29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 1996 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Demokrasi Ne Değildir? Bir gün, demokrasi de aşılacak; insana daha yakışacak, toplumsal düzeni daha ussal düzenleyecek, kişi hak ve özgürlüklerini uygulamada daha geçerli kıîacak bir rejim elbet bulunacaktır. Prof. Dr. ÇETİN YETKİN emokrasi'nın ne an- lama geldiğini az çok. iyi kötü herkes biliyor. Buna karşı- lık. ne anlama gel- mediğini bılenlerın sayısının öyle pek de çok oiduğu söylene- mez. Oysa, bir kavramın ne anlama geldi- ğini bilebilmekiçin onun ne anlama gelme- diğıni de bilmek gerekir. Türkiye gibi her- kesin her şeyi demokrasi adına yaptıgı bir ülkede bu çok daha önemli. Bir kez, demokrasi, öyle yüceltilecek, kutsallık tanınacak, her değerin üstünde görülecek bir kavram değildir. lşın gerçe- ği aranırsa, demokrasi, kötü bir rejim türü- dür, ama ondan iyisi de bugüne değin bu- Junamamıştır. Başka bir deyişle "ehven-i şer*dır. Bu nedenle de daha lyi, insana daha ya- kışırbırsiyasal rejım türü bulununcaya de- ğin. vazgeçılemeyecek birrejimdir. Bugü- ne değin, birçok bilım adamı, düşünür. sağ- da ya da solda yer alan kimi kişiler, de- mokrasiye çeşitli eleştinler yöneltmişler- dir. Bu eleştinler, büyük çoğunlukla yerin- dedır. Ne ki. yine bugüne değin demokra- siden daha az eleştiriyi hak eden bir rejim de hiç olmamıştır. Bu nedenle. ben de demokrasiden yana- yım. Ama şunu da bılıyorum ki. bir gün. demokrasi de aşılacak, insana daha yakı- şacak, toplumsal düzeni daha ussal düzen- leyecek. kişi hak ve özgürlüklerini uygu- lamada daha geçerli kıiacak bir rejim elbet bulunacaktır. Bugerçeği böyle bellemenin büyük önernı var. Once, eğer demokrasiyi, siyasal rejim türü olarak son aşama gözüyle görmek ya- nılgısına düşerseniz, daha iyi ve ileri bir re- jim ararnazsınız. Hem sonra, böyle düşü- nürsenız, insanlığın gelişimınin demokra- siye takılıp durduğunu varsaymak zorun- da kalırsınız. Oysa, demokrasi kavramının kendısi bile büyük değişim ve gelişim gös- termiş. Bıryüzyıl öncesinin demokrasi an- layışı ile bugünkü anlay ış arasında bir uçu- rum bulunuyor. Ne var ki "Demokrasi ne değildir" soru- suna verilecek öteki yanıtlar, gerçekte, de- mokrasinin kendi dışındaki tüm rejimler karşısındaki tartışılmaz üstünlüğünü de gözler önüne serer. Gerçekten de ikinci olarak demokrasi, bağımsızlığın üstünde bir değer de değil- dir. Demokrasilerde. "Önce bağımsızük" denilir, ülkenin bağımsızlığı her şeyin üs- tündedir. Çünkü. başka birdevletin boyunduruğu altındaolan.bağimsızlığınıyıtirmiş, diştan aldığı buyruklarla yönetilen bir ülkede ol- sa olsa bir demokrasi aldatmacası olabilir. ama demokrasiden söz edilemez. Eğer, de- mokrasi halkın kendı kendisini yönetmesi ise bu böyledir. O nedenle de bağımsızlık, demokrasinin bir başka önkoşuludur. Bu nokta son derece önemli. Gerçekten de, bir ülkede halkın büyük çı ğunluğu bir şeyi istiyor, ama dış güçler iktidara onun tersini yaptınyorsa nerede kaldı halkın ken- di kendini yönetmesi? Nerede kaldı "mil- li irade"? Orneğin halkın büyük çoğunlu- f u işçi ve memur ayhklannın arttınlması- nı istiyor, ama iktidar IMF ya da başka bir uluslararası kuruluşun buyruklanndan dı- şan çıkamayarak bu artışı yapamıyorsa halkın kendi kendini yönertiğinden, milli iradenin gerçekleştiginden söz edebılir mi- siniz? Üçüncü olarak demokrasi, oyçokluguna dayanarak her şeyin yapılabilmesi de de- mek değildir. Burada öncc, hemen yukan- daki örneği vereyim. Oyçokluğu ile bir ül- ke bağımsızlığından vazgeçerse ortadade- mokrasi filan kalmayacağına göre bu ola- naklı mı? Başka bir örnek: Meclis birya- sa çıkarsa ve yasayı da halkoyuna sunarak kabul ettirse, ama o yasada da dense ki: "Kadınlar ikinci sınıfvatandaştır, miras haklan erkeklerin yansıdır; bir davada an- cak iki kadın tanık." bir erkek tanığa eşittir: kız çocuklar dokuz vaşında cv lenebiliıier; kadınJar \öneticiolamadar: boşanma hak- kı kadın için kısıtlıdır, ama erkek diiediğin- de tek vanlı olarak kansını boşayabilir; ka- dın yalnız bir erkekle evlenebilir, ama er- kek dört kan da alabilir_."Ve eğer siz de- mokrasinin bir öğesinin de vatandaşlar ara- sında eşitlik. bir başka öğesinin ise kişi hak ve özgürlüklerinin tanınması oldugunu öne sürüyorsanız, bu durumda artık o ülkede demokrasiden söz edebilir misiniz? Dördüncüsü, evet gerçi demokrasi bir uzlaşma, bir hoşgörü rejimidir, ama hiç de her şeyin her şeyle uzlaşması ve her şeyin hoş görülmesi demek değildir. Bu nokta- nın altı iyi çizilmeli. Çünkü son günlerde bir uzlaşmadır. bir hoşgörüdür, aldı başını gidiyor. Böyle diyenler, akıllannı başlan- na toplamalı. Bilim hurafe ile namusluluk namussuzluk ile doğru yanlış ile hiç uzla- şabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devle- ti'nin sınırlanm kaldırarak ülkemizi Arap topraklanna katmak isteyenlerhoş görüie- bilir mi? Dahası, demokrasi adına demok- rasiyi yıkmak isteyenlere hoşgörü göstere- bilir misiniz? Akıl mantık bunun neresin- de? Beşincisi demokrasi, halkın yoksuiiuğu- nun daha da arttınlması da demek değildir. Çünkü, demokrasiyi öteki tüm siyasal re- jimlere yeglememizin temel nedeni, onun halkın mutluluğunu gerçekleştirmeye en uygun rejim olmasıdır. Eğer, bir ülkede de- mokrasi olduğu varsayılıyor, ama orada her gecen gün halk daha da yoksullaşıyor, bu- na karşılık bir avuç asalak daha da palaz- lanıyorsa var olan şey demokrasi değil, ama bir azınlığın egemenliğidir, oligarşidir. Altıncısı. denir ki: "Demokrasi bir er- dem rejimidir, üstelik bir açıkiık rejimi de olduğu için devlet yönetiminde ahlaksızlık venamussuzluk engeüenin birdenetim me- kanizması da söz konusu oluduğu için en- der de oka ellerindeki vetkileri kötüye kul- lananlar hemen ortaya çıkanlıp saf dışı bı- rakılır.''Gerçekten de, demokrasinin en iyi yönlerinden biri de budur. Demek ki. demokrasi, ahlaksızlık ve na- mussuzluk, devlet yetkilerini kötüye kul- lanma, kullanınca da elini kolunu sallaya- rak orta yerde dolaşabilmeye olanak sağ- layan bir rejim değildir. Yedinci olarak de- mokrasi, halkın kendisini yönetecek olan- lan seçmediği bir rejim değildir. Demok- rasilerde halk, kimlerin kendisini yönet- mesini istiyorsa onlan kendisı belirler ve seçer. Bu nedenle de halk şunu ya da bunu seçmek zorunda bırakılmaz. Demokrasinin ne olmadığını kanıtlaya- cak daha çok ölçüt var, ama ben son olarak birine daha değinmekle yettneceğim. De- mokrasilerde halk ahmak yerine konmaz. Çünkü, demokratik bir ülkede bir kere yö- neticiler halkın içinden süzülüp gelir, son- ra da bu