Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 1996 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Demokrasi Ne Değildir?
Bir gün, demokrasi de aşılacak; insana daha yakışacak,
toplumsal düzeni daha ussal düzenleyecek, kişi hak ve
özgürlüklerini uygulamada daha geçerli kıîacak bir rejim elbet
bulunacaktır.
Prof. Dr. ÇETİN YETKİN
emokrasi'nın ne an-
lama geldiğini az
çok. iyi kötü herkes
biliyor. Buna karşı-
lık. ne anlama gel-
mediğini bılenlerın
sayısının öyle pek de çok oiduğu söylene-
mez. Oysa, bir kavramın ne anlama geldi-
ğini bilebilmekiçin onun ne anlama gelme-
diğıni de bilmek gerekir. Türkiye gibi her-
kesin her şeyi demokrasi adına yaptıgı bir
ülkede bu çok daha önemli.
Bir kez, demokrasi, öyle yüceltilecek,
kutsallık tanınacak, her değerin üstünde
görülecek bir kavram değildir. lşın gerçe-
ği aranırsa, demokrasi, kötü bir rejim türü-
dür, ama ondan iyisi de bugüne değin bu-
Junamamıştır. Başka bir deyişle "ehven-i
şer*dır.
Bu nedenle de daha lyi, insana daha ya-
kışırbırsiyasal rejım türü bulununcaya de-
ğin. vazgeçılemeyecek birrejimdir. Bugü-
ne değin, birçok bilım adamı, düşünür. sağ-
da ya da solda yer alan kimi kişiler, de-
mokrasiye çeşitli eleştinler yöneltmişler-
dir. Bu eleştinler, büyük çoğunlukla yerin-
dedır. Ne ki. yine bugüne değin demokra-
siden daha az eleştiriyi hak eden bir rejim
de hiç olmamıştır.
Bu nedenle. ben de demokrasiden yana-
yım. Ama şunu da bılıyorum ki. bir gün.
demokrasi de aşılacak, insana daha yakı-
şacak, toplumsal düzeni daha ussal düzen-
leyecek. kişi hak ve özgürlüklerini uygu-
lamada daha geçerli kıiacak bir rejim elbet
bulunacaktır. Bugerçeği böyle bellemenin
büyük önernı var.
Once, eğer demokrasiyi, siyasal rejim
türü olarak son aşama gözüyle görmek ya-
nılgısına düşerseniz, daha iyi ve ileri bir re-
jim ararnazsınız. Hem sonra, böyle düşü-
nürsenız, insanlığın gelişimınin demokra-
siye takılıp durduğunu varsaymak zorun-
da kalırsınız. Oysa, demokrasi kavramının
kendısi bile büyük değişim ve gelişim gös-
termiş. Bıryüzyıl öncesinin demokrasi an-
layışı ile bugünkü anlay ış arasında bir uçu-
rum bulunuyor.
Ne var ki "Demokrasi ne değildir" soru-
suna verilecek öteki yanıtlar, gerçekte, de-
mokrasinin kendi dışındaki tüm rejimler
karşısındaki tartışılmaz üstünlüğünü de
gözler önüne serer.
Gerçekten de ikinci olarak demokrasi,
bağımsızlığın üstünde bir değer de değil-
dir. Demokrasilerde. "Önce bağımsızük"
denilir, ülkenin bağımsızlığı her şeyin üs-
tündedir.
Çünkü. başka birdevletin boyunduruğu
altındaolan.bağimsızlığınıyıtirmiş, diştan
aldığı buyruklarla yönetilen bir ülkede ol-
sa olsa bir demokrasi aldatmacası olabilir.
ama demokrasiden söz edilemez. Eğer, de-
mokrasi halkın kendı kendisini yönetmesi
ise bu böyledir. O nedenle de bağımsızlık,
demokrasinin bir başka önkoşuludur.
Bu nokta son derece önemli. Gerçekten
de, bir ülkede halkın büyük çı ğunluğu bir
şeyi istiyor, ama dış güçler iktidara onun
tersini yaptınyorsa nerede kaldı halkın ken-
di kendini yönetmesi? Nerede kaldı "mil-
li irade"? Orneğin halkın büyük çoğunlu-
f u işçi ve memur ayhklannın arttınlması-
nı istiyor, ama iktidar IMF ya da başka bir
uluslararası kuruluşun buyruklanndan dı-
şan çıkamayarak bu artışı yapamıyorsa
halkın kendi kendini yönertiğinden, milli
iradenin gerçekleştiginden söz edebılir mi-
siniz?
Üçüncü olarak demokrasi, oyçokluguna
dayanarak her şeyin yapılabilmesi de de-
mek değildir. Burada öncc, hemen yukan-
daki örneği vereyim. Oyçokluğu ile bir ül-
ke bağımsızlığından vazgeçerse ortadade-
mokrasi filan kalmayacağına göre bu ola-
naklı mı? Başka bir örnek: Meclis birya-
sa çıkarsa ve yasayı da halkoyuna sunarak
kabul ettirse, ama o yasada da dense ki:
"Kadınlar ikinci sınıfvatandaştır, miras
haklan erkeklerin yansıdır; bir davada an-
cak iki kadın tanık." bir erkek tanığa eşittir:
kız çocuklar dokuz vaşında cv lenebiliıier;
kadınJar \öneticiolamadar: boşanma hak-
kı kadın için kısıtlıdır, ama erkek diiediğin-
de tek vanlı olarak kansını boşayabilir; ka-
dın yalnız bir erkekle evlenebilir, ama er-
kek dört kan da alabilir_."Ve eğer siz de-
mokrasinin bir öğesinin de vatandaşlar ara-
sında eşitlik. bir başka öğesinin ise kişi hak
ve özgürlüklerinin tanınması oldugunu öne
sürüyorsanız, bu durumda artık o ülkede
demokrasiden söz edebilir misiniz?
Dördüncüsü, evet gerçi demokrasi bir
uzlaşma, bir hoşgörü rejimidir, ama hiç de
her şeyin her şeyle uzlaşması ve her şeyin
hoş görülmesi demek değildir. Bu nokta-
nın altı iyi çizilmeli. Çünkü son günlerde
bir uzlaşmadır. bir hoşgörüdür, aldı başını
gidiyor. Böyle diyenler, akıllannı başlan-
na toplamalı. Bilim hurafe ile namusluluk
namussuzluk ile doğru yanlış ile hiç uzla-
şabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devle-
ti'nin sınırlanm kaldırarak ülkemizi Arap
topraklanna katmak isteyenlerhoş görüie-
bilir mi? Dahası, demokrasi adına demok-
rasiyi yıkmak isteyenlere hoşgörü göstere-
bilir misiniz? Akıl mantık bunun neresin-
de?
Beşincisi demokrasi, halkın yoksuiiuğu-
nun daha da arttınlması da demek değildir.
Çünkü, demokrasiyi öteki tüm siyasal re-
jimlere yeglememizin temel nedeni, onun
halkın mutluluğunu gerçekleştirmeye en
uygun rejim olmasıdır. Eğer, bir ülkede de-
mokrasi olduğu varsayılıyor, ama orada her
gecen gün halk daha da yoksullaşıyor, bu-
na karşılık bir avuç asalak daha da palaz-
lanıyorsa var olan şey demokrasi değil,
ama bir azınlığın egemenliğidir, oligarşidir.
Altıncısı. denir ki: "Demokrasi bir er-
dem rejimidir, üstelik bir açıkiık rejimi de
olduğu için devlet yönetiminde ahlaksızlık
venamussuzluk engeüenin birdenetim me-
kanizması da söz konusu oluduğu için en-
der de oka ellerindeki vetkileri kötüye kul-
lananlar hemen ortaya çıkanlıp saf dışı bı-
rakılır.''Gerçekten de, demokrasinin en iyi
yönlerinden biri de budur.
Demek ki. demokrasi, ahlaksızlık ve na-
mussuzluk, devlet yetkilerini kötüye kul-
lanma, kullanınca da elini kolunu sallaya-
rak orta yerde dolaşabilmeye olanak sağ-
layan bir rejim değildir. Yedinci olarak de-
mokrasi, halkın kendisini yönetecek olan-
lan seçmediği bir rejim değildir. Demok-
rasilerde halk, kimlerin kendisini yönet-
mesini istiyorsa onlan kendisı belirler ve
seçer. Bu nedenle de halk şunu ya da bunu
seçmek zorunda bırakılmaz.
Demokrasinin ne olmadığını kanıtlaya-
cak daha çok ölçüt var, ama ben son olarak
birine daha değinmekle yettneceğim. De-
mokrasilerde halk ahmak yerine konmaz.
Çünkü, demokratik bir ülkede bir kere yö-
neticiler halkın içinden süzülüp gelir, son-
ra da bu rejimın "halk için" oidugu gerçe-
ğini iktidarlar içlerine sindirmişlerdir. Hal-
kı, ahmak yerine koyarak halk için bir şey
yagılamayacağı da besbellidir.
Orneğin. vergiler ilke olarak yalnız yok-
sullardan almıp da halkın gözünün içine
baka baka "Biz senin için çalışıyoruz" den-
mez, ülke bir sömürge açık pazanna dönüş-
türülürken "Ne güzel bir iş yapıyoruz" di-
yerek alanlarda boy gösterilmez, "gayri
millTlık "miUi" diye yutturulmaya kalkı-
şılamaz.
Bu nedenlerle; bir ülkede "demokrasi"
bir fetiş durumuna getirilmişse, ama bu fe-
tişiıı arkasına gizlenerek toplumu ileriye,
mutluluğa götürecek oluşumlar engelleni-
yorsa, ülkenin bağımsızlığı peşkeş çekili-
yorsa, ülke oyçokluğuile ortaçağa gerisin
geriye çekilmek isteniyorsa, bilimsel ger-
çekler ve doğruluk, namusluluk ayaklar al-
tına alınıyorsa, yoksulluk bıçağı kemiğe
dayanmış, ama bir avuç asalak refah için-
deyse. yöneticilerin edepsizlik sınınnı aş-
mış yolsuzluklan alkışlanır olmuşsa, hal-
kın gerçek temsilcileri parlamentoya gire-
miyorsa ve bir de üstelik halk ahmak yen-
ne konuyorsa o ülkede demokrasi yoktur.
ARADA BİR
YAVUZ GÖR Emekii
Hacivaflap ve Karagöz...
Takvime bir göz atıldıkta, ramazan ayının süratle
yaklaşmakta bulunduğu göruldüğünden, eskiden be-
ri adet olduğu veçhile, bu müstesna ayın getirdiği
mutluluklar arasında önemli bir yeri olan ve güzel Is-
tanbulumuzun seçkin semtlerinde, halkı eğlendirmek
maksadı ile kurulup "temaşa"ya arz olunan Karagöz
oyunu akla gelip, acep bu yıl, bu oyunu nerede sey-
reylesek diye düşüncelere dalarken, bir zarif ahbabı-
mız çıkıp "Karagöz" seyretmek için ramazan ayını
beklemeye gerek olmadığını, bu oyunun yeni yeni
öykülerle her gün ve her gece ve her saat, gâvur ica-
dı olup, düğmelere basıldıkta karşınızda beliren re-
simli kutularda sergilendiğini ifade etmek suretiyle
bizi aydınlatmıştır vesselam...
Bu temaşa oyununun baş aktörierinden yarı aydın,
yan karanlık ve zihni karmaşık Hacivat, bakınız, na-
sıl başlardı işe:
"Oynayan kim, oynatan kimdir acep bizleri
Çeşm-i ibret bin ile eyle tamaşa perdemiz..."
'Uzağı gören ibret gözü' demeye geliyor bu ikinci
satır.
•••
Şimdi, son zamanlarda pek revaçta bulunan "Ka-
ragöz'ün Ankara Seyahati" oyunundan bazı sahne-
lere bir göz atıldıkta, servet-i şöhrete kavuşmuş ba-
zı "zevat-ı kiram"\n, "Ne füsunkârimişsinah, sen di-
dâr-ı Hükûmet... Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk
seçimlerden..." gibisinden bir tekerleme ile lacivert
elbiseler ve kıymetli kravatlar takıp, bunlara bir de
yapmacık tebessüm ilaveedip, perdede arz-ı endam
ettikleri izlenmektedir.
"Bendeniz, inhihabat heyecanı ile bazı ileri geri
laflar etmiş olabilir, bazı muhterem kişilerin nasırına
dahi basmış olabilirim... Amma velâkin, niyetimizin
son derece halisane olduğu herkeslerin malumudur
ve de hangi kabile, aşiret veya tarikattan olursa ol-
sun, bütün biraderlerimiz ve hemşirelerimiz hakkın-
da iyi hislerie dolu olduğumuz arif olanlarca bilinir.
Bu sebeple kusurumuz bulunduysa af olunması
müsterhamdır. Zira cümleten maksadımız, 'ihlâs-ı
vatan'dan ibarettir, efendim" diye kelam eylenmek-
tedir.
Bu temiz duygular karşısında, rikkate gelmemek,
elbette çok katı kalpli olmak anlamına gelir ki büyük
kentlerin son derece bozulmuş olan maddi ve ma-
M Arkası So. 6, Sû. l'de
Boşanmada Artış
SALİHA ESEN Istanbul Barosu Avukatlarından
G
eçimsizlik genel boşanma; zina, terk,
cürüm ve haysiyetsiz yaşam şekli, ca-
na kast, pek fena muamele, akıl has-
talığı ise özel boşanma nedenleridir.
Genel anlamda evlilik birliği, kadın
ve erkek arasında ortak yaşamın fiilcn ve ruhen
paylaşımı için kurulmaktadır. Karşılıklı sevgı, say-
gı, bağlılık, ruhen ve fikren anlaşma, cinsel yaşam-
da uyum, maddi ve manevi yönden bırlıkteliğin so-
rumluluğunu üstlenme ortak yaşam paylaşımının
temel öğeleridir. Bu öğeleri ortadan kaldıran ya da
ağır biçimde zedeleyen olgu ve olaylar geçimsizlik
nedenini oluşturur.
Ruhen ve fikren anlaşrnazlık, cinsel uyumsuzluk,
aşağılama, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı. oyun
alışkanlığı, maddi manevi sorumluluktan kaçınma,
güven sarsıcı davranış, aşırı kıskançlık gibi neden-
ler geçimsizlik nedenidir.
Aynca özel boşanma nedcnlerinden zina, cana
kast pek fena muamele (öldürmeye teşebbüs, teh-
dit. dayak, hakaret, sövme vb), terk, haysiyetsiz ya-
şam tarzı da anlaşmazlığa neden oiacağından aynı
zamanda genel boşanma nedeni olan geçimsizlik
içinde de yorumlanır. Bu nedenledir ki geçimsizlik
yüzde 90oranryla boşanma nedenlerinin ilk sırasın-
da yer almaktadır.
Eski haliyle kusuru olmayan ya da öbür eşe kı-
yasla daha az kusuru olan tarafa tanınan boşanma
daA|Lsı açım hâkki Medeni Yasa'nın (MY) 134. mad-
desinde yapılan değişiklikle artık kusurlu eşe de ta-
nınmıştır.
Boşanmaya karar verilebilmesi için de kusuröğe-
sinden daha çok, evliliğin temelinden sarsılmış ol-
ması olgusu ön plana çıkmıştır.
MY'nindeğişik 134. maddesi ile"Kesinleşenret
karannı takip eden 3 yıl içerisinde müşterek lıavat
yeniden kurulmanuşsa,eşlerden birinin dava açma-
sı hatinde boşanmaya karar verüir" hükmü getıril-
mıştir. Değışıklik öncesı boşanma davası reddedil-
mişse (lehine karar verilen eşin dava açım hakkı dı-
şında) bir ömür ayn yaşansa da aym nedenle boşan-
mak mümkün degildi. Artık retle sonuçlanan boşan-
ma karannın kesinleşmesıni takip eden 3 yıl sonun-
da eşler bir araya gelmemişse taraflardan herhangi
birinin talebiyle boşanmaya karar verilmektedir.
Yine değişiklikle bir yılı aşkın evliliklerde eşle-
rin karşılıklı kabulü halinde ekonomik sorunlann
çözümlenmesi koşulu ile boşanmaya karar verile-
bilmektedir.
Değışıklik öncesi her iki tarafın da boşanma is-
teği olmasma karşın anlaşmalı boşanma kavramı
yasada yer almadığından böyle bir istemin(talebin)
kabulüolası değildi. Degişiklik gereği karşılıklı bo-
şanma konusunda karar veren ve ekonomik yönden
de çözüm getiren eşler artık rahatça boşanabilmek-
tedirler.
Değişik 134. madde ile kusur öğesinden çok ge-
çimsizüğin varlığı ve bunun aile birlikteliğini sar-
sacak nitelikte olması faktörü ön plana çıkanldığm-
dan degişiklik öncesi, öncelikle davacı eşin kusur-
suzluğu ya da daha az kusurlu olması ve davalının
kusuru ya da kastı aranırken artık bu koşullar üze-
rinde durulmatnaktadır. Bu nedenledir ki son gün-
lerde basında yer alan aşın kıllanma, şişmanlık, cin-
sel uyum sağlanmaması, on yıl süresince konuşma-
mak. bağımsız konut temını gibi nedenlerle açılan
boşanma davalan çogalmıştır.
Yargıtay'ın MY 134. maddesi değişimi sonrası
kusur öğesinin değerlendirilmesindeki görüş değı-
şikliği de boşanma kararlannda artışlara neden ol-
muştur. Orneğin değişiklıkten önce Yargıtay karar-
lannda "davacı kocanın sadakatsizliği, kadının
da hakareti sabit olduğunda" sadakatsizlik
hakaretten daha agır kusur olarak değerlendirilerek
boşanma davalan reddedilmiştır.
Degişiklik sonrası verilen Yargıtay kararlannda
bunun tersı görüşle "kocanın kansını aldattıgı, ka-
dının ise ona hakarette bulunduğu anlaşüan" dava-
larda sadakatsizlik ile hakaret, eşit kusur olarak de-
ğerlendirilerek kusurlu eşin açtığı davalarda boşan-
maya hükmedilmesi yolunda karariar verilmiştir.
Yine degişiklik öncesi "davacı kocanın eşinidövdü-
ğü, kadının ise kocasına hakaret ettiğj" davafarda
dövme fiili hakaretten daha ağır kusur sayılarak bo-
şanma talepleri reddedılmışken edgişiklik sonrası
tam tersi yorumla
u
kocanın dövme eylemi Ue kadı-
nın hakaret fiili eşit kusur savıldığı gerekçesiyie bo-
şanma isteminin kabulü"volunda kararlaroluşmuş-
tur.
Esasen sadakatsizlikle hakarefın vedövme ile ha-
karetin eşdeğerde kusur sayılması yorumu hukuk
mantığı ve ılkeleri açısından olası değildir. Nitekim
son dönemde bazı Yargıtay kararlannda "eşit kusur
değerlendirilmesi yerine,aile birlikteliğinin temelm-
den sarsj/dtjJT >orumuyla boşanma ıstemının ka-
bulü yolunda'rıükûrnler verilmiştir.
SQQUÇ olarak (toplumdski sosyo-ekonomik fak- •'
törlerdeki değışıklik bir yana bırakılırsa) MY 134.
maddesindeki degişiklik ve Yargıtay'ın görüş veyo-
rumundaki farklılaşma. boşanmayı kolaylaştirmış
ve boşanma kararlanndaki artışa neden olmuştur.
Kadm ve Soyadı
B
ir habere göre,
Yargıtay 18.
Hukuk Dairesi,
evli bir kadının,
Medeni
Kanun'a göre kocasının aile
adını taşımak zorunda
oldugunu bildirmiş.
Medeni Kanun'da, kadının
evlenmesi halinde, isterse
kendi soyadını
kullanabilme hakkı ile ilgili
değişikliklerin henüz ele
almamamış oldugunu
görüyoruz.
Kadının çalışma, soyadını
kullanma ve bunun gibi
birçok haklannı eşine
devrederek kendisi ile ilgili
karariar almasını
engelleyen, kişilik haklannı
hiçe sayan bu tür
kanunlann kısa sürede
tekrar gözden geçirilmesi
ve değiştirilrnesi
gerekmektedir.
Bugün Törk toplumunun
hâlâ gelenekseî bir yapı
gösterdiği görülmekredir.
Her ne kadar bir geçiş
toplumu sürecine girmiş
olsa da gelenekseî, otoriter
ve ataerkil yapının
özellikleri, kanunlar da
dahil olmak üzere, sosyal
yapı içerisinde kendini tüm
agırhğıyla göstermektedir.
Kadının sosyal yaşantı
içerisindeki rolü, özellikle
de kanunlann buna uygun
olmaması nedeniyle kısıtlı
ve kocaya ya da diğer erkek
aile bireylerine bağlı olarak
belirlenmektedir.
Evlenmeden önceki soyadı
ile tanınan kadın,
evlendikten sonra ad-soyad
olarak yok olmakta ve
yerine başka bir kişi ortaya
çıkmaktadır. Bu, kadının
kimlik olarak öldürülmesi
ve evlendiği kişi taraftndan
başka bir kimlikle ortaya
çıkanlmasına izin
vermektedir.
Kişisel hak ve özgürlükler,
kişinin maddi ve manevi
tüm varlığı ile ilgili bulunan
ve bu varlığın serbestçe
gelişmesi amacına yönelik
olan hak ve özgürlüklerdir.
Bireyin kişisel hak ve
özgürlüklerine ters düşen
bir uygulama olan kadının
evlendikten sonra
kocasının soyadını
kullanması zorunluluguyla
ilgili kanun maddesinde
degişiklik yapılması ve
bunun en kısa zamanda
hayata geçirilmesi
gerekmektedir.
Burcu B. (Künar) Varkın
Yalova
PENCERE
Allahım TÜPklere
Biraz Akıl...
insan kimi zaman izlediği olayların inanılmazlı-
ğı karşısında şaşınr:
- Düş mü görüyorum?..
Sonra uykuda mı uyanık mı oldugunu anlamak
için koluna bir çimdik atar.
Daldığımız 'hab-ı gaflet'ten uyanmak için ken-
di kendimizi çimdiklemenin zamanıdır.
•
Avrasya olayı sanki bir düş!..
Trabzon limanında Soçi'ye gitmek için yolcula-
nyla birlikte bekleyen Avrasya adlı feribota kolla-
nnı sallaya sallaya giren bir avuç terörist, Karade-
niz'de keyiflerine göre birturistik geziye çıktıktan
sonra gemiyi Istanbul'a getirirken, Boğaz sırtla-
rında toplanan kalabalıklar, zorbaları alkışlamak
için bayraklar, davullar, pankartlarla hazırdılar. Ge-
miyi silahla ele geçirip gerekirse yolculanyla bir-
likte havaya uçuracaklarını söyleyen teröristlere
medyamız destek veriyordu...
Çeçenya Dışişleri Bakanı Şemsettin Yusuf bir
açıklama yaptı:
"Çeçenya 'yayardım etmeninyolu bu değil. Biz
terörist değiliz. Utanç verici bir eylem bu...."
Türkler teröristleri alkışlarken, Çeçenler ayıplı-
yor...
Düş mü, gerçek mi?..
•
Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler,
Karadeniz'in doğusunda yoğunlaşarak 10 milya-
ra dayanmıştı; yalnız 'bavul ticareti' 5 milyardo-
lan buluyordu.
Avrasya eylemi bunu kundakladı. Yaşadığımız
olayın yalnız ekonomik faturası yok; konuyu dün-
ya dengelerini hesaba katarak irdelemekte yarar
var; iş nereye dayanıyor?..
Türkiye'nin kuzeydoğusunda Ermenistan, ya-
macında Gürcistan, bitişiğinde Azerbaycan, da-
ha kuzeyde Hazar ile Karadeniz arasındaki dağ-
lık enlemde sıralanmış Kafkas halkları yer alıyor-
lar. Biz genelde hepsini 'Çerkezler' diye geçiştiri-
yoruz; din ve kültürde hısım akraba sayılan bu
soylararasında Çeçenler, Moskova ile kanlı birsa-
vaşımı sürdürüyoriar. Rusların zulmü ise anlat-
makla bitecek gibi değil...
Peki, Kafkasya niçin önemli?..
'Hazar petrolü' denen kavram Orta Asya'dan
başlıyor; Batı'ya -belki de Türkiye üzerinden- akı-
tılmak üzerine uluslararası bir tasanmla geleceği
saptanacak Hazar petrolünü üretmek ve taşımak
üzerine paylaştm savaşı masa başında sürüyor;
bu amaçla bir konsorsiyum kuruldu; Amerika bu
konuda söz, Azerbaycan ise ev sahibi...
Ya Rusya?..
Koskoca Rusya, Kafkasya ve Hazar petrolü
üzerindeki çıkarianndan kolayca vazgeçer mi?..
•
Teröristlerin güdümündeki Avrasya, Istanbul'a
dayandığı zaman, Boğaz sırtlarına toplanmış ka-
labalıklar ellerindeki bayrakları sallayarak bağırı-
yorlardı:
- Yaşasın bağımsız Kafkasya!..
Hesaba göre Çeçenler bağımsızlıklannı kazan-
dılar mı, komşulan da bu sürece katılacak, Rus-
ya bölgeden silinecek, Azerbaycan'la Rusya ara-
sında Müslüman ümmetinden bir "Kafkas Sed-
di" oluşacak...
Hazar petrolünü kim paylaşacak?..
Çeçenlerin davası yeryüzü dengelerinde odak
noktası oluşturuyor.
•
Türkiye'nin 10 milyar dolarlık dış ticaretini ve
Anadolu'dan geçecek petrol boru hattını kapsa-
yan sorunlann içine terörle dalmak planlamasını
kim yaptı?.. Televizyonda gördüğümüz maskeli ve
silahlı eylemciler mi, yoksa daha gerideki bir baş-
ka güç mü?
Terör ne alkışlanır ne de savunulur; ama, biz
yalnız terörü değil, ulusal çıkarlanmızı kundakla-
yanlan da kendi ellerimizle alkışladık.
1986 YILI ı/E 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR