Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26KASIM1996SALI
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Jülide Kural ve sekîz ayrı oyun kişisi
Kadın oyuncuların sahneye çikması-
nın söz konusu olmadığı yüzyı 1larda bi-
le erkek ozanlar hep büyük kadınlar ya-
ratıp çıkarmışlar sahneye. Doğanın ku-
ralı bu. tannçasız tanrılar ne işe yarar?
Antık Yunan tragedvasının Klitemnest-
ra'dan Kasandra'va. İokasta'dan Antigo-
ne've. Elektra'dan Medeava. Fedra'va
uzanan büvük kadınlannı Shakespe-
are'm Lady Macbeth'i. Juliet'i. Desde-
niûna'sı. Ophelia'sı. Cleopatra'sı ve bir
dolu güldürüsünde baş kahraman > aptı-
ğı alımlı, yetenekli. kişilikli kadınlar iz-
lemış. Ve bu rolleri. kaciınlann sahne sa-
natçısı olabileceğı gerçeğinin sonunda
onavlandığı 17. yüzyılınortalanna kadar
hep erkek o> uncular oynamış.
Modern tivatronun büyük kadın sa-
natçılarının vetişmesi için en büyük kat-
kı. İbsen'den. Strindberg'den Çe-
ho\'dan. Shaw'dan gelmiş. Nora'ların.
HeddaGabler'lenn.MissJulie'lenn, Ni-
na"ların. Maşa'ların. Eliza Doolittle'la-
nn sahnedeki dünvası artık kadın sanat-
çılariçinvaratılagelirolmuşMüslüman
kadın sanatçının sahnede yasallık kaza-
nabılmesi için Afîfe Jale dramını yaşa-
mak \e Cumhuriyet'in kurulmasını bek-
lemek durumunda kalan Türk tıvatro-
sunda da kadın oyunculann gelişimi şa-
şırtıcı düzeyde hızlı... Sahnelerimıze
damgaMiıı vurmuş. çeşitli kuşaklardan
bır doiu "prima donna"mızın verine
geçmek için "prima donna" adaylan da
başa güreşmekte.
Oyunculukeğitimivapankuruluşlann
ve topluluklann öteden beri yakındıkla-
nnı duyarım. Oyunculuk eğitimi almak
için başvuran gençler arasında kadın
ada> ların daha başanlı görülmesine kar-
şın erkek adav lar yeğleniyor; çünkü dün-
\a \e Türk tiyatrosu dağarı ıçınde erkek
rollennin sayısı kadın rollerinin birkaç
katı. Bu nedenle de erkek sanatçılann tı-
yatroda parlak rollervakalama şansı ka-
dın .sanatçılara oranla daha y üksek.
Genco ErkaPın desteği
~Se\dalıBulut"tanbuyanaTürki>e"de
yaptığı çahijmalarda kendı yönetip ser-
gilediği tek kişilik oyıınlar (gösterıler)
üstünde voğunlaşan Genco Erkal, "Se>-
dalı Bulut'"un fişek gibi hızlı Masalcı
Nıne'.si Jülide Kural için oluşturduğu
"fçimdeki Çığlık" başlıklı gösteriyle
"başa güreşen" genç meslektaşına des-
tek veriyor.
Erkal. gerçekten yaşamış ya da tiyat-
ro yazın şiirinsanlannındüşürünü. a-
ma birer tiyatro yazın şiir kişisi ola-
rak belleklereyeretmiş ünlü kadınlardan
bilinçh birderlemeyapmış. Bukadınla-
n birarayagetiren etmen. kadın \a da in-
san olarak birevsel vazaılannı kendi
Jülide Kural, "İçimizdeki Çığük"taki o\ unculuğuv la alışık olduğumuz 'prima donnalan" anmamı/a olanak ta/mnadı.
Jü
ülide Kural, sesini mimiklerini, özellikle de bedenini hünerle kullanabilen,
sahnede kendini evindeymiş gibi hisseden, ortaya koyduğu sahne eyleminden büyük
tat aldığını seyirciye de duyuran, kendine olan güvenini disiplinli ve titiz bir
çalışmayla pekiştirmiş, tiyatroda doğru bir yol çizerse kısa zamanda başrollerin
sanatçısı olabileceği kanısını uyandıran kişilikli bir kadın oyuncu kimliği sergiliyor.
avuçlannda tutabılmış. çarpık düzenin
vanlışlanna "hayır" diyebilmiş olmala-
rı. Derlemeye temel olan metinler -Kar-
men dt^ında- yerli \ e > abancı çağdaş ya-
zarlardan alınmış.
Ancak. gösteride ünlü kadınların ser-
gilediği karşı-çıkışlann ınsanlık tarihi
içınde veraldıkları siravı bozanbirakış
öngörülmüş. Erkal büyük olasılıkla An-
na Frank'la Zlata Filipoviç'ın (savaşın
deh^etini ayrı dönemlerde ve ülkelerde.
avnı duvarlıkla yaşamış iki kız çocuğu-
nun)benzersöylemlerini içiçegeçirerek
oluşturduğu. duvgusal yönden etkileyi-
cı final parçası uğruna karışık bir kurgu-
lamayayönelmış.
Bir bakıma haklı; çünkü gösteriyle
amaçlanan "kadın"m tarih içindeki res-
mi geçidi değil. Dahası. Erkal'ın seçtiği
"kadınlar"ın serüvenı, çoğunlukla çag-
daş yazarların avnı kadın kahraman üs-
tüne çeşitli zamanlarda ürettikleri söy-
lemler bir araya getirilerek oluşturuldu-
ğu için. sahnede dile gelen her yaşantı
e\rensel olanla güncel olanı iç içe yan-
sıtıvor.
Yıne de gızemli antik dünvanın Anti-
gone ıle Medea'yı buluşturan trajik du-
yarlığını. Ortaçağ karanlığını bir kuy-
rukluyıldız gibi delip geçmiş Jan Dark
adlı yurtsever "azize"nin \e gerçekçi
operanın en vurucu kadın kişisi, gırtla-
ğına dek aşka batmış Karmen adlı çin-
genegüzelinin-farklınedenlerleolsada-
ölümü kucaklayışlarındaki "nıevdan
okuyuşu" ilkbölümdeyanyana\eartar-
da ızlemeyi veğlerdim. İkincı bölümde
ıse 20. yüzyılda dünya düzeyinde yaşa-
nandehşelvericiseriiveninetkin \eedil-
gin konumdaki. "başkaldıran" kadınla-
nnı: Nâzım'ın "partizan" Tanya'sını,
Anna Frank'ı. L'lrike Meinhof'u. Bosna
yorgunu Zlata Fılipoviç'i...
Kanşık bir kurgulama
Böylece ~başkaldırrnın tanhsel bakış
açısından sahneye getirilmesivle vansı-
yan görsel-işitsel masalsılıktan. 20. yüz-
yılın acımasız gerçeklerivle yüzleşme
sürecinin görsel-işitsel yalınlığına yapı-
lan geçiş hem seyirciye izleme kolaylığı
sağlayacak. hem de oyunculuk biçemi.
giysi ve çe\re tasarımı \e hareket düze-
ni bağlamında ezgısel bir akış sağlana-
bilecekti.
"Partizan" Tanya ve Anna Frank ara-
sına yerleştirilmiş Karmen episodunun
teatral açıdan hiç de etkili olanıavışının
nedeni kurgulamadaki sorundan kaynak-
lanıyor. L'lrike Meinhofun Dario Fo'nun
kaleminden dile gelmiş sö\ lemi de ikin-
ci bölümde yeralsaydı. seyircinin psiko-
lojik olarak hazırlıklı oİduğu bir ana
denk geleceği için sahneyle salon arasın-
da daha yoğun bir etkıleşim gerçekle^e-
bilecekti.
'Şanslı kılan' etmenler
Jülide Kural'ı. "İçimdeki Çığlık"ı bir
yıl boyunca sergiledikten sonra Dostlar
Tiyatrosu*nun buoyunla şaptığı üçüncü
Ankara turnesinde izledim. Oyuna öv le-
sine ısınmış. söz ve hareket egemenliği-
ni öylesıne gelıştirmişti kı. gözümüzün
ve gönlümüzün alışık olduğu "prima
donna**lan -sözgelimi Zeliha Berksoy'u
anmamıza olanak tanımadan baştan so-
na alıp götürdü gösteriyi.
Jülide Kural. sesini. mimiklerini. özel-
likle de bedenini hünerle kullanabilen.
sahnede kendini evindeymiş gibi hisse-
den. ortava koyduğu sahne eyleminden
büyük tat aldığını seyirciye de duyuran.
kendine olan gmenini disiplinli ve tıtiz
birçalışmav la pekiştirmiş. tiyatroda doğ-
ru bir yol çizerse kısa zamanda başrolle-
rin sanatçısı olabileceği kanısını uvandı-
ran kişilikli bir kadın oyuncu kimliği ser-
giliyor.
Yine de. Jülide Kural ı "şansü" kılan
pek çok etmen var bu gösteride. Kural.
kurgulanış bıçimine katılmasam da.
Genco Erkal çapında bir ti\ atro insanı ta-
rafından kotarılmış, olağanüstü güzel-
likte birTürkçe metinden oynuyor. Sah-
ne tasanmı Duygu Sağınoğlu'nun ti>at-
robiiirliğinın ürünü. Kural'a çeşitli epi-
sodlarda eşlik eden Uğur Ça\u$oğlu da
sahnede güvenılir bir destek sağlamış.
Ovıanun sahne düzeni ıse Mehmet L'lu-
soy'un usta ellerinden çıkmış. Dahası.
sahnede yorumlanan ünlü kurmaca kişı-
ler. antık Yunan tragedyalannın kahra-
manlan olsalar bıle. çağdaş yazarlann
metınlen >oluy la dile geldiği için. oyun-
cunun. tarihin çeşitli dönemlerinde ya-
zılmıs metinlerin biçemlerine uyum gös-
termesi de gerekmiyor. Kural'a çağdaş
yapıtlan çağdaş biro> ıınculukla \orum-
İamak düşüvor.
Jülide Kural bugüne dek hep yüksek
düzeyli. özenli yapımlarda oynadı. Da-
ha azına boyun eğmemeli gelecekte. A-
ma bugüne dek başardıklanv la da yetin-
memeli...
İDOB'Carmen'i
ilk kez Fransızca
sahneleyeeek
Kültür Servisi - Carmen tek bir
şey içınyaşar. özgürlüğü için. Öz-
gürlüğünü kaybermektense ölümü
seçer.
İstanbul Dev let Opera ve Bale-
si. opera tarihinin en çok oynanan
yapıtı "Carmen" operasını 10 vıl
aradan sonra tekrar sergiliyor.
Fransız romancısı Merimee'nin
Carmen öyküsünden yola çıkarak
H. Meilhac ve L. Halevy'nin libe-
rettosunu hazırladığı opera G. Bi-
zefin coşku dolu müziğinde güzel
Çingene kızı Carmen"in tutkulu
aşkını anlatıyor. 28 kasım perşem-
be saat 2O.ÖO'de Atatürk Kültür
Merkezi Büyük Salon"da prömi-
yeri yapılacak olan Carmen ope-
rasını Sekta Kara sahneye koyu-
yor.
Italv an orkestra şefi Antonio Pi-
rolli'nin yönettiği operada dekor
v e kostümler Dirk Hoiacker. koro
Gökçen Koray. karegrofi Nil Ber-
kan. ışık düzeni ıse Ahmet Defne
tarafından düzenlendi. 50. kuru-
luş yılı nedeniyle \aran Turizm
AŞ"nin sponsorluğunu üstlendiği
"Carmen" operasında Carmen ro-
lünü Jaklin Çarkçı ile Lynn T.
Çağlar dönüşümlü olarak oynu-
yorlar. Erol UraSj^Mete Uğur. Sü-
ha Yıldız, Efsun Öztoprak Göniil
Onat. Nursel Öncül ise başrolleri
pay laşıyorlar.
Carmen operasının sahneye ko-
nulması dolayısıyla birbasın top-
lantısı düzenleyen Yekta Karave
\'aran Tunzm AŞ adına İbrahim
Aybar. Carmen operasının özel-
liklerinden bahsettiler.
Farklı bir yorum
Yekta Kara. ülkemizde ilk defa
bir Fransız operasının orijinal dil-
de icra edildığine değinirken
183O"larda geçen öykünün farklı
bir yorumla ele alındığını \e
1930"lara taşınarak sahnelendiğı-
ni. bunun çok iddialı bir proje ol-
duğunu, bu yüzden en ufak deta-
va kadar her şeyin düşünüldüğü-
nü ifade etti.
Carmen operasında her türlü de-
korun, yelpazelerin, şarap şişele-
rinın. şallann ve şapkalann özel
olarak getirtildiğini ifade eden
Yekta Kara. operanın eksiksiz ol-
ması için ellerinden gelen her şe-
yi yaptıklarını da sözlerine ekledi.
Varan Turizm AŞ adına konuşan
İbrahim Aybar ise 50. yıllannı çok
görkemli bir opera ile kutlayacak-
larını söylerken sevircilere de
müthiş bir opera seyretme imkânı
verdiklerini ifade etti.
ÎDSO'nun UNICEF konserinde değişiklik
Şef Gustav Kuhn
yerine Erol Erdinç
Kültür Servisi -
19% yılında tüm
dünvada 50. vılı çe-
şitli etkinliklerlekut-
lanan UNICEF, İs-
tanbuPda da İstanbul
Devlet Senfoni Or-
kestrası ve İstanbul
Filarmoni Derneği
ile birlikte bir 'gala c »^ . V, ,""
gecesi- düzenli>or. ^ f G u S t a > K u h n
Lnlü orkestra şefi GustavKuhn'un
katılacağı açıklanan konserlerde or-
kestrav ı. Kuhn'un sağlıkdurumun-
daki birsorunnedenivleİstanbuFa
gelememesi üzerine. Erol Erdinç
yönetecek.
Piyanist HüseyinSermefin katı-
lacağı "Gala Gecesi'nde yıllardır
UNICEF gönüllüsü olarak çalışan
tiyatro sanatçısı Müjdat Gezen de
yer alacak. 29 kasım
cuma aecesi saat
19.00"da Atatürk
Kültür Merkezi Bü-
sük Salonu'nda ger-
çekleşecek konser.
30 kasım cumartesi
günü saat 11.00'de
tekrarlanacak. Kon-
serlerde Ulvi Cemal
Erkinin 'Köçek-
çe'sı. Ludwig van Beemo\en'ın *1.
Piyano Konçertosu', Modest Mus-
sorgski'nin. Maurice Ravel'in or-
kestrasvonu ile 'Bir Sergiden Tab-
lolar" adlı yapıtlan seslendirilecek.
Pek çok kuruluşun sponsor ola-
rak katıldığı konserin tüm geliri.
UNICEF'in Türk çocukları için
gerçekleştireceği projelerde kulla-
nılmak üzere kuruma bağışlanacak.
Müfide Çalık, seramiklerinin yanı sıra ilk kez heykellerini sergiliyor
'Renkler benim imzamdır
9
ESRA ALİÇAV UŞOGLL'
Türkive'de sanatçı olmak ne
kadar zorsa. kadın sanatçı olmak
bir o kadar daha zor. Bu zorluğu
aşmav a çalışan sanatçılardan bi-
n Müfide Çalık. Sanatçının sera-
mik ve hevkel sergisi 30 kasıma
kadar Hobi Sanat Galerisfnde
görülebilecek. Sanatçı. değişik
formlardaki seramik pano. kase
ve tabaklannın yanı sıra heykel-
leriyle de ilk defa izleyicilenn
karşısına çıkıyor. Müfide Ça-
lık'ın vurtıçi veyurtdışı sergile-
rinin yanı sıra ŞişliOsmanlı Ban-
kası. Sayıştay Binası Toplantı
Salonu. Ankara IbniSinaHasta-
nesi ve Denizcilik Bankası gibi
kurumlarda duvar panoları ver
alıyor.
- Seramik eserleriniz ve he>-
kelleriniz bir arada sergileniyor.
Böyle bir sergi düzenleme fikri
nasıl oltıştu?
ÇALIK - 6 senedir heykel ça-
lışıyorum. Eşim de lıeykeltıraştı
ve heykele olan ilgimi görünce
beni v üreklendirdı. Ama yine de
benim sanat havatımda serami-
ğin çok daha önemli biryeri var.
Heykel ve seramiğin avnı sergi-
de toplanmasına gelirsek: ilk de-
fa hevkellerım günışığına çıkı-
yor. bu benim için çok önemli
belki de. eski \e yeni tarzımı bir
arada sunmak istedim.
Yurtiçi ve yundışında birçok
sergi açtım. Aşağı yukarı
1964"ten beri sürekli olarak ser-
gi açıyorum. Ama bu serginin en
önemli özelliğı heykel çalışma-
lanmı ilk defa teşhiretmem. Çok
olumlu tepkiler alıvorum. yan-
kılar oldukça iyi, bu da beni teş-
v ik ediyor. Sanat dolu bir ortam-
dan geliyorurn. ağabeyim Neca-
ti Cumalı yazar. eşim ve karde-
şim de sanatçı idi. Insan böyle
bir ortamdan geldiği zaman sa-
nattan başka bır şey düşünemi-
>or. Eşimi \e oğlumu kaybettik-
ten sonra aeılanm beni sanata da-
ha çok bağladı.
Duvar dibindeki çiçekler
Sanat. y aşam nedenıniz v e ya-
şamınızın anlamı oluyor. Insanın
sanatla uğraşması. yaşadığının
en büyük kanıtı. Fakat Türki-
ve'de sanat politikasının olmadı-
ğını düşünüyorum. sanata veter-
li ilgı gösterilmıyor. Ben sanat-
çılan duvardibınde büyüyen çi-
çeklere benzetiyorum. Belki hiç
özen gösterilmıyor ama yine de
çok güzel çiçekîer yetişivor. Sa-
natçı. kendi kendine yetişivor.
- SeramikJcrinizde soyut bi-
çimler ön planda olmasına rağ-
men he> kellerinizde figür ağır-
MüfideÇalık'ın sergisi 30 kasıma dek Hobi Sanat Galerisi'nde. (Fotoğraf: KADER TUĞLA)
lıklı çaüşnorsunuz.
ÇALIK- Ben insan formunu.
daha doğrusu kadın formunu çok
seviyorum. Sizin de değindiği-
niz gibi seramiklerimde nonfi-
güratif çahşıvorum. Ancak hey-
kellerimde kadın formunu çok
severek kullandım. Nedense
nonfigüratif heykel düşünemi-
yorum. Eşim Türkiye'de nonfi-
güratif heykel vapan ilk sanatçı-
lardandı. ama ben heykellerimde
figür kullanmavı yeğledim. Ka-
dın formuo kadar zengin ki han-
gi açıdan bakarsanız bakın. siz-
de farklı bir bıçim izlenimi uyan-
dınvor.
var. Bu verler. birçok farklı ke-
simden insanın girip çıktığı yer-
ler. Nasıl tepkiler aüyorsunuz?
ÇALIK - Ankara Ibni Sina
Hastanesi'nin duvarlannı vapı-
vordum. beni oraya götüren tak-
sici yaptıklanmı görmek istedi.
Hastaneye girtiğimizde. "Abla
burayı cennete çe\irmişsin" dedi.
Aslında benim de yapmak iste-
diğim. insanlarda uyandırmak
istediğim izlenim buydu ve an-
latmak istediğim yerini buldu.
Insanları sanat kültürü, form ve
biçım kültürü yok diye yargıla-
mamak lazım. Bir entelektüel
yapıta baktığı zaman önemli
' eramiklerinde nonfigüratif çalışan Müfide
Çalık, heykellerinde kadın formunu yeğliyor.
Ülkemizde modern sanatın anlaşılmadığı görüşüne
katılmayan sanatçı. "Kim ne derse desin, figüratif-
nonfigüratif, eğer güzel bir şey yapmışsanız halk
anlıyor" diyor.
- 199-Tte Kadın Eserleri Kü-
tüphanesi Kadın Seramikçiler-
den Bir Kesit sergisinin tanıtı-
mında "Renk benim ımzamdır"
diyorsunuz.
ÇALIK -Evet bunu yineleve-
bilirim. Mavilere. yeşillere. tur-
kuazlarabayılıvorum. Kırmızıyı
da sev iyorum ama çok frapan bir
renk olduğu için kendini hemen
ele veriyormuş gibi geliyor. Bu
yüzden kırmızıyı dozunda kul-
ianmak lazım. Ben bu renklerin
dışında bir renk kullanamıyo-
rum. Hep bu renkler içinde do-
iaşıvorum. bu yüzden benim
renklerim imzam.
- Birçok kurumda \apıtlarınız
eleştiriler getirebilir. ama sıra-
dan insan daha gerçekçi sapta-
malaryapıyor. Örneğin. Anado-
lu'da kadınlar. dokuduğu kilim-
leri. çoraplan. çevreleri akade-
mik öğrenim alıp mı yapıyorlar.
elbetteki havır. Ama şaheserler
yaratıyorlar. Demek ki sanatın
tadına vanyorlar.
- Bu sergide. he\ kellerinizin
malzenıesi bronz. seramik sanat-
çısı olarak toprak heykeüer yap-
mayı düşünmediniz mi?
ÇALIK - Toprak he\ kellerım
var. Aslında bu sergide heyke]
oldukça sınırlı kullanıldı. İlk de-
fa sergilendiği için tepkileri algı-
lamak istedim. Çamuru çok se-
v iyorum. Atölyemde birçok ese-
rim var ama bunları çok az kişi
gördü. Bence atölyesi bir sanat-
çının mahremiyetidir. Herkes
oraya gıremez.
- Seramik ve çininin Türki-
>e"de önemli bir yeri var. Sera-
miklerinizde neleri temel alıvor-
sunuz?
ÇALIK-İznikve Kütahyaçı-
nileri harikadır. Yüzlerceyıl ka-
ranfil ve lale motifi yapılmış.
ben bu motifleri kullanmıyorum.
Sovut çahşıvorum. Ama yine de
renklerde benzeşiyoruz. Sera-
miklerim. geleneksel çini sana-
tının modemize edilmiş hali.
Günümüz çağdaş sanatçısınında
yapmak zorunda olduğu budur.
eskiden tamamen kopmadan onu
modernize edebilmesidır.
Tat, parmak uçlannda
Seramiklerimde çoğunlukla
tabak formlannı kullanıyorum.
Fakat tabaklanm dümdüz bır ye-
mek tabağı formunda değil. ta-
baklanmda parmak izim kalsın
istivorum. Sanatçının yapıtlanna
vereceği tatparmaklannın ucun-
dadır. İşte ben de o tadı v ermeye
çahşıvorum.
Aimanya ve Romanya'daaçtı-
ğım sergilerde anladım ki bır sa-
natçı ne kadar çağdaş olursa ol-
sun. farkında olmadan yaşadığı
ülkenin kültüründen etkıleniyor.
1965. 1967 ve 1971'de açtığım
sergilerde resim. heykel. seramik
Türkiye'de oldukça yenı olması-
na rağmen hıç yadırganmadı.
Bizım ülkemizde, modern sa-
natın anlaşılmadığı söylenir. ben
buna katılmıyorum. Kim ne der-
se desın, figüratıf - nonfigüratif.
eğer güzel bir şey yapmışsanız
halk anlıvor ve sizı desteklivor.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Edebiyat Sevgisi
Aşılanabilir mi?
Bir özel okulda dil konusunu... sorununu tartış-
tığımız söyleşılere katılıyorum. Öğrencilerimiz -öğ-
renci demek yersız kaçıyor ama...- değişik uğraş
alanlarının insanları. Yaş ortalaması kırkı biraz ge-
çiyor; gencecik insanlar ve kırklıklar, ellilikler, ba-
zan olağanüstü kaynaşıyoruz.
"Kitap okumayı seviyor musunuz?" diye sordu-
ğumda hep aynı yanıtı alıyorum: "Eskiden sever-
dim. Şimdi vakit bulamıyorum."
Çalışma hayatının güç koşullarını bilmez değilim.
Sabahın erken saatinde evinden çıkıp, akşamleyin
geç saat ve yorgun argın eve dönen insan için, de-
ğil kitap okumak, iki lokma bırşey yemek bile yük-
sündürücü olabiliyor.
Oysa kitap okumak, yerine göre, ne kadar din-
lendiricidir. Sözgelimi geç saatler için polisiye ro-
manları yeğlerim. Günün bütün hayhuyunu, izini
sürüp kimliğinı bilmediğimiz katil... roman kişisi ka-
til benden alıp götürür; geriye tatlı bir uyuşukluk-
tur kalır.
Öyle düşünmüyor, geceyarısı katilli cinayetli ro-
manlar okumaktan hoşlanmıyor olabilirsiniz. O za-
man aşk romanlarına ne dersiniz?
Gerçek hayatta geçmeyeceklerini bile bile, bir
yandan da düşlere kapılıp okuduğumuz aşk ro-
manları pembe bir uyku hapı kadar etkileyici ola-
maz mı? Güzel, erinçli bir uyku: insanların hiç ol-
mazsa romanlarda mutlu yaşadıklarını düşünerek
uyumak...
Belki de tarihî dekor önündeki romanlar: Geçmiş
çağlarda maceradan maceraya koşacak, tarihte ad
bırakmış kişilerin ihtiraslarına, zaaflarına siz de ka-
pılacaksınız. Hâlâ beğenmediniz mi?
Beğenmedinizse. elimden bır şey gelmez.
Hem niye yalnız roman olsun? Günün her saati
için şiirler, öyküler, denemeler bizi bekler. Bir sıkın-
tıdan insanı kurtarabilecek ne çok dize varcfır. Bir
öykü, kımileyin, bir ruh kırıklığını iyileştirebılir. Ye-
ter ki edebiyat sanatının, okuma sanatının kurtarı-
cı olduğuna inanalım.
Kurtarıcı değil. "baş belası": Yazık ama, bizde öy-
le düşünülüyor, öyle duyumsanıyor.
Azıcık deşince, sebepleri toplayabiliyorsunuz:
Daha ortaöğrenim çağlarındayken insanlar edebi-
yattan buz gibi soğuyorlar. Beş altı yıldır bildık ya-
kınmayı dinlerim: Sözcüklerini anlamadığımız, ille
veznini çözmeye çalıştığımız Divan şiirı. Daha o
gün soğudum. Bana beni anlatmayan yazılar. Psi-
kolojı kitaplarını tercih ediyorum. Meslek hayatına
atıldıktan sonra uzmanlık alanıma giren kitapları
okuyorum. Gazeteler, dergiler yetiyor bana. Kitap
okumaya bır türlü alışamadım...
Doğrusu, Divan şiıri bana da heyulâ gibi görü-
nürdü. Kültür tarihimizin bir öznesi gibi okutulsa,
sanınm, çok daha sevgiyle benimsenecektir.
Öte yandan, okul kitaplarımız, neredeyse günü-
müzün yazarlarını da sevdirmekten uzak değil mi?
1960 sonrasında ölmüş Reşat Nuri'yi, Yakup
Kadri'yi. Haiide Edib'ı, Refjk Halid'ı mi seviyoruz
o kitaplardan?
Evet, Aşk-t Memnu 1900 tarihlidir. artık doksan
yedi yaşına girmek üzeredir. Ama Aşk-ı Memnu'da-
ki insan ilişkilen, sözümona törel değerlerin kısıt-
layıcılığı, ahlâk endişesi, daha bir dolu sorun, hiç
şüpheniz olmasın ki, günümüzün de sorunlarıdır.
Bihter'le Behlûl'ün yasak aşkı, üstü örtük biçim-
de... yine üstü örtük biçimde bireysel hayatlarımız-
da sürüyor.
Aşk-ı Memnu böylesi bir açıdan okunsa, irdelen-
se, yetişmekte olan genç insana kendini çekici
gösterebilmekle kalmayacak, gönül eğitimine de
fırsat tanıyacak.
Okul kitaplarımız edebiyat denen hazineyi kas-
katı kılıyor.
Bir coğrafya kitabında niçin Cahit Külebi'nin şi-
iri yer almasın? Memleketı sevdirmek açısından o
şiir yürekte iz bırakacak.
Tarih kitaplarımıza bir önerim var: Rakafnlara,
savaş seyir defterine indirgedikleri Istiklâl Harbi
için, Falih Rıfkı'dan Attilâ ilhan'a geniş bir yelpa-
zeden ne anlamlı verimler seçebilirler.
Bugün çevre korumadan çok sık söz açıyoruz.
Halikarnas Balıkçısı'nın eşsiz "Gülen Ada" hikâ-
yesi, çevre korumacılığa manifestodur.
lletişim sanatının en büyük ve belki de tek kıla-
vuzu edebiyat sevdirilmiyor, coğrafya aracılığıyla
memleket ve dünya sevgisi aşılanmıyor, tarih bir ra-
kam mezarhğı halinde. Felsefeden, toplumbilim-
den söz açmaya gerek yok.
Kimya, fizik, matematikgibi bilimleregelince; iti-
raf edeyim. okul, öğrenim yıllanm boyunca ben
onlardan da pek bir şey... hiçbir şey anlamamış-
tım.
Öğretmenlerimi çok sevdim ama, ders kitapla-
nmdan hep nefret ettim.
Makedon elçiye edebiyat ödülü
• Kültür Servisi - Makedon} a Cumhuriyeti'nin
Ankara Büvükelçisi Travan Petrovski. en uzun şiiri ile
ülkesinin en önemli edebıvat ödüllerinden birine layık
görüldü. Tanınmış vazar ve eleştirmenlerden oluşan
jüri 19. yy Makedon şairi Grigov Prliçev adına
düzenlenen vanşmada Petrovski'nin "Ohrid'de tnanç'
başlıklı şıirini yılın şiiri seçti. Ödülünü 8 aralıkta
Ohnd'de alacak olan Petrovski'nin şiirleri ve kısa
öyküleri Türkçeye çevrilmiş bulunuyor.
BUGUN
• S,\RKİS: Maçka Sanat Galensı'nin 20. yılı
dolayısıyla kendı çalışmalannı ele alan bir konferans
verecek. Konferans saat 15.00'te Yapı Endüstrı
Merkezi'nde izlenebilır. Ayrıca galerinin kuruluş
vıldönümü nedenivle genç sanatçılara avırdığı birdizi
serginin ilkinde ver alan Zafer Mintaş ve Cem Ank'ın
çalışmaları buüün sanatseverlere sunuluyor.
• ISTANBLİ. SEMLNERLERİ: ÇEKLL \akfı nın
seminerleri kapsamında saat 18.00'de İTÜ Taşkışla
109"da Dr. Engin Akvürekin 'Kariye' başlıklı semineri
ver alıyor.
• TAR.ANTA BABL KÜLTÜR MERKEZİ nde saat
18.30*da Phil Aden Anderson'ın •Diişler Tarlası' adlı
filmi uösterilecek. (235 28 59)
• MISTİK MLZİK FESTİNALİ kapsamında
CRR'de saat 19.30'da Bulgar Kadın Korosu 'Ajıgelite\
Huun Huur Tu ve Sergey Starostin eşliğinde konser
veriyor.
• İ2. İSTAABL L FOTOĞR.AF GÜ\LERİ
kapsamında saat 18.00 ve 19.00'da Ali Ethem
Keskin'ın 'Bir Dalış Övkiisü' adlı gösterisi Tank Zafer
Tunaya Kültür Merkezi'nde.
• JAZZ STOP BEYOĞLL SAHNESİ'nde saat
21.00'de Renan Bilek'ın *Bi Laf Etmeli' adlı oyunu
sahnelenecek.