rejimın "halk için" oidugu gerçe- ğini iktidarlar içlerine sindirmişlerdir. Hal- kı, ahmak yerine koyarak halk için bir şey yagılamayacağı da besbellidir. Orneğin. vergiler ilke olarak yalnız yok- sullardan almıp da halkın gözünün içine baka baka "Biz senin için çalışıyoruz" den- mez, ülke bir sömürge açık pazanna dönüş- türülürken "Ne güzel bir iş yapıyoruz" di- yerek alanlarda boy gösterilmez, "gayri millTlık "miUi" diye yutturulmaya kalkı- şılamaz. Bu nedenlerle; bir ülkede "demokrasi" bir fetiş durumuna getirilmişse, ama bu fe- tişiıı arkasına gizlenerek toplumu ileriye, mutluluğa götürecek oluşumlar engelleni- yorsa, ülkenin bağımsızlığı peşkeş çekili- yorsa, ülke oyçokluğuile ortaçağa gerisin geriye çekilmek isteniyorsa, bilimsel ger- çekler ve doğruluk, namusluluk ayaklar al- tına alınıyorsa, yoksulluk bıçağı kemiğe dayanmış, ama bir avuç asalak refah için- deyse. yöneticilerin edepsizlik sınınnı aş- mış yolsuzluklan alkışlanır olmuşsa, hal- kın gerçek temsilcileri parlamentoya gire- miyorsa ve bir de üstelik halk ahmak yen- ne konuyorsa o ülkede demokrasi yoktur. ARADA BİR YAVUZ GÖR Emekii Hacivaflap ve Karagöz... Takvime bir göz atıldıkta, ramazan ayının süratle yaklaşmakta bulunduğu göruldüğünden, eskiden be- ri adet olduğu veçhile, bu müstesna ayın getirdiği mutluluklar arasında önemli bir yeri olan ve güzel Is- tanbulumuzun seçkin semtlerinde, halkı eğlendirmek maksadı ile kurulup "temaşa"ya arz olunan Karagöz oyunu akla gelip, acep bu yıl, bu oyunu nerede sey- reylesek diye düşüncelere dalarken, bir zarif ahbabı- mız çıkıp "Karagöz" seyretmek için ramazan ayını beklemeye gerek olmadığını, bu oyunun yeni yeni öykülerle her gün ve her gece ve her saat, gâvur ica- dı olup, düğmelere basıldıkta karşınızda beliren re- simli kutularda sergilendiğini ifade etmek suretiyle bizi aydınlatmıştır vesselam... Bu temaşa oyununun baş aktörierinden yarı aydın, yan karanlık ve zihni karmaşık Hacivat, bakınız, na- sıl başlardı işe: "Oynayan kim, oynatan kimdir acep bizleri Çeşm-i ibret bin ile eyle tamaşa perdemiz..." 'Uzağı gören ibret gözü' demeye geliyor bu ikinci satır. ••• Şimdi, son zamanlarda pek revaçta bulunan "Ka- ragöz'ün Ankara Seyahati" oyunundan bazı sahne- lere bir göz atıldıkta, servet-i şöhrete kavuşmuş ba- zı "zevat-ı kiram"\n, "Ne füsunkârimişsinah, sen di- dâr-ı Hükûmet... Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk seçimlerden..." gibisinden bir tekerleme ile lacivert elbiseler ve kıymetli kravatlar takıp, bunlara bir de yapmacık tebessüm ilaveedip, perdede arz-ı endam ettikleri izlenmektedir. "Bendeniz, inhihabat heyecanı ile bazı ileri geri laflar etmiş olabilir, bazı muhterem kişilerin nasırına dahi basmış olabilirim... Amma velâkin, niyetimizin son derece halisane olduğu herkeslerin malumudur ve de hangi kabile, aşiret veya tarikattan olursa ol- sun, bütün biraderlerimiz ve hemşirelerimiz hakkın- da iyi hislerie dolu olduğumuz arif olanlarca bilinir. Bu sebeple kusurumuz bulunduysa af olunması müsterhamdır. Zira cümleten maksadımız, 'ihlâs-ı vatan'dan ibarettir, efendim" diye kelam eylenmek- tedir. Bu temiz duygular karşısında, rikkate gelmemek, elbette çok katı kalpli olmak anlamına gelir ki büyük kentlerin son derece bozulmuş olan maddi ve ma- M Arkası So. 6, Sû. l'de Boşanmada Artış SALİHA ESEN Istanbul Barosu Avukatlarından G eçimsizlik genel boşanma; zina, terk, cürüm ve haysiyetsiz yaşam şekli, ca- na kast, pek fena muamele, akıl has- talığı ise özel boşanma nedenleridir. Genel anlamda evlilik birliği, kadın ve erkek arasında ortak yaşamın fiilcn ve ruhen paylaşımı için kurulmaktadır. Karşılıklı sevgı, say- gı, bağlılık, ruhen ve fikren anlaşma, cinsel yaşam- da uyum, maddi ve manevi yönden bırlıkteliğin so- rumluluğunu üstlenme ortak yaşam paylaşımının temel öğeleridir. Bu öğeleri ortadan kaldıran ya da ağır biçimde zedeleyen olgu ve olaylar geçimsizlik nedenini oluşturur. Ruhen ve fikren anlaşrnazlık, cinsel uyumsuzluk, aşağılama, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı. oyun alışkanlığı, maddi manevi sorumluluktan kaçınma, güven sarsıcı davranış, aşırı kıskançlık gibi neden- ler geçimsizlik nedenidir. Aynca özel boşanma nedcnlerinden zina, cana kast pek fena muamele (öldürmeye teşebbüs, teh- dit. dayak, hakaret, sövme vb), terk, haysiyetsiz ya- şam tarzı da anlaşmazlığa neden oiacağından aynı zamanda genel boşanma nedeni olan geçimsizlik içinde de yorumlanır. Bu nedenledir ki geçimsizlik yüzde 90oranryla boşanma nedenlerinin ilk sırasın- da yer almaktadır. Eski haliyle kusuru olmayan ya da öbür eşe kı- yasla daha az kusuru olan tarafa tanınan boşanma daA|Lsı açım hâkki Medeni Yasa'nın (MY) 134. mad- desinde yapılan değişiklikle artık kusurlu eşe de ta- nınmıştır. Boşanmaya karar verilebilmesi için de kusuröğe- sinden daha çok, evliliğin temelinden sarsılmış ol- ması olgusu ön plana çıkmıştır. MY'nindeğişik 134. maddesi ile"Kesinleşenret karannı takip eden 3 yıl içerisinde müşterek lıavat yeniden kurulmanuşsa,eşlerden birinin dava açma- sı hatinde boşanmaya karar verüir" hükmü getıril- mıştir. Değışıklik öncesı boşanma davası reddedil- mişse (lehine karar verilen eşin dava açım hakkı dı- şında) bir ömür ayn yaşansa da aym nedenle boşan- mak mümkün degildi. Artık retle sonuçlanan boşan- ma karannın kesinleşmesıni takip eden 3 yıl sonun- da eşler bir araya gelmemişse taraflardan herhangi birinin talebiyle boşanmaya karar verilmektedir. Yine değişiklikle bir yılı aşkın evliliklerde eşle- rin karşılıklı kabulü halinde ekonomik sorunlann çözümlenmesi koşulu ile boşanmaya karar verile- bilmektedir. Değışıklik öncesi her iki tarafın da boşanma is- teği olmasma karşın anlaşmalı boşanma kavramı yasada yer almadığından böyle bir istemin(talebin) kabulüolası değildi. Degişiklik gereği karşılıklı bo- şanma konusunda karar veren ve ekonomik yönden de çözüm getiren eşler artık rahatça boşanabilmek- tedirler. Değişik 134. madde ile kusur öğesinden çok ge- çimsizüğin varlığı ve bunun aile birlikteliğini sar- sacak nitelikte olması faktörü ön plana çıkanldığm- dan degişiklik öncesi, öncelikle davacı eşin kusur- suzluğu ya da daha az kusurlu olması ve davalının kusuru ya da kastı aranırken artık bu koşullar üze- rinde durulmatnaktadır. Bu nedenledir ki son gün- lerde basında yer alan aşın kıllanma, şişmanlık, cin- sel uyum sağlanmaması, on yıl süresince konuşma- mak. bağımsız konut temını gibi nedenlerle açılan boşanma davalan çogalmıştır. Yargıtay'ın MY 134. maddesi değişimi sonrası kusur öğesinin değerlendirilmesindeki görüş değı- şikliği de boşanma kararlannda artışlara neden ol- muştur. Orneğin değişiklıkten önce Yargıtay karar- lannda "davacı kocanın sadakatsizliği, kadının da hakareti sabit olduğunda" sadakatsizlik hakaretten daha agır kusur olarak değerlendirilerek boşanma davalan reddedilmiştır. Degişiklik sonrası verilen Yargıtay kararlannda bunun tersı görüşle "kocanın kansını aldattıgı, ka- dının ise ona hakarette bulunduğu anlaşüan" dava- larda sadakatsizlik ile hakaret, eşit kusur olarak de- ğerlendirilerek kusurlu eşin açtığı davalarda boşan- maya hükmedilmesi yolunda karariar verilmiştir. Yine degişiklik öncesi "davacı kocanın eşinidövdü- ğü, kadının ise kocasına hakaret ettiğj" davafarda dövme fiili hakaretten daha ağır kusur sayılarak bo- şanma talepleri reddedılmışken edgişiklik sonrası tam tersi yorumla u kocanın dövme eylemi Ue kadı- nın hakaret fiili eşit kusur savıldığı gerekçesiyie bo- şanma isteminin kabulü"volunda kararlaroluşmuş- tur. Esasen sadakatsizlikle hakarefın vedövme ile ha- karetin eşdeğerde kusur sayılması yorumu hukuk mantığı ve ılkeleri açısından olası değildir. Nitekim son dönemde bazı Yargıtay kararlannda "eşit kusur değerlendirilmesi yerine,aile birlikteliğinin temelm- den sarsj/dtjJT >orumuyla boşanma ıstemının ka- bulü yolunda'rıükûrnler verilmiştir. SQQUÇ olarak (toplumdski sosyo-ekonomik fak- •' törlerdeki değışıklik bir yana bırakılırsa) MY 134. maddesindeki degişiklik ve Yargıtay'ın görüş veyo- rumundaki farklılaşma. boşanmayı kolaylaştirmış ve boşanma kararlanndaki artışa neden olmuştur. Kadm ve Soyadı B ir habere göre, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, evli bir kadının, Medeni Kanun'a göre kocasının aile adını taşımak zorunda oldugunu bildirmiş. Medeni Kanun'da, kadının evlenmesi halinde, isterse kendi soyadını kullanabilme hakkı ile ilgili değişikliklerin henüz ele almamamış oldugunu görüyoruz. Kadının çalışma, soyadını kullanma ve bunun gibi birçok haklannı eşine devrederek kendisi ile ilgili karariar almasını engelleyen, kişilik haklannı hiçe sayan bu tür kanunlann kısa sürede tekrar gözden geçirilmesi ve değiştirilrnesi gerekmektedir. Bugün Törk toplumunun hâlâ gelenekseî bir yapı gösterdiği görülmekredir. Her ne kadar bir geçiş toplumu sürecine girmiş olsa da gelenekseî, otoriter ve ataerkil yapının özellikleri, kanunlar da dahil olmak üzere, sosyal yapı içerisinde kendini tüm agırhğıyla göstermektedir. Kadının sosyal yaşantı içerisindeki rolü, özellikle de kanunlann buna uygun olmaması nedeniyle kısıtlı ve kocaya ya da diğer erkek aile bireylerine bağlı olarak belirlenmektedir. Evlenmeden önceki soyadı ile tanınan kadın, evlendikten sonra ad-soyad olarak yok olmakta ve yerine başka bir kişi ortaya çıkmaktadır. Bu, kadının kimlik olarak öldürülmesi ve evlendiği kişi taraftndan başka bir kimlikle ortaya çıkanlmasına izin vermektedir. Kişisel hak ve özgürlükler, kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe gelişmesi amacına yönelik olan hak ve özgürlüklerdir. Bireyin kişisel hak ve özgürlüklerine ters düşen bir uygulama olan kadının evlendikten sonra kocasının soyadını kullanması zorunluluguyla ilgili kanun maddesinde degişiklik yapılması ve bunun en kısa zamanda hayata geçirilmesi gerekmektedir. Burcu