da, "Rakofça kırla- n"nda geçmiştir. Roni Margulies'in aile kökleri Po- lonya'da ve Petrograd'dadır. istanbul, doğduğu, büyüdüğü ve sonra da terk ettiği kenrtir. Ama kim kurtulabilmiş ki Istanbul'dan o kurtulabilsin! İşte şi- irlerindedir yaşadığı Istanbul: Maçka, Yeşilköy, Reks Sineması, Cerrahpaşa, Sahilyolu, Divan Ote- li, Şan Sineması, Rone Park... Bilirim Niye Yanık Öter Ney (Yapı Kredi Yayınla- rı) Roni Margulies'in geçen ay yayımlanan son şiir kitabı. Ana izleklerini, sese dayalı, sağlam söyleyiş- le bu kitabında da sürdürüyor. Ben ne onun anlat- tığı kentlerin ne de dünyaların insanıyım, ama bu şiirle öylesine bir ilişki kurabiliyorum ki beni de an- lattığı dünyaların içine katabiliyor. Roni Margulies. iyi öğretim görmüş, kendinegü- venen pek çok başka genç gibi yirmili yaşlarda kendinin önemine, dünyayı değiştirme gücüne inanmış olmalı. Aradan geçen yirmi yılda belki bu olmadı, ama yazdığı şiirlerle, bir gün özlediği dün- yayı kuracak insanlann duygu eğitimlerine yardım ediyor hem de geçmişten geleceğe uzanan insan- lığın kültür çizgisini koparmadan. Ç.Y.D.D. Çocuk Kulübii Yararına Konser • Kültür Servisi- Pıyanıst Arın Alagün. perşembe günü Ç.Y.D.D. Çocuk Kulübü yaranna Avusturya Kültür Merkezi'nde bir resıtal verecek. Özel Beylerbeyi Müzık Okulu'nun kuruculanndan olan Alagün. Beylerbeyi Sanat Merkezi ile Ç.Y.D.D. Çocuk Kulübü'nün ortaklaşa düzenlediği dinletıde Mozart, Schubert. Koptagel \e Phillippe'den yapıtlar seslendirecek. Freddy Mercury'nin heykeli dikildi • ^1O^TREUX (.A.A)- Queen topluluğunun solisti Freddy Mercury'nın AIDS hastalığından ölümünün 5. yılında Isviçre'nin Montreux kentinde heykelinin açılışı yapıldı. Heykel. Mercury ile 198~ yılında kaydedılen ve 1992 Olimpıyatlan'nda yayımlanan 'Bercalona' isimlı diieti dolduran Vlontserrat Caballe tarafından açıldı. Çek sanatçı Irena Sedlecka'nın yapıtı olan ve bronzdan dökülen heykel. Mercury"yi ayakta gömleğinın Önü açık ve Leman gölüne bakark'en tasvır ediyor. Mercury "nin ailesi ve ünlü şarkıcı tarafından kurulan bir hayır vakfınca heykelin açılış törenine Queen topluluğunun üyeleri Bnan May ve Roger Taylor'ın yanısıra Montreux Caz Festivali'nin yetkilıleri de katıldı. KÜLTÜR • ÇİZİK K Â M İ L MASARACI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle