Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 KASIM 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Avrupa Birliği Komisyonu raporunda 1 Ocak 1996'dan itibaren 10 ayhk süreyi değerlendirdi
Türkiye GB'den zararh çıküEkonomi Servisi - Türkıye"nın önünde-
kı tanhsel bır fırsat olarak sunulan gümrük
birliğmin (GB) ulusal çıkarlara ters düşen
sonuçlar doğurduğu. A\rupa Birlığı'nm
(AB) kendi araştırmalarıv la ortaya çıktı.
A\rupa Birliği Komıs>onu tarafından ha-
zırlanan raporda, GB'nin geçerlı olduğu on
aylık süre içerisinde bu süreçten faydalanan
tarafın. AB'ye üye ülkeler olduğu ve ticari
ilişkilerin îürkıye'nin zaranna geliştiği
ıfade edildi.
Raporda avrıca. Türk tarafının rekabe!
> asasını çıkarmadığı v e AB ile gümrük ya-
^alarının uyumuna \önelik gerekli yasal
Juzenlemeyi yapmadığına da dikkat çeki-
jerek GB çerçevesınde Türkıye'nin yararı-
na olan alanlann Türkıye tarafından kapa-
tıldığına yer \erıldı.
GB'nin Türkıve'ye olan etkisinı konu
alan rapor. Türkiye'nin hem ekonomik hem
de sıyasi açıdan mevcut durumdan zararh
çıktığını orta\a koyuvor. AB'ye üye ülke-
lenn Doğu Avrupa \e Akdenız ülkelerin-
den ithalatı \ergisiz gerçekleştırmelerine
karşın. Türkive'nın Ortak Gümrük Tarıfe-
sı'nın öngördüğü vergı miktannı ödemek
zorunda olduğu hatırlatılan raporda. bu uy -
Manisah: Türkive AB'nin vesayetinegirdi. gulamanın beş > ıl daha süreceğıne dıkkat
• Avrupa Birliği Komisyonu. gümrük birliğinin 10 aylık
süresini değerlendirdiği raporunda bu süreçten
faydalanan tarafın AB üyesi ülkeler olduğunu
Türkıye'nin özellikle ticari ilişkiler açısından zarar
eördüğünü belirtti.
çekildi. Raporda AB'nin. son biryıl içeri-
sinde GB\e geçerek tek taraflı \esa>et al-
tına gırme> ı kabul etmeven İsrail \e Maca-
ristan ile "serbest ticaret anlaşmalan" itıı-
zalamaş ı kabul ettiğıne de dıkkat çekildi.
Istanbul Ünı\ersitesı A\rupa Topluluğu
\e Ortadoğu Enstitüsü Başkanı Prof. Dr.
Erol Manisab konuv la ılgıli yaptığı değer-
lendirmede. \lacaristan"ın tam üye olma-
dan önce GB've tek yanlı bağlanmak iste-
mediğini belirterek "Tamû'yeoluncaya ka-
dar serbest ticaret bölgesi kuralım. tam ü\e
olduktan sonra GB'vegirerim" dedı. Ma-
nisalı. "Türknebunu>apmadiğıiçin6mart
belgesi ile tek taraflı ÂB vesaveti altına gir-
miştir"dı\e konu^tu.
İsrail ve Macarıstan'ın Türkiye'nin sa-
hıp olduğu tüm haklardan yararlandıklan-
na dıkkat çeken Erol Manısah. buna karşı-
lık bu ıki ülkcnın AB dişı ülkelerle ilişki-
lerinde tamamen serbest olduklarını vur-
guladı. Raporda AB'nin İsrail ve Macarıs-
tan'la >aptığı gibı Çek Cmnhunyetı. Slo-
vakva. Polonya. Bulganstan ile serbest ti-
caret bölgesi oluşrurmaya yönelik görüş-
melerı sürdürdüğü. Lıtvan\a ile kurulan
bağlantılan da ilerlettiğı ifade edildi.
Avrıca GB'nin Türkiye açısından fay-
dalı maddelerinin Türkiye'nin kendi hata-
lan nedeniyle uygulanamadığına da dıkkat
çekildi. Raporda şu ıtadeye >er \erildi:
" Rekabet yasası ve Avrupa Birliği ile
Türkive arasındaki gümrük yasalarının
uyumu gibi düzenlemelerin. gümrük birfi-
ğine girilmeden Türkiye'de parlamentodan
geçirilmekri «erekhordu. Fakat bugüne ka-
dar Türkiye'nin shasi koşullan buna izin
vermedL Bu durum AB'den çok Türki-
ve'nin zarannadır. Komisşonumu/ bu du-
nımu affedılmez' olarak nitelendirivor."
Raporda avrıca Avrupa ülkelerinden el-
de edilen \ erılere göre. 19% yılı içınde AB
ülkelerinden Türkiye'ye yapılan ihracat
hızla artarken Türki\e'nin AB'ye ihracatı-
nın çok daha düşük bir hızla artrığı, Italya,
Fransa İngıltere \ e Danimarka gıbı ülkele-
rin ise Türkive'veyaptıklan ıhracatı 1995
\ ılının aynı dönemine göre yüzde 50 arttır-
dıklan kaydedıliyor.
Türkı>e"nın yaptığı hesaplamalara göre.
1995 > ılının tümünde 13 milyar 200 mil-
vondolar olan dış ticaret açığı. gümrük bir-
lığının vürürlükte olduğu 1996 \ ılının ilk
altı ayında 10 milyar dolara şükseldi.
Raporda 1996 \ ılının ilk yansında Türkiye
ekonomisınde gözlenen aşın buyümenın.
1993 vılında olduğu gıbı ıthalat hacmın-
dekiaşınbüvümevleaçıklanabileceei ıfade
edildi.
Raporda AB'nin makro ekonomik
konularda Türkiye'ye >ardımeı olmaşa
hazır olduğu. ancak bu yardımın uygulan-
ması için Türkiye'nin IMF ile ar.laşma im-
zalamış olması gerektiği vurgulandı.
Raporda Türkiye ekonomısiyie ılgılı o-
larak son genel seçimlerden bu yana ıstik-
rarlı bir ekonomi politikası u\gulanmadığı
da ıfade edılivor
Hükümet, 50 bin marka aylık yüzde 16 faiz öderken bu oranı dövizli tahvillerde yüzde 5'le sınırlı tutuyor
Bedelsizîn bedeli tahvilin üç kaü
BARIŞ KARCIOĞLl
Ziraat Bankası'na 50 bin mark yatıran
yurtdışındaki Türk vatandaşlarına
mark üzerinden net yüzde 10 faiz \e
Türkiye'ye vergisiz otomobil ithal
etme olanağı tanınmasının kamu
kesimine yüklediğı maliyet.
Hazine'nin dövizli tarnillerin faiz
oranını açıklamasıyla daha da
belirginleşti. Söz konusu uygulamada.
yurtdışındaki Türk \atandaşTannın
kazancı mevduat faizi \e bedelsiz
ithalat olanacı\la beraber \iizde 16'va
çıkıyor. Buna karşın Hazıne, en az 15
milyon dolarlık teklif \erme\i zorunlu
tuttuğu dövizh tah\ iller yoluyla
bankalardan mark üzerinden yüzde
5.1 'den borçlanabiliyor. Faizler
arasındaki bu farka ek olarak. Avrupa
Milli Görüş Teşkilatları Başkanı
Osman Vumakoğullan'nın hükümetten
bedelsiz için tanınan sürenin
uzatılmasını talep etmesi, hükümetin
yurtdışındaki RP'lılere kaynak
aktardığı yolundaki şüpheleri
kuvvetlendiriyor.
Merkezi Almanva'da bulunan Türkive
Araştırmalar Merkezi'nden Güray Öz.
Ziraat Bankası'nın verdıği faiz
oranının yükseklığı nedeniyle Türk
vatandaşlarının. Alman bankalanndan
kredi alıp Ziraat Bankası'na yatırarak
aradaki farktan faşdalanabileceklerinı
söyledi.
Stopaj yüzde 10
Yaklaşık 3 bin mark tutanndaki
gümrük \ergisi de he^aba katıldığında
yurtdışındaki vatandaşlara \erilen faiz
yüzde 16'ya ulaşırken. hükümet
bankalardan mark üzerinden vüzde 5
ile borçlanabiliyor. Avrıca, Ziraat
Bankası'nayatırılan mevduatın I yıl
vadelı olması gerekırken dövızlı
tahvillerin vadesi 3 yıl olarak
belirlendi.
Bırinci tertibinden I milyar 100
mılyon dolarlık gelir elde edilen
dö\izli tah\il satışının ikinci tertjbi
için faiz oranı fibor (Alman Markı
için uluslarası piyasalarda belirlenen
faiz oranı. yüzde 3.31) artı 2 olarak
belirlendi.
Tahvillerin yüzde 10 stopaja tabi
tutuldueu lıesaba katıldıöında. faiz
oranı mark üzerinden yüzde 5 1 "de
kaldı. Dösizli tahvil satın almak için
en az 15 milyon dolarlık teklif vermek
zorunda bırakılan bankacılar. "Sandığa
bankalar doğil sade \atandas gidivor.
Bu nedenle Refah Partisi. varattığı
rantı tek tek bankalara değil sade
vatandaşa dağıtıvor" şeklınde
değerlendirdiler. Türk Ticaret Bankası
Hazıne Müdürü Gürkan Doğan da.
"Bankalara, 'zoruniu tah\il alacaksın'
divorlar. N'atandaşı nıecbur tutanıaz.
Bu nedenle faiz oranlan son derece
farklı" dedi.
Ekim ayında yüzde 6.5 geriledi
Otomobil üretimi düştü
ANKARA (AA) - Ekim ayında,
otomobil firmalannm toplam üre-
timJeri 17 bin 350 adet olarak be-
lirlendi. Geçen eylüJ ayında fir-
malar. toplam 18 bin 540 adet ÜK-*
tim yapmıştı. Otomotiv Sanayi
Derneği'nden edinilen bilgilere
göre, bu yıl eylül ayında 6 bin 918
adet otomobil üreten Tofaş'ın
ekim ayı üretimi 5 bin 407 adet
olarak gerçekleşti. Ekim aymda 7
bin 49 otomobil üreten Oyak Re-
nault ise eylül ayında 6 bin 765
adet otomobil üretmişti.
Bu yılın ekim ayında. Toyoto-
Sa yaptığı 2 bin 730 adet otomo-
bil üretimiyle. Oyak Renault ve
Tofaş'tan sonra en fazla üretim ya-
pan üçüncü firma oldu. ToyotaSa,
eylül ayında 2 bin 709 adet otomo-
bil üretmişti.
Ekim ayında diğer otomobil
firmalanndan, Opel Türkiye 985
adet, Otosan da 1179 adet üretim
gerçekleştirdi.
Geçen eylül aymda Opel Türki-
ve 946 adet, Otosan ise 1202 adet
Tttomobil üretimi yapmıştı. Bu yı-
Iın ekim aymda. 'küçük ve büyük'
kamyon üretimi. 3 bin 256 adet
olarak gerçekleşti. Bu ayda. Isuzu
toplam 299 adet BMC 65 adet
Chrysler 377, Mercedes Benz
Türk 442 adet ve Otosan da 518
adet kamyon üretti. Ekim ayında,
Mercedes Benz 100 adet MAN
34 adet, Temsa 36 adet ve BMC
de 11 adet otobüs üretimi yaptı ve
toplam otobüs üretimi J81 adet
olarak gerçekleşti.
Traktör üretimi ise ekim aym-
da 5 bin 114 adet oldu. Bu ayda,
Uzel 2 bin 567 adet, Türk Traktör
2 bin 273 adet Tümosan 252 adet
ve TZDK da 22 adet traktör üret-
ti.
Opel Türkiye Müdürü Jackson:
Oto satışlan dibe vurdu
tZMİR (AA) - İz-
mir'in Torbalı ılçesinde
faaliyet gösteren Ope!
Fabrikası'nın müdürü
Ke\inJackson. ıç piyasa-
da son 4 yıida otomobil
satışlanntn önemii olçü-
de düştüğüne dikkat çekerek, •*Sa-
Oşlar dibe vurdu. Otomobil saös-
lannda 1997 >ılına da umutia ba-
kamıyonız" dedi. Jackson, Türk
otomobil sektörünün en iyi döne-
minin 1992-1993 yıllan olduğunu
belirterek bu dönemde toplam sa-
tışların 450 bin adede ulaştığmı.
1996 yılmda ise burakamın220
bin seviyelerinde kaldığmı söyle-
di.
Otomobil alımlannda, belirsız-
liktertkaynaklananbirazalma ol-
duğunu bildiren Jackson, şöyle
konuştu: "Türkiye'nin gümrük
birüğine girme sürecinde kişüerin
kafasında oluşan belir-
sizlik. bugün de bedel-
siz ithalat kararname-
siyle artarak sürüyor.
\ılın son çe> reği her za-
man sektörûn «arrçlan-
nuı en yüksek olduğu
dönemkTolnıasınakarşın. bu sü-
reete de sektör umduğumı bula-
madL Bedelsiz ithalatın hüküme-
tin nakit kaynak ihtiyacınıçözme-
>eceğineinanıyoruz. Bedelsizitha-
lat uygulamasıyla.Türkiye'de üre-
tim \apan firmalann satışlan
önemii iilçüde düşecek."
Jackson, bedelsiz ithalat uygu-
lamasının Türk ekonomisinin ya-
nı sıra Türkiye'nin uluslararası fı-
nans çevrelerindeki imajını da
olumsuz yönde etkileyeceğini sa-
vundu. Jackson, bedelsiz itha-
latın teşvik uıısurunun marka.
yüksek faiz olduğunu kaydetti.
Devlet Bakanı Sabri Tekir:
îthalatın zaran yok
ANK-\R.\(A.A) -Devlet Baka-
nı Sabri Tekir, "Bedelsiz ithalat,
otomotİN endüsrriniLfln kalitfsinin
\ukselmesinde etkiü olacaktır"
dedı.
Tekir, Türkiye'ye yabancı men-
şei otomobil getırilmesinin ülke-
yi otomobil çöplüğüne çevireceği-
ne iJişkin eleştirîlere katılmadığı-
nı bildirdi. Bu eleştirinin gerçek-
leri yansıtmadığını belirten Tekir.
Türkiye'nin 15-20 yıldanbu yana
her yıl ortalama 25 bin dolayında
otomobil ithalatı yaptığını ka\det-
ti. Tekir, şöyle dedi: •'Böjie bir oto-
mobil ithalatı, Türk otomotiv en-
düstrisine herhangi bir zarar ver-
memiştir. 1994senesindcdt, takri-
ben 100 küsur bin otomobil itha-
latı yapılnuşttr. Bu da bizim oto-
mobil endiistrimize zarar verme-
miştir. Dola>ısıyla otomoti> en-
düstrisine bedelsiz ithalat iştemi-
nin zarar \<ereceği kanaatini asla
taşımıyorum. Verecek olsa>dı ön-
ceki dönemlerdevvrmişofmasıge-
rekirdi. Bizim de hedeftediğimiz,
sadece 25 bin dola>inda otomobil
ithalandır."
Tekir. bedelsiz ithalatın yaban-
cı arabalann egzoz sistemlerinin
ha\ayı kîrlettiğine ilişkin eleşti-
rilerin doğru olmadıgını belirte-
rek, şunlan kaydetti: "A>Tupa'da,
4 } ıllığa kadar olan otomobiUerin
ithaline müsaadeedilnK-ktedir. Av-
rupa'da 1990'lann başından beri
de, egzoz sbteminde kesinükle ha-
\a>ı kirk'tici mahi>etteki bir ima-
lataizin verilmemektedir.Oradan
gelecek olan utomobillerin de çe>-
reye olumsuz etkide bulunacağını
kesnlikk zannetmiyonım. Kaldı
ki bunu söyleyenler.kendilerihe-
nü/ o sistenıi daha imalatlamda
kullanmanıaktadırlarr
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ ERGIN YILDIZOĞLL LONDRA
A
BD seçimleri, demokrasinin bu en gelişmiş
kapitalist ülkede ne durumda olduğunu bir
kere daha gözden geçirmek için her zaman
iyi bir fırsat yaratır. Bu açıdan. 1996 başkanlık ve
kongre seçimlerine kabaca bır bakış bile insan
haklan ve bireysel özgürlükler cenneti olduğunu
iddia eden bu ülkede demokrasinin sağlığının hiç
de iyi olmadığını gösteriyor.
Kapitalist toplumda, demokrasiden söz edebil-
mek için toplumda zenginliklere sahip olan serma-
yenin yanı sıra nüfusun büyük çoğunluğunu oluş-
turan emekçi kesimlerinin çıkarlannın da en azın-
dan parlamenter düzeyde temsil edilmesi. sesle-
rinin duyulması gerekır. ABD seçimleri bu açıdan
sermaye lehine çok dengesiz bir şekilde geçti.
Seçenek sorunu
Bill Clinton'ın 1996 seçimlerine demokratların
geleneksel politikalarını terk edip "Cumhuriyetçı-
lerin elbiselerini çalarak" {The Economist, Inter-
national Herald Tribune, Le Monde) girmiş ol-
ması. bu dengesizliğin önemii nedenlerınden bı-
riydi. Demokrat Parti, seçimlerde geleneksel libe-
ral politikalarını bile terk etti ve iyice sağa kaymış
olan Cumhuriyetçi Parti'nin bugünkü konumuna
göre ılımlı sayılabilecek geleneksel politikalarını
benimsedi. Bir Herald Tribune yorumcusunun ifa-
de ettiği gibi bu seçimde hiçbir Demokrat Parti
adayı muhafazakâr sözünü. rakibine yönelik bir
eleştiri olarak ağzına almadı. Ekonomik soruniar
söz konusu olduğunda. Demokratlar da piyasa
ekonomisinin serbestçe işlemesinden, serbest re-
kabetten ve bütçe açığından. toplumun en yok-
sul kesimlerine yönelik olarak yapılan kamu har-
camalarının mali yükünden bahsettiler. Clinton da
sırtından attığı için sağlık reformunu, refah devle-
tini, işçilerin, işsiz bırakılmışların, göçmenlerin ve
yoksulların, etnik azınlıkların haklarını kimse sa-
vunmadı. Diğer bir deyişle toplumun büyük ço-
ğunluğunu oluşturan -kesimin sesi. özellikle Pat
Buchanan tasviye edildikten sonra seçimlere
yansımadı. Cumhuriyetçi Parti'nin aday adayı Pat
Buchanan. yoksulların işçilerin taleplerine sahip
çıkmış büyük tekellerin devasa kârlannı eleştir-
miş, ama bunu ırkçı, Yahudi düşmanı, erkek ege-
men ve milliyetçi bir söylemle. sağ popülist bir şe-
kilde yapmıştı. Böylece hem işçi sorunları hem de
ırkçılık, milliyetçilik. din, kadın haklan gibi sorun-
lar gündeme gelmişti. Bu durum diğer adayları is-
ter istemez bu konularda şöyle veya böyle bir ta-
vır almaya zorlamıştı. Diğer taraftan. Sarah An-
derson ve John Kavanagh'nın Instıtute for Po-
licy Studies için yaptığı bir araştırmanın ortaya
ABD'de Seçimler ve Demokrasi
Başkanlık seçimlerine katılım
196-1 1968 1972 1976 1980 "984 1988 1992 1996
koyduğu gıbı ekonomının uzerindeki esas ağıryü-
kün kaynağını sosyal harcamalar değil. büyük te-
kellere sağlanan vergi ayrıcalıkları ve serbest tica-
ret anlaşmalan oluşturuyordu.
Araştırmaya göre dünyanın en büyük 100 eko-
nomik biriminin yansından fazlasını devletler de-
ğil bu büyük şirketler oluşturuyordu. 200 büyük
şirket, toplam satışlan dünyanın toplam
GSMH'nin yüzde 25'ini oluştururken istihdamın
sadece yüzde 0.75'ini sağlıyordu. Dünya nüfusu-
nun yüzde 75'i (zengin ülkelerin en yoksul yüzde
20'si ve yoksul ülkelerin nüfusunun yüzde 80'i) ne
bu şirketlerde iş bulabiliyor ne de bunların üretti-
ği mallan ve hizmetleri kullanabiliyordu. Tekellerin
kârı 1990-1995 arasında yüzde 75 artarken işçi-
lerin ve yoksulların pastadan aldığı pay sürekli
azalmıştı. Üstelik bu şirketlerin faaliyet gösterdik-
leri piyasalardaki payları da sürekli artıyordu. Araş-
tırmaya göre Amerika'da olduğu kadar dünyada
da toplumsal barışı bu şirketlerin yarattığı yoksul-
luk tehdit ediyordu (Herald Tribune 23.10.1996).
Buna karşılık hem Cumhuriyetçiler hem de De-
mokratlar toplumsal barışı sağlamanın yolunu po-
lisi güçlendirmekte, cezaları ağırlaştırmakta arı-
yorlardı. Cumhuriyetçi Parti içindeki büyük şirket-
lerin lobilerinin desteğini Bob Dole'e vermesiyle.
Buchanan, tasviye olduktan sonra sadece Cum-
huriyetçiler değil. demokratlar da rahat bir nefes
aldılar. Çünkü bu konular gündemden kalkmış ve
adaylar arasında bir renk aynmına artık gerek kal-
mamıştır. Renkaynmının kalmaması ise toplumun
bir kesiminin çıkar ve taleplerinin devre dışı bıra-
kılarak, bunlann seçeneğinin sınııianması demek-
ti. "Right to choose" yani "seçme hakkı", sloga-
nı ile yükselen liberal sağ'ın egemenliği. böylece
toplumun büyük kesiminin "seçme hakkını" elin-
den almış oluyordu.
Seçeneği kullananlar
İşçilerin. işsizlerin. yoksulların sesi kısılınca ve
seçenekleri ellerinden alınınca. zenginlerin ve bü-
yük şirketlerin sesi de daha çok duyuldu. 1996 se-
çim kampanyasının mali profiline ilişkin bazı kaba
bilgiler bu konuda oldukça aydınlatıcı ipuçları ve-
riyor. International Herald Tribune bu seçim
kampanyasında 800 milyon dolar harcandığını
tahmin ediyor (7.11.1996). The Economist'e gö-
re, bağışlar. bireysel katkılar, bağımsız harcama-
lar. destek gruplarının harcamaları da göz önüne
alındığında, her iki adayın toplam harcamalarının
2 milyar doları geçtiği görülüyor. Geçen seçimler-
de kampanyalara toplam 75 milyon dolar bağış
yapılmışken, bu sene seçimlere ilgi azalmasına
rağmen. bağış rakamı büyük bir sıçramayla 200
milyon dolann üzerine çıkmış. Bu paranın hemen
hepsi TV kampanyalannda harcanmış. Şimdi, bö-
lük pörçük de olsa şu bilgileri göz önüne alalım.
15 senatör kişi başına ortalama 1 milyon dolar
harcamış. Jess Helms, 12.2 milyon dolar John
Kerry, 9.3 milyon dolar, Phil Gram 7.9 milyon do-
lar harcamış. Meclis için yarışan aşırı sağın büyük
ismi ve Cumhuriyetçi Parti Grup Başkanı Newt
Gingrich ise 4.1 milyon dolar harcamış. Toplam
86 senatörün 155 milyon dolar harcadığı hesap-
lanıyor. yani senatör başına ortalama 1.8 milyon
dolar. Tüm bu rakamlar seçimlerin milyarderlerin
at koşturma alanı olduğunu, medya tekellerinin
(TV ve kablolu yayın şirketinin) bu seçimlerin kay-
mağını yedığini ve bilgi/propaganda akışını kont-
rol ettiğini gösteriyor.
Bu kampanyalar esas olarak halkla ilişkileri (lo-
bi) şirketleri aracılığıyla ve bunların etkisi altında
gerçekleşiyor. Bu da halkın seçme özgü^üğünü
ortadan kaldıran en önemii etkenlerden biri. The
Toxic Sludge ıs good for You isimli araştırmaya
göre. ABD'de toplam 130.000 gazeteci varken. bu
lobi şırketlerınde 150.000'den fazla personel ça-
lışıyor. Bu lobi şirketleri piyasasına, Fortune der-
gisinin 500 büyük şirket lıstesinde yer alan Hill
andNolton, Berston-Marsteller. Edelman gibi şir-
ketler hâkim. Seçim kampanyalarına yapılan ba-
ğışları senatörlere verilecek yardımları. seçim
kampanyalarını veya şirketlerin çıkannı Meclis 'te
savunmak için yapılan kampanyaları, hatta bizzat
başkan adaylannın kampanyalannı bunlargerçek-
leştiriyorlar. Bu şirketler gerektiğinde. seçilmiş ad-
reslere yüzbinlerce mektup gönderıyor. telefon
konuşması yapıyor, kamuoyu oluşturup bazı siya-
setçiler üzerinde baskı kuruyorlar. Hatta zaman
zaman sahte "baskı gruplan" kurup rakip kam-
panyalara sızıyorlar. şirketlerin sağlığa. çevreye
verdiği zaran açıklayan kişilere karşı milyonlarca
lira tazminat davası açarak. bunları sustuoıyorlar.
Shell, Mobil, Exxon gibi şirketleri TV reklam kam-
panyaları ile bunlar aklıyor. Hatta Hill anp Norton
gibi, bir şirket 10 milyon ücretkarşılığı "ÖzgürKu-
veyt Vatandaşları" (Kuveyt'te vatandaş varmış gi-
bi) grubunu kurup ABD'nın savaşa girmesi için lo-
bi yapabiliyor. Birde bakıyoruz ki, büyük yankı ya-
pan Ekoloji ve Ticaret isimli kitabın yazarı Paul
Havvkin aslında et ve sebze hormonu üreten dev
şirketlerden. Monsato'da danışman. Lobi şırket-
lerinde çoğunlukla eski senatörler ve meclis üye-
leri çalışıyor (age).
1992 seçimlerinde sonuçları ABD halkının de-
ğişiklik inancı ve isteği belirlemişti. Aradan geçen
zaman içinde bu istek ve inanç öldürüldüğü için
1996 seçimlerine değişiklik korkusu, statuko eği-
limi egemen oldu. Bu, kendini yoksul kesimlerde
de siyasetten uzaklaşmak ve bu bağlamda da ge-
nelde bir sağa kayış olarak gösterdi. 1996 seçim-
lerinde seçmenin sadece yüzde 49'u başkanı seç-
mek için sandık başına gitti. Bu 1924'ten beri en
düşük katılım oranıydı. Toplumun büyük çoğun-
luğunun temsil edilmediği ve seçmenin yansından
fazlasının sandığa gitmediğı, dev şirketlenn belir-
leyici olduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek
mümkün mü?
ANKARAPAZARI
YAKL P KEPENEK
Bataklığa Katkı
Toplumsal yapının çürümüşlüğü, özellikle de ül-
keyi yönetenlerin içine düştükleri bataklığa dönü-
şen ilişkiler ağı, her gün daha derinlemesine görü-
nüyor.
Yalnız bu görünme. tümüyte rastlantısal ya da ka-
za sonucu oluyor. Sağlıklı bir araştırma ve soruş-
turmalara ve buradan toplumsal kiri "temizleyici"
birsürece dayanmıyor. Böyle olunca da Türkiye. ya-
sadışıhğın at oynattığı. giderek çoraklaşan, otları
kuruyan çiçekleri koparılan bir alana dönüşüyor.
Türkiye toplumu çeyrek asır boyunca az ya da çok
bu karanhk tünelin içinde devinip duruyor.
Ülkenin en üst yönetiminden başlayarak aşağı-
ya doğru en küçük hücresine dek "tüm ilişkiler ağı
kirienmeyi büyüten" bir nitelik kazanmış bulunmak-
tadır. Türkiye, birikimli kirlenme ya da "kirlenme bi-
rikimi" yaşıyor.
Kirlenme birikimi, öbür birikimleri yaşatmıyor;
yok ediyor. Kirlenme birikimi, örneğin "bilgi biriki-
mini" öldürüyor. ilginçtir, sermaye birikimi, özellik-
le de üretici sermayenin birikimini, "sakatlıyor", iş-
lemez kılıyor. Bir tek, bataklıktan beslenen sivrisi-
nekler gibi kirlenmeyi kendi bireysel çıkarına kulla-
nanların işine yarıyor.
• • •
Tanımı gereği "gençlik, "toplumun "en temiz"ke-
simidir. Genç; doğruluk. dürüstlük, dayanışma ve
erdem gibi "toplumsalyapıda egemen olması ge-
reken" değerleri taşır. Gençler, toplumun sağlık vi-'
taminleridir. Beceri ve yeteneklerini geliştırip, oku-
lunu bitirdikten sonra ekonomik ve toplumsal ya-
şama katılacak ve "o" ilişkiler ağıyla tanışacaktır.
Ancak okul sonrası "çalışma" dönemine girdiğin-
de, bireysel çıkarı ile toplumsal çıkarı en iyi, uyum-
lu ve dengeli bir biçimde götürmesi. gence onca
masraf, yani yatırım yapan ailesinın ve toplumun en
"doğal beklentisidir".
Bu beklenti "kmlırsa" yapılan, toplumsal batak-
lığı kurutmak değil, onu büyütmek olur. Bu batak-
lıktan kan içici olarak beslenmeyenlerin böyle bir sü-
rece katılmamaları gerekir.
Oysa böyle olmuyor.
Bunun örneklerinden biri, geçen hafta. YÖK'ün
on beşinci kuruluş yıldönümü sırasında yaşandı.
YÖK'e karşı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak
isteyen ünıversite öğrencileri, polis tarafından dö-
vüldü ve bunlann yüzlercesı tutuklandı.
Toplumda kimi "eğrilerin", yanlışların ve terslik-
lerin "düzeltilmesini" istemek gençlerin en doğal
hakkıdır.
Kuşkusuz "yasadışı" davranış varsa buna izin ve-
rilmemesi doğrudur. Ancak bu kural: dövme. kan
dökme, işkence yapma, aşağılama, insanlığından
çıkarma hakkını, polis dahil. hiç kımseye vermez.
Bu "duyahı ve temiz" gençlerin dövülmesi. yal-
nız bu gençlere "zarar" vermiyor. öbür gençlerin, iş-
çilerin, memurların ve başka toplum kesimlerinin
"hak aramalannı" engelliyor; tümüyle toplumu pı-
sırıklığa. haklarını isteyemez bir konuma itiyor.
Hak ve özgürlüğün aydınlık sesi susturulunca,
toplumu, bataklık baykuşlarının karanlığı sarıyor.
Kaldı kı öğrencileri döven polislerin çok büyük
bir bölümünün. mafya-siyasetçi bataklığından bes-
lenmediği söylenebilir; çünkü mafya-siyasetçi ağı
bu kadar çok sayıda polıse çıkar dağıtamaz. En
azından çıkar ilişkilerinden pay almayan polislere
düşen görev, yasaları uygulamak olmalı ve bunu da
"aynmsız", öğrencinin dünya görüşüne, kullandığı
deyimlere ya da görünüşüne bakmadan, "eşitlik"
anlayışıyla yapılmalıdır.
Türkiye, çeyrek yüzyıldır gençlerinı, "doğruluk,
dürüstlük ve erdem "den, yani en temel ahlak de-
ğerlerinden uzaklaştırıyor. Onları dövüyor, işkence-
den geçirıyor, öldürüyor. Geriye, hırsızlar. ipsizler.
üçkâğıtçılar kalıyor ve onlar da topluma egemen
oluyor.
Toplum yeni bır yol ayrımındadır. Bu toplumun
bir üyesi olarak ya bu bataklıktan beslenenlerden
biri ve onlarla birlikte olacaksınız ya da tüm gücü-
nüzle hırsızlara. vurgunculara ve katıllere karşı çı-
kacaksınız. Eğer bataklıktan besleniyor. beslenece-
ğinizi bekliyorsanız, siz kendiniz "sorunsunuz", yok
eğer doğruluğu. dürüstlüğü ve erdemi savunuyor-
sanız, siz "çözümünüzün", hangisinde olduğuna
karar verin ve gereğini yapın.
Gençleri de rahat bırakın.
Yoksa "Türk büyüklerini" trafik kazalarında bir bir
yitireceğiz.
Halkbank Cenel Müdürü Ansen:
KOBİ'lere
1997'de İOO
trilyon ayrılacak
GAZİANTEP(A.\)-
Türkiye Halk Bankası
(Halkbank) Yönetim
Kurulu Başkanı \e Genel
Müdürü Yenal Ansen
Türkıve'nin. küçük \e
orta ölçeklı işletmeler
(KOBİ)gerçeğinifark
ettiğini belirterek
"KÖBİIer sayesinde.
ekonomi de gelişecektir"
dedi. Ansen. bankanın üst
düzey yöneticileriy le
birlikte. Gaziantep sanayi
\e ticaret odalannın da
katkısıyla düzenlenen.
KOBİTeş\ikKararı
Bilgilendirme
Toplantısı'na katıldı.
Halkbank' ın tarihsel
gelişimi hakkında bilgi
veren Ansen. gümrük
birliği sürecinin.
KOBl'lerin önemini
arttırdığını sövledi.
Avrupa Birliği'ne (AB)
hazırlanan Türkiye'de.
KOBl'lerin rekabet
gücünü arttırmay ı
amaçlayan çalışmalar
yaptıklarını kaydeden
Ansen. şöyle devam etti:
" Esnaf ve sanatkârlara
tahsis edilen krediler 75
trihon liraya ulaştı. Esnaf
kredileri şahıs limitleri
750 mihon lira^a
yükselrildi. Şahıs limitleri,
1997'de I miharlira
olarak uvguianacak.
KOBİ'lere bu >ıl 49
trihon lira kredi
kullandırdık. \ı\ sonuna
kadar bu rakam. 60
trihon liraya ulaşacak.
Bankamızdan kredi
kullanan işletme sayısı 750
bini buldu. 1997'dekredi
politikamız KOBİ'ler
üzerine yoğunlaşacaktır.
Bu yil KOBİ'lere aynlan 5
trihon liraödenek.
önümüzdeki > ıl en az 100
trihon liraja ulaşacaktır."
Gaziantep Sanayi Odası
Başkanı Kamil Şerbetçi
ise kredilendirmede
bölgesel özelliklerin
dikkate alınmasını \ e
kredi miktannın
de\amlılığının
sağlanmasını istedi.
Gaziantep Ticaret Odası
Başkanı Mehmet Aslan
da Türkiye'de ekonomik
sorunlann temelinde.
KOBl'lerin hak ettikleri
desteği alamamasının
yattığını savundu.
Aslan. KOBt'lerin
işletme sermayesi
açısından da
rahatlatılması gerektiğini
ifade etti.