B. (Künar) Varkın Yalova PENCERE Allahım TÜPklere Biraz Akıl... insan kimi zaman izlediği olayların inanılmazlı- ğı karşısında şaşınr: - Düş mü görüyorum?.. Sonra uykuda mı uyanık mı oldugunu anlamak için koluna bir çimdik atar. Daldığımız 'hab-ı gaflet'ten uyanmak için ken- di kendimizi çimdiklemenin zamanıdır. • Avrasya olayı sanki bir düş!.. Trabzon limanında Soçi'ye gitmek için yolcula- nyla birlikte bekleyen Avrasya adlı feribota kolla- nnı sallaya sallaya giren bir avuç terörist, Karade- niz'de keyiflerine göre birturistik geziye çıktıktan sonra gemiyi Istanbul'a getirirken, Boğaz sırtla- rında toplanan kalabalıklar, zorbaları alkışlamak için bayraklar, davullar, pankartlarla hazırdılar. Ge- miyi silahla ele geçirip gerekirse yolculanyla bir- likte havaya uçuracaklarını söyleyen teröristlere medyamız destek veriyordu... Çeçenya Dışişleri Bakanı Şemsettin Yusuf bir açıklama yaptı: "Çeçenya 'yayardım etmeninyolu bu değil. Biz terörist değiliz. Utanç verici bir eylem bu...." Türkler teröristleri alkışlarken, Çeçenler ayıplı- yor... Düş mü, gerçek mi?.. • Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler, Karadeniz'in doğusunda yoğunlaşarak 10 milya- ra dayanmıştı; yalnız 'bavul ticareti' 5 milyardo- lan buluyordu. Avrasya eylemi bunu kundakladı. Yaşadığımız olayın yalnız ekonomik faturası yok; konuyu dün- ya dengelerini hesaba katarak irdelemekte yarar var; iş nereye dayanıyor?.. Türkiye'nin kuzeydoğusunda Ermenistan, ya- macında Gürcistan, bitişiğinde Azerbaycan, da- ha kuzeyde Hazar ile Karadeniz arasındaki dağ- lık enlemde sıralanmış Kafkas halkları yer alıyor- lar. Biz genelde hepsini 'Çerkezler' diye geçiştiri- yoruz; din ve kültürde hısım akraba sayılan bu soylararasında Çeçenler, Moskova ile kanlı birsa- vaşımı sürdürüyoriar. Rusların zulmü ise anlat- makla bitecek gibi değil... Peki, Kafkasya niçin önemli?.. 'Hazar petrolü' denen kavram Orta Asya'dan başlıyor; Batı'ya -belki de Türkiye üzerinden- akı- tılmak üzerine uluslararası bir tasanmla geleceği saptanacak Hazar petrolünü üretmek ve taşımak üzerine paylaştm savaşı masa başında sürüyor; bu amaçla bir konsorsiyum kuruldu; Amerika bu konuda söz, Azerbaycan ise ev sahibi... Ya Rusya?.. Koskoca Rusya, Kafkasya ve Hazar petrolü üzerindeki çıkarianndan kolayca vazgeçer mi?.. • Teröristlerin güdümündeki Avrasya, Istanbul'a dayandığı zaman, Boğaz sırtlarına toplanmış ka- labalıklar ellerindeki bayrakları sallayarak bağırı- yorlardı: - Yaşasın bağımsız Kafkasya!.. Hesaba göre Çeçenler bağımsızlıklannı kazan- dılar mı, komşulan da bu sürece katılacak, Rus- ya bölgeden silinecek, Azerbaycan'la Rusya ara- sında Müslüman ümmetinden bir "Kafkas Sed- di" oluşacak... Hazar petrolünü kim paylaşacak?.. Çeçenlerin davası yeryüzü dengelerinde odak noktası oluşturuyor. • Türkiye'nin 10 milyar dolarlık dış ticaretini ve Anadolu'dan geçecek petrol boru hattını kapsa- yan sorunlann içine terörle dalmak planlamasını kim yaptı?.. Televizyonda gördüğümüz maskeli ve silahlı eylemciler mi, yoksa daha gerideki bir baş- ka güç mü? Terör ne alkışlanır ne de savunulur; ama, biz yalnız terörü değil, ulusal çıkarlanmızı kundakla- yanlan da kendi ellerimizle alkışladık. 1986 YILI ı/E 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle