Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 OCAK 1996 CUMA CUMHURİYET
»1
SAYFA
KULTUR 15
Polanski'nin Schubert'le başlayıp biten son filmi, hümanist bilinç üstüne meditasyon
Befld 1mğışlaııalMKI; ama ınıııhılaıııaz
Yaklaşık on yıl kadar önce, Fehmi
Yaşar'm senaryosundan Zeki Ökten'ın
çektiği, Tank Akan, Kamuran Ushıer,
Nur Sûrer'in oynadığı ve 1980'li
yıllann sonlannda sökûn etmiş, yakın
geçmişle hesaplaşmaya girişen 12
Eylül filmleri akımının önemli
yapıtlanndan "Ses"i çagnştırdı görür
görmez, Roman Polanski'nin iki aydır
'gösteriliyor, gösterilecek' teraneleriyle
bir türlü salon bulamayan, son yapıtı
"ÖlümveBaJdre".
Neredeyse aynı öykü denebilecek konu
bütünüyle evrensel. Çünkû nasılsa
kurbanını pes ettirip dilini çözmeye
uğraşan işkenceciler, modern dünyanin
her yanında, her ülkesinde mevcut
günümüzde. Eski kurbanlann,
işkencecileri ya da cellatlanyla
yüzleşmelerine her yerde
rastlanabiliyor nicedir. Sürgündeki
Şilili yazar Ariet Dorfman'ın hemen
hemen bütün dillere çevrilip çoğu
ülkede sahnelenen ünlü oyunundan
sinemaya uyarlanan "ÖKim ve
Bakire". uzunca sürmüş bir dikta
rejiminden, demokrarik yönetime
henüz gecmiş görünen bir Güney
Amerika ülkesinde (Şili), yagmurlu,
firtmalr, kâbus gibi bir gecede, deniz
kenanndaki bir evde geçiyor. Rahatsız
edici, gergın, kapalı bir atmosferin
seyırciyi adeta esir aldıgı fîlm,
tesadüfen karşılaşan, ikisi kan-koca,
ötekı ıssız arazide lastiği patlamış
arabasında kalakalmış kocayı evine
getiren, iyiliksever bir yabancı olan üç .
kahramanın, bütün bir geceye ve
şafağa yayilan, zorunlu beraberlikJerini
ve kaçınılmaz bir 'dunışmayı'
aktanyor.
Üç kahramanın (şahsen bana) en yaktn
geleni, yıllar önce genç bir
öğrenciyken iktidan protesto
yûrûyüşünde içeri alınıp işkence ve
tecavüze uğramış, ancaİc sonradan
kocası olacak solcu örgüt liderinin
adını, onca acıya, elektriğe, copa
lcarşın, sorgulayıcılanna vermemiş,
ilişki zarar görmesin diye kocasına
bundan dahi bahsetmeyerek içine
gömmüş, sert. dirençli kadın-kurban
Paulina. Sigourney VVeaver'ın 'en iyi
performansım' dediği oyunuyla
canlandırdığı bu kurbanın dinmemiş
öfkesi. yıllar sonra işkencecisinin
Ölüm ve
Bakire
(Deattı and the
Maiden) VöneOnen:
Roman Poianski/
Senaryo: Rafaei
Vglesias, Ariel Dorf-
man. A. Dorfman'ın
aynı adlı ovunundan
/ Kamera: Tonino
DettiColh/Miink:
VVojciech Kibr/
Oyuncular: Sigour-
ney Wea\er, Ben
Kingslev, Stuart Wil-
son/1995İng.OVB)
Beyoğiu Fitaş,
Bakırköv Avşar, Al-
tunizade Capitoi
sinemaiannda.
sesini duydugunda öyle bir şiddetle
patlıyor ki kadın anında intıkam
isteğiyle yanıp tutuşan, amansız bir
amazona dönüşüyor. Sonrası,
elektrikJe telefonun kesik olduğu ıssız
evde kurulan, savcıyla suçlu-kurban
rollerinin yer değiştirdiği, gerilimli,
izleyicisiz bir oda mahkemesinin,
makul, insancıl bir fmalde bağlanan
safhalandır...
Dehşetengizbir intikam öykfisü
tlkin Paulina'nın yanında yer
aldığımız. giderek kadınla kocasının,
kocayla yabancının, yabancıyla
kadının ikili sahnelerini izledikçe,
tesadüfen bu eve gelmiş, esrarengiz
yabancının, kadının yörekten inanarak
yönelttiği, yıllar önce gencecik
Paulina'ya işkence ve defalarca
tecavüz etmiş, gaddar bir doktor olup
olmadığına ilişkin kuşku duymaya
başladıgimız, sonunda üçünün de
bulunduğu uçurumun tepesınde.
kadının istediği itirafnameyı almastyla
(ve özellikle fınal sahnesindeki
Schubert konserinde, baştanben
kadının söylediklerinin uydurma
olmadığını sezdiren bakışmalar
nedeniyle) yabancının suçluluğunu
sezinler gibi kaldıgımız filmin sonu,
bazı sorulara cevap veriyor açık seçik.
İki zıt kutbun arasında kahp kansının
suçladığı, kurban rolüne oturmuş
yabancının savunmasını üstlenmiş,
muhalif geçmışine karşıt bir
yükselişle, devlet başkanının el
üstünde ruttuğu hukuk danışmanına
dönüşmüş, geleceğın müstakbel adalet
bakanı koca Gerardo Escobar (Stuart
VVibon) ise bu tedırgın edici irade
savaşımı öyküsünün denge uzmanı
sanki. Seyirci sempatisinin, birinden
ötekine. üç kahraman arasında dolanıp
finalde kadına odaklandığı filmde,
hepimizde, derinlerde giz/i saklı var
olan şiddetle cinsel, tensel ıtkiler ve
iktidar oyunlannın somutlandığı üç
kahramanın ilışkisini, sürekli tırmanan
fiziksel ve psikolojik gerilim
sahneleriyle veren Poianski, seyircisini
birgüzel yoğuruyor 1.5 saatliğine;
ışkenceciyle kurbanı arasındaki trajik
ilişkiye yoğunlaşıp aynı zamanda,
anlatılanın gerçeğın göreceligine
ilişkin bir öykü olduğunu da
duyumsatarak. Vlizansen, oyunculuk,
dramatrzasyon bakımından birinci sınıf
bir çalışma ve ustalık eseri
diyebileceğimiz "Ölüm ve BakBne"de,
öylesine sakin ve uygar görünüşlü,
doktor Roberto Miraoda'nın (yani her
zamanki basanlı oyunu yineleyen Ben
Kingsiey'nin), kafası sapık tecavüz
saplantılanyla dolu, gaddar, hain bir
işkenceci olup-olamadığına da bir türlü
emin olamıyoruz öte yandan. Elektrik
kablosu, tabanca. bıçak, gözbağı, vb
aksesuvarla kapıldığımız dehşet
duygusu, sürekli ayağımızın altından
kayan bir pist, feleğin sillelerinden
nasibini bolca almış, çocukluğundan
itibaren Nazi postallanyla gelen
hayatın darbelerini sık sık yemiş,
Polonya kökenli 'yaşayan efsane'
sinemacı Polanski'nin gözde
temalanna uygun, alışılmıştan farklı,
konuşma ağırlıklı, üç kahramanın da
kaderleriyle yüzyüze geldiği, oldukça
klostrofobik, dehşetengiz bir intikam
öyküsü.
Polanski'njn son döneminin
en otnrakh çahşması
MerakJısınm kesinliide es
geçmeyeceği cinsten sürükJeyici bir '4
duvar arası action'u "ÖKim ve
Bakire" Schubert'in fîlme adını veren
eserinden, kokusundan, kullandığı
tipik sözcüklerinden tanıdığı, donuyla
ağzına tılcaç yaptığı, çişini bile
yaptırdığı işkencecisinden sonunda
pişmanlık itirafinı alan, paranoyak ama
demir gibi sert kadın Sigoumey
VVeaver'den başanlı bir sonuç alan
Polanski'nin, ünlü "Sudaki B*çak"tan
"RepulskHTa, *Cul-de-Sac''a kadar,
vaktiyle gördüğümüz ilk dönem
filmlerini de anımsatıyor. Ötedenberi
olağandışı psikolojik takıntılara,
gerilim ve şiddete, uyumsuz, tedirgin
karakterlere yakın duran, sıkı bir
atmosfer sinemasının gözalıcı
biçemine bulanmış filmleriyle özel
hayranlar edinmiş, çektiklerini dogal
olarak eserine de yansıtmış
Polanski'nin, yaklaşık 40 yıllık meslek
yaşamının ustalıgını yansıtan "Ötöm
ve Bakire", yönetmenin tematik
birltğine de uygun düşen sarsıcı bir
psikolojik gerilim çeşitlemesi, özetle.
Küçüklüğünden yerişkinliğine kadar,
başı beladan kurtulmamış, bir başka
"Boyah Kuş"un dehşetengiz ve
tozpembe yaşamına talim etmiş
Polanski'nin, "Konaniar", "ÇügnT,
"Acı Ay" gibi sınırlı başanlardan öteye
gidemediği son döneminin, şimdilik en
oturakJı çalışması sayılabilir belki de
"ÖKimve Bakire"
'Hayat bir kâse kirazdır'
0femeyen de kerizdir!)
"Kızarmış YeşilDomatesler"inyönetmeninden, yeni bir
dramatikaile öyküsü daha...
En yakın arkadasını kurtaramayıp ölüme terk et-
mek zorunda kaldığı Vietnam cehennemınden kafa-
yı üşütmüş bir halde dönen, 2 çocuklu. aile babası,
gûneyli bir Amerikan gazısiyle, ailesi için uğraşıp di-
dinen özverili kansı ve yeniyetme çağlanndaki iki
çocugunurı 197O'lı yıllann başındakı ilışkileri veacı-
masız dünya koşullanna karşı mücadeleleri, Kevin
Costner'ın da rol aldığı "The War-Savaş"ın konusu-
nu oluşturuyor. Okullann şubat tatiline girmesiyle or-
talıgı kaplayan çocuk filmlen arasında kuşkusuz Ke-
vin Costner'ın varlığı nedeniyle gıdip seyretmek du-
rumunda kaldığımız "Savaş"ın, kü-
çük sinemaseverler kadar yetişkinle-
re de hitap ettiği söylenebilir.
1970 yazında Missıssippi'de, sa-
vâş dönüşü evini de kaybetmiş, işsiz
kalmış, yoksul güneyli Vietnam ga-
zisi Kevm Costner'ın geriye dönüş-
lerle verilen, kâbus gibi savaş anıla-
nnı anlattığı küçük oğluyla (EHjah
VVtood) arası çok iyi. Zaten çocukîar-
la öteden beri çok iyi geçinır hazret
bilindigi gıbı. Son seyrettiğimiz, en
pahalı film olarak sinema tanhinege-
çen "Watenvt)rM-Su Dün>F
ası" ma-
cerasında, küçük kıza biraz haşin
davransa da "Robtn Hood"dan
"Kurtlaria Dans"a ve polis Cfint
Eastwood'dan kaçarken rehin aldığı
küçük oğlanla mendil ıslatan bir iliş-
kiyi koyulttuğu "A Perfect Wbrid-
Kusursuz Bir Dünyan
ya kadar ço-
:uklara karşı hep sıcak ve sevecen
alagelmiştir Kevin Costner'ımız.
Uzaktan uzağa Phil AJdcn Robin-
»n'ın 68 kuşağma güzelleme düz-
iügü "FieldofDreams-Dö^JerTarla-
a"ndakı unutulmaz baba kompozis-
'onunu çağnştıran bir rolde kendini
'ineleyen Costner, bu kez "Bu dûn-
ada uğnına mücadele edilmesi gereken kavga-dövfif
leğil sevgjdir" mesajını venyor küçük oğluna.
"•Kızarmiî YeşiJ Domare$ler''le dikkah çekmiş ya-
ımcı-yönetmen Jon Avnet'ın yine "Domateder"ın
izgısinde, insancıl, duygusal, dürüst ve hüzünlü bir
ykû anlattığı "Savaş", iki ayn öykücük üstüne yayı-
p gelişiyor. Çocuk bakış açısından ve hayatın acı ger-
;klenni gögüslemek zorunda kalmış babayla (kıs-
len)annenin gözûnden bazı geriye dönüşlere haşvu-
ılarak anlatılan öykû, tema ve karakterler, alabildi-
netanıdık ve bildik. Babayla kızı (KL Costner, Leri
andall), babayla oğlu (K.C., E. VVood), babayla an-
: (K.C., Mare Wînningham) ve iki kardeşin, hem
rbirleriyle hem de kendı arkadaş gruplanyla olan
Savaş
Yönetmen: Jon Avnet /
Senaryo: Katny
McW»rtber / Kamera:
Cwrrrev Smith
Müzik: Thomas
Newman / Oyuncular
Kevin Costner, EJijab
W«)d,Mare
VVinningham, Leri
Randall. Christine
Baranski. Bruce A.
Youog, Nick Searcny /
1995ABD(U1P).'
Beyoğlu Fitaş, Kadıköy
Süreyya, Osmanbey
Gazi, Etiler Akmerkez,
(stanbul Princess,
Teşvikiye AFM,
Altunizade Capitoi,
Bakırköy Carousel ve
Incirli sinemaiannda.
ılişkilennden bütünlenen "SavaşT>
ta. herkes, geçen
yıl 'hain, körü' MacauJey Culkin'in karşısinda iyi ço-
cuğu oynadıgı "'The Good Son" ya da Rob Reiber'in
"North* filmlenyle parlayan Elijah Wood'un yetene-
ginden dem vurdu: benım ilgimi ise agaç evin mal-
zemesini kaba güç \e şıddet timsali sevimsiz, çok ço-
cuklu, düşman kornşu ailenin hurdalığından sağla-
yan, ırkçılığa karşı duran, akıllı ve kişilıkli, güneyli
küçük abla rolündekı Lexi Randall çekti daha çok. Hiç
ışlenmemış anne rolündekı Mare Winningham'ın da
göz doldurduğu fılmın başka becerisi de 'deja vu' ol-
masına karşın, güneyın yoksul kırsal
kesim atmosfennı verebilmesi, Tom
Savvyer - Huck Fınn afacanJılıklanm
kat kat aşan kavga-dövüşlerle sürege-
len mahalle arası çete savaşlannın ta-
raflan olan çocuk karakterlen ve ıliş-
kılerinı. bellı ölçüde yansıtabilmesi sa-
yılabilir.
Maddi-manevi büyük darbeleryedi-
ği savaştan dersını alarak yoksulluğa
talim eden ailesını yeniden bir araya
toplamanm yollannı ararken bir türlü
iş bulamasa da oglunu sürekli sevgi-
banş cephesıne yöneltmeye çabalayan,
öte yandan arkadaşının Vietnam'dakı
ölümü nedeniyle duyduğu vıcdan aza-
bının bedelini. yeraltındaki kazada
zenci ış arkadasını kayalann altından
canından olma pahasına kurtararak
ödeyen, özverili, sevgi dolu baba-Ke-
vın Costner, çocuklannın yetişmesini
kendininkinden daha az sancılı kılma-
ya uğraşan, sıcak ve duygusal. pırlan-
ta gibi bir güneyli gazi-kahraman "Sa-
vas"ta. "ForrestGump"ın çıkolata te-
kerlemesinı çağnştıran 'Hayat bir kâ-
se kirazdır' (Yemeyen kerizdir!) türün-
den sığ Amerikan özdeyışleri de içe-
ren, alışılmış 'Kahrolsun kötfi savaş -
yaşasıii sevgili bartş ve aşk, dostiuk, kardeşdk vs.' yü-
zeyselliğinin yinelendıği malum dersler veren bu 'hfe-
si, terbi>evi ve ailevi' film giderek basmakalıp 'Tan-
n'nın yantanuyla ber şeyi basarabilir insan!' mesajı-
nın sığ sularına demır atıyor sonuçta.
Duygu bezirgânlığında kararlulmışa benzeyen Jon
Avnet'in bu fiîmı, duygusallığı gıtgide yükselerek
göz pınarlannı harekete getırse de fazla alışılmış ve
dıdaktik kaçsa da yer yer iç baydıncı msancıllığıyla
gönül tellerini koparasıya tıtretse de şimdiye dek yı-
ğınla benzerinı seyretmış olduğumuz cinsten, bildik
gelsede hassas, sade ve sıcak birçalışma sonuçta. Ke-
vuı Costner fanlannın kuşkusuz es geçmeyecegi bir
film "Savaş".
Hayvan dedektifininyeni serüvenleriyle
Himalayalar'dan Afrika 'ya, neşeli biryolculuk
Doğaıun çağnsıyJa
Jim Carrey işbaşmda...
Günümüzün uçuk kaçık son po-
pülerkomedyenlennden, "19901a-
ruı Jerry Lenis'i" Jim Carrey'in
son güldiirüsünü seyredıp "Sö-
cnestr filmierinden nasibiîni aia-
yım"diyerek nıcedıryolumundüş-
mediği Emek Sınemasf na yollan-
dıgımda. sevgilı Hiiunet Be\'ı
memnunıyetınden ellerinı oluştu-
rurken buldum. Oç günde yedi bın
seyirci çeken "Budala Dedektif.Af-
rikaYla" ve çocuklann yeni sevgı-
lisi Jim Carrey, 12 seansını yarı ya-
nya doidurmuştu dısardakı sulu kar
tipiye, karakış a>azına ragmen. Be-
ni görünce utana sıkıla hâlâ "Pos-
taa"yı göremediğini itiraf eden
Hikmet Bey'e, "II Postino"nun
özellikle onun gibi bir gönül ada-
mını mest edecek türden kaçınlma-
ması gereken, güzelım bir Italyan
filmi oldugunu. naçizane hatırlat-
tıktan sonra çoluk çocuk cümbür
cemaaı son Jim Carrey şamatasına
dalıverdik v idalan gevşeterek.
İki yıl kadar önce kimsenin tanı-
madıgı oysa peşpeşe seyrettiğimiz
"Ace \entura: Pet Detecthe-Buda-
la Dedektif, "The Mask". "Dumb
and Dumber-Salakb Avanak" ve
"Batman Forever" gıbı gışede pa-
ra basan filmierinden sonra şımdı
Holh/wood gezegeninın en çok ka-
zanan ve rağbet gören yıldızlan
arasına kanşan 1990"lann Jerry Le-
wis'i ya da Hollyvvood'un yeni
kahkaha makinesi gibi nitelemeler-
le anılan Jim Carrey'e ilgisiz kal-
mak zordogrusu. Yıllarca stand-up
Budala
Dedektif
Afrika'da
Yönetmen ve
senaryo: Steve
Odkrt
komedyeni olarak TV ekranına ter
akıtmış, şaklabanlık becensi ve re-
pertuvan zengın, gag ve mımık us-
tası, bir müzısyenin 1962 Toronto
dogumlu oğlu olan Kanadalı bu
modem cevval palyaço, olaganüs-
tü esnek bir ıfade yeteneğıne, haşa-
n, hınzır birçocugun dur durak bıl-
tnez dinamızmine, sarsak ve pata-
vatsız bir sevimlilige sahıp gerçek-
ten. Şekifden şekle soktuğu lastık
suratı ve kendıne özgü ağız-göz
büzmelerinden, abartıh ve şamata-
lı yüz ve beden ifadelerine kadar
tüm özellikJerini bir kez daha ser-
gilemek fırsatını iyi degerlendın-
yor "Ace Venhıra: HTıen Nafure
Calls-Budala Dedektif AfH-
ka'da'tla hazret yıne. Bırlikteçalış-
tıklan TV yıllanndan arkadaşı, es-
ki senaristi Steve Oedekerk'in de
ilk yönetmenlik denemesi olan bu
hareketli, zıpır güJdürüde yine kı-
np geçiriyor hayranlannı Jim Car-
rey, yerçekimıne karşı dikilmiş, kuş
yuvası modeli saçlan, düzeni, ku-
rallan, geleneklen iplemeyen afa-
can bir zamane veledi tavırlan,
abartıh minikleri, cakalı yürüyüşü
ve her anı komik bir serüvene çe-
vıren sarsakJıklanyla. Küçük hay-
ranlannı yer yer uçurduğu da ileri
sürülebilir.
Bu Hawaii rişörtlü, yeni gözde
komedyenin marifetlerini göstere-
bilecegi şekilde kurulup tezgâhlan-
mış, hareketli, renkJi ve cümbüşlü
bu yepyeni Amerikan eglenceligi,
kayıp hayvanlan bulma uzmanı,
Kamera: DonaM E.
Thorin Müzik:
RobertFoflc/
Oyuncular: Jim
Carrey, lan Mc
Neice, Simon
Calknv. Maynard
Kziashi. Bob
Gunton. Sophie
Okonedo/1995
ğ
Emek, Harbiye As.
Etiler Akmerkez,
Çemberlita$ Şafak,
Bakırköy 74,
Istanbul Princess,
Kadıköy Kadıköy,
Altunizade Capitot,
Kadıköy BroaoVay,
Fenerbahçe
Pyramid, Erenköy
Apoflon. Ataköy
Prestij, Avcılar
Standart
sinemaiannda.
çevreci, hümanist, doga ve hayvan-
sever dedektif kahramanımızın
abuk sabuk, gülünçlü serüvenlen-
ni, Himalayalar'ın doruklanndan
Afrika'nın egzotik derinlıklenne
taşıyor bu kez. Seriye dönüşeceğı
bellı "Aptal Dedektif-Ace Yenru-
ra"nın yeni serüvenlen, yüksekhk
korkusu uyandıran bir parodıyle
açılıyor. fki yıl öncesinin gösteriş-
lı, ama kof actionlanndan, Sylves-
terStallone'un "Cfifihanger-Dağ-
cı" fılmiyle dalgasını geçen baş-
langıç sahnesınde. boşluğa düşü-
ntp hayatını kurtaramadıgı btr ra-
kunun vıcdan azabı içinde buluyo-
ruz kahramanımızı, ilk filmde bı-
raktıgımız yerden. Kapandıgı Ti-
bet manastınnda rahiplere hayatı
dar ederek(!) meditasyona çekilmiş
budala dedektifimizin yeni görevi
Afrika'dadır ve banşçı kabilenin
kaybolan kutsal hayvanını (beyaz
bir yarasadır bu), kabilenin güzel
göğüslü prensesiyle (Sophie Oko-
nedo) savasçı kabilenin. dedektifi-
mize de esaslı bir kötek atan pren-
sının (TomıtıyDavidson) düğûn tö-
reninden önce bulmaktır. Manhk-
tan uzak. tuhaf, çılgın kahrarnanı-
mız, degerli bir magarayı ele geçir-
mek içın aslında kabilelerara&ı sa-
vaşı körükleyen kötüleri, başta
maymun Spıke olmak üzere çeşit-
lı hayvan dostlannınyardımıyla en-
gelliyor tabiı ki.
Bakire prensesle mercirnegi fin-
na verdığıni de fınaldeki kovala-
macadan anladıgımız, Himalaya-
lar'da seksin yeralmadığı bir
çilekeş yaşamıyla saf bir ru-
ha ve ışığın çocuğuna dönüş-
mü$ken görev aşkıyla yeni-
den hayvan dedektifliğine
dönüp zekâsı ve dostlannın
da katkısıyla kendi hariç,
herkes için mutlu sonu sağla-
yacaktır en kahraman Jim
Carrey'imız, bu önemsiz,
ama neşe ve eğlence vaat
eden komik filmde. Tükü-
rüklü, balgamlı, gübreli,
mastürbasyonlu, zıpu- ve hi-
noglu hin Jim Carrey güldü-
rüsünü biz ne kadar önemse-
mesek de sonuçta kıkır kıkır
gülücüklerle bir çırpıda tü-
ketilivercn, hareketli, egzo-
tik, şamatadan geçilmeyen,
sulu ve şen şakrak bir eglen-
celık "Budala Dedektif Afri-
ka'aa''. ABD'de hasılat re-
korlan kırdığı bildinlen, bır-
kaç gerçekten cuk oturmuş
katıksız komedı sahnesi de
içeren, oyuncusundan dekor-
cusuna herkesin Jim Car-
rey'e çahştıgı bu matrak, de-
lıdolu film, günümüzde ko-
medinın yeni kralının gücü-
nü ve hünenni bol tarafından
ömeklemesiyle seyre deger.
Neşeli dakikalargeçirmek is-
teyenlerle küçük büyük tüm
Jim Carrey tutkunlanna salık
verilir.
KEDt GÖZÜ
VECDt SAYAR
Yarm Yanağmdan Gayrı...
Fransız dostlar, öpücükleri ile karşıladılar göçmen ke-
diyi. öncesol, sonra sağ, sonratekrarsol.Tam üçeröpü-
cükle...
Üç kez öpiişme geleneginin nereden geldiğini anım-
sadı. "Katharlar"ır\ "banş öpücüğü" idi bu; üç kez diz
bükerek setem veren Oksitanyalı Karharlar'dan geliyor-
du ve Languedoc bölgesinin insanlanndan ("O/r"dilini
konuşanlar anlamına geliyor, (yani bir zamanlann Oksi-
tanyalılanndan) tüm Fransa'ya yayılmıştı.
Göçmen kedi, bütün bunlan bir kitaptan öğrenmişti.
Mlne Saulnier'nin "Gülün ötekiAdı"r\) yeniden okudj
Fransa'ya gelmeden. 3 Paris'teki kralın yasalanna kırk
yıl süren "Kathar" savaşlan sonucu boyun eğen OC ül-
kesinin serüvenini anımsamak için. Mine'nin, nice bilim
adamına parmak ısırtacak çalışması inanılması güç bir
köprü koruyordu Fransa ile Türkiye arasında. "On üçün-
cû yüzyıldan başlayarak on dördüncü yüzyılda Güney
Fransa'nın Oksitanya bölgesinde etkili olmuş Kathar
doktrini ile 1417'de asılaraköldürûlen Şeyh Bedreddin
aras/no!a"şaşırtıcı bırakrabalık bağı kurmuştu Mıne (Gü-
lün öteki Adı, 1989). Katharlann inancı ile üçuncü yüz-
yılda Iran'da yaşayan Manes in yaydığı Manikeizm ve
Balkanlar'da yaşayan Bogomil öğretisi arasındaki bag-
lantılan, on dördüncü yüzyılda Balkanlar'da dogan Bed-
reddin'deki Bogomil etkılerinı araştırmış, dünyanın dört
bir yanında "yarin yanağmdan gayn heryerde, hep be-
raber, her şeyi paylaşmak "isteyen insanlann evrensel
ortak paydasını ortaya koymuştu.
Mine Saulnier, Katharlar'ıp adlannın Yunancada "fe-
miz", "an" anlamına gelen (Özal'ın anlan ite bir ilişkisi ol-
madığı kestn) "/caf/7ar"sözcüğünden geldiğini söylüyor
ve "Bundanyediyüzyılönce kadın-erkekeşitltğıni, inanç
ve düşûnce özgürlüğünü, ortak mülkiyeti savunan; kö-
teliğe karşı çıkan ve ölüm cezasını kaldıran, kul değil in-
san olmayı işleyen bir öğretinin uygulayıctlannm" engi-
zisyon tarafından nasıl yakılarak yok edildiğini anlatıyor.
Insanoğlu, uygariıkta nice aşamalar kat etti, ama efen-
dilerle kardeşliûj savunanlann savaşımı hiç brtmedi.
Tarih bilincınin kediler ıçın ne denli gerekli oldugunu
vurgulamaya gerek var mı? Yeşim Dorman'ın, bu gü-
zel malzemeden yola çıkarak yazdığı "Kardeş Sofra-
»tarihsel bir perspektifle günümüze ışık tutan bir ya-
pım. Yeşim'in bu güzet oyununu Rutkay Aziz yorumla-
mış. Galiba, son yıllardaki en iyi çalışması bu Rutkay'ın.
Oyunu birAlevi Semah'ıyla bitiriyor Rutkay, Sıvas'ta ya-
kılan ateşe "hayır" dercesine.
Yeşim, oyununda tarih boyunca
u
yenilmişler"e bir se-
lam gönderiyor. Oksıtanya'dan yola çıkarak Bedred-
din'in ülkesine uzanırken bu serüvene yeni bır boyut ek-
leyiveriyor. Katharlı genç rahip, Cluny manastınnın mu-
hasebecisi Niko'nun eline bir tarih kitabı veriyor ve mi-
lattan önceki yıllara, Roma'da ezilenlerin sözcülüğünü
üstlendiği için katledilen Romah Senatör Katilin'in öykü-
sünü de katryor oyuna. Niko, çağının ötesine uzanarak
Seytı Bedrettin'in müritleri arasına kanşyorveonunla ay-
nı yazgıyı paylaşıyor...
Bedreddin gülümsedi.
Aydınlandı içı gözlerinin,
dedi:
- Madem ki bu kerre mağlubuz
netsek, neylesek zaid.
Gayri uzatman sözü.
Madem ki fetva bize aid
Verin ki basak bağnmıza mührümüzü..."
(Nâzım Hikmet, "Simavne Kadısı oğlu Seyh Bedred-
din Destanı")
Göçmen kedi, elinde bır kırmızı gül -oyunun kahrama-
m Niko'nun elindeki gül mü bu yoksa?- Ankara'yı düşü-
nüyor şimdi. Artan Erkekli'nın, Erol Demiröz'un, Ko-
ray Ergün'ün ve öteki gençlerin (Yaşar, Ebru, Özlem,'
Hakan, Malik, Burak, Nuri, Şebnem'in coşkulu yorum-
lannı, Hakan Dizdar'ın yalın ve etkili sahne tasanmını
ve hepsınden öte Yeşim'in oyunundan yükselen kar-
deşlikçağnsını...
Ankara Sanat Tıyatrosu'ndan (AST), "Kardeş Sofra-
sı"ndan söz açınca, btr başka oyun, bir başka n'yatro gel-
di aklıma. Genco Erkal'ın derlediği "Içimdeki Çığlık" da
aynı temanın bir çeşitlemesi değil miydi? O da başkal-
dtnyı anlatıyordu. Arna bu kez odak noktasında kadın
vardı. Antigone'den, Ulrike Meinhoff'a, Jeanne
d'Arc'tan Medea ya, Nâzım'ın Tanya'sından Meri-
m^e'nin Carmen'ıne, Ikinci Dünya Savaşı'nın Anna
Frank'ından Bosnalı Zlata'ya...
özgûr Yahm ve Mehmet Uiusoy'un yönetiminde Jü-
»de Kural olağanüstü bir oyun sergiliyordu. "Böyle bir
oyuncu Fransa 'da olsaydı kimbilir nasıl değerlendirirdi,
onu ülkesi" diye düşündü. (Onu ilk kez "Kardeş Ka-
nı"nda izlemiş ve nezaman sinema yapacaksın diye sor-
mamrş mıydı?)
Türkiye'de tiyatro dünyasınm zenginliği ile gurur duy-
du göçmen kedi, bir de "hayır" demeyi unutmamış ke-
dilerin varlığı ile.
Elinde bir kırmızı gül, Paris'in ışıltlı sokaklanna daldı.
14. Müzikovizyon
Fuan TÜYAP'ta açıldı
Kühör SenisJ- TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve
Rönesans A.Ş. tarafından birlikte düzenlenen Multimed-
ya 96 ve 14. Müzikovizyon Fuan, dün saat 11.00'de Kül-
tür Bakanı Fikri Sağiar tarafından Tepebaşı-lstanbul Sergi
Sarayı'nda açıldı. Külfür Bakanı Fikri Sağiar, yaptığı açı-
lış konuşmasuıda TÜYAP ve onun gibi kuruluşlann ülke-
nin gerek ekonomi, gerek kültür, gerekse sanat hayatında
önemli bir yeri
oldugunu vurgu-
layarak bunlann
desteklenmesi ve
özendirilmesi ge-
rektiğini söyledi.
Çağdaşlaşma ko-
nusunda büyük
adımJar atmaya
kararlı bir ülke
olarak, devletin
küçültülerek sıvil
toplumungelişti- Aç*smı Kühûr Bakanı Sağiar yapn.
nlmesine ve gin-
şimcilerin desteklenmesine önem verilmesi gerektiğinı söy-
leyen Fikri Sağiar, devletin ise kültür, sanat ve bilim ya-
şantısına yönlendirici olarak değil destekieyicı olarak ka-
tılması gerektiğinı söyledi. Fikri Sağiar teknolojiye, bili-
me değer vermeyen ülkelerin geleceklerinin aydınhk ola-
mayacağını, ancak teknolojiye bilime sahip çıkan toplum-
lann ilerleyip, uygarlaşabileceğini belirterek, sanatın bilim
ve teknolojiyle olan yakın ılişkisine değindi. 24 ülkenin en
yeni ürün ve en yeni teknolojilerini sergıleyecekleri fuar-
da, bilgi, görüntü ve ses dünyasında teknolojık ve estetik
gelişmeler tanıblacak. Fuar, 28 ocak pazar günü saat 19.00
kadar açık olacak.
GOSTERIMDEKI RLIVİLERII\I DEGERLEİUDIRMESI
•••
•
••••
••
•
•
•••
•
Budala Dedektif Afrika'da
Carrinçıton
Dokuz Ay
Güneş Yanıdjı
Postacı
Savaş
ShovvGirls
Suikast Çemberi
ölüm ve Bakire
Türk Tutkusu
Yargıç