07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 KASIM 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Avrupa Birliği Komisyonu raporunda 1 Ocak 1996'dan itibaren 10 ayhk süreyi değerlendirdi Türkiye GB'den zararh çıküEkonomi Servisi - Türkıye"nın önünde- kı tanhsel bır fırsat olarak sunulan gümrük birliğmin (GB) ulusal çıkarlara ters düşen sonuçlar doğurduğu. A\rupa Birlığı'nm (AB) kendi araştırmalarıv la ortaya çıktı. A\rupa Birliği Komıs>onu tarafından ha- zırlanan raporda, GB'nin geçerlı olduğu on aylık süre içerisinde bu süreçten faydalanan tarafın. AB'ye üye ülkeler olduğu ve ticari ilişkilerin îürkıye'nin zaranna geliştiği ıfade edildi. Raporda avrıca. Türk tarafının rekabe! > asasını çıkarmadığı v e AB ile gümrük ya- ^alarının uyumuna \önelik gerekli yasal Juzenlemeyi yapmadığına da dikkat çeki- jerek GB çerçevesınde Türkıye'nin yararı- na olan alanlann Türkıye tarafından kapa- tıldığına yer \erıldı. GB'nin Türkıve'ye olan etkisinı konu alan rapor. Türkiye'nin hem ekonomik hem de sıyasi açıdan mevcut durumdan zararh çıktığını orta\a koyuvor. AB'ye üye ülke- lenn Doğu Avrupa \e Akdenız ülkelerin- den ithalatı \ergisiz gerçekleştırmelerine karşın. Türkive'nın Ortak Gümrük Tarıfe- sı'nın öngördüğü vergı miktannı ödemek zorunda olduğu hatırlatılan raporda. bu uy - Manisah: Türkive AB'nin vesayetinegirdi. gulamanın beş > ıl daha süreceğıne dıkkat • Avrupa Birliği Komisyonu. gümrük birliğinin 10 aylık süresini değerlendirdiği raporunda bu süreçten faydalanan tarafın AB üyesi ülkeler olduğunu Türkıye'nin özellikle ticari ilişkiler açısından zarar eördüğünü belirtti. çekildi. Raporda AB'nin. son biryıl içeri- sinde GB\e geçerek tek taraflı \esa>et al- tına gırme> ı kabul etmeven İsrail \e Maca- ristan ile "serbest ticaret anlaşmalan" itıı- zalamaş ı kabul ettiğıne de dıkkat çekildi. Istanbul Ünı\ersitesı A\rupa Topluluğu \e Ortadoğu Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Erol Manisab konuv la ılgıli yaptığı değer- lendirmede. \lacaristan"ın tam üye olma- dan önce GB've tek yanlı bağlanmak iste- mediğini belirterek "Tamû'yeoluncaya ka- dar serbest ticaret bölgesi kuralım. tam ü\e olduktan sonra GB'vegirerim" dedı. Ma- nisalı. "Türknebunu>apmadiğıiçin6mart belgesi ile tek taraflı ÂB vesaveti altına gir- miştir"dı\e konu^tu. İsrail ve Macarıstan'ın Türkiye'nin sa- hıp olduğu tüm haklardan yararlandıklan- na dıkkat çeken Erol Manısah. buna karşı- lık bu ıki ülkcnın AB dişı ülkelerle ilişki- lerinde tamamen serbest olduklarını vur- guladı. Raporda AB'nin İsrail ve Macarıs- tan'la >aptığı gibı Çek Cmnhunyetı. Slo- vakva. Polonya. Bulganstan ile serbest ti- caret bölgesi oluşrurmaya yönelik görüş- melerı sürdürdüğü. Lıtvan\a ile kurulan bağlantılan da ilerlettiğı ifade edildi. Avrıca GB'nin Türkiye açısından fay- dalı maddelerinin Türkiye'nin kendi hata- lan nedeniyle uygulanamadığına da dıkkat çekildi. Raporda şu ıtadeye >er \erildi: " Rekabet yasası ve Avrupa Birliği ile Türkive arasındaki gümrük yasalarının uyumu gibi düzenlemelerin. gümrük birfi- ğine girilmeden Türkiye'de parlamentodan geçirilmekri «erekhordu. Fakat bugüne ka- dar Türkiye'nin shasi koşullan buna izin vermedL Bu durum AB'den çok Türki- ve'nin zarannadır. Komisşonumu/ bu du- nımu affedılmez' olarak nitelendirivor." Raporda avrıca Avrupa ülkelerinden el- de edilen \ erılere göre. 19% yılı içınde AB ülkelerinden Türkiye'ye yapılan ihracat hızla artarken Türki\e'nin AB'ye ihracatı- nın çok daha düşük bir hızla artrığı, Italya, Fransa İngıltere \ e Danimarka gıbı ülkele- rin ise Türkive'veyaptıklan ıhracatı 1995 \ ılının aynı dönemine göre yüzde 50 arttır- dıklan kaydedıliyor. Türkı>e"nın yaptığı hesaplamalara göre. 1995 > ılının tümünde 13 milyar 200 mil- vondolar olan dış ticaret açığı. gümrük bir- lığının vürürlükte olduğu 1996 \ ılının ilk altı ayında 10 milyar dolara şükseldi. Raporda 1996 \ ılının ilk yansında Türkiye ekonomisınde gözlenen aşın buyümenın. 1993 vılında olduğu gıbı ıthalat hacmın- dekiaşınbüvümevleaçıklanabileceei ıfade edildi. Raporda AB'nin makro ekonomik konularda Türkiye'ye >ardımeı olmaşa hazır olduğu. ancak bu yardımın uygulan- ması için Türkiye'nin IMF ile ar.laşma im- zalamış olması gerektiği vurgulandı. Raporda Türkiye ekonomısiyie ılgılı o- larak son genel seçimlerden bu yana ıstik- rarlı bir ekonomi politikası u\gulanmadığı da ıfade edılivor Hükümet, 50 bin marka aylık yüzde 16 faiz öderken bu oranı dövizli tahvillerde yüzde 5'le sınırlı tutuyor Bedelsizîn bedeli tahvilin üç kaü BARIŞ KARCIOĞLl Ziraat Bankası'na 50 bin mark yatıran yurtdışındaki Türk vatandaşlarına mark üzerinden net yüzde 10 faiz \e Türkiye'ye vergisiz otomobil ithal etme olanağı tanınmasının kamu kesimine yüklediğı maliyet. Hazine'nin dövizli tarnillerin faiz oranını açıklamasıyla daha da belirginleşti. Söz konusu uygulamada. yurtdışındaki Türk \atandaşTannın kazancı mevduat faizi \e bedelsiz ithalat olanacı\la beraber \iizde 16'va çıkıyor. Buna karşın Hazıne, en az 15 milyon dolarlık teklif \erme\i zorunlu tuttuğu dövizh tah\ iller yoluyla bankalardan mark üzerinden yüzde 5.1 'den borçlanabiliyor. Faizler arasındaki bu farka ek olarak. Avrupa Milli Görüş Teşkilatları Başkanı Osman Vumakoğullan'nın hükümetten bedelsiz için tanınan sürenin uzatılmasını talep etmesi, hükümetin yurtdışındaki RP'lılere kaynak aktardığı yolundaki şüpheleri kuvvetlendiriyor. Merkezi Almanva'da bulunan Türkive Araştırmalar Merkezi'nden Güray Öz. Ziraat Bankası'nın verdıği faiz oranının yükseklığı nedeniyle Türk vatandaşlarının. Alman bankalanndan kredi alıp Ziraat Bankası'na yatırarak aradaki farktan faşdalanabileceklerinı söyledi. Stopaj yüzde 10 Yaklaşık 3 bin mark tutanndaki gümrük \ergisi de he^aba katıldığında yurtdışındaki vatandaşlara \erilen faiz yüzde 16'ya ulaşırken. hükümet bankalardan mark üzerinden vüzde 5 ile borçlanabiliyor. Avrıca, Ziraat Bankası'nayatırılan mevduatın I yıl vadelı olması gerekırken dövızlı tahvillerin vadesi 3 yıl olarak belirlendi. Bırinci tertibinden I milyar 100 mılyon dolarlık gelir elde edilen dö\izli tah\il satışının ikinci tertjbi için faiz oranı fibor (Alman Markı için uluslarası piyasalarda belirlenen faiz oranı. yüzde 3.31) artı 2 olarak belirlendi. Tahvillerin yüzde 10 stopaja tabi tutuldueu lıesaba katıldıöında. faiz oranı mark üzerinden yüzde 5 1 "de kaldı. Dösizli tahvil satın almak için en az 15 milyon dolarlık teklif vermek zorunda bırakılan bankacılar. "Sandığa bankalar doğil sade \atandas gidivor. Bu nedenle Refah Partisi. varattığı rantı tek tek bankalara değil sade vatandaşa dağıtıvor" şeklınde değerlendirdiler. Türk Ticaret Bankası Hazıne Müdürü Gürkan Doğan da. "Bankalara, 'zoruniu tah\il alacaksın' divorlar. N'atandaşı nıecbur tutanıaz. Bu nedenle faiz oranlan son derece farklı" dedi. Ekim ayında yüzde 6.5 geriledi Otomobil üretimi düştü ANKARA (AA) - Ekim ayında, otomobil firmalannm toplam üre- timJeri 17 bin 350 adet olarak be- lirlendi. Geçen eylüJ ayında fir- malar. toplam 18 bin 540 adet ÜK-* tim yapmıştı. Otomotiv Sanayi Derneği'nden edinilen bilgilere göre, bu yıl eylül ayında 6 bin 918 adet otomobil üreten Tofaş'ın ekim ayı üretimi 5 bin 407 adet olarak gerçekleşti. Ekim aymda 7 bin 49 otomobil üreten Oyak Re- nault ise eylül ayında 6 bin 765 adet otomobil üretmişti. Bu yılın ekim ayında. Toyoto- Sa yaptığı 2 bin 730 adet otomo- bil üretimiyle. Oyak Renault ve Tofaş'tan sonra en fazla üretim ya- pan üçüncü firma oldu. ToyotaSa, eylül ayında 2 bin 709 adet otomo- bil üretmişti. Ekim ayında diğer otomobil firmalanndan, Opel Türkiye 985 adet, Otosan da 1179 adet üretim gerçekleştirdi. Geçen eylül aymda Opel Türki- ve 946 adet, Otosan ise 1202 adet Tttomobil üretimi yapmıştı. Bu yı- Iın ekim aymda. 'küçük ve büyük' kamyon üretimi. 3 bin 256 adet olarak gerçekleşti. Bu ayda. Isuzu toplam 299 adet BMC 65 adet Chrysler 377, Mercedes Benz Türk 442 adet ve Otosan da 518 adet kamyon üretti. Ekim ayında, Mercedes Benz 100 adet MAN 34 adet, Temsa 36 adet ve BMC de 11 adet otobüs üretimi yaptı ve toplam otobüs üretimi J81 adet olarak gerçekleşti. Traktör üretimi ise ekim aym- da 5 bin 114 adet oldu. Bu ayda, Uzel 2 bin 567 adet, Türk Traktör 2 bin 273 adet Tümosan 252 adet ve TZDK da 22 adet traktör üret- ti. Opel Türkiye Müdürü Jackson: Oto satışlan dibe vurdu tZMİR (AA) - İz- mir'in Torbalı ılçesinde faaliyet gösteren Ope! Fabrikası'nın müdürü Ke\inJackson. ıç piyasa- da son 4 yıida otomobil satışlanntn önemii olçü- de düştüğüne dikkat çekerek, •*Sa- Oşlar dibe vurdu. Otomobil saös- lannda 1997 >ılına da umutia ba- kamıyonız" dedi. Jackson, Türk otomobil sektörünün en iyi döne- minin 1992-1993 yıllan olduğunu belirterek bu dönemde toplam sa- tışların 450 bin adede ulaştığmı. 1996 yılmda ise burakamın220 bin seviyelerinde kaldığmı söyle- di. Otomobil alımlannda, belirsız- liktertkaynaklananbirazalma ol- duğunu bildiren Jackson, şöyle konuştu: "Türkiye'nin gümrük birüğine girme sürecinde kişüerin kafasında oluşan belir- sizlik. bugün de bedel- siz ithalat kararname- siyle artarak sürüyor. \ılın son çe> reği her za- man sektörûn «arrçlan- nuı en yüksek olduğu dönemkTolnıasınakarşın. bu sü- reete de sektör umduğumı bula- madL Bedelsiz ithalatın hüküme- tin nakit kaynak ihtiyacınıçözme- >eceğineinanıyoruz. Bedelsizitha- lat uygulamasıyla.Türkiye'de üre- tim \apan firmalann satışlan önemii iilçüde düşecek." Jackson, bedelsiz ithalat uygu- lamasının Türk ekonomisinin ya- nı sıra Türkiye'nin uluslararası fı- nans çevrelerindeki imajını da olumsuz yönde etkileyeceğini sa- vundu. Jackson, bedelsiz itha- latın teşvik uıısurunun marka. yüksek faiz olduğunu kaydetti. Devlet Bakanı Sabri Tekir: îthalatın zaran yok ANK-\R.\(A.A) -Devlet Baka- nı Sabri Tekir, "Bedelsiz ithalat, otomotİN endüsrriniLfln kalitfsinin \ukselmesinde etkiü olacaktır" dedı. Tekir, Türkiye'ye yabancı men- şei otomobil getırilmesinin ülke- yi otomobil çöplüğüne çevireceği- ne iJişkin eleştirîlere katılmadığı- nı bildirdi. Bu eleştirinin gerçek- leri yansıtmadığını belirten Tekir. Türkiye'nin 15-20 yıldanbu yana her yıl ortalama 25 bin dolayında otomobil ithalatı yaptığını ka\det- ti. Tekir, şöyle dedi: •'Böjie bir oto- mobil ithalatı, Türk otomotiv en- düstrisine herhangi bir zarar ver- memiştir. 1994senesindcdt, takri- ben 100 küsur bin otomobil itha- latı yapılnuşttr. Bu da bizim oto- mobil endiistrimize zarar verme- miştir. Dola>ısıyla otomoti> en- düstrisine bedelsiz ithalat iştemi- nin zarar \<ereceği kanaatini asla taşımıyorum. Verecek olsa>dı ön- ceki dönemlerdevvrmişofmasıge- rekirdi. Bizim de hedeftediğimiz, sadece 25 bin dola>inda otomobil ithalandır." Tekir. bedelsiz ithalatın yaban- cı arabalann egzoz sistemlerinin ha\ayı kîrlettiğine ilişkin eleşti- rilerin doğru olmadıgını belirte- rek, şunlan kaydetti: "A>Tupa'da, 4 } ıllığa kadar olan otomobiUerin ithaline müsaadeedilnK-ktedir. Av- rupa'da 1990'lann başından beri de, egzoz sbteminde kesinükle ha- \a>ı kirk'tici mahi>etteki bir ima- lataizin verilmemektedir.Oradan gelecek olan utomobillerin de çe>- reye olumsuz etkide bulunacağını kesnlikk zannetmiyonım. Kaldı ki bunu söyleyenler.kendilerihe- nü/ o sistenıi daha imalatlamda kullanmanıaktadırlarr DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ ERGIN YILDIZOĞLL LONDRA A BD seçimleri, demokrasinin bu en gelişmiş kapitalist ülkede ne durumda olduğunu bir kere daha gözden geçirmek için her zaman iyi bir fırsat yaratır. Bu açıdan. 1996 başkanlık ve kongre seçimlerine kabaca bır bakış bile insan haklan ve bireysel özgürlükler cenneti olduğunu iddia eden bu ülkede demokrasinin sağlığının hiç de iyi olmadığını gösteriyor. Kapitalist toplumda, demokrasiden söz edebil- mek için toplumda zenginliklere sahip olan serma- yenin yanı sıra nüfusun büyük çoğunluğunu oluş- turan emekçi kesimlerinin çıkarlannın da en azın- dan parlamenter düzeyde temsil edilmesi. sesle- rinin duyulması gerekır. ABD seçimleri bu açıdan sermaye lehine çok dengesiz bir şekilde geçti. Seçenek sorunu Bill Clinton'ın 1996 seçimlerine demokratların geleneksel politikalarını terk edip "Cumhuriyetçı- lerin elbiselerini çalarak" {The Economist, Inter- national Herald Tribune, Le Monde) girmiş ol- ması. bu dengesizliğin önemii nedenlerınden bı- riydi. Demokrat Parti, seçimlerde geleneksel libe- ral politikalarını bile terk etti ve iyice sağa kaymış olan Cumhuriyetçi Parti'nin bugünkü konumuna göre ılımlı sayılabilecek geleneksel politikalarını benimsedi. Bir Herald Tribune yorumcusunun ifa- de ettiği gibi bu seçimde hiçbir Demokrat Parti adayı muhafazakâr sözünü. rakibine yönelik bir eleştiri olarak ağzına almadı. Ekonomik soruniar söz konusu olduğunda. Demokratlar da piyasa ekonomisinin serbestçe işlemesinden, serbest re- kabetten ve bütçe açığından. toplumun en yok- sul kesimlerine yönelik olarak yapılan kamu har- camalarının mali yükünden bahsettiler. Clinton da sırtından attığı için sağlık reformunu, refah devle- tini, işçilerin, işsiz bırakılmışların, göçmenlerin ve yoksulların, etnik azınlıkların haklarını kimse sa- vunmadı. Diğer bir deyişle toplumun büyük ço- ğunluğunu oluşturan -kesimin sesi. özellikle Pat Buchanan tasviye edildikten sonra seçimlere yansımadı. Cumhuriyetçi Parti'nin aday adayı Pat Buchanan. yoksulların işçilerin taleplerine sahip çıkmış büyük tekellerin devasa kârlannı eleştir- miş, ama bunu ırkçı, Yahudi düşmanı, erkek ege- men ve milliyetçi bir söylemle. sağ popülist bir şe- kilde yapmıştı. Böylece hem işçi sorunları hem de ırkçılık, milliyetçilik. din, kadın haklan gibi sorun- lar gündeme gelmişti. Bu durum diğer adayları is- ter istemez bu konularda şöyle veya böyle bir ta- vır almaya zorlamıştı. Diğer taraftan. Sarah An- derson ve John Kavanagh'nın Instıtute for Po- licy Studies için yaptığı bir araştırmanın ortaya ABD'de Seçimler ve Demokrasi Başkanlık seçimlerine katılım 196-1 1968 1972 1976 1980 "984 1988 1992 1996 koyduğu gıbı ekonomının uzerindeki esas ağıryü- kün kaynağını sosyal harcamalar değil. büyük te- kellere sağlanan vergi ayrıcalıkları ve serbest tica- ret anlaşmalan oluşturuyordu. Araştırmaya göre dünyanın en büyük 100 eko- nomik biriminin yansından fazlasını devletler de- ğil bu büyük şirketler oluşturuyordu. 200 büyük şirket, toplam satışlan dünyanın toplam GSMH'nin yüzde 25'ini oluştururken istihdamın sadece yüzde 0.75'ini sağlıyordu. Dünya nüfusu- nun yüzde 75'i (zengin ülkelerin en yoksul yüzde 20'si ve yoksul ülkelerin nüfusunun yüzde 80'i) ne bu şirketlerde iş bulabiliyor ne de bunların üretti- ği mallan ve hizmetleri kullanabiliyordu. Tekellerin kârı 1990-1995 arasında yüzde 75 artarken işçi- lerin ve yoksulların pastadan aldığı pay sürekli azalmıştı. Üstelik bu şirketlerin faaliyet gösterdik- leri piyasalardaki payları da sürekli artıyordu. Araş- tırmaya göre Amerika'da olduğu kadar dünyada da toplumsal barışı bu şirketlerin yarattığı yoksul- luk tehdit ediyordu (Herald Tribune 23.10.1996). Buna karşılık hem Cumhuriyetçiler hem de De- mokratlar toplumsal barışı sağlamanın yolunu po- lisi güçlendirmekte, cezaları ağırlaştırmakta arı- yorlardı. Cumhuriyetçi Parti içindeki büyük şirket- lerin lobilerinin desteğini Bob Dole'e vermesiyle. Buchanan, tasviye olduktan sonra sadece Cum- huriyetçiler değil. demokratlar da rahat bir nefes aldılar. Çünkü bu konular gündemden kalkmış ve adaylar arasında bir renk aynmına artık gerek kal- mamıştır. Renkaynmının kalmaması ise toplumun bir kesiminin çıkar ve taleplerinin devre dışı bıra- kılarak, bunlann seçeneğinin sınııianması demek- ti. "Right to choose" yani "seçme hakkı", sloga- nı ile yükselen liberal sağ'ın egemenliği. böylece toplumun büyük kesiminin "seçme hakkını" elin- den almış oluyordu. Seçeneği kullananlar İşçilerin. işsizlerin. yoksulların sesi kısılınca ve seçenekleri ellerinden alınınca. zenginlerin ve bü- yük şirketlerin sesi de daha çok duyuldu. 1996 se- çim kampanyasının mali profiline ilişkin bazı kaba bilgiler bu konuda oldukça aydınlatıcı ipuçları ve- riyor. International Herald Tribune bu seçim kampanyasında 800 milyon dolar harcandığını tahmin ediyor (7.11.1996). The Economist'e gö- re, bağışlar. bireysel katkılar, bağımsız harcama- lar. destek gruplarının harcamaları da göz önüne alındığında, her iki adayın toplam harcamalarının 2 milyar doları geçtiği görülüyor. Geçen seçimler- de kampanyalara toplam 75 milyon dolar bağış yapılmışken, bu sene seçimlere ilgi azalmasına rağmen. bağış rakamı büyük bir sıçramayla 200 milyon dolann üzerine çıkmış. Bu paranın hemen hepsi TV kampanyalannda harcanmış. Şimdi, bö- lük pörçük de olsa şu bilgileri göz önüne alalım. 15 senatör kişi başına ortalama 1 milyon dolar harcamış. Jess Helms, 12.2 milyon dolar John Kerry, 9.3 milyon dolar, Phil Gram 7.9 milyon do- lar harcamış. Meclis için yarışan aşırı sağın büyük ismi ve Cumhuriyetçi Parti Grup Başkanı Newt Gingrich ise 4.1 milyon dolar harcamış. Toplam 86 senatörün 155 milyon dolar harcadığı hesap- lanıyor. yani senatör başına ortalama 1.8 milyon dolar. Tüm bu rakamlar seçimlerin milyarderlerin at koşturma alanı olduğunu, medya tekellerinin (TV ve kablolu yayın şirketinin) bu seçimlerin kay- mağını yedığini ve bilgi/propaganda akışını kont- rol ettiğini gösteriyor. Bu kampanyalar esas olarak halkla ilişkileri (lo- bi) şirketleri aracılığıyla ve bunların etkisi altında gerçekleşiyor. Bu da halkın seçme özgü^üğünü ortadan kaldıran en önemii etkenlerden biri. The Toxic Sludge ıs good for You isimli araştırmaya göre. ABD'de toplam 130.000 gazeteci varken. bu lobi şırketlerınde 150.000'den fazla personel ça- lışıyor. Bu lobi şirketleri piyasasına, Fortune der- gisinin 500 büyük şirket lıstesinde yer alan Hill andNolton, Berston-Marsteller. Edelman gibi şir- ketler hâkim. Seçim kampanyalarına yapılan ba- ğışları senatörlere verilecek yardımları. seçim kampanyalarını veya şirketlerin çıkannı Meclis 'te savunmak için yapılan kampanyaları, hatta bizzat başkan adaylannın kampanyalannı bunlargerçek- leştiriyorlar. Bu şirketler gerektiğinde. seçilmiş ad- reslere yüzbinlerce mektup gönderıyor. telefon konuşması yapıyor, kamuoyu oluşturup bazı siya- setçiler üzerinde baskı kuruyorlar. Hatta zaman zaman sahte "baskı gruplan" kurup rakip kam- panyalara sızıyorlar. şirketlerin sağlığa. çevreye verdiği zaran açıklayan kişilere karşı milyonlarca lira tazminat davası açarak. bunları sustuoıyorlar. Shell, Mobil, Exxon gibi şirketleri TV reklam kam- panyaları ile bunlar aklıyor. Hatta Hill anp Norton gibi, bir şirket 10 milyon ücretkarşılığı "ÖzgürKu- veyt Vatandaşları" (Kuveyt'te vatandaş varmış gi- bi) grubunu kurup ABD'nın savaşa girmesi için lo- bi yapabiliyor. Birde bakıyoruz ki, büyük yankı ya- pan Ekoloji ve Ticaret isimli kitabın yazarı Paul Havvkin aslında et ve sebze hormonu üreten dev şirketlerden. Monsato'da danışman. Lobi şırket- lerinde çoğunlukla eski senatörler ve meclis üye- leri çalışıyor (age). 1992 seçimlerinde sonuçları ABD halkının de- ğişiklik inancı ve isteği belirlemişti. Aradan geçen zaman içinde bu istek ve inanç öldürüldüğü için 1996 seçimlerine değişiklik korkusu, statuko eği- limi egemen oldu. Bu, kendini yoksul kesimlerde de siyasetten uzaklaşmak ve bu bağlamda da ge- nelde bir sağa kayış olarak gösterdi. 1996 seçim- lerinde seçmenin sadece yüzde 49'u başkanı seç- mek için sandık başına gitti. Bu 1924'ten beri en düşük katılım oranıydı. Toplumun büyük çoğun- luğunun temsil edilmediği ve seçmenin yansından fazlasının sandığa gitmediğı, dev şirketlenn belir- leyici olduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün mü? ANKARAPAZARI YAKL P KEPENEK Bataklığa Katkı Toplumsal yapının çürümüşlüğü, özellikle de ül- keyi yönetenlerin içine düştükleri bataklığa dönü- şen ilişkiler ağı, her gün daha derinlemesine görü- nüyor. Yalnız bu görünme. tümüyte rastlantısal ya da ka- za sonucu oluyor. Sağlıklı bir araştırma ve soruş- turmalara ve buradan toplumsal kiri "temizleyici" birsürece dayanmıyor. Böyle olunca da Türkiye. ya- sadışıhğın at oynattığı. giderek çoraklaşan, otları kuruyan çiçekleri koparılan bir alana dönüşüyor. Türkiye toplumu çeyrek asır boyunca az ya da çok bu karanhk tünelin içinde devinip duruyor. Ülkenin en üst yönetiminden başlayarak aşağı- ya doğru en küçük hücresine dek "tüm ilişkiler ağı kirienmeyi büyüten" bir nitelik kazanmış bulunmak- tadır. Türkiye, birikimli kirlenme ya da "kirlenme bi- rikimi" yaşıyor. Kirlenme birikimi, öbür birikimleri yaşatmıyor; yok ediyor. Kirlenme birikimi, örneğin "bilgi biriki- mini" öldürüyor. ilginçtir, sermaye birikimi, özellik- le de üretici sermayenin birikimini, "sakatlıyor", iş- lemez kılıyor. Bir tek, bataklıktan beslenen sivrisi- nekler gibi kirlenmeyi kendi bireysel çıkarına kulla- nanların işine yarıyor. • • • Tanımı gereği "gençlik, "toplumun "en temiz"ke- simidir. Genç; doğruluk. dürüstlük, dayanışma ve erdem gibi "toplumsalyapıda egemen olması ge- reken" değerleri taşır. Gençler, toplumun sağlık vi-' taminleridir. Beceri ve yeteneklerini geliştırip, oku- lunu bitirdikten sonra ekonomik ve toplumsal ya- şama katılacak ve "o" ilişkiler ağıyla tanışacaktır. Ancak okul sonrası "çalışma" dönemine girdiğin- de, bireysel çıkarı ile toplumsal çıkarı en iyi, uyum- lu ve dengeli bir biçimde götürmesi. gence onca masraf, yani yatırım yapan ailesinın ve toplumun en "doğal beklentisidir". Bu beklenti "kmlırsa" yapılan, toplumsal batak- lığı kurutmak değil, onu büyütmek olur. Bu batak- lıktan kan içici olarak beslenmeyenlerin böyle bir sü- rece katılmamaları gerekir. Oysa böyle olmuyor. Bunun örneklerinden biri, geçen hafta. YÖK'ün on beşinci kuruluş yıldönümü sırasında yaşandı. YÖK'e karşı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak isteyen ünıversite öğrencileri, polis tarafından dö- vüldü ve bunlann yüzlercesı tutuklandı. Toplumda kimi "eğrilerin", yanlışların ve terslik- lerin "düzeltilmesini" istemek gençlerin en doğal hakkıdır. Kuşkusuz "yasadışı" davranış varsa buna izin ve- rilmemesi doğrudur. Ancak bu kural: dövme. kan dökme, işkence yapma, aşağılama, insanlığından çıkarma hakkını, polis dahil. hiç kımseye vermez. Bu "duyahı ve temiz" gençlerin dövülmesi. yal- nız bu gençlere "zarar" vermiyor. öbür gençlerin, iş- çilerin, memurların ve başka toplum kesimlerinin "hak aramalannı" engelliyor; tümüyle toplumu pı- sırıklığa. haklarını isteyemez bir konuma itiyor. Hak ve özgürlüğün aydınlık sesi susturulunca, toplumu, bataklık baykuşlarının karanlığı sarıyor. Kaldı kı öğrencileri döven polislerin çok büyük bir bölümünün. mafya-siyasetçi bataklığından bes- lenmediği söylenebilir; çünkü mafya-siyasetçi ağı bu kadar çok sayıda polıse çıkar dağıtamaz. En azından çıkar ilişkilerinden pay almayan polislere düşen görev, yasaları uygulamak olmalı ve bunu da "aynmsız", öğrencinin dünya görüşüne, kullandığı deyimlere ya da görünüşüne bakmadan, "eşitlik" anlayışıyla yapılmalıdır. Türkiye, çeyrek yüzyıldır gençlerinı, "doğruluk, dürüstlük ve erdem "den, yani en temel ahlak de- ğerlerinden uzaklaştırıyor. Onları dövüyor, işkence- den geçirıyor, öldürüyor. Geriye, hırsızlar. ipsizler. üçkâğıtçılar kalıyor ve onlar da topluma egemen oluyor. Toplum yeni bır yol ayrımındadır. Bu toplumun bir üyesi olarak ya bu bataklıktan beslenenlerden biri ve onlarla birlikte olacaksınız ya da tüm gücü- nüzle hırsızlara. vurgunculara ve katıllere karşı çı- kacaksınız. Eğer bataklıktan besleniyor. beslenece- ğinizi bekliyorsanız, siz kendiniz "sorunsunuz", yok eğer doğruluğu. dürüstlüğü ve erdemi savunuyor- sanız, siz "çözümünüzün", hangisinde olduğuna karar verin ve gereğini yapın. Gençleri de rahat bırakın. Yoksa "Türk büyüklerini" trafik kazalarında bir bir yitireceğiz. Halkbank Cenel Müdürü Ansen: KOBİ'lere 1997'de İOO trilyon ayrılacak GAZİANTEP(A.\)- Türkiye Halk Bankası (Halkbank) Yönetim Kurulu Başkanı \e Genel Müdürü Yenal Ansen Türkıve'nin. küçük \e orta ölçeklı işletmeler (KOBİ)gerçeğinifark ettiğini belirterek "KÖBİIer sayesinde. ekonomi de gelişecektir" dedi. Ansen. bankanın üst düzey yöneticileriy le birlikte. Gaziantep sanayi \e ticaret odalannın da katkısıyla düzenlenen. KOBİTeş\ikKararı Bilgilendirme Toplantısı'na katıldı. Halkbank' ın tarihsel gelişimi hakkında bilgi veren Ansen. gümrük birliği sürecinin. KOBl'lerin önemini arttırdığını sövledi. Avrupa Birliği'ne (AB) hazırlanan Türkiye'de. KOBl'lerin rekabet gücünü arttırmay ı amaçlayan çalışmalar yaptıklarını kaydeden Ansen. şöyle devam etti: " Esnaf ve sanatkârlara tahsis edilen krediler 75 trihon liraya ulaştı. Esnaf kredileri şahıs limitleri 750 mihon lira^a yükselrildi. Şahıs limitleri, 1997'de I miharlira olarak uvguianacak. KOBİ'lere bu >ıl 49 trihon lira kredi kullandırdık. \ı\ sonuna kadar bu rakam. 60 trihon liraya ulaşacak. Bankamızdan kredi kullanan işletme sayısı 750 bini buldu. 1997'dekredi politikamız KOBİ'ler üzerine yoğunlaşacaktır. Bu yil KOBİ'lere aynlan 5 trihon liraödenek. önümüzdeki > ıl en az 100 trihon liraja ulaşacaktır." Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Kamil Şerbetçi ise kredilendirmede bölgesel özelliklerin dikkate alınmasını \ e kredi miktannın de\amlılığının sağlanmasını istedi. Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan da Türkiye'de ekonomik sorunlann temelinde. KOBl'lerin hak ettikleri desteği alamamasının yattığını savundu. Aslan. KOBt'lerin işletme sermayesi açısından da rahatlatılması gerektiğini ